144 Kayıt Bulundu.
Bize Abdüla'lâ b. Abdüla'lâ, ona Ma'mer, ona Zührî, ona Mahmud b. Rabî, ona da İtbân b. Malik şöyle demiştir: Hz. Peygamber'e (sav) gelip ona “gözlerim iyi görmüyor ve (vadiden akan) seller de mescidime gitmeme engel oluyor. Arzu ederim ki siz gelip evimde bir yerde namaz kılsanız, ben de orayı namazgah edinsem” dedim. Rasulullah (sav) "bunu yapacağız" buyurdu. İtbân der ki: Rasulullah (sav), Ebu Bekir'e uğrayıp onu yanına alarak geldi, içeri girince "nerede (namaz kılmamı) istersin" diye sordu. Ben de ona evin bir köşesini gösterdim. Hz. Peygamber emretti, arkasında safa dizildik, bize iki rekat namaz kıldırdı. Sonra yaptığımız, Hazîr yemeğini yemesi için Hz. Peygamber'i (sav) alıkoyduk. Hz. Peygamber'in geldiğini duyan Vadi ahalisi -yani mahalle halkı- akın akın geldiler, ev tamamen doldu. Topluluktan bir adam “Malik b. Duhşum nerede?” diye sordu. Başka bir adam “o münafık bir adamdır” dedi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) "ona öyle deme, o 'Lâ ilâhe illallah' diyor ve bununla yalnız Allah’ın rızasını gözetiyor" buyurdu. Adam “ama bizler onun sadece münafıkları sevdiğini ve sadece onlarla muhatap olduğunu görüyoruz” dedi. Hz. Peygamber (sav) tekrar "ona öyle deme, o 'Lâ ilâhe illallah' diyor ve bununla yalnız Allah’ın rızasını gözetiyor" buyurdu. Topluluktan bir adam “peki ey Allah'ın Rasulü” dedi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) "Şüphesiz Allah, 'Lâ ilâhe illallah' deyip onunla Allah’ın rızasını kazanmayı ümit eden kimselere, cehennemin ateşini haram kılmıştır" buyurdu. Mahmud der ki: Ben bunu aralarında Ebu Eyyûb el-Ensârî’nin de bulunduğu bir takım kimselere anlattım. Ebu Eyyûb “Rasulullah’ın (sav) bunu söylediğini zannetmiyorum” dedi. Bunun üzerine, ben kendi kendime “eğer döndüğümde İtbân b. Malik hayatta ise mutlaka bunu ona soracağım” dedim. geldim, onu kavmine namaz kıldıran, gözleri görmeyen bir zat olarak buldum. Bu hadisi ona sordum, o da bana, o hadisi ilk defa rivayet ettiği gibi rivayet etti. İtbân Bedir savaşına katılanlardandı.
Açıklama: Şeyhayn'ın şartlarına göre isnadı sahihtir.
Bize Yezîd b. Harun, ona Süfyân b. Hüseyin, ona Zührî, ona Mahmud b. Rabî ya da Rabî b. Mahmud -tereddüt eden ravi Yezid'dir-, ona da İtbân b. Malik şöyle demiştir: Rasullullah'a (sav) gelip “ben görme özürlü bir adamım. Seninle aramda şu vadi ve karanlık var” dedim ve ondan, namaz kıldığı yeri namazgah edinmek üzere gelip benim evimde namaz kılmasını istedim. O da bana bunu yapacağına söz verdi, sonra da yanında Ebu Bekir ve Ömer ile birlikte geldi. Hz. Peygamber'in geldiğini duyan Ensar onun yanına geldi. Sadece münafıklıkla itham edilen Malik b. Duhşun geri kaldı. İnsanlar yemek için kaldılar ve Hz. Peygamber namaz kılarken onlar aralarında konuşup “Hz. Peygamber'in (sav) geldiğini bildiği halde, Malik b. Duhşun'u buraya gelmekten alıkoyan şey münafık oluşudur” dediler. Namazını bitiren Peygamber (sav) "Yazıklar olsun, o adam içten samimi bir şekilde Allah'tan başka ilah olmadığına şehadet getirmedi mi? Hiç şüphesiz Aziz ve Celil Allah kelime-i şahadet getirene ateşi haram kılmıştır" buyurdu.
Açıklama: Bu siyâka'sı ile zayıftır. Süfyan b. Huseyn, Zühri'den rivayet eder fakat hadisleri zayıftır. Ashab-ı Zührî'nin muhalefet ettiği şeyler nakleder.
