حَدَّثَنَا مُسَدَّدٌ حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ دَاوُدَ عَنْ فُضَيْلِ بْنِ غَزْوَانَ عَنْ أَبِى حَازِمٍ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ - رضى الله عنه - أَنَّ رَجُلاً أَتَى النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم فَبَعَثَ إِلَى نِسَائِهِ فَقُلْنَ مَا مَعَنَا إِلاَّ الْمَاءُ . فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « مَنْ يَضُمُّ ، أَوْ يُضِيفُ هَذَا » . فَقَالَ رَجُلٌ مِنَ الأَنْصَارِ أَنَا . فَانْطَلَقَ بِهِ إِلَى امْرَأَتِهِ ، فَقَالَ أَكْرِمِى ضَيْفَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَالَتْ مَا عِنْدَنَا إِلاَّ قُوتُ صِبْيَانِى . فَقَالَ هَيِّئِى طَعَامَكِ ، وَأَصْبِحِى سِرَاجَكِ ، وَنَوِّمِى صِبْيَانَكِ إِذَا أَرَادُوا عَشَاءً . فَهَيَّأَتْ طَعَامَهَا وَأَصْبَحَتْ سِرَاجَهَا ، وَنَوَّمَتْ صِبْيَانَهَا ، ثُمَّ قَامَتْ كَأَنَّهَا تُصْلِحُ سِرَاجَهَا فَأَطْفَأَتْهُ ، فَجَعَلاَ يُرِيَانِهِ أَنَّهُمَا يَأْكُلاَنِ ، فَبَاتَا طَاوِيَيْنِ ، فَلَمَّا أَصْبَحَ ، غَدَا إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ « ضَحِكَ اللَّهُ اللَّيْلَةَ - أَوْ عَجِبَ - مِنْ فَعَالِكُمَا » فَأَنْزَلَ اللَّهُ ( وَيُؤْثِرُونَ عَلَى أَنْفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌ وَمَنْ يُوقَ شُحَّ نَفْسِهِ فَأُولَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ )
Bize Müsedded, ona Abdullah b. Davud, ona Fudayl b. Gazvân, ona Ebu Hâzim, ona da Ebu Hureyre (ra) şöyle rivayet etmiştir:
Bir adam Hz. Peygamber'in (sav) huzuruna geldi. Hz. Peygamber (sav) hanımlarına o adama verecek yemek olup olmadığını sordurdu. Ancak "Yanımızda sudan başka bir şey yoktur" dediler. Bunun üzerine Rasulullah (sav) yanında bulunan kişilere "Bu adamı kim misafir edecek?" diye sordu. Ensâr'dan bir adam kalkıp "Ben ederim" dedi ve onu evine eşinin yanına götürdü. "Rasulullah'ın (sav) misafirine ikram et" dedi. Kadın "Evimizde sadece çocukların azığı kaldı" deyince adam, "Yemeğini hazırla, kandili yak, akşam yemeği istediklerinde çocukları uyut. Kadın Yemeği hazırladı, kandili yaktı ve çocuklarını uyuttu. Sonra kandili düzeltir gibi yapıp söndürdü. Misafirin önünde yiyormuş gibi yaptılar. Aç gecelediler. Sabah olunca ev sahibi Rasulullah'a (sav) gitti. Rasulullah (sav) "Bu gece Allah (cc), yaptığınız güzel iş için güldü veya bu Onun (cc) hoşuna gitti" buyurdu. Allah (cc) bu hadise üzerine "Onlar kendileri ihtiyaç halinde olsalar bile başkalarını kendilerine tercih ederler. Nefislerinin cimriliğinden sakınanlar var ya işte kurtuluşa erenler onlardır." (Haşr, 9/59)
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34925, B003798
Hadis:
حَدَّثَنَا مُسَدَّدٌ حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ دَاوُدَ عَنْ فُضَيْلِ بْنِ غَزْوَانَ عَنْ أَبِى حَازِمٍ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ - رضى الله عنه - أَنَّ رَجُلاً أَتَى النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم فَبَعَثَ إِلَى نِسَائِهِ فَقُلْنَ مَا مَعَنَا إِلاَّ الْمَاءُ . فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « مَنْ يَضُمُّ ، أَوْ يُضِيفُ هَذَا » . فَقَالَ رَجُلٌ مِنَ الأَنْصَارِ أَنَا . فَانْطَلَقَ بِهِ إِلَى امْرَأَتِهِ ، فَقَالَ أَكْرِمِى ضَيْفَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَالَتْ مَا عِنْدَنَا إِلاَّ قُوتُ صِبْيَانِى . فَقَالَ هَيِّئِى طَعَامَكِ ، وَأَصْبِحِى سِرَاجَكِ ، وَنَوِّمِى صِبْيَانَكِ إِذَا أَرَادُوا عَشَاءً . فَهَيَّأَتْ طَعَامَهَا وَأَصْبَحَتْ سِرَاجَهَا ، وَنَوَّمَتْ صِبْيَانَهَا ، ثُمَّ قَامَتْ كَأَنَّهَا تُصْلِحُ سِرَاجَهَا فَأَطْفَأَتْهُ ، فَجَعَلاَ يُرِيَانِهِ أَنَّهُمَا يَأْكُلاَنِ ، فَبَاتَا طَاوِيَيْنِ ، فَلَمَّا أَصْبَحَ ، غَدَا إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ « ضَحِكَ اللَّهُ اللَّيْلَةَ - أَوْ عَجِبَ - مِنْ فَعَالِكُمَا » فَأَنْزَلَ اللَّهُ ( وَيُؤْثِرُونَ عَلَى أَنْفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌ وَمَنْ يُوقَ شُحَّ نَفْسِهِ فَأُولَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ )
Tercemesi:
Bize Müsedded, ona Abdullah b. Davud, ona Fudayl b. Gazvân, ona Ebu Hâzim, ona da Ebu Hureyre (ra) şöyle rivayet etmiştir:
