حَدَّثَنَا أَبُو الْيَمَانِ أَخْبَرَنَا شُعَيْبٌ عَنِ الزُّهْرِىِّ قَالَ أَخْبَرَنِى عَطَاءُ بْنُ يَزِيدَ اللَّيْثِىُّ أَنَّهُ سَمِعَ أَبَا هُرَيْرَةَ - رضى الله عنه - يَقُولُ سُئِلَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم عَنْ ذَرَارِىِّ الْمُشْرِكِينَ فَقَالَ « اللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا كَانُوا عَامِلِينَ » .
Bize Ebu Yeman, ona Şuayb, ona ez-Zührî, ona Atâ b. Yezid el-Leysî, ona da Ebu Hureyre (ra) şöyle demiştir:
Peygamber'e (asv) müşriklerin (ölen) çocuklarından hakkında soruldu: Bunun üzerine şöyle buyurdu: "Allah onların ne yapacaklarını en iyi bilendir."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
10164, B001384
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو الْيَمَانِ أَخْبَرَنَا شُعَيْبٌ عَنِ الزُّهْرِىِّ قَالَ أَخْبَرَنِى عَطَاءُ بْنُ يَزِيدَ اللَّيْثِىُّ أَنَّهُ سَمِعَ أَبَا هُرَيْرَةَ - رضى الله عنه - يَقُولُ سُئِلَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم عَنْ ذَرَارِىِّ الْمُشْرِكِينَ فَقَالَ « اللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا كَانُوا عَامِلِينَ » .
Tercemesi:
Bize Ebu Yeman, ona Şuayb, ona ez-Zührî, ona Atâ b. Yezid el-Leysî, ona da Ebu Hureyre (ra) şöyle demiştir:
Peygamber'e (asv) müşriklerin (ölen) çocuklarından hakkında soruldu: Bunun üzerine şöyle buyurdu: "Allah onların ne yapacaklarını en iyi bilendir."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Cenâiz 92, 1/460
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Muhammed Ata b. Yezid el-Cünde'î (Ata b. Yezid el-Leysî)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Şuayb b. Ebu Hamza el-Ümevi (Şuayb b. Dinar)
5. Ebu Yeman Hakem b. Nafi' el-Behrânî (Hakem b. Nafi')
Konular:
Çocuk, müşrik olanın ahiretteki durumu
İman, Esasları, Kaza ve Kader
KTB, KADER
Bize Adem, İbn Ebu Zi'b, ona ez-Zührî, ona Ebu Seleme b. Abdurrahman, ona da Ebu Hureyre'nin (ra) rivayet ettiğine göre Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Her çocuk (İslam) fıtrat(ı) üzere doğar. Sonra anne ve babası onu Yahudileştirir ve (ya) Hıristiyanlaştırır. Tıpkı devenin, bütün organları tam bir yavru dünyaya getirdiği gibi (devenin dünyaya getirdiği bu yavrunun) vücudunda kesik bir organ görebiliyor musunuz?"
Öneri Formu
Hadis Id, No:
10165, B001385
Hadis:
حَدَّثَنَا آدَمُ حَدَّثَنَا ابْنُ أَبِى ذِئْبٍ عَنِ الزُّهْرِىِّ عَنْ أَبِى سَلَمَةَ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ - رضى الله عنه - قَالَ قَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم: " كُلُّ مَوْلُودٍ يُولَدُ عَلَى الْفِطْرَةِ ، فَأَبَوَاهُ يُهَوِّدَانِهِ أَوْ يُنَصِّرَانِهِ أَوْ يُمَجِّسَانِهِ ، كَمَثَلِ الْبَهِيمَةِ تُنْتَجُ الْبَهِيمَةَ ، هَلْ تَرَى فِيهَا جَدْعَاءَ "
Tercemesi:
Bize Adem, İbn Ebu Zi'b, ona ez-Zührî, ona Ebu Seleme b. Abdurrahman, ona da Ebu Hureyre'nin (ra) rivayet ettiğine göre Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Her çocuk (İslam) fıtrat(ı) üzere doğar. Sonra anne ve babası onu Yahudileştirir ve (ya) Hıristiyanlaştırır. Tıpkı devenin, bütün organları tam bir yavru dünyaya getirdiği gibi (devenin dünyaya getirdiği bu yavrunun) vücudunda kesik bir organ görebiliyor musunuz?"
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Cenâiz 92, 1/560
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Seleme b. Abdurrahman ez-Zuhrî (Abdullah b. Abdurrahman b. Avf b. Abduavf)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. İbn Ebu Zi'b Muhammed b. Abdurrahman el-Amiri (Muhammed b. Abdurrahman b. Muğîre el-Kureşî el-Âmirî)
5. Ebu Hasan Adem b. Ebu İyas (Adem b. Abdurrahman b. Muhammed b. Şuayb)
Konular:
Yaratılış, fıtrat üzere doğmak
حَدَّثَنَا حِبَّانُ أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ أَخْبَرَنَا شُعْبَةُ عَنْ أَبِى بِشْرٍ عَنْ سَعِيدِ بْنِ جُبَيْرٍ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ - رضى الله عنهم - قَالَ سُئِلَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم عَنْ أَوْلاَدِ الْمُشْرِكِينَ فَقَالَ « اللَّهُ إِذْ خَلَقَهُمْ أَعْلَمُ بِمَا كَانُوا عَامِلِينَ » .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
10163, B001383
Hadis:
حَدَّثَنَا حِبَّانُ أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ أَخْبَرَنَا شُعْبَةُ عَنْ أَبِى بِشْرٍ عَنْ سَعِيدِ بْنِ جُبَيْرٍ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ - رضى الله عنهم - قَالَ سُئِلَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم عَنْ أَوْلاَدِ الْمُشْرِكِينَ فَقَالَ « اللَّهُ إِذْ خَلَقَهُمْ أَعْلَمُ بِمَا كَانُوا عَامِلِينَ » .
