Bize Kuteybe b. Saîd, ona Ebu Bişr İsmail b. İbrahim el-Esedî, ona Haccâc b. Ebu Osman, ona Ebu Kılâbe ailesinden Ebu Recâ, ona da Ebu Kılâbe şöyle rivayet etmiştir:
Ömer b. Abdülaziz, divanını insanların huzuruna çıkardı. sonra izin verdi, insanlar huzuruna çıktı. Onlara “kasâme hakkında ne diyorsunuz?” diye sordu. Oradakiler “kasâmede kısasın gerekli olduğunu söyleriz. Nitekim önceki halifeler de kısas uygulamıştır.” dediler. Ömer b. Abdülaziz bana “Sen ne diyorsun ey Ebu Kılâbe” diye sorup beni insanların önüne dikti. Ben de “Ey Müminlerin Emiri, ordu kumandanları ve Arap eşrafı huzurundadır. Eğer Humus'ta evli bir adamın zina ettiğine dair elli kişi, görmedikleri halde, şahitlik etseler, sen o kişiye bu şahadetler sebebiyle recim cezası uygular mıydın?” o da “hayır” cevabını verdi. Ben yine “eğer humus'ta bir adamın hırsızlık yaptığına dair elli kişi, hiç görmedikleri halde, şahitlik yapsa, sen o adamın elini keser miydin?" dedim. Halife yine “hayır” cevabını verdi. Bunun üzerine ben “Allah'a yemin ederim ki, Rasulullah (sav) şu üç suçu işleyen dışında hiç bir kimseyi öldürmedi. Kendi nefsine uyarak haksız olarak adam öldüren, evlilikten sonra zina eden ve İslam Dininden çıkarak, Allah'a ve Rasulü'ne harp açan kimse” dedim. Orada bulunalar “Enes ibn Mâlik sana, Allah Rasulü'nün (sav) hırsızlık yapan kimselerin elini kestiğini, gözünü oyduğunu ve onları güneşe attığını rivayet etmedi mi?” dediler. Ben de onlara “Enes'in hadisini size aktarayım. Enes bana şöyle rivayet etti”
dedim:
Ukl kabilesinden sekiz kişi Hz. Peygamber'e (sav) gelip biat ettiler. Ardından Medine havası onlara ağır geldi hastalandılar ve şikayetlerini Hz. Peygamber'e (sav) arz ettiler. Rasulullah (sav) onlara "Bizim çobanımızla beraber develerin yanına çıkıp, onların sütünden ve idrarından için?" buyurdu. Onlar da “Peki” deyip develerin yanına çıktılar. Onların sütünden idrarından içip sağlıklarına kavuştular. sonra da Rasulullah'm çobanını öldürdüler ve develeri sürüp gittiler. Bu haber Rasulullah'a (sav) ulaştı. Rasûlullah derhâl arkalarından bir müfreze gönderdi. Kısa zamanda yakalanıp geri getirildiler. Hz. Peygamber emretti, elleri ve ayakları kesildi, gözleri oyuldu, sonra onları güneşe attırdı ve nihayet öylece ölüp gittiler.
Ben “Bunların işlemiş oldukları suçtan daha ağır hangi suç vardır: Bunlar İslâm Dininden çıkmış, insan öldürmüş ve hırsızlık yapmışlardır” dedim. Anbese b. Saîd “Vallahi bu gün senden işittiğimi daha önce hiç işitmemiştim” dedi. ben de “Ey Anbese! Sen benim bu rivayetimi mi reddediyorsun?” dedim. Anbese “Hayır, aksine sen rivayeti tastamam aktardın. Vallahi bu şeyh (Ebu Kılâbe) aranızda yaşadığı müddetçe bu ordu (Şam ahalisi) hayırdan asla ayrılmaz” dedi. Ben “bu konuda Hz. Peygamber'in (sav) uygulaması (sünneti) işte budur” dedim ve konuşmama şöyle devam ettim:
Rasulullah'ın (sav) huzuruna Ensâr'dan bir topluluk girdi, O'nun yanında konuştular. Sonra onlardan biri önden (Haybere doğru) yola çıktı ve yolda öldürüldü. Daha sonra yola çıkan diğerleri bir de gördüler ki, arkadaşları kanlar içinde yatıyor. Hemen Rasulullah'ın yanına döndüler ve “ey Allah'ın Rasulü! Arkadaşımız bizimle beraber senin yanında konuşuyordu, bizim önümüzde yola çıktı, biz onu kanlara bulanmış bir şekilde bulduk” dediler. Rasulullah (sav) onların yanına çıktı ve "onu kimin öldürdüğünü sanyorsunuz veya düşünüyorsunuz?" diye sordu. Onlar da “Onu Yahudilerin öldürdüğünü düşünüyoruz” dediler. Rasulullah (sav) Yahudilere haberci salıp onları çağırttı ve "Bunu öldüren siz misiniz?" diye sordu. Onlar da “Hayır” dediler. Rasulullah (sav) iddiacılara "Siz, Yahudilerden elli kişinin onu öldürmediklerine dair yemin etmesine razı olur musunuz?" diye sordu. Onla “Yahudiler bizim hepimizi gözünü kırpmadan öldürür, sonra da öldürmediklerine dair rahatça yemin ederler” dediler. Rasulullah iddia edenlere hitaben "Sizden elli kişinin (onu yahudiler öldürdüğüne dair) yemin etmesiyle diyet hakkı kazanmak ister misiniz?" buyurdu. O sahâbîler “Bizler bu yemini yapamayız” dediler. Bunun üzerine Rasulullah (sav) o kimsenin diyetini kendi malından verdi.
Ben (Ebu Kılâbe) şöyle dedim: Huzeyl kabilesi Cahiliye döneminde kendisini himaye altına aldıkları bir adamın üzerinden himayelerini kaldırdılar. Sonra bu adam Bathâ vadisinde Yemen'li bir hane halkına geceleyin saldırdı. Hane halkından bir adam, uyanıp onu bir kılıç darbesiyle öldürdü. Sonra Huzeyl kabilesi gelip Yemenli adamı yakalayarak hac mevsiminde Ömer'in huzuruna çıkardılar ve “bu adam bizim arkadaşımızı öldürdü” dediler. Adam da “bunlar (Hüzeyl kabilesi), o adam üzerindeki himayesini kaldırmışlardı” dedi. Ömer “Huzeyl kabilesinden elli kişi ondan ayrılmadıklarına yemin etsinler o zaman” dedi. Bunun üzerine onlardan kırkdokuz kişi o kimseden himaye bağını çözmediklerine dair yemin etti. O sırada Huzeyl kabilesine mensûb olan bir adam Şam'dan çıkageldi. Hemen ondan da kendileri gibi yemin etmesini istediler. O da yemin etmek yerine bin dirhem fidye verdi. Bu sefer onun yerine başka bir adam soktular. Bunun üzerine Ömer o adamı maktulün kardeşine teslim etti. Onun eli maktulün kardeşinin eli bir araya getirilip bağlandı. Daha sonra şöyle anlattılar:
Biz yemin elli kişi yola koyulduk Nihayet Nahle mevkiine vardıkları zaman kendilerini bir yağmur yakaladı. Hemen bir mağaraya girdiler. sonra o mağara yemin etmiş olan o elli kişinin üzerine çöktü ve hepsi öldüler. Sadece de o elleri birbirine bağlanan iki kişi kaçıp kurtuldu. Onların peşinden bir taş yuvarlandı, maktülün kardeşine çarpıp ayağını kırdı. O bir yıl daha yaşadı, sonra öldü.
Ben (Ebu Kılâbe) şöyle dedim: Abdulmelik b. Mervân bir adamı kasâme yemini ile kısas yapmış, ancak sonra yaptığına pişman olmuş ve emir vererek yemin eden o elli kişinin isimleri divân defterinden sildirmiş ardından onları Şam'dan başka yere sürgün etmiştir.
Ömer b. Abdülaziz, divanını insanların huzuruna çıkardı. sonra izin verdi, insanlar huzuruna çıktı. Onlara “kasâme hakkında ne diyorsunuz?” diye sordu. Oradakiler “kasâmede kısasın gerekli olduğunu söyleriz. Nitekim önceki halifeler de kısas uygulamıştır.” dediler. Ömer b. Abdülaziz bana “Sen ne diyorsun ey Ebu Kılâbe” diye sorup beni insanların önüne dikti. Ben de “Ey Müminlerin Emiri, ordu kumandanları ve Arap eşrafı huzurundadır. Eğer Humus'ta evli bir adamın zina ettiğine dair elli kişi, görmedikleri halde, şahitlik etseler, sen o kişiye bu şahadetler sebebiyle recim cezası uygular mıydın?” o da “hayır” cevabını verdi. Ben yine “eğer humus'ta bir adamın hırsızlık yaptığına dair elli kişi, hiç görmedikleri halde, şahitlik yapsa, sen o adamın elini keser miydin?" dedim. Halife yine “hayır” cevabını verdi. Bunun üzerine ben “Allah'a yemin ederim ki, Rasulullah (sav) şu üç suçu işleyen dışında hiç bir kimseyi öldürmedi. Kendi nefsine uyarak haksız olarak adam öldüren, evlilikten sonra zina eden ve İslam Dininden çıkarak, Allah'a ve Rasulü'ne harp açan kimse” dedim. Orada bulunalar “Enes ibn Mâlik sana, Allah Rasulü'nün (sav) hırsızlık yapan kimselerin elini kestiğini, gözünü oyduğunu ve onları güneşe attığını rivayet etmedi mi?” dediler. Ben de onlara “Enes'in hadisini size aktarayım. Enes bana şöyle rivayet etti”
dedim:
Ukl kabilesinden sekiz kişi Hz. Peygamber'e (sav) gelip biat ettiler. Ardından Medine havası onlara ağır geldi hastalandılar ve şikayetlerini Hz. Peygamber'e (sav) arz ettiler. Rasulullah (sav) onlara "Bizim çobanımızla beraber develerin yanına çıkıp, onların sütünden ve idrarından için?" buyurdu. Onlar da “Peki” deyip develerin yanına çıktılar. Onların sütünden idrarından içip sağlıklarına kavuştular. sonra da Rasulullah'm çobanını öldürdüler ve develeri sürüp gittiler. Bu haber Rasulullah'a (sav) ulaştı. Rasûlullah derhâl arkalarından bir müfreze gönderdi. Kısa zamanda yakalanıp geri getirildiler. Hz. Peygamber emretti, elleri ve ayakları kesildi, gözleri oyuldu, sonra onları güneşe attırdı ve nihayet öylece ölüp gittiler.
