حَدَّثَنَا إِسْحَاقُ بْنُ نَصْرٍ حَدَّثَنَا حُسَيْنٌ الْجُعْفِىُّ عَنْ زَائِدَةَ عَنْ مَيْسَرَةَ عَنْ أَبِى حَازِمٍ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ « مَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَلاَ يُؤْذِى جَارَهُ » .
Bize İshak b. Nasr, ona Hüseyin el-Cu'fî, ona Zâide, ona Meysere, ona Ebu Hâzim, ona da Ebu Hüreyre'nin (ra) rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Allah'a ve ahiret gününe iman eden komşusuna eziyet etmesin."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
15004, B005185
Hadis:
حَدَّثَنَا إِسْحَاقُ بْنُ نَصْرٍ حَدَّثَنَا حُسَيْنٌ الْجُعْفِىُّ عَنْ زَائِدَةَ عَنْ مَيْسَرَةَ عَنْ أَبِى حَازِمٍ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ « مَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَلاَ يُؤْذِى جَارَهُ » .
Tercemesi:
Bize İshak b. Nasr, ona Hüseyin el-Cu'fî, ona Zâide, ona Meysere, ona Ebu Hâzim, ona da Ebu Hüreyre'nin (ra) rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Allah'a ve ahiret gününe iman eden komşusuna eziyet etmesin."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Nikah 80, 2/348
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Hazim Selman Mevla Azze (Selman)
3. Meysere b. Ammar el-Eşce'î (Meysere b. Ammar)
4. Zâide b. Kudame es-Sekafî (Zâide b. Kudame)
5. Ebu Abdullah Hüseyin b. Ali el-Cu'fi (Hüseyin b. Ali b. Velid)
6. Ebu İbrahim İshak b. İbrahim el-Buhari (İshak b. İbrahim b. Nasr)
Konular:
Komşuluk, komşuluk ilişkileri
Seçki, İlişkiler ağı
Bize Süleyman b. Abdurrahman ve Ali b. Hucr, o ikisine İsa b. Yunus, ona Hişâm b. Urve, ona Abdullah b. Urve, ona Urve (b. Zübeyr), ona da Hz. Aişe şöyle söylemiştir: On bir kadın oturup kocaları hakkındaki hiçbir şeyi saklamamak (ve birbirlerine anlatmak) üzere anlaşıp sözleştiler.
İlk kadın, benim kocam dağ başındaki cılız bir devenin eti gibidir. Engebesiz düz değil ki çıkılsın, semiz değil ki taşınsın, dedi.
İkinci kadın, ben kocamın haberini yayamam, onun büyük küçük bütün hallerini hiç bir şey bırakmadan sayıp dökeceğimden korkarım, dedi.
Üçüncü kadın, kocam aşırı şekilde uzun boyludur. Eğer konuşursam beni boşar, susarsam ortada bırakır.
Dördüncü kadın, kocam Tihame geceleri gibi ne sıcak ne de soğuktur. Ne kendisinden korkulur, ne de usanılır, dedi.
Beşinci kadın, kocam gelince panter (çıta), çıkınca aslan kesilir. Emanet ettiği şeylerden de hiç sormaz, dedi.
Altıncı kadın, yediği zaman kat kat yer, içtiği zaman da hepsini bitirir, yattığı zaman da bürünür, yatar. Sıkıntıyı anlamak için elini sokmaz, dedi.
Yedinci kadın, Kocam kocalık vazifesini yapamaz biri veya karanlıktır. Her dert onda mevcuttur. Başını yarar veya yara açar. Her şeyi senin için kendinde toplamıştır, dedi.
Sekizinci kadın, kocam zaferan kokulu, tavşan dokunuşludur, dedi.
Dokuzuncusu: Kocam direği (şeref ve itibarı) yüksek, kılıcının kını uzun, külü çok (misafiri çok), evi meclislere yakın (misafir ağırlayan) bir adamdır, dedi.
Onuncu kadın, Kocam Malik'tir. Amma ne Malik! Malik bundan çok daha iyidir. Onun oturma yerleri geniş, yayılma yerleri az develeri vardır. (Misafir gelince kesildiği için yayılmadan bekleyen develer). (Misafir geldiğinde çalınan) def sesini işittiklerinde kesileceklerini bilirler, dedi.
Onbirinci kadın (Ümmü Zer'), Kocam Ebu Zer'dir. Amma ne Ebu Zer! çok zinet takmaktan kulaklarımı şakırdattı. Pazularımı yağ doldurup beni şişmanlattı, beni mutlu etti. Benim de gönlüm ferah oldu. Beni dağın kenarında sayıca az bir koyun sürüsü sahibinde buldu da, develeri böğürür, ekinleri sürülen biçilip işlenen, ferah ve mutlu bir toplum içine getirdi. Onun yanında korunurum, sözüm geri çevrilmez. Gece uyuyup, sabahlıyorum (hizmetçiler benim yerime çalışıyor); içiyor ve kanıyorum. Ebu Zer'in annesi de ne Ebu Zer annesi! Ambarları büyük, evi geniş. Ebu Zer'in oğlu da ne Ebu Zer'in oğlu! Yatağı soyulmuş hurma lifi gibi kilosu yerindedir. Kendisini bir kuzunun budu doyurur. Ebu Zer'in kızı da ne Ebu Zer kızı! Anasına, babasına itaatkar. Elbisesinin içini dolduran (kilolu) ve (güzelliğiyle) kumasını kıskandıran. Ebu Zer'in cariyesi de ne Ebu Zer cariyesi! Konuşmalarımızı yaymaz. Azığımızı israf edip, saçmaz. Evimize de çer-çöp doldurmaz.
Ümmü Zer dedi ki: Bolluk zamanında tulumlarımızda süt çalkalanırken Ebu Zer çıktı (gitti). Yolda bir kadına rastladı, yanında pars gibi iki çocuğu vardı. Çocuklar kadının koltuğunun altındaki iki nar tanesiyle (göğüsleriyle) oynuyorlardı. Beni boşadı sonra onu nikahladı. Ben de ondan sonra eşraftan bir adama kocaya vardım ki, o ata biner, eline (Bahreyn bölgesine has) hattî mızrak alır. Evime birçok develer ve her hayvandan bir çifter getirip ye Ümmü Zer, akrabalarına da ver! der. Ama bu kocamın bana verdiği her şeyi toplasam Ebu Zer'in kaplarının en küçüğünü dahi doldurmaz, dedi.
Aişe şöyle dedi: Hz. Peygamber (sav) bana: "Ben senin için Ummü Zer'e nisbette Ebu Zer gibiyim." buyurdu.
Ebu Abdullah el-Buhârî şöyle dedi: Saîd b. Seleme, Hişâm'dan yaptığı naklinde (Ve lâ temleu beytena ta'şîşen lafzı yerine) lâ tu'aşşişü beytenâ ta'şîşen lafzını kullanmıştır.
Yine Ebu Abdullah el-Buhârî: Bazı ravilerin (fe-etekannahu lafzı yerine) mim harfiyle fe-etekammahu lafzıyla söylediği nakletmiş ve bunun daha doğru olduğunu belirtmiştir.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
15008, B005189
Hadis:
