حَدَّثَنِى زُهَيْرُ بْنُ حَرْبٍ حَدَّثَنَا عُمَرُ بْنُ يُونُسَ الْحَنَفِىُّ حَدَّثَنَا عِكْرِمَةُ بْنُ عَمَّارٍ عَنْ سِمَاكٍ أَبِى زُمَيْلٍ حَدَّثَنِى عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عَبَّاسٍ حَدَّثَنِى عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ قَالَ لَمَّا اعْتَزَلَ نَبِىُّ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم نِسَاءَهُ - قَالَ - دَخَلْتُ الْمَسْجِدَ فَإِذَا النَّاسُ يَنْكُتُونَ بِالْحَصَى وَيَقُولُونَ طَلَّقَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم نِسَاءَهُ وَذَلِكَ قَبْلَ أَنْ يُؤْمَرْنَ بِالْحِجَابِ فَقَالَ عُمَرُ فَقُلْتُ لأَعْلَمَنَّ ذَلِكَ الْيَوْمَ قَالَ فَدَخَلْتُ عَلَى عَائِشَةَ فَقُلْتُ يَا بِنْتَ أَبِى بَكْرٍ أَقَدْ بَلَغَ مِنْ شَأْنِكِ أَنْ تُؤْذِى رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَالَتْ مَا لِى وَمَا لَكَ يَا ابْنَ الْخَطَّابِ عَلَيْكَ بِعَيْبَتِكَ. قَالَ فَدَخَلْتُ عَلَى حَفْصَةَ بِنْتِ عُمَرَ فَقُلْتُ لَهَا يَا حَفْصَةُ أَقَدْ بَلَغَ مِنْ شَأْنِكِ أَنْ تُؤْذِى رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَاللَّهِ لَقَدْ عَلِمْتِ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم لاَ يُحِبُّكِ. وَلَوْلاَ أَنَا لَطَلَّقَكِ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم. فَبَكَتْ أَشَدَّ الْبُكَاءِ فَقُلْتُ لَهَا أَيْنَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَتْ هُوَ فِى خِزَانَتِهِ فِى الْمَشْرُبَةِ. فَدَخَلْتُ فَإِذَا أَنَا بِرَبَاحٍ غُلاَمِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَاعِدًا عَلَى أُسْكُفَّةِ الْمَشْرُبَةِ مُدَلٍّ رِجْلَيْهِ عَلَى نَقِيرٍ مِنْ خَشَبٍ وَهُوَ جِذْعٌ يَرْقَى عَلَيْهِ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَيَنْحَدِرُ فَنَادَيْتُ يَا رَبَاحُ اسْتَأْذِنْ لِى عِنْدَكَ عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم. فَنَظَرَ رَبَاحٌ إِلَى الْغُرْفَةِ ثُمَّ نَظَرَ إِلَىَّ فَلَمْ يَقُلْ شَيْئًا ثُمَّ قُلْتُ يَا رَبَاحُ اسْتَأْذِنْ لِى عِنْدَكَ عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم. فَنَظَرَ رَبَاحٌ إِلَى الْغُرْفَةِ ثُمَّ نَظَرَ إِلَىَّ فَلَمْ يَقُلْ شَيْئًا ثُمَّ رَفَعْتُ صَوْتِى فَقُلْتُ يَا رَبَاحُ اسْتَأْذِنْ لِى عِنْدَكَ عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَإِنِّى أَظُنُّ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم ظَنَّ أَنِّى جِئْتُ مِنْ أَجْلِ حَفْصَةَ وَاللَّهِ لَئِنْ أَمَرَنِى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم بِضَرْبِ عُنُقِهَا لأَضْرِبَنَّ عُنُقَهَا . وَرَفَعْتُ صَوْتِى فَأَوْمَأَ إِلَىَّ أَنِ ارْقَهْ فَدَخَلْتُ عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَهُوَ مُضْطَجِعٌ عَلَى حَصِيرٍ فَجَلَسْتُ فَأَدْنَى عَلَيْهِ إِزَارَهُ وَلَيْسَ عَلَيْهِ غَيْرُهُ وَإِذَا الْحَصِيرُ قَدْ أَثَّرَ فِى جَنْبِهِ فَنَظَرْتُ بِبَصَرِى فِى خِزَانَةِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَإِذَا أَنَا بِقَبْضَةٍ مِنْ شَعِيرٍ نَحْوِ الصَّاعِ وَمِثْلِهَا قَرَظًا فِى نَاحِيَةِ الْغُرْفَةِ وَإِذَا أَفِيقٌ مُعَلَّقٌ - قَالَ - فَابْتَدَرَتْ عَيْنَاىَ قَالَ "مَا يُبْكِيكَ يَا ابْنَ الْخَطَّابِ." قُلْتُ يَا نَبِىَّ اللَّهِ وَمَا لِى لاَ أَبْكِى وَهَذَا الْحَصِيرُ قَدْ أَثَّرَ فِى جَنْبِكَ وَهَذِهِ خِزَانَتُكَ لاَ أَرَى فِيهَا إِلاَّ مَا أَرَى وَذَاكَ قَيْصَرُ وَكِسْرَى فِى الثِّمَارِ وَالأَنْهَارِ وَأَنْتَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَصَفْوَتُهُ وَهَذِهِ خِزَانَتُكَ. فَقَالَ "يَا ابْنَ الْخَطَّابِ أَلاَ تَرْضَى أَنْ تَكُونَ لَنَا الآخِرَةُ وَلَهُمُ الدُّنْيَا." قُلْتُ بَلَى - قَالَ - وَدَخَلْتُ عَلَيْهِ حِينَ دَخَلْتُ وَأَنَا أَرَى فِى وَجْهِهِ الْغَضَبَ فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ مَا يَشُقُّ عَلَيْكَ مِنْ شَأْنِ النِّسَاءِ فَإِنْ كُنْتَ طَلَّقْتَهُنَّ فَإِنَّ اللَّهَ مَعَكَ وَمَلاَئِكَتَهُ وَجِبْرِيلَ وَمِيكَائِيلَ وَأَنَا وَأَبُو بَكْرٍ وَالْمُؤْمِنُونَ مَعَكَ وَقَلَّمَا تَكَلَّمْتُ وَأَحْمَدُ اللَّهَ بِكَلاَمٍ إِلاَّ رَجَوْتُ أَنْ يَكُونَ اللَّهُ يُصَدِّقُ قَوْلِى الَّذِى أَقُولُ وَنَزَلَتْ هَذِهِ الآيَةُ آيَةُ التَّخْيِيرِ "(عَسَى رَبُّهُ إِنْ طَلَّقَكُنَّ أَنْ يُبْدِلَهُ أَزْوَاجًا خَيْرًا مِنْكُنَّ)""(وَإِنْ تَظَاهَرَا عَلَيْهِ فَإِنَّ اللَّهَ هُوَ مَوْلاَهُ وَجِبْرِيلُ وَصَالِحُ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمَلاَئِكَةُ بَعْدَ ذَلِكَ ظَهِيرٌ)" وَكَانَتْ عَائِشَةُ بِنْتُ أَبِى بَكْرٍ وَحَفْصَةُ تَظَاهَرَانِ عَلَى سَائِرِ نِسَاءِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَطَلَّقْتَهُنَّ قَالَ "لاَ." قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنِّى دَخَلْتُ الْمَسْجِدَ وَالْمُسْلِمُونَ يَنْكُتُونَ بِالْحَصَى يَقُولُونَ طَلَّقَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم نِسَاءَهُ أَفَأَنْزِلُ فَأُخْبِرَهُمْ أَنَّكَ لَمْ تُطَلِّقْهُنَّ قَالَ "نَعَمْ إِنْ شِئْتَ." فَلَمْ أَزَلْ أُحَدِّثُهُ حَتَّى تَحَسَّرَ الْغَضَبُ عَنْ وَجْهِهِ وَحَتَّى كَشَرَ فَضَحِكَ وَكَانَ مِنْ أَحْسَنِ النَّاسِ ثَغْرًا ثُمَّ نَزَلَ نَبِىُّ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَنَزَلْتُ فَنَزَلْتُ أَتَشَبَّثُ بِالْجِذْعِ وَنَزَلَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم كَأَنَّمَا يَمْشِى عَلَى الأَرْضِ مَا يَمَسُّهُ بِيَدِهِ فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنَّمَا كُنْتَ فِى الْغُرْفَةِ تِسْعَةً وَعِشْرِينَ. قَالَ "إِنَّ الشَّهْرَ يَكُونُ تِسْعًا وَعِشْرِينَ." فَقُمْتُ عَلَى بَابِ الْمَسْجِدِ فَنَادَيْتُ بِأَعْلَى صَوْتِى لَمْ يُطَلِّقْ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم نِسَاءَهُ. وَنَزَلَتْ هَذِهِ الآيَةُ "(وَإِذَا جَاءَهُمْ أَمْرٌ مِنَ الأَمْنِ أَوِ الْخَوْفِ أَذَاعُوا بِهِ وَلَوْ رَدُّوهُ إِلَى الرَّسُولِ وَإِلَى أُولِى الأَمْرِ مِنْهُمْ لَعَلِمَهُ الَّذِينَ يَسْتَنْبِطُونَهُ مِنْهُمْ)" فَكُنْتُ أَنَا اسْتَنْبَطْتُ ذَلِكَ الأَمْرَ وَأَنْزَلَ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ آيَةَ التَّخْيِيرِ.
