Bize yakub (b. İbrahim b. Sa'd ez-Zührî), ona babası (İbrahim b. Sa'd ez-Zührî), ona İbn İshak, ona Yakub b. Utbe, ona Müslim b. Abdullah b. Cündüb el-Cühenî, ona da Cündüb b. Mekîs el-Cühenî şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber (sav) Leys kabilesinin Kelb koluna mensup olan Gâlib b. Abdullah el-Kelbî'yi Kedîd'eye Mülevvih oğulları üzerine göndermiş ve onlara baskın yapmasını ona emretmişti. O yola çıktı, ben de onun müfrezesindeydim. Kudeyd'e kadar gittik, orada Hâris b. Abdullah b. Barsâ el-Leysî ile karşılaştık ve onu hemen tuttuk. Bize "Ben Müslüman olmaya geliyordum" dedi. Bunun üzerine Gâlib b. Abdullah "Eğer sen gerçekten Müslüman olmaya geldiysen bir gün bir gece bağlı kalman sana bir zarar vermez, yok eğer başka bir niyetin varsa sana karşı kendimizi koruma altına almış oluruz" dedi ve onu sıkıca bağladı, yanına da bizimle beraber olan siyahî bir adamı bıraktı. Ona "biz geri gelinceye kadar buna göz kulak ol, Eğer çatışmaya yeltenirse de kellesini kopart" dedi. Biz yürüyüp Kedîd Geçidi'ne vardık ve ikindi sonrası Uşeyşiye'de konakladık. Arkadaşlarım etrafı kolaçan etmem için beni gönderdi. Bir tepeye yöneldim, etrafı iyice göreceğim bir yere uzandım akşam vakti olmuştu. bir adam çıktı etrafa baktı ve benim tepede uzandığımı gördü. Hanımına "Vallahi, tepede sabahın ilk vaktinde görmediğim bir karaltı görüyorum, Bak baklalım köpekler senin ev eşyalarından bir şey alıp gitmiş olmasın?" dedi. Kadın baktı ve "Vallahi kayıp bir şeyim yok" dedi. Adam "bana yayımı getir ve sadağımdan iki ok ver" dedi. Kadın ona (yay ve okunu) verdi. Bana bir ok attı, gelip yanıma saplandı. onu çıkardım ama hareket etmedim. Sonra ikinci oku attı, gelip omuz başıma saplandı. Oku çıkardım ama hareket etmedim. Adam karısına, "Vallahi, oklarım ona isabet etti, eğer o bir hayvan olsaydı, kıpırdardı. Sabah olunca o iki okumu bul, getir, onları köpekler alıp gitmesin" dedi. İşlerini rahat görüp, hayvanlarını sağıp, ağıllarına koyana kadar onlara zaman verdik. Gecenin karanlığı iyice çökünce her taraftan onlara baskın verdik. Onlardan öldürdüklerimizi öldürdük, hayvanları aldık, geri dönüş yoluna koyulduk. Kavmin tellalı yardım çağrısı yapmak üzere kavmine koştu. Biz de hızlıca çıkarak Hâris b. Barsâ ve arkadaşına uğrayıp onları da yanımıza alarak yürüdük gittik. Yardıma gelen insanların sesi bize ulaştı. Bize doğru geldiler, aramızda sadece vadi geçidi kalmıştı ki bizimle onların arasına Cenab-ı Hakk'ın dilediği yerden gönderdiği bir sel girdi. daha önce görmediğimiz ve kimsenin karşı koymaya gücünün yetmeyeceği bir yağmur, bir çamur seli geldi. Onların öylece durup bize baktıklarını gördük. Hiç birisinin ilerlemeye gücü yetmiyordu. Biz hızla toplanıp gittik Meşlel'e dayandık. Onları geride bıraktık ve ellerimizdeki malları almaya güç yetiremediler.