حَدَّثَنَا سُلَيْمَانُ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ وَعَلِىُّ بْنُ حُجْرٍ قَالاَ أَخْبَرَنَا عِيسَى بْنُ يُونُسَ حَدَّثَنَا هِشَامُ بْنُ عُرْوَةَ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُرْوَةَ عَنْ عُرْوَةَ عَنْ عَائِشَةَ قَالَتْ جَلَسَ إِحْدَى عَشْرَةَ امْرَأَةً ، فَتَعَاهَدْنَ وَتَعَاقَدْنَ أَنْ لاَ يَكْتُمْنَ مِنْ أَخْبَارِ أَزْوَاجِهِنَّ شَيْئًا . قَالَتِ الأُولَى زَوْجِى لَحْمُ جَمَلٍ ، غَثٌّ عَلَى رَأْسِ جَبَلٍ ، لاَ سَهْلٍ فَيُرْتَقَى ، وَلاَ سَمِينٍ فَيُنْتَقَلُ . قَالَتِ الثَّانِيَةُ زَوْجِى لاَ أَبُثُّ خَبَرَهُ ، إِنِّى أَخَافُ أَنْ لاَ أَذَرَهُ ، إِنْ أَذْكُرْهُ أَذْكُرْ عُجَرَهُ وَبُجَرَهُ . قَالَتِ الثَّالِثَةُ زَوْجِى الْعَشَنَّقُ ، إِنْ أَنْطِقْ أُطَلَّقْ وَإِنْ أَسْكُتْ أُعَلَّقْ . قَالَتِ الرَّابِعَةُ زَوْجِى كَلَيْلِ تِهَامَةَ ، لاَ حَرٌّ ، وَلاَ قُرٌّ ، وَلاَ مَخَافَةَ ، وَلاَ سَآمَةَ . قَالَتِ الْخَامِسَةُ زَوْجِى إِنْ دَخَلَ فَهِدَ ، وَإِنْ خَرَجَ أَسِدَ ، وَلاَ يَسْأَلُ عَمَّا عَهِدَ . قَالَتِ السَّادِسَةُ زَوْجِى إِنْ أَكَلَ لَفَّ ، وَإِنْ شَرِبَ اشْتَفَّ ، وَإِنِ اضْطَجَعَ الْتَفَّ ، وَلاَ يُولِجُ الْكَفَّ لِيَعْلَمَ الْبَثَّ ، قَالَتِ السَّابِعَةُ زَوْجِى غَيَايَاءُ أَوْ عَيَايَاءُ طَبَاقَاءُ ، كُلُّ دَاءٍ لَهُ دَاءٌ ، شَجَّكِ أَوْ فَلَّكِ أَوْ جَمَعَ كُلاًّ لَكِ . قَالَتِ الثَّامِنَةُ زَوْجِى الْمَسُّ مَسُّ أَرْنَبٍ ، وَالرِّيحُ رِيحُ زَرْنَبٍ . قَالَتِ التَّاسِعَةُ زَوْجِى رَفِيعُ الْعِمَادِ ، طَوِيلُ النِّجَادِ ، عَظِيمُ الرَّمَادِ ، قَرِيبُ الْبَيْتِ مِنَ النَّادِ . قَالَتِ الْعَاشِرَةُ زَوْجِى مَالِكٌ وَمَا مَالِكٌ ، مَالِكٌ خَيْرٌ مِنْ ذَلِكِ ، لَهُ إِبِلٌ كَثِيرَاتُ الْمَبَارِكِ قَلِيلاَتُ الْمَسَارِحِ ، وَإِذَا سَمِعْنَ صَوْتَ الْمِزْهَرِ أَيْقَنَّ أَنَّهُنَّ هَوَالِكُ . قَالَتِ الْحَادِيَةَ عَشْرَةَ زَوْجِى أَبُو زَرْعٍ فَمَا أَبُو زَرْعٍ أَنَاسَ مِنْ حُلِىٍّ أُذُنَىَّ ، وَمَلأَ مِنْ شَحْمٍ عَضُدَىَّ ، وَبَجَّحَنِى فَبَجِحَتْ إِلَىَّ نَفْسِى ، وَجَدَنِى فِى أَهْلِ غُنَيْمَةٍ بِشِقٍّ ، فَجَعَلَنِى فِى أَهْلِ صَهِيلٍ وَأَطِيطٍ وَدَائِسٍ وَمُنَقٍّ ، فَعِنْدَهُ أَقُولُ فَلاَ أُقَبَّحُ وَأَرْقُدُ فَأَتَصَبَّحُ ، وَأَشْرَبُ فَأَتَقَنَّحُ ، أُمُّ أَبِى زَرْعٍ فَمَا أُمُّ أَبِى زَرْعٍ عُكُومُهَا رَدَاحٌ ، وَبَيْتُهَا فَسَاحٌ ، ابْنُ أَبِى زَرْعٍ ، فَمَا ابْنُ أَبِى زَرْعٍ مَضْجِعُهُ كَمَسَلِّ شَطْبَةٍ ، وَيُشْبِعُهُ ذِرَاعُ الْجَفْرَةِ ، بِنْتُ أَبِى زَرْعٍ فَمَا بِنْتُ أَبِى زَرْعٍ طَوْعُ أَبِيهَا ، وَطَوْعُ أُمِّهَا ، وَمِلْءُ كِسَائِهَا ، وَغَيْظُ جَارَتِهَا ، جَارِيَةُ أَبِى زَرْعٍ ، فَمَا جَارِيَةُ أَبِى زَرْعٍ لاَ تَبُثُّ حَدِيثَنَا تَبْثِيثًا ، وَلاَ تُنَقِّثُ مِيرَتَنَا تَنْقِيثًا ، وَلاَ تَمْلأُ بَيْتَنَا تَعْشِيشًا ، قَالَتْ خَرَجَ أَبُو زَرْعٍ وَالأَوْطَابُ تُمْخَضُ ، فَلَقِىَ امْرَأَةً مَعَهَا وَلَدَانِ لَهَا كَالْفَهْدَيْنِ يَلْعَبَانِ مِنْ تَحْتِ خَصْرِهَا بِرُمَّانَتَيْنِ ، فَطَلَّقَنِى وَنَكَحَهَا ، فَنَكَحْتُ بَعْدَهُ رَجُلاً سَرِيًّا ، رَكِبَ شَرِيًّا وَأَخَذَ خَطِّيًّا وَأَرَاحَ عَلَىَّ نَعَمًا ثَرِيًّا ، وَأَعْطَانِى مِنْ كُلِّ رَائِحَةٍ زَوْجًا وَقَالَ كُلِى أُمَّ زَرْعٍ ، وَمِيرِى أَهْلَكِ . قَالَتْ فَلَوْ جَمَعْتُ كُلَّ شَىْءٍ أَعْطَانِيهِ مَا بَلَغَ أَصْغَرَ آنِيَةِ أَبِى زَرْعٍ . قَالَتْ عَائِشَةُ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم " كُنْتُ لَكِ كَأَبِى زَرْعٍ لأُمِّ زَرْعٍ " . قَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ قَالَ سَعِيدُ بْنُ سَلَمَةَ عَنْ هِشَامٍ وَلاَ تُعَشِّشُ بَيْتَنَا تَعْشِيشًا . قَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ قَالَ بَعْضُهُمْ فَأَتَقَمَّحُ . بِالْمِيمِ ، وَهَذَا أَصَحُّ .
Tercemesi:
Bize Süleyman b. Abdurrahman ve Ali b. Hucr, o ikisine İsa b. Yunus, ona Hişâm b. Urve, ona Abdullah b. Urve, ona Urve (b. Zübeyr), ona da Hz. Aişe şöyle söylemiştir: On bir kadın oturup kocaları hakkındaki hiçbir şeyi saklamamak (ve birbirlerine anlatmak) üzere anlaşıp sözleştiler.
İlk kadın, benim kocam dağ başındaki cılız bir devenin eti gibidir. Engebesiz düz değil ki çıkılsın, semiz değil ki taşınsın, dedi.
İkinci kadın, ben kocamın haberini yayamam, onun büyük küçük bütün hallerini hiç bir şey bırakmadan sayıp dökeceğimden korkarım, dedi.
Üçüncü kadın, kocam aşırı şekilde uzun boyludur. Eğer konuşursam beni boşar, susarsam ortada bırakır.
Dördüncü kadın, kocam Tihame geceleri gibi ne sıcak ne de soğuktur. Ne kendisinden korkulur, ne de usanılır, dedi.
Beşinci kadın, kocam gelince panter (çıta), çıkınca aslan kesilir. Emanet ettiği şeylerden de hiç sormaz, dedi.
Altıncı kadın, yediği zaman kat kat yer, içtiği zaman da hepsini bitirir, yattığı zaman da bürünür, yatar. Sıkıntıyı anlamak için elini sokmaz, dedi.
Yedinci kadın, Kocam kocalık vazifesini yapamaz biri veya karanlıktır. Her dert onda mevcuttur. Başını yarar veya yara açar. Her şeyi senin için kendinde toplamıştır, dedi.
Sekizinci kadın, kocam zaferan kokulu, tavşan dokunuşludur, dedi.
Dokuzuncusu: Kocam direği (şeref ve itibarı) yüksek, kılıcının kını uzun, külü çok (misafiri çok), evi meclislere yakın (misafir ağırlayan) bir adamdır, dedi.
Onuncu kadın, Kocam Malik'tir. Amma ne Malik! Malik bundan çok daha iyidir. Onun oturma yerleri geniş, yayılma yerleri az develeri vardır. (Misafir gelince kesildiği için yayılmadan bekleyen develer). (Misafir geldiğinde çalınan) def sesini işittiklerinde kesileceklerini bilirler, dedi.
Onbirinci kadın (Ümmü Zer'), Kocam Ebu Zer'dir. Amma ne Ebu Zer! çok zinet takmaktan kulaklarımı şakırdattı. Pazularımı yağ doldurup beni şişmanlattı, beni mutlu etti. Benim de gönlüm ferah oldu. Beni dağın kenarında sayıca az bir koyun sürüsü sahibinde buldu da, develeri böğürür, ekinleri sürülen biçilip işlenen, ferah ve mutlu bir toplum içine getirdi. Onun yanında korunurum, sözüm geri çevrilmez. Gece uyuyup, sabahlıyorum (hizmetçiler benim yerime çalışıyor); içiyor ve kanıyorum. Ebu Zer'in annesi de ne Ebu Zer annesi! Ambarları büyük, evi geniş. Ebu Zer'in oğlu da ne Ebu Zer'in oğlu! Yatağı soyulmuş hurma lifi gibi kilosu yerindedir. Kendisini bir kuzunun budu doyurur. Ebu Zer'in kızı da ne Ebu Zer kızı! Anasına, babasına itaatkar. Elbisesinin içini dolduran (kilolu) ve (güzelliğiyle) kumasını kıskandıran. Ebu Zer'in cariyesi de ne Ebu Zer cariyesi! Konuşmalarımızı yaymaz. Azığımızı israf edip, saçmaz. Evimize de çer-çöp doldurmaz.
Ümmü Zer dedi ki: Bolluk zamanında tulumlarımızda süt çalkalanırken Ebu Zer çıktı (gitti). Yolda bir kadına rastladı, yanında pars gibi iki çocuğu vardı. Çocuklar kadının koltuğunun altındaki iki nar tanesiyle (göğüsleriyle) oynuyorlardı. Beni boşadı sonra onu nikahladı. Ben de ondan sonra eşraftan bir adama kocaya vardım ki, o ata biner, eline (Bahreyn bölgesine has) hattî mızrak alır. Evime birçok develer ve her hayvandan bir çifter getirip ye Ümmü Zer, akrabalarına da ver! der. Ama bu kocamın bana verdiği her şeyi toplasam Ebu Zer'in kaplarının en küçüğünü dahi doldurmaz, dedi.
Aişe şöyle dedi: Hz. Peygamber (sav) bana: "Ben senin için Ummü Zer'e nisbette Ebu Zer gibiyim." buyurdu.
Ebu Abdullah el-Buhârî şöyle dedi: Saîd b. Seleme, Hişâm'dan yaptığı naklinde (Ve lâ temleu beytena ta'şîşen lafzı yerine) lâ tu'aşşişü beytenâ ta'şîşen lafzını kullanmıştır.
