157 Kayıt Bulundu.
Bize Hennâd ve Nasr b. Abdurrahman el-Kûfî, onlara el-Muhâribî, ona Ebû Halid Yezid b. Abdurrahman, ona Zeyd b. Ebû Üneyse, ona Saîd el-Makburî, ona da Ebû Hureyre, Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Kendisinde, din kardeşinin namusu veya malı ile ilgili bir hak bulunan ve ölmeden önce kendisine gelip helâllik istediğinde (hakkını helâl eden) kula Allah Teâlâ merhamet buyursun! Zira o gün ne dinar ve ne de dirhem geçerlidir! Eğer onun sevapları varsa bu hakkı sevaplarından alınacaktır, şayet sevapları yoksa (hak sahibinin) günahları onun sırtına yüklenecektir." Ebû İsa şöyle demiştir: Bu, Said el-Makburî'nin rivayet ettiği hasen-sahih-garîb bir hadistir. Bu hadisin benzerini Malik b. Enes, Said el-Makburî'den, o Ebû Hureyre'den, o da Hz. Peygamber'den (sav) rivayet etmiştir.
Açıklama: Kul haklarını affetme yetkisi sadece kendisine haksızlık yapılan kişiye aittir. Başka hiç kimsenin suçluyu bağışlama yetkisi yoktur. Kıyâmet günü bu suçtan kurtulmanın yolu da, dünyada yapılan hayır ve şerrin teâtisinden ibarettir. Yani zâlim, eğer bir hayırlı ameli varsa, onu, haksızlık ettiği insana verecek, hayırlı ameli yoksa veya suçunu affettirmeye kâfi gelmezse, bu sefer mazlumun günahı alınıp onun sırtına vurulacaktır. İnsan hakları konusunda İslâm'ın ölçüsü budur.
O gün tartı haktır. Kimin (sevap) tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.
Açıklama: Kültürümüzde Hadisler projesini ilgilendiren kısım: فَمَن ثَقُلَتْ مَوَازِينُهُ فَأُوْلَـئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Bize Ebu Valid Tayâlisî, ona Hafs b. Ömer; (T) Bize İbn Kesir, ona Şube, ona Kasım, ona Ebû Bezze, ona Ata b. Nafi' el-Keyharânî, ona Ümmü Derda, ona Ebu Derdâ'nın naklettiğine göre Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Terazide güzel huydan daha ağır basacak olan bir şey yoktur." [(Bu hadisin ravilerinden) Ebu'l Velid (et Tayâlisî, bu hadisi el Kasım b Ebû Bezze'den) sema yoluyla, yani ben, Ata el-Keyharânî'yi (şöyle şöyle derken) işittim, şeklinde rivayet etti. (Diğer ravi Hafs b. Ömer ise el Kasım'dan an'ane tarikiyle rivayet etti.)] [Ebû Davud der ki: (Sözü geçen) o (Ata el-Keyharani'den maksat) Ata b. Yakub'dur ve İbrahim b. Nafi'nin dayısıdır. Keyharânî ve Gevharânî (nisbeleriyle) anılır.]
Bize Saîd b. Süveyd, ona Yahya b. Süleym, ona Abdullah b. Osman b. Huseym, ona Ebû’z-Zübeyr, ona da Cabir (ra.) şöyle dedi: "Habeşistan muhacirleri Rasûlullah’ın (sav.) yanına döndüklerinde, onlara; “- Bana, Habeşistan diyarında gördüğünüz ilginç şeylerden bahsetsenize!" dedi. Onlardan bir genç; “- Elbette, ey Allah'ın rasûlü, dedi ve şöyle devam etti: Bir gün otururken onların yaşlı rahibelerinden biri, başının üstünde bir su küpü olduğu halde yanımızdan geçti. Az sonra kadın bir gence rastladı ve genç bir elini rahibenin omuzları arasına koyup onu itti. Kadın dizlerinin üzerine düştü ve küpü kırıldı. Kadın yerden kalkınca gence yöneldi ve; "- Ey zalim! Allah kürsüyü kurduğu, yaratılmışların evvelini ve âhirini toplayıp hesaba çektiği, ellerin ve ayakların dile gelip yaptıklarını anlattıkları günde sen bana yaptığın zulmün ne demek olduğunu bileceksin! Yarın Allah'ın huzurunda benim hâlimle, kendi hâlinin ne olduğunu göreceksin!" dedi. Râvî der ki: Bunları dinleyen Rasûlullah (sav.) şöyle söyledi: "Râhibe doğru söylemiş, doğru söylemiş. Allah, zayıfların intikamını güçlülerden almayan bir ümmeti nasıl kutsayıp temizler?"
Dönüşünüz yalnız Allah'adır. O, her şeye kadirdir.
Kimin de tartıları hafif gelirse, işte onlar, âyetlerimize karşı haksızlık ettiklerinden dolayı kendilerini ziyana sokanlardır.
Şüphe yok ki Allah zerre kadar haksızlık etmez. (Kulun yaptığı iş, eğer bir kötülük ise, onun cezasını adaletle verir.) İyilik olursa onu katlar (kat kat arttırır), kendinden de büyük mükâfat verir.
Kendilerine, ellerinizi savaştan çekin, namazı kılın ve zekâtı verin, denilen kimseleri görmedin mi? Sonra onlara savaş farz kılınınca, içlerinden bir grup hemen Allah'tan korkar gibi, hatta daha fazla bir korku ile insanlardan korkmaya başladılar da "Rabbimiz! Savaşı bize niçin yazdın! Bizi yakın bir süreye kadar ertelesen (daha bir müddet savaşı farz kılmasan) olmaz mıydı?" dediler. Onlara de ki: "Dünya menfaati önemsizdir, Allah'tan korkanlar için ahiret daha hayırlıdır ve size kıl payı kadar haksızlık edilmez."
Derilerine: Niçin aleyhimize şahitlik ettiniz? derler. Onlar da: Her şeyi konuşturan Allah, bizi de konuşturdu. İlk defa sizi o yaratmıştır. Yine O'na döndürülüyorsunuz, derler.
Ve şüphesiz en son varış Rabbinedir.