Bize Kuteybe, ona Leys, ona İbn Şihab şöyle demiştir: Bir gün Ömer b. Abdülaziz ikindi namazını kıldırmayı biraz geciktirmişti. Bunun üzerine Urve ona hitaben, 'Cebrail, gökten inip Hz. Peygamber'in (sav) önünde namaz kıldı.' dedi. Bunun üzerine Ömer, 'Ne dediğine dikkat et ey Urve!' diye karşılık verdi. Bunun üzerine Urve sözlerine şöyle devam etti: 'Bana Beşir b. Ebu Mesud, ona Ebu Mesud, Hz. Peygamber'i şöyle derken işittiğini rivayet etti: "Cebrail indi ve bana imamlık yaptı. Ben de onunla ilk olarak sabah namazını kıldım. Sonra öğle namazını; sonra ikindi namazını; sonra akşam namazını; sonra da yatsı namazını kıldım." Hz. Peygamber (sav) parmaklarıyla beş vakit namazı sayıyordu.
Açıklama: Ömer b. Abdulaziz idari işleri sebebiyle ikindi namazını vakit biraz geçtikten sonra kıldırma imkanı bulmuş, tabiun neslinden Hz. Aişeʼnin (r.anh) yeğeni ve en yakın öğrencilerinden olan Urve b. ez-Zübeyr ise bu duruma itiraz etmiştir. İtiraz ederken Cebrailʼin Hz. Peygamberʼin (sav) namaz kıldırmak için önüne geçtiğine veya namaz vakitlerini Cebrail'in belirlediğine dair bilgiye Ömer b. Abdulaziz tarafından itiraz edilince Urve bilgisinin kaynağı olan hadisi rivayet etmiştir. (Bkz. İbn ʿAbdilberr, Ebû Ömer Yûsuf b. ʿAbdillâh en-Nemerî (ö.463/1071), et-Temhîd li mâ fī'l-Muvattaʾ mine'l-Meʿânî ve'l-ʾEsânîd (nşr. Muṡṭafā b. ʾAḥmed el-ʿAlevī, Muḥammed ʿAbdulkebīr el-Bekrī), I-XXIV, Maġrib 1387/1967, 8/ 18; İbn Hacer, Ebû'l-Fadl Ahmed b. ʿAlî el-ʿAskalânî (ö. 852/1448), Fethu'l-Bârî Şerhu Sahīh el-Buhârî, I-XIII, Beyrūt 1379/1959, 2/3).
Öneri Formu
Hadis Id, No:
32493, B003221
Hadis:
حَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ حَدَّثَنَا لَيْثٌ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ أَنَّ عُمَرَ بْنَ عَبْدِ الْعَزِيزِ أَخَّرَ الْعَصْرَ شَيْئًا فَقَالَ لَهُ عُرْوَةُ أَمَا إِنَّ جِبْرِيلَ قَدْ نَزَلَ فَصَلَّى أَمَامَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم . فَقَالَ عُمَرُ اعْلَمْ مَا تَقُولُ يَا عُرْوَةُ . قَالَ سَمِعْتُ بَشِيرَ بْنَ أَبِى مَسْعُودٍ يَقُولُ سَمِعْتُ أَبَا مَسْعُودٍ يَقُولُ سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَقُولُ « نَزَلَ جِبْرِيلُ فَأَمَّنِى ، فَصَلَّيْتُ مَعَهُ ، ثُمَّ صَلَّيْتُ مَعَهُ ، ثُمَّ صَلَّيْتُ مَعَهُ ، ثُمَّ صَلَّيْتُ مَعَهُ ، ثُمَّ صَلَّيْتُ مَعَهُ » . يَحْسُبُ بِأَصَابِعِهِ خَمْسَ صَلَوَاتٍ .
Tercemesi:
Bize Kuteybe, ona Leys, ona İbn Şihab şöyle demiştir: Bir gün Ömer b. Abdülaziz ikindi namazını kıldırmayı biraz geciktirmişti. Bunun üzerine Urve ona hitaben, 'Cebrail, gökten inip Hz. Peygamber'in (sav) önünde namaz kıldı.' dedi. Bunun üzerine Ömer, 'Ne dediğine dikkat et ey Urve!' diye karşılık verdi. Bunun üzerine Urve sözlerine şöyle devam etti: 'Bana Beşir b. Ebu Mesud, ona Ebu Mesud, Hz. Peygamber'i şöyle derken işittiğini rivayet etti: "Cebrail indi ve bana imamlık yaptı. Ben de onunla ilk olarak sabah namazını kıldım. Sonra öğle namazını; sonra ikindi namazını; sonra akşam namazını; sonra da yatsı namazını kıldım." Hz. Peygamber (sav) parmaklarıyla beş vakit namazı sayıyordu.
Açıklama:
Ömer b. Abdulaziz idari işleri sebebiyle ikindi namazını vakit biraz geçtikten sonra kıldırma imkanı bulmuş, tabiun neslinden Hz. Aişeʼnin (r.anh) yeğeni ve en yakın öğrencilerinden olan Urve b. ez-Zübeyr ise bu duruma itiraz etmiştir. İtiraz ederken Cebrailʼin Hz. Peygamberʼin (sav) namaz kıldırmak için önüne geçtiğine veya namaz vakitlerini Cebrail'in belirlediğine dair bilgiye Ömer b. Abdulaziz tarafından itiraz edilince Urve bilgisinin kaynağı olan hadisi rivayet etmiştir. (Bkz. İbn ʿAbdilberr, Ebû Ömer Yûsuf b. ʿAbdillâh en-Nemerî (ö.463/1071), et-Temhîd li mâ fī'l-Muvattaʾ mine'l-Meʿânî ve'l-ʾEsânîd (nşr. Muṡṭafā b. ʾAḥmed el-ʿAlevī, Muḥammed ʿAbdulkebīr el-Bekrī), I-XXIV, Maġrib 1387/1967, 8/ 18; İbn Hacer, Ebû'l-Fadl Ahmed b. ʿAlî el-ʿAskalânî (ö. 852/1448), Fethu'l-Bârî Şerhu Sahīh el-Buhârî, I-XIII, Beyrūt 1379/1959, 2/3).
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Bedü'l-Halk 6, 1/842
Senetler:
1. Ebu Mesud el-Ensarî (Ukbe b. Amr b. Sa'lebe b. Esire b. Asire)
2. Beşir b. Ebu Mesud el-Ensari (Beşir b. Ukbe b. Amr)
3. Urve b. Zübeyr el-Esedî (Urve b. Zübeyr b. Avvam b. Huveylid b. Esed)
4. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
5. Ebu Haris Leys b. Sa'd el-Fehmî (Leys b. Sa'd b. Abdurrahman)
6. Ebu Recâ Kuteybe b. Said es-Sekafi (Kuteybe b. Said b. Cemil b. Tarif)
Konular:
Hz. Peygamber, Cebraille ilişkisi
KTB, VAHİY
Namaz, Cebrail'in Hz. Peygamber'e imam oluşu
Vahiy, geliş şekilleri
وَقَالَ عُثْمَانُ بْنُ الْهَيْثَمِ حَدَّثَنَا عَوْفٌ عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ سِيرِينَ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ - رضى الله عنه - قَالَ وَكَّلَنِى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم بِحِفْظِ زَكَاةِ رَمَضَانَ ، فَأَتَانِى آتٍ ، فَجَعَلَ يَحْثُو مِنَ الطَّعَامِ ، فَأَخَذْتُهُ فَقُلْتُ لأَرْفَعَنَّكَ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم . فَذَكَرَ الْحَدِيثَ فَقَالَ إِذَا أَوَيْتَ إِلَى فِرَاشِكَ فَاقْرَأْ آيَةَ الْكُرْسِىِّ لَنْ يَزَالَ عَلَيْكَ مِنَ اللَّهِ حَافِظٌ ، وَلاَ يَقْرَبُكَ شَيْطَانٌ حَتَّى تُصْبِحَ . فَقَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم « صَدَقَكَ وَهْوَ كَذُوبٌ ، ذَاكَ شَيْطَانٌ » .