Bize Züheyr b. Harb, ona Ömer b. Yunus el-Hanefî, ona İkrime b. Ammar, ona Simak Ebu Zümeyl, ona da Abdullah b. Abbas, Ömer b. el-Hattab'ın şöyle anlattığını nakletti:
Allah'ın Nebisi (sav) kadınlarından uzaklaştığı (ilâ yaptığı) vakit mescide girdim. Bir de baktım ki cemaat (üzüntüden) çakıl taşlarını avuçlarına alıp sıkarak yere çalıyorlar ve “Rasulullah (sav) kadınlarını” boşamış diyorlardı. Bu olay, kadınlara tesettür emredilmeden önce olmuştu. Ben “bu işin aslını bugün mutlaka öğrenirim” dedim, ve Aişe'nin (r.anha) yanına girip “ey Ebu Bekir'in kızı! İşi Rasulullah'ı (sav) incitecek dereceye vardırdın öyle mi?” dedim. Bana “benden sana ne ey Hattab oğlu? Sen kendi kusuruna (kızına) bak” dedi. Bunun üzerine Hafsa bt. Ömer'in (kızının) yanına girerek ona “ey Hafsa! İşi Rasulullah'ı (sav) incitecek dereceye vardırdın öyle mi? Vallahi pek âlâ biliyorsun ki, Rasulullah (sav) seni sevmiyor. Ben olmasaydım Rasulullah (sav) seni mutlaka boşardı” dedim. Hafsa çok ağladı. Ona “Rasulullah (sav) nerede?” diye sordum. “kilerdeki odasındadır” cevabını verdi. Oraya gittim, baktım ki Rasulullah'ın (sav) hizmetlisi Rabah odanın alt eşiğine oturmuş, ayaklarını, Rasulullah'ın (sav) üzerine basarak çıkıp indiği, bir ahşap kütüğün üzerine sarkıtmış duruyor. “Ey Rabah! Rasulullah'ın (sav) huzuruna girmek için bana izin iste” diye seslendim. Rabah bir odaya baktı, sonra bir de bana. Fakat bir şey söylemedi. Sonra “ey Rabah! Rasulullah'ın (sav) huzuruna girmek için bana izin iste” dedim. Rabah bir odaya baktı, sonra bir de bana. Fakat bir şey söylemedi. Sonra sesimi yükselttim ve “ey Rabah! Rasulullah'ın (sav) huzuruna girmek için bana izin iste! Zannederim Rasulullah (sav) benim Hafsa için geldiğimi sanıyor. Vallahi Rasulullah (sav) bana onun boynunu vurmamı emretse mutlaka boynunu vururum” dedim. Sesimi de yükselttim. Bunun üzerine Rabah “bana yukarı çık” diye işaret etti. Derhal Rasulullah'ın (sav) yanına girdim. Bir hasırın üzerine yan yatmıştı. Ben de oturdum. İzarını (peştamalını) üstüne çekmişti. Üzerinde bundan başka bir şey yoktu. Bir de gördüm ki hasır yan tarafına iz yapmış. Rasulullah'ın (sav) kilerine göz attım, sadece bir sâ' ağırlığına yakın bir avuç arpa, odanın bir köşesinde bir o kadar selem ağacı (karaz) yaprağı ve bir de asılı tabaklanmamış bir post vardı. Bunu görünce göz yaşlarımı tutamadım. Bana "neden ağlıyorsun ey Hattab oğlu" diye sordu. Dedim ki “Ey Allah'ın Nebisi! Niçin ağlamayayım! Baksana hasır yan tarafına iz bırakmış. İşte kilerin! İçinde şu gördüklerimden başka bir şey yok. Kayser ve Kisrâ Meyveler ve ırmaklar içindeyken, Sen Allah'ın Rasulü ve seçkin kulu olduğun halde bu da senin kilerin” dedim. Bunun üzerine "ey Hattab