812 Kayıt Bulundu.
Giriş
Bize Ubeydullah b. Muaz, ona babası (Muâz b. Muâz), ona Kehmes, ona İbn Bureyde, ona da Yahya b. Ya'mer şöyle rivayet etmiştir:
Basra'da kader hakkında ilk konuşan Ma'bed el-Cühenî'dir. Humeyd b. Abdurrahman el-Himyerî ile birlikte hac -veya umre- yapmak üzere yola çıktık ve “keşke Rasulullah'ın (sav) ashabından birine rastlasak da bu adamların kader hakkında söylediklerini ona sorsak” diye konuştuk. O arada mescide girmekte olan Abdullah b. Ömer'e denk geldik ve hemen yanına geldik. Arkadaşımın sözü bana bırakacağını düşünerek konuya girdim ve “Ya Ebu Abdurrahman, bizim taraflarda birtakım adamlar ortaya çıktı; Kur'an okuyor, ilmî faaliyetlerde bulunuyor ve kaderin olmadığını, olayların ilahî takdir olmaksızın yeni şeyler olduğunu iddia ediyorlar” dedim. Bunun üzerine İbn Ömer “Onlara rastladığında kendilerine de ki: Ben onlardan uzağım, onlar da benden uzaktırlar. Abdullah b. Ömer'in, kendisine yemin ettiği Allah'a and olsun ki, onlardan birinin Uhud dağı kadar altını olsa da onu dağıtsa, kadere inanmadıkça Allah bunu ondan kabul etmez” dedi. Sonra “Bana babam Ömer b. el-Hattab bana şöyle anlattı” diye rivayet etti:
"Bir gün Rasulullah'ın (sav) yanında otururken, aniden yanımıza bembeyaz elbiseli, simsiyah saçlı bir adam geldi. Üzerinde herhangi bir yolculuk alâmeti görünmüyor, ama hiçbirimiz de onu tanımıyorduk. Adam gidip Hz. Peygamber'in önünde oturdu, dizlerini O'nun dizlerine dayadı, ellerini de uyluklarına koydu. Sonra 'Ya Muhammed, bana İslâm'dan haber ver' dedi. Rasulullah (sav) 'İslâm, Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in de Allah'ın Rasulü olduğuna şehadet etmen, namaz kılman, zekât vermen, Ramazan orucunu tutman ve yol külfetine gücün yeterse Kâbe'yi tavaf etmendir' buyurdu. Adam 'doğru söyledin' dedi. Hz. Ömer der ki: Biz şaşırdık, adam hem soruyor hem de tasdik ediyordu. Adam tekrar 'Bana imandan bahset' dedi Hz. Peygamber (sav) 'Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe inanman, bir de kadere; hayrına ve şerrine iman etmendir' cevabını verdi. Adam yine 'doğru söyledin' dedi ve tekrar 'bana ihsandan haber ver' dedi. Rasulullah (sav) 'İhsân, Allah'a, O'nu görüyormuş gibi kulluk etmendir. Zira her ne kadar sen O'nu görmüyorsan da O seni görüyor' buyurdu. Adam, 'bana kıyametten haber ver' dedi. Hz. Peygamber (sav) 'bu konuda kendisine soru sorulan kişi, sorandan daha âlim değildir' buyurdu. Bu sefer adam, 'öyleyse alâmetlerinden haber ver' deyince, Rasulullah (sav) 'cariyenin, efendisini doğurması ve yalın ayak, baldırı çıplak, yoksul koyun çobanlarının yüksek binalar yapmakta yarışmalarıdır' buyurdu. Hz. Ömer der ki: Sonra adam kalkıp gitti. Bir müddet bekledikten sonra Hz. Peygamber bana 'Ya Ömer, o soru soran adam kim, biliyor musun?' dedi. 'En iyisini Allah ve Rasulü bilir' dedim. Hz. Peygamber (sav) 'O (gelen), Cibril'di, size dininizi öğretmek için gelmişti' buyurdu."
Açıklama: Kültürümüzde Hadisler projesini ilgilendiren kısım: أَنْ تَعْبُدَ اللَّهَ كَأَنَّكَ تَرَاهُ فَإِنْ لَمْ تَكُنْ تَرَاهُ فَإِنَّهُ يَرَاكَ
Bana (Yahya), ona Malik, ona da Muhammed b. Münkedir şöyle rivayet etmiştir:
"Rasulullah (sav) şöyle bir yemeğe davet edilmişti. Yemekte kendisine ekmek ve et ikram edildi. Rasulullah (sav) ikram edilen şeylerden yedi. Sonra abdest alıp namaz kıldı. Ardından yemeğin kalan kısmı da getirildi. Rasulullah (sav) ondan da yedi. Yine kalkıp namaz kıldı. Ancak bu sefer abdest almadı."