Tercemesi:
Bize Hibbân, ona Abdullah, ona Şu'be, ona Ebu Bişr, ona Said b. Cübeyr, ona da İbn Abbas şöyle rivayet etmiştir:
Rasulullah'a (sav) müşriklerin ölen çocuklarından soruldu da: "Allah onları yarattığında, onların ne yapacaklarını en iyi bilendir" buyurdu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Cenâiz 92, 1/460
Senetler:
1. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. Ebu Abdullah Said b. Cübeyr el-Esedî (Said b. Cübeyr)
3. Ebu Bişr Cafer b. Ebu Vahşiyye el-Yeşkuri (Cafer b. İyas)
4. Şube b. Haccâc el-Atekî (Şu'be b. Haccac b. Verd)
5. Ebu Abdurrahman Abdullah b. Mübarek el-Hanzalî (Abdullah b. Mübarek b. Vadıh)
6. Hibbân b. Musa el-Mervezî (Hibbân b. Musa b. Sevvâr)
Konular:
Çocuk, müşrik olanın ahiretteki durumu
İman, Esasları, Kaza ve Kader
KTB, KADER
Öneri Formu
Hadis Id, No:
10167, B001387
Hadis:
حَدَّثَنَا مُعَلَّى بْنُ أَسَدٍ حَدَّثَنَا وُهَيْبٌ عَنْ هِشَامٍ عَنْ أَبِيهِ عَنْ عَائِشَةَ - رضى الله عنها - قَالَتْ دَخَلْتُ عَلَى أَبِى بَكْرٍ - رضى الله عنه - فَقَالَ فِى كَمْ كَفَّنْتُمُ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم قَالَتْ فِى ثَلاَثَةِ أَثْوَابٍ بِيضٍ سَحُولِيَّةٍ ، لَيْسَ فِيهَا قَمِيصٌ وَلاَ عِمَامَةٌ . وَقَالَ لَهَا فِى أَىِّ يَوْمٍ تُوُفِّىَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَتْ يَوْمَ الاِثْنَيْنِ . قَالَ فَأَىُّ يَوْمٍ هَذَا قَالَتْ يَوْمُ الاِثْنَيْنِ . قَالَ أَرْجُو فِيمَا بَيْنِى وَبَيْنَ اللَّيْلِ . فَنَظَرَ إِلَى ثَوْبٍ عَلَيْهِ كَانَ يُمَرَّضُ فِيهِ ، بِهِ رَدْعٌ مِنْ زَعْفَرَانٍ فَقَالَ اغْسِلُوا ثَوْبِى هَذَا ، وَزِيدُوا عَلَيْهِ ثَوْبَيْنِ فَكَفِّنُونِى فِيهَا . قُلْتُ إِنَّ هَذَا خَلَقٌ . قَالَ إِنَّ الْحَىَّ أَحَقُّ بِالْجَدِيدِ مِنَ الْمَيِّتِ ، إِنَّمَا هُوَ لِلْمُهْلَةِ . فَلَمْ يُتَوَفَّ حَتَّى أَمْسَى مِنْ لَيْلَةِ الثُّلاَثَاءِ وَدُفِنَ قَبْلَ أَنْ يُصْبِحَ .
Tercemesi:
Bize Muallâ b. Esed, ona Vuheyb, ona Hişam, ona babası (Urve b. Zübeyr), ona da Aişe (r.anhâ) şöyle rivayet etti:
Ebu Bekir’in (ra) huzuruna girdim. O: Nebi’yi (sav) kaç parça bez ile kefenlediniz, dedi. Âişe: Yemen’in Sahûl beldesinde dokunmuş, beyaz renkli üç pamuk bez parçası ile kefenledik. Bunlar arasında ne gömlek, ne de sarık vardı. Ebu Bekir ona: Peki, Rasûlullah (sav) hangi günde vefat etti, dedi. Âişe: Pazartesi günü, dedi. Ebu Bekir: Peki, bu gün hangi gündür? diye sordu. Âişe: Bugün pazartesi günüdür, dedi. Ebu Bekir: Ben de şu saatimden itibaren geceye kadar ruhumun kabz edileceğini umarım, dedi. Derken hastalığı esnasında giyindiği elbisesine bakıverdi. Üzerinde bir parça zaferan izi gördü ve: Benim bu elbisemi yıkayın, ona iki bez parçası daha ekleyerek onlarla beni kefenleyin, dedi. (Âişe) dedi ki: Ben: Ama bu oldukça eskidir, dedim. O: Hayatta kalan, ölüye nispetle yeniyi daha çok hak eder. Çünkü o (kefen), irin ve diğer akıntılar içindir, dedi. Ebu Bekir Salı gecesi akşamına kadar vefat etmedi ve sabah olmadan (geceleyin) defnedildi.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Cenâiz 94, 1/461
Senetler:
1. Ümmü Abdullah Aişe bt. Ebu Bekir es-Sıddîk (Aişe bt. Abdullah b. Osman b. Âmir)
2. Urve b. Zübeyr el-Esedî (Urve b. Zübeyr b. Avvam b. Huveylid b. Esed)
3. Ebu Münzir Hişam b. Urve el-Esedî (Hişam b. Urve b. Zübeyr b. Avvam)
4. Ebu Bekir Vüheyb b. Hâlid el-Bâhilî (Vüheyb b. Hâlid b. Aclân)
5. Ebu Heysem Muallâ b. Esed el-Ammî (Muallâ b. Esed)
Konular:
Cenaze, kefenlemek
Hz. Peygamber, kefenlenmesi
KTB, CENAZE, CENAİZ
حَدَّثَنَا سَعِيدُ بْنُ أَبِى مَرْيَمَ حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ جَعْفَرٍ قَالَ أَخْبَرَنِى هِشَامٌ عَنْ أَبِيهِ عَنْ عَائِشَةَ - رضى الله عنها - . أَنَّ رَجُلاً قَالَ لِلنَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم إِنَّ أُمِّى افْتُلِتَتْ نَفْسُهَا ، وَأَظُنُّهَا لَوْ تَكَلَّمَتْ تَصَدَّقَتْ ، فَهَلْ لَهَا أَجْرٌ إِنْ تَصَدَّقْتُ عَنْهَا قَالَ « نَعَمْ » .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
10168, B001388
Hadis:
حَدَّثَنَا سَعِيدُ بْنُ أَبِى مَرْيَمَ حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ جَعْفَرٍ قَالَ أَخْبَرَنِى هِشَامٌ عَنْ أَبِيهِ عَنْ عَائِشَةَ - رضى الله عنها - . أَنَّ رَجُلاً قَالَ لِلنَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم إِنَّ أُمِّى افْتُلِتَتْ نَفْسُهَا ، وَأَظُنُّهَا لَوْ تَكَلَّمَتْ تَصَدَّقَتْ ، فَهَلْ لَهَا أَجْرٌ إِنْ تَصَدَّقْتُ عَنْهَا قَالَ « نَعَمْ » .