oğlu! Ahiretin bizim, dünyanın onların olmasına razı değil misin" diye sordu. Ben de “evet (razı olmaz mıyım?)” dedim. Ömer der ki: Onun yanına girdim gireli yüzünde öfke eseri görüyordum. Nihayet “ey Allah'ın Rasulü! Kadınlarının halinden gücüne giden şey nedir? Şayet onları boşadı isen hiç şüphe yok ki Allah seninle beraberdir. Melekler de Cebrail ile Mikail de ben, Ebu Bekir ve bütün müminler de seninleyiz” dedim. Allah'a hamd olsun, söylediğim ve Allah'ın söylediğimi onaylamasını umduğum nadir sözlerden biri de budur. Sonra şu tahyîr ayeti indi: "Eğer sizi boşayacak olursa rabbi ona, sizin yerinize sizden daha iyi olan, Allah'a teslimiyet gösteren, yürekten inanan, içtenlikle itaat eden, tövbe eden, kulluk eden, dünyada yolcu gibi yaşayan, dul ve bâkire eşler verebilir."(Tahrim, 5) "Ama peygambere karşı bir dayanışma içine girecek olursanız bilin ki herkesten önce Allah onun dostu ve koruyucusudur, sonra da Cebrail ve iyi müminler. Melekler de bunların ardından onun yardımcısıdır." (Tahrim, 4).
Aişe bt. Ebu Bekir ile Hafsa, Nebi'nin (sav) diğer eşlerine karşı dayanışma içine girmişlerdi. “Ey Allah'ın Rasulü! Onları boşadın mı” diye sordum. Bana "hayır" cevabını verdi. “Ey Allah'ın Rasulü! Mescide girdim. Müslümanlar, (üzüntüden) çakıl taşlarını avuçlarına alıp sıkarak yere çalıyorlar ve 'Rasulullah (sav) kadınlarını boşamış' diyorlardı. İnip onlara senin kadınlarını boşamadığını haber vereyim mi?” dedim. Rasul-i Ekrem (sav) "evet, nasıl istersen" buyurdu. Rasulullah (sav) ile konuşmaya devam ettim. Sonunda öfkesi geçti ve dişleri gözükecek şekilde güldü. O zaten insanlar içinde gülüşü en güzel olandı. Sonra Allah'ın Nebi'si (sav) kilerden aşağıya indi. Ben de indim. Ama ben kütüğe tutunarak indim. Rasulullah (sav) ise düz yerde yürür gibi, eliyle kütükten destek almadan indi. Hz. Peygamber'e (sav) (bir aylık yemin süresinin bitmediğini hatırlatmak üzere) “ey Allah’ın Rasulü! Odada sadece yirmi dokuz gün kaldın?” dedim, bana "ay (bazen) yirmi dokuz gece olur" buyurdu. Bunun üzerine ben mescidin kapısına durarak olanca sesimle “Rasulullah (sav) kadınlarını boşamamıştır” diye nida ettim. Bu olay üzerine şu ayet indi: "Kendilerine güven veya korku veren bir haber geldiğinde onu yayıyorlar. Halbuki onu Rasulullah'a ve aralarından yetki sahibi kimselere iletselerdi, içlerinden haberin mana ve maksadını çıkarabilenler şüphesiz onu anlarlardı." (Nisa, 83). Ben, haberin mana ve maksadını anlamıştım. Allah (cc) tahyîr (Tahrîm, 5) ayetini indirdi.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
15704, M003691
Hadis:
