"Hz. Peygamber'in (sav) dedesi Abdülmuttalib ile ilgili anlatılan olay şudur: Kureyşliler, Fil ashabından kaçıp Harem’den çıktıkları zaman genç bir delikanlı olan Abdülmuttalib 'Vallahi! Allah’ın Harem’inden çıkıp başka yerde izzet aramam' dedi ve Kâbe'de oturdu. Kureyş kabilesi ondan uzaklaştı. O ise şöyle dua 'Allah’ım! Kişi kendi evini korur, Sen de Kendi Evin’i koru. Haçlılar Senin yurduna galip gelmesin!
Onlara karşı planını sabah göster' diye dua etti. Böylece yerinde sabırla kaldı ve Allah Teâlâ fili ve ordusunu helâk edinceye kadar da oradan ayrılmadı. Kureyşliler geri döndüler. Abdülmuttalib’in bu direnişi, sabrı ve Allah’ın haram kıldığı mekânlara gösterdiği saygı, onların gözünde onu büyük bir mertebeye yükseltti."
"O sıralarda, Abdülmuttalib’in en büyük oğlu olan Hâris b. Abdümuttalib dünyaya geldi ve büyüdü. Bir gece Abdülmuttalib rüyasında kendisine 'Zemzem’i kaz! Bu, o büyük zatın saklı hazinesidir' denildi. Uyanınca 'Allah’ım, bana bunu açıkla!' dedi. Sonra rüyasında ikinci defa kendisine 'Zemzem’i kaz!' denildi. O, etin ve kanın karıştığı yerin altındadır, kuzgunun gagalayacağı yerde, karınca yuvasının bulunduğu yerde, kırmızı taş dikitlerin karşısındadır' denildi. Bunun üzerine Abdülmuttalib kalktı, Mescid-i Haram’a gidip oturdu, Allah’ın kendisine göstereceği işareti beklemeye başladı. Derken Hażûra denilen yerde bir inek kesildi. Kesici bıçağından kurtulan hayvan, can çekişe çekişe Mescid’e kadar koştu ve orada, Zemzem’in bulunduğu yerde öldü. Hayvanın orada yüzülüp parçalanmasıyla birlikte bir kuzgun gelip onun kanlı iç organları arasında gagalamaya başladı ve karınca yuvasının bulunduğu noktayı eşeledi. Abdülmuttalib bunu görünce hemen kalktı ve o noktayı kazmaya başladı.“Kureyş kabilesi toplanıp, 'Ey Abdülmuttalib! Bu nasıl iştir? Biz seni cahil biri olarak bilmezdik. Neden Mescidimizin içinde kazı yapıyorsun?' dediler. O ise 'Ben bu kuyuyu kazacağım. Kim beni bundan alıkoymak isterse, onunla mücadele edeceğim' dedi. Bunun üzerine yalnızca oğlu Hâris ile birlikte kazmaya başladı. çünkü o zaman başka oğlu yoktu. Kureyş’ten bazıları onlara karşı çıktı, bazılarıysa, onun soyluluğunu, doğruluğunu ve dindarlığını bildikleri için dokunmadı.
“Kazı derinleşince, Kureyş’in eziyeti arttı. Abdülmuttalib der ki: Eğer Allah bana on erkek evlat ihsan eder de beni savunacak güce ulaştırırsa, onlardan birini Allah’a kurban edeceğim' dedi. Nihayet kazı sırasında Zemzem’i örten kılıçlar (gömülü kılıçlar ve hazineler) ortaya çıktı. Bunu gören Kureyşliler,
'Bu çıkan şeylerde bizim de payımız var!' dediler. Abdülmuttalib, 'Hayır! Bu kılıçlar Allah’ın Beyti içindir' dedi. Sonra kazmaya devam etti ve suya ulaştı. Kuyuyu açtı, taşla çevreledi, suyun taşmaması için derinleştirdi. Üzerine bir havuz (havda) inşa etti. O ve oğlu su çekerek haccılara su dağıttılar."
"Bazı Kureyşliler, kıskançlıkla o havuzu geceleri kırarlardı. Abdülmuttalib sabah olur olmaz tekrar onarıyordu. Bu durum artınca, Allah’a dua etti. Rüyasında kendisine '‘De ki: Allah’ım! Ben bu suyu yıkananlar için değil,
susayanlar için helâl kıldım — hem tatlı hem serin olsun.
Artık onları bana bırak!’
Abdülmuttalib bu sözleri sabahleyin Kâbe’nin yanında yüksek sesle ilan etti.
O günden sonra hiç kimse onun havuzuna zarar veremedi.
Kim dokunmaya kalktıysa,
Allah ona bedensel bir hastalık verdi.
Böylece Kureyş onun suyuna dokunmaktan vazgeçti
ve Zemzem hizmeti ona tahsis edildi.”
6. Abdullah’ın Kurban Edilmesi Adağı
“Daha sonra Abdülmuttalib birçok kadınla evlendi
ve on oğlu dünyaya geldi.
Bunun üzerine dedi ki:
‘Allah’ım! Ben sana, on oğlum olursa birini sana kurban etmeyi adamıştım.
Şimdi onları kura çekeceğim; kimi istersen o kurban edilecek.’
Kura çekti, kura Abdullah’a çıktı —
ki o, çocuklarının içinde en çok sevdiği idi.
Abdülmuttalib ellerini kaldırarak dua etti:
‘Allah’ım! Abdullah mı daha sevgilidir, yoksa yüz deve mi?’
Tekrar kura çekti:
Bir tarafta Abdullah, diğer tarafta yüz deve.
Kura develere çıktı.
Bunun üzerine yüz deveyi kesip Allah’a adak olarak sundu.
Böylece Abdullah kurtuldu.
O, Kureyş içinde görülmüş en güzel yüzlü gençti.”
7. Abdullah ile Âmine’nin Evliliği ve Nur Hadisesi
“Bir gün Abdullah, Kureyş kadınlarının bulunduğu bir meclisten geçti.
Kadınlardan biri dedi ki:
‘Ey Kureyş kadınları! Hanginiz bu gençle evlenirse,
onun yüzündeki nuru elde eder.’
Çünkü Abdullah’ın iki kaşı arasında parlayan bir nur vardı.
Abdullah, Âmine bt. Vehb b. Abdi Menâf b. Zuhre ile evlendi.
Nikâh kıyıldı,
o nur Âmine’ye intikal etti
ve o, Resûlullah ﷺ’e hamile kaldı.”
8. Abdullah’ın Vefatı ve Doğum Mucizeleri
“Abdülmuttalib, oğlu Abdullah’ı Yesrib’e (Medine’ye) hurma almaya gönderdi.
Abdullah orada hastalanıp vefat etti.
O sırada Âmine, Allah’ın Resûlü ﷺ’e hamile idi.
Nihayet Hz. Peygamber doğdu.
Dedesi Abdülmuttalib onu himayesine aldı
ve onu Benî Sa‘d kabilesinden bir kadına süt emzirmesi için teslim etti.”
9. Çocuklukta Göğsünün Yarılması Olayı
“Sütannesi çocuğu bir gün Ukâz panayırına götürdü.
Orada bir kâhin onu görünce,
‘Ey Ukâz halkı! Bu çocuğu öldürün;
çünkü onun ileride bir hükümranlığı olacak!’ dedi.
Kadın korkarak onu uzaklaştırdı.
Allah onu korudu.
Yine sütannesinin yanında büyürken,
bir gün sütkardeşi koşarak geldi ve dedi:
‘Anneciğim! Bir grup adam kardeşimi aldı, karnını yardılar!’
Kadın telaşla yanına koştu,
onu solgun ve sarsılmış hâlde buldu,
etrafta kimse yoktu.
Hemen Mekke’ye dönüp çocuğu annesine teslim etti
ve dedi ki: ‘Ben ondan korktum, artık onu benden al!’
Âmine ise şöyle cevap verdi:
‘Hayır, korktuğun şey onda yok.
Ben hamile iken karnımdan bir nurun çıktığını gördüm;
o nur, Şam’ın saraylarını aydınlattı.
Onu doğurduğumda,
ellerine dayanarak doğdu ve başını göğe kaldırdı.’”
10. Abdülmuttalib ve Yetimlik Dönemi
“Böylece Âmine onu doğurup büyüttü, sonra vefat etti.
Peygamber ﷺ dedesi Abdülmuttalib’in yanında büyüdü.
Çocukken dedesinin yastığına oturur,
hizmetçiler onu kaldırmak isteyince,
Abdülmuttalib ‘Bırakın torunumu; o hayırlı bir evlâttır.’ derdi.
Abdülmuttalib vefat ettiğinde,
Peygamber ﷺ henüz çocuktu.
Onun bakımını amcası Ebû Tâlib,
yani babası Abdullah’ın anne-baba bir kardeşi üstlendi.”
11. Şam Yolculuğu ve Yahudi Âlimin Uyarısı
“Gençlik çağına yaklaşınca,
Ebû Tâlib ticaret için Şam’a gitmeye karar verdi
ve yeğenini de yanına aldı.
Teymâ denilen yere geldiklerinde,
Benî Temîm’den bir Yahudi âlim onları gördü ve sordu:
‘Bu çocuk senin kimindir?’
Ebû Tâlib, ‘Kardeşimin oğludur.’ dedi.
Âlim, ‘Ona düşkün müsün?’ diye sordu.
Ebû Tâlib, ‘Evet, çok.’ dedi.
Âlim şöyle dedi:
‘Allah’a yemin ederim, eğer bu çocukla Şam’a gidersen,
oradaki Yahudiler onu öldürürler.
Çünkü bu çocuk, onların düşmanı olacaktır.’
Bunun üzerine Ebû Tâlib Şam’a gitmeyip Mekke’ye geri döndü.”
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Abdürrezzak b. Hemmam, Musannef, Meğâzî 9718, 5/313
Senetler:
()
Konular:
Hz. peygamber, hayatı (kronolojik)
Hz. Peygamber, risalet öncesi hayatı
KABE
Şehirler, Mekke tarihi
Zemzem, suyun hikayesi, özellikleri, vs.