Bir adam Hz. Peygamber'in (sav) huzuruna geldi. Hz. Peygamber (sav) hanımlarına o adama verecek yemek olup olmadığını sordurdu. Ancak "Yanımızda sudan başka bir şey yoktur" dediler. Bunun üzerine Rasulullah (sav) yanında bulunan kişilere "Bu adamı kim misafir edecek?" diye sordu. Ensâr'dan bir adam kalkıp "Ben ederim" dedi ve onu evine eşinin yanına götürdü. "Rasulullah'ın (sav) misafirine ikram et" dedi. Kadın "Evimizde sadece çocukların azığı kaldı" deyince adam, "Yemeğini hazırla, kandili yak, akşam yemeği istediklerinde çocukları uyut. Kadın Yemeği hazırladı, kandili yaktı ve çocuklarını uyuttu. Sonra kandili düzeltir gibi yapıp söndürdü. Misafirin önünde yiyormuş gibi yaptılar. Aç gecelediler. Sabah olunca ev sahibi Rasulullah'a (sav) gitti. Rasulullah (sav) "Bu gece Allah (cc), yaptığınız güzel iş için güldü veya bu Onun (cc) hoşuna gitti" buyurdu. Allah (cc) bu hadise üzerine "Onlar kendileri ihtiyaç halinde olsalar bile başkalarını kendilerine tercih ederler. Nefislerinin cimriliğinden sakınanlar var ya işte kurtuluşa erenler onlardır." (Haşr, 9/59)
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Menâkıbü'l-Ensâr 10, 2/8
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Hazim Selman Mevla Azze (Selman)
3. Ebu Fadl Fudayl b. Ğazvan ed-Dabbi (Fudayl b. Ğazvan b. Cerir)
4. Abdullah b. Davud el-Hureybî (Abdullah b. Davud b. Amir b. Rabi')
5. Müsedded b. Müserhed el-Esedî (Müsedded b. Müserhed b. Müserbel b. Şerik)
Konular:
Adab, misafirlik adabı
İkram, ikram etmek, paylaşmak
KTB, ADAB
Sorumluluk Bilinci, diğergamlık, başkasını tercih etme
Bana Amr b. Abbas, ona Abdurrahman b. Mehdî, ona Ebu Hamza, ona da İbn Abbas (r.anhuma) şöyle demiştir:
Hz. Peygamber'in (sav) Allah tarafından peygamber olarak gönderildiği haberi Ebu Zer'e ulaşınca, Ebu Zer, kardeşine “haydi devene bin, şu Mekke vadisine git, peygamber olduğunu ve kendisine gökten haber geldiğini söyleyen şu adam hakkında benim için iyice bilgi topla ve O'nun sözlerini dinleyip sonra bana gel” dedi. Kardeşi yürüyüp Mekke vadisine vardı. Hz. Peygamber'in sözlerini dinleyip sonra da Ebu Zer'in yanına dönüp geldi ve “ben o zatı gördüm, güzel ahlakı emrediyor ve bazı sözler söylüyor ki, bunlar şiir değildir” dedi. Ebu Zer kardeşine “sen beni tatmin edecek şeyler söylemedin” dedi, ardından azık hazırladı, bir de içinde su bulunan eski bir kırbayı alıp Mekke'ye yola koyuldu.
Mekke'ye varınca Kâbe'ye gelip Hz. Peygamber'i (sav) aramağa koyuldu. Kendisi Peygamber'i tanımıyor, ama O'nu başkasına da sormak istemiyordu. Gece yarısı olunca Hz. Ali onu gördü ve yabancı olduğunu anladı. Ebu Zer de onu görünce peşine takıldı. Yolda ikisi de birbirine bir şey sormadı. Böylece sabah oldu. Sonra Ebu Zer su kırbasını ve azığını alıp yine Kâbe'ye geldi. O gün de aynı şekilde, Hz. Peygamber (sav) onu görmeden, geçti. Nihayet akşam oldu, Ebu Zer geceyi geçireceği yere döndü. Bu sırada Ali yine onun yanına uğradı ve “bu adam hala konaklayacağı ve geceleyeceği yeri bulamadı mı?” diye içinden geçirdi. Sonra yine Ebu Zer'i yanına alıp götürdü. Yolda yine iki arkadaştan biri diğerine hiçbir şey sormadı.
Bu şekilde üçüncü gün oldu ve Ali yine onun yanına gelip onu yanında konaklattı, sonra da ona “seni buraya getiren sebebi bana söylemez misin?” dedi. Ebu Zer “eğer bana yol göstereceğine dair söz verirsen sana durumumu bildiririm” dedi. Ali onun istediği sözü verdi, Ebu Zer de ona geliş amacını bildirdi. Bunun üzerine Ali “hiç şüphesiz bu zât haktır, doğrudur, o Allah'ın Rasulü'dür. Sabah olduğunda peşimden gel, eğer yolda sana zarar vereceğinden korktuğum bir şey görürsem, sanki ben su döküyormuş gibi dikilip dururum (o zaman sen peşimden ayrıl git). Eğer ben yürüyüp gidersem, ardımca gel, sonra da benim girdiğim yere, girersin” dedi. Ebu Zer bu şekilde yaparak Ali'nin arkasına takılıp gitti. Nihayet Ali, Peygamber'in (sav) huzuruna girdi. Ebu Zer de onunla beraber huzura girdi. Peygamber'in (sav) sözlerini dinledi ve olduğu yerde Müslüman oldu. Peygamber (sav) ona "sen şimdi kendi kavminin yanına dön, benim peygamberliğimi onlara haber ver. Benim emrim sana gelinceye kadar orada kal" buyurdu. Ebu Zer “canım elinde olan Allah'a yemin ederim ki, ben şehadet kelimesini müşriklerin ortasında haykıracağım” dedi.
Ardından Ebu Zer, huzurdan çıkıp Kâbe'ye geldi ve en yüksek sesiyle “eşhedu en lâ ilahe illallah ve enne Muhammeden Rasûlullah” diye haykırdı. Bunun üzerine Kureyş topluluğu kalkıp Ebu Zer'i dövüp yere yıktılar. Bu sırada Abbâs gelip onun üzerine kapandı ve “size yazıklar olsun! Bunun Gıfâr kabilesinden bir kimse olduğunu ve Şam ticaret yolunuzun onlardan geçtiğini bilmiyor musunuz?” dedi ve Ebu Zer'i müşriklerin elinden kurtardı. Sonra Ebu Zer, ertesi günü de Kâbe'ye dönüp dün yaptığı gibi yüksek sesle şehadet kelimesini söyledi. Müşrikler yine ona doğru fırlayıp onu dövdüler. Abbâs yine onun üzerine kapandı (ve onu kurtardı).
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34990, B003861
Hadis:
حَدَّثَنِى عَمْرُو بْنُ عَبَّاسٍ حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ مَهْدِىٍّ حَدَّثَنَا الْمُثَنَّى عَنْ أَبِى جَمْرَةَ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ - رضى الله عنهما - قَالَ لَمَّا بَلَغَ أَبَا ذَرٍّ مَبْعَثُ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ لأَخِيهِ ارْكَبْ إِلَى هَذَا الْوَادِى ، فَاعْلَمْ لِى عِلْمَ هَذَا الرَّجُلِ الَّذِى يَزْعُمُ أَنَّهُ نَبِىٌّ ، يَأْتِيهِ الْخَبَرُ مِنَ السَّمَاءِ ، وَاسْمَعْ مِنْ قَوْلِهِ ، ثُمَّ ائْتِنِى . فَانْطَلَقَ الأَخُ حَتَّى قَدِمَهُ وَسَمِعَ مِنْ قَوْلِهِ ، ثُمَّ رَجَعَ إِلَى أَبِى ذَرٍّ ، فَقَالَ لَهُ رَأَيْتُهُ يَأْمُرُ بِمَكَارِمِ الأَخْلاَقِ ، وَكَلاَمًا مَا هُوَ بِالشِّعْرِ . فَقَالَ مَا شَفَيْتَنِى مِمَّا أَرَدْتُ ، فَتَزَوَّدَ وَحَمَلَ شَنَّةً لَهُ فِيهَا مَاءٌ حَتَّى قَدِمَ مَكَّةَ ، فَأَتَى الْمَسْجِدَ ، فَالْتَمَسَ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم وَلاَ يَعْرِفُهُ ، وَكَرِهَ أَنْ يَسْأَلَ عَنْهُ حَتَّى أَدْرَكَهُ بَعْضُ اللَّيْلِ ، فَرَآهُ عَلِىٌّ فَعَرَفَ أَنَّهُ غَرِيبٌ . فَلَمَّا رَآهُ تَبِعَهُ ، فَلَمْ يَسْأَلْ وَاحِدٌ مِنْهُمَا صَاحِبَهُ عَنْ شَىْءٍ حَتَّى أَصْبَحَ ، ثُمَّ احْتَمَلَ قِرْبَتَهُ وَزَادَهُ إِلَى الْمَسْجِدِ ، وَظَلَّ ذَلِكَ الْيَوْمَ وَلاَ يَرَاهُ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم حَتَّى أَمْسَى ، فَعَادَ إِلَى مَضْجَعِهِ ، فَمَرَّ بِهِ عَلِىٌّ فَقَالَ أَمَا نَالَ لِلرَّجُلِ أَنْ يَعْلَمَ مَنْزِلَهُ فَأَقَامَهُ ، فَذَهَبَ بِهِ مَعَهُ لاَ يَسْأَلُ وَاحِدٌ مِنْهُمَا صَاحِبَهُ عَنْ شَىْءٍ ، حَتَّى إِذَا كَانَ يَوْمَ الثَّالِثِ ، فَعَادَ عَلِىٌّ مِثْلَ ذَلِكَ ، فَأَقَامَ مَعَهُ ثُمَّ قَالَ أَلاَ تُحَدِّثُنِى مَا الَّذِى أَقْدَمَكَ قَالَ إِنْ أَعْطَيْتَنِى عَهْدًا وَمِيثَاقًا لَتُرْشِدَنَّنِى فَعَلْتُ فَفَعَلَ فَأَخْبَرَهُ . قَالَ فَإِنَّهُ حَقٌّ وَهُوَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم ، فَإِذَا أَصْبَحْتَ فَاتْبَعْنِى ، فَإِنِّى إِنْ رَأَيْتُ شَيْئًا أَخَافُ عَلَيْكَ قُمْتُ كَأَنِّى أُرِيقُ الْمَاءَ ، فَإِنْ مَضَيْتُ فَاتْبَعْنِى حَتَّى تَدْخُلَ مَدْخَلِى . فَفَعَلَ ، فَانْطَلَقَ يَقْفُوهُ حَتَّى دَخَلَ عَلَى النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم وَدَخَلَ مَعَهُ ، فَسَمِعَ مِنْ قَوْلِهِ ، وَأَسْلَمَ مَكَانَهُ فَقَالَ لَهُ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم « ارْجِعْ إِلَى قَوْمِكَ ، فَأَخْبِرْهُمْ حَتَّى يَأْتِيَكَ أَمْرِى » . قَالَ وَالَّذِى نَفْسِى بِيَدِهِ لأَصْرُخَنَّ بِهَا بَيْنَ ظَهْرَانَيْهِمْ ، فَخَرَجَ حَتَّى أَتَى الْمَسْجِدَ فَنَادَى بِأَعْلَى صَوْتِهِ أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ ، وَأَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللَّهِ . ثُمَّ قَامَ الْقَوْمُ فَضَرَبُوهُ حَتَّى أَضْجَعُوهُ ، وَأَتَى الْعَبَّاسُ فَأَكَبَّ عَلَيْهِ قَالَ وَيْلَكُمْ أَلَسْتُمْ تَعْلَمُونَ أَنَّهُ مِنْ غِفَارٍ وَأَنَّ طَرِيقَ تِجَارِكُمْ إِلَى الشَّأْمِ فَأَنْقَذَهُ مِنْهُمْ ، ثُمَّ عَادَ مِنَ الْغَدِ لِمِثْلِهَا ، فَضَرَبُوهُ وَثَارُوا إِلَيْهِ ، فَأَكَبَّ الْعَبَّاسُ عَلَيْهِ .
Tercemesi:
Bana Amr b. Abbas, ona Abdurrahman b. Mehdî, ona Ebu Hamza, ona da İbn Abbas (r.anhuma) şöyle demiştir:
Hz. Peygamber'in (sav) Allah tarafından peygamber olarak gönderildiği haberi Ebu Zer'e ulaşınca, Ebu Zer, kardeşine “haydi devene bin, şu Mekke vadisine git, peygamber olduğunu ve kendisine gökten haber geldiğini söyleyen şu adam hakkında benim için iyice bilgi topla ve O'nun sözlerini dinleyip sonra bana gel” dedi. Kardeşi yürüyüp Mekke vadisine vardı. Hz. Peygamber'in sözlerini dinleyip sonra da Ebu Zer'in yanına dönüp geldi ve “ben o zatı gördüm, güzel ahlakı emrediyor ve bazı sözler söylüyor ki, bunlar şiir değildir” dedi. Ebu Zer kardeşine “sen beni tatmin edecek şeyler söylemedin” dedi, ardından azık hazırladı, bir de içinde su bulunan eski bir kırbayı alıp Mekke'ye yola koyuldu.
Mekke'ye varınca Kâbe'ye gelip Hz. Peygamber'i (sav) aramağa koyuldu. Kendisi Peygamber'i tanımıyor, ama O'nu başkasına da sormak istemiyordu. Gece yarısı olunca Hz. Ali onu gördü ve yabancı olduğunu anladı. Ebu Zer de onu görünce peşine takıldı. Yolda ikisi de birbirine bir şey sormadı. Böylece sabah oldu. Sonra Ebu Zer su kırbasını ve azığını alıp yine Kâbe'ye geldi. O gün de aynı şekilde, Hz. Peygamber (sav) onu görmeden, geçti. Nihayet akşam oldu, Ebu Zer geceyi geçireceği yere döndü. Bu sırada Ali yine onun yanına uğradı ve “bu adam hala konaklayacağı ve geceleyeceği yeri bulamadı mı?” diye içinden geçirdi. Sonra yine Ebu Zer'i yanına alıp götürdü. Yolda yine iki arkadaştan biri diğerine hiçbir şey sormadı.
Bu şekilde üçüncü gün oldu ve Ali yine onun yanına gelip onu yanında konaklattı, sonra da ona “seni buraya getiren sebebi bana söylemez misin?” dedi. Ebu Zer “eğer bana yol göstereceğine dair söz verirsen sana durumumu bildiririm” dedi. Ali onun istediği sözü verdi, Ebu Zer de ona geliş amacını bildirdi. Bunun üzerine Ali “hiç şüphesiz bu zât haktır, doğrudur, o Allah'ın Rasulü'dür. Sabah olduğunda peşimden gel, eğer yolda sana zarar vereceğinden korktuğum bir şey görürsem, sanki ben su döküyormuş gibi dikilip dururum (o zaman sen peşimden ayrıl git). Eğer ben yürüyüp gidersem, ardımca gel, sonra da benim girdiğim yere, girersin” dedi. Ebu Zer bu şekilde yaparak Ali'nin arkasına takılıp gitti. Nihayet Ali, Peygamber'in (sav) huzuruna girdi. Ebu Zer de onunla beraber huzura girdi. Peygamber'in (sav) sözlerini dinledi ve olduğu yerde Müslüman oldu. Peygamber (sav) ona "sen şimdi kendi kavminin yanına dön, benim peygamberliğimi onlara haber ver. Benim emrim sana gelinceye kadar orada kal" buyurdu. Ebu Zer “canım elinde olan Allah'a yemin ederim ki, ben şehadet kelimesini müşriklerin ortasında haykıracağım” dedi.
Ardından Ebu Zer, huzurdan çıkıp Kâbe'ye geldi ve en yüksek sesiyle “eşhedu en lâ ilahe illallah ve enne Muhammeden Rasûlullah” diye haykırdı. Bunun üzerine Kureyş topluluğu kalkıp Ebu Zer'i dövüp yere yıktılar. Bu sırada Abbâs gelip onun üzerine kapandı ve “size yazıklar olsun! Bunun Gıfâr kabilesinden bir kimse olduğunu ve Şam ticaret yolunuzun onlardan geçtiğini bilmiyor musunuz?” dedi ve Ebu Zer'i müşriklerin elinden kurtardı. Sonra Ebu Zer, ertesi günü de Kâbe'ye dönüp dün yaptığı gibi yüksek sesle şehadet kelimesini söyledi. Müşrikler yine ona doğru fırlayıp onu dövdüler. Abbâs yine onun üzerine kapandı (ve onu kurtardı).