Tercemesi:
Bize Said b. Ebu Meryem, ona Muhammed b. Cafer, ona Hişam, ona da babası (Urve b. Zübeyr), Âişe'nin (r.anha) şöyle deiğini rivayet etti:
Bir adam Hz. Peygamber'e (sav) (gelerek): "Annem ansızın öldü. Kanaatimce konuşabilseydi (malından) tasadduk (etmemizi vasiyyet) ederdi. Acaba onun namına ben sadaka versem onun için bir sevap olur mu? "diye sordu.'Evet!' buyurdular.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Cenâiz 95, 1/462
Senetler:
1. Ümmü Abdullah Aişe bt. Ebu Bekir es-Sıddîk (Aişe bt. Abdullah b. Osman b. Âmir)
2. Urve b. Zübeyr el-Esedî (Urve b. Zübeyr b. Avvam b. Huveylid b. Esed)
3. Ebu Münzir Hişam b. Urve el-Esedî (Hişam b. Urve b. Zübeyr b. Avvam)
4. Gunder Muhammed b. Cafer el-Hüzelî (Muhammed b. Cafer el-Hüzeli)
5. Said b. Ebu Meryem el-Cümehî (Said b. Hakem b. Muhammed b. Salim b. Meryem)
Konular:
KTB, SADAKA
Sadaka, ölen bir kimse adına
Bize Musa b. İsmail, ona Cerir b. Hazım, ona Ebu Recâ, ona da Semure b. Cündeb şöyle demiştir:
Peygamber (sav) sabah namazım kılınca yüzünü bize döner ve: "Bu gece sizden kim bir rüya gördü?" diye sorardı. Eğer birisi rüya gördüyse onu Peygamber'e anlatırdı. Peygamber de o şahsın rüyası hakkında Allah'ın dilediği şeyleri söylerdi. Yine bir gün bize böyle sordu ve: "Sizden rüya gören var mıdır?" buyurdu. Biz de: Hayır, dedik. Peygamber (sav) dedi ki: "Fakat bu gece ben şöyle bir rüya gördüm: Bana iki adam geldi, bunlar elimi tuttular ve beni Mukaddes Arz'a çıkardılar. Orada bir adam oturuyordu. Diğer bir adam da ayakta duruyor, elinde de demirden çatal bir kanca vardı. -Musa b. İsmail'den rivayet eden bazı arkadaşlarımız şöyle dedi:- Ayaktaki adam bu çatal kancayı oturanın ağzının sağ tarafına, kafasına kadar sokuyor ve ağzın bu kısmını parçalıyordu. Sonra bu adam onun ağzının diğer tarafını da bu şekilde yapıyor ve bu tarafı da parçalanıyordu. Bu sırada ağzın sağ tarafı iyileşiyordu. Bu defa da buraya dönüyor, yine kancayı sokup parçalıyordu. Ben, yanımdakilere: Bu adam kimdir ve bu hal de nedir? dedim. Onlar bana: yürü, dediler. Birlikte ileri gittik. Nihayet sırt üstü yatmış bir adamın yanına geldik. Bunun baş ucunda da bir adam dikilmiş, elinde yumruk büyüklüğünde bir taş var. Bu taşla yatan adamın kafasını kırıyordu. Taşı başına her vurduğunda, taş yuvarlanıp gidiyordu. O adam da arkasından taşı almak için koşuyordu. O dönüp gelmeden bunun kırılmış olan başı düzeliyor ve tekrar eski haline dönüyordu. Öteki adam dönüp gelince, yine başına vurup eziyordu. Ben yanımdakilere: Bu adam kimdir? diye sordum. Onlar: yürü, dediler. Birlikte ileriye gittik. Fırın gibi altı geniş, üstü dar bir deliğe ulaştık. Bu deliğin altında ateş yanıyordu. Ateş alevlenip yükseldikçe içindeki insanlar da yükseliyor, hatta delikten çıkacak gibi oluyorlardı. Ateşin alevi sakinleşince de aşağı dönüyorlardı. Bunun içinde çıplak erkekler ve çıplak kadınlar vardı. Ben yanımdakilere: Bunlar kimdir? diye sordum. Onlar da: Yürü, dediler. Beraber yürüdük. Nihayet kandan bir nehrin yanına geldik. O nehrin içinde orta tarafta ayakta bir adam duruyordu. Bu nehrin kıyısında da bir adam duruyordu. Önünde de bir takım taşlar vardı. Nehrin içindeki adam yüzerek kenara doğru gelip dışarı çıkmak isteyince, kıyıdaki adam onun ağzının içine bir taş atıyor ve onu geriye eski yerine döndürüyordu. Çıkmak için sahile her gelişinde, kıyıdaki hemen ağzına bir taş fırlatıyor ve onu eski yerine döndürüyor.
Ben yine yanımdakilere: Bu nedir? diye sordum. Onlar da: yürü, dediler. Beraberce yürüdük. Nihayet yeşil bir bahçeye vardık. Bu bahçede büyük bir ağaç vardı. Bu ağacın dibinde de yaşlı bir adamla bir grup çocuk bulunuyordu. Bu ağaca yakın bir yerde de bir adam vardı ve önündeki ateşi yakmaktaydı. Benim yanımdakiler, benimle beraber ağaca çıktılar. Ve beni bir eve soktular ki, ben bundan güzel bir ev görmedim. Burada yaşlı erkekler,gençler, kadınlar ve çocuklar vardı. Sonra yanımdaki iki adam beni buradan dışarıya çıkardı. Benimle birlikte ağaca yukarı çıktılar. Ve beni öncekinden daha güzel ve daha kıymetli bir eve götürdüler. Burada da yaşlılar ve gençler vardı. Ben, yanımdakilere: Sizler beni bu gece gezdirdiniz. Şimdi bana gördüğüm şeyleri haber verip, bildiriniz, dedim. Onlar: Evet dediler: Şu ağzının parçalandığını gördüğün kimseye gelince, o bir yalancı idi; o dünyada devamlı yalan söylerdi. Bunun yaydığı yalan her yere ulaşırdı. İşte bu yalancı, kıyamet gününe kadar bu şekilde azab görecektir.
