153 Kayıt Bulundu.
Bize Ali b. Ahmed b. Abdan, ona Ahmed b. Ubeyd es-Saffar, ona Osman b. Ömer ed-Dabbî, ona Müsedded, ona Ebu'l-Ahvas, ona Eş'as b. Süleym, ona da Muaviye b. Suveyd b. Mukarrin, Bera b. Azib'in (ra) şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Rasulullah (sav), bize yedi şeyi emretti, yedi şeyi de yasakladı. Hasta ziyaret etmeyi, cenazelere katılmayı, aksırana rahmet dilemeyi ('yerhamükallah (Allah sana rahmet etsin)' demeyi), yemini yerine getirmeyi [birisi 'yemin ederim ki, sen bunu yapacaksın/yapmalısın' dediğinde sırf onun yeminini boşa çıkarmamak için o işi yapmayı], mazluma yardım etmeyi, selamı yaymayı ve davet edene (çağırdığı yere) gitmeyi emretti. Altın yüzükleri, gümüş kapları (kullanmayı), elbisenin üzerine giyilen (şal, pelerin vb.) ipek üstlüğü, ipek şeritli pamuk kumaşı, kalın atlası (elbise olarak), atlası ve ipeği (biz erkeklere) yasakladı." [Buhari bu hadisi, Sahih'inde 'Ebu'r-Rebî, ona da Ebu'l-Ahvas' tarikiyle rivayet etti. Müslim ise, bu hadisi Eş'as'tan farklı vecihlerle (tariklerle, farklı raviler vasıtasıyla) rivayet etmiştir.]
Açıklama: Rivayette geçen yasaklı kıyafetleri ifade eden kelimelerin anlamları şu şekildedir: الْمَيَاثِرِ (el-Meyasir): el-Mîysire kelimesinin çoğuludur. Elbisenin üstüne giyilen şal, pelerin vb. üstlük anlamına gelmektedir. At, deve vb. binek hayvanların eyeri yahut palanı üzerine konulan mindere de denir. Hz. Peygamber (kibir alameti taşıdığı için) bu pelerinin kırmızı olanını yasaklamıştır. الْقَسِّيَّةِ (el-Kasiyye): Üzerinde kalın dalgalı, şeritli ipek bulunan, Mısır yapımı ipek karışımı pamuk bir kumaştır. الإِسْتَبْرَقِ (el-İstebrak): Sırma ile dokunmuş iyi cins kalın ipek anlamına gelir. Dîbâc denilen ipekli kumaşın kalın ve kaba olanı; kalın atlas anlamına gelir وَالدِّيبَاج (ed-Dîbâc): Altın veya gümüşle karışık olarak dokunmuş ipekli ve renkli birçok çeşidi bulunan kumaş; sırmalı ipek kumaş anlamına gelir. Atlas, atlasa veya canfese de denir. İpek kumaşlar içinde en değerlisi ve en güzeli olarak kabul edilir. وَالْحَرِيرِ (el-Harîr) Halis ipek demektir.
Bize Ebu Yemân, ona Şuayb, ona Ebu Zinâd, ona Abdurrahman’ın rivayet ettiğine göre Ebu Hureyre şöyle demiştir: "Tufeyl b. Amr ed-Devsî ve arkadaşları Rasulullah’a (sav) geldi ve 'Ey Allah’ın Rasulü! Devs (Kabilesi) isyan etti ve İslam’dan yüz çevirdi. Onlara beddua etsen' dediler. Bunun üzerine 'İşte şimdi Devs helak oldu' denildi. Ama Hz. Peygamber (sav) 'Allah'ım Devs’e hidayet et ve onları (İslam’a) getir' buyurdu."
Bana Hibbân, ona Abdullah, ona Zekeriyya b. İshak, ona Yahya b. Abdullah b. Sayfî, ona İbn Abbas’ın azatlısı Mabed, ona da İbn Abbas (r.anhumâ) “Rasulullah (sav), Muaz b. Cebel’i Yemen’e gönderdiği zaman ona şöyle buyurdu” demiştir: "Sen kitap ehli bir kavmin yanına gideceksin. Onların yanına vardığın vakit, onları Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığına, Muhammed’in Allah’ın Rasulü olduğuna şehadet etmeye çağır. Eğer onlar bu hususta sana itaat ederlerse, Allah’ın onlara, her gün ve gece içinde beş vakit namazı farz kıldığını bildir. Bu hususta sana itaat ederlerse o zaman, Allah'ın, onlara, zenginlerinden alınıp fakirlerine verilmek üzere zekâtı farz kıldığını haber ver. Eğer bu hususta da sana itaat ederlerse sakın onların mallarının değerli olanlarını (zekat olarak) almaya kalkma. Bir de mazlumun bedduasından sakın. Çünkü onun ile Allah arasında bir perde yoktur." [Ebu Abdullah (el-Buharî) der ki: "أَطَاعَتْ" "طَاعَتْ" ,"طَوَّعَت aynı anlama (boyun bükmek, itaat etmek) kullanılan kalıplardır. Bu anlamda şu üç sığa da (طِعْتُ وَطُعْتُ وَأَطَعْتُ) kullanılabilir.]
Bize Abdussamed, ona Hammâd, ona da Sâbit, Enes’in şöyle anlattığını rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber (sav), Neccâroğullarından bir hastayı ziyaret etmek üzere yanına girdi ve 'Dayı bey! Lâ ilâhe illallah de' dedi. Adam 'Ben dayı mıyım amca mı?' diye sorduğunda, Hz. Peygamber 'Bilakis, dayısın' buyurdu. Adam 'Benim için en hayırlı olanı Lâ ilâhe illallah sözü müdür?' deyince, Hz. Peygamber 'Evet' cevabını verdi."
Bize Kuteybe b. Said, ona Abdülaziz b. Ebu Hazim, ona Ebu Hazim, ona Sehl; (T) Bize Kuteybe b. Said, ona Yakub b. Abdurrahman, ona Ebu Hazim, ona da Sehl b. Sa'd şöyle haber vermiştir: "Hayber günü Rasulullah (sav) 'Bu sancağı öyle bir adama vereceğim ki, Allah onun elinde fetih müyesser kılacak. O, Allah'ı ve Rasulünü sever, Allah ve Rasulü de onu sever' buyurdu. Sehl der ki: Artık insanlar o gece 'Sancağı acaba kime verecek?' diye konuşarak gecelediler. Sabahlayınca erkenden Rasulullah'ın (sav) yanına vardılar. Her biri sancağın kendine verilmesini umuyordu. Derken Rasulullah (sav) 'Ali b. Ebu Talib nerede?' diye sordu. Ashab 'Ey Allah'ın Rasulü! O gözlerinden rahatsızdır' dediler. Emir buyurdu, Hz. Ali'ye, adam gönderip getirildi. Rasulullah (sav) onun gözlerine tükürüğünü sürdü ve kendisine dua etti. Ali derhal düzeldi. Hatta hiç ağrısı yokmuş gibi oldu. Rasulullah (sav) sancağı ona yerdi. Ali 'Ey Allah'ın Rasulü! Onlarla, onlar da bizim gibi oluncaya kadar mı harp edeceğim?' diye sordu. Hz. Peygamber (sav) 'Sükunetle hareket et, onların sahasına in, sonra onları İslam'a davet et! İslam'da kendilerine vacip olan Allah hakkını onlara haber ver. Vallahi senin sayende Allah'ın bir adama hidayet vermesi, senin için kırmızı develerin senin olmasından daha hayırlıdır' buyurdu."
Bize Yahya b. Eyyub, Kuteybe b. Said ve İbn Hucr, onlara İsmail -yani İbn Cafer-, ona Ala, ona babası, ona da Ebu Hureyre, Hz. Peygamber'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Bir kimse doğru bir yola sevk ederse, ona tabi olanların ecirleri kadar kendisi için ecir vardır. Bu, tabi olanların ecrinden bir şey eksiltmez. Kim bir dalalete sevk ederse, ona tabi olanların günahları kadar kendisi için günah vardır. Bu, tâbi olanların günahlarından hiç bir şey eksiltmez."
Bize Kuteybe b. Said, ona Yakub b. Abdurrahman b. Muhammed b. Abdullah b. Abdülkârî, ona Ebu Hâzim, ona da Sehl b. Sa'd (ra) şöyle rivayet etmiştir: "Nebî (sav) Hayber günü 'Sancağı öyle birine vereceğim ki fetih onun eliyle müyesser olacak. O, Allah'ı ve Rasulü'nü sever, Allah ve Rasulü de onu sever' buyurdu. Artık insanlar o gece 'Sancağı acaba kime verecek?' diye konuşarak gecelediler. Her biri sancağın kendine verilmesini umarak sabah Rasulullah'ın (sav) yanına vardılar. Hz. Peygamber (sav) 'Ali nerede?' buyurdu. 'Gözünden rahatsız' denildi. Nebî (sav) de onun gözüne tükürüğünü sürüverdi ve ona dua etti, hiç ağrısı yokmuşçasına iyi oldu! Sancağı ona verdi. Ali 'Bizim gibi (müslüman) olana dek onlara karşı savaşacağım' dedi. Hz. Peygamber (sav) 'Meydanlarına inene dek sükunetle git. Sonra onları İslâm'a davet et ve onlara neyin gerekli olduğunu bildir. Vallahi! Senin elinle birinin hidayete ermesi senin için kırmızı develerin olmasından daha hayırlıdır!' buyurdu."
Bize Yahya b. Eyyüb, Kuteybe b. Said ve İbn Hucr, onlara İsmail -yani İbn Cafer-, ona Alâ, ona babası, ona da Ebu Hureyre, Hz. Peygamber'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Bir kimse doğru bir yola davet ederse, ona tabi olanların ecirleri kadar kendisi için ecir vardır. Bu, tabi olanların ecrinden bir şey eksiltmez. Kim bir dalalete davet ederse, ona tabi olanların günahları kadar kendisi için günah vardır. Bu, tâbi olanların günahlarından hiç bir şey eksiltmez."
Bize Yahya b. Eyyub, Kuteybe b. Said ve İbn Hucr, onlara İsmail -yani İbn Cafer-, ona Ala, ona babası, ona daEbu Hureyre, Hz. Peygamber'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Bir kimse doğru bir yola davet ederse, ona tabi olanların ecirleri kadar kendisi için ecir vardır. Bu, tabi olanların ecrinden bir şey eksiltmez. Kim bir dalalete davet ederse, ona tabi olanların günahları kadar kendisi için günah vardır. Bu, tâbi olanların günahlarından hiç bir şey eksiltmez."
Açıklama: Beytü’l-Midras: Yahudilerin dinî eğitim ve öğretim yaptıkları yer.