Ben “Bunların işlemiş oldukları suçtan daha ağır hangi suç vardır: Bunlar İslâm Dininden çıkmış, insan öldürmüş ve hırsızlık yapmışlardır” dedim. Anbese b. Saîd “Vallahi bu gün senden işittiğimi daha önce hiç işitmemiştim” dedi. ben de “Ey Anbese! Sen benim bu rivayetimi mi reddediyorsun?” dedim. Anbese “Hayır, aksine sen rivayeti tastamam aktardın. Vallahi bu şeyh (Ebu Kılâbe) aranızda yaşadığı müddetçe bu ordu (Şam ahalisi) hayırdan asla ayrılmaz” dedi. Ben “bu konuda Hz. Peygamber'in (sav) uygulaması (sünneti) işte budur” dedim ve konuşmama şöyle devam ettim:
Rasulullah'ın (sav) huzuruna Ensâr'dan bir topluluk girdi, O'nun yanında konuştular. Sonra onlardan biri önden (Haybere doğru) yola çıktı ve yolda öldürüldü. Daha sonra yola çıkan diğerleri bir de gördüler ki, arkadaşları kanlar içinde yatıyor. Hemen Rasulullah'ın yanına döndüler ve “ey Allah'ın Rasulü! Arkadaşımız bizimle beraber senin yanında konuşuyordu, bizim önümüzde yola çıktı, biz onu kanlara bulanmış bir şekilde bulduk” dediler. Rasulullah (sav) onların yanına çıktı ve "onu kimin öldürdüğünü sanyorsunuz veya düşünüyorsunuz?" diye sordu. Onlar da “Onu Yahudilerin öldürdüğünü düşünüyoruz” dediler. Rasulullah (sav) Yahudilere haberci salıp onları çağırttı ve "Bunu öldüren siz misiniz?" diye sordu. Onlar da “Hayır” dediler. Rasulullah (sav) iddiacılara "Siz, Yahudilerden elli kişinin onu öldürmediklerine dair yemin etmesine razı olur musunuz?" diye sordu. Onla “Yahudiler bizim hepimizi gözünü kırpmadan öldürür, sonra da öldürmediklerine dair rahatça yemin ederler” dediler. Rasulullah iddia edenlere hitaben "Sizden elli kişinin (onu yahudiler öldürdüğüne dair) yemin etmesiyle diyet hakkı kazanmak ister misiniz?" buyurdu. O sahâbîler “Bizler bu yemini yapamayız” dediler. Bunun üzerine Rasulullah (sav) o kimsenin diyetini kendi malından verdi.
Ben (Ebu Kılâbe) şöyle dedim: Huzeyl kabilesi Cahiliye döneminde kendisini himaye altına aldıkları bir adamın üzerinden himayelerini kaldırdılar. Sonra bu adam Bathâ vadisinde Yemen'li bir hane halkına geceleyin saldırdı. Hane halkından bir adam, uyanıp onu bir kılıç darbesiyle öldürdü. Sonra Huzeyl kabilesi gelip Yemenli adamı yakalayarak hac mevsiminde Ömer'in huzuruna çıkardılar ve “bu adam bizim arkadaşımızı öldürdü” dediler. Adam da “bunlar (Hüzeyl kabilesi), o adam üzerindeki himayesini kaldırmışlardı” dedi. Ömer “Huzeyl kabilesinden elli kişi ondan ayrılmadıklarına yemin etsinler o zaman” dedi. Bunun üzerine onlardan kırkdokuz kişi o kimseden himaye bağını çözmediklerine dair yemin etti. O sırada Huzeyl kabilesine mensûb olan bir adam Şam'dan çıkageldi. Hemen ondan da kendileri gibi yemin etmesini istediler. O da yemin etmek yerine bin dirhem fidye verdi. Bu sefer onun yerine başka bir adam soktular. Bunun üzerine Ömer o adamı maktulün kardeşine teslim etti. Onun eli maktulün kardeşinin eli bir araya getirilip bağlandı. Daha sonra şöyle anlattılar:
Biz yemin elli kişi yola koyulduk Nihayet Nahle mevkiine vardıkları zaman kendilerini bir yağmur yakaladı. Hemen bir mağaraya girdiler. sonra o mağara yemin etmiş olan o elli kişinin üzerine çöktü ve hepsi öldüler. Sadece de o elleri birbirine bağlanan iki kişi kaçıp kurtuldu. Onların peşinden bir taş yuvarlandı, maktülün kardeşine çarpıp ayağını kırdı. O bir yıl daha yaşadı, sonra öldü.
Ben (Ebu Kılâbe) şöyle dedim: Abdulmelik b. Mervân bir adamı kasâme yemini ile kısas yapmış, ancak sonra yaptığına pişman olmuş ve emir vererek yemin eden o elli kişinin isimleri divân defterinden sildirmiş ardından onları Şam'dan başka yere sürgün etmiştir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Diyât 22, 2/648
Senetler:
1. Enes b. Malik el-Ensarî (Enes b. Malik b. Nadr b. Damdam b. Zeyd b. Haram)
2. Ebû Kilabe Abdullah b. Zeyd el-Cermî (Abdullah b. Zeyd b. Amr b. Nâtil b. Malik b. Ubeyd)
3. Ebu Recâ Selman el-Cermi (Selman)
4. Ebu Salt Haccac b. Ebû Osman es-Savvâf (Haccac b. Meysera)
5. Ebu Bişr İsmail b. Uleyye el-Esedî (İsmail b. İbrahim b. Miksem)
6. Ebu Recâ Kuteybe b. Said es-Sekafi (Kuteybe b. Said b. Cemil b. Tarif)
Konular:
İrtidat,İslam Cemaati önemi, mürtedin öldürülmesi
Recm, cezası
Yargı, adam öldürmek
Yargı, Davayı ispat, iki şahid, beyyine, yemin vs.
Yemin, Kasame
Bize Kuteybe, ona Ebû’l-Ahvas, ona Mansur, ona eş-Şa‘bî, ona da el-Berâ dedi ki: Kurban bayramında namazı müteakip Rasûlullah (sav) bize hutbe okudu sonra şöyle buyurdu: "Kim bizim bu namazımızı kılar, kurbanımızı keserse, kurbanını isabetli bir vakitte kesmiş olur. Kim de namazdan önce kurban keserse o bir et koyunu olur."
Ebû Burde b. Niyâr, "- Ey Allah’ın Rasûlü, vallahi ben namaza çıkmadan önce kurban kestim, çünkü ben bugünün yeme ve içme günü olduğunu biliyordum. Bundan dolayı acele ederek kendim de yedim, aile halkıma ve komşularıma da yedirdim" dedi. Rasulullah (sav), "- Senin o kestiğin bir et koyunudur" buyurdu. Bu sefer Ebû Burde, "- Bende iki et koyunundan daha iyi bir oğlak var, acaba o benim için yeterli olur mu?" diye sordu. Rasûlullah (sav) da, "- Evet, ama senden sonra hiçbir kimse için yeterli olmaz" buyurdu.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
27315, N001582
Hadis:
أَخْبَرَنَا قُتَيْبَةُ قَالَ حَدَّثَنَا أَبُو الأَحْوَصِ عَنْ مَنْصُورٍ عَنِ الشَّعْبِىِّ عَنِ الْبَرَاءِ قَالَ خَطَبَنَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَوْمَ النَّحْرِ بَعْدَ الصَّلاَةِ ثُمَّ قَالَ « مَنْ صَلَّى صَلاَتَنَا وَنَسَكَ نُسُكَنَا فَقَدْ أَصَابَ النُّسُكَ وَمَنْ نَسَكَ قَبْلَ الصَّلاَةِ فَتِلْكَ شَاةُ لَحْمٍ » . فَقَالَ أَبُو بُرْدَةَ بْنُ نِيَارٍ يَا رَسُولَ اللَّهِ وَاللَّهِ لَقَدْ نَسَكْتُ قَبْلَ أَنْ أَخْرُجَ إِلَى الصَّلاَةِ عَرَفْتُ أَنَّ الْيَوْمَ يَوْمُ أَكْلٍ وَشُرْبٍ فَتَعَجَّلْتُ فَأَكَلْتُ وَأَطْعَمْتُ أَهْلِى وَجِيرَانِى . فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « تِلْكَ شَاةُ لَحْمٍ » . قَالَ فَإِنَّ عِنْدِى جَذَعَةً خَيْرٌ مِنْ شَاتَىْ لَحْمٍ فَهَلْ تُجْزِى عَنِّى قَالَ « نَعَمْ وَلَنْ تُجْزِىَ عَنْ أَحَدٍ بَعْدَكَ » .