Başı ezilen kimseye gelince, Allah ona Kur'ân öğretmiş, o da bütün gece uyumuş, gündüz de Kur'ân ile amel etmemişti. İşte o kimse kıyamet gününe kadar bu suretle azab olunacaktır. O delik içinde gördüğün çıplak kimselere gelince, onlar da zina edenlerdi. Nehir içinde gördüğün kimse ise, faiz yiyenlerdir. Ağacın dibindeki yaşlı kimse İbrahim Peygamber'dir. İbrahim'in etrafındaki çocuklar ise, insanoğludur. O ateş yakan kimse, cehennemin bekçisi olan Mâlik'tir. Girdiğin birinci ev, bütün müminlerin ortak evidir. İkinci gördüğün o muhteşem saray da, şehitlerin sarayıdır. Ben Cibril'im, bu da Mikail'dir. (Ey Muhammed!) Sen başını yukarı kaldır, dedi. Başımı kaldırdım, bir de gördüm ki, üst tarafımda beyaz bulut gibi bir şey! Melekler: işte burası senin makamındır, dediler. Ben: Beni bırakınız da şu makamıma gireyim, dedim. Melekler: Hayır. Senin daha kalan bir ömrün var. Onu ne vakit tamamlarsan, o zaman makamına girersin, dediler."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
10166, B001386
Hadis:
حَدَّثَنَا مُوسَى بْنُ إِسْمَاعِيلَ حَدَّثَنَا جَرِيرُ بْنُ حَازِمٍ حَدَّثَنَا أَبُو رَجَاءٍ عَنْ سَمُرَةَ بْنِ جُنْدَبٍ قَالَ كَانَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم إِذَا صَلَّى صَلاَةً أَقْبَلَ عَلَيْنَا بِوَجْهِهِ فَقَالَ « مَنْ رَأَى مِنْكُمُ اللَّيْلَةَ رُؤْيَا » . قَالَ فَإِنْ رَأَى أَحَدٌ قَصَّهَا ، فَيَقُولُ مَا شَاءَ اللَّهُ ، فَسَأَلَنَا يَوْمًا ، فَقَالَ « هَلْ رَأَى أَحَدٌ مِنْكُمْ رُؤْيَا » . قُلْنَا لاَ . قَالَ « لَكِنِّى رَأَيْتُ اللَّيْلَةَ رَجُلَيْنِ أَتَيَانِى فَأَخَذَا بِيَدِى ، فَأَخْرَجَانِى إِلَى الأَرْضِ الْمُقَدَّسَةِ ، فَإِذَا رَجُلٌ جَالِسٌ ، وَرَجُلٌ قَائِمٌ بِيَدِهِ كَلُّوبٌ مِنْ حَدِيدٍ - قَالَ بَعْضُ أَصْحَابِنَا عَنْ مُوسَى إِنَّهُ - يُدْخِلُ ذَلِكَ الْكَلُّوبَ فِى شِدْقِهِ ، حَتَّى يَبْلُغَ قَفَاهُ ، ثُمَّ يَفْعَلُ بِشِدْقِهِ الآخَرِ مِثْلَ ذَلِكَ ، وَيَلْتَئِمُ شِدْقُهُ هَذَا ، فَيَعُودُ فَيَصْنَعُ مِثْلَهُ . قُلْتُ مَا هَذَا قَالاَ انْطَلِقْ . فَانْطَلَقْنَا حَتَّى أَتَيْنَا عَلَى رَجُلٍ مُضْطَجِعٍ عَلَى قَفَاهُ ، وَرَجُلٌ قَائِمٌ عَلَى رَأْسِهِ بِفِهْرٍ أَوْ صَخْرَةٍ ، فَيَشْدَخُ بِهِ رَأْسَهُ ، فَإِذَا ضَرَبَهُ تَدَهْدَهَ الْحَجَرُ ، فَانْطَلَقَ إِلَيْهِ لِيَأْخُذَهُ ، فَلاَ يَرْجِعُ إِلَى هَذَا حَتَّى يَلْتَئِمَ رَأْسُهُ ، وَعَادَ رَأْسُهُ كَمَا هُوَ ، فَعَادَ إِلَيْهِ فَضَرَبَهُ ، قُلْتُ مَنْ هَذَا قَالاَ انْطَلِقْ . فَانْطَلَقْنَا إِلَى ثَقْبٍ مِثْلِ التَّنُّورِ ، أَعْلاَهُ ضَيِّقٌ وَأَسْفَلُهُ وَاسِعٌ ، يَتَوَقَّدُ تَحْتَهُ نَارًا ، فَإِذَا اقْتَرَبَ ارْتَفَعُوا حَتَّى كَادَ أَنْ يَخْرُجُوا ، فَإِذَا خَمَدَتْ رَجَعُوا فِيهَا ، وَفِيهَا رِجَالٌ وَنِسَاءٌ عُرَاةٌ . فَقُلْتُ مَنْ هَذَا قَالاَ انْطَلِقْ . فَانْطَلَقْنَا حَتَّى أَتَيْنَا عَلَى نَهَرٍ مِنْ دَمٍ ، فِيهِ رَجُلٌ قَائِمٌ عَلَى وَسَطِ النَّهَرِ رَجُلٌ بَيْنَ يَدَيْهِ حِجَارَةٌ ، فَأَقْبَلَ الرَّجُلُ الَّذِى فِى النَّهَرِ ، فَإِذَا أَرَادَ أَنْ يَخْرُجَ رَمَى الرَّجُلُ بِحَجَرٍ فِى فِيهِ ، فَرَدَّهُ حَيْثُ كَانَ ، فَجَعَلَ كُلَّمَا جَاءَ لِيَخْرُجَ رَمَى فِى فِيهِ بِحَجَرٍ ، فَيَرْجِعُ كَمَا كَانَ . فَقُلْتُ مَا هَذَا قَالاَ انْطَلِقْ . فَانْطَلَقْنَا حَتَّى انْتَهَيْنَا إِلَى رَوْضَةٍ خَضْرَاءَ ، فِيهَا شَجَرَةٌ عَظِيمَةٌ ، وَفِى أَصْلِهَا شَيْخٌ وَصِبْيَانٌ ، وَإِذَا رَجُلٌ قَرِيبٌ مِنَ الشَّجَرَةِ بَيْنَ يَدَيْهِ نَارٌ يُوقِدُهَا ، فَصَعِدَا بِى فِى الشَّجَرَةِ ، وَأَدْخَلاَنِى دَارًا لَمْ أَرَ قَطُّ أَحْسَنَ مِنْهَا ، فِيهَا رِجَالٌ شُيُوخٌ وَشَبَابٌ ، وَنِسَاءٌ وَصِبْيَانٌ ، ثُمَّ أَخْرَجَانِى مِنْهَا فَصَعِدَا بِى الشَّجَرَةَ فَأَدْخَلاَنِى دَارًا هِىَ أَحْسَنُ وَأَفْضَلُ ، فِيهَا شُيُوخٌ وَشَبَابٌ . قُلْتُ طَوَّفْتُمَانِى اللَّيْلَةَ ، فَأَخْبِرَانِى عَمَّا رَأَيْتُ . قَالاَ نَعَمْ ، أَمَّا الَّذِى