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Menâkıbü'l-Ensâr 33, 2/19
Senetler:
1. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. Ebu Cemre Nasr b. İmran ed-Duba'î (Nasr b. İmran b. Asım b. Vasi)
3. Müsenna b. Said ed-Dubaî (Müsenna b. Said)
4. Ebu Said Abdurrahman b. Mehdî el-Anberî (Abdurrahman b. Mehdi b. Hassân b. Abdurrahman)
5. Amr b. Abbas el-Bâhilî (Amr b. Abbas)
Konular:
Ehl-i Beyt, Hz. Ali
Bize İsmail b. Abdullah, ona İbrahim b. Sa'd, ona babası (Sa'd b. İbrahim) ona dedesi (İbrahim b. Abdurrahman b. Avf) şöyle demiştir:
Muhacirler Medine'ye geldikleri zaman Rasulullah (sav), Abdurrahman b. Avf ile Sa'd b. Rabî kardeş yaptı. Sa'd, Abdurrahman'a “ben mal yönünden Ensâr'ın en zenginiyim. Malımı ikiye böleyim. Benim iki eşim var. Bak, hangisi hoşuna giderse onun ismini bana söyle, ben onu boşayayım ve iddeti bitince onunla sen evlen” dedi. Abdurrahman da Sa'd'a “Allah aileni ve malını sana mübarek eylesin, çarşınız nerde?” dedi. Bunun üzerine ona Kaynuka oğulları çarşısını gösterdiler. Abdurrahman, çarşıdan her dönüşünde, beraberinde fazladan kazandığı yoğurt kurusu ve yağ ile döndü ve her sabah ticaret için o çarşıya gitmeye devam etti. Sonra bir gün (gerdeğe girenlere mahsus) safran sürmüş olarak, Hz. Peygamber'i (sav) ziyarete geldi. Peygamber (sav) "Bu halin nedir?" diye sordu. Abdurrahman “evlendim” dedi. Peygamber (sav) "eşine ne kadar mehir verdin?" dedi. Abdurrahman “altından bir çekirdek yahut bir çekirdek ağırlığında altın verdim” dedi.
İbrahim (altının miktar konusunda) şüpheye düşmüştür.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34855, B003780
Hadis:
حَدَّثَنَا إِسْمَاعِيلُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ قَالَ حَدَّثَنِى إِبْرَاهِيمُ بْنُ سَعْدٍ عَنْ أَبِيهِ عَنْ جَدِّهِ قَالَ لَمَّا قَدِمُوا الْمَدِينَةَ آخَى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم بَيْنَ عَبْدِ الرَّحْمَنِ وَسَعْدِ بْنِ الرَّبِيعِ ، قَالَ لِعَبْدِ الرَّحْمَنِ إِنِّى أَكْثَرُ الأَنْصَارِ مَالاً فَأَقْسِمُ مَالِى نِصْفَيْنِ ، وَلِى امْرَأَتَانِ ، فَانْظُرْ أَعْجَبَهُمَا إِلَيْكَ فَسَمِّهَا لِى أُطَلِّقْهَا ، فَإِذَا انْقَضَتْ عِدَّتُهَا فَتَزَوَّجْهَا . قَالَ بَارَكَ اللَّهُ لَكَ فِى أَهْلِكَ وَمَالِكَ ، أَيْنَ سُوقُكُمْ فَدَلُّوهُ عَلَى سُوقِ بَنِى قَيْنُقَاعَ ، فَمَا انْقَلَبَ إِلاَّ وَمَعَهُ فَضْلٌ مِنْ أَقِطٍ وَسَمْنٍ ، ثُمَّ تَابَعَ الْغُدُوَّ ، ثُمَّ جَاءَ يَوْمًا وَبِهِ أَثَرُ صُفْرَةٍ فَقَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم « مَهْيَمْ » . قَالَ تَزَوَّجْتُ . قَالَ « كَمْ سُقْتَ إِلَيْهَا » . قَالَ نَوَاةً مِنْ ذَهَبٍ . أَوْ وَزْنَ نَوَاةٍ مِنْ ذَهَبٍ ، شَكَّ إِبْرَاهِيمُ .
Tercemesi:
Bize İsmail b. Abdullah, ona İbrahim b. Sa'd, ona babası (Sa'd b. İbrahim) ona dedesi (İbrahim b. Abdurrahman b. Avf) şöyle demiştir:
Muhacirler Medine'ye geldikleri zaman Rasulullah (sav), Abdurrahman b. Avf ile Sa'd b. Rabî kardeş yaptı. Sa'd, Abdurrahman'a “ben mal yönünden Ensâr'ın en zenginiyim. Malımı ikiye böleyim. Benim iki eşim var. Bak, hangisi hoşuna giderse onun ismini bana söyle, ben onu boşayayım ve iddeti bitince onunla sen evlen” dedi. Abdurrahman da Sa'd'a “Allah aileni ve malını sana mübarek eylesin, çarşınız nerde?” dedi. Bunun üzerine ona Kaynuka oğulları çarşısını gösterdiler. Abdurrahman, çarşıdan her dönüşünde, beraberinde fazladan kazandığı yoğurt kurusu ve yağ ile döndü ve her sabah ticaret için o çarşıya gitmeye devam etti. Sonra bir gün (gerdeğe girenlere mahsus) safran sürmüş olarak, Hz. Peygamber'i (sav) ziyarete geldi. Peygamber (sav) "Bu halin nedir?" diye sordu. Abdurrahman “evlendim” dedi. Peygamber (sav) "eşine ne kadar mehir verdin?" dedi. Abdurrahman “altından bir çekirdek yahut bir çekirdek ağırlığında altın verdim” dedi.
İbrahim (altının miktar konusunda) şüpheye düşmüştür.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Menâkıbü'l-Ensâr 3, 2/5
Senetler:
1. Ebu İshak İbrahim b. Abdurrahman ez-Zührî (İbrahim b. Abdurrahman b. Avf)
2. Ebu İshak Sa'd b. İbrahim el-Kuraşi (Sa'd b. İbrahim b. Abdurrahman b. Avf)
3. Ebu İshak İbrahim b. Sa'd ez-Zührî (İbrahim b. Sa'd b. İbrahim b. Abdurrahman b. Avf)
4. Ebu Abdullah İsmail b. Ebu Üveys el-Esbahî (İsmail b. Abdullah b. Abdullah b. Üveys b. Malik)
Konular:
Çarşı, alışveriş yerleri, pazarlar
Ensar, ensarın fazileti
Evlilik, düğün yemeği, velime
Kardeşlik, muhacir ve ensar arasında
Ticaret
Yardımseverlik, yardımlaşma
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34770, MU000154
Hadis:
وَحَدَّثَنِى عَنْ مَالِكٍ أَنَّهُ بَلَغَهُ أَنَّ الْمُؤَذِّنَ جَاءَ إِلَى عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ يُؤْذِنُهُ لِصَلاَةِ الصُّبْحِ فَوَجَدَهُ نَائِمًا فَقَالَ الصَّلاَةُ خَيْرٌ مِنَ النَّوْمِ . فَأَمَرَهُ عُمَرُ أَنْ يَجْعَلَهَا فِى نِدَاءِ الصُّبْحِ .