حَدَّثَنِى زُهَيْرُ بْنُ حَرْبٍ حَدَّثَنَا عُمَرُ بْنُ يُونُسَ الْحَنَفِىُّ حَدَّثَنَا عِكْرِمَةُ بْنُ عَمَّارٍ عَنْ سِمَاكٍ أَبِى زُمَيْلٍ حَدَّثَنِى عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عَبَّاسٍ حَدَّثَنِى عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ قَالَ لَمَّا اعْتَزَلَ نَبِىُّ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم نِسَاءَهُ - قَالَ - دَخَلْتُ الْمَسْجِدَ فَإِذَا النَّاسُ يَنْكُتُونَ بِالْحَصَى وَيَقُولُونَ طَلَّقَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم نِسَاءَهُ وَذَلِكَ قَبْلَ أَنْ يُؤْمَرْنَ بِالْحِجَابِ فَقَالَ عُمَرُ فَقُلْتُ لأَعْلَمَنَّ ذَلِكَ الْيَوْمَ قَالَ فَدَخَلْتُ عَلَى عَائِشَةَ فَقُلْتُ يَا بِنْتَ أَبِى بَكْرٍ أَقَدْ بَلَغَ مِنْ شَأْنِكِ أَنْ تُؤْذِى رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَالَتْ مَا لِى وَمَا لَكَ يَا ابْنَ الْخَطَّابِ عَلَيْكَ بِعَيْبَتِكَ. قَالَ فَدَخَلْتُ عَلَى حَفْصَةَ بِنْتِ عُمَرَ فَقُلْتُ لَهَا يَا حَفْصَةُ أَقَدْ بَلَغَ مِنْ شَأْنِكِ أَنْ تُؤْذِى رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَاللَّهِ لَقَدْ عَلِمْتِ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم لاَ يُحِبُّكِ. وَلَوْلاَ أَنَا لَطَلَّقَكِ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم. فَبَكَتْ أَشَدَّ الْبُكَاءِ فَقُلْتُ لَهَا أَيْنَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَتْ هُوَ فِى خِزَانَتِهِ فِى الْمَشْرُبَةِ. فَدَخَلْتُ فَإِذَا أَنَا بِرَبَاحٍ غُلاَمِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَاعِدًا عَلَى أُسْكُفَّةِ الْمَشْرُبَةِ مُدَلٍّ رِجْلَيْهِ عَلَى نَقِيرٍ مِنْ خَشَبٍ وَهُوَ جِذْعٌ يَرْقَى عَلَيْهِ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَيَنْحَدِرُ فَنَادَيْتُ يَا رَبَاحُ اسْتَأْذِنْ لِى عِنْدَكَ عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم. فَنَظَرَ رَبَاحٌ إِلَى الْغُرْفَةِ ثُمَّ نَظَرَ إِلَىَّ فَلَمْ يَقُلْ شَيْئًا ثُمَّ قُلْتُ يَا رَبَاحُ اسْتَأْذِنْ لِى عِنْدَكَ عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم. فَنَظَرَ رَبَاحٌ إِلَى الْغُرْفَةِ ثُمَّ نَظَرَ إِلَىَّ فَلَمْ يَقُلْ شَيْئًا ثُمَّ رَفَعْتُ صَوْتِى فَقُلْتُ يَا رَبَاحُ اسْتَأْذِنْ لِى عِنْدَكَ عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَإِنِّى أَظُنُّ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم ظَنَّ أَنِّى جِئْتُ مِنْ أَجْلِ حَفْصَةَ وَاللَّهِ لَئِنْ أَمَرَنِى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم بِضَرْبِ عُنُقِهَا لأَضْرِبَنَّ عُنُقَهَا . وَرَفَعْتُ صَوْتِى فَأَوْمَأَ إِلَىَّ أَنِ ارْقَهْ فَدَخَلْتُ عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَهُوَ مُضْطَجِعٌ عَلَى حَصِيرٍ فَجَلَسْتُ فَأَدْنَى عَلَيْهِ إِزَارَهُ وَلَيْسَ عَلَيْهِ غَيْرُهُ وَإِذَا الْحَصِيرُ قَدْ أَثَّرَ فِى جَنْبِهِ فَنَظَرْتُ بِبَصَرِى فِى خِزَانَةِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَإِذَا أَنَا بِقَبْضَةٍ مِنْ شَعِيرٍ نَحْوِ الصَّاعِ وَمِثْلِهَا قَرَظًا فِى نَاحِيَةِ الْغُرْفَةِ وَإِذَا أَفِيقٌ مُعَلَّقٌ - قَالَ - فَابْتَدَرَتْ عَيْنَاىَ قَالَ "مَا يُبْكِيكَ يَا ابْنَ الْخَطَّابِ." قُلْتُ يَا نَبِىَّ اللَّهِ وَمَا لِى لاَ أَبْكِى وَهَذَا الْحَصِيرُ قَدْ أَثَّرَ فِى جَنْبِكَ وَهَذِهِ خِزَانَتُكَ لاَ أَرَى فِيهَا إِلاَّ مَا أَرَى وَذَاكَ قَيْصَرُ وَكِسْرَى فِى الثِّمَارِ وَالأَنْهَارِ وَأَنْتَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَصَفْوَتُهُ وَهَذِهِ خِزَانَتُكَ. فَقَالَ "يَا ابْنَ الْخَطَّابِ أَلاَ تَرْضَى أَنْ تَكُونَ لَنَا الآخِرَةُ وَلَهُمُ الدُّنْيَا." قُلْتُ بَلَى - قَالَ - وَدَخَلْتُ عَلَيْهِ حِينَ دَخَلْتُ وَأَنَا أَرَى فِى وَجْهِهِ الْغَضَبَ فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ مَا يَشُقُّ عَلَيْكَ مِنْ شَأْنِ النِّسَاءِ فَإِنْ كُنْتَ طَلَّقْتَهُنَّ فَإِنَّ اللَّهَ مَعَكَ وَمَلاَئِكَتَهُ وَجِبْرِيلَ وَمِيكَائِيلَ وَأَنَا وَأَبُو بَكْرٍ وَالْمُؤْمِنُونَ مَعَكَ وَقَلَّمَا تَكَلَّمْتُ وَأَحْمَدُ اللَّهَ بِكَلاَمٍ إِلاَّ رَجَوْتُ أَنْ يَكُونَ اللَّهُ يُصَدِّقُ قَوْلِى الَّذِى أَقُولُ وَنَزَلَتْ هَذِهِ الآيَةُ آيَةُ التَّخْيِيرِ "(عَسَى رَبُّهُ إِنْ طَلَّقَكُنَّ أَنْ يُبْدِلَهُ أَزْوَاجًا خَيْرًا مِنْكُنَّ)""(وَإِنْ تَظَاهَرَا عَلَيْهِ فَإِنَّ اللَّهَ هُوَ مَوْلاَهُ وَجِبْرِيلُ وَصَالِحُ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمَلاَئِكَةُ بَعْدَ ذَلِكَ ظَهِيرٌ)" وَكَانَتْ عَائِشَةُ بِنْتُ أَبِى بَكْرٍ وَحَفْصَةُ تَظَاهَرَانِ عَلَى سَائِرِ نِسَاءِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَطَلَّقْتَهُنَّ قَالَ "لاَ." قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنِّى دَخَلْتُ الْمَسْجِدَ وَالْمُسْلِمُونَ يَنْكُتُونَ بِالْحَصَى يَقُولُونَ طَلَّقَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم نِسَاءَهُ أَفَأَنْزِلُ فَأُخْبِرَهُمْ أَنَّكَ لَمْ تُطَلِّقْهُنَّ قَالَ "نَعَمْ إِنْ شِئْتَ." فَلَمْ أَزَلْ أُحَدِّثُهُ حَتَّى تَحَسَّرَ الْغَضَبُ عَنْ وَجْهِهِ وَحَتَّى كَشَرَ فَضَحِكَ وَكَانَ مِنْ أَحْسَنِ النَّاسِ ثَغْرًا ثُمَّ نَزَلَ نَبِىُّ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَنَزَلْتُ فَنَزَلْتُ أَتَشَبَّثُ بِالْجِذْعِ وَنَزَلَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم كَأَنَّمَا يَمْشِى عَلَى الأَرْضِ مَا يَمَسُّهُ بِيَدِهِ فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنَّمَا كُنْتَ فِى الْغُرْفَةِ تِسْعَةً وَعِشْرِينَ. قَالَ "إِنَّ الشَّهْرَ يَكُونُ تِسْعًا وَعِشْرِينَ." فَقُمْتُ عَلَى بَابِ الْمَسْجِدِ فَنَادَيْتُ بِأَعْلَى صَوْتِى لَمْ يُطَلِّقْ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم نِسَاءَهُ. وَنَزَلَتْ هَذِهِ الآيَةُ "(وَإِذَا جَاءَهُمْ أَمْرٌ مِنَ الأَمْنِ أَوِ الْخَوْفِ أَذَاعُوا بِهِ وَلَوْ رَدُّوهُ إِلَى الرَّسُولِ وَإِلَى أُولِى الأَمْرِ مِنْهُمْ لَعَلِمَهُ الَّذِينَ يَسْتَنْبِطُونَهُ مِنْهُمْ)" فَكُنْتُ أَنَا اسْتَنْبَطْتُ ذَلِكَ الأَمْرَ وَأَنْزَلَ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ آيَةَ التَّخْيِيرِ.