رَأَيْتَهُ يُشَقُّ شِدْقُهُ فَكَذَّابٌ يُحَدِّثُ بِالْكَذْبَةِ ، فَتُحْمَلُ عَنْهُ حَتَّى تَبْلُغَ الآفَاقَ ، فَيُصْنَعُ بِهِ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ . وَالَّذِى رَأَيْتَهُ يُشْدَخُ رَأْسُهُ فَرَجُلٌ عَلَّمَهُ اللَّهُ الْقُرْآنَ ، فَنَامَ عَنْهُ بِاللَّيْلِ ، وَلَمْ يَعْمَلْ فِيهِ بِالنَّهَارِ ، يُفْعَلُ بِهِ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ . وَالَّذِى رَأَيْتَهُ فِى الثَّقْبِ فَهُمُ الزُّنَاةُ . وَالَّذِى رَأَيْتَهُ فِى النَّهَرِ آكِلُو الرِّبَا . وَالشَّيْخُ فِى أَصْلِ الشَّجَرَةِ إِبْرَاهِيمُ - عَلَيْهِ السَّلاَمُ - وَالصِّبْيَانُ حَوْلَهُ فَأَوْلاَدُ النَّاسِ ، وَالَّذِى يُوقِدُ النَّارَ مَالِكٌ خَازِنُ النَّارِ . وَالدَّارُ الأُولَى الَّتِى دَخَلْتَ دَارُ عَامَّةِ الْمُؤْمِنِينَ ، وَأَمَّا هَذِهِ الدَّارُ فَدَارُ الشُّهَدَاءِ ، وَأَنَا جِبْرِيلُ ، وَهَذَا مِيكَائِيلُ ، فَارْفَعْ رَأْسَكَ ، فَرَفَعْتُ رَأْسِى فَإِذَا فَوْقِى مِثْلُ السَّحَابِ . قَالاَ ذَاكَ مَنْزِلُكَ . قُلْتُ دَعَانِى أَدْخُلْ مَنْزِلِى . قَالاَ إِنَّهُ بَقِىَ لَكَ عُمْرٌ لَمْ تَسْتَكْمِلْهُ ، فَلَوِ اسْتَكْمَلْتَ أَتَيْتَ مَنْزِلَكَ » .
Tercemesi:
Bize Musa b. İsmail, ona Cerir b. Hazım, ona Ebu Recâ, ona da Semure b. Cündeb şöyle demiştir:
Peygamber (sav) sabah namazım kılınca yüzünü bize döner ve: "Bu gece sizden kim bir rüya gördü?" diye sorardı. Eğer birisi rüya gördüyse onu Peygamber'e anlatırdı. Peygamber de o şahsın rüyası hakkında Allah'ın dilediği şeyleri söylerdi. Yine bir gün bize böyle sordu ve: "Sizden rüya gören var mıdır?" buyurdu. Biz de: Hayır, dedik. Peygamber (sav) dedi ki: "Fakat bu gece ben şöyle bir rüya gördüm: Bana iki adam geldi, bunlar elimi tuttular ve beni Mukaddes Arz'a çıkardılar. Orada bir adam oturuyordu. Diğer bir adam da ayakta duruyor, elinde de demirden çatal bir kanca vardı. -Musa b. İsmail'den rivayet eden bazı arkadaşlarımız şöyle dedi:- Ayaktaki adam bu çatal kancayı oturanın ağzının sağ tarafına, kafasına kadar sokuyor ve ağzın bu kısmını parçalıyordu. Sonra bu adam onun ağzının diğer tarafını da bu şekilde yapıyor ve bu tarafı da parçalanıyordu. Bu sırada ağzın sağ tarafı iyileşiyordu. Bu defa da buraya dönüyor, yine kancayı sokup parçalıyordu. Ben, yanımdakilere: Bu adam kimdir ve bu hal de nedir? dedim. Onlar bana: yürü, dediler. Birlikte ileri gittik. Nihayet sırt üstü yatmış bir adamın yanına geldik. Bunun baş ucunda da bir adam dikilmiş, elinde yumruk büyüklüğünde bir taş var. Bu taşla yatan adamın kafasını kırıyordu. Taşı başına her vurduğunda, taş yuvarlanıp gidiyordu. O adam da arkasından taşı almak için koşuyordu. O dönüp gelmeden bunun kırılmış olan başı düzeliyor ve tekrar eski haline dönüyordu. Öteki adam dönüp gelince, yine başına vurup eziyordu. Ben yanımdakilere: Bu adam kimdir? diye sordum. Onlar: yürü, dediler. Birlikte ileriye gittik. Fırın gibi altı geniş, üstü dar bir deliğe ulaştık. Bu deliğin altında ateş yanıyordu. Ateş alevlenip yükseldikçe içindeki insanlar da yükseliyor, hatta delikten çıkacak gibi oluyorlardı. Ateşin alevi sakinleşince de aşağı dönüyorlardı. Bunun içinde çıplak erkekler ve çıplak kadınlar vardı. Ben yanımdakilere: Bunlar kimdir? diye sordum. Onlar da: Yürü, dediler. Beraber yürüdük. Nihayet kandan bir nehrin yanına geldik. O nehrin içinde orta tarafta ayakta bir adam duruyordu. Bu nehrin kıyısında da bir adam duruyordu. Önünde de bir takım taşlar vardı. Nehrin içindeki adam yüzerek kenara doğru gelip dışarı çıkmak isteyince, kıyıdaki adam onun ağzının içine bir taş atıyor ve onu geriye eski yerine döndürüyordu. Çıkmak için sahile her gelişinde, kıyıdaki hemen ağzına bir taş fırlatıyor ve onu eski yerine döndürüyor.