Açıklama: Anlaşılabildiği kadarıyla rivayet muallaktır; Buhari ile Osman b. Ömer arasında inkıta vardır.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
32589, B003275
Hadis:
وَقَالَ عُثْمَانُ بْنُ الْهَيْثَمِ حَدَّثَنَا عَوْفٌ عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ سِيرِينَ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ - رضى الله عنه - قَالَ وَكَّلَنِى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم بِحِفْظِ زَكَاةِ رَمَضَانَ ، فَأَتَانِى آتٍ ، فَجَعَلَ يَحْثُو مِنَ الطَّعَامِ ، فَأَخَذْتُهُ فَقُلْتُ لأَرْفَعَنَّكَ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم . فَذَكَرَ الْحَدِيثَ فَقَالَ إِذَا أَوَيْتَ إِلَى فِرَاشِكَ فَاقْرَأْ آيَةَ الْكُرْسِىِّ لَنْ يَزَالَ عَلَيْكَ مِنَ اللَّهِ حَافِظٌ ، وَلاَ يَقْرَبُكَ شَيْطَانٌ حَتَّى تُصْبِحَ . فَقَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم « صَدَقَكَ وَهْوَ كَذُوبٌ ، ذَاكَ شَيْطَانٌ » .
Tercemesi:
Bize Osman b. el-Heysem, ona Avf, ona Muhammed b. Sîrîn, ona Ebû Hureyre (ra) şöyle rivayet etmiştir: Rasulullah (sav) beni Ramazan zekatını korumaya vekil kılmıştı. Geceleyin biri geldi ve yiyeceklerden avuçlamaya başladı. Onu alıp "Seni Rasulullah'a götüreceğim" dedim. Ebû Hureyre hadisi zikretti. Sonunda o kişi bana "Yatağına girdiğinde âyetü'l-kürsî'yi oku, Allah tarafından bir muhafız seni korumaya devam eder ve sabah olana kadar hiç bir şeytan sana yaklaşamaz. Hz. Peygamber (sav) "O çok yalancı olmasına rağmen sana doğru söylemiş. O (insan suretinde) bir şeytandır" buyurdu.
Açıklama:
Anlaşılabildiği kadarıyla rivayet muallaktır; Buhari ile Osman b. Ömer arasında inkıta vardır.
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Bedü'l-Halk 11, 1/852
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Bekir Muhammed b. Sirin el-Ensarî (Muhammed b. Sirin)
3. Ebu Sehl Avf b. Ebu Cemîle el-A'râbî (Avf b. Ebu Cemîle)
4. Ebu Amr Osman b. Ömer el-Abdî (Osman b. Ömer b. Heysem b. Cehm b. İsa)
Konular:
Adab, yatma-kalkma adabı
Dua, uyumadan önce okunacak, dua, ayet vs.
İstiaze, şeytandan
KTB, ADAB
KTB, DUA
Kur'an, Ayete'l-Kürsî
حَدَّثَنَا عُثْمَانُ بْنُ أَبِى شَيْبَةَ حَدَّثَنَا جَرِيرٌ عَنْ مَنْصُورٍ عَنْ أَبِى وَائِلٍ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ - رضى الله عنه - قَالَ ذُكِرَ عِنْدَ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم رَجُلٌ نَامَ لَيْلَهُ حَتَّى أَصْبَحَ ، قَالَ « ذَاكَ رَجُلٌ بَالَ الشَّيْطَانُ فِى أُذُنَيْهِ - أَوْ قَالَ - فِى أُذُنِهِ » .
Bize Osman b. Ebu Şeybe, ona Cerîr, ona Mansur, ona Ebu Vâil, ona da Abdullah (b. Mesud) (ra) şöyle demiştir: Rasulullah'ın (sav) yanında sabaha kadar uyuyan (ve böylece sabah namazını kaçıran) bir kimseden bahsedildi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Bu kulaklarına şeytanın işediği bir adamdır."
Ravi dedi ki: Veya "kulağına" (diyerek tekil olarak) demiştir.
Açıklama: Söz konusu rivayette temsilî bir anlatımla sabah namazına kalkamayacak kadar aşırı uykuya dalan kişi için kinayede bulunulmuştur. Rasulullah’ın (sav) sabah namazının kılınmamasına neden olan durumun kötülüğüne vurguda bulunmak üzere İslam inancında kötülüğün sembolü olan şeytana ve onun davranışına dikkat çekmesi, önem arz etmektedir.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
32584, B003270
Hadis:
حَدَّثَنَا عُثْمَانُ بْنُ أَبِى شَيْبَةَ حَدَّثَنَا جَرِيرٌ عَنْ مَنْصُورٍ عَنْ أَبِى وَائِلٍ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ - رضى الله عنه - قَالَ ذُكِرَ عِنْدَ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم رَجُلٌ نَامَ لَيْلَهُ حَتَّى أَصْبَحَ ، قَالَ « ذَاكَ رَجُلٌ بَالَ الشَّيْطَانُ فِى أُذُنَيْهِ - أَوْ قَالَ - فِى أُذُنِهِ » .
Tercemesi:
Bize Osman b. Ebu Şeybe, ona Cerîr, ona Mansur, ona Ebu Vâil, ona da Abdullah (b. Mesud) (ra) şöyle demiştir: Rasulullah'ın (sav) yanında sabaha kadar uyuyan (ve böylece sabah namazını kaçıran) bir kimseden bahsedildi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Bu kulaklarına şeytanın işediği bir adamdır."
Ravi dedi ki: Veya "kulağına" (diyerek tekil olarak) demiştir.
Açıklama:
Söz konusu rivayette temsilî bir anlatımla sabah namazına kalkamayacak kadar aşırı uykuya dalan kişi için kinayede bulunulmuştur. Rasulullah’ın (sav) sabah namazının kılınmamasına neden olan durumun kötülüğüne vurguda bulunmak üzere İslam inancında kötülüğün sembolü olan şeytana ve onun davranışına dikkat çekmesi, önem arz etmektedir.
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Bedü'l-Halk 11, 1/852
Senetler:
1. Ebu Abdurrahman Abdullah b. Mesud (Abdullah b. Mesud b. Gafil b. Habib b. Şemh)
2. Ebu Vâil Şakik b. Seleme el-Esedî (Şakik b. Seleme)
3. Ebu Attab Mansur b. Mu'temir es-Sülemî (Mansur b. Mu'temir b. Abdullah)
4. Ebu Abdullah Cerir b. Abdulhamid ed-Dabbî (Cerir b. Abdülhamid b. Cerir b. Kurt b. Hilal b. Ekyes)
5. Ebu Hasan Osman b. Ebu Şeybe el-Absî (Osman b. Muhammed b. İbrahim)
Konular:
İbadet, Gece ibadeti
KTB, ŞEYTAN, İBLİS
Namaz, Teheccüt namazı
Şeytan, gece uyuyan kimsenin kulağına bevletmesi
Bana Abdullah b. Muhammed, ona Abdurrezzâk, ona Ma'mer, Ona Zührî, ona Ebu Seleme ve İbn Müseyyeb, onlara da Ebu Hureyre'nin (ra) rivayet ettiğine göre Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:
"Cemâatle kılınan namaz, yalnız başına kılınan namazdan yirmi beş derece daha fazla sevaptır. Gece melekleri ile gündüz melekleri de sabah namazında bir araya gelir (nöbet değiştirirler)."
