Giriş

Bize Muhammed b. Yahya ez-Zühlî, ona Abdullah b. Yezid el-Mukrî, ona Abdurrahman b. Ziyâd, ona da Ebu Ğutayf el-Hüzelî şöyle demiştir: "Mescitteki meclisinde Abdullah b. Ömer b. Hattab'ı dinliyordum. Abdullah namaz vakti girdiğinde kalktı, abdest alıp namaz kıldı. Sonra meclisine geri döndü. İkindi namazı vakti girdiğinde tekrar kalktı, yine abdest alıp namaz kıldı ve meclisine geri döndü. Akşam namazı vakti girdiğinde yine kalktı, tekrar abdest alıp namaz kıldı ve meclisine geri döndü. Ben kendisine 'Allah seni salih bir kul eylesin, her namaz için abdest almak farz mı yoksa sünnet mi?' diye sordum. O da bana 'Benim yaptıklarımı fark mı ettin?' dedi. Ben de 'Evet' dedim. Bunun üzerine "Hayır! Eğer sabah namazı için bir abdest almış olsam, abdestimi bozmadığım sürece bütün namazlarımı o abdestle kılabilirdim. Ancak ben Rasulullah'ı (sav) 'Kim abdestli olduğu halde yeniden abdest alırsa ona on sevap vardır' derken işitmiştim. İşte bu sevapları elde etmek istedim' dedi.


    Öneri Formu
9878 İM000512 İbn Mâce, Tahâret, 73


    Öneri Formu
9909 D001440 Ebu Davud, Tefriu' ebvabi'l-vitr, 10

Bize Abdullah b. Muaviye el-Cümehî, ona Sabit b. Yezid, ona Hilâl b. Habbab, ona İkrime, ona da İbn Abbas (ra) şöyle demiştir:
Rasulullah (sav) bir ay boyunca öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazlarında, her namazın sonunda sonuncu rekâtında "semiallahu limen hamideh" deyince kunut yaptı. Bu kunutta, Benû Süleym kabilesinin Ri'l, Zekvân ve Usayye'ye beddua eder, arkasındakiler de amin derlerdi.


Açıklama: Bu rivayet, hicrî dördüncü yılda vuku bulan Bi'r-i Maûne olayı ile ilgilidir. Hz. Peygamber bu kabilelerin talebi ve hayat garantisi vermeleri üzerine en seçkin ashabından yetmiş kişiyi kendilerine öğretmen olarak göndermişti. Ancak kabileden bazıları, bunları pusuya düşürerek hepsini öldürmüşlerdi. Bu, Hz. Peygamber'in hayatında en çok üzüldüğü olaydır. Nitekim bunun üzerine bir ay boyunca, bu cinayeti işleyen kabilelere kunut yaparak beddua etmişti.

