48 Kayıt Bulundu.
Bana Malik, ona Vehb. b. Keysân, ona da Cabir b. Abdullah (r.anhuma) şöyle demiştir: Rasulullah (sav) sahil tarafına, benim de içinde bulunduğum, üç yüz kişilik bir askerî kuvvet gönderip başlarına da Ebu Ubeyde b. Cerrâh'ı kumandan tayin etti. Biz yola çıktık ve bir süre yol aldıktan sonra azığımız tükendi. Bunun üzerine Ebu Ubeyde müfrezenin bütün azıklarının bir araya getirilmesini emretti. Tamamı iki azık torbası kadar hurma idi. Ebu Ubeyde, bitinceye kadar, her gün bize o azıktan azar azar veriyordu. Artık her birimize günde birer hurmadan başka bir şey düşmüyordu. (Râvi Vehb der ki:) Ben Câbir'e “günde bir hurma sizin beslenmenize yeter mi?” dedim. Câbir de şu cevabı verdi: Bu bir hurma da tükenince onun yokluğunun acısını da tattık. Sonra deniz sahiline ulaştık, bir de baktık ki, küçük dağ gibi büyük bir balık duruyor. Müfreze on sekiz gün boyunca bu balığın etinden yedi. Sonra Ebû Ubeyde balığın iki kaburga kemiğinin yukarı dikilerek (köprü gibi) çatılmasını emretti. Ardından bir deve hazırlanarak sürülmesini emretti, deve bu iki kaburga kemiğine değmeden, altından geçti.
Bize Abdullah b. Mesleme, ona Malik, ona Safvan b. Süleym, ona Said b. Seleme -Âl-i İbn Ezrak'tandır-, ona Muğire b. Ebu Bürde -Ben-i Abdü'd-Dâr'dandır-, ona Ebu Hureyre şöyle demiştir: Bir adam, Rasulullah'a (sav) 'Ya Rasulallah! Biz deniz yolculuğu yapıyoruz ve beraberimizde az su taşırız. Onunla abdest alırsak susuz kalırız. Bu durumda deniz suyundan abdest alabilir miyiz?' diye sorduğunda Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Deniz suyu temiz, ölüsü helaldir."
Bize Abdülcebbar b. Ala, ona Süfyan, ona Amr, ona da Cabir b. Abdullah şöyle rivayet etmiştir: "Komutanımız Ebu Ubeyde b. Cerrah olduğu halde Rasulullah (sav) bizi üç yüz süvari ile Kureyş kervanını gözlememiz için sevk etti. Sahil (şeridinde) on beş gün boyunca kaldık da pek şiddetli bir açlığa yakalandık. (Bundan dolayı) ağaç yaprakları (الْخَبَطَ) yedik! Bundan ötürü bu ordu, Ceyşü'l-habat olarak isimlendirildi. Deniz (kıyısına) amber denilen büyük bir balık vurdu. O beş gün boyunca ondan yedik ve yağından yağlandık. Sonunda gücümüz kuvvetimiz yerine geldi. Ebu Ubeyde onun kaburga kemiklerinden birisini alıp dikti, ardından ordudaki en uzun adama ve en uzun deveye baktı. (Adamı) deveye bindirdi de (adam) onun altından geçiverdi! Gözlerinin içine de bir grup oturuverdi. Gözünün yağından şu kadar testi yağ çıkardık. Beraberimizde bir kap hurma vardı. Ebu Ubeyde bizden her bir adama bir avuç verirdi. Ardından bize birer birer hurma verdi. (Hurmalar) bittiğinde kaybettiğini bulduk."
Bize Müsedded ona Yahya, ona İbn Cüreyc, ona Amr, ona da Câbir (ra) şöyle rivayet etmiştir: "Ebu Ubeyde komutan olarak atandığı hâlde Ceyşü'l-habat gazasına çıktık ve şiddetli bir açlığa yakalandık. Sonra benzerini görmediğimiz amber denilen büyük bir balık denize vurdu. On beş gün boyunca ondan yedik. Ebu Ubeyde onun kemiklerinden birini aldı da bir süvari altından geçiverdi."
Bize Abdullah b. Muhammed, ona Süfyân, ona Amr, ona da Câbir şöyle rivayet etmiştir: "Komutanımız Ebu Ubeyde b. Cerrâh olduğu halde Rasulullah (sav) bizi üç yüz süvari ile Kureyş kervanını gözlememiz için sevk etti. Pek şiddetli bir açlığa yakalandık. Öyle ki ağaç yaprakları (الْخَبَطَ) yedik! Bundan ötürü bu ordu, “Ceyşü'l-habat” olarak isimlendirildi. Deniz kıyısına amber denilen büyük bir balık vurdu. on beş gün boyunca ondan yedik ve yağından yağlandık. Sonunda gücümüz kuvvetimiz yerine geldi. Ebu Ubeyde onun kaburga kemiklerinden birisini alıp onu dikti de altından bir süvari geçiverdi. İçimizde bir adam vardı. Açlık katlanılamaz hale geldiğinde üç dece kesiverdi. Sonra üç deve daha kesti! Ardından Ebu Ubeyde ona (deve kesmeyi) yasakladı."