Tercemesi:
Bize Kuteybe, ona Ebû’l-Ahvas, ona Mansur, ona eş-Şa‘bî, ona da el-Berâ dedi ki: Kurban bayramında namazı müteakip Rasûlullah (sav) bize hutbe okudu sonra şöyle buyurdu: "Kim bizim bu namazımızı kılar, kurbanımızı keserse, kurbanını isabetli bir vakitte kesmiş olur. Kim de namazdan önce kurban keserse o bir et koyunu olur."
Ebû Burde b. Niyâr, "- Ey Allah’ın Rasûlü, vallahi ben namaza çıkmadan önce kurban kestim, çünkü ben bugünün yeme ve içme günü olduğunu biliyordum. Bundan dolayı acele ederek kendim de yedim, aile halkıma ve komşularıma da yedirdim" dedi. Rasulullah (sav), "- Senin o kestiğin bir et koyunudur" buyurdu. Bu sefer Ebû Burde, "- Bende iki et koyunundan daha iyi bir oğlak var, acaba o benim için yeterli olur mu?" diye sordu. Rasûlullah (sav) da, "- Evet, ama senden sonra hiçbir kimse için yeterli olmaz" buyurdu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Nesâî, Sünen-i Nesâî, Salâtu'l-Iydeyn 23, /2193
Senetler:
1. Ebu Umare Bera b. Azib el-Ensarî (Bera b. Azib b. Haris b.Adî b. Cüşem)
2. Ebu Amr Amir eş-Şa'bî (Amir b. Şerahil b. Abdin)
3. Ebu Attab Mansur b. Mu'temir es-Sülemî (Mansur b. Mu'temir b. Abdullah)
4. Ebu Ahvas Sellâm b. Süleym el-Hanefî (Sellâm b. Süleym)
5. Ebu Recâ Kuteybe b. Said es-Sekafi (Kuteybe b. Said b. Cemil b. Tarif)
Konular:
Bayram, bayram namazı
Komşuluk, komşuluk ilişkileri
KTB, NAMAZ,
Kurban, kesim zamanı, bayram namazının akabinde kesmek
Öneri Formu
Hadis Id, No:
26946, N003231
Hadis:
أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ إِسْمَاعِيلَ بْنِ إِبْرَاهِيمَ قَالَ حَدَّثَنَا يَزِيدُ قَالَ حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ سَلَمَةَ وَغَيْرُهُ عَنْ هَارُونَ بْنِ رِئَابٍ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُبَيْدِ بْنِ عُمَيْرٍ وَعَبْدِ الْكَرِيمِ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُبَيْدِ بْنِ عُمَيْرٍ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ - عَبْدُ الْكَرِيمِ يَرْفَعُهُ إِلَى ابْنِ عَبَّاسٍ وَهَارُونُ لَمْ يَرْفَعْهُ - قَالاَ جَاءَ رَجُلٌ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ إِنَّ عِنْدِى امْرَأَةً هِىَ مِنْ أَحَبِّ النَّاسِ إِلَىَّ وَهِىَ لاَ تَمْنَعُ يَدَ لاَمِسٍ . قَالَ "طَلِّقْهَا" . قَالَ لاَ أَصْبِرُ عَنْهَا . قَالَ "اسْتَمْتِعْ بِهَا" . قَالَ أَبُو عَبْدِ الرَّحْمَنِ هَذَا الْحَدِيثُ لَيْسَ بِثَابِتٍ وَعَبْدُ الْكَرِيمِ لَيْسَ بِالْقَوِىِّ وَهَارُونُ بْنُ رِئَابٍ أَثْبَتُ مِنْهُ وَقَدْ أَرْسَلَ الْحَدِيثَ وَهَارُونُ ثِقَةٌ وَحَدِيثُهُ أَوْلَى بِالصَّوَابِ مِنْ حَدِيثِ عَبْدِ الْكَرِيمِ .
Tercemesi:
Bize Muhammed b. İsmail b. İbrahim, ona Yezid, ona Hammad b. Seleme ve başkaları, ona Harun b. Riâb, ona Abdullah b. Ubeyd b. Umeyr ve Abdülkerim, ona Abdullah b. Ubeyd b. Umeyr, ona İbn Abbas -Abdülkerim hadisi İbn Abbas'a ref ederken (merfu olarak), Harun b. Riâb merfu olarak rivayet etmedi- raviler dediler ki:
"Bir adam Hz. Peygamber’e (sav) geldi ve
"- Nikahımda çok sevdiğim bir kadın var ancak kendisine dokunan (uzanan) hiçbir eli geri çevirmiyor” dedi. Hz. Peygamber de;
"- Boşa onu!” dedi. Bu sefer adam: "- Ondan ayrı kalmaya sabredemem." dedi.
O zaman Rasûlullah:
"- Ondan faydalan!” buyurdu.
Ebu Abdurrahman (Nesâî), bu hadis sabit değildir. Abdülkerim güçlü bir ravi değildir. Harun b. Riâb ondan daha sağlamdır ve hadisi mürsel olarak rivayet etmiştir. Harun sikadır ve onun rivayet ettiği hadis Abdülkerim'in aktardığı hadise göre doğruya daha yakındır.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Nesâî, Sünen-i Nesâî, Nikah 12, /2296
Senetler:
1. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. Abdullah b. Ubeyd el-Leysi (Abdullah b. Ubeyd b. Umeyr b. Katade b. Sad b. Amir)
3. Ebu Ümeyye Abdulkerim b. Ebu Muharik (Abdulkerim b. Kays)
4. Ebu Seleme Hammad b. Seleme el-Basrî (Hammad b. Seleme b. Dînar)
5. Ebu Halid Yezid b. Harun el-Vasitî (Yezid b. Harun b. Zâzî b. Sabit)
6. Ebu Abdullah Muhammed b. İsmail b. Uleyye (Muhammed b. İsmail b. İbrahim)
Konular:
Boşanma, boşanma gerekçesi olarak kötü huy
Bize Abdülaziz b. Abdullah, ona İbrahim b. Sa'd, ona Salih, ona İbn Şihâb, ona Übeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesud, ona İbn Abbas şöyle demiştir:
İçlerinde Abdurrahman b. Avf'ın da bulunduğu bir grup muhacir erkeğe Kur'an okutuyordum. Ben, Ömer'in yaptığı son haccında, Mina'da Abdurrahman'ın evinde iken, Abdurrahman da, Ömer b. Hattâb'ın yanındaymış. Oradan döndüğünde şöyle dedi:
Keşke bugün Müminlerin Emirinin yanına gelen adamı bir görseydin. Adam “ey Müminlerin Emiri, 'eğer Ömer ölürse, ben muhakkak Filanca kimseye biat ederim. Vallahi Ebu Bekir'e yapılan biat istişare yapılmadan, ansızın oldu bitti' diyen falanca kişi hakkında ne düşünürsün” dedi. Ömer bu sözü işitince çok öfkelendi ve “ben inşallah bu akşam üzeri insanların arasında ayağa kalkıp bir konuşma yapacağım ve milletin mukadderatını gasp etmek isteyen bu adamları teşhir ederek, insanları sakındıracağım” dedi. Abdurrahman der ki: Ben “ey Müminlerin Emiri, böyle yapma. Çünkü hac mevsimi, insanların her türlüsünü ve şerli işlerde süratli olanlarını bir araya toplar. Sen konuşmaya kalktığında, bu kimseler sana yakın yerleri tutarlar. Sonra ben, bu insanların, sen kalkıp konuşma yaptığında, her haber uçuranın bu konuşmayı alıp etrafa uçurmasından, onu iyice kavramayıp, manasını iyice anlamadan konuşmanı, yakışmayacak birtakım yerlere koymalarından endişe ederim. Onun için Medine'ye dönünceye kadar bekle. Çünkü Medine hicret ve sünnet yurdudur. Orada Suffe ehli ve insanların eşrafı ile birlikte toplanıp söylemek istediğin şeyleri o topluluğa sağlam olarak söylersin, ilim ehli olanlar senin konuşmanı iyi belleyip anlar ve onu uygun konuma koyarlar” dedim. Ömer teklifimi kabul edip “Vallahi, inşallah Medine'ye vardığımda ilk hutbemde bu meseleyi konuşacağım” dedi,
İbn Abbâs der ki: Zilhicce ayının sonunda Medine'ye geldik. Cuma günü, güneş batıya meyledip, zeval vakti girdiğinde acele ile mescide gittik. Ben, Saîd b. Zeyd b. Amr b. Nufeyl'i, minberin köşesinde oturmuş olarak buldum ve yanına oturdum. Benim dizim onun dizine dokunuyordu. Çok geçmeden Ömer b. Hattâb çıkageldi. Onun geldiğini görünce Saîd b. Zeyd b. Amr b. Nufeyl'e “Ömer bu öğleden sonra halife olduğu günden beri yapmadığı, en önemli konuşmayı yapacak” dedim. Saîd b. Zeyd benim sözümü yadırgayarak “Ömer'in şimdiye kadar yapmadığı bir konuşma yapacağı beklentisine nereden girdin” dedi. Ömer minber üzerine oturdu, müezzinler de ezanları okuyup bitirdikten sonra ayağa kalktı, Allah'a hamd ve lâyık olduğu yüce sıfatlarla övdükten sonra “Amma ba'du” deyip şunları söyledi:
Ben sizlere, Allah'ın benim konuşmamı takdir etmiş olduğu bir konuşma yapacağım. Bilmiyorum, belki bu konuşmam, benim ecelimin hemen öncesidir. Her kim bu konuşmamı kavrayıp iyi ezberler ise bineğinin ulaştırdığı her yerde bunu söyleyip yaysın. Kavramayacağından endişe eden kimseye gelince, ben hiçbir kimseye benim üzerime yalan söylemesini helal etmiyorum.