Tercemesi:
Bize Züheyr b. Harb, ona Ömer b. Yunus el-Hanefî, ona İkrime b. Ammar, ona Simak Ebu Zümeyl, ona da Abdullah b. Abbas, Ömer b. el-Hattab'ın şöyle anlattığını nakletti:
Allah'ın Nebisi (sav) kadınlarından uzaklaştığı (ilâ yaptığı) vakit mescide girdim. Bir de baktım ki cemaat (üzüntüden) çakıl taşlarını avuçlarına alıp sıkarak yere çalıyorlar ve “Rasulullah (sav) kadınlarını” boşamış diyorlardı. Bu olay, kadınlara tesettür emredilmeden önce olmuştu. Ben “bu işin aslını bugün mutlaka öğrenirim” dedim, ve Aişe'nin (r.anha) yanına girip “ey Ebu Bekir'in kızı! İşi Rasulullah'ı (sav) incitecek dereceye vardırdın öyle mi?” dedim. Bana “benden sana ne ey Hattab oğlu? Sen kendi kusuruna (kızına) bak” dedi. Bunun üzerine Hafsa bt. Ömer'in (kızının) yanına girerek ona “ey Hafsa! İşi Rasulullah'ı (sav) incitecek dereceye vardırdın öyle mi? Vallahi pek âlâ biliyorsun ki, Rasulullah (sav) seni sevmiyor. Ben olmasaydım Rasulullah (sav) seni mutlaka boşardı” dedim. Hafsa çok ağladı. Ona “Rasulullah (sav) nerede?” diye sordum. “kilerdeki odasındadır” cevabını verdi. Oraya gittim, baktım ki Rasulullah'ın (sav) hizmetlisi Rabah odanın alt eşiğine oturmuş, ayaklarını, Rasulullah'ın (sav) üzerine basarak çıkıp indiği, bir ahşap kütüğün üzerine sarkıtmış duruyor. “Ey Rabah! Rasulullah'ın (sav) huzuruna girmek için bana izin iste” diye seslendim. Rabah bir odaya baktı, sonra bir de bana. Fakat bir şey söylemedi. Sonra “ey Rabah! Rasulullah'ın (sav) huzuruna girmek için bana izin iste” dedim. Rabah bir odaya baktı, sonra bir de bana. Fakat bir şey söylemedi. Sonra sesimi yükselttim ve “ey Rabah! Rasulullah'ın (sav) huzuruna girmek için bana izin iste! Zannederim Rasulullah (sav) benim Hafsa için geldiğimi sanıyor. Vallahi Rasulullah (sav) bana onun boynunu vurmamı emretse mutlaka boynunu vururum” dedim. Sesimi de yükselttim. Bunun üzerine Rabah “bana yukarı çık” diye işaret etti. Derhal Rasulullah'ın (sav) yanına girdim. Bir hasırın üzerine yan yatmıştı. Ben de oturdum. İzarını (peştamalını) üstüne çekmişti. Üzerinde bundan başka bir şey yoktu. Bir de gördüm ki hasır yan tarafına iz yapmış. Rasulullah'ın (sav) kilerine göz attım, sadece bir sâ' ağırlığına yakın bir avuç arpa, odanın bir köşesinde bir o kadar selem ağacı (karaz) yaprağı ve bir de asılı tabaklanmamış bir post vardı. Bunu görünce göz yaşlarımı tutamadım. Bana "neden ağlıyorsun ey Hattab oğlu" diye sordu. Dedim ki “Ey Allah'ın Nebisi! Niçin ağlamayayım! Baksana hasır yan tarafına iz bırakmış. İşte kilerin! İçinde şu gördüklerimden başka bir şey yok. Kayser ve Kisrâ Meyveler ve ırmaklar içindeyken, Sen Allah'ın Rasulü ve seçkin kulu olduğun halde bu da senin kilerin” dedim. Bunun üzerine "ey Hattab oğlu! Ahiretin bizim, dünyanın onların olmasına razı değil misin" diye sordu. Ben de “evet (razı olmaz mıyım?)” dedim. Ömer der ki: Onun yanına girdim gireli