Ebu Hureyre der ki: İsterseniz "sabah vakti de namaz kıl, zira sabah namazı (meleklerce) şahit olunmuştur." (İsrâ, 78) ayetini okuyunuz.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
32241, B004717
Hadis:
حَدَّثَنِى عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مُحَمَّدٍ حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ أَخْبَرَنَا مَعْمَرٌ عَنِ الزُّهْرِىِّ عَنْ أَبِى سَلَمَةَ وَابْنِ الْمُسَيَّبِ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ رضى الله عنه عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ « فَضْلُ صَلاَةِ الْجَمِيعِ عَلَى صَلاَةِ الْوَاحِدِ خَمْسٌ وَعِشْرُونَ دَرَجَةً ، وَتَجْتَمِعُ مَلاَئِكَةُ اللَّيْلِ وَمَلاَئِكَةُ النَّهَارِ فِى صَلاَةِ الصُّبْحِ » . يَقُولُ أَبُو هُرَيْرَةَ اقْرَءُوا إِنْ شِئْتُمْ ( وَقُرْآنَ الْفَجْرِ إِنَّ قُرْآنَ الْفَجْرِ كَانَ مَشْهُودًا )
Tercemesi:
Bana Abdullah b. Muhammed, ona Abdurrezzâk, ona Ma'mer, Ona Zührî, ona Ebu Seleme ve İbn Müseyyeb, onlara da Ebu Hureyre'nin (ra) rivayet ettiğine göre Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:
"Cemâatle kılınan namaz, yalnız başına kılınan namazdan yirmi beş derece daha fazla sevaptır. Gece melekleri ile gündüz melekleri de sabah namazında bir araya gelir (nöbet değiştirirler)."
Ebu Hureyre der ki: İsterseniz "sabah vakti de namaz kıl, zira sabah namazı (meleklerce) şahit olunmuştur." (İsrâ, 78) ayetini okuyunuz.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Tefsîr 10, 2/213
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Said b. Müseyyeb el-Kuraşî (Said b. Müseyyeb b. Hazn b. Ebu Vehb)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Ebu Urve Mamer b. Raşid el-Ezdî (Mamer b. Râşid)
5. ُEbu Bekir Abdürrezzak b. Hemmam (Abdürrezzak b. Hemmam b. Nafi)
6. Ebu Cafer Abdullah b. Muhammed el-Cu'fî (Abdullah b. Muhammed b. Abdullah)
Konular:
Namaz, cemaatla kılmanın fazileti
Namaz, cemaatle
Namaz, sabah namazı
Bize Humeydi, ona Sufyân, ona Amr b. Dînâr, ona da Saîd b. Cubeyr şöyle rivayet etmiştir:
Ben İbn Abbâs'a "Nevf el-Bekâlî, Hızır'ın arkadaşı olan Musa'nın, İsrailoğullarının Musa'sı olmadığını, başka bir Musa olduğunu iddia ediyor" dedim. Bunun üzerine İbn Abbas "Allah'ın düşmanı yalan söylemiştir" dedi ve hadisi şöyle nakletti:
Ubeyy ibn Ka'b'ın bize aktardığına göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Musa İsrailoğulları içinde hitap etmek üzere ayağa kalkmıştı. Kendisine 'insanların en alimi kimdir?' diye soruldu. o da 'benim' cevabını verdi. 'Allah bilir' demediği için Allah onu kınadı ve Musa'ya 'iki denizin birleştiği yerde benim senden daha âlim bir kulum var' buyurdu. Musa 'ey Rabbim, onunla nasıl görüşürüm?' dedi. "Yüce Allah Musa'ya 'bir balık alıp bir zembil içinde taşırsın. Balığı nerede kaybedersen, kulum oradadır' buyurdu." "Musa bir balık alıp zembile koydu. Ardından genç hizmetçisi Yûşa b. Nûn ile birlikte yola çıktı. Nihayet kayanın yanına varınca başlarını yere koydular ve hemen uyuyakaldılar. Bu arada balık debelendi ve zembilden çıkıp denize düştü ve denizde bir yolunu tutup gitti. Allah suyun akışını durdurdu da su balığa bir kemer gibi oldu. Uyandıklarında arkadaşı Musa'ya balığın kaybolduğunu bildirmeyi unuttu. Gece ve gündüzün kalan kısmını yürüdüler. Nihayet sabah olunca Musa delikanlıya 'kuşluk yemeğimizi getir. Bu yolculuğumuzdan dolayı iyice yorulduk' dedi. Halbuki Musa, Allah'ın emrettiği o yeri geçene kadar yorgunluk hissetmemişti. Delikanlı, Musa'ya 'Gördün mü!' dedi, 'kayaya sığındığımız sırada balığı unuttum. Onu hatırlamamı bana şeytandan başkası unutturmadı. O, şaşılacak bir şekilde denizde yolunu tutup gitmişti. Balığın girmesi için suda bir oyuğun meydana gelmesi, Musa ile hizmetçisini hayrete düşürmüştü. Musa, gence 'zaten aramakta olduğumuz şey buydu' dedi. Bunun üzerine kendi izlerini takip ederek geriye döndüler." "İzleri takip ederek kayanın yanına varınca bir de baktılar ki, elbiseye bürünmüş bir adam duruyor. Musa ona selam verdi. Adam selamı aldı ve 'senin memleketinde nasıl selam olur' dedi. Musa 'ben Musa'yım' dedi. Adam 'İsrâiloğullarının Musa'sı mı?' diye sordu. Musa 'Evet' dedi ve ekledi 'sana öğretilen, doğruya ve hayra götüren bilgiyi bana da öğretmen için geldim' dedi. Adam da 'doğrusu sen benim beraberken asla sabredemezsin. Ey Musa! Ben, Allah'ın, ilminden, bana öğrettiği öyle bir ilim üzerindeyim