Yine Ebu Abdullah el-Buhârî: Bazı ravilerin (fe-etekannahu lafzı yerine) mim harfiyle fe-etekammahu lafzıyla söylediği nakletmiş ve bunun daha doğru olduğunu belirtmiştir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Nikah 82, 2/348
Senetler:
1. Ümmü Abdullah Aişe bt. Ebu Bekir es-Sıddîk (Aişe bt. Abdullah b. Osman b. Âmir)
2. Urve b. Zübeyr el-Esedî (Urve b. Zübeyr b. Avvam b. Huveylid b. Esed)
3. Ebu Bekir Abdullah b. Urve el-Kuraşi (Abdullah b. Urve b. Zübeyir b. Avvam)
4. Ebu Münzir Hişam b. Urve el-Esedî (Hişam b. Urve b. Zübeyr b. Avvam)
5. Ebu Amr İsa b. Yunus es-Sebiî (İsa b. Yunus b. Amr b. Abdullah)
6. Ebu Hasan Ali b. Hucr es-Sa'dî (Ali b. Hucr b. İyas b. Mukatil)
Konular:
Aile, ailede iletişim, eşle sohbet
Yardımseverlik, akrabaya yardım etmek
حَدَّثَنَا أَبُو الْيَمَانِ أَخْبَرَنَا شُعَيْبٌ عَنِ الزُّهْرِىِّ قَالَ أَخْبَرَنِى عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ أَبِى ثَوْرٍ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَبَّاسٍ - رضى الله عنهما - قَالَ لَمْ أَزَلْ حَرِيصًا أَنْ أَسْأَلَ عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ عَنِ الْمَرْأَتَيْنِ مِنْ أَزْوَاجِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم اللَّتَيْنِ قَالَ اللَّهُ تَعَالَى ( إِنْ تَتُوبَا إِلَى اللَّهِ فَقَدْ صَغَتْ قُلُوبُكُمَا ) حَتَّى حَجَّ وَحَجَجْتُ مَعَهُ ، وَعَدَلَ وَعَدَلْتُ مَعَهُ بِإِدَاوَةٍ ، فَتَبَرَّزَ ، ثُمَّ جَاءَ فَسَكَبْتُ عَلَى يَدَيْهِ مِنْهَا فَتَوَضَّأَ فَقُلْتُ لَهُ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ مَنِ الْمَرْأَتَانِ مِنْ أَزْوَاجِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم اللَّتَانِ قَالَ اللَّهُ تَعَالَى ( إِنْ تَتُوبَا إِلَى اللَّهِ فَقَدْ صَغَتْ قُلُوبُكُمَا ) قَالَ وَاعَجَبًا لَكَ يَا ابْنَ عَبَّاسٍ ، هُمَا عَائِشَةُ وَحَفْصَةُ . ثُمَّ اسْتَقْبَلَ عُمَرُ الْحَدِيثَ يَسُوقُهُ قَالَ كُنْتُ أَنَا وَجَارٌ لِى مِنَ الأَنْصَارِ فِى بَنِى أُمَيَّةَ بْنِ زَيْدٍ ، وَهُمْ مِنْ عَوَالِى الْمَدِينَةِ ، وَكُنَّا نَتَنَاوَبُ النُّزُولَ عَلَى النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم فَيَنْزِلُ يَوْمًا وَأَنْزِلُ يَوْمًا ، فَإِذَا نَزَلْتُ جِئْتُهُ بِمَا حَدَثَ مِنْ خَبَرِ ذَلِكَ الْيَوْمِ مِنَ الْوَحْىِ أَوْ غَيْرِهِ ، وَإِذَا نَزَلَ فَعَلَ مِثْلَ ذَلِكَ ، وَكُنَّا مَعْشَرَ قُرَيْشٍ نَغْلِبُ النِّسَاءَ ، فَلَمَّا قَدِمْنَا عَلَى الأَنْصَارِ إِذَا قَوْمٌ تَغْلِبُهُمْ نِسَاؤُهُمْ ، فَطَفِقَ نِسَاؤُنَا يَأْخُذْنَ مِنْ أَدَبِ نِسَاءِ الأَنْصَارِ ، فَصَخِبْتُ عَلَى امْرَأَتِى فَرَاجَعَتْنِى فَأَنْكَرْتُ أَنْ تُرَاجِعَنِى قَالَتْ وَلِمَ تُنْكِرُ أَنْ أُرَاجِعَكَ فَوَاللَّهِ إِنَّ أَزْوَاجَ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم لَيُرَاجِعْنَهُ ، وَإِنَّ إِحْدَاهُنَّ لَتَهْجُرُهُ الْيَوْمَ حَتَّى اللَّيْلِ . فَأَفْزَعَنِى ذَلِكَ وَقُلْتُ لَهَا وَقَدْ خَابَ مَنْ فَعَلَ ذَلِكَ مِنْهُنَّ . ثُمَّ جَمَعْتُ عَلَىَّ ثِيَابِى فَنَزَلْتُ فَدَخَلْتُ عَلَى حَفْصَةَ فَقُلْتُ لَهَا أَىْ حَفْصَةُ أَتُغَاضِبُ إِحْدَاكُنَّ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم الْيَوْمَ حَتَّى اللَّيْلِ قَالَتْ نَعَمْ . فَقُلْتُ قَدْ خِبْتِ وَخَسِرْتِ ، أَفَتَأْمَنِينَ أَنْ يَغْضَبَ اللَّهُ لِغَضَبِ رَسُولِهِ صلى الله عليه وسلم فَتَهْلِكِى لاَ تَسْتَكْثِرِى النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم وَلاَ تُرَاجِعِيهِ فِى شَىْءٍ ، وَلاَ تَهْجُرِيهِ ، وَسَلِينِى مَا بَدَا لَكِ ، وَلاَ يَغُرَّنَّكِ أَنْ كَانَتْ جَارَتُكِ أَوْضَأَ مِنْكِ ، وَأَحَبَّ إِلَى النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم - يُرِيدُ عَائِشَةَ - قَالَ عُمَرُ وَكُنَّا قَدْ تَحَدَّثْنَا أَنَّ غَسَّانَ تُنْعِلُ الْخَيْلَ لِغَزْوِنَا ، فَنَزَلَ صَاحِبِى الأَنْصَارِىُّ يَوْمَ نَوْبَتِهِ ، فَرَجَعَ إِلَيْنَا عِشَاءً فَضَرَبَ بَابِى ضَرْبًا شَدِيدًا وَقَالَ أَثَمَّ هُوَ فَفَزِعْتُ فَخَرَجْتُ إِلَيْهِ ، فَقَالَ قَدْ حَدَثَ الْيَوْمَ أَمْرٌ عَظِيمٌ . قُلْتُ مَا هُوَ ، أَجَاءَ غَسَّانُ قَالَ لاَ بَلْ أَعْظَمُ مِنْ ذَلِكَ وَأَهْوَلُ ، طَلَّقَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم نِسَاءَهُ . فَقُلْتُ خَابَتْ حَفْصَةُ وَخَسِرَتْ ، قَدْ كُنْتُ أَظُنُّ هَذَا يُوشِكُ أَنْ يَكُونَ ، فَجَمَعْتُ عَلَىَّ ثِيَابِى فَصَلَّيْتُ صَلاَةَ الْفَجْرِ مَعَ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم فَدَخَلَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم مَشْرُبَةً لَهُ ، فَاعْتَزَلَ فِيهَا ، وَدَخَلْتُ عَلَى حَفْصَةَ فَإِذَا هِىَ تَبْكِى فَقُلْتُ مَا يُبْكِيكِ أَلَمْ أَكُنْ حَذَّرْتُكِ هَذَا أَطَلَّقَكُنَّ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم قَالَتْ لاَ أَدْرِى هَا هُوَ ذَا مُعْتَزِلٌ فِى الْمَشْرُبَةِ . فَخَرَجْتُ فَجِئْتُ إِلَى الْمِنْبَرِ فَإِذَا حَوْلَهُ رَهْطٌ يَبْكِى بَعْضُهُمْ ، فَجَلَسْتُ مَعَهُمْ قَلِيلاً ثُمَّ غَلَبَنِى مَا أَجِدُ ، فَجِئْتُ الْمَشْرُبَةَ الَّتِى فِيهَا النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم فَقُلْتُ لِغُلاَمٍ لَهُ أَسْوَدَ اسْتَأْذِنْ لِعُمَرَ . فَدَخَلَ الْغُلاَمُ فَكَلَّمَ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم ثُمَّ رَجَعَ فَقَالَ كَلَّمْتُ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم وَذَكَرْتُكَ لَهُ ، فَصَمَتَ . فَانْصَرَفْتُ حَتَّى جَلَسْتُ مَعَ الرَّهْطِ الَّذِينَ عِنْدَ الْمِنْبَرِ ، ثُمَّ غَلَبَنِى مَا أَجِدُ فَجِئْتُ فَقُلْتُ لِلْغُلاَمِ اسْتَأْذِنْ لِعُمَرَ . فَدَخَلَ ثُمَّ رَجَعَ فَقَالَ قَدْ ذَكَرْتُكَ لَهُ فَصَمَتَ . فَرَجَعْتُ فَجَلَسْتُ مَعَ الرَّهْطِ الَّذِينَ عِنْدَ الْمِنْبَرِ ، ثُمَّ غَلَبَنِى مَا أَجِدُ فَجِئْتُ الْغُلاَمَ فَقُلْتُ اسْتَأْذِنْ لِعُمَرَ . فَدَخَلَ ثُمَّ رَجَعَ إِلَىَّ فَقَالَ قَدْ ذَكَرْتُكَ لَهُ فَصَمَتَ . فَلَمَّا وَلَّيْتُ مُنْصَرِفًا - قَالَ - إِذَا الْغُلاَمُ يَدْعُونِى فَقَالَ قَدْ أَذِنَ لَكَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم فَدَخَلْتُ عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَإِذَا هُوَ مُضْطَجِعٌ عَلَى رِمَالِ حَصِيرٍ ، لَيْسَ بَيْنَهُ وَبَيْنَهُ فِرَاشٌ ، قَدْ أَثَّرَ الرِّمَالُ بِجَنْبِهِ مُتَّكِئًا عَلَى وِسَادَةٍ مِنْ أَدَمٍ حَشْوُهَا لِيفٌ ، فَسَلَّمْتُ عَلَيْهِ ثُمَّ قُلْتُ وَأَنَا قَائِمٌ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَطَلَّقْتَ نِسَاءَكَ . فَرَفَعَ إِلَىَّ بَصَرَهُ فَقَالَ « لاَ » . فَقُلْتُ اللَّهُ أَكْبَرُ . ثُمَّ قُلْتُ وَأَنَا قَائِمٌ أَسْتَأْنِسُ يَا رَسُولَ اللَّهِ لَوْ رَأَيْتَنِى ، وَكُنَّا مَعْشَرَ قُرَيْشٍ نَغْلِبُ النِّسَاءَ فَلَمَّا قَدِمْنَا الْمَدِينَةَ إِذَا قَوْمٌ تَغْلِبُهُمْ نِسَاؤُهُمْ ، فَتَبَسَّمَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم ثُمَّ قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ لَوْ رَأَيْتَنِى وَدَخَلْتُ عَلَى حَفْصَةَ فَقُلْتُ لَهَا لاَ يَغُرَّنَّكِ أَنْ كَانَتْ جَارَتُكِ أَوْضَأَ مِنْكِ وَأَحَبَّ إِلَى النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم يُرِيدُ عَائِشَةَ فَتَبَسَّمَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم تَبَسُّمَةً أُخْرَى ، فَجَلَسْتُ حِينَ رَأَيْتُهُ تَبَسَّمَ ، فَرَفَعْتُ بَصَرِى فِى بَيْتِهِ ، فَوَاللَّهِ مَا رَأَيْتُ فِى بَيْتِهِ شَيْئًا يَرُدُّ الْبَصَرَ غَيْرَ أَهَبَةٍ ثَلاَثَةٍ ، فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ ادْعُ اللَّهَ فَلْيُوَسِّعْ عَلَى أُمَّتِكَ ، فَإِنَّ فَارِسًا وَالرُّومَ قَدْ وُسِّعَ عَلَيْهِمْ ، وَأُعْطُوا الدُّنْيَا وَهُمْ لاَ يَعْبُدُونَ اللَّهَ . فَجَلَسَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم وَكَانَ مُتَّكِئًا . فَقَالَ « أَوَفِى هَذَا أَنْتَ يَا ابْنَ الْخَطَّابِ ، إِنَّ أُولَئِكَ قَوْمٌ عُجِّلُوا طَيِّبَاتِهِمْ فِى الْحَيَاةِ الدُّنْيَا » . فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ اسْتَغْفِرْ لِى . فَاعْتَزَلَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم نِسَاءَهُ مِنْ أَجْلِ ذَلِكَ الْحَدِيثِ حِينَ أَفْشَتْهُ حَفْصَةُ إِلَى عَائِشَةَ تِسْعًا وَعِشْرِينَ لَيْلَةً وَكَانَ قَالَ « مَا أَنَا بِدَاخِلٍ عَلَيْهِنَّ شَهْرًا » . مِنْ شِدَّةِ مَوْجِدَتِهِ عَلَيْهِنَّ حِينَ عَاتَبَهُ اللَّهُ ، فَلَمَّا مَضَتْ تِسْعٌ وَعِشْرُونَ لَيْلَةً دَخَلَ عَلَى عَائِشَةَ فَبَدَأَ بِهَا فَقَالَتْ لَهُ عَائِشَةُ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنَّكَ كُنْتَ قَدْ أَقْسَمْتَ أَنْ لاَ تَدْخُلَ عَلَيْنَا شَهْرًا ، وَإِنَّمَا أَصْبَحْتَ مِنْ تِسْعٍ وَعِشْرِينَ لَيْلَةً أَعُدُّهَا عَدًّا . فَقَالَ « الشَّهْرُ تِسْعٌ وَعِشْرُونَ » . فَكَانَ ذَلِكَ الشَّهْرُ تِسْعًا وَعِشْرِينَ لَيْلَةً . قَالَتْ عَائِشَةُ ثُمَّ أَنْزَلَ اللَّهُ تَعَالَى آيَةَ التَّخَيُّرِ فَبَدَأَ بِى أَوَّلَ امْرَأَةٍ مِنْ نِسَائِهِ فَاخْتَرْتُهُ ، ثُمَّ خَيَّرَ نِسَاءَهُ كُلَّهُنَّ فَقُلْنَ مِثْلَ مَا قَالَتْ عَائِشَةُ .
