221 Kayıt Bulundu.
Bize Kuteybe b. Saâd, ona Cafer b. Süleyman ed-Duba'î, ona Ca'd b. Osman, ona da Enes b. Mâlik (ra) şöyle rivayet etmiştir: Rasulullah (sav) evlenmiş ve zifaf gerçekleşmişti. Annem Ümmü Süleym, Hays yemeği yapmış ve onu bir kaba koyup “Enes bunu Hz. Peygamber’e (sav) götür ve de ki: Annem sana selam söylüyor, bunu o sana gönderdi. Şunu da söyle ‘Bu bizim yaptığımız azdır!' demişti. Ben de yemeği Hz. Peygamber’e (sav) götürdüm ve “Annem selam söylüyor, bu bizden size az da olsa bir hediyedir” dedim. Hz. Peygamber (sav) “Onu koy ve gidip falanca, falanca ve karşılaştığın kişileri çağır!” dedi ve bazı kişilerin isimlerini söyledi. Ben söylenenleri ve karşılaştığım kimseleri davet ettim. Enes’e "Kaç kişiydiniz?" diye sordum. “Üç yüze yakındık” dedi. Bana Hz. Peygamber (sav), “Enes, o kabı getir bakalım!” dedi. Sonra davetliler içeri geldiler, suffe ve hücre dolmuştu. Rasulullah (sav) "Onar kişilik halkalar olun, herkes önünden yesin” buyurdu. Herkes yedi ve doydu. Bir grup giriyor diğeri çıkıyordu. Böylece hepsi yediler. Hz. Peygamber (sav) “Enes, kabı kaldır!" buyurdu. Kabı kaldırdığım sırada mı yoksa koyduğumda mı daha çoktu bilemiyorum. Bazıları Rasulullah'ın (sav) evinde oturup sohbet ettiler. Hz. Peygamber (sav) de oturuyordu. Ailesi ise yüzünü duvardan tarafa çevirmişti. Hz. Peygamber'e (sav) onların bu davranışları ağır gelmişti. O (Rasulullah (sav)), çıkıp eşlerinin yanına gitti sonra geri döndü. Rasulullah'ın (sav) geri geldiğini görünce onu üzdüklerini anlayıp kapıya yöneldiler ve çıktılar. Rasululah (sav) geldi ve perdeyi indirdi ve ailesinin yanına girdi. Ben hücrede oturuyordum. Çok geçmeden yanıma geldi. Şu ayetler (Ahzâb 33/53) nazil olmuştu. Onları insanlara okudu: “Ey iman edenler! Peygamber’in evlerine izin verilmeden girmeyin ve yemek için davet edildiğinizde erkenden gidip yemek hazırlanmasını beklemeyin…" Ca'd, Enes'ten şunu nakletti "Ben bu ayetlerin iniş zamanına en yakın olan kişiyim. Bundan sonra Hz. Peygamber’in (sav) hanımları kapandılar ve yabancılardan uzak durmaya başladılar. Ebu İsa (et-Tirmizî) şöyle demiştir: Bu, hasen-sahih bir hadistir. Ca'd, Osman'ın oğludur. Ona İbn Dînâr da denilir. Künyesi Ebu Osman’dır. Basralıdır. Hadis alimleri tarafından güvenilir bir ravi kabul edilir. Yunus b. Ubeyd, Şu'be ve Hammâd ondan rivayet etmişlerdir.
Açıklama: Ahzâb suresi 53. ayetin meali: "Ey iman edenler! Size izin verilmedikçe Peygamberin evlerine girip de yemeğin hazırlanmasını beklemeyin; fakat yemeye çağırıldığınızda girin; yemeğinizi yiyince de hemen dağılın, söze dalıp oturmayın. Bu davranışınız peygamberi rahatsız ediyor, size söylemeye çekiniyor, oysa Allah hak olanı açıklamaktan çekinmez. Peygamber hanımlarından bir şey istediğinizde, onlar perde arkasında iken isteyin; bu sizin kalplerinizin de onların kalplerinin de temiz kalması için en uygunudur. Resûlullah’ı üzmeye hakkınız yoktur, kendisinden sonra ebedî olarak eşleriyle de evlenemezsiniz, sizin bunu yapmanız Allah katında büyük bir günahtır." Ahzâb, 33/53.