ki, sen onu bilemezsin. Sen de Allah'ın, ilminden, sana öğrettiği, öyle bir ilim üzerindesin ki, onu da ben bilemem' cevabını verdi. Musa 'inşallah beni sabredici bulacaksın, sana hiçbir işte karşı gelmeyeceğim' dedi. Hızır ona 'eğer bana tâbi olacaksan ben sana anlatıncaya kadar sen bana hiçbir şey sorma' dedi." "Bundan sonra deniz kıyısında yürüyerek gittiler, bir gemiye denk geldiler. Kendilerini gemiye almaları için gemicilerle konuştular. Gemiciler Hızır'ı tanıdı ve onları ücretsiz olarak gemiye aldı. Gemiye bindiklerinde Musa farkına varana kadar Hızır keserle bir tahta söktü. Musa ona 'sen ne yaptın? Adamlar bizi ücretsiz olarak gemilerine almışken sen gemilerine kastedip içindekileri batırmak için mi deliyorsun? Ant olsun, sen kötü bir iş yaptın' dedi. Hızır 'ben sana benimle beraberken asla sabredemezsin demedim mi?' dedi. Musa 'unuttuğum şeyden dolayı beni sorumlu tutma, şu arkadaşlığımızda bana güçlük yükleme' dedi." Râvi derki: Hz. Peygamber (sav) "Musa'nın bu ilk muhalefeti Musa'dan bir unutma eseri olmuştu." buyurdu. "Onlar gemiye bindikleri zaman bir serçe kuşu geldi, geminin kenarına kondu ve denizden bir iki gaga su aldı. Hızır, Musa'ya 'ey Musa, benim ilmimle senin ilmin, Allah'ın ilminden bu serçenin gagasıyla denizden aldığı su kadar bile eksiltmez' dedi." "Sonra gemiden inip sahilde yürürken Hızır çocuklarla oynamakta olan bir oğlan gördü. Hızır hemen o çocuğun başını tutup eliyle koparıp öldürüverdi. Musa ona 'sen tertemiz, masum bir canı, hem de diğer bir can karşılık olmaksızın öldürdün mü? Ant olsun ki sen çok kötü bir şey yaptın' dedi. Hızır 'ben sana benimle birlikte iken asla sabredemezsin demedim mi?' dedi. Musa 'bundan sonra, sana bir şey soracak olursam, artık bana arkadaşlık etme. Çünkü bir daha özür dilemeyecek hale geldim' dedi. Yine yürüdüler, bir memleket halkına vardılar, ahalisinden yemek istediler ancak onlar, kendilerini misafir etmekten kaçındılar. Derken yıkılmak üzere olan bir duvar buldular. O, bunu eliyle şöyle doğrultuverdi. Musa 'bunlar, kendilerine geldiğimizde, bizlere yemek yedirmeyen ve bizleri misafir etmeyen bir kavimdir. Sen de gelip onların yıkılmaya yüz tutmuş olan duvarına doğrulttun. İsteseydin elbet buna karşı bir ücret alırdın' dedi. Hızır 'İşte bu, benimle senin aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana, sabredemediğin şeylerin içyüzünü haber vereceğim. Gemi var ya, o, denizde çalışan yoksul kimselerindi. Onu kusurlu kılmak istedim. (Çünkü) onların arkasında, her (sağlam) gemiyi gasp etmekte olan bir kral vardı. Erkek çocuğa gelince, onun ana-babası, mümin kimselerdi. Bunun için (çocuğun) onları azgınlık ve nankörlüğe boğmasından korktuk. Böylece istedik ki, Rableri onun yerine kendilerine, ondan daha temiz ve daha merhametlisini versin. Duvara gelince, şehirde iki yetim çocuğun idi; altında da onlara ait bir hazine vardı; babaları ise iyi bir kimse idi. Rabbin istedi ki, o iki çocuk güçlü çağlarına erişsinler ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarsınlar. Ben bunu da kendiliğimden yapmadım. İşte, hakkında sabredemediğin şeylerin iç yüzü budur.' dedi."
Hz. Peygamber (sav) "Keşke Musa sabredeydi de, Allah o ikisinin haberlerini bize anlatmaya devam edeydi." buyurmuştur.
Râvî Sufyân der ki: Peygamber (sav) "Allah, Musa'ya rahmet etsin. Keşke Musa sabretseydi de, Allah onların işlerinden bize anlatsaydı" buyurmuştur.
İbn Abbâs (وَرَٓاءَهُمْ مَلِكٌ يَأْخُذُ كُلَّ سَف۪ينَةٍ غَصْبًا) ayetini ( أَمَامَهُمْ مَلِكٌ يَأْخُذُ كُلَّ سَفِينَةٍ صَالِحَةٍ غَصْبًا) şeklinde ve (وَاَمَّا الْغُلَامُ فَكَانَ اَبَوَاهُ مُؤْمِنَيْنِ) ayetini ise (وَأَمَّا الْغُلاَمُ فَكَانَ كَافِرًا وَكَانَ أَبَوَاهُ مُؤْمِنَيْنِ) şeklinde okumuştur. (Kehf, 79-82).
Öneri Formu
Hadis Id, No:
32295, B004725
Hadis:
حَدَّثَنَا الْحُمَيْدِىُّ حَدَّثَنَا سُفْيَانُ حَدَّثَنَا عَمْرُو بْنُ دِينَارٍ قَالَ أَخْبَرَنِى سَعِيدُ بْنُ جُبَيْرٍ قَالَ قُلْتُ لاِبْنِ عَبَّاسٍ إِنَّ نَوْفًا الْبَكَالِىَّ يَزْعُمُ أَنَّ مُوسَى صَاحِبَ الْخَضِرِ لَيْسَ هُوَ مُوسَى صَاحِبَ بَنِى إِسْرَائِيلَ . فَقَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ كَذَبَ عَدُوُّ اللَّهِ حَدَّثَنِى أُبَىُّ بْنُ كَعْبٍ أَنَّهُ سَمِعَ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَقُولُ « إِنَّ مُوسَى قَامَ خَطِيبًا فِى بَنِى إِسْرَائِيلَ فَسُئِلَ أَىُّ النَّاسِ أَعْلَمُ فَقَالَ أَنَا فَعَتَبَ اللَّهُ عَلَيْهِ ، إِذْ لَمْ يَرُدَّ الْعِلْمَ إِلَيْهِ فَأَوْحَى اللَّهُ إِلَيْهِ إِنَّ لِى عَبْدًا بِمَجْمَعِ الْبَحْرَيْنِ ، هُوَ أَعْلَمُ مِنْكَ قَالَ مُوسَى يَا رَبِّ فَكَيْفَ لِى بِهِ قَالَ تَأْخُذُ مَعَكَ حُوتًا فَتَجْعَلُهُ فِى مِكْتَلٍ ، فَحَيْثُمَا فَقَدْتَ الْحُوتَ فَهْوَ ثَمَّ ، فَأَخَذَ حُوتًا فَجَعَلَهُ فِى مِكْتَلٍ ثُمَّ انْطَلَقَ ، وَانْطَلَقَ مَعَهُ بِفَتَاهُ يُوشَعَ بْنِ نُونٍ ، حَتَّى إِذَا أَتَيَا الصَّخْرَةَ وَضَعَا رُءُوسَهُمَا فَنَامَا ، وَاضْطَرَبَ الْحُوتُ فِى الْمِكْتَلِ ، فَخَرَجَ مِنْهُ ، فَسَقَطَ فِى الْبَحْرِ فَاتَّخَذَ سَبِيلَهُ فِى الْبَحْرِ سَرَبًا ، وَأَمْسَكَ اللَّهُ عَنِ الْحُوتِ جِرْيَةَ الْمَاءِ فَصَارَ عَلَيْهِ مِثْلَ الطَّاقِ فَلَمَّا اسْتَيْقَظَ ، نَسِىَ صَاحِبُهُ أَنْ يُخْبِرَهُ بِالْحُوتِ ، فَانْطَلَقَا بَقِيَّةَ يَوْمِهِمَا وَلَيْلَتَهُمَا ، حَتَّى إِذَا كَانَ مِنَ الْغَدِ قَالَ مُوسَى لِفَتَاهُ آتِنَا غَدَاءَنَا لَقَدْ لَقِينَا مِنْ سَفَرِنَا هَذَا نَصَبًا قَالَ وَلَمْ يَجِدْ مُوسَى النَّصَبَ حَتَّى جَاوَزَ الْمَكَانَ الَّذِى أَمَرَ اللَّهُ بِهِ فَقَالَ لَهُ فَتَاهُ أَرَأَيْتَ إِذْ أَوَيْنَا إِلَى الصَّخْرَةِ فَإِنِّى نَسِيتُ الْحُوتَ وَمَا أَنْسَانِيهِ إِلاَّ الشَّيْطَانُ أَنْ أَذْكُرَهُ ، وَاتَّخَذَ سَبِيلَهُ فِى الْبَحْرِ عَجَبًا قَالَ فَكَانَ لِلْحُوتِ سَرَبًا وَلِمُوسَى وَلِفَتَاهُ عَجَبًا فَقَالَ مُوسَى ذَلِكَ مَا كُنَّا نَبْغِى فَارْتَدَّا عَلَى آثَارِهِمَا قَصَصًا قَالَ رَجَعَا يَقُصَّانِ آثَارَهُمَا حَتَّى انْتَهَيَا إِلَى الصَّخْرَةِ ، فَإِذَا رَجُلٌ مُسَجًّى ثَوْبًا ، فَسَلَّمَ عَلَيْهِ مُوسَى . فَقَالَ الْخَضِرُ وَأَنَّى بِأَرْضِكَ السَّلاَمُ قَالَ أَنَا مُوسَى . قَالَ مُوسَى بَنِى إِسْرَائِيلَ قَالَ نَعَمْ أَتَيْتُكَ لِتُعَلِّمَنِى مِمَّا عُلِّمْتَ رَشَدًا . قَالَ إِنَّكَ لَنْ تَسْتَطِيعَ مَعِى صَبْرًا ، يَا مُوسَى إِنِّى عَلَى عِلْمٍ مِنْ عِلْمِ اللَّهِ عَلَّمَنِيهِ لاَ تَعْلَمُهُ أَنْتَ وَأَنْتَ عَلَى عِلْمٍ مِنْ عِلْمِ اللَّهِ عَلَّمَكَ اللَّهُ لاَ أَعْلَمُهُ . فَقَالَ مُوسَى سَتَجِدُنِى إِنْ شَاءَ اللَّهُ صَابِرًا ، وَلاَ أَعْصِى لَكَ أَمْرًا . فَقَالَ لَهُ الْخَضِرُ ، فَإِنِ اتَّبَعْتَنِى فَلاَ تَسْأَلْنِى عَنْ شَىْءٍ حَتَّى أُحْدِثَ لَكَ مِنْهُ ذِكْرًا ، فَانْطَلَقَا يَمْشِيَانِ عَلَى سَاحِلِ الْبَحْرِ ، فَمَرَّتْ سَفِينَةٌ فَكَلَّمُوهُمْ أَنْ يَحْمِلُوهُمْ ، فَعَرَفُوا الْخَضِرَ ، فَحَمَلُوهُ بِغَيْرِ نَوْلٍ فَلَمَّا رَكِبَا فِى السَّفِينَةِ ، لَمْ يَفْجَأْ إِلاَّ وَالْخَضِرُ قَدْ قَلَعَ لَوْحًا مِنْ أَلْوَاحِ السَّفِينَةِ بِالْقَدُومِ . فَقَالَ لَهُ مُوسَى قَوْمٌ حَمَلُونَا بِغَيْرِ نَوْلٍ ، عَمَدْتَ إِلَى سَفِينَتِهِمْ فَخَرَقْتَهَا لِتُغْرِقَ أَهْلَهَا لَقَدْ جِئْتَ شَيْئًا إِمْرًا . قَالَ أَلَمْ أَقُلْ إِنَّكَ لَنْ تَسْتَطِيعَ مَعِى صَبْرًا . قَالَ لاَ تُؤَاخِذْنِى بِمَا نَسِيتُ وَلاَ تُرْهِقْنِى مِنْ أَمْرِى عُسْرًا » . قَالَ وَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « وَكَانَتِ الأُولَى مِنْ مُوسَى نِسْيَانًا قَالَ وَجَاءَ عُصْفُورٌ فَوَقَعَ عَلَى حَرْفِ السَّفِينَةِ فَنَقَرَ فِى الْبَحْرِ نَقْرَةً ، فَقَالَ لَهُ الْخَضِرُ مَا عِلْمِى وَعِلْمُكَ مِنْ عِلْمِ اللَّهِ إِلاَّ مِثْلُ مَا نَقَصَ هَذَا الْعُصْفُورُ مِنْ هَذَا الْبَحْرِ ثُمَّ خَرَجَا مِنَ السَّفِينَةِ ، فَبَيْنَا هُمَا يَمْشِيَانِ عَلَى السَّاحِلِ ، إِذْ أَبْصَرَ الْخَضِرُ غُلاَمًا يَلْعَبُ مَعَ الْغِلْمَانِ ، فَأَخَذَ الْخَضِرُ رَأْسَهُ بِيَدِهِ فَاقْتَلَعَهُ بِيَدِهِ فَقَتَلَهُ . فَقَالَ لَهُ مُوسَى أَقَتَلْتَ نَفْسًا زَاكِيَةً بِغَيْرِ نَفْسٍ لَقَدْ جِئْتَ شَيْئًا نُكْرًا . قَالَ أَلَمْ أَقُلْ لَكَ إِنَّكَ لَنْ تَسْتَطِيعَ مَعِى صَبْرًا قَالَ وَهَذَا أَشَدُّ مِنَ الأُولَى ، قَالَ إِنْ سَأَلْتُكَ عَنْ شَىْءٍ بَعْدَهَا فَلاَ تُصَاحِبْنِى قَدْ بَلَغْتَ مِنْ لَدُنِّى عُذْرًا فَانْطَلَقَا حَتَّى إِذَا أَتَيَا أَهْلَ قَرْيَةٍ اسْتَطْعَمَا أَهْلَهَا فَأَبَوْا أَنْ يُضَيِّفُوهُمَا فَوَجَدَا فِيهَا جِدَارًا يُرِيدُ أَنْ يَنْقَضَّ - قَالَ مَائِلٌ - فَقَامَ الْخَضِرُ فَأَقَامَهُ بِيَدِهِ فَقَالَ مُوسَى قَوْمٌ أَتَيْنَاهُمْ فَلَمْ يُطْعِمُونَا ، وَلَمْ يُضَيِّفُونَا ، لَوْ شِئْتَ لاَتَّخَذْتَ عَلَيْهِ أَجْرًا . قَالَ ( هَذَا فِرَاقُ بَيْنِى وَبَيْنِكَ ) إِلَى قَوْلِهِ ( ذَلِكَ تَأْوِيلُ مَا لَمْ تَسْطِعْ عَلَيْهِ صَبْرًا ) . فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « وَدِدْنَا أَنَّ مُوسَى كَانَ صَبَرَ حَتَّى يَقُصَّ اللَّهُ عَلَيْنَا مِنْ خَبَرِهِمَا » . قَالَ سَعِيدُ بْنُ جُبَيْرٍ فَكَانَ ابْنُ عَبَّاسٍ يَقْرَأُ وَكَانَ أَمَامَهُمْ مَلِكٌ يَأْخُذُ كُلَّ سَفِينَةٍ صَالِحَةٍ غَصْبًا ، وَكَانَ يَقْرَأُ وَأَمَّا الْغُلاَمُ فَكَانَ كَافِرًا وَكَانَ أَبَوَاهُ مُؤْمِنَيْنِ .
Tercemesi:
Bize Humeydi, ona Sufyân, ona Amr b. Dînâr, ona da Saîd b. Cubeyr şöyle rivayet etmiştir:
Ben İbn Abbâs'a "Nevf el-Bekâlî, Hızır'ın arkadaşı olan Musa'nın, İsrailoğullarının Musa'sı olmadığını, başka bir Musa olduğunu iddia ediyor" dedim. Bunun üzerine İbn Abbas "Allah'ın düşmanı yalan söylemiştir" dedi ve hadisi şöyle nakletti:
Ubeyy ibn Ka'b'ın bize aktardığına göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Musa İsrailoğulları içinde hitap etmek üzere ayağa kalkmıştı. Kendisine 'insanların en alimi kimdir?' diye soruldu. o da 'benim' cevabını verdi. 'Allah bilir' demediği için Allah onu kınadı ve Musa'ya 'iki denizin birleştiği yerde benim senden daha âlim bir kulum var' buyurdu. Musa 'ey Rabbim, onunla nasıl görüşürüm?' dedi. "Yüce Allah Musa'ya 'bir balık alıp bir zembil içinde taşırsın. Balığı nerede kaybedersen, kulum oradadır' buyurdu." "Musa bir balık alıp zembile koydu. Ardından genç hizmetçisi Yûşa b. Nûn ile birlikte yola çıktı. Nihayet kayanın yanına varınca başlarını yere koydular ve hemen uyuyakaldılar. Bu arada balık debelendi ve zembilden çıkıp denize düştü ve denizde bir yolunu tutup gitti. Allah suyun akışını durdurdu da su balığa bir kemer gibi oldu. Uyandıklarında arkadaşı Musa'ya balığın kaybolduğunu bildirmeyi unuttu. Gece ve gündüzün kalan kısmını yürüdüler. Nihayet sabah olunca Musa delikanlıya 'kuşluk yemeğimizi getir. Bu yolculuğumuzdan dolayı iyice yorulduk' dedi. Halbuki Musa, Allah'ın emrettiği o yeri geçene kadar yorgunluk hissetmemişti. Delikanlı, Musa'ya 'Gördün mü!' dedi, 'kayaya sığındığımız sırada balığı unuttum. Onu hatırlamamı bana şeytandan başkası unutturmadı. O, şaşılacak bir şekilde denizde yolunu tutup gitmişti. Balığın girmesi için suda bir oyuğun meydana gelmesi, Musa ile hizmetçisini hayrete düşürmüştü. Musa, gence 'zaten aramakta olduğumuz şey buydu' dedi. Bunun üzerine kendi izlerini takip ederek geriye döndüler." "İzleri takip ederek kayanın yanına varınca bir de baktılar ki, elbiseye bürünmüş bir adam duruyor. Musa ona selam verdi. Adam selamı aldı ve 'senin memleketinde nasıl selam olur' dedi. Musa 'ben Musa'yım' dedi. Adam 'İsrâiloğullarının Musa'sı mı?' diye sordu. Musa 'Evet' dedi ve ekledi 'sana öğretilen, doğruya ve hayra götüren bilgiyi bana da öğretmen için geldim' dedi. Adam da 'doğrusu sen benim beraberken asla sabredemezsin. Ey Musa! Ben, Allah'ın, ilminden, bana öğrettiği öyle bir ilim üzerindeyim ki, sen onu bilemezsin. Sen de Allah'ın, ilminden, sana öğrettiği, öyle bir ilim üzerindesin ki, onu da ben bilemem' cevabını verdi. Musa 'inşallah beni sabredici bulacaksın, sana hiçbir işte karşı gelmeyeceğim' dedi. Hızır ona 'eğer bana tâbi olacaksan ben sana anlatıncaya kadar sen bana hiçbir şey sorma' dedi." "Bundan sonra deniz kıyısında yürüyerek gittiler, bir gemiye denk geldiler. Kendilerini gemiye almaları için gemicilerle konuştular. Gemiciler Hızır'ı tanıdı ve onları ücretsiz olarak gemiye aldı. Gemiye bindiklerinde Musa farkına varana kadar Hızır keserle bir tahta söktü. Musa ona 'sen ne yaptın? Adamlar bizi ücretsiz olarak gemilerine almışken sen gemilerine kastedip içindekileri batırmak için mi deliyorsun? Ant olsun, sen kötü bir iş yaptın' dedi. Hızır 'ben sana benimle beraberken asla sabredemezsin demedim mi?' dedi. Musa 'unuttuğum şeyden dolayı beni sorumlu tutma, şu arkadaşlığımızda bana güçlük yükleme' dedi." Râvi derki: Hz. Peygamber (sav) "Musa'nın bu ilk muhalefeti Musa'dan bir unutma eseri olmuştu." buyurdu. "Onlar gemiye bindikleri zaman bir serçe kuşu geldi, geminin kenarına kondu ve denizden bir iki gaga su aldı. Hızır, Musa'ya 'ey Musa, benim ilmimle senin ilmin, Allah'ın ilminden bu serçenin gagasıyla denizden aldığı su kadar bile eksiltmez' dedi." "Sonra gemiden inip sahilde yürürken Hızır çocuklarla oynamakta olan bir oğlan gördü. Hızır hemen o çocuğun başını tutup eliyle koparıp öldürüverdi. Musa ona 'sen tertemiz, masum bir canı, hem de diğer bir can karşılık olmaksızın öldürdün mü? Ant olsun ki sen çok kötü bir şey yaptın' dedi. Hızır 'ben sana benimle birlikte iken asla sabredemezsin demedim mi?' dedi. Musa 'bundan sonra, sana bir şey soracak olursam, artık bana arkadaşlık etme. Çünkü bir daha özür dilemeyecek hale geldim' dedi. Yine yürüdüler, bir memleket halkına vardılar, ahalisinden yemek istediler ancak onlar, kendilerini misafir etmekten kaçındılar. Derken yıkılmak üzere olan bir duvar buldular. O, bunu eliyle şöyle doğrultuverdi. Musa 'bunlar, kendilerine geldiğimizde, bizlere yemek yedirmeyen ve bizleri misafir etmeyen bir kavimdir. Sen de gelip onların yıkılmaya yüz tutmuş olan duvarına doğrulttun. İsteseydin elbet buna karşı bir ücret alırdın' dedi. Hızır 'İşte bu, benimle senin aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana, sabredemediğin şeylerin içyüzünü haber vereceğim. Gemi var ya, o, denizde çalışan yoksul kimselerindi. Onu kusurlu kılmak istedim. (Çünkü) onların arkasında, her (sağlam) gemiyi gasp etmekte olan bir kral vardı. Erkek çocuğa gelince, onun ana-babası, mümin kimselerdi. Bunun için (çocuğun) onları azgınlık ve nankörlüğe boğmasından korktuk. Böylece istedik ki, Rableri onun yerine kendilerine, ondan daha temiz ve daha merhametlisini versin. Duvara gelince, şehirde iki yetim çocuğun idi; altında da onlara ait bir hazine vardı; babaları ise iyi bir kimse idi. Rabbin istedi ki, o iki çocuk güçlü çağlarına erişsinler ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarsınlar. Ben bunu da kendiliğimden yapmadım. İşte, hakkında sabredemediğin şeylerin iç yüzü budur.' dedi."
Hz. Peygamber (sav) "Keşke Musa sabredeydi de, Allah o ikisinin haberlerini bize anlatmaya devam edeydi." buyurmuştur.
Râvî Sufyân der ki: Peygamber (sav) "Allah, Musa'ya rahmet etsin. Keşke Musa sabretseydi de, Allah onların işlerinden bize anlatsaydı" buyurmuştur.
İbn Abbâs (وَرَٓاءَهُمْ مَلِكٌ يَأْخُذُ كُلَّ سَف۪ينَةٍ غَصْبًا) ayetini ( أَمَامَهُمْ مَلِكٌ يَأْخُذُ كُلَّ سَفِينَةٍ صَالِحَةٍ غَصْبًا) şeklinde ve (وَاَمَّا الْغُلَامُ فَكَانَ اَبَوَاهُ مُؤْمِنَيْنِ) ayetini ise (وَأَمَّا الْغُلاَمُ فَكَانَ كَافِرًا وَكَانَ أَبَوَاهُ مُؤْمِنَيْنِ) şeklinde okumuştur. (Kehf, 79-82).