Açıklama: Ya'kûb b. Utbe, Müslim b. Abdillah b. Hubeyb'den yapmış olduğu rivâyette tek kalmıştır.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
64614, HM015938
Hadis:
حَدَّثَنَا يَعْقُوبُ قَالَ قَالَ أَبِي كَمَا حَدَّثَنِي ابْنُ إِسْحَاقَ عَنْ يَعْقُوبَ بْنِ عُتْبَةَ عَنْ مُسْلِمِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ جُنْدُبٍ الْجُهَنِيِّ عَنْ جُنْدُبِ بْنِ مَكِيثٍ الْجُهَنِيِّ قَالَ
بَعَثَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ غَالِبَ بْنَ عَبْدِ اللَّهِ الْكَلْبِيَّ كَلْبَ لَيْثٍ إِلَى بَنِي مُلَوَّحٍ بِالْكَدِيدِ وَأَمَرَهُ أَنْ يُغِيرَ عَلَيْهِمْ فَخَرَجَ فَكُنْتُ فِي سَرِيَّتِهِ فَمَضَيْنَا حَتَّى إِذَا كُنَّا بِقُدَيْدٍ لَقِينَا بِهِ الْحَارِثَ بْنَ مَالِكٍ وَهُوَ ابْنُ الْبَرْصَاءِ اللَّيْثِيُّ فَأَخَذْنَاهُ فَقَالَ إِنَّمَا جِئْتُ لِأُسْلِمَ فَقَالَ غَالِبُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ إِنْ كُنْتَ إِنَّمَا جِئْتَ مُسْلِمًا فَلَنْ يَضُرَّكَ رِبَاطُ يَوْمٍ وَلَيْلَةٍ وَإِنْ كُنْتَ عَلَى غَيْرِ ذَلِكَ اسْتَوْثَقْنَا مِنْكَ قَالَ فَأَوْثَقَهُ رِبَاطًا ثُمَّ خَلَّفَ عَلَيْهِ رَجُلًا أَسْوَدَ كَانَ مَعَنَا فَقَالَ امْكُثْ مَعَهُ حَتَّى نَمُرَّ عَلَيْكَ فَإِنْ نَازَعَكَ فَاجْتَزَّ رَأْسَهُ قَالَ ثُمَّ مَضَيْنَا حَتَّى أَتَيْنَا بَطْنَ الْكَدِيدِ فَنَزَلْنَا عُشَيْشِيَةً بَعْدَ الْعَصْرِ فَبَعَثَنِي أَصْحَابِي فِي رَبِيئَةٍ فَعَمَدْتُ إِلَى تَلٍّ يُطْلِعُنِي عَلَى الْحَاضِرِ فَانْبَطَحْتُ عَلَيْهِ وَذَلِكَ الْمَغْرِبَ فَخَرَجَ رَجُلٌ مِنْهُمْ فَنَظَرَ فَرَآنِي مُنْبَطِحًا عَلَى التَّلِّ فَقَالَ لِامْرَأَتِهِ وَاللَّهِ إِنِّي لَأَرَى عَلَى هَذَا التَّلِّ سَوَادًا مَا رَأَيْتُهُ أَوَّلَ النَّهَارِ فَانْظُرِي لَا تَكُونُ الْكِلَابُ اجْتَرَّتْ بَعْضَ أَوْعِيَتِكِ قَالَ فَنَظَرَتْ فَقَالَتْ لَا وَاللَّهِ مَا أَفْقِدُ شَيْئًا قَالَ فَنَاوِلِينِي قَوْسِي وَسَهْمَيْنِ مِنْ كِنَانَتِي قَالَ فَنَاوَلَتْهُ فَرَمَانِي بِسَهْمٍ فَوَضَعَهُ فِي جَنْبِي قَالَ فَنَزَعْتُهُ فَوَضَعْتُهُ وَلَمْ أَتَحَرَّكْ ثُمَّ رَمَانِي بِآخَرَ فَوَضَعَهُ فِي رَأْسِ مَنْكِبِي فَنَزَعْتُهُ فَوَضَعْتُهُ وَلَمْ أَتَحَرَّكْ فَقَالَ لِامْرَأَتِهِ وَاللَّهِ لَقَدْ خَالَطَهُ سَهْمَايَ وَلَوْ كَانَ دَابَّةً لَتَحَرَّكَ فَإِذَا أَصْبَحْتِ فَابْتَغِي سَهْمَيَّ فَخُذِيهِمَا لَا تَمْضُغُهُمَا عَلَيَّ الْكِلَابُ قَالَ وَأَمْهَلْنَاهُمْ حَتَّى رَاحَتْ رَائِحَتُهُمْ حَتَّى إِذَا احْتَلَبُوا وَعَطَنُوا أَوْ سَكَنُوا وَذَهَبَتْ عَتَمَةٌ مِنْ اللَّيْلِ شَنَنَّا عَلَيْهِمْ الْغَارَةَ فَقَتَلْنَا مَنْ قَتَلْنَا مِنْهُمْ وَاسْتَقْنَا النَّعَمَ فَتَوَجَّهْنَا قَافِلِينَ وَخَرَجَ صَرِيخُ الْقَوْمِ إِلَى قَوْمِهِمْ مُغَوِّثًا وَخَرَجْنَا سِرَاعًا حَتَّى نَمُرَّ بِالْحَارِثِ ابْنِ الْبَرْصَاءِ وَصَاحِبِهِ فَانْطَلَقْنَا بِهِ مَعَنَا وَأَتَانَا صَرِيخُ النَّاسِ فَجَاءَنَا مَا لَا قِبَلَ لَنَا بِهِ حَتَّى إِذَا لَمْ يَكُنْ بَيْنَنَا وَبَيْنَهُمْ إِلَّا بَطْنُ الْوَادِي أَقْبَلَ سَيْلٌ حَالَ بَيْنَنَا وَبَيْنَهُمْ بَعَثَهُ اللَّهُ تَعَالَى مِنْ حَيْثُ شَاءَ مَا رَأَيْنَا قَبْلَ ذَلِكَ مَطَرًا وَلَا حَالًا فَجَاءَ بِمَا لَا يَقْدِرُ أَحَدٌ أَنْ يَقُومَ عَلَيْهِ فَلَقَدْ رَأَيْنَاهُمْ وُقُوفًا يَنْظُرُونَ إِلَيْنَا مَا يَقْدِرُ أَحَدٌ مِنْهُمْ أَنْ يَتَقَدَّمَ وَنَحْنُ نُحَوِّزُهَا سِرَاعًا حَتَّى أَسْنَدْنَاهَا فِي الْمَشْلَلِ ثُمَّ حَدَرْنَاهَا عَنَّا فَأَعْجَزْنَا الْقَوْمَ بِمَا فِي أَيْدِينَا
