396 Kayıt Bulundu.
Bize Osman b. Ebu Şeybe, ona Cerîr, ona Mansur, ona Ebu Vâil, ona da Abdullah (ra) şöyle demiştir: Huneyn günü harp olup bitince, Peygamber (sav) ganimet taksiminde, bazı kimseleri, ganimetten fazla pay vererek önceledi. Akra b. Hâbis'e yüz deve, Uyeyne'ye de bu kadar verdi. Arap eşrafından bazı insanlara da bu şekilde pay verdi. O gün ganimet taksiminde onları başkalarına tercih etmişti. Adamın biri “vallahi bu taksim, adaletsiz yahut Allah rızası gözetilmeyen bir taksimdir” dedi. Ben de “vallahi bu sözü ben Peygamber'e (sav) muhakkak haber veririm” dedim ve Peygamber'e (sav) varıp bunu kendisine haber verdim. Bunun üzerine Peygamber (sav) "Allah ve Rasulü adaletli değilse kim adaletlidir? Allah Mûsâ'ya rahmet etsin, o bundan daha çok sözlerle eziyet ettiler ama o sabretti" buyurdu.
Bize Ebu Yeman, ona Şuayb, ona Zührî, ona da Malik b. Evs b. Hadesân en-Nasrî şöyle rivayet etmiştir: Hz. Ömer (bir gün beni çağırdı. Yanında otururken) teşrifat memuru Yerfa gelerek “Osman, Abdurrahman, Zübeyr ve Sa’d huzurunuza girmek için izin istiyorlar. Müsaadeniz var mı?” diye sordu. Bunun üzerine Ömer “Peki, onları içeriye al” dedi. Bir süre sonra teşrifatçı gelip “Abbas ve Ali içeri girmek için izin istiyorlar. Müsaadeniz var mı?” diye sordu. Ömer “Evet” dedi. Onlar içeri girip selam verince, Abbas “Ey Müminlerin Emiri! Benimle (Ali'yi işaret ederek) şunun arasında hüküm ver” dedi. Abbas ile Ali, Allah'ın fey olarak Rasulüne (sav) verdiği Nadir oğulları hurmalığından dolayı anlaşmazlığa düşmüşlerdi. Birbirlerine sövüp sayınca meclistekiler “Ey Müminlerin Emiri! Bunların arasında hüküm ver de birbirleriyle didişip durmasınlar” dediler. Bunun üzerine Ömer “ağır olun bakalım! İradesi ve izni ile, göğün ve yerin varlığını koruduğu Allah hakkı için size sorarım, Rasulullah’ın (sav) "Biz (Peygamberler) miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız mal, sadakadır" buyurduğunu ve bu sözü ile kendisini kastettiğini biliyor musunuz?” dedi. Topluluk “Evet, Rasulullah (sav) böyle buyurdu” diye tasdik ettiler. Bunun üzerine Ömer, Ali ile Abbas'a dönüp “Allah hakkı için size de sorarım. Rasulullah’ın (sav) böyle buyurduğunu sizler de biliyor musunuz?” dedi. Ali ile Abbas “Evet” diye tasdik ettiler. Bunun üzerine Ömer “Şimdi ben size bu konu hakkında bilgi vereyim” dedi ve şöyle devam etti: Allah (cc) bu fey konusunda tasarrufu Rasulüne (sav) bırakmış ve Ondan başka kimseye bu hakkı vermeyip "Allah’ın onlardan alıp rasulüne fey olarak verdikleri için siz at veya deve koşturmuş değilsiniz. Ama Allah, elçilerini dilediği kimselere üstün kılar. Allah, her şeye kadirdir" (Haşr, 59/6) buyurmuştur. Dolayısıyla bu malda tasarruf, yalnız Rasulullah’ın (sav) hakkı idi. Sonra vallahi O, bu malı, sizi göz ardı edip sadece kendi kullanımına tahsis etmedi, size de verdi ve aranızda taksim etti. Nihayet fey malından kendine kala kala (bu araziler) kaldı. Rasulullah (sav) bu maldan ailesinin bir senelik nafakasını ayırır, onlara verir, sonra bundan arta kalanı alıp Allah'ın (vakıf) malı kılardı. Bu malı Rasulullah (sav) sağlığında böyle kullandı. Sonra vefat edince Ebu Bekir 'Ben Rasullah’ın (