Bize Süfyân, ona Zührî, ona da Mahmud şöyle demiştir: İtban b. Malik gözleri perdeli (görmeyen) bir adamdı. Hz. Peygamber'e (sav) onun namaza gelemediği söylenerek (onun evde namaz kılması için izin istendi). Hz. Peygamber (sav) "ezanı duyuyor musun?" diye sordu. O da “evet” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) ona izin vermedi.
Açıklama: Şazlarından dolayı zayıf bir hadistir. Sufyan b. Uyeyne ashâb-ı Zührî'ye Mahmud b. Rebi'den rivayetleri konusunda muhalefet etmiştir.
Bize Abdurrezzâk, ona Ma'mer, ona Zührî, ona Mahmud b. Rabî, ona da İtbân b. Malik şöyle demiştir: Hz. Peygamber'e (sav) geldim ve ona “artık gözlerim görmüyor” dedim. Sonra Râvi hadisi aynı manada rivayet etti. Ancak farklı olarak "Malik b. Duhşun, ya da Duhayşin" şeklinde söyledi, bir de "ateşe haram kılındı" seklinde rivayet etti ve (İtbân için) "Bedir ashabındandı" demedi.
Açıklama: Şeyhayn'ın şartlarına göre isnadı sahihtir.
Bize Abdurrahman, ona Süfyan, ona Seleme, ona Küreyb, ona da İbn Abbas (ra) şöyle rivayet etti: Ben bir gece (teyzem) Meymûne'nin yanında kalmıştım. Geceleyin Rasulullah (sav) kalktı, ihtiyacını giderdi, yüzünü ve ellerini yıkadı, [sonra uyudu]. Bir müddet sonra tekrar kalktı, su tulumunu aldı, tulumun ağzındaki bağı çözdü. Sonra orta yollu bir abdest aldı, yani suyu çok kullanmadan ve onu organlara da tam ulaştırarak bir abdest aldı. Sonra namaza durdu. Ben de kalktım ve Hz. Peygamber'in (sav) benim kendisini takip ettiğimi bilmesini istemediğim için uykudan yeni uyanıyormuş gibi gerindim. Abdest aldım. Rasulullah (sav) namaza durdu, ben de onun sol tarafında namaza durdum. Rasulullah (sav) benim kulağımdan tuttu ve sağ tarafına geçirdi. Toplamda on üç rekât namaz kıldı. Sonra yatıp uyudu, hatta horladı. Kendisi uyuduğu zaman horlardı. Sonra Bilâl gelip namaz vaktini haber verdi. Hz. Peygamber (sav) bu sefer abdest almadan namaz kıldı. Duasında da şunları söylüyordu: "Allah’ım! Kalbimde bir nur kıl, gözümde de bir nur, kulağımda da bir nur, sağımda bir nur, solumda bir nur, üstümde bir nur, altımda bir nur, önümde bir nur, arkamda bir nur kıl ve benim nurumu büyüt!" Ravi Küreyb şöyle demiştir: Bu kelimelerden (veya nurlardan) yedisi tâbuttadır (yani kalbin tabutu gibi olan bedendedir). Sonra ben İbn Abbâs'ın oğullarından bir adamla karşılaştım. O bana bu duâ kelimelerini rivayet etti, ayrıca, "Sinirlerimde, etimde, kanımda, saçımda ve bedenime/cildimde" (nur ver) kelimelerini de zikretti, bunun dışında iki haslet daha (kemik ve ilik) söyledi.
Bize Osman b. Ömer, ona Yunus, ona Zührî, ona da Mahmud b. Rabî şöyle rivayet etmiştir: Rasulullah (sav), İtbân b. Malik'in evinde kuşluk namazını kıldı. Orada bulunan sahabe de kalkıp Rasulullah'ın arkasında namaza durdu.
Bize Ebu Ali er-Ruzbari, ona Muhammed b. Bekr, ona Ebu Davud, ona Kuteybe, ona Cerir, ona Ebu Cenab, ona Mârâe el-Abdî, ona Adiy b. Sabit, ona Said b. Cübeyr, ona da İbn Abbas'ın rivayet ettiğine göre Rasulullah şöyle dediğini buyurmuştur: "Kim ezanı işitir de, cemaate katılmasını engelleyen herhangi bir özür olmadığı halde cemaate katılmaz ise, onun namazı kabul olmaz. Bunun üzerine sahabiler, 'özür nedir?' diye sordular. Hz. Peygamber de, korku ve hastalıktır diye cevap verdi."