Bize Müsedded, ona Ebu Avâne, ona Katade, ona da Enes'in söylediğine göre; bir Cuma günü Rasulullah (sav) hutbe verirken aniden bir adam geldi ve: Ey Allah'ın Rasulü! Yağmur yağmaz oldu. Allah'a dua et de bize yağmur yağdırsın, dedi. Rasulullah hemen dua etti. Hemen yağmur yamaya başladı. Öyle ki, az daha evlerimize gidemeyecektik. Bir sonraki cumaya kadar üzerimize hep yağmur yağdı. Enes dedi ki: Sonraki cuma, bu adam veya bir başkası ayağa kalktı ve: Ey Allah'ın Rasulü! Allah'a dua et de, bu yağmuru üzerimizden başka yerlere yağdırsın, dedi. Bunun üzerine Rasulullah: "Allah'ım, etrafımıza yağdır, üzerimize değil" dedi. Enes dedi ki: Yemin olsun ki, bulutların sağa sola doğru parçalandıklarını ve etraftakiler üzerine yağmur yağarken Medine halkının yağmur altında olmadığını gördüm.
Bize İsamil, ona Mâlik, ona İshak b. Abdullah b. Ebu Talha, ona da Enes b. Mâlik şöyle demiştir: Ebu Talha, Ümmü Suleym'e hitaben “ben bu defa gerçekten Rasulullah'ın (sav) sesinin çok zayıf çıktığını işittim ve anladım ki karnı aç. Yanında yiyecek bir şey var mı?” dedi. Ümmü Suleym “evet” dedi ve arpadan yapılmış birkaç ekmek parçası çıkardı. Sonra bir baş örtüsü çıkartıp onun bir kısmı ile ekmekleri sarıp dürdü. Sonra bohçayı benim elimin altına gizledi ve örtünün bir kısmını da benim üstüme sarıp sarmalayıp Rasulullah'ın yanına gönderdi. Enes der ki: Ben bunu götürdüm ve Rasulullah'ı (sav) mescitte buldum. Beraberinde insanlar vardı. Ben de onların yanına varıp dikeldim. Rasulullah (sav) bana "seni Ebu Talha mı gönderdi?" diye sordu. Ben “evet” dedim. Rasulullah (sav) "yemek için mi?" dedi. Ben de “evet” dedim. Bunun üzerine Rasulullah (sav) beraberinde bulunanlara hitaben "hadi kalkın" buyurdu ve yürüdü, ben de önlerinde yürüyüp önceden Ebu Talha'ya geldim ve durumu ona haber verdim. Ebu Talha Ümmü Suleym'e “ey Ümmü Suleym, Rasulullah (sav) beraberinde insanları getiriyor, halbuki onları doyurabileceğimiz bir şey yoktur” dedi. Ümmü Suleym “Allah ve Rasulü en iyi bilendir” dedi. Sonra Ebu Talha gidip Rasulullah'ı karşıladı. Rasulullah (sav) Ebu Talha ile beraber geldi ve "ey Ümmü Suleym, yanında ne varsa getir" buyurdu. O da bu ekmekleri getirdi. Rasulullah (sav) emretti ve ekmekler küçük küçük parçalara bölündü. Ümmü Suleym bir yağ tulumundan bu bölünen ekmek parçalarının üzerine yağ sıktı ve onları bulayıp katık yaptı. Sonra Rasulullah (sav) o katık üzerine Allah'ın, söylemesini istediği şeyleri söyleyip dua etti ve "on kişi içeriye al" buyurdu. Ebu Talha on kişiyi içeriye aldı. Onlar doyuncaya kadar yediler, sonra dışarı çıktılar. Ardından "on kişiye daha al" buyurdu. Ebu Talha onları da içeriye aldı. Onlar da doyuncaya kadar yedikten sonra dışarıya çıktılar. Sonra Rasulullah (sav) tekrar "on kişi daha al" dedi. Böylece, tamamı seksen kişi olan topluluğun hepsi de yedi ve doydu.