Şüphesiz, Allah, Muhammed'i hak peygamber olarak gönderdi ve O'na kitap indirdi. Allah'ın indirdiği şeyler içinde Recim Ayeti de vardı. Bizler o ayeti okuduk, kavrayıp anladık ve iyice ezberledik. Rasulullah (sav) recmetti, O'ndan sonra biz de recmettik. İnsanların üzerinden bir zaman geçtikten sonra birinin çıkıp “Biz Allah'ın Kitabında recim ayetini bulmuyoruz” demesinden ve Allah'ın indirmiş olduğu bir farizayı terk ederek insanların sapıklığa düşmelerinden endişe ediyorum. Recim, Allah'ın Kitabında sabit bir haktır. Bu hüküm, zina eden, zina ettiği de delil veya gebelik, ya da itiraf ile sabit olan muhsan (evli, başından evlilik geçmiş) kadın ve erkeğe uygulanır.
Sonra bizler Allah'ın Kitabında okuduğumuz şeyler arasında "Babalarınızı reddetmeyin. onların babalığını reddetmeniz sizin için küfürdür" yahut "babalarınızdan yüz çevirmeniz, muhakkak sizin için bir küfürdür" sözleri de vardı. Sonra dikkatinizi çekerim, Rasulullah (sav) "Sizler beni, Meryem oğlu İsa'nın aşırı övüldüğü gibi aşırı şekilde övmeyiniz. Sizler bana 'Allah'ın kulu ve Rasulü' deyiniz!" buyurmuştur.
Sonra içinizden birinin çıkıp “Vallahi Ömer ölürse, ben falancaya biat ederim" dediği benim kulağıma geldi. Sakın hiçbir kimse, onun “Ebu Bekir'e yapılan biat istişare olmadan, çarçabuk oldu bitti” demesine aldanmasın. Evet iş hakikaten böyle çabuk olmuştur, ama Allah, o işin şerrinden ümmeti korumuştur. Sizden hiç birinizin konumu, (fazilet ve değer bakımından) kendisine süratle gidilmesinden dolayı develerin boynunun koptuğu, Ebu Bekir'in konumu gibi değildir.(Kimse Ebu Bekir'e yapılan biat gibi bir biat beklentisi içinde olmasın.) Bundan sonra her kim milletin istişaresi ve re'yi olmaksızın Müslümanlardan bir adama biat ederse, onun biati kabul olunmaz. O biat eden de, biat edilen de kendilerini öldürülme tehlikesine atmış olurlar.
Allah, Peygamberini (sav) vefat ettirdiği zaman bizim (halife seçimi ile ilgili) hadisemiz şöyle oldu: Ensâr topluluğu bize muhalefet edip Sâide oğulları gölgeliğinde toplandılar. Ali ile Zubeyir ve onların beraberinde olanlar da bize muhalefet ettiler. Muhacirler, Ebu Bekir'in yanında toplandılar. Ben Ebu Bekir'e “ey Ebu Bekir, hadi Ensâr kardeşlerimizin yanına gidelim” dedim. Ardından onların yanına varmak arzusu ile yola koyulduk. Onlara yaklaştığımız zaman, bizleri onlardan iki sâlih adam karşıladı ve topluluğun üzerinde ittifak ettikleri görüşü bize aktardı ve “ey Muhacirler topluluğu, siz nereye gitmek istiyorsunuz?” dediler. Biz de onlara “Ensâr kardeşlerimizin yanına gitmek istiyoruz” dedik. Onlar da bize “Ensâr topluluğuna yaklaşmayınız, siz kendi işinizin hükmünü veriniz” dediler. Ben de onlara “Vallahi bizler muhakkak onların yanına gideceğiz” dedim. Ve yürüyüp nihayet Sâide oğullarının istişare ettikleri gölgelikte Ensâr topluluğunun yanına vardık. Bir de baktık ki, onların arasında bir örtüye bürünüp sarınmış bir adam var. “Bu kimdir?” dedim. “Sa'd b. Ubâde” dediler. “Onun nesi var?” dedim. “Sıtma ateşi var” dediler. Biz birazcık oturduğumuzda onların hatibi şehadet kelimelerini söyledi ve Allah'a lâyık olduğu yüce sıfatlarıyla hamd-u sena etti. Sonra “bizler Allah'ın Ensârı ve İslâm'ın büyük ordusuyuz. Siz Muhacirler topluluğu ise Mekke'deki kavminizden bize yürüyüp gelmiş olan bir azınlıksınız. Böyle iken şimdi bu azınlık bizi aslımızdan koparmak ve bizleri emirlik işinden dışarıya çıkarmak istiyorlar” dedi.
Ömer der ki: Ensâr'ın hatibi susunca ben konuşmak istedim. Ben daha önce oldukça beğendiğim bir konuşma hazırlamıştım. bu konuşmayı Ebu Bekir'in önünde sunmak ve bazı keskin çıkışları yumuşatmak istiyordum. Konuşmak istediğim zaman, Ebu Bekir bana “sükunet ve teenni içinde ol” dedi. Ben Ebu Bekir'i öfkelendirmek istemedim. Ebu Bekir kendisi konuşmaya başladı. Ebu Bekir benden daha yumuşak ve ve daha vakarlı idi. Vallahi, Ebu Bekir benim hoşuma giden ne sözüm varsa, hepsinin bir benzerini ya da daha iyisini konuşması içerisinde ifade etti ve sonunda konuşmasını bitirdi. Bu konuşmasında “Sizler anlattığınız faziletlerin hepsine layıksınız. Fakat şu halifelik işi Kureyş'ten olan şu Muhacirler topluluğundan başkasında asla kabul görmeyecektir. Bu Kureyş topluluğu nesep ve yurt bakımlarından Arapların tam ortasındadır. Ben size şu iki adamdan birine biat etmenizi teklif ediyor ve rıza gösteriyorum. Şimdi bu ikisinden istediğinize biat ediniz” dedi. Ömer der ki: Bundan sonra Ebu Bekir, aramızda oturarak benim ve Ebu Ubeyde b. Cerrâh'ın elini tuttu. Onun söyledikleri içinde bundan başka yadırgadığım bir şey olmadı. Vallahi, bir günah işlemiş olmaksızın, öne atılıp boynumun vurulması, içlerinde Ebu Bekir'in bulunduğu bulunduğu bir topluluğa emirlik yapmaktan bana daha sevimliydi. Ancak, şu an hissetmediğim böyle bir duyguyu, ölümüm sırasında, nefsimin bunu bana süsleyip güzel göstermesi hâli hariçtir.
Bu sırada Ensâr'dan bir sözcü “bizler, uyuz develerin bağlandığı ve sürtünerek şifa bulduğu kazık, (emirliğin bağlanacağı kazık) ve dalları meyve dolu, yüksek ağacın kırılmasın ve meyveleri dökülmesin diye bağlandığı dayanağız (emirlik konusundaki ihtilaf bizimle çözülür). Bir emir Ensâr'dan bir emir de sizden olsun ey Kureyş topluluğu” dedi. Bunun üzerine ihtilaflı sözler çoğaldı ve sesler yükseldi, hatta ben bir ihtilâf çıkmasından korktum ve hemen “uzat elini ey Ebu Bekir” dedim. O da elini uzattı. Ben de ona biat ettim. Benden sonra Muhacirler ve sonra Ensâr Ebu Bekir'e biat ettiler. Biz böylece çabuk davranıp Sa'd b. Ubâde'ye karşı üstünlük sağlamış olduk. Onlardan bir sözcü “sizler Sa'd b. Ubâde'yi öldürdünüz” dedi. Ben “Allah Sa'd b. Ubâde'yi kahretsin” dedim.