Bize Ebu Yemân, ona Şuayb, ona ez-Zührî, ona Ubeydullah b. Abdullah b. Sevr, ona da Abdullah b. Abbâs (ra) şöyle demiştir:
"Allah Teâlâ'nın haklarında 'Eğer her ikiniz de Allah'a tevbe ederseniz ne iyi, çünkü ikinizin de kalbleriniz eğrilmişti...' (et Tahrîm, 66/4) buyurduğu, Hz. Peygamber'in (sav) zevcelerinden iki kişinin kim olduğunu Ömer b. el-Hattâb'a (ra) sormayı çok istiyordum. Nihâyet Hz. Ömer hac seyahatine çıkmış, ben de onunla beraber hacca gitmiştim. Yolda (giderken) Hz. Ömer bir kenara saptı, ben de hemen bir matara su ile onu takip ettim. Ömer gidip abdest bozdu, sonra yanıma geldi, ben de ellerine su döktüm, abdest aldı. Dedim ki:
“- Ey mü’minlerin emîri! Yüce Mevlâ’nın haklarında ‘Eğer ikiniz tevbe ederseniz ne güzel! Çünkü ikinizin de kalpleri eğrildi’ buyurduğu, Rasûlullah’ın (sav) hanımlarından ikisi, hangileridir?”
“- Hayret sana, ey Abbas’ın oğlu! Onlar, Âişe ile Hafsa’dır.”
Sonra Ömer, hadîsi şu şekilde rivâyet etti:
"Ben, Ensâr'dan bir komşumla Medîne'nin Avâlî bölgesinde Ümeyye b. Zeyd oğulları mahallesinde oturuyorduk. Biz o komşum ile Medine'ye Hz. Peygamber'in yanına nöbetleşe gidiyorduk; bir gün o gidiyor, bir gün de ben gidiyordum. Ben gittiğim zaman o günün vahy haberlerini yahut diğer haberleri ona getirirdim, o gidince de aynı şeyi yapardı. Biz Kureyş kabilesi, kadınlara hükmeden bir millettik. Ensârın yanına geldiğimizde, burada kendilerine kadınların hükmettiği bir halk bulduk. Bizim kadınlarımız da, onların kadınlarından (bu tutumu) öğrenmeye başladılar. Bir gün karıma kızdım. Baktım ki o da bana cevap yetiştiriyor. Onun cevap yetiştirmesini garipseyince de dedi ki:
“- Sana cevap yetiştirmemi niye garipsiyorsun? Vallahi Rasûlullah’ın (sav) hanımları da O’na dikleniyorlar; hatta bazen onlardan biri, geceye kadar bütün gün yanına bile uğramıyor.”
Bu sözler beni dehşete düşürdü ve "Böyle bir şeyi kim yapıyorsa mahvolmuştur" dedim. Sonra elbisemi giydim, Medîne'ye inip (kızım) Hafsa'nın yanına gittim. Ona, "— Ey Hafsa, sizlerden biri Hz. Peygamber'i tâ akşama kadar bütün gün boyunca kızgın kaldığı oluyor mu?" dedim.
"— Evet, dedi. Ben de ona,
"— Öyleyse kesinlikle perişan oldun ve hüsrana uğradın. Siz, Rasûlullah'ın (sav) gazabından dolayı Allah'ın size gazab etmeyeceğinden emin mi oldunuz? Allah sana gazap ederse, hiç şüphesiz helâk olursun. Kızım, sen Peygamber'den çok şey isteme ve hiçbir konuda O'na laf yetiştirme, karşılık verme ve Peygamber'den sakın ayrı kalma! Eğer bir ihtiyacın olursa, gel benden iste. Senden daha güzel ve Rasûlullah’a (sav) daha sevgili olan ortağının durumu -Hz. Âişe’yi kastediyor- sakın seni aldatmasın!”
dedim.
Hz. Ömer, şöyle devam ediyor:
“O sırada bizler Gassanlılar’ın, bizimle savaşmak için atlarını nallattıkları haberini konuşuyorduk. O gün arkadaşım Rasûlullah’ın (sav) yanına indi, sonra yatsı vakti bana geldi, kapımı şiddetle çaldı, "- O, orada mı?" dedi. Korktum ve hemen kapıya çıktım. Komşum, "- Bugün büyük bir olay oldu" dedi.
“- Ne oldu? Yoksa Gassanlılar mı saldırdı?” dedim.
“- Hayır! Daha büyük ve daha korkunç bir şey!... Rasûlullah (sav) hanımlarını boşadı!” dedi.
“- Öyleyse Hafsa perişan oldu ve hüsrana uğradı. Zaten bunun olacağını tahmin ediyordum” dedim. Hemen giyinip çıktım, sabah namazını Rasûlullah (sav) ile birlikte kıldım. Namazdan sonra Hz. Peygamber hücresine gitti ve orada yalnızlığa çekildi. Ben hemen Hafsa'nın yanına gittim, baktım ki Hafsa ağlıyor. Ona,
"- Neden ağlıyorsun? Ben seni böyle bir netice için uyarmamış mıydım? Rasûlullah (sav) sizleri boşadı mı?” dedim.
“- Bilmiyorum, kendisi işte şu hücreye çekildi” dedi.
Oradan çıktım, Mescid-i Nebî'deki minberin yanına vardım, baktım ki minberin çevresinde insanlar toplanmış, bir kısmı da ağlıyordu. Bir müddet onlarla oturdum, sonra kendime mani olamadım ve Hz. Peygamber'in uzlete çekildiği hücresine gittim. Rasûlullah’ın (sav) siyah uşağına;
“- Ömer’in (görüşmesi) için Rasûlullah’tan (sav) izin iste!” dedim. Uşak içeri girdi, Hz. Peygamber'le konuştu, sonra çıktı ve dedi ki:
“- Seni söyledim, ama bir şey demedi.”
Bunun üzerine döndüm, tekrar minberin yanına vardım. Oradaki insanlarla bir müddet oturdum. Sonra hislerime engel olamadım, tekrar gidip uşağı buldum. Kendisine,
“- Ömer için izin iste!” dedim. Uşak içeri girdi, sonra çıktı ve;
“- Seni söyledim, ama yine bir şey demedi” dedi. Tekrar döndüm, minberin yanına vardım, oradaki insanlarla bir müddet daha oturdum. Sonra yine dayanamadım ve tekrar gidip uşağı buldum. Yine;
“- Ömer için izin iste!” dedim. Uşak içeri girdi, sonra çıktı ve;
“- Seni söyledim, ama yine ses çıkarmadı” dedi. Tam dönüp giderken uşak beni çağırdı; "- Rasûlullah (sav) sana izin verdi" dedi.
İçeri girdim, baktım ki Rasûlullah (sav) kuru bir hasıra uzanmış, hasırla üzerine bir döşek koymamış, dolayısıyla vücuduna hasırın izleri çıkmış, başını da içi hurma lifi dolu deri bir yastığa yaslamıştı. Selam verdim, sonra ayakta durup,
“- Ey Allah’ın Rasûlü, hanımlarını boşadın mı?” dedim. Başını bana doğru kaldırdı ve,
“- Hayır!” dedi. Ben,
“- Allahü ekber!” dedim ve ayakta iken sevinçle şöyle devam ettim: "— Ya Rasûlallah! Beni gördün ki, biz Kureyş topluluğu kadınlara galip idik. Ama Medine'ye geldiğimizde öyle bir kavim bulduk ki, kadınları onlara galip geliyor."