    Öneri Formu
9912 D001443 Ebu Davud, Tefriu' ebvabi'l-vitr, 10

Bize Musa b. İsmail, ona Cerir b. Hazım, ona Ebu Recâ, ona da Semure b. Cündeb şöyle demiştir:
Peygamber (sav) sabah namazım kılınca yüzünü bize döner ve: "Bu gece sizden kim bir rüya gördü?" diye sorardı. Eğer birisi rüya gördüyse onu Peygamber'e anlatırdı. Peygamber de o şahsın rüyası hakkında Allah'ın dilediği şeyleri söylerdi. Yine bir gün bize böyle sordu ve: "Sizden rüya gören var mıdır?" buyurdu. Biz de: Hayır, dedik. Peygamber (sav) dedi ki: "Fakat bu ge­ce ben şöyle bir rüya gördüm: Bana iki adam geldi, bunlar elimi tuttular ve beni Mukaddes Arz'a çıkardılar. Orada bir adam oturuyordu. Diğer bir adam da ayakta duruyor, elinde de demirden çatal bir kanca vardı. -Musa b. İsma­il'den rivayet eden bazı arkadaşlarımız şöyle dedi:- Ayaktaki adam bu çatal kancayı oturanın ağzının sağ tarafına, kafasına kadar so­kuyor ve ağzın bu kısmını parçalıyordu. Sonra bu adam onun ağzının diğer tarafını da bu şekilde yapıyor ve bu tarafı da parçalanıyordu. Bu sırada ağzın sağ tarafı iyileşiyordu. Bu defa da buraya dönüyor, yine kancayı sokup parçalıyordu. Ben, yanımdakilere: Bu adam kimdir ve bu hal de ne­dir? dedim. Onlar bana: yürü, dediler. Birlikte ileri gittik. Nihayet sırt üstü yatmış bir adamın yanına geldik. Bunun baş ucunda da bir adam dikilmiş, elinde yumruk büyüklüğünde bir taş var. Bu taşla yatan adamın kafasını kırıyordu. Taşı başına her vurduğunda, taş yuvarlanıp gidiyordu. O adam da arkasından taşı almak için koşuyordu. O dönüp gelmeden bunun kırılmış olan başı düzeliyor ve tek­rar eski haline dönüyordu. Öteki adam dönüp gelince, yine başına vurup eziyordu. Ben yanımdakilere: Bu adam kimdir? diye sordum. Onlar: yürü, dediler. Birlikte ileriye gittik. Fırın gibi altı geniş, üstü dar bir deliğe ulaştık. Bu deliğin altında ateş yanıyordu. Ateş alevlenip yükseldikçe içindeki insanlar da yükseliyor, hatta delikten çıkacak gibi oluyorlardı. Ateşin alevi sakinleşince de aşağı dönüyorlardı. Bunun içinde çıplak erkekler ve çıplak kadınlar vardı. Ben yanımdakilere: Bunlar kimdir? diye sordum. Onlar da: Yürü, dediler. Beraber yürüdük. Nihayet kandan bir nehrin yanına geldik. O nehrin içinde orta tarafta ayakta bir adam duruyordu. Bu nehrin kıyısında da bir adam duruyordu. Önünde de bir takım taşlar vardı. Nehrin içindeki adam yüzerek kenara doğru gelip dışarı çıkmak isteyince, kıyıdaki adam onun ağzının içine bir taş atıyor ve onu geriye eski yerine döndürüyordu. Çıkmak için sahile her gelişinde, kıyıdaki hemen ağzına bir taş fırlatıyor ve onu eski yerine döndürüyor.
Ben yine yanımdakilere: Bu nedir? diye sordum. Onlar da: yürü, dediler. Beraberce yürüdük. Nihayet yeşil bir bahçeye vardık. Bu bahçede büyük bir ağaç vardı. Bu ağacın dibinde de yaşlı bir adamla bir grup çocuk bulunuyordu. Bu ağaca yakın bir yerde de bir adam vardı ve önündeki ateşi yakmaktaydı. Benim yanımdakiler, benimle beraber ağaca çıktılar. Ve beni bir eve soktular ki, ben bundan güzel bir ev görmedim. Burada yaşlı erkekler,gençler, kadınlar ve çocuklar vardı. Sonra yanımdaki iki adam beni buradan dışarıya çıkardı. Benimle birlikte ağaca yukarı çıktılar. Ve beni öncekinden daha güzel ve daha kıymetli bir eve götürdüler. Burada da yaşlılar ve gençler vardı. Ben, yanımdakilere: Sizler beni bu gece gezdirdiniz. Şimdi bana gördüğüm şeyleri haber verip, bildiriniz, dedim. Onlar: Evet dediler: Şu ağzının parçalandığını gördüğün kimseye gelince, o bir yalancı idi; o dünyada devamlı yalan söylerdi. Bunun yaydığı yalan her yere ulaşırdı. İşte bu yalancı, kıyamet gününe kadar bu şekilde azab görecektir.
Başı ezilen kimseye gelince, Allah ona Kur'ân öğretmiş, o da bütün gece uyumuş, gündüz de Kur'ân ile amel etmemişti. İşte o kimse kıyamet gü­nüne kadar bu suretle azab olunacaktır. O delik içinde gördüğün çıplak kimselere gelince, onlar da zina edenlerdi. Nehir içinde gördüğün kimse ise, faiz yiyenlerdir. Ağacın dibindeki yaşlı kimse İbrahim Peygamber'dir. İbrahim'in etrafındaki çocuklar ise, insanoğludur. O ateş yakan kimse, cehennemin bekçisi olan Mâlik'tir. Girdiğin birinci ev, bütün müminlerin ortak evidir. İkinci gördüğün o muhteşem saray da, şehitlerin sarayıdır. Ben Cibril'im, bu da Mikail'dir. (Ey Muhammed!) Sen başını yukarı kaldır, dedi. Başımı kaldırdım, bir de gördüm ki, üst tarafımda beyaz bulut gibi bir şey! Melekler: işte burası senin makamındır, dediler. Ben: Beni bırakınız da şu makamıma gireyim, dedim. Melekler: Hayır. Senin daha kalan bir ömrün var. Onu ne vakit tamamlarsan, o zaman makamına girersin, dediler."


    Öneri Formu
10166 B001386 Buhari, Cenaiz, 93


Açıklama: Müsedded (bi-yesîrin) ifadesinde, sabah namazından sonra yapılan kunutu Hz. Peygamber'in bir müddet (bir ay) yaptığını sonra terk ettiğini kastetmiştir. (Avnu'l-Ma'bûd)

    Öneri Formu
9913 D001444 Ebu Davud, Tefriu' ebvabi'l-vitr, 10


Açıklama: Hz. Peygamber'in (sav), bir ay kunut yapıp sonra bırakması, ya bir kavme özel bedduada bulunduğu kunutu bırakması, ya da o kavim için beddua ettiği kunutu sabah namazı hariç diğer namazlarda bırakması anlamındadır. (Avnu'l-Ma'bûd)

    Öneri Formu
9914 D001445 Ebu Davud, Tefriu' ebvabi'l-vitr, 10


    Öneri Formu
9910 D001441 Ebu Davud, Tefriu' ebvabi'l-vitr, 10


    Öneri Formu
9911 D001442 Ebu Davud, Tefriu' ebvabi'l-vitr, 10


    Öneri Formu
9915 D001446 Ebu Davud, Tefriu' ebvabi'l-vitr, 10


    Öneri Formu
10158 B001379 Buhari, Cenaiz, 89