107 Kayıt Bulundu.
Bize Müsedded, ona Bişr, ona Seleme b. Alkame, ona da Muhammed b. Sîrîn, Ümmü Atiyye'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Kocanın vefatı hariç, herhangi bir kimsenin ardından üç günden fazla yas tutmamız bize yasaklandı."
Bize Abdullah b. Abdülvehhâb, ona Hammâd b. Zeyd, ona Eyyûb, ona Hafsa, ona da Ümmü Atiyye şöyle rivayet etmiştir: "Bize, koca için beklenen dört ay on günlük iddet süresi hariç, ölmüş birisi için üç günden fazla yas tutmamız yasaklandı. Bu süre zarfında sürme çekemez, hoş koku sürünemez, asb türü elbise hariç boyalı elbise de giyemezdik. Bununla birlikte herhangi birimiz ay halinden temizlenip yıkandığı zaman, küst-ü ezfâr denilen kokulu ottan bir miktar kullanmamıza da ruhsat verilmişti. Ayrıca cenazelerin peşinden kabristana gitmemiz de yasaklanmıştı."
Bize İbn Müsenna ve İbn Ebu Ömer, onlara Abdülvahhab, ona Yahya b. Said, ona Amre, ona da Hz. Aişe şöyle demiştir: "Rasulullah (sav), İbn Harise, Cafer b. Ebu Talib ve Abdullah b. Ravaha'nın (Mut'de) şehit olduğu haberi gelince oturdu. Mahzun olduğu belliydi. Ben, kapının aralığından bakıyordum. Derken bir adam geip 'Ey Allah'ı Rasulü! Cafer'in kadınları...' diyerek onların ağladıklarım haber verdi. Rasulullah (sav) o adama, gidip kadınların ağlamasını yasaklamasını emir buyurdu. O zât da gitti, ardından tekrar gelerek kadınların kendisine itaat etmediklerini Hz. Peygamber'e (sav) söyledi. Rasulullah (sav) ona ikinci defa giderek kadınların ağlamasını yasaklamasını emir buyurdu. O da gitti ve tekrar Peygamber'e (sav) gelerek 'Vallahi bu kadınlar bize baskın çıktılar Ey Allah'ın Rasulü!' dedi. (Ravi der ki): Hz. Aişe'nin ifadesine göre Rasulullah (sav) o adama 'Hadi git, onların ağızlarına toprak sac' buyurdu. Hz. Aişe der ki: Bunun üzerine ben o adama 'Burnun sürtülsün! Vallahi sen ne Rasulullah'ın (sav) emrini yerine getirdin, ne de onu kederiyle baş başa bıraktın' dedim."
Bana Ebu Rabî ez-Zehrânî, ona Hammâd (b. Zeyd), ona Eyyüb (es-Sahtiyânî), ona da Muhammed (b. Sîrîn), Ümmü Atiyye'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Rasulullah (sav) bey'at esnasında, bizden ağıt yakmayacağımıza dair de söz almıştı. Fakat beş kadın hariç içimizden hiçbiri bu sözüne sadık kalamadı. Bunlar; Ümmü Süleym, Ümmü Alâ, Muâz'ın karısı olan Bint. Ebu Sebre ya da Bint. Ebu Sebre ile Muâz'ın karısıdır."
Bize Züheyr b. Harb, ona Yahya b. Ebu Bukeyr, ona İbrahim b. Tahmân, ona Budeyl, ona Hasan b. Müslim, ona Safiyye bt. Şeybe, ona da Nebi'nin (sav) zevcesi Ümmü Seleme, Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Eşi vefat eden kadın, ne kırmızı (boya ile) boyanmış elbiseler ne de yırtık elbiseler giyer. Ne takı takar, ne saçını boyar. Gözlerine de sürme çekemez."
Bize Ahmed b. Salih, ona İbn Vehb, ona Mahreme, ona babası, ona Muğire b. Dahhâk, ona da Ümmü Hakim bt. Useyd annesi hakkında şöyle rivayet etmiştir: "Eşi vefat etmişti. Annem o sırada gözlerinden rahatsızdı ve gözlerini 'celâ' ile sürmeliyordu –ravi Ahmed ifadenin doğrusunun 'celâ sürmesi kullanıyordu' olduğunu söylemiştir- Bunun üzerine bir cariyesini Ümmü Seleme'ye gönderdi ve ona celâ sürmesi çekmenin durumunu sordu. Ümmü Seleme ona 'Sürmeyi ancak senin için katlanması zor bir rahatsızlıktan dolayı ve kaçınılmaz olan bir iş sebebiyle kullanabilirsin. Onu da geceleyin sürer, gündüzün silersin' diye cevap verdi. Ardından Ümmü Seleme sözlerine şöyle devam etti: 'Ebu Seleme vefat ettiğinde Rasulullah (sav) yanıma gelmişti. O sırada gözlerime sabır suyu denilen bir ilaç koymuştum. Hz. Peygamber 'Bu da nedir, ey Ümmü Seleme?' diye sordu. Ben 'Ey Allah'ın Rasulü! O sadece sabır suyudur. Güzel de kokmaz' dedim. Allah Rasulü 'Ama o yüze bir tazelik ve güzellik katar. Bu sebeple onu gözlerine geceleyin koy, gündüzün de sil. Hoş koku ile ve kına ile de taranma. Çünkü bu da bir çeşit kına yakmaktır' buyurdu. Ümmü Seleme 'Peki ey Allah'ın Rasulü! Ne ile taranayım?' dediğinde, 'Başını kaplayacak şekilde sidr otu ile' buyurdu."
Bana Yahya, ona Malik, ona Abdullah b. Abdullah b. Cabir b. Atik, ona Abdullah b. Abdullah b. Cabir'in anne tarafından dedesi olan Atik b. Haris, ona da Cabir b. Atik şöyle rivayet etmiştir: "Peygamber (sav), Abdullah b. Sabit'i ziyarete geldi. O, ruhunu teslim etmek üzereydi. Seslendi fakat cevap vermeyince 'Varlığımız, Allah içindir, sonun da ona dönecek ve hesaba çekileceğiz' [Bakara, 2/156] ayetini okudu ve 'Ebu Rabi'nin ölümü üzerine Allah'a boyun eğdik' buyurdu. Kadınlar, yüksek sesle ağlamaya başladılar. İbn Atik onları susturmaya çalıştı. Rasulullah (sav) 'Bırak onları, vacip olunca kimse ağlamasın' buyurdu. Oradakiler 'Vacip olmak nedir? Ey Allah'ın Rasulü!' dediler. 'Ölümdür' buyurdu. Abdullah b. Sabit'in kızı 'Ey babacığım, senin şehit olduğunu umuyorum, çünkü sen şehitlik için her şeyi hazırlamıştın' dedi. Bunun üzerine Rasulullah da (sav) 'Allah ona niyetine göre ecrini vermiştir. Şehitlikten ne anlıyorsunuz?' buyurdu. Orada bulunanlar da 'Allah yolunda ölmek veya öldürülmektir' dediler. Bunun üzerine Rasulullah (sav) 'Allah yolunda öldürülmenin dışında şehitlik yedi çeşittir. Taun hastalığından ölen şehittir. İç hastalıklarından ölen şehittir. Suda boğularak ölen şehittir. Yıkıntı altında kalan şehittir. Zat'ül cenb (akciğer) hastalığından ölen şehittir. Yangında ölen şehittir. Doğum yaparken veya kadın hastalığından dolayı ölen kadın şehittir."