Bu sözlerim üzerine Hz. Peygamber gülümsedi. Sonra şunları söyledim: "— Yâ Rasûlallah! Beni görseydin, Hafsa'nın yanma girmiştim de ona: 'Sakın arkadaşının Peygamber'e senden daha güzel ve daha sevgili olması seni aldatmasın' demiştim. -Hz. Ömer bu sözüyle Âişe'yi kastediyor-."
Hz. Peygamber tekrar gülümsedi. Rasûlullah'ın (sav) gülümsediğini görünce, ben de oturdum. Başımı kaldırıp odaya baktım. Vallahi orada üç adet deriden başka göze dokunur hiç bir şey göremedim. Dedim ki:
“- Ey Allah’ın Rasûlü, ümmetine genişlik vermesi için Allah’a duâ et! O, Rumlar’a ve İranlılar’a genişlik verdi. Onlar Allah'a mkulluk yapmadıkları halde kendilerine dünyayı verdi.”
Bunun üzerine yaslanmış olan Rasûlullah (as.) doğrulup oturdu, sonra şöyle buyurdu:
“- Şu dünya hayatının geçici güzelliklerini mi kastediyorsun, ey Hattab’ın oğlu! Onlar öyle bir millettir ki, kendilerine güzellik olarak sadece dünya nimetleri verilmiştir."
Bunun üzerine ben hemen, "— Benim için mağfiret dile ey Allah'ın Rasûlü" dedim.
Rasûlullah (sav), Hafsa’ya verdiği sırrı Âişe’ye ifşâ etmesi üzerine hanımlarına çok kızmış ve bir ay onların yanına girmemeye yemin etmişti. Tam 29 gün onlardan uzak durdu. Cenab-ı Hakk'ın kendisini azarlaması üzerine eşlerine duyduğu kızgınlık yüzünden "Bir ay eve gelmeyeceğim" diyerek ayrılmıştı. Aradan 29 gün geçince Hz. Âişe'nin hücresine gitti, eşlerini dolaşmaya ilk oradan başladı. Evine geldiğinde Hz Âişe kendisine,
“- Ey Allah’ın Rasûlü, sen bir ay bizim yanımıza gelmeyeceğine yemin etmiştin. Halbuki ben saydım, yirmi dokuzuncu gün geldin” dedi. Hz. Peygamber de sadece,
“- Ay bazen yirmi dokuz çeker” buyurdu. O ay gerçekten 29 çekmişti.
Hz. Âişe dedi ki: Akabinde Cenâb-ı Hak muhayyerlik (boşanmayı veya Hz. Peygamber'le evliliği devam ettiğrmeyi seçmek) âyetini (el-Ahzâb, 28-29) gönderdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, muhayyerlik teklifini ilk olarak bana yaptı, ben de kendisini tercih ettim. Sonra aynı teklifi bütün zevcelerine yaptı, onların da hepsi Rasûlullah'ı (sav) seçtiler.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
15013, B005191
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو الْيَمَانِ أَخْبَرَنَا شُعَيْبٌ عَنِ الزُّهْرِىِّ قَالَ أَخْبَرَنِى عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ أَبِى ثَوْرٍ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَبَّاسٍ - رضى الله عنهما - قَالَ لَمْ أَزَلْ حَرِيصًا أَنْ أَسْأَلَ عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ عَنِ الْمَرْأَتَيْنِ مِنْ أَزْوَاجِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم اللَّتَيْنِ قَالَ اللَّهُ تَعَالَى ( إِنْ تَتُوبَا إِلَى اللَّهِ فَقَدْ صَغَتْ قُلُوبُكُمَا ) حَتَّى حَجَّ وَحَجَجْتُ مَعَهُ ، وَعَدَلَ وَعَدَلْتُ مَعَهُ بِإِدَاوَةٍ ، فَتَبَرَّزَ ، ثُمَّ جَاءَ فَسَكَبْتُ عَلَى يَدَيْهِ مِنْهَا فَتَوَضَّأَ فَقُلْتُ لَهُ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ مَنِ الْمَرْأَتَانِ مِنْ أَزْوَاجِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم اللَّتَانِ قَالَ اللَّهُ تَعَالَى ( إِنْ تَتُوبَا إِلَى اللَّهِ فَقَدْ صَغَتْ قُلُوبُكُمَا ) قَالَ وَاعَجَبًا لَكَ يَا ابْنَ عَبَّاسٍ ، هُمَا عَائِشَةُ وَحَفْصَةُ . ثُمَّ اسْتَقْبَلَ عُمَرُ الْحَدِيثَ يَسُوقُهُ قَالَ كُنْتُ أَنَا وَجَارٌ لِى مِنَ الأَنْصَارِ فِى بَنِى أُمَيَّةَ بْنِ زَيْدٍ ، وَهُمْ مِنْ عَوَالِى الْمَدِينَةِ ، وَكُنَّا نَتَنَاوَبُ النُّزُولَ عَلَى النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم فَيَنْزِلُ يَوْمًا وَأَنْزِلُ يَوْمًا ، فَإِذَا نَزَلْتُ جِئْتُهُ بِمَا حَدَثَ مِنْ خَبَرِ ذَلِكَ الْيَوْمِ مِنَ الْوَحْىِ أَوْ غَيْرِهِ ، وَإِذَا نَزَلَ فَعَلَ مِثْلَ ذَلِكَ ، وَكُنَّا مَعْشَرَ قُرَيْشٍ نَغْلِبُ النِّسَاءَ ، فَلَمَّا قَدِمْنَا عَلَى الأَنْصَارِ إِذَا قَوْمٌ تَغْلِبُهُمْ نِسَاؤُهُمْ ، فَطَفِقَ نِسَاؤُنَا يَأْخُذْنَ مِنْ أَدَبِ نِسَاءِ الأَنْصَارِ ، فَصَخِبْتُ عَلَى امْرَأَتِى فَرَاجَعَتْنِى فَأَنْكَرْتُ أَنْ تُرَاجِعَنِى قَالَتْ وَلِمَ تُنْكِرُ أَنْ أُرَاجِعَكَ فَوَاللَّهِ إِنَّ أَزْوَاجَ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم لَيُرَاجِعْنَهُ ، وَإِنَّ إِحْدَاهُنَّ لَتَهْجُرُهُ الْيَوْمَ حَتَّى اللَّيْلِ . فَأَفْزَعَنِى ذَلِكَ وَقُلْتُ لَهَا وَقَدْ خَابَ مَنْ فَعَلَ ذَلِكَ مِنْهُنَّ . ثُمَّ جَمَعْتُ عَلَىَّ ثِيَابِى فَنَزَلْتُ فَدَخَلْتُ عَلَى حَفْصَةَ فَقُلْتُ لَهَا أَىْ حَفْصَةُ أَتُغَاضِبُ إِحْدَاكُنَّ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم الْيَوْمَ حَتَّى اللَّيْلِ قَالَتْ نَعَمْ . فَقُلْتُ قَدْ خِبْتِ وَخَسِرْتِ ، أَفَتَأْمَنِينَ أَنْ يَغْضَبَ اللَّهُ لِغَضَبِ رَسُولِهِ صلى الله عليه وسلم فَتَهْلِكِى لاَ تَسْتَكْثِرِى النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم وَلاَ تُرَاجِعِيهِ فِى شَىْءٍ ، وَلاَ تَهْجُرِيهِ ، وَسَلِينِى مَا بَدَا لَكِ ، وَلاَ يَغُرَّنَّكِ أَنْ كَانَتْ جَارَتُكِ أَوْضَأَ مِنْكِ ، وَأَحَبَّ إِلَى النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم - يُرِيدُ عَائِشَةَ - قَالَ عُمَرُ وَكُنَّا قَدْ تَحَدَّثْنَا أَنَّ غَسَّانَ تُنْعِلُ الْخَيْلَ لِغَزْوِنَا ، فَنَزَلَ صَاحِبِى الأَنْصَارِىُّ يَوْمَ نَوْبَتِهِ ، فَرَجَعَ إِلَيْنَا عِشَاءً فَضَرَبَ بَابِى ضَرْبًا شَدِيدًا وَقَالَ أَثَمَّ هُوَ فَفَزِعْتُ فَخَرَجْتُ إِلَيْهِ ، فَقَالَ قَدْ حَدَثَ الْيَوْمَ أَمْرٌ عَظِيمٌ . قُلْتُ مَا هُوَ ، أَجَاءَ غَسَّانُ قَالَ لاَ بَلْ أَعْظَمُ مِنْ ذَلِكَ وَأَهْوَلُ ، طَلَّقَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم نِسَاءَهُ . فَقُلْتُ خَابَتْ حَفْصَةُ وَخَسِرَتْ ، قَدْ كُنْتُ أَظُنُّ هَذَا يُوشِكُ أَنْ يَكُونَ ، فَجَمَعْتُ عَلَىَّ ثِيَابِى فَصَلَّيْتُ صَلاَةَ الْفَجْرِ مَعَ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم فَدَخَلَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم مَشْرُبَةً لَهُ ، فَاعْتَزَلَ فِيهَا ، وَدَخَلْتُ عَلَى حَفْصَةَ فَإِذَا هِىَ تَبْكِى فَقُلْتُ مَا يُبْكِيكِ أَلَمْ أَكُنْ حَذَّرْتُكِ هَذَا أَطَلَّقَكُنَّ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم قَالَتْ لاَ أَدْرِى هَا هُوَ ذَا مُعْتَزِلٌ فِى الْمَشْرُبَةِ . فَخَرَجْتُ فَجِئْتُ إِلَى الْمِنْبَرِ فَإِذَا حَوْلَهُ رَهْطٌ يَبْكِى بَعْضُهُمْ ، فَجَلَسْتُ مَعَهُمْ قَلِيلاً ثُمَّ غَلَبَنِى مَا أَجِدُ ، فَجِئْتُ الْمَشْرُبَةَ الَّتِى فِيهَا النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم فَقُلْتُ لِغُلاَمٍ لَهُ أَسْوَدَ اسْتَأْذِنْ لِعُمَرَ . فَدَخَلَ الْغُلاَمُ فَكَلَّمَ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم ثُمَّ رَجَعَ فَقَالَ كَلَّمْتُ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم وَذَكَرْتُكَ لَهُ ، فَصَمَتَ . فَانْصَرَفْتُ حَتَّى جَلَسْتُ مَعَ الرَّهْطِ الَّذِينَ عِنْدَ الْمِنْبَرِ ، ثُمَّ غَلَبَنِى مَا أَجِدُ فَجِئْتُ فَقُلْتُ لِلْغُلاَمِ اسْتَأْذِنْ لِعُمَرَ . فَدَخَلَ ثُمَّ رَجَعَ فَقَالَ قَدْ ذَكَرْتُكَ لَهُ فَصَمَتَ . فَرَجَعْتُ فَجَلَسْتُ مَعَ الرَّهْطِ الَّذِينَ عِنْدَ الْمِنْبَرِ ، ثُمَّ غَلَبَنِى مَا أَجِدُ فَجِئْتُ الْغُلاَمَ فَقُلْتُ اسْتَأْذِنْ لِعُمَرَ . فَدَخَلَ ثُمَّ رَجَعَ إِلَىَّ فَقَالَ قَدْ ذَكَرْتُكَ لَهُ فَصَمَتَ . فَلَمَّا وَلَّيْتُ مُنْصَرِفًا - قَالَ - إِذَا الْغُلاَمُ يَدْعُونِى فَقَالَ قَدْ أَذِنَ لَكَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم فَدَخَلْتُ عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَإِذَا هُوَ مُضْطَجِعٌ عَلَى رِمَالِ حَصِيرٍ ، لَيْسَ بَيْنَهُ وَبَيْنَهُ فِرَاشٌ ، قَدْ أَثَّرَ الرِّمَالُ بِجَنْبِهِ مُتَّكِئًا عَلَى وِسَادَةٍ مِنْ أَدَمٍ حَشْوُهَا لِيفٌ ، فَسَلَّمْتُ عَلَيْهِ ثُمَّ قُلْتُ وَأَنَا قَائِمٌ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَطَلَّقْتَ نِسَاءَكَ . فَرَفَعَ إِلَىَّ بَصَرَهُ فَقَالَ « لاَ » . فَقُلْتُ اللَّهُ أَكْبَرُ . ثُمَّ قُلْتُ وَأَنَا قَائِمٌ أَسْتَأْنِسُ يَا رَسُولَ اللَّهِ لَوْ رَأَيْتَنِى ، وَكُنَّا مَعْشَرَ قُرَيْشٍ نَغْلِبُ النِّسَاءَ فَلَمَّا قَدِمْنَا الْمَدِينَةَ إِذَا قَوْمٌ تَغْلِبُهُمْ نِسَاؤُهُمْ ، فَتَبَسَّمَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم ثُمَّ قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ لَوْ رَأَيْتَنِى وَدَخَلْتُ عَلَى حَفْصَةَ فَقُلْتُ لَهَا لاَ يَغُرَّنَّكِ أَنْ كَانَتْ جَارَتُكِ أَوْضَأَ مِنْكِ وَأَحَبَّ إِلَى النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم يُرِيدُ عَائِشَةَ فَتَبَسَّمَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم تَبَسُّمَةً أُخْرَى ، فَجَلَسْتُ حِينَ رَأَيْتُهُ تَبَسَّمَ ، فَرَفَعْتُ بَصَرِى فِى بَيْتِهِ ، فَوَاللَّهِ مَا رَأَيْتُ فِى بَيْتِهِ شَيْئًا يَرُدُّ الْبَصَرَ غَيْرَ أَهَبَةٍ ثَلاَثَةٍ ، فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ ادْعُ اللَّهَ فَلْيُوَسِّعْ عَلَى أُمَّتِكَ ، فَإِنَّ فَارِسًا وَالرُّومَ قَدْ وُسِّعَ عَلَيْهِمْ ، وَأُعْطُوا الدُّنْيَا وَهُمْ لاَ يَعْبُدُونَ اللَّهَ . فَجَلَسَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم وَكَانَ مُتَّكِئًا . فَقَالَ « أَوَفِى هَذَا أَنْتَ يَا ابْنَ الْخَطَّابِ ، إِنَّ أُولَئِكَ قَوْمٌ عُجِّلُوا طَيِّبَاتِهِمْ فِى الْحَيَاةِ الدُّنْيَا » . فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ اسْتَغْفِرْ لِى . فَاعْتَزَلَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم نِسَاءَهُ مِنْ أَجْلِ ذَلِكَ الْحَدِيثِ حِينَ أَفْشَتْهُ حَفْصَةُ إِلَى عَائِشَةَ تِسْعًا وَعِشْرِينَ لَيْلَةً وَكَانَ قَالَ « مَا أَنَا بِدَاخِلٍ عَلَيْهِنَّ شَهْرًا » . مِنْ شِدَّةِ مَوْجِدَتِهِ عَلَيْهِنَّ حِينَ عَاتَبَهُ اللَّهُ ، فَلَمَّا مَضَتْ تِسْعٌ وَعِشْرُونَ لَيْلَةً دَخَلَ عَلَى عَائِشَةَ فَبَدَأَ بِهَا فَقَالَتْ لَهُ عَائِشَةُ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنَّكَ كُنْتَ قَدْ أَقْسَمْتَ أَنْ لاَ تَدْخُلَ عَلَيْنَا شَهْرًا ، وَإِنَّمَا أَصْبَحْتَ مِنْ تِسْعٍ وَعِشْرِينَ لَيْلَةً أَعُدُّهَا عَدًّا . فَقَالَ « الشَّهْرُ تِسْعٌ وَعِشْرُونَ » . فَكَانَ ذَلِكَ الشَّهْرُ تِسْعًا وَعِشْرِينَ لَيْلَةً . قَالَتْ عَائِشَةُ ثُمَّ أَنْزَلَ اللَّهُ تَعَالَى آيَةَ التَّخَيُّرِ فَبَدَأَ بِى أَوَّلَ امْرَأَةٍ مِنْ نِسَائِهِ فَاخْتَرْتُهُ ، ثُمَّ خَيَّرَ نِسَاءَهُ كُلَّهُنَّ فَقُلْنَ مِثْلَ مَا قَالَتْ عَائِشَةُ .
Tercemesi:
Bize Ebu Yemân, ona Şuayb, ona ez-Zührî, ona Ubeydullah b. Abdullah b. Sevr, ona da Abdullah b. Abbâs (ra) şöyle demiştir:
"Allah Teâlâ'nın haklarında 'Eğer her ikiniz de Allah'a tevbe ederseniz ne iyi, çünkü ikinizin de kalbleriniz eğrilmişti...' (et Tahrîm, 66/4) buyurduğu, Hz. Peygamber'in (sav) zevcelerinden iki kişinin kim olduğunu Ömer b. el-Hattâb'a (ra) sormayı çok istiyordum. Nihâyet Hz. Ömer hac seyahatine çıkmış, ben de onunla beraber hacca gitmiştim. Yolda (giderken) Hz. Ömer bir kenara saptı, ben de hemen bir matara su ile onu takip ettim. Ömer gidip abdest bozdu, sonra yanıma geldi, ben de ellerine su döktüm, abdest aldı. Dedim ki:
“- Ey mü’minlerin emîri! Yüce Mevlâ’nın haklarında ‘Eğer ikiniz tevbe ederseniz ne güzel! Çünkü ikinizin de kalpleri eğrildi’ buyurduğu, Rasûlullah’ın (sav) hanımlarından ikisi, hangileridir?”
“- Hayret sana, ey Abbas’ın oğlu! Onlar, Âişe ile Hafsa’dır.”
Sonra Ömer, hadîsi şu şekilde rivâyet etti:
"Ben, Ensâr'dan bir komşumla Medîne'nin Avâlî bölgesinde Ümeyye b. Zeyd oğulları mahallesinde oturuyorduk. Biz o komşum ile Medine'ye Hz. Peygamber'in yanına nöbetleşe gidiyorduk; bir gün o gidiyor, bir gün de ben gidiyordum. Ben gittiğim zaman o günün vahy haberlerini yahut diğer haberleri ona getirirdim, o gidince de aynı şeyi yapardı. Biz Kureyş kabilesi, kadınlara hükmeden bir millettik. Ensârın yanına geldiğimizde, burada kendilerine kadınların hükmettiği bir halk bulduk. Bizim kadınlarımız da, onların kadınlarından (bu tutumu) öğrenmeye başladılar. Bir gün karıma kızdım. Baktım ki o da bana cevap yetiştiriyor. Onun cevap yetiştirmesini garipseyince de dedi ki:
“- Sana cevap yetiştirmemi niye garipsiyorsun? Vallahi Rasûlullah’ın (sav) hanımları da O’na dikleniyorlar; hatta bazen onlardan biri, geceye kadar bütün gün yanına bile uğramıyor.”
Bu sözler beni dehşete düşürdü ve "Böyle bir şeyi kim yapıyorsa mahvolmuştur" dedim. Sonra elbisemi giydim, Medîne'ye inip (kızım) Hafsa'nın yanına gittim. Ona, "— Ey Hafsa, sizlerden biri Hz. Peygamber'i tâ akşama kadar bütün gün boyunca kızgın kaldığı oluyor mu?" dedim.
"— Evet, dedi. Ben de ona,
"— Öyleyse kesinlikle perişan oldun ve hüsrana uğradın. Siz, Rasûlullah'ın (sav) gazabından dolayı Allah'ın size gazab etmeyeceğinden emin mi oldunuz? Allah sana gazap ederse, hiç şüphesiz helâk olursun. Kızım, sen Peygamber'den çok şey isteme ve hiçbir konuda O'na laf yetiştirme, karşılık verme ve Peygamber'den sakın ayrı kalma! Eğer bir ihtiyacın olursa, gel benden iste. Senden daha güzel ve Rasûlullah’a (sav) daha sevgili olan ortağının durumu -Hz. Âişe’yi kastediyor- sakın seni aldatmasın!”
dedim.
Hz. Ömer, şöyle devam ediyor:
“O sırada bizler Gassanlılar’ın, bizimle savaşmak için atlarını nallattıkları haberini konuşuyorduk. O gün arkadaşım Rasûlullah’ın (sav) yanına indi, sonra yatsı vakti bana geldi, kapımı şiddetle çaldı, "- O, orada mı?" dedi. Korktum ve hemen kapıya çıktım. Komşum, "- Bugün büyük bir olay oldu" dedi.
“- Ne oldu? Yoksa Gassanlılar mı saldırdı?” dedim.
“- Hayır! Daha büyük ve daha korkunç bir şey!... Rasûlullah (sav) hanımlarını boşadı!” dedi.