Bize Musa, ona Mu’temir, ona babası (Süleyman b. Tarhân), ona Ebu Osman, ona da Abdurrahman b. Ebu Bekir (r.anhuma) şöyle rivayet etmiştir: Biz Hz. Peygamber (sav) ile birlikte yüz otuz kişiydik. Hz. peygamber (sav) bize “Birinizin yanında yiyecek var mı?” dedi. Baktık ki birinin yanında bir sâ’ veya buna yakın yiyecek çıktı, hemen bir hamur yoğruldu. Sonra da saçı dağınık, uzun boylu müşrik bir adam koyunlarını sürerek geldi. Hz. Peygamber (sav), ona “satılık mı yoksa bağış mı?” diye sordu. Adam: “satılık” dedi. Hz. peygamber (sav), ondan bir koyun satın aldı. Koyun hemen kesildi ve Allah’ın Rasulü (sav), önce onun karaciğerinin pişirilmesini emretti. Allah’a yemin olsun ki, Nebî (sav) karaciğeri yüz otuz kişinin her birine -orada ise kendisine vererek, değilse payını ayırarak- dağıttı ve (koyunun etini) iki kaba koydu, onların tamamı ondan yedi, hepimiz doyduk hatta iki kaptaki yemek artmıştı, onu da deveye yükledik. Veya hadisin ravisi buna benzer ifade kullandı.
Bize Abdullah b. Yusuf, ona Mâlik, ona İshak b. Abdullah b. Ebu Talha, ona da Enes b. Mâlik şöyle demiştir: Ebu Talha, Ümmü Suleym'e hitaben “ben bu defa gerçekten Rasulullah'ın (sav) sesinin çok zayıf çıktığını işittim ve anladım ki karnı aç. Yanında yiyecek bir şey var mı?” dedi. Ümmü Suleym “evet” dedi ve arpadan yapılmış birkaç ekmek parçası çıkardı. Sonra bir baş örtüsü çıkartıp onun bir kısmı ile ekmekleri sarıp dürdü. Sonra bohçayı benim elimin altına gizledi ve örtünün bir kısmını da benim üstüme sarıp sarmalayıp Rasulullah'ın yanına gönderdi. Enes der ki: Ben bunu götürdüm ve Rasulullah'ı (sav) mescitte buldum. Beraberinde insanlar vardı. Ben de onların yanına varıp dikeldim. Rasulullah (sav) bana "seni Ebu Talha mı gönderdi?" diye sordu. Ben “evet” dedim. Rasulullah (sav) "yemek için mi?" dedi. Ben de “evet” dedim. Bunun üzerine Rasulullah (sav) beraberinde bulunanlara hitaben "hadi kalkın" buyurdu ve yürüdü, ben de önlerinde yürüyüp önceden Ebu Talha'ya geldim ve durumu ona haber verdim. Ebu Talha Ümmü Suleym'e “ey Ümmü Suleym, Rasulullah (sav) beraberinde insanları getiriyor, halbuki onları doyurabileceğimiz bir şey yoktur” dedi. Ümmü Suleym “Allah ve Rasulü en iyi bilendir” dedi. Sonra Ebu Talha gidip Rasulullah'ı karşıladı. Rasulullah (sav) Ebu Talha ile beraber geldi ve "ey Ümmü Suleym, yanında ne varsa getir" buyurdu. O da bu ekmekleri getirdi. Rasulullah (sav) emretti ve ekmekler küçük küçük parçalara bölündü. Ümmü Suleym bir yağ tulumundan bu bölünen ekmek parçalarının üzerine yağ sıktı ve onları bulayıp katık yaptı. Sonra Rasulullah (sav) o katık üzerine Allah'ın, söylemesini istediği şeyleri söyleyip dua etti ve "on kişi içeriye al" buyurdu. Ebu Talha on kişiyi içeriye aldı. Onlar doyuncaya kadar yediler, sonra dışarı çıktılar. Ardından "on kişiye daha al" buyurdu. Ebu Talha onları da içeriye aldı. Onlar da doyuncaya kadar yedikten sonra dışarıya çıktılar. Sonra Rasulullah (sav) tekrar "on kişi daha al" dedi. Böylece, tamamı yetmiş ya da seksen kişi olan topluluğun hepsi de yedi ve doydu.
Bize Kuteybe, ona Mâlik, ona İshak b. Abdullah b. Ebu Talha, ona da Enes b. Mâlik şöyle demiştir: Ebu Talha, Ümmü Suleym'e hitaben “ben bu defa gerçekten Rasulullah'ın (sav) sesinin çok zayıf çıktığını işittim ve anladım ki karnı aç. Yanında yiyecek bir şey var mı?” dedi. Ümmü Suleym “evet” dedi ve arpadan yapılmış birkaç ekmek parçası çıkardı. Sonra bir baş örtüsü çıkartıp onun bir kısmı ile ekmekleri sarıp dürdü. Sonra beni Rasulullah'ın yanına gönderdi. Enes der ki: Ben gidip Rasulullah'ı (sav) mescitte buldum. Beraberinde insanlar vardı. Ben de onların yanına varıp dikeldim. Rasulullah (sav) bana "seni Ebu Talha mı gönderdi?" diye sordu. Ben “evet” dedim. Bunun üzerine Rasulullah (sav) beraberinde bulunanlara hitaben "hadi kalkın" buyurdu ve yürüdü, ben de önlerinde yürüyüp önceden Ebu Talha'ya geldim ve durumu ona haber verdim. Ebu Talha Ümmü Suleym'e “ey Ümmü Suleym, Rasulullah (sav) geliyor, halbuki bizim onlara yetecek kadar yemeğimiz yoktur” dedi. Ümmü Suleym “Allah ve Rasulü en iyi bilendir” dedi. Sonra Ebu Talha gidip Rasulullah'ı karşıladı. Rasulullah (sav) Ebu Talha ile beraber geldi ve "ey Ümmü Suleym, yanında ne varsa getir" buyurdu. O da bu ekmekleri getirdi. Rasulullah (sav) emretti ve ekmekler küçük küçük parçalara bölündü. Ümmü Suleym bir yağ tulumundan bu bölünen ekmek parçalarının üzerine yağ sıktı ve onları bulayıp katık yaptı. Sonra Rasulullah (sav) o katık üzerine Allah'ın, söylemesini istediği şeyleri söyleyip dua etti ve "on kişi içeriye al" buyurdu. Ebu Talha on kişiyi içeriye aldı. Onlar doyuncaya kadar yediler, sonra dışarı çıktılar. Ardından "on kişiye daha al" buyurdu. Ebu Talha onları da içeriye aldı. Böylece, tamamı yetmiş ya da seksen kişi olan topluluğun hepsi de yedi ve doydu.
Bize Malik b. İsmail, ona İsrail, ona Ebu İshak, ona da Bera (ra) şöyle haber vermiştir: Hudeybiye günü bir bin dört yüz kişiydik. Hudeybiye bir kuyunun adıdır. Biz o kuyunun suyunu bir damla su kalmayıncaya kadar çektik. Hz. Peygamber (sav) kuyunun ağzına oturdu ve biraz su istedi. Ağzına biraz su alıp kuyuya püskürttü. Çok geçmedi ki biz ve bineklerimiz kuyudan tekrar kanıncaya kadar su içtik.
Bize Müsedded, ona Hammad, ona Abdülaziz, ona Enes; (T) Bize Yunus, ona Sabit, ona da Enes'in (ra) söylediğine göre Medine halkı Rasulullah (sav) zamanında bir kuraklık yaşadı. Bir cuma günü Rasulullah (sav) hutbe verirken bir adam ayağa kalktı ve 'Ey Allah'ın Rasulü! At sürüleri helak oldu, davar sürüleri mahvoldu. Allah'a dua etsen de bize yağmur yağdırsa!' dedi. Rasulullah (sav) ellerini kaldırdı, dua etti. Enes (ra) şöyle dedi: Gökyüzü cam gibi parlak iken rüzgar esti, bir bulut oluştu. Sonra bulut toplandı. Ardından gökyüzünden bardaktan boşanırcasına yağmur yağdı. Çıktık, evlerimize gelene kadar suya bata çıka yürüdük. Öteki cumaya kadar yağmur aralıksız yağdı. Ertesi cuma aynı adam -veya bir başkası- ayağa kalktı, 'Ey Allah'ın Rasulü! Evler yıkıldı, Allah'a dua etsen de yağmur kesilse!' dedi. Rasulullah (sav) gülümsedi, sonra "Üzerimize değil; çevremize yağdır" diye dua etti. Buluta baktım, parçalanarak Medine'nin semasını taç misali kuşattı.