Tercemesi:
Bana Malik'den şöyle rivayet edilmiştir: Müezzin, kendisini sabah namazına çağırmak için Ömer b. Hattab'a
geldi. Uyuduğunu görünce "Essalatü hayrun minen nevm" (namaz uykudan hayırlıdır)" dedi. Bunu duyan Ömer, müezzine bu sözü sabah namazına ilave etmesini emretti.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İmam Mâlik, Muvatta', Salât 154, 1/24
Senetler:
1. Ebu Hafs Ömer b. Hattab el-Adevî (Ömer b. Hattab b. Nüfeyl b. Abdüluzza)
Konular:
Ezan, sabah ezanındaki değişiklik
KTB, EZAN
KTB, NAMAZ,
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34838, MU000158
Hadis:
وَحَدَّثَنِى عَنْ مَالِكٍ عَنْ نَافِعٍ أَنَّ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ عُمَرَ كَانَ لاَ يَزِيدُ عَلَى الإِقَامَةِ فِى السَّفَرِ إِلاَّ فِى الصُّبْحِ فَإِنَّهُ كَانَ يُنَادِى فِيهَا وَيُقِيمُ وَكَانَ يَقُولُ إِنَّمَا الأَذَانُ لِلإِمَامِ الَّذِى يَجْتَمِعُ النَّاسُ إِلَيْهِ .
Tercemesi:
Bize Nâfi' şöyle rivayet etmiştir:
Abdullah b. Ömer, yolculukta, sabah namazı dışında kamete (ezanı) ilave etmezdi. O, (sabah namazında) ezan okur ve kamet getirir ve ''ezan, ancak kendisi için toplanan insanların (bulunduğu) imam için (okunur)'' derdi.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İmam Mâlik, Muvatta', Salât 158, 1/24
Senetler:
1. İbn Ömer Abdullah b. Ömer el-Adevî (Abdullah b. Ömer b. Hattab)
2. Nafi' Mevlâ İbn Ömer (Ebu Abdullah Nafi')
Konular:
Kamet, kamet getirmek
KTB, EZAN
KTB, NAMAZ,
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34871, MU000182
Hadis:
حَدَّثَنِى يَحْيَى عَنْ مَالِكٍ عَنْ هِشَامِ بْنِ عُرْوَةَ عَنْ أَبِيهِ أَنَّ أَبَا بَكْرٍ الصِّدِّيقَ صَلَّى الصُّبْحَ فَقَرَأَ فِيهَا سُورَةَ الْبَقَرَةِ فِى الرَّكْعَتَيْنِ كِلْتَيْهِمَا .
Tercemesi:
Bana Yahya, ona Malik, ona Hişam b. Urve, ona babasının rivayet ettiğine göre Ebu Bekr es-Sıddîk, sabah namazını kıl(dır)dı ve o namazda, her iki rekâtta Bakara suresini okudu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İmam Mâlik, Muvatta', Salât 182, 1/27
Senetler:
()
Konular:
KTB, NAMAZ,
Namaz, kıraat
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34872, MU000183
Hadis:
وَحَدَّثَنِى عَنْ مَالِكٍ عَنْ هِشَامِ بْنِ عُرْوَةَ عَنْ أَبِيهِ أَنَّهُ سَمِعَ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ عَامِرِ بْنِ رَبِيعَةَ يَقُولُ صَلَّيْنَا وَرَاءَ عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ الصُّبْحَ فَقَرَأَ فِيهَا بِسُورَةِ يُوسُفَ وَسُورَةِ الْحَجِّ قِرَاءَةً بَطِيئَةً فَقُلْتُ وَاللَّهِ إِذًا لَقَدْ كَانَ يَقُومُ حِينَ يَطْلُعُ الْفَجْرُ . قَالَ أَجَلْ .
Tercemesi:
O bana, ona Malik, ona Hişam b. Urve, ona da babasının rivayet ettiğine göre o, Abdullah b. Âmir b. Rabia’yı şöyle derken dinledi: Ömer b. el-Hattab’ın arkasında sabah namazını kıldık. Namazda Yusuf suresini ve Hac suresini ağır bir surette okudu. Ben: O halde Allah’a and ederim ki, o, tan yeri ağardığı zaman namaza kalkardı deyince, o (Abdullah): Evet dedi.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İmam Mâlik, Muvatta', Salât 183, 1/27
Senetler:
()
Konular:
KTB, NAMAZ,
Namaz, kıraat
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34873, MU000184
Hadis:
وَحَدَّثَنِى عَنْ مَالِكٍ عَنْ يَحْيَى بْنِ سَعِيدٍ وَرَبِيعَةَ بْنِ أَبِى عَبْدِ الرَّحْمَنِ عَنِ الْقَاسِمِ بْنِ مُحَمَّدٍ أَنَّ الْفُرَافِصَةَ بْنَ عُمَيْرٍ الْحَنَفِىَّ قَالَ مَا أَخَذْتُ سُورَةَ يُوسُفَ إِلاَّ مِنْ قِرَاءَةِ عُثْمَانَ بْنِ عَفَّانَ إِيَّاهَا فِى الصُّبْحِ مِنْ كَثْرَةِ مَا كَانَ يُرَدِّدُهَا لَنَا .