“- Öyleyse Hafsa perişan oldu ve hüsrana uğradı. Zaten bunun olacağını tahmin ediyordum” dedim. Hemen giyinip çıktım, sabah namazını Rasûlullah (sav) ile birlikte kıldım. Namazdan sonra Hz. Peygamber hücresine gitti ve orada yalnızlığa çekildi. Ben hemen Hafsa'nın yanına gittim, baktım ki Hafsa ağlıyor. Ona,
"- Neden ağlıyorsun? Ben seni böyle bir netice için uyarmamış mıydım? Rasûlullah (sav) sizleri boşadı mı?” dedim.
“- Bilmiyorum, kendisi işte şu hücreye çekildi” dedi.
Oradan çıktım, Mescid-i Nebî'deki minberin yanına vardım, baktım ki minberin çevresinde insanlar toplanmış, bir kısmı da ağlıyordu. Bir müddet onlarla oturdum, sonra kendime mani olamadım ve Hz. Peygamber'in uzlete çekildiği hücresine gittim. Rasûlullah’ın (sav) siyah uşağına;
“- Ömer’in (görüşmesi) için Rasûlullah’tan (sav) izin iste!” dedim. Uşak içeri girdi, Hz. Peygamber'le konuştu, sonra çıktı ve dedi ki:
“- Seni söyledim, ama bir şey demedi.”
Bunun üzerine döndüm, tekrar minberin yanına vardım. Oradaki insanlarla bir müddet oturdum. Sonra hislerime engel olamadım, tekrar gidip uşağı buldum. Kendisine,
“- Ömer için izin iste!” dedim. Uşak içeri girdi, sonra çıktı ve;
“- Seni söyledim, ama yine bir şey demedi” dedi. Tekrar döndüm, minberin yanına vardım, oradaki insanlarla bir müddet daha oturdum. Sonra yine dayanamadım ve tekrar gidip uşağı buldum. Yine;
“- Ömer için izin iste!” dedim. Uşak içeri girdi, sonra çıktı ve;
“- Seni söyledim, ama yine ses çıkarmadı” dedi. Tam dönüp giderken uşak beni çağırdı; "- Rasûlullah (sav) sana izin verdi" dedi.
İçeri girdim, baktım ki Rasûlullah (sav) kuru bir hasıra uzanmış, hasırla üzerine bir döşek koymamış, dolayısıyla vücuduna hasırın izleri çıkmış, başını da içi hurma lifi dolu deri bir yastığa yaslamıştı. Selam verdim, sonra ayakta durup,
“- Ey Allah’ın Rasûlü, hanımlarını boşadın mı?” dedim. Başını bana doğru kaldırdı ve,
“- Hayır!” dedi. Ben,
“- Allahü ekber!” dedim ve ayakta iken sevinçle şöyle devam ettim: "— Ya Rasûlallah! Beni gördün ki, biz Kureyş topluluğu kadınlara galip idik. Ama Medine'ye geldiğimizde öyle bir kavim bulduk ki, kadınları onlara galip geliyor."
Bu sözlerim üzerine Hz. Peygamber gülümsedi. Sonra şunları söyledim: "— Yâ Rasûlallah! Beni görseydin, Hafsa'nın yanma girmiştim de ona: 'Sakın arkadaşının Peygamber'e senden daha güzel ve daha sevgili olması seni aldatmasın' demiştim. -Hz. Ömer bu sözüyle Âişe'yi kastediyor-."
Hz. Peygamber tekrar gülümsedi. Rasûlullah'ın (sav) gülümsediğini görünce, ben de oturdum. Başımı kaldırıp odaya baktım. Vallahi orada üç adet deriden başka göze dokunur hiç bir şey göremedim. Dedim ki:
“- Ey Allah’ın Rasûlü, ümmetine genişlik vermesi için Allah’a duâ et! O, Rumlar’a ve İranlılar’a genişlik verdi. Onlar Allah'a mkulluk yapmadıkları halde kendilerine dünyayı verdi.”
Bunun üzerine yaslanmış olan Rasûlullah (as.) doğrulup oturdu, sonra şöyle buyurdu:
“- Şu dünya hayatının geçici güzelliklerini mi kastediyorsun, ey Hattab’ın oğlu! Onlar öyle bir millettir ki, kendilerine güzellik olarak sadece dünya nimetleri verilmiştir."
Bunun üzerine ben hemen, "— Benim için mağfiret dile ey Allah'ın Rasûlü" dedim.
Rasûlullah (sav), Hafsa’ya verdiği sırrı Âişe’ye ifşâ etmesi üzerine hanımlarına çok kızmış ve bir ay onların yanına girmemeye yemin etmişti. Tam 29 gün onlardan uzak durdu. Cenab-ı Hakk'ın kendisini azarlaması üzerine eşlerine duyduğu kızgınlık yüzünden "Bir ay eve gelmeyeceğim" diyerek ayrılmıştı. Aradan 29 gün geçince Hz. Âişe'nin hücresine gitti, eşlerini dolaşmaya ilk oradan başladı. Evine geldiğinde Hz Âişe kendisine,
“- Ey Allah’ın Rasûlü, sen bir ay bizim yanımıza gelmeyeceğine yemin etmiştin. Halbuki ben saydım, yirmi dokuzuncu gün geldin” dedi. Hz. Peygamber de sadece,
“- Ay bazen yirmi dokuz çeker” buyurdu. O ay gerçekten 29 çekmişti.
Hz. Âişe dedi ki: Akabinde Cenâb-ı Hak muhayyerlik (boşanmayı veya Hz. Peygamber'le evliliği devam ettiğrmeyi seçmek) âyetini (el-Ahzâb, 28-29) gönderdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, muhayyerlik teklifini ilk olarak bana yaptı, ben de kendisini tercih ettim. Sonra aynı teklifi bütün zevcelerine yaptı, onların da hepsi Rasûlullah'ı (sav) seçtiler.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Nikah 83, 2/351
Senetler:
1. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. Ubeydullah b. Abdullah el-Kuraşi (Abdullah b. Abdullah b. Ebu Sevr)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Şuayb b. Ebu Hamza el-Ümevi (Şuayb b. Dinar)
5. Ebu Yeman Hakem b. Nafi' el-Behrânî (Hakem b. Nafi')
Konular:
Dünya, Hz. Peygamber gözünde
Hz. Peygamber, hanımları Hz. Hafsa
Hz. Peygamber, hanımları, Hz. Aişe
Hz. Peygamber, tebessüm etmesi
Kadın, Hz. Peygamber döneminde
Komşuluk, komşuluk ilişkileri
Tebessüm, kardeşinin yüzüne tebessüm etmek
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَرْعَرَةَ حَدَّثَنَا شُعْبَةُ عَنْ قَتَادَةَ عَنْ زُرَارَةَ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ قَالَ قَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم « إِذَا بَاتَتِ الْمَرْأَةُ مُهَاجِرَةً فِرَاشَ زَوْجِهَا لَعَنَتْهَا الْمَلاَئِكَةُ حَتَّى تَرْجِعَ » .
Bize Muhammed b. Arara, ona Şube, ona Katade , ona Zürâre, ona da Ebu Hüreyre, Nebi’nin (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Kadın, kocasının döşeğini (darılmak suretiyle) terk edip gecelediğinde, (tekrar yatağa) geri dönünceye kadar melekler ona lanet ederler."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
15018, B005194
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَرْعَرَةَ حَدَّثَنَا شُعْبَةُ عَنْ قَتَادَةَ عَنْ زُرَارَةَ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ قَالَ قَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم « إِذَا بَاتَتِ الْمَرْأَةُ مُهَاجِرَةً فِرَاشَ زَوْجِهَا لَعَنَتْهَا الْمَلاَئِكَةُ حَتَّى تَرْجِعَ » .
Tercemesi:
Bize Muhammed b. Arara, ona Şube, ona Katade , ona Zürâre, ona da Ebu Hüreyre, Nebi’nin (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Kadın, kocasının döşeğini (darılmak suretiyle) terk edip gecelediğinde, (tekrar yatağa) geri dönünceye kadar melekler ona lanet ederler."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Nikah 85, 2/352
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Hâcib Zürâre b. Evfâ el-Haraşî (Zürare b. Evfa)
3. Ebu Hattab Katade b. Diame es-Sedusî (Katade b. Diame b. Katade)
4. Şube b. Haccâc el-Atekî (Şu'be b. Haccac b. Verd)
5. Ebu Amr Muhammed b. Arara el-Kuraşî (Muhammed b. Arara)
Konular:
Aile, eşler, arasında ilişkiler
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ بَشَّارٍ حَدَّثَنَا ابْنُ أَبِى عَدِىٍّ عَنْ شُعْبَةَ عَنْ سُلَيْمَانَ عَنْ أَبِى حَازِمٍ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ - رضى الله عنه - عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ « إِذَا دَعَا الرَّجُلُ امْرَأَتَهُ إِلَى فِرَاشِهِ فَأَبَتْ أَنْ تَجِىءَ لَعَنَتْهَا الْمَلاَئِكَةُ حَتَّى تُصْبِحَ » .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
15016, B005193
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ بَشَّارٍ حَدَّثَنَا ابْنُ أَبِى عَدِىٍّ عَنْ شُعْبَةَ عَنْ سُلَيْمَانَ عَنْ أَبِى حَازِمٍ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ - رضى الله عنه - عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ « إِذَا دَعَا الرَّجُلُ امْرَأَتَهُ إِلَى فِرَاشِهِ فَأَبَتْ أَنْ تَجِىءَ لَعَنَتْهَا الْمَلاَئِكَةُ حَتَّى تُصْبِحَ » .
Tercemesi:
Bize Muhammed b. Beşşâr, ona İbn Ebu Adî (Muhammed b. İbrahim), ona Şube (b. Haccâc), ona (Süleyman b. Mihrân) el-A'meş, ona Ebu Hazim (Selman Mevla Azze), ona da Ebu Hureyre (ra), Nebi’nin (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Erkek, karısını yatağına davet ettiğinde kadın gelmekten kaçınırsa, sabahlayıncaya kadar melekler ona (kadına) lanet ederler."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Nikah 85, 2/352
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Hazim Selman Mevla Azze (Selman)
3. Ebu Muhammed Süleyman b. Mihran el-A'meş (Süleyman b. Mihran)
4. Şube b. Haccâc el-Atekî (Şu'be b. Haccac b. Verd)
5. Ebu Amr Muhammed b. İbrahim es-Sülemî (Muhammed b. İbrahim b. Ebu Adî)
6. Muhammed b. Beşşâr el-Abdî (Muhammed b. Beşşâr b. Osman)
Konular:
Aile, eşler, arasında ilişkiler
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ مُقَاتِلٍ أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ أَخْبَرَنَا مَعْمَرٌ عَنْ هَمَّامِ بْنِ مُنَبِّهٍ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم « لاَ تَصُومُ الْمَرْأَةُ وَبَعْلُهَا شَاهِدٌ إِلاَّ بِإِذْنِهِ » .