Bize Ahmed b. Said el-Hemdânî, ona İbn Vehb, ona Amr b. Haris, ona da Ömer b. Saib'in naklettiğine göre; "(bir gün) Rasulullah (sav) otururken süt babası çıkageldi. Bunun üzerine (Hz. Peygamber (sav)) onun için elbisesinin bir ucunu yere serdi ve o (süt babası) da üzerine oturdu. Sonra süt annesi çıkageldi, (bu sefer de) elbisesinin öbür tarafını onun altına serdi, o (süt annesi) da bunun üzerine oturdu. Sonra da süt kardeşi çıkageldi, Rasulullah (sav) onun için ayağa kalktı ve onu (süt kardeşini) önüne oturttu."
Bize Muhammed b. Müsenna, ona Muaz b. Hişam, ona babası (Hişam b. Ebu Abdullah), ona Yahya b. Ebu Kesir, ona Ebu Seleme b. Abdurrahman, ona Ya'îş b. Tıhfe b. Kays el-Ğifarî şöyle anlatmıştır: Babam, suffe ehlindendi. Rasulullah (sav) bir gün "haydi siz de bizimle birlikte Aişe'nin evine gelin" buyurdu. Biz de kalkıp oraya gittik. Hz. Peygamber (sav), "Ey Aişe bize yemek getir" buyurdu. Hz. Aişe, içine et ve hurma katılmış bir tür bulgur yemeği getirdi. Onu yedik. Sonra tekrar "Ey Aişe, bize yemek getir" dedi. Hz. Aişe de hurma, keş ve yağ karışımı güvercin ([eti) kadar (az) bir yemek getirdi. Onu da yedik. Sonra Hz. Peygamber (sav), "Ey Aişe bize içecek ver" dedi. Hz. Aişe büyükçe bir bardak süt getirdi, onu içtik. Sonra (tekrar) Hz. Peygamber (sav) "Ey Aişe bize içecek ver" dedi. Bu sefer küçük bir bardak (süt) getirdi, onu da içtik. Ardından Hz. Peygamber (sav) "isterseniz burada yatın, isterseniz mescide gidin" buyurdu. Ben seher vakti mescitte yüzükoyun yatar halde iken birisinin ayağıyla beni dürttüğünü hissettim. "Bu, Allah'ın (cc) sevmediği bir yatış şeklidir" diyordu. Bir de baktım ki Rasulullah (sav) imiş.
Bize Ebu Ma'mer, ona Abdülvâris, ona Abdülaziz, ona da Enes (ra) şöyle demiştir:
Hristiyan bir adam vardı, sonra Müslüman oldu ve Bakara ve Âlu İmrân surelerini okudu. Hz. Peygamber'e vahiy kâtipliği de yapan bu adam sonra tekrar Hristiyanlığa geri döndü ve “Muhammed, benim kendisine yazdığım şeyler dışında bir şey bilmez” demeğe başladı. Bir zaman sonra öldü ve Hıristiyanlar onu gömdüler. Fakat sabah olduğunda bir de baktılar ki yer onu dışarıya atmış. Bunun üzerine “bu işi Muhammed ve sahâbîleri yapmıştır. Onların arasından çıkıp kaçtığı için bu din kardeşimizin kefenini soyup onu dışarı attılar” dediler. Sonra daha derin çukur kazıp içine gömdüler. Fakat sabah olunca yer onu yin) dışına attı. Hristiyanlar yine “bu işi Muhammed ve sahâbîleri yapmıştır. Onların arasından çıkıp kaçtığı için bu din kardeşimizin kefenini soyup onu dışarı attılar” dediler. Bu sefer güçleri yettiği kadar daha derin bir çukur kazıp gömdüler. Ancak sabah olunca yine yerin de onu dışarı atattığını görünce bu işin insanlar tarafından yapılmadığını anladılar. ve onu oraya öylece atıp gittiler.
Bize Ebu Nuaym, ona Zekeriya, ona Firâs, ona Âmir, ona Mesruk, ona da Hz. Aişe (r.anha) şöyle haber vermiştir:
"Hz. Fatıma yürüyerek geldi. Onun yürüyüşü tıpkı Hz. Peygamber'in (sav) yürüyüşü gibiydi. Hz. Peygamber (sav) ona 'Merhaba kızım' dedi ve onu sağ veya sol tarafına oturttu. Sonra ona gizli bir şeyler söyledi. Hz. Fatıma da ağladı. Ben de ona 'niye ağlıyorsun?' diye sordum (cevap vermedi). Sonra Hz. Peygamber (sav) Hz. Fatıma'ya yine gizli bir şeyler söyledi. Bu sefer Hz. Fatıma güldü. Ben yine ona 'sevincin üzüntüyle bu kadar yakın ve (peş peşe) olduğu bir gün görmedim' dedim ve bu halini sordum, 'Hz. Peygamber'in (sav) sırrını açıklamam' dedi. Hz. Peygamber (sav) vefat edince bu durumu tekrar sordum."