Tercemesi:
Bize yakub (b. İbrahim b. Sa'd ez-Zührî), ona babası (İbrahim b. Sa'd ez-Zührî), ona İbn İshak, ona Yakub b. Utbe, ona Müslim b. Abdullah b. Cündüb el-Cühenî, ona da Cündüb b. Mekîs el-Cühenî şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber (sav) Leys kabilesinin Kelb koluna mensup olan Gâlib b. Abdullah el-Kelbî'yi Kedîd'eye Mülevvih oğulları üzerine göndermiş ve onlara baskın yapmasını ona emretmişti. O yola çıktı, ben de onun müfrezesindeydim. Kudeyd'e kadar gittik, orada Hâris b. Abdullah b. Barsâ el-Leysî ile karşılaştık ve onu hemen tuttuk. Bize "Ben Müslüman olmaya geliyordum" dedi. Bunun üzerine Gâlib b. Abdullah "Eğer sen gerçekten Müslüman olmaya geldiysen bir gün bir gece bağlı kalman sana bir zarar vermez, yok eğer başka bir niyetin varsa sana karşı kendimizi koruma altına almış oluruz" dedi ve onu sıkıca bağladı, yanına da bizimle beraber olan siyahî bir adamı bıraktı. Ona "biz geri gelinceye kadar buna göz kulak ol, Eğer çatışmaya yeltenirse de kellesini kopart" dedi. Biz yürüyüp Kedîd Geçidi'ne vardık ve ikindi sonrası Uşeyşiye'de konakladık. Arkadaşlarım etrafı kolaçan etmem için beni gönderdi. Bir tepeye yöneldim, etrafı iyice göreceğim bir yere uzandım akşam vakti olmuştu. bir adam çıktı etrafa baktı ve benim tepede uzandığımı gördü. Hanımına "Vallahi, tepede sabahın ilk vaktinde görmediğim bir karaltı görüyorum, Bak baklalım köpekler senin ev eşyalarından bir şey alıp gitmiş olmasın?" dedi. Kadın baktı ve "Vallahi kayıp bir şeyim yok" dedi. Adam "bana yayımı getir ve sadağımdan iki ok ver" dedi. Kadın ona (yay ve okunu) verdi. Bana bir ok attı, gelip yanıma saplandı. onu çıkardım ama hareket etmedim. Sonra ikinci oku attı, gelip omuz başıma saplandı. Oku çıkardım ama hareket etmedim. Adam karısına, "Vallahi, oklarım ona isabet etti, eğer o bir hayvan olsaydı, kıpırdardı. Sabah olunca o iki okumu bul, getir, onları köpekler alıp gitmesin" dedi. İşlerini rahat görüp, hayvanlarını sağıp, ağıllarına koyana kadar onlara zaman verdik. Gecenin karanlığı iyice çökünce her taraftan onlara baskın verdik. Onlardan öldürdüklerimizi öldürdük, hayvanları aldık, geri dönüş yoluna koyulduk. Kavmin tellalı yardım çağrısı yapmak üzere kavmine koştu. Biz de hızlıca çıkarak Hâris b. Barsâ ve arkadaşına uğrayıp onları da yanımıza alarak yürüdük gittik. Yardıma gelen insanların sesi bize ulaştı. Bize doğru geldiler, aramızda sadece vadi geçidi kalmıştı ki bizimle onların arasına Cenab-ı Hakk'ın dilediği yerden gönderdiği bir sel girdi. daha önce görmediğimiz ve kimsenin karşı koymaya gücünün yetmeyeceği bir yağmur, bir çamur seli geldi. Onların öylece durup bize baktıklarını gördük. Hiç birisinin ilerlemeye gücü yetmiyordu. Biz hızla toplanıp gittik Meşlel'e dayandık. Onları geride bıraktık ve ellerimizdeki malları almaya güç yetiremediler.
Açıklama:
Ya'kûb b. Utbe, Müslim b. Abdillah b. Hubeyb'den yapmış olduğu rivâyette tek kalmıştır.
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ahmed b. Hanbel, Müsned-i Ahmed, Cündüb b. Mekîs 15938, 5/442
Senetler:
()
Konular:
Ahlak, Savaş, savaş ahlakı
Sahabe, İslama girişleri
Savaş, esirlere muamele