Ben yine yanımdakilere: Bu nedir? diye sordum. Onlar da: yürü, dediler. Beraberce yürüdük. Nihayet yeşil bir bahçeye vardık. Bu bahçede büyük bir ağaç vardı. Bu ağacın dibinde de yaşlı bir adamla bir grup çocuk bulunuyordu. Bu ağaca yakın bir yerde de bir adam vardı ve önündeki ateşi yakmaktaydı. Benim yanımdakiler, benimle beraber ağaca çıktılar. Ve beni bir eve soktular ki, ben bundan güzel bir ev görmedim. Burada yaşlı erkekler,gençler, kadınlar ve çocuklar vardı. Sonra yanımdaki iki adam beni buradan dışarıya çıkardı. Benimle birlikte ağaca yukarı çıktılar. Ve beni öncekinden daha güzel ve daha kıymetli bir eve götürdüler. Burada da yaşlılar ve gençler vardı. Ben, yanımdakilere: Sizler beni bu gece gezdirdiniz. Şimdi bana gördüğüm şeyleri haber verip, bildiriniz, dedim. Onlar: Evet dediler: Şu ağzının parçalandığını gördüğün kimseye gelince, o bir yalancı idi; o dünyada devamlı yalan söylerdi. Bunun yaydığı yalan her yere ulaşırdı. İşte bu yalancı, kıyamet gününe kadar bu şekilde azab görecektir.
Başı ezilen kimseye gelince, Allah ona Kur'ân öğretmiş, o da bütün gece uyumuş, gündüz de Kur'ân ile amel etmemişti. İşte o kimse kıyamet gününe kadar bu suretle azab olunacaktır. O delik içinde gördüğün çıplak kimselere gelince, onlar da zina edenlerdi. Nehir içinde gördüğün kimse ise, faiz yiyenlerdir. Ağacın dibindeki yaşlı kimse İbrahim Peygamber'dir. İbrahim'in etrafındaki çocuklar ise, insanoğludur. O ateş yakan kimse, cehennemin bekçisi olan Mâlik'tir. Girdiğin birinci ev, bütün müminlerin ortak evidir. İkinci gördüğün o muhteşem saray da, şehitlerin sarayıdır. Ben Cibril'im, bu da Mikail'dir. (Ey Muhammed!) Sen başını yukarı kaldır, dedi. Başımı kaldırdım, bir de gördüm ki, üst tarafımda beyaz bulut gibi bir şey! Melekler: işte burası senin makamındır, dediler. Ben: Beni bırakınız da şu makamıma gireyim, dedim. Melekler: Hayır. Senin daha kalan bir ömrün var. Onu ne vakit tamamlarsan, o zaman makamına girersin, dediler."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Cenâiz 93, 1/560
Senetler:
1. Ebu Saîd Semüra b. Cündüb el-Fezârî (Semüra b. Cündüb b. Hilal b. Haric b. Mürre b. Hazn)
2. Ebu Racâ İmran b. Milhân el-Utâridî (İmrân b. Teym)
3. Ebu Nadr Cerîr b. Hazım el-Ezdî (Cerir b. Hâzim b. Zeyd b. Abdullah b. Şucâ')
4. Ebu Seleme Musa b. İsmail et-Tebûzeki (Musa b. İsmail)
Konular:
Rüya, rüyanın tabiri
Yalan, yaygınlaşması
حَدَّثَنَا مُوسَى بْنُ إِسْمَاعِيلَ حَدَّثَنَا أَبُو عَوَانَةَ عَنْ هِلاَلٍ عَنْ عُرْوَةَ عَنْ عَائِشَةَ - رضى الله عنها - قَالَتْ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فِى مَرَضِهِ الَّذِى لَمْ يَقُمْ مِنْهُ « لَعَنَ اللَّهُ الْيَهُودَ وَالنَّصَارَى ، اتَّخَذُوا قُبُورَ أَنْبِيَائِهِمْ مَسَاجِدَ » . لَوْلاَ ذَلِكَ أُبْرِزَ قَبْرُهُ ، غَيْرَ أَنَّهُ خَشِىَ أَوْ خُشِىَ أَنَّ يُتَّخَذَ مَسْجِدًا . وَعَنْ هِلاَلٍ قَالَ كَنَّانِى عُرْوَةُ بْنُ الزُّبَيْرِ وَلَمْ يُولَدْ لِى . حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ مُقَاتِلٍ أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ أَخْبَرَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ عَيَّاشٍ عَنْ سُفْيَانَ التَّمَّارِ أَنَّهُ حَدَّثَهُ أَنَّهُ رَأَى قَبْرَ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم مُسَنَّمًا . حَدَّثَنَا فَرْوَةُ حَدَّثَنَا عَلِىٌّ عَنْ هِشَامِ بْنِ عُرْوَةَ عَنْ أَبِيهِ لَمَّا سَقَطَ عَلَيْهِمُ الْحَائِطُ فِى زَمَانِ الْوَلِيدِ بْنِ عَبْدِ الْمَلِكِ أَخَذُوا فِى بِنَائِهِ ، فَبَدَتْ لَهُمْ قَدَمٌ فَفَزِعُوا ، وَظَنُّوا أَنَّهَا قَدَمُ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم فَمَا وَجَدُوا أَحَدًا يَعْلَمُ ذَلِكَ حَتَّى قَالَ لَهُمْ عُرْوَةُ لاَ وَاللَّهِ مَا هِىَ قَدَمُ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم مَا هِىَ إِلاَّ قَدَمُ عُمَرَ - رضى الله عنه - .
Bize Musa b. İsmail, ona Ebu Avane, ona Hilal, ona Urve, ona da Aişe (r.anha) şöyle demiştir:
"Rasulullah (sav) bir daha kalkmadığı hastalığına yakalandığı zaman “Allah, Yahudi ve Hristiyanlar'ı rahmetinden uzak kılsın! Bunlar Peygamberlerinin kabirlerini mescit edindiler” buyurdu."
Aişe der ki: Böyle bir endişe olmayaydı, Rasulullah'ın kabri açıkta bırakılırdı. Ama Peygamber bundan endişe etti. Veya, O'nun kabrinin bir mescid edinilmesinden endişe edildi. Hilal der ki: Urve b. Zübeyr bana (Ebu Amra) lakabını verdi, halbuki benim hiç çocuğum olmadı.
Bize Muhammed b. Mukatil, ona Abdullah, ona Ebu Bekir b. Ayyâş, ona da Süfyan et-Temmâr, Hz. Peygamber'in (sav) kabrini yerden biraz yükseltilmiş halde gördüğünü rivayet etmiştir.
Bize Ferve, ona Ali, ona Hişam b. Urve, ona da babası (Urve b. Zübeyr) şöyle demiştir: Velid b. Abdilmelik zamanında Peygamber'in (sav) gömülü bulunduğu hücrenin bir duvarı yıkılınca, bunu tamir etmeye çalıştılar. Bu sırada dizine kadar baldırı ile beraber bir ayak göründü. Bu ayak, Peygamber'in (sav) ayağıdır zannederek, oradakiler korkup ağlamaya başladılar. Ve aralarında hücrenin asli durumunu bilen bir kimse de bulamamışlardı. Nihayet Urve b. Zübeyr, oradakilere hitaben “Allah'a yemin ederim ki, bu ayak Peygamber'in (sav) değil, Hz. Ömer'in (ra) ayağıdır” dedi.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
10170, B001390
Hadis:
حَدَّثَنَا مُوسَى بْنُ إِسْمَاعِيلَ حَدَّثَنَا أَبُو عَوَانَةَ عَنْ هِلاَلٍ عَنْ عُرْوَةَ عَنْ عَائِشَةَ - رضى الله عنها - قَالَتْ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فِى مَرَضِهِ الَّذِى لَمْ يَقُمْ مِنْهُ « لَعَنَ اللَّهُ الْيَهُودَ وَالنَّصَارَى ، اتَّخَذُوا قُبُورَ أَنْبِيَائِهِمْ مَسَاجِدَ » . لَوْلاَ ذَلِكَ أُبْرِزَ قَبْرُهُ ، غَيْرَ أَنَّهُ خَشِىَ أَوْ خُشِىَ أَنَّ يُتَّخَذَ مَسْجِدًا . وَعَنْ هِلاَلٍ قَالَ كَنَّانِى عُرْوَةُ بْنُ الزُّبَيْرِ وَلَمْ يُولَدْ لِى . حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ مُقَاتِلٍ أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ أَخْبَرَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ عَيَّاشٍ عَنْ سُفْيَانَ التَّمَّارِ أَنَّهُ حَدَّثَهُ أَنَّهُ رَأَى قَبْرَ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم مُسَنَّمًا . حَدَّثَنَا فَرْوَةُ حَدَّثَنَا عَلِىٌّ عَنْ هِشَامِ بْنِ عُرْوَةَ عَنْ أَبِيهِ لَمَّا سَقَطَ عَلَيْهِمُ الْحَائِطُ فِى زَمَانِ الْوَلِيدِ بْنِ عَبْدِ الْمَلِكِ أَخَذُوا فِى بِنَائِهِ ، فَبَدَتْ لَهُمْ قَدَمٌ فَفَزِعُوا ، وَظَنُّوا أَنَّهَا قَدَمُ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم فَمَا وَجَدُوا أَحَدًا يَعْلَمُ ذَلِكَ حَتَّى قَالَ لَهُمْ عُرْوَةُ لاَ وَاللَّهِ مَا هِىَ قَدَمُ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم مَا هِىَ إِلاَّ قَدَمُ عُمَرَ - رضى الله عنه - .
Tercemesi:
Bize Musa b. İsmail, ona Ebu Avane, ona Hilal, ona Urve, ona da Aişe (r.anha) şöyle demiştir:
"Rasulullah (sav) bir daha kalkmadığı hastalığına yakalandığı zaman “Allah, Yahudi ve Hristiyanlar'ı rahmetinden uzak kılsın! Bunlar Peygamberlerinin kabirlerini mescit edindiler” buyurdu."
Aişe der ki: Böyle bir endişe olmayaydı, Rasulullah'ın kabri açıkta bırakılırdı. Ama Peygamber bundan endişe etti. Veya, O'nun kabrinin bir mescid edinilmesinden endişe edildi. Hilal der ki: Urve b. Zübeyr bana (Ebu Amra) lakabını verdi, halbuki benim hiç çocuğum olmadı.
Bize Muhammed b. Mukatil, ona Abdullah, ona Ebu Bekir b. Ayyâş, ona da Süfyan et-Temmâr, Hz. Peygamber'in (sav) kabrini yerden biraz yükseltilmiş halde gördüğünü rivayet etmiştir.
Bize Ferve, ona Ali, ona Hişam b. Urve, ona da babası (Urve b. Zübeyr) şöyle demiştir: Velid b. Abdilmelik zamanında Peygamber'in (sav) gömülü bulunduğu hücrenin bir duvarı yıkılınca, bunu tamir etmeye çalıştılar. Bu sırada dizine kadar baldırı ile beraber bir ayak göründü. Bu ayak, Peygamber'in (sav) ayağıdır zannederek, oradakiler korkup ağlamaya başladılar. Ve aralarında hücrenin asli durumunu bilen bir kimse de bulamamışlardı. Nihayet Urve b. Zübeyr, oradakilere hitaben “Allah'a yemin ederim ki, bu ayak Peygamber'in (sav) değil, Hz. Ömer'in (ra) ayağıdır” dedi.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Cenâiz 96, 1/462
Senetler:
1. Ümmü Abdullah Aişe bt. Ebu Bekir es-Sıddîk (Aişe bt. Abdullah b. Osman b. Âmir)
2. Urve b. Zübeyr el-Esedî (Urve b. Zübeyr b. Avvam b. Huveylid b. Esed)
3. Ebu Ümeyye Hilal b. Ebu Humeyd el-Cühenî (Hilal b. Miklas)
4. Ebu Avane Vazzah b. Abdullah el-Yeşkurî (Vazzah b. Abdullah)
5. Ebu Seleme Musa b. İsmail et-Tebûzeki (Musa b. İsmail)
Konular:
Kabir, Türbe, kabirlerin / türbelerin mescid haline getirilmesi
Zihin İnşası, ehl-i kitaba muhalefet
حَدَّثَنَا أَبُو الْوَلِيدِ حَدَّثَنَا شُعْبَةُ عَنْ عَدِىِّ بْنِ ثَابِتٍ أَنَّهُ سَمِعَ الْبَرَاءَ - رضى الله عنه - قَالَ لَمَّا تُوُفِّىَ إِبْرَاهِيمُ - عَلَيْهِ السَّلاَمُ - قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « إِنَّ لَهُ مُرْضِعًا فِى الْجَنَّةِ » .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
10162, B001382
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو الْوَلِيدِ حَدَّثَنَا شُعْبَةُ عَنْ عَدِىِّ بْنِ ثَابِتٍ أَنَّهُ سَمِعَ الْبَرَاءَ - رضى الله عنه - قَالَ لَمَّا تُوُفِّىَ إِبْرَاهِيمُ - عَلَيْهِ السَّلاَمُ - قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « إِنَّ لَهُ مُرْضِعًا فِى الْجَنَّةِ » .
Tercemesi:
Bize Ebu Velid, ona Şu'be, ona Adiy b. Sabit, ona da Bera (ra) şöyle demiştir:
(Oğlu) İbrahim (as) öldüğünde, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Cennette onu emziren bir süt annesi vardır."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Cenâiz 91, 1/460
Senetler:
1. Ebu Umare Bera b. Azib el-Ensarî (Bera b. Azib b. Haris b.Adî b. Cüşem)
2. Adî b. Sabit el-Ensarî (Adî b. Sabit b. Dinar)
3. Şube b. Haccâc el-Atekî (Şu'be b. Haccac b. Verd)
4. Ebu Velid Hişam b. Abdülmelik el-Bahilî (Hişam b. Abdülmelik)
Konular:
Ehl-i Beyt, Hz. Peygamber'in oğlu İbrahim
HZ. PEYGAMBER'İN ÇOCUKLARI
Öneri Formu
Hadis Id, No:
10169, B001389
Hadis:
حَدَّثَنَا إِسْمَاعِيلُ حَدَّثَنِى سُلَيْمَانُ عَنْ هِشَامٍ وَحَدَّثَنِى مُحَمَّدُ بْنُ حَرْبٍ حَدَّثَنَا أَبُو مَرْوَانَ يَحْيَى بْنُ أَبِى زَكَرِيَّاءَ عَنْ هِشَامٍ عَنْ عُرْوَةَ عَنْ عَائِشَةَ قَالَتْ إِنْ كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم لَيَتَعَذَّرُ فِى مَرَضِهِ « أَيْنَ أَنَا الْيَوْمَ أَيْنَ أَنَا غَدًا » اسْتِبْطَاءً لِيَوْمِ عَائِشَةَ ، فَلَمَّا كَانَ يَوْمِى قَبَضَهُ اللَّهُ بَيْنَ سَحْرِى وَنَحْرِى ، وَدُفِنَ فِى بَيْتِى .
Tercemesi:
Bize İsmail, ona Süleyman, ona Hişam; (T) Bize Muhammed b. Harb, ona Ebu Mervân Yahya b. Ebu Zekeriyya, ona Hişam b. Urve, ona da Aişe rivayet etmiştir:
Peygamber (sav) ölüm hastalığında yakaldığında, Aişe gününün geç kaldığından şikayet ederek: Ben bugün kimin sırasındayım? Yarın kimin sırasında olacağım? der (ve benim günümü özlediğinden dolayı) diğer kadınlarına özür beyan ederdi. Benim sıramda olduğu zaman Allah Peygamber'in ruhunu benim göğsüm ile gerdanım arasında kabzedip aldı. Ve bedeni de benim odamın içine gömüldü.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Cenâiz 96, 1/462
Senetler:
1. Ümmü Abdullah Aişe bt. Ebu Bekir es-Sıddîk (Aişe bt. Abdullah b. Osman b. Âmir)
2. Urve b. Zübeyr el-Esedî (Urve b. Zübeyr b. Avvam b. Huveylid b. Esed)
3. Ebu Münzir Hişam b. Urve el-Esedî (Hişam b. Urve b. Zübeyr b. Avvam)
4. Ebu Muhammed Süleyman b. Bilal el-Kuraşi (Süleyman b. Bilal)
5. Ebu Abdullah İsmail b. Ebu Üveys el-Esbahî (İsmail b. Abdullah b. Abdullah b. Üveys b. Malik)
Konular:
Hz. Peygamber, hanımları
Öneri Formu
Hadis Id, No:
10171, B001391
Hadis:
وَعَنْ هِشَامٍ عَنْ أَبِيهِ عَنْ عَائِشَةَ - رضى الله عنها - أَنَّهَا أَوْصَتْ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ الزُّبَيْرِ - رضى الله عنهما - لاَ تَدْفِنِّى مَعَهُمْ وَادْفِنِّى مَعَ صَوَاحِبِى بِالْبَقِيعِ ، لاَ أُزَكَّى بِهِ أَبَدًا .
Tercemesi:
Bize Hişam, ona babası (Urve b. Zübeyr), ona da Aişe (r.anha) şöyle demiştir:
Kendisi, erkek kardeşi Abdullah b. Zübeyr'e şöyle vasiyyet etmiştir: "Siz beni Rasulullah ve iki halifesinin yanına gömmeyiniz. Onların beraberinde gömülmek sebebiyle ebedi olarak tezkiye ve övülmeyeyim.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Cenâiz 96, 1/462
Senetler:
1. Ümmü Abdullah Aişe bt. Ebu Bekir es-Sıddîk (Aişe bt. Abdullah b. Osman b. Âmir)
2. Urve b. Zübeyr el-Esedî (Urve b. Zübeyr b. Avvam b. Huveylid b. Esed)
3. Ebu Münzir Hişam b. Urve el-Esedî (Hişam b. Urve b. Zübeyr b. Avvam)
4. Ebu Hasan Ali b. Müshir el-Kuraşî (Ali b. Müshir b. Ali b. Umeyr)
5. Ferve b. Ebu Meğrâ el-Kindi (Ferve b. Ma'di Kerib)
Konular: