221 Kayıt Bulundu.
Bize Amr en-Nâkıd ve Züheyr b. Harb, onlara Süfyan b. Uyeyne, ona İbn Ebu Necîh, ona Mücâhid ona Ebu Ma'mer, ona da Abdullah şöyle demiştir: Rasulullah (sav) zamanında ay ikiye ayrıldı. Bunun üzerine Rasulullah (sav) "şahit olun" buyurdu.
Açıklama: Rivayetin geniş metni için M007073 numaralı hadise bakınız.
Bize Amr en-Nâkıd ve Züheyr b. Harb, onlara Süfyan b. Uyeyne, ona İbn Ebu Necîh, ona Mücâhid ona Ebu Ma'mer, ona da Abdullah şöyle demiştir: Rasulullah (sav) zamanında ay ikiye ayrıldı. Bunun üzerine Rasulullah (sav) "şahit olun" buyurdu.
Açıklama: Rivayetin geniş metni için M007073 numaralı hadise bakınız.
Bize Ubeydullah b. Muâz El-Anberî, ona babası, ona Şu'be, ona A'meş, ona İbrahim, ona Ebu Ma'mer ona da Abdullah b. Mes'ud şöyle rivayet etmiştir: Rasulullah (sav) zamanında ay iki parçaya yarıldı ve parçanın biri dağında ardında kaldı diğeri ise dağın üzerinde. Bunun üzerine Rasulullah (sav) "şahit ol, Allah'ım!" dedi.
Bana (Yahya), ona Mâlik (b. Enes), ona da İshâk b. Abdullah b. Ebu Talha, Enes b. Mâlik(in şöyle anlattığını rivayet etmiştir: "Üvey babam) Ebu Talha: 'Rasulullah'ın (sav) sesinin zayıf çıktığını duydum. Aç olduğunu anladım. Elinde (O'na ikram edebileceğimiz) bir şey var mı?' diye (hanımı) Ümmü Süleym'e sordu. O da: 'Evet var.' karşılığını verdi ve birkaç parça arpa ekmeği çıkardı. Bir örtü alıp bir tarafıyla ekmekleri sardı, görünmeyecek şekilde elime verdi, örtünün geri kalan kısmını vücuduma sardı ve beni Rasulullah'a (sav) gönderdi. Ben ekmeği götürdüğümde Rasulullah'ı (sav) mescitte insanlarla birlikte oturuyorken buldum. Onların başlarına dikildim. Rasulullah (sav): 'Seni Ebu Talha mı gönderdi?" diye sordu. 'Evet' dedim. 'Yemek için mi?" diye tekrar sordu. 'Evet' cevabını verdim. Bunun üzerine Peygamber (sav) yanındakilere: 'Haydi kalkın gidelim!' buyurdu. Rasulullah (sav) kalkıp yola koyuldu. Ben (hızlıca) önden gittim ve Ebu Talha'nın yanına gelip ona (durumu) haber verdim. Ebu Talha: 'Ey Ümmü Süleym, Rasulullah (sav) yanında birileriyle geldi. Kendilerine verecek (yeterli) yemeğimiz de yok.' dedi. Ümmü Süleym: 'Allah ve Rasulü (her şeyi bizden) daha iyi bilir' karşılığını verdi. Ebu Talha Rasulullah'ı (sav) karşılamaya çıktı. Rasulullah'ı (sav) ve onunla birlikte gelenleri karşıladı. Allah Rasulü (sav): 'Haydı, neyin varsa getir bakalım ey Ümmü Süleym.' buyurdu. Bunun üzerine Ümmü Süleym (hemen) ekmeği getirdi. Rasulullah (sav) ekmeğin küçük parçalara bölünmesini istedi. Ümmü Süleym tulumdan yağ sıkıp (ekmeğin üzerine dökerek) ekmeğe katık yaptı. Rasulullah (sav) (ekmekle yapılan) bu yemek için Allah (cc) ne dilediyse dua etti ve: 'On kişiyi içeri alın.' buyurdu. Ebu Talha onları içeri aldı. Onlar yiyip karınlarını doyurdu ve çıktı. 'On kişiyi daha içeri alın.' buyurdu. Ebu Talha onları da içeri aldı. Bunlar da yiyip karınlarını doyurduktan sonra çıktılar. Hz. Peygamber (sav) tekrar: 'On kişiyi daha içeri alın' buyurdu. Ebu Talha bir on kişi daha içeri aldı. Bu on kişi de yiyip karınlarını doyurp çıktı. Hz. Peygamber (sav) yine: 'On kişiyi daha içeri alın' buyurdu. Böylece oraya gelenlerin hepsi (hazırlanan yemekten) yedi ve karınları doydu. (Yemeğe katılan) Topluluk, yetmiş veya seksen kişiydi."
Bize Muhammed b. Müsenna, ona Ebu Ahmed ez-Zübeyrî, ona İsrail, ona Mansur, ona İbrahim, ona Alkame, ona da Abdullah b. Mesud şöyle haber vermiştir: Biz ayetleri (olağanüstü hadiseleri) bereket sayardık, siz ise onu korkutma sayıyorsunuz. Biz Hz. Peygamber (sav) ile bir seferdeyken su azalınca Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Bana biraz artık su araştırın." İçinde az bir su bulunan bir kap getirdiler. Hz. Peygamber (sav) elini kaba soktu ve şöyle dedi: "Haydi temiz ve mübarek suya gelin. Bereket Allah'tandır." Ben suyu gördüm. Hz. Peygamber'in (sav) parmakları arasından kaynıyordu. Biz o zamanlarda yemek yerken yiyeceklerin tesbihlerini işitiyorduk.
Bize Ebu Yeman, ona Şuayb, ona Ebu Zinad, ona Arec, ona da Ebu Hureyre (ra) Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu haber vermiştir: "Sizler ayakkabıları kıldan yapılmış bir kavimle savaşmadan kıyamet kopmaz. Gözleri küçük, yanakları kırmızı, basık burunlu, yüzleri sanki deriyle kaplanmış kalkan gibi olan Türklerle savaşmadıkça kıyamet kopmaz."