Bundan sonra Ömer o cuma hutbesindeki konuşmasının sonunda şunları tekrar olarak söyledi: Vallahi biz o gün içinde bulunduğumuz seçim işinde, Ebu Bekir'e biat etmekten daha güçlü bir çözüm yolu bulamadık. Biz, Ensâr topluluğunun, biat etmeden, bizden ayrılıp sonra kendilerinden bir adama biat etmelerinden korktuk. Çünkü o zaman biz ya razı olmadığımız bir adama biat edecektik, ya da karşı çıkacaktık bu sefer de fitne ve bozgunculuk olacaktı. Artık bundan böyle Müslümanların istişaresi ve rızaları olmaksızın her kim bir adama biat edecek olursa, hem biat edenin hem de kendisine biat edilenin öldürülme korkusu olacağı için onlara kimse tabi olmayacaktır.
İçlerinde Abdurrahman b. Avf'ın da bulunduğu bir grup muhacir erkeğe Kur'an okutuyordum. Ben, Ömer'in yaptığı son haccında, Mina'da Abdurrahman'ın evinde iken, Abdurrahman da, Ömer b. Hattâb'ın yanındaymış. Oradan döndüğünde şöyle dedi:
Keşke bugün Müminlerin Emirinin yanına gelen adamı bir görseydin. Adam “ey Müminlerin Emiri, 'eğer Ömer ölürse, ben muhakkak Filanca kimseye biat ederim. Vallahi Ebu Bekir'e yapılan biat istişare yapılmadan, ansızın oldu bitti' diyen falanca kişi hakkında ne düşünürsün” dedi. Ömer bu sözü işitince çok öfkelendi ve “ben inşallah bu akşam üzeri insanların arasında ayağa kalkıp bir konuşma yapacağım ve milletin mukadderatını gasp etmek isteyen bu adamları teşhir ederek, insanları sakındıracağım” dedi. Abdurrahman der ki: Ben “ey Müminlerin Emiri, böyle yapma. Çünkü hac mevsimi, insanların her türlüsünü ve şerli işlerde süratli olanlarını bir araya toplar. Sen konuşmaya kalktığında, bu kimseler sana yakın yerleri tutarlar. Sonra ben, bu insanların, sen kalkıp konuşma yaptığında, her haber uçuranın bu konuşmayı alıp etrafa uçurmasından, onu iyice kavramayıp, manasını iyice anlamadan konuşmanı, yakışmayacak birtakım yerlere koymalarından endişe ederim. Onun için Medine'ye dönünceye kadar bekle. Çünkü Medine hicret ve sünnet yurdudur. Orada Suffe ehli ve insanların eşrafı ile birlikte toplanıp söylemek istediğin şeyleri o topluluğa sağlam olarak söylersin, ilim ehli olanlar senin konuşmanı iyi belleyip anlar ve onu uygun konuma koyarlar” dedim. Ömer teklifimi kabul edip “Vallahi, inşallah Medine'ye vardığımda ilk hutbemde bu meseleyi konuşacağım” dedi,
İbn Abbâs der ki: Zilhicce ayının sonunda Medine'ye geldik. Cuma günü, güneş batıya meyledip, zeval vakti girdiğinde acele ile mescide gittik. Ben, Saîd b. Zeyd b. Amr b. Nufeyl'i, minberin köşesinde oturmuş olarak buldum ve yanına oturdum. Benim dizim onun dizine dokunuyordu. Çok geçmeden Ömer b. Hattâb çıkageldi. Onun geldiğini görünce Saîd b. Zeyd b. Amr b. Nufeyl'e “Ömer bu öğleden sonra halife olduğu günden beri yapmadığı, en önemli konuşmayı yapacak” dedim. Saîd b. Zeyd benim sözümü yadırgayarak “Ömer'in şimdiye kadar yapmadığı bir konuşma yapacağı beklentisine nereden girdin” dedi. Ömer minber üzerine oturdu, müezzinler de ezanları okuyup bitirdikten sonra ayağa kalktı, Allah'a hamd ve lâyık olduğu yüce sıfatlarla övdükten sonra “Amma ba'du” deyip şunları söyledi:
Ben sizlere, Allah'ın benim konuşmamı takdir etmiş olduğu bir konuşma yapacağım. Bilmiyorum, belki bu konuşmam, benim ecelimin hemen öncesidir. Her kim bu konuşmamı kavrayıp iyi ezberler ise bineğinin ulaştırdığı her yerde bunu söyleyip yaysın. Kavramayacağından endişe eden kimseye gelince, ben hiçbir kimseye benim üzerime yalan söylemesini helal etmiyorum.
Şüphesiz, Allah, Muhammed'i hak peygamber olarak gönderdi ve O'na kitap indirdi. Allah'ın indirdiği şeyler içinde Recim Ayeti de vardı. Bizler o ayeti okuduk, kavrayıp anladık ve iyice ezberledik. Rasulullah (sav) recmetti, O'ndan sonra biz de recmettik. İnsanların üzerinden bir zaman geçtikten sonra birinin çıkıp “Biz Allah'ın Kitabında recim ayetini bulmuyoruz” demesinden ve Allah'ın indirmiş olduğu bir farizayı terk ederek insanların sapıklığa düşmelerinden endişe ediyorum. Recim, Allah'ın Kitabında sabit bir haktır. Bu hüküm, zina eden, zina ettiği de delil veya gebelik, ya da itiraf ile sabit olan muhsan (evli, başından evlilik geçmiş) kadın ve erkeğe uygulanır.
Sonra bizler Allah'ın Kitabında okuduğumuz şeyler arasında "Babalarınızı reddetmeyin. onların babalığını reddetmeniz sizin için küfürdür" yahut "babalarınızdan yüz çevirmeniz, muhakkak sizin için bir küfürdür" sözleri de vardı. Sonra dikkatinizi çekerim, Rasulullah (sav) "Sizler beni, Meryem oğlu İsa'nın aşırı övüldüğü gibi aşırı şekilde övmeyiniz. Sizler bana 'Allah'ın kulu ve Rasulü' deyiniz!" buyurmuştur.
Sonra içinizden birinin çıkıp “Vallahi Ömer ölürse, ben falancaya biat ederim" dediği benim kulağıma geldi. Sakın hiçbir kimse, onun “Ebu Bekir'e yapılan biat istişare olmadan, çarçabuk oldu bitti” demesine aldanmasın. Evet iş hakikaten böyle çabuk olmuştur, ama Allah, o işin şerrinden ümmeti korumuştur. Sizden hiç birinizin konumu, (fazilet ve değer bakımından) kendisine süratle gidilmesinden dolayı develerin boynunun koptuğu, Ebu Bekir'in konumu gibi değildir.(Kimse Ebu Bekir'e yapılan biat gibi bir biat beklentisi içinde olmasın.) Bundan sonra her kim milletin istişaresi ve re'yi olmaksızın Müslümanlardan bir adama biat ederse, onun biati kabul olunmaz. O biat eden de, biat edilen de kendilerini öldürülme tehlikesine atmış olurlar.
Allah, Peygamberini (sav) vefat ettirdiği zaman bizim (halife seçimi ile ilgili) hadisemiz şöyle oldu: Ensâr topluluğu bize muhalefet edip Sâide oğulları gölgeliğinde toplandılar. Ali ile Zubeyir ve onların beraberinde olanlar da bize muhalefet ettiler. Muhacirler, Ebu Bekir'in yanında toplandılar. Ben Ebu Bekir'e “ey Ebu Bekir, hadi Ensâr kardeşlerimizin yanına gidelim” dedim. Ardından onların yanına varmak arzusu ile yola koyulduk. Onlara yaklaştığımız zaman, bizleri onlardan iki sâlih adam karşıladı ve topluluğun üzerinde ittifak ettikleri görüşü bize aktardı ve “ey Muhacirler topluluğu, siz nereye gitmek istiyorsunuz?” dediler. Biz de onlara “Ensâr kardeşlerimizin yanına gitmek istiyoruz” dedik. Onlar da bize “Ensâr topluluğuna yaklaşmayınız, siz kendi işinizin hükmünü veriniz” dediler. Ben de onlara “Vallahi bizler muhakkak onların yanına gideceğiz” dedim. Ve yürüyüp nihayet Sâide oğullarının istişare ettikleri gölgelikte Ensâr topluluğunun yanına vardık. Bir de baktık ki, onların arasında bir örtüye bürünüp sarınmış bir adam var. “Bu kimdir?” dedim. “Sa'd b. Ubâde” dediler. “Onun nesi var?” dedim. “Sıtma ateşi var” dediler. Biz birazcık oturduğumuzda onların hatibi şehadet kelimelerini söyledi ve Allah'a lâyık olduğu yüce sıfatlarıyla hamd-u sena etti. Sonra “bizler Allah'ın Ensârı ve İslâm'ın büyük ordusuyuz. Siz Muhacirler topluluğu ise Mekke'deki kavminizden bize yürüyüp gelmiş olan bir azınlıksınız. Böyle iken şimdi bu azınlık bizi aslımızdan koparmak ve bizleri emirlik işinden dışarıya çıkarmak istiyorlar” dedi.