Bize Muhammed b. Mukâtil, ona Abdullah, ona Ma'mer, ona Hemmâm b. Münebbih, ona da Ebu Hüreyre'nin naklettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Kadın kocası yanında iken onun izni (rızası) olmaksızın (nafile) oruç tutmasın!"
Açıklama: Hadiste “izin” diye belirtilen ifadenin “eşin rızası” şeklinde değerlendirilmesi daha uygundur.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
15015, B005192
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ مُقَاتِلٍ أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ أَخْبَرَنَا مَعْمَرٌ عَنْ هَمَّامِ بْنِ مُنَبِّهٍ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم « لاَ تَصُومُ الْمَرْأَةُ وَبَعْلُهَا شَاهِدٌ إِلاَّ بِإِذْنِهِ » .
Tercemesi:
Bize Muhammed b. Mukâtil, ona Abdullah, ona Ma'mer, ona Hemmâm b. Münebbih, ona da Ebu Hüreyre'nin naklettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Kadın kocası yanında iken onun izni (rızası) olmaksızın (nafile) oruç tutmasın!"
Açıklama:
Hadiste “izin” diye belirtilen ifadenin “eşin rızası” şeklinde değerlendirilmesi daha uygundur.
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Nikah 84, 2/352
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Ukbe Hemmâm b. Münebbih el-Yemânî (Hemmâm b. Münebbih b. Kamil b. Sîc)
3. Ebu Urve Mamer b. Raşid el-Ezdî (Mamer b. Râşid)
4. Ebu Abdurrahman Abdullah b. Mübarek el-Hanzalî (Abdullah b. Mübarek b. Vadıh)
5. Muhammed b. Mukatil el-Mervezî (Muhammed b. Mukatil)
Konular:
Nafile Oruç, kadının kocasından izinsiz oruç tutması
"Bir de size kadınlara iyi davranmanızı tavsiye ediyorum. Çünkü kadın eğe kemiğinden yaratılmıştır. Bu kemikte en eğri kısım üst tarafıdır. Eğer sen eğri kemiği doğrultmaya çalışırsan onu kırarsın. Onu kendi hâlinde bırakırsan öylece eğri kalır. Dolayısıyla size kadınlara iyi davranmanızı tavsiye ediyorum."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
15005, B005186
Hadis:
« وَاسْتَوْصُوا بِالنِّسَاءِ خَيْرًا ، فَإِنَّهُنَّ خُلِقْنَ مِنْ ضِلَعٍ ، وَإِنَّ أَعْوَجَ شَىْءٍ فِى الضِّلَعِ أَعْلاَهُ ، فَإِنْ ذَهَبْتَ تُقِيمُهُ كَسَرْتَهُ ، وَإِنْ تَرَكْتَهُ لَمْ يَزَلْ أَعْوَجَ فَاسْتَوْصُوا بِالنِّسَاءِ خَيْرًا » .
Tercemesi:
"Bir de size kadınlara iyi davranmanızı tavsiye ediyorum. Çünkü kadın eğe kemiğinden yaratılmıştır. Bu kemikte en eğri kısım üst tarafıdır. Eğer sen eğri kemiği doğrultmaya çalışırsan onu kırarsın. Onu kendi hâlinde bırakırsan öylece eğri kalır. Dolayısıyla size kadınlara iyi davranmanızı tavsiye ediyorum."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Nikah 80, 2/348
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Hazim Selman Mevla Azze (Selman)
3. Meysere b. Ammar el-Eşce'î (Meysere b. Ammar)
4. Zâide b. Kudame es-Sekafî (Zâide b. Kudame)
5. Ebu Abdullah Hüseyin b. Ali el-Cu'fi (Hüseyin b. Ali b. Velid)
6. Ebu İbrahim İshak b. İbrahim el-Buhari (İshak b. İbrahim b. Nasr)
Konular:
KTB, YARATILIŞ
Yaratılış, Kadının kaburga kemiğinden yaratılması
Öneri Formu
Hadis Id, No:
15003, B005184
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ الْعَزِيزِ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ قَالَ حَدَّثَنِى مَالِكٌ عَنْ أَبِى الزِّنَادِ عَنِ الأَعْرَجِ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ « الْمَرْأَةُ كَالضِّلَعِ ، إِنْ أَقَمْتَهَا كَسَرْتَهَا ، وَإِنِ اسْتَمْتَعْتَ بِهَا اسْتَمْتَعْتَ بِهَا وَفِيهَا عِوَجٌ » .
Tercemesi:
Bize Abdülaziz b. Abdullah, ona Mâlik, ona Ebu Zinâd, ona A'rec, ona da Ebu Hureyre'nin (sav) rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Kadın, kaburga kemiği gibidir. Eğer sen onu doğrultup düzeltmeye kalkarsan kırarsın. Eğer ondaki eğrilikle beraber ondan faydalanmak istersen, ondan faydalanabilirsin."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Nikah 79, 2/348
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Davud A'rec Abdurrahman b. Hürmüz (Abdurrahman b. Hürmüz)
3. Ebu Zinad Abdullah b. Zekvan el-Kuraşi (Abdullah b. Zekvan)
4. Ebu Abdullah Malik b. Enes el-Esbahî (Malik b. Enes b. Malik b. Ebu Amir)
5. Abdülaziz b. Abdullah el-Kuraşi (Abdülaziz b. Abdullah b. Halid b. Üseyd)
Konular:
Dalkavukluk
KTB, YARATILIŞ
Yaratılış, Kadının kaburga kemiğinden yaratılması
حَدَّثَنَا أَبُو نُعَيْمٍ حَدَّثَنَا سُفْيَانُ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ دِينَارٍ عَنِ ابْنِ عُمَرَ - رضى الله عنهما - قَالَ كُنَّا نَتَّقِى الْكَلاَمَ وَالاِنْبِسَاطَ إِلَى نِسَائِنَا عَلَى عَهْدِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم هَيْبَةَ أَنْ يُنْزَلَ فِينَا شَىْءٌ فَلَمَّا تُوُفِّىَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم تَكَلَّمْنَا وَانْبَسَطْنَا .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
15006, B005187
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو نُعَيْمٍ حَدَّثَنَا سُفْيَانُ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ دِينَارٍ عَنِ ابْنِ عُمَرَ - رضى الله عنهما - قَالَ كُنَّا نَتَّقِى الْكَلاَمَ وَالاِنْبِسَاطَ إِلَى نِسَائِنَا عَلَى عَهْدِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم هَيْبَةَ أَنْ يُنْزَلَ فِينَا شَىْءٌ فَلَمَّا تُوُفِّىَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم تَكَلَّمْنَا وَانْبَسَطْنَا .
Tercemesi:
Bize Ebu Nuaym, ona Süfyân, ona Abdullah b. Dînâr, ona da İbn Ömer şöyle demiştir: "Biz, Peygamber (sav) zamanında hakkımızda bir vahiy inmesinden korktuğumuz için kadınlarla konuşmaktan ve onlara kötü davranmaktan çekinirdik. Peygamber (sav) vefat edince biz de kadınlar gibi çok konuşur olduk ve onlara karşı kusurumuz da çoğaldı."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Nikah 80, 2/348
Senetler:
1. İbn Ömer Abdullah b. Ömer el-Adevî (Abdullah b. Ömer b. Hattab)
2. Ebu Abdurrahman Abdullah b. Dinar el-Kuraşî (Abdullah b. Dinar)
3. Süfyan es-Sevrî (Süfyan b. Said b. Mesruk b. Habib b. Rafi')
4. Ebu Nuaym Fadl b. Dükeyn el-Mülâi (Fadl b. Amr b. Hammâd b. Züheyr b. Dirhem)
Konular:
Kadın, değeri ve konumu
Öneri Formu
Hadis Id, No:
15011, B005190
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مُحَمَّدٍ حَدَّثَنَا هِشَامٌ أَخْبَرَنَا مَعْمَرٌ عَنِ الزُّهْرِىِّ عَنْ عُرْوَةَ عَنْ عَائِشَةَ قَالَتْ كَانَ الْحَبَشُ يَلْعَبُونَ بِحِرَابِهِمْ ، فَسَتَرَنِى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَأَنَا أَنْظُرُ ، فَمَا زِلْتُ أَنْظُرُ حَتَّى كُنْتُ أَنَا أَنْصَرِفُ فَاقْدُرُوا قَدْرَ الْجَارِيَةِ الْحَدِيثَةِ السِّنِّ تَسْمَعُ اللَّهْوَ .
Tercemesi:
-.......Bize Ma'mer ibn Râşid, ez-Zuhrî'den; o da Urve'den haber verdi ki, Âişe (R) şöyle demiştir: Yine bir bayram günü Habeş-li siyahiler (mescidde) harbeleriyle oynuyorlardı. Rasûlullah (S) bana perde oldu da ben onların oyunlarına bakıp seyrediyordum. Böylece seyretmekte devam ettim. Nihayet bakmaktan ayrılan ben oldum. (O zaman ben henüz çocuktum.) Oyunu işiten taze bir kızın hâlini, kadrini -neler yapacağını- artık sizler kıyâs edin!
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Nikah 82, 2/351
Senetler:
1. Ümmü Abdullah Aişe bt. Ebu Bekir es-Sıddîk (Aişe bt. Abdullah b. Osman b. Âmir)
2. Urve b. Zübeyr el-Esedî (Urve b. Zübeyr b. Avvam b. Huveylid b. Esed)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Ebu Urve Mamer b. Raşid el-Ezdî (Mamer b. Râşid)
5. Ebu Abdurrahman Hişam b. Yusuf el-Ebnâvî (Hişam b. Yusuf)
6. Ebu Cafer Abdullah b. Muhammed el-Cu'fî (Abdullah b. Muhammed b. Abdullah)
Konular:
Bayram, bayramın kutlanması
Eğlence, şölen