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Tefsîr 2, 2/216
Senetler:
1. Ebu Münzir Übey b. Ka'b el-Ensarî (Übey b. Ka'b b. Kays b. Ubeyd b. Zeyd)
2. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
3. Ebu Abdullah Said b. Cübeyr el-Esedî (Said b. Cübeyr)
4. Amr b. Dinar el-Cümahî (Amr b. Dinar)
5. Ebu Muhammed Süfyan b. Uyeyne el-Hilâlî (Süfyân b. Uyeyne b. Meymûn)
6. Ebu Bekir el-Humeydî Abdullah b. Zübeyr (Abdullah b. Zübeyr b. İsa b. Ubeydullah)
Konular:
Kıssa, Musa Hızır'la kıssası
Bize Muhammed b. Mukatil, ona Abdullah, ona Ma'mer, ona Hemmâm b. Münebbih, ona da Ebuû Hureyre'nin (ra) rivayet ettiğine göre Rasûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Cennete ilk giren zümrenin yüzleri ayın on dördüncü gecesindeki dolunay gibi parlaktır. Onlar tükürme, sümkürme, ve dışkı çıkarma ihtiyacı duymazlar. Onların cennette kapları altın, tarakları altın ve gümüş, buhurdanlıkları uluvve (Hind udu), terleri misktir. Her bir kişi için, güzelliğinden dolayı etinin arkasından baldır kemiğinin iliği görünen, iki eş vardır. Onların arasında çekişme ve düşmanlık yoktur. Kalpleri bir kalptir. Sabah akşam Allah'ı tesbih ederler."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
32538, B003245
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ مُقَاتِلٍ أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ أَخْبَرَنَا مَعْمَرٌ عَنْ هَمَّامِ بْنِ مُنَبِّهٍ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ - رضى الله عنه - قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « أَوَّلُ زُمْرَةٍ تَلِجُ الْجَنَّةَ صُورَتُهُمْ عَلَى صُورَةِ الْقَمَرِ لَيْلَةَ الْبَدْرِ ، لاَ يَبْصُقُونَ فِيهَا وَلاَ يَمْتَخِطُونَ وَلاَ يَتَغَوَّطُونَ ، آنِيَتُهُمْ فِيهَا الذَّهَبُ ، أَمْشَاطُهُمْ مِنَ الذَّهَبِ وَالْفِضَّةِ ، وَمَجَامِرُهُمُ الأَلُوَّةُ ، وَرَشْحُهُمُ الْمِسْكُ ، وَلِكُلِّ وَاحِدٍ مِنْهُمْ زَوْجَتَانِ ، يُرَى مُخُّ سُوقِهِمَا مِنْ وَرَاءِ اللَّحْمِ ، مِنَ الْحُسْنِ ، لاَ اخْتِلاَفَ بَيْنَهُمْ وَلاَ تَبَاغُضَ ، قُلُوبُهُمْ قَلْبٌ وَاحِدٌ ، يُسَبِّحُونَ اللَّهَ بُكْرَةً وَعَشِيًّا » .
Tercemesi:
Bize Muhammed b. Mukatil, ona Abdullah, ona Ma'mer, ona Hemmâm b. Münebbih, ona da Ebuû Hureyre'nin (ra) rivayet ettiğine göre Rasûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Cennete ilk giren zümrenin yüzleri ayın on dördüncü gecesindeki dolunay gibi parlaktır. Onlar tükürme, sümkürme, ve dışkı çıkarma ihtiyacı duymazlar. Onların cennette kapları altın, tarakları altın ve gümüş, buhurdanlıkları uluvve (Hind udu), terleri misktir. Her bir kişi için, güzelliğinden dolayı etinin arkasından baldır kemiğinin iliği görünen, iki eş vardır. Onların arasında çekişme ve düşmanlık yoktur. Kalpleri bir kalptir. Sabah akşam Allah'ı tesbih ederler."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Bedü'l-Halk 8, 1/847
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Ukbe Hemmâm b. Münebbih el-Yemânî (Hemmâm b. Münebbih b. Kamil b. Sîc)
3. Ebu Urve Mamer b. Raşid el-Ezdî (Mamer b. Râşid)
4. Ebu Abdurrahman Abdullah b. Mübarek el-Hanzalî (Abdullah b. Mübarek b. Vadıh)
5. Muhammed b. Mukatil el-Mervezî (Muhammed b. Mukatil)
Konular:
Cennet,
Cennet, Cennetlikler, vasfı , sıfatı , yaşamı vs.
Cennet, Nimetleri
Bize Ebu Yemân, ona Şuayib, ona Ebu Zinâd, ona A'rac, ona da Ebu Hureyre'nin (ra) rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Cennete ilk girecek zümre, ayın on dördüncü gecesindeki dolunay gibi parıldayacak, ardından girenler de en parlak yıldız gibi olacaklar. Onların kalbi, bir kişinin kalbi gibi olup aralarında ihtilaf ve kin olmayacak. Her bir kişi için, güzellik ve latifliğinden dolayı etinin ardından baldırının iliği, görülen iki eş vardır. Cennetlikler sabah akşam Allah'ı tesbih ederler. Hasta olmaz, sümkürme ve tükürme ihtiyacı duymazlar. kapları altın ve gümüş, tarakları altın, buhurdanlıklarının yakıtı uluvve -Ebu Yemân der ki: Ûd ağacı-, terleri de misktir."
Mucâhid der ki: "îbkâr" fecrin başlangıcı; "Aşıyy" ise güneşin, batma anında gördüğün meylidir.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
32539, B003246
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو الْيَمَانِ أَخْبَرَنَا شُعَيْبٌ حَدَّثَنَا أَبُو الزِّنَادِ عَنِ الأَعْرَجِ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ - رضى الله عنه - أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ « أَوَّلُ زُمْرَةٍ تَدْخُلُ الْجَنَّةَ عَلَى صُورَةِ الْقَمَرِ لَيْلَةَ الْبَدْرِ ، وَالَّذِينَ عَلَى إِثْرِهِمْ كَأَشَدِّ كَوْكَبٍ إِضَاءَةً ، قُلُوبُهُمْ عَلَى قَلْبِ رَجُلٍ وَاحِدٍ ، لاَ اخْتِلاَفَ بَيْنَهُمْ وَلاَ تَبَاغُضَ ، لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ زَوْجَتَانِ ، كُلُّ وَاحِدَةٍ مِنْهُمَا يُرَى مُخُّ سَاقِهَا مِنْ وَرَاءِ لَحْمِهَا مِنَ الْحُسْنِ ، يُسَبِّحُونَ اللَّهَ بُكْرَةً وَعَشِيًّا ، لاَ يَسْقَمُونَ وَلاَ يَمْتَخِطُونَ ، وَلاَ يَبْصُقُونَ ، آنِيَتُهُمُ الذَّهَبُ وَالْفِضَّةُ ، وَأَمْشَاطُهُمُ الذَّهَبُ ، وَقُودُ مَجَامِرِهِمُ الأُلُوَّةُ - قَالَ أَبُو الْيَمَانِ يَعْنِى الْعُودَ - وَرَشْحُهُمُ الْمِسْكُ » . وَقَالَ مُجَاهِدٌ الإِبْكَارُ أَوَّلُ الْفَجْرِ ، وَالْعَشِىُّ مَيْلُ الشَّمْسِ أَنْ تُرَاهُ تَغْرُبَ .