Ömer der ki: Ensâr'ın hatibi susunca ben konuşmak istedim. Ben daha önce oldukça beğendiğim bir konuşma hazırlamıştım. bu konuşmayı Ebu Bekir'in önünde sunmak ve bazı keskin çıkışları yumuşatmak istiyordum. Konuşmak istediğim zaman, Ebu Bekir bana “sükunet ve teenni içinde ol” dedi. Ben Ebu Bekir'i öfkelendirmek istemedim. Ebu Bekir kendisi konuşmaya başladı. Ebu Bekir benden daha yumuşak ve ve daha vakarlı idi. Vallahi, Ebu Bekir benim hoşuma giden ne sözüm varsa, hepsinin bir benzerini ya da daha iyisini konuşması içerisinde ifade etti ve sonunda konuşmasını bitirdi. Bu konuşmasında “Sizler anlattığınız faziletlerin hepsine layıksınız. Fakat şu halifelik işi Kureyş'ten olan şu Muhacirler topluluğundan başkasında asla kabul görmeyecektir. Bu Kureyş topluluğu nesep ve yurt bakımlarından Arapların tam ortasındadır. Ben size şu iki adamdan birine biat etmenizi teklif ediyor ve rıza gösteriyorum. Şimdi bu ikisinden istediğinize biat ediniz” dedi. Ömer der ki: Bundan sonra Ebu Bekir, aramızda oturarak benim ve Ebu Ubeyde b. Cerrâh'ın elini tuttu. Onun söyledikleri içinde bundan başka yadırgadığım bir şey olmadı. Vallahi, bir günah işlemiş olmaksızın, öne atılıp boynumun vurulması, içlerinde Ebu Bekir'in bulunduğu bulunduğu bir topluluğa emirlik yapmaktan bana daha sevimliydi. Ancak, şu an hissetmediğim böyle bir duyguyu, ölümüm sırasında, nefsimin bunu bana süsleyip güzel göstermesi hâli hariçtir.
Bu sırada Ensâr'dan bir sözcü “bizler, uyuz develerin bağlandığı ve sürtünerek şifa bulduğu kazık, (emirliğin bağlanacağı kazık) ve dalları meyve dolu, yüksek ağacın kırılmasın ve meyveleri dökülmesin diye bağlandığı dayanağız (emirlik konusundaki ihtilaf bizimle çözülür). Bir emir Ensâr'dan bir emir de sizden olsun ey Kureyş topluluğu” dedi. Bunun üzerine ihtilaflı sözler çoğaldı ve sesler yükseldi, hatta ben bir ihtilâf çıkmasından korktum ve hemen “uzat elini ey Ebu Bekir” dedim. O da elini uzattı. Ben de ona biat ettim. Benden sonra Muhacirler ve sonra Ensâr Ebu Bekir'e biat ettiler. Biz böylece çabuk davranıp Sa'd b. Ubâde'ye karşı üstünlük sağlamış olduk. Onlardan bir sözcü “sizler Sa'd b. Ubâde'yi öldürdünüz” dedi. Ben “Allah Sa'd b. Ubâde'yi kahretsin” dedim.
Bundan sonra Ömer o cuma hutbesindeki konuşmasının sonunda şunları tekrar olarak söyledi: Vallahi biz o gün içinde bulunduğumuz seçim işinde, Ebu Bekir'e biat etmekten daha güçlü bir çözüm yolu bulamadık. Biz, Ensâr topluluğunun, biat etmeden, bizden ayrılıp sonra kendilerinden bir adama biat etmelerinden korktuk. Çünkü o zaman biz ya razı olmadığımız bir adama biat edecektik, ya da karşı çıkacaktık bu sefer de fitne ve bozgunculuk olacaktı. Artık bundan böyle Müslümanların istişaresi ve rızaları olmaksızın her kim bir adama biat edecek olursa, hem biat edenin hem de kendisine biat edilenin öldürülme korkusu olacağı için onlara kimse tabi olmayacaktır.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Hudûd 31, 2/634
Senetler:
1. Ebu Hafs Ömer b. Hattab el-Adevî (Ömer b. Hattab b. Nüfeyl b. Abdüluzza)
2. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
3. Ebu Abdullah Ubeydullah b. Abdullah el-Hüzeli (Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesud b. Gâfil)
4. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
5. Ebu Muhammed Salih b. Keysan ed-Devsi (Salih b. Keysan)
6. Ebu İshak İbrahim b. Sa'd ez-Zührî (İbrahim b. Sa'd b. İbrahim b. Abdurrahman b. Avf)
7. Abdulaziz b. Abdullah el-Üveysi (Abdulaziz b. Abdullah b. Yahya b. Amr b. Üveys)
Konular:
Yönetim, halife, tayini ve seçimi
Yönetim, Hilafet tartışmaları,Hz. Peygamber'in vefatından sonra
Öneri Formu
Hadis Id, No:
27311, N001581
Hadis:
أَخْبَرَنَا عَلِىُّ بْنُ حُجْرٍ قَالَ حَدَّثَنَا يَزِيدُ - وَهُوَ ابْنُ هَارُونَ - قَالَ أَخْبَرَنَا حُمَيْدٌ عَنِ الْحَسَنِ أَنَّ ابْنَ عَبَّاسٍ خَطَبَ بِالْبَصْرَةِ فَقَالَ أَدُّوا زَكَاةَ صَوْمِكُمْ فَجَعَلَ النَّاسُ يَنْظُرُ بَعْضُهُمْ إِلَى بَعْضٍ فَقَالَ مَنْ هَا هُنَا مِنْ أَهْلِ الْمَدِينَةِ قُومُوا إِلَى إِخْوَانِكُمْ فَعَلِّمُوهُمْ فَإِنَّهُمْ لاَ يَعْلَمُونَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَرَضَ صَدَقَةَ الْفِطْرِ عَلَى الصَّغِيرِ وَالْكَبِيرِ وَالْحُرِّ وَالْعَبْدِ وَالذَّكَرِ وَالأُنْثَى نِصْفَ صَاعٍ مِنْ بُرٍّ أَوْ صَاعًا مِنْ تَمْرٍ أَوْ شَعِيرٍ .
Tercemesi:
Bize Ali b. Hucr, ona Yezid –ki o İbn Harun’dur-, ona Humeyd, ona da el-Hasan’ın rivayet ettiğine göre İbn Abbas Basra’da bir hutbe vererek orucunuzun zekâtını (fıtır sadakasını) verin deyince, insanlar birbirlerine bakmaya başladılar. Bu sefer o: Burada Medine halkından kim var? Haydi, kalkın, kardeşlerinize öğretin. Çünkü onlar Rasulullah’ın (sav) küçüğe, büyüğe, hür olana, köleye, erkeğe ve dişiye ya yarımşar sa‘a buğday yahut hurma ya da arpadan birer sa‘ olmak üzere fıtır sadakasını farz kılmış olduğunu bilmiyorlar, dedi.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Nesâî, Sünen-i Nesâî, Salâtu'l-Iydeyn 23, /2193
Senetler:
1. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. Ebu Said Hasan el-Basrî (Hasan b. Yesâr)
3. Ebu Ubeyde Humeyd b. Ebu Humeyd et-Tavîl (Humeyd b. Tarhan)
4. Ebu Halid Yezid b. Harun el-Vasitî (Yezid b. Harun b. Zâzî b. Sabit)
5. Ebu Hasan Ali b. Hucr es-Sa'dî (Ali b. Hucr b. İyas b. Mukatil)
Konular:
KTB, NAMAZ,
KTB, SADAKA
Sadaka, Fıtır sadakası
Öneri Formu
Hadis Id, No:
27122, D003816
Hadis:
حَدَّثَنَا مُوسَى بْنُ إِسْمَاعِيلَ حَدَّثَنَا حَمَّادٌ عَنْ سِمَاكِ بْنِ حَرْبٍ عَنْ جَابِرِ بْنِ سَمُرَةَ أَنَّ رَجُلاً نَزَلَ الْحَرَّةَ وَمَعَهُ أَهْلُهُ وَوَلَدُهُ فَقَالَ رَجُلٌ إِنَّ نَاقَةً لِى ضَلَّتْ فَإِنْ وَجَدْتَهَا فَأَمْسِكْهَا . فَوَجَدَهَا فَلَمْ يَجِدْ صَاحِبَهَا فَمَرِضَتْ فَقَالَتِ امْرَأَتُهُ انْحَرْهَا. فَأَبَى فَنَفَقَتْ فَقَالَتِ اسْلُخْهَا حَتَّى نُقَدِّدَ شَحْمَهَا وَلَحْمَهَا وَنَأْكُلَهُ. فَقَالَ حَتَّى أَسْأَلَ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَأَتَاهُ فَسَأَلَهُ فَقَالَ "هَلْ عِنْدَكَ غِنًى يُغْنِيكَ." قَالَ لاَ. قَالَ "فَكُلُوهَا." قَالَ فَجَاءَ صَاحِبُهَا فَأَخْبَرَهُ الْخَبَرَ فَقَالَ "هَلاَّ كُنْتَ نَحَرْتَهَا." قَالَ اسْتَحْيَيْتُ مِنْكَ .