Tercemesi:
O bana, ona Malik, ona Yahya b. Said ve Rabia b. Ebu Abdurrahman, onlara el-Kasım b. Muhammed’in rivayet ettiğine göre el-Ferâfisa b. Umeyr el-Hanefî şöyle demiştir: Ben Yusuf suresini ancak Osman b. Affan’ın o sureyi sabah namazında bize çokça tekrarlayarak okumasından dolayı ezberledim.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İmam Mâlik, Muvatta', Salât 184, 1/27
Senetler:
()
Konular:
KTB, NAMAZ,
Namaz, kıraat
وَحَدَّثَنِى عَنْ مَالِكٍ عَنْ أَبِى حَازِمِ بْنِ دِينَارٍ عَنْ سَهْلِ بْنِ سَعْدٍ السَّاعِدِىِّ أَنَّهُ قَالَ سَاعَتَانِ يُفْتَحُ لَهُمَا أَبْوَابُ السَّمَاءِ وَقَلَّ دَاعٍ تُرَدُّ عَلَيْهِ دَعْوَتُهُ حَضْرَةُ النِّدَاءِ لِلصَّلاَةِ وَالصَّفُّ فِى سَبِيلِ اللَّهِ . و سُئلَ مالك عن النداءِ يومَ الجمعة هل يكون قبلَ أن يَحلَّ الوقتُ فقال ﻻيكون إﻻّ بعد أنْ تَزولَ الشمسُ سُئلَ مالك ع ن تَثْنِيَةِ الأذانِ والإقامةِ و متى يجب القيامُ على الناس حين تُقامُ الصلاةُ فقال لم يَبْلُغْني في النداءِ والإقامةِ إﻻّ ما أدركتُ الناسَ عليه فأما الإقامةُ فإنها ﻻتُثَنَّى وذلك الذي لم يزل عليه أهلُ العلمِ بِبلدِنا وأما قيامُ الناسِ حين تُقامُ الصلاةُ فإنّي لم أسمعْ في ذلك بحدٍّ يُقامُ له إﻻ أنيِّ أَرى ذلك على قدْرِ طاقةِ الناسِ فإنّ منهم الثقيلَ والخفيفَ وﻻيَستطيعون أن يكونوا كرجلٍ واحدٍ سُئلَ مالك عن قومٍ حضورٍ أرادوا أن يَجْمَعوا المكتوبةَ فأرادوا أن يُقيموا وﻻ يئوَذِّنُوا قال مالك ذلك مجزئٌ عنهم وإنما يجب النداءُ في المساجدِ الجماعاتِ الّتي تُجمَعُ فيها الصلاةُ و سُئلَ مالكٌ عن تسليمِ المئوَذِّنِ على الإمام و دعاِئە إياه للصلاة و مَنْ أوّلُ مَنْ سُلِّمَ عليه فقال لم يَبْلُغْني أنّ التسليمَ كان في الزمانِ الأوّلِ قال يحيى و و سُئلَ مالك عن مئوذِّنٍ أَذّنَ لقومٍ ثمّ إنتظرَ هل يَأتيهِ أحدٌ فلم يَأْتِهِ أحدٌ فأقام الصلاةَ و صلّى وحدَهُ ثمّ جاء الناسُ بعد أن فَرَغَ أَيُعِيدُ الصلاةَ معهم قال ﻻيُعِيدُ الصلاةَ و مَن جاء بعد انصرافِهِ فلْيُصَلِّ لنفسِهِ وحدَه قال يحيى و سُئلَ مالك عن مئوذِّنٍ أَذّنَ لقومٍ ثمّ تَنَفَّلَ فأرادوا أن يُصَلُّوا بإقامةِ غيرِهِ فقال ﻻبأْس بذلك إقامتُهُ و إقامةُ غيرِهِ سَواءٌ قال يحيى قال مالك لم تَزل الصبحُ يُنادىَ لها قبل الفجرِ فأما غيرُها من الصلواتِ فإنا لم نرها يُنادى لها إﻻ بعد أنْ يَحِلَّ وقتُها.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34768, MU000153
Hadis:
وَحَدَّثَنِى عَنْ مَالِكٍ عَنْ أَبِى حَازِمِ بْنِ دِينَارٍ عَنْ سَهْلِ بْنِ سَعْدٍ السَّاعِدِىِّ أَنَّهُ قَالَ سَاعَتَانِ يُفْتَحُ لَهُمَا أَبْوَابُ السَّمَاءِ وَقَلَّ دَاعٍ تُرَدُّ عَلَيْهِ دَعْوَتُهُ حَضْرَةُ النِّدَاءِ لِلصَّلاَةِ وَالصَّفُّ فِى سَبِيلِ اللَّهِ . و سُئلَ مالك عن النداءِ يومَ الجمعة هل يكون قبلَ أن يَحلَّ الوقتُ فقال ﻻيكون إﻻّ بعد أنْ تَزولَ الشمسُ سُئلَ مالك ع ن تَثْنِيَةِ الأذانِ والإقامةِ و متى يجب القيامُ على الناس حين تُقامُ الصلاةُ فقال لم يَبْلُغْني في النداءِ والإقامةِ إﻻّ ما أدركتُ الناسَ عليه فأما الإقامةُ فإنها ﻻتُثَنَّى وذلك الذي لم يزل عليه أهلُ العلمِ بِبلدِنا وأما قيامُ الناسِ حين تُقامُ الصلاةُ فإنّي لم أسمعْ في ذلك بحدٍّ يُقامُ له إﻻ أنيِّ أَرى ذلك على قدْرِ طاقةِ الناسِ فإنّ منهم الثقيلَ والخفيفَ وﻻيَستطيعون أن يكونوا كرجلٍ واحدٍ سُئلَ مالك عن قومٍ حضورٍ أرادوا أن يَجْمَعوا المكتوبةَ فأرادوا أن يُقيموا وﻻ يئوَذِّنُوا قال مالك ذلك مجزئٌ عنهم وإنما يجب النداءُ في المساجدِ الجماعاتِ الّتي تُجمَعُ فيها الصلاةُ و سُئلَ مالكٌ عن تسليمِ المئوَذِّنِ على الإمام و دعاِئە إياه للصلاة و مَنْ أوّلُ مَنْ سُلِّمَ عليه فقال لم يَبْلُغْني أنّ التسليمَ كان في الزمانِ الأوّلِ قال يحيى و و سُئلَ مالك عن مئوذِّنٍ أَذّنَ لقومٍ ثمّ إنتظرَ هل يَأتيهِ أحدٌ فلم يَأْتِهِ أحدٌ فأقام الصلاةَ و صلّى وحدَهُ ثمّ جاء الناسُ بعد أن فَرَغَ أَيُعِيدُ الصلاةَ معهم قال ﻻيُعِيدُ الصلاةَ و مَن جاء بعد انصرافِهِ فلْيُصَلِّ لنفسِهِ وحدَه قال يحيى و سُئلَ مالك عن مئوذِّنٍ أَذّنَ لقومٍ ثمّ تَنَفَّلَ فأرادوا أن يُصَلُّوا بإقامةِ غيرِهِ فقال ﻻبأْس بذلك إقامتُهُ و إقامةُ غيرِهِ سَواءٌ قال يحيى قال مالك لم تَزل الصبحُ يُنادىَ لها قبل الفجرِ فأما غيرُها من الصلواتِ فإنا لم نرها يُنادى لها إﻻ بعد أنْ يَحِلَّ وقتُها.
Tercemesi:
O bana, ona Malik rivayet etti, ona Ebu Hâzim b. Dinar, ona Sehl b. Sa‘d es-Sâidî’nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: İki saatte (vakitte) semanın kapıları açılır, dua edip de duası geri çevrilen de pek az olur. Namaz için ezan okunduğu vakit ve Allah yolunda (cihad etmek üzere) safların dizildiği zaman.
Malik’e, Cuma namazı günü ezan, vakit girmeden önce okunsa olur mu diye de soruldu. O, ezan ancak güneşin zevale ermesinden sonra okunur, dedi. Yine Malik’e ezan ile kametin (lafızlarının) çifter, çifter tekrar edilmesine ve namaz için kamet getirildiği vakit, ne zaman ayağa kalkmak gerektiğine dair de soru soruldu. O şöyle dedi: Ezan ile kamet hakkında bana (sözlü olarak) herhangi bir rivayet ulaşmamıştır. Bildiğim, insanların yetiştiğim uygulamalarıdır. Kamet ise çifter çifter okunmaz. Bizim şehrimizde ilim ehlinin uygulaya geldikleri hep budur. Namaz için kamet getirildiği vakit, insanların ne zaman kalkacaklarına gelince, ben bu hususta insanların kalkmaları için bir sınır bulunduğu ile ilgili bir şey işitmedim. Ancak benim görüşüme göre bu, insanların gücü miktarına göre değişir. Çünkü onların kimileri ağır, kimileri hafiftir. Tek bir kişi gibi olmaya da güçleri yetmez.
Malik’e farz namazı cemaatle kılmak isteyen, bir arada bulunan bir topluluğun ezan okumadan kamet getirmek istemelerinin durumuna dair soru soruldu, Malik: Bu onlar için yeterlidir, çünkü ezan, namazın cemaatle kılındığı, cemaatin toplandığı mescitlerde vaciptir.
Yine Malik’e müezzinin imama selam vererek onu namaza çağırması ve imama ilk selam veren kimsenin kim olduğuna dair soru soruldu. O: İlk zamanda selam vermenin söz konusu olduğuna dair bana bir rivayet ulaşmamıştır, dedi.
Yahya dedi ki: Yine Malik’e bir topluluğa ezan okuyup, yanına kimse gelir mi diye bekleyen, fakat kimse gelmediği için namaza kamet getirerek, tek başına namaz kılan, bitirdikten sonra ise cemaatin gelmesi halinde bu kişi onlarla beraber namazını iade eder mi, diye soruldu. Malik: Namazını iade etmez, onun namazı bitirmesinden sonra gelen de yalnız başına kendi kendisine namaz kılsın, dedi.
Yahya dedi ki: Yine Malik’e, bir cemaat için ezan okuduktan sonra, nafile namaz kılmakta olduğu için cemaat başkasının getirdiği kamet ile namaz kılmak isterlerse durum ne olur? diye soruldu. O: Bunda bir sakınca yoktur, onun (ezan okuyanın) kamet getirmesi ile başkasının kamet getirmesi arasında bir fark yoktur.
Yahya dedi ki: Malik dedi ki: Başından beri, sabah namazı için fecirden önce ezan okuna gelmiştir. Onun dışındaki namazlar için, vakti girmeden önce okunduğunu görmedik.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İmam Mâlik, Muvatta', Salât 153, 1/23
Senetler:
()
Konular:
Dua, kabul saati
KTB, DUA
KTB, NAMAZ,
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34874, MU000185
Hadis:
وَحَدَّثَنِى عَنْ مَالِكٍ عَنْ نَافِعٍ أَنَّ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ عُمَرَ كَانَ يَقْرَأُ فِى الصُّبْحِ فِى السَّفَرِ بِالْعَشْرِ السُّوَرِ الأُوَلِ مِنَ الْمُفَصَّلِ فِى كُلِّ رَكْعَةٍ بِأُمِّ الْقُرْآنِ وَسُورَةٍ .
Tercemesi:
Bana Malik, ona Nâfi‘in rivayet ettiğine göre Abdullah b. Ömer sabah namazında yolculukta -Mufassal surelerin ilk on suresinden olmak üzere- her bir rekâtta Ummu’l-Kur’ân’ı (Fatiha’yı) ve bir sure okurdu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İmam Mâlik, Muvatta', Salât 185, 1/27
Senetler:
()
Konular:
KTB, NAMAZ,
Namaz, fatiha suresini okumak
Namaz, kıraat
Namaz, kıraata ne ile başlanacağı