Tercemesi:
Bize Ebu Yemân, ona Şuayib, ona Ebu Zinâd, ona A'rac, ona da Ebu Hureyre'nin (ra) rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Cennete ilk girecek zümre, ayın on dördüncü gecesindeki dolunay gibi parıldayacak, ardından girenler de en parlak yıldız gibi olacaklar. Onların kalbi, bir kişinin kalbi gibi olup aralarında ihtilaf ve kin olmayacak. Her bir kişi için, güzellik ve latifliğinden dolayı etinin ardından baldırının iliği, görülen iki eş vardır. Cennetlikler sabah akşam Allah'ı tesbih ederler. Hasta olmaz, sümkürme ve tükürme ihtiyacı duymazlar. kapları altın ve gümüş, tarakları altın, buhurdanlıklarının yakıtı uluvve -Ebu Yemân der ki: Ûd ağacı-, terleri de misktir."
Mucâhid der ki: "îbkâr" fecrin başlangıcı; "Aşıyy" ise güneşin, batma anında gördüğün meylidir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Bedü'l-Halk 8, 1/847
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Davud A'rec Abdurrahman b. Hürmüz (Abdurrahman b. Hürmüz)
3. Ebu Zinad Abdullah b. Zekvan el-Kuraşi (Abdullah b. Zekvan)
4. Şuayb b. Ebu Hamza el-Ümevi (Şuayb b. Dinar)
5. Ebu Yeman Hakem b. Nafi' el-Behrânî (Hakem b. Nafi')
Konular:
Cennet,
Cennet, Cennetlikler, vasfı , sıfatı , yaşamı vs.
Cennet, Nimetleri
Öneri Formu
Hadis Id, No:
32374, İM004270
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِى شَيْبَةَ حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ نُمَيْرٍ حَدَّثَنَا عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ عُمَرَ عَنْ نَافِعٍ عَنِ ابْنِ عُمَرَ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ : « إِذَا مَاتَ أَحَدُكُمْ عُرِضَ عَلَى مَقْعَدِهِ بِالْغَدَاةِ وَالْعَشِىِّ إِنْ كَانَ مِنْ أَهْلِ الْجَنَّةِ فَمِنْ أَهْلِ الْجَنَّةِ ، وَإِنْ كَانَ مِنْ أَهْلِ النَّارِ فَمِنْ أَهْلِ النَّارِ يُقَالُ هَذَا مَقْعَدُكَ حَتَّى تُبْعَثَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ » .
Tercemesi:
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe, ona Abdullah b. Nümeyr, ona Ubeydullah b. Ömer, ona Nâfi', ona da İbn Ömer, Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
Sizden biri öldüğünde sabah-akşam varacağı yer kendisine gösterilir; cennetliklerdense cennetliklerden, cehennemliklerdense de cehennemliklerden! "Bu, Kıyamet günü diriltilene dek varacağın yerdir" denilir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İbn Mâce, Sünen-i İbn Mâce, Zühd 32, /692
Senetler:
()
Konular:
Cehennem, Cehennemlikler
Cennet, Cennetlikler, vasfı , sıfatı , yaşamı vs.
Ölü, ahiretteki yerinin gösterilmesi
Ölüm, esnasında ve sonrasında insan
Öneri Formu
Hadis Id, No:
32500, B003223
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو الْيَمَانِ أَخْبَرَنَا شُعَيْبٌ حَدَّثَنَا أَبُو الزِّنَادِ عَنِ الأَعْرَجِ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ - رضى الله عنه - قَالَ قَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم « الْمَلاَئِكَةُ يَتَعَاقَبُونَ ، مَلاَئِكَةٌ بِاللَّيْلِ وَمَلاَئِكَةٌ بِالنَّهَارِ ، وَيَجْتَمِعُونَ فِى صَلاَةِ الْفَجْرِ وَالْعَصْرِ ، ثُمَّ يَعْرُجُ إِلَيْهِ الَّذِينَ بَاتُوا فِيكُمْ ، فَيَسْأَلُهُمْ وَهْوَ أَعْلَمُ ، فَيَقُولُ كَيْفَ تَرَكْتُمْ { عِبَادِى } فَيَقُولُونَ تَرَكْنَاهُمْ يُصَلُّونَ ، وَأَتَيْنَاهُمْ يُصَلُّونَ » .
Tercemesi:
Bize Ebu’l-Yemân (Hakem b. Nafi'), ona Şuayb (Şuayb b. dinar), ona Ebu’z-Zinâd (Abdullah b. Zekvan el-Kuraşi), ona el-A‘rec’den (Abdurrahman b. Hürmüz) haber verdiğine göre Ebu Hureyre (Abdurrahman b. Sahr)dedi ki: Nebi (sav) şöyle buyurdu:
-Melekler arka arkaya nöbetleşe gelirler, geceleyin nöbet bekleyen melekler de vardır, gündüzün bekleyen melekler de vardır. Bunlar sabah ve ikindi namazlarında bir araya gelirler. Sonra aranızda geceyi geçirmiş olan melekler yükselirler, (Rableri) durumlarını daha iyi bilmekle birlikte onlara sorar. Kullarımı ne halde bıraktınız, der. Onlar: Biz gittiğimizde de onlar namaz kılmakta idiler, geldiğimizde de namaz kıldıkları halde onları bıraktık, derler.”
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Bedü'l-Halk 6, 1/843
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Davud A'rec Abdurrahman b. Hürmüz (Abdurrahman b. Hürmüz)
3. Ebu Zinad Abdullah b. Zekvan el-Kuraşi (Abdullah b. Zekvan)
4. Şuayb b. Ebu Hamza el-Ümevi (Şuayb b. Dinar)
5. Ebu Yeman Hakem b. Nafi' el-Behrânî (Hakem b. Nafi')
Konular:
İbadet, Namaz
İman, Melekler, Melek-insan ilişkisi
KTB, NAMAZ,
Öneri Formu
Hadis Id, No:
32533, B003240
Hadis:
حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ يُونُسَ حَدَّثَنَا اللَّيْثُ بْنُ سَعْدٍ عَنْ نَافِعٍ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ - رضى الله عنهما - قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « إِذَا مَاتَ أَحَدُكُمْ فَإِنَّهُ يُعْرَضُ عَلَيْهِ مَقْعَدُهُ بِالْغَدَاةِ وَالْعَشِىِّ ، فَإِنْ كَانَ مِنْ أَهْلِ الْجَنَّةِ فَمِنْ أَهْلِ الْجَنَّةِ ، وَإِنْ كَانَ مِنْ أَهْلِ النَّارِ فَمِنْ أَهْلِ النَّارِ » .
Tercemesi:
Bize Ahmed b. Yunus, ona Leys b. Sa'd, ona Nâfi', ona da Abdullah b. Ömer (ra), Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
Sizden biri öldüğünde ahiretteki yeri sabah ve akşam kendisine gösterilir. Cennetliklerden ise cennetliklerden, cehhennemliklerden ise de cehennemliklerden!
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Bedü'l-Halk 8, 1/847
Senetler:
1. İbn Ömer Abdullah b. Ömer el-Adevî (Abdullah b. Ömer b. Hattab)
2. Nafi' Mevlâ İbn Ömer (Ebu Abdullah Nafi')
3. Ebu Haris Leys b. Sa'd el-Fehmî (Leys b. Sa'd b. Abdurrahman)
4. Ebu Abdullah Ahmed b. Yunus et-Temimî (Ahmed b. Abdullah b. Yunus b. Abdullah b. Kays)
Konular:
Cehennem, Cehennemlikler
Cennet, Cennetlikler, vasfı , sıfatı , yaşamı vs.
Ölü, ahiretteki yerinin gösterilmesi