yüzünde öfke eseri görüyordum. Nihayet “ey Allah'ın Rasulü! Kadınlarının halinden gücüne giden şey nedir? Şayet onları boşadı isen hiç şüphe yok ki Allah seninle beraberdir. Melekler de Cebrail ile Mikail de ben, Ebu Bekir ve bütün müminler de seninleyiz” dedim. Allah'a hamd olsun, söylediğim ve Allah'ın söylediğimi onaylamasını umduğum nadir sözlerden biri de budur. Sonra şu tahyîr ayeti indi: "Eğer sizi boşayacak olursa rabbi ona, sizin yerinize sizden daha iyi olan, Allah'a teslimiyet gösteren, yürekten inanan, içtenlikle itaat eden, tövbe eden, kulluk eden, dünyada yolcu gibi yaşayan, dul ve bâkire eşler verebilir."(Tahrim, 5) "Ama peygambere karşı bir dayanışma içine girecek olursanız bilin ki herkesten önce Allah onun dostu ve koruyucusudur, sonra da Cebrail ve iyi müminler. Melekler de bunların ardından onun yardımcısıdır." (Tahrim, 4).
Aişe bt. Ebu Bekir ile Hafsa, Nebi'nin (sav) diğer eşlerine karşı dayanışma içine girmişlerdi. “Ey Allah'ın Rasulü! Onları boşadın mı” diye sordum. Bana "hayır" cevabını verdi. “Ey Allah'ın Rasulü! Mescide girdim. Müslümanlar, (üzüntüden) çakıl taşlarını avuçlarına alıp sıkarak yere çalıyorlar ve 'Rasulullah (sav) kadınlarını boşamış' diyorlardı. İnip onlara senin kadınlarını boşamadığını haber vereyim mi?” dedim. Rasul-i Ekrem (sav) "evet, nasıl istersen" buyurdu. Rasulullah (sav) ile konuşmaya devam ettim. Sonunda öfkesi geçti ve dişleri gözükecek şekilde güldü. O zaten insanlar içinde gülüşü en güzel olandı. Sonra Allah'ın Nebi'si (sav) kilerden aşağıya indi. Ben de indim. Ama ben kütüğe tutunarak indim. Rasulullah (sav) ise düz yerde yürür gibi, eliyle kütükten destek almadan indi. Hz. Peygamber'e (sav) (bir aylık yemin süresinin bitmediğini hatırlatmak üzere) “ey Allah’ın Rasulü! Odada sadece yirmi dokuz gün kaldın?” dedim, bana "ay (bazen) yirmi dokuz gece olur" buyurdu. Bunun üzerine ben mescidin kapısına durarak olanca sesimle “Rasulullah (sav) kadınlarını boşamamıştır” diye nida ettim. Bu olay üzerine şu ayet indi: "Kendilerine güven veya korku veren bir haber geldiğinde onu yayıyorlar. Halbuki onu Rasulullah'a ve aralarından yetki sahibi kimselere iletselerdi, içlerinden haberin mana ve maksadını çıkarabilenler şüphesiz onu anlarlardı." (Nisa, 83). Ben, haberin mana ve maksadını anlamıştım. Allah (cc) tahyîr (Tahrîm, 5) ayetini indirdi.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Talak 3691, /603
Senetler:
1. Ebu Hafs Ömer b. Hattab el-Adevî (Ömer b. Hattab b. Nüfeyl b. Abdüluzza)
2. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
3. Ebu Zümeyl Simak b. Velid el-Hanefî (Simak b. Velid)
4. İkrime b. Ammar el-Îclî (İkrime b. Ammar b. Ukbe)
5. Ebu Hafs Ömer b. Yunus el-Hanefî (Ömer b. Yunus b. Kasım)
6. Ebu Hayseme Züheyr b. Harb el-Haraşî (Züheyr b. Harb b. Eştâl)
Konular:
Aile, ailede şiddet
Hz. Peygamber, hanımlarını muhayyer bırakması