Tercemesi:
Bize Musa b. İsmail, ona Hammad, ona Simak b. Harb, ona da Cabir b. Semure'den şöyle rivayet olunmuştur; Bir adara (Medine'de, siyah taşlarıyla meşhur olan) Hârre isimli yere ailesi ve çocuğu ile konakladı. (Orada bulanan) başka bir adam (ona), benim (burada) devem kayboldu, eğer bulursan onu yakala dedi. Kısa bir süre sonra (o kimse bu) deveyi buldu. (Fakat devenin) sahibi bulunamadı. Derken (elinde kalan) deve hastalandı. Karısı ona bunu kes dediyse de adam kabul etmedi. Deve öldü. (Bu sefer kadın kocasına), "Bunu kes, yağını ve etini pastırma yapar yeriz. (Çünkü biz çok açız, zaruret halindeyiz)- dedi. (Adam): (Hayır), Rasulullah'a (sav) danışıncaya kadar (bunu kabul edemem) dedi. Sonra Rasulullah'a (sav) gelip bunu sordu. (Hz. Peygamber de): "Senin yanında seni buna muhtaç olmaktan kurtaracak (bir şey) var mı?" diye sordu. (Adam) Hayır cevabını verdi, (Bunun üzerine); "(Öyleyse) onu yiyiniz" buyurdu. (Tam o sırada devenin) sahibi çıkageldi. (Adam da başından geçen) olayı anlattı. (Devenin sahibi olayı öğrenince adama), "Onu kesseydin ya!" dedi. (Adam da), Senden utandım (da kesemedim) karşılığını verdi.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ebû Davud, Sünen-i Ebu Davud, Et'ime 37, /876
Senetler:
1. Ebu Halid Cabir b. Semure el-Amirî (Cabir b. Semure b. Cünâde)
2. Simak b. Harb ez-Zühlî (Simak b. Harb b. Evs b. Halid)
3. Ebu Seleme Hammad b. Seleme el-Basrî (Hammad b. Seleme b. Dînar)
4. Ebu Seleme Musa b. İsmail et-Tebûzeki (Musa b. İsmail)
Konular:
Müslüman, Eman vermek/Emanete riayet
Zaruret, Açlıktan dolayı mubah olan bazı durumlar
Öneri Formu
Hadis Id, No:
27494, B006956
Hadis:
حَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ حَدَّثَنَا إِسْمَاعِيلُ بْنُ جَعْفَرٍ عَنْ أَبِى سُهَيْلٍ عَنْ أَبِيهِ عَنْ طَلْحَةَ بْنِ عُبَيْدِ اللَّهِ أَنَّ أَعْرَابِيًّا جَاءَ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم ثَائِرَ الرَّأْسِ فَقَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَخْبِرْنِى مَاذَا فَرَضَ اللَّهُ عَلَىَّ مِنَ الصَّلاَةِ فَقَالَ « الصَّلَوَاتِ الْخَمْسَ ، إِلاَّ أَنْ تَطَوَّعَ شَيْئًا » . فَقَالَ أَخْبِرْنِى بِمَا فَرَضَ اللَّهُ عَلَىَّ مِنَ الصِّيَامِ قَالَ « شَهْرَ رَمَضَانَ ، إِلاَّ أَنْ تَطَوَّعَ شَيْئًا » . قَالَ أَخْبِرْنِى بِمَا فَرَضَ اللَّهُ عَلَىَّ مِنَ الزَّكَاةِ قَالَ فَأَخْبَرَهُ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم شَرَائِعَ الإِسْلاَمِ . قَالَ وَالَّذِى أَكْرَمَكَ لاَ أَتَطَوَّعُ شَيْئًا وَلاَ أَنْقُصُ مِمَّا فَرَضَ اللَّهُ عَلَىَّ شَيْئًا . فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « أَفْلَحَ إِنْ صَدَقَ » . أَوْ « دَخَلَ الْجَنَّةَ إِنْ صَدَقَ »
. وَقَالَ بَعْضُ النَّاسِ فِى عِشْرِينَ وَمِائَةِ بَعِيرٍ حِقَّتَانِ . فَإِنْ أَهْلَكَهَا مُتَعَمِّدًا ، أَوْ وَهَبَهَا أَوِ احْتَالَ فِيهَا فِرَارًا مِنَ الزَّكَاةِ ، فَلاَ شَىْءَ عَلَيْهِ .
Tercemesi:
Bize Kuteybe, ona İsmail b. Cafer, ona Ebu Suheyl, ona babası, ona Talha b. Ubeyydullah’ın rivayet ettiğine göre, bir bedevi saçı başı dağınık bir halde Rasulullah’ın (sav) huzuruna geldi ve: Ey Allah’ın Rasulü, bana Allah’ın farz kıldığı namazların neler olduğunu haber ver, dedi. Rasulullah (sav): “Farz namazlar beştir, senin nafile olarak bir şeyler kılman müstesnâ.” Buyurdu.
Bu sefer: Allah’ın bana farz kıldığı orucun ne olduğunu haber ver, dedi. Allah Rasulü: “Ramazan ayı orucudur, nafile oruç tutman müstesnâ” buyurdu.
Bedevi: Allah’ın bana farz kılmış olduğu zekâtın ne olduğunu söyle, dedi. (Talha) dedi ki: Rasulullah (sav): Böylece İslam’ın temel hükümlerini ona bildirdi. Adam dedi ki: Sana lütuf ve ikramda bulunana yemin ederim ki, nafile olarak hiçbir şey yapmayacağım ve Allah’ın bana farz kıldığından da eksik bir şey yapmayacağım. Bu sefer Rasulullah (sav): “Eğer sözünde durursa iflâh olur (kurtulur)” buyurdu. -Ya da: “Eğer sözünde durursa cennete girer” buyurmuş da olabilir.-
Bazı kimseler de şöyle demiştir: Yüz yirmi devede iki hıkka (üç yaşını bitirip dört yaşına basmış deve) zekât vardır. Eğer kastî olarak (zekât verme vakti gelmeden) onları (kesmek suretiyle) telef edecek yahut hibe edecek yahut da zekâttan kaçmak maksadıyla bir hileye başvuracak olursa ona hiçbir şey düşmez.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Hıyel 3, 2/661
Senetler:
1. Ebu Muhammed Talha b. Ubeydullah el-Kuraşî (Talha b. Ubeydullah b. Osman b. Amr b. Ka'b)
2. Malik b. Ebu Amir el-Asbahî (Malik b. Amir b. Haris b. Gaymân)
3. Ebu Süheyl Nafi' b. Malik et-Teymî (Nafi' b. Malik b. Amr b. Haris)
4. Ebu İshak İsmail b. Cafer el-Ensarî (İsmail b. Cafer b. Ebu Kesir)
5. Ebu Recâ Kuteybe b. Said es-Sekafi (Kuteybe b. Said b. Cemil b. Tarif)
Konular:
İhlas, ihlas ve samimiyet
İslam, İslamın Şartları
Sahabe, sünneti sorarak öğrenmeleri
Zekat, hangi mallardan, ve ne kadar verileceği
حَدَّثَنَا مُحَمَّدٌ أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ إِدْرِيسَ عَنْ شُعْبَةَ عَنْ هِشَامِ بْنِ زَيْدِ بْنِ أَنَسٍ عَنْ جَدِّهِ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ قَالَ خَرَجَتْ جَارِيَةٌ عَلَيْهَا أَوْضَاحٌ بِالْمَدِينَةِ - قَالَ - فَرَمَاهَا يَهُودِىٌّ بِحَجَرٍ - قَالَ - فَجِىءَ بِهَا إِلَى النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم وَبِهَا رَمَقٌ فَقَالَ لَهَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « فُلاَنٌ قَتَلَكِ » . فَرَفَعَتْ رَأْسَهَا ، فَأَعَادَ عَلَيْهَا قَالَ « فُلاَنٌ قَتَلَكِ » . فَرَفَعَتْ رَأْسَهَا ، فَقَالَ لَهَا فِى الثَّالِثَةِ « فُلاَنٌ قَتَلَكِ » . فَخَفَضَتْ رَأْسَهَا ، فَدَعَا بِهِ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَتَلَهُ بَيْنَ الْحَجَرَيْنِ .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
26899, B006877
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدٌ أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ إِدْرِيسَ عَنْ شُعْبَةَ عَنْ هِشَامِ بْنِ زَيْدِ بْنِ أَنَسٍ عَنْ جَدِّهِ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ قَالَ خَرَجَتْ جَارِيَةٌ عَلَيْهَا أَوْضَاحٌ بِالْمَدِينَةِ - قَالَ - فَرَمَاهَا يَهُودِىٌّ بِحَجَرٍ - قَالَ - فَجِىءَ بِهَا إِلَى النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم وَبِهَا رَمَقٌ فَقَالَ لَهَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « فُلاَنٌ قَتَلَكِ » . فَرَفَعَتْ رَأْسَهَا ، فَأَعَادَ عَلَيْهَا قَالَ « فُلاَنٌ قَتَلَكِ » . فَرَفَعَتْ رَأْسَهَا ، فَقَالَ لَهَا فِى الثَّالِثَةِ « فُلاَنٌ قَتَلَكِ » . فَخَفَضَتْ رَأْسَهَا ، فَدَعَا بِهِ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَتَلَهُ بَيْنَ الْحَجَرَيْنِ .
Tercemesi:
-.......Enes ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Medîne'de bir câriye kadın üzerinde gümüş zînet eşyaları olduğu hâlde dışarı çıkmıştı.
Enes dedi ki: Bir Yahûdî o kadına bir taş atmış.
Enes dedi ki: Yaralı kadın ölmek üzere iken Peygamber'in yanına getirildi. Peygamber (S) ona:
— "Seni fulân kimse mi öldürdü?" diye sordu.
Kadın ("Hayır" ma'nâsına) başını yukarı kaldırdı. Peygamber soruyu tekrar etti ve:
— "Seni fulân kimse mi öldürdü?" buyurdu.
Kadın yine ("Hayır" yerine) başını kaldırdı. Peygamber üçüncü defasında:
— "Seni fulân kimse mi öldürdü?" diye sordu.
Bu sefer kadın "Evet" ma'nâsına başını aşağıya indirdi. Bunun üzerine Rasûlullah o Yahudi'yi çağırttı (da soruşturma yapıp suçunu i'tirâf edince) onu da iki taş arasında öldürdü
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Diyât 5, 2/643
Senetler:
()
Konular:
Kısas, gayrı müslime
Öneri Formu
Hadis Id, No:
27035, N003286
Hadis:
أَخْبَرَنَا عِمْرَانُ بْنُ بَكَّارٍ قَالَ حَدَّثَنَا أَبُو الْيَمَانِ قَالَ حَدَّثَنَا شُعَيْبٌ قَالَ أَخْبَرَنِى الزُّهْرِىُّ قَالَ أَخْبَرَنِى عُرْوَةُ أَنَّ زَيْنَبَ بِنْتَ أَبِى سَلَمَةَ - وَأُمُّهَا أُمُّ سَلَمَةَ زَوْجُ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم - أَخْبَرَتْهُ أَنَّ أُمَّ حَبِيبَةَ بِنْتَ أَبِى سُفْيَانَ أَخْبَرَتْهَا أَنَّهَا قَالَتْ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَنْكِحْ أُخْتِى بِنْتَ أَبِى سُفْيَانَ . قَالَتْ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « أَوَتُحِبِّينَ ذَلِكِ » . فَقُلْتُ نَعَمْ لَسْتُ لَكَ بِمُخْلِيَةٍ وَأَحَبُّ مَنْ يُشَارِكُنِى فِى خَيْرٍ أُخْتِى . فَقَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم « إِنَّ أُخْتَكِ لاَ تَحِلُّ لِى » . فَقُلْتُ وَاللَّهِ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنَّا لَنَتَحَدَّثُ أَنَّكَ تُرِيدُ أَنْ تَنْكِحَ دُرَّةَ بِنْتَ أَبِى سَلَمَةَ . فَقَالَ « بِنْتُ أُمِّ سَلَمَةَ » . فَقُلْتُ نَعَمْ . فَقَالَ « وَاللَّهِ لَوْلاَ أَنَّهَا رَبِيبَتِى فِى حَجْرِى مَا حَلَّتْ لِى إِنَّهَا لاَبْنَةُ أَخِى مِنَ الرَّضَاعَةِ أَرْضَعَتْنِى وَأَبَا سَلَمَةَ ثُوَيْبَةُ فَلاَ تَعْرِضْنَ عَلَىَّ بَنَاتِكُنَّ وَلاَ أَخَوَاتِكُنَّ » .
Tercemesi:
Peygamber (s.a.v)’in hanımlarından Ümmü Seleme (r.anha)’dan rivâyete göre, bir sefer Ebu Süfyan’ın kızı Ümmü Habibe: Ey Allah’ın Rasûlü! Ebu Süfyan’ın kızı olan kardeşimi de nikahlar mısın?” dedi. Rasûlullah (s.a.v): “Sen bunu kabul eder misin?” Diye sordu. Ben de: “Evet, zaten size karşı hanımlık görevimde ortaksız da değilim, bir ortak ta kardeşim olsun” dedim. Rasûlullah (s.a.v): “Kız kardeşin bana helâl değildir” buyurdu. Ben de: “Ey Allah’ın Rasûlü! Vallahi biz aramızda şöyle konuşuyoruz: “Sen, Ebu Seleme’nin kızı Dürre’yi nikahlamak istiyormuşsun” dedim. Rasûlullah (s.a.v)’de: “Ümmü Seleme’nin kızı mı?” dedi. Ben de: “Evet” dedim. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v): “Ümmü Seleme’nin kızı Zeyneb benim vesayetim altında olan üvey kızımdır, onun nikahı da bana helâl değildir. Ayrıca o benim süt kardeşimin de kızıdır, bu yüzden de nikahlıyamam. Beni ve Ebu Seleme’yi Süveybe emzirmiştir. Bundan böyle bir daha bana kızlarınızı ve kız kardeşlerinizi teklif etmeyiniz” buyurdu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Nesâî, Sünen-i Nesâî, Nikah 44, /2300
Senetler:
1. Ümmü Habibe (Remle bt. Ebu Süfyan b. Harb b. Ümeyye)
2. Berra Zeyneb bt. Ümmü Seleme el-Mahzumiyye (Zeyneb bt. Abdullah b. Abdulesed b. Hilal)
3. Urve b. Zübeyr el-Esedî (Urve b. Zübeyr b. Avvam b. Huveylid b. Esed)
4. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
5. Şuayb b. Ebu Hamza el-Ümevi (Şuayb b. Dinar)
6. Ebu Yeman Hakem b. Nafi' el-Behrânî (Hakem b. Nafi')
7. İmran b. Bekkar el-Kela'i (İmran b. Bekkar b. Raşid)
Konular:
Evlilik, evliliğin engelleri
Evlilik, evliliğin engelleri, üvey kızla
Nikah, iki kız kardeşi birlikte nikahlamak
حَدَّثَنَا سَعِيدُ بْنُ عُفَيْرٍ قَالَ حَدَّثَنِى اللَّيْثُ حَدَّثَنِى عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ خَالِدٍ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ عَنِ ابْنِ الْمُسَيَّبِ وَأَبِى سَلَمَةَ أَنَّ أَبَا هُرَيْرَةَ قَالَ أَتَى رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم رَجُلٌ مِنَ النَّاسِ وَهْوَ فِى الْمَسْجِدِ فَنَادَاهُ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنِّى زَنَيْتُ . يُرِيدُ نَفْسَهُ ، فَأَعْرَضَ عَنْهُ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم فَتَنَحَّى لِشِقِّ وَجْهِهِ الَّذِى أَعْرَضَ قِبَلَهُ فَقَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنِّى زَنَيْتُ . فَأَعْرَضَ عَنْهُ ، فَجَاءَ لِشِقِّ وَجْهِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم الَّذِى أَعْرَضَ عَنْهُ ، فَلَمَّا شَهِدَ عَلَى نَفْسِهِ أَرْبَعَ شَهَادَاتٍ دَعَاهُ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ « أَبِكَ جُنُونٌ » . قَالَ لاَ يَا رَسُولَ اللَّهِ . فَقَالَ « أَحْصَنْتَ » . قَالَ نَعَمْ يَا رَسُولَ اللَّهِ . قَالَ « اذْهَبُوا فَارْجُمُوهُ » .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
27138, B006825
Hadis:
حَدَّثَنَا سَعِيدُ بْنُ عُفَيْرٍ قَالَ حَدَّثَنِى اللَّيْثُ حَدَّثَنِى عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ خَالِدٍ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ عَنِ ابْنِ الْمُسَيَّبِ وَأَبِى سَلَمَةَ أَنَّ أَبَا هُرَيْرَةَ قَالَ أَتَى رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم رَجُلٌ مِنَ النَّاسِ وَهْوَ فِى الْمَسْجِدِ فَنَادَاهُ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنِّى زَنَيْتُ . يُرِيدُ نَفْسَهُ ، فَأَعْرَضَ عَنْهُ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم فَتَنَحَّى لِشِقِّ وَجْهِهِ الَّذِى أَعْرَضَ قِبَلَهُ فَقَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنِّى زَنَيْتُ . فَأَعْرَضَ عَنْهُ ، فَجَاءَ لِشِقِّ وَجْهِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم الَّذِى أَعْرَضَ عَنْهُ ، فَلَمَّا شَهِدَ عَلَى نَفْسِهِ أَرْبَعَ شَهَادَاتٍ دَعَاهُ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ « أَبِكَ جُنُونٌ » . قَالَ لاَ يَا رَسُولَ اللَّهِ . فَقَالَ « أَحْصَنْتَ » . قَالَ نَعَمْ يَا رَسُولَ اللَّهِ . قَالَ « اذْهَبُوا فَارْجُمُوهُ » .
Tercemesi:
-.......Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) mescidde iken insanlardan (yânî başkan ve şeriflerden olmayıp, halktan) bir adam geldi ve nida edip:
— Yâ Rasûlallah, ben zina ettim! dedi; bununla kendini kasde-diyordu.
Rasûlullah ondan yüz çevirdi. Bu sefer o adam Rasûlullah'ın yüzünü çevirdiği yöne geçerek yine:
— Yâ Rasûlallah! Ben zina ettim! dedi.
Rasûlullah ondan yine yüz çevirdi. O da yine Rasûlullah'ın yüzünü döndürdüğü tarafa geçti, bu i'tirâfını tekrarladı. Nihayet bu suretle kendi aleyhinde dört kerre şehâdet edince, Peygamber onu çağırdı da:
— "Sende delilik var mı?" diye sordu. O zât:
— Hayır yoktur yâ Rasûlallah! dedi. Bu sefer Peygamber ona:
— "Sen evlendin mi?" diye sordu. O zât:
— Evet evliyim yâ Rasûlallah! diye cevâb verdi. Bunun üzerine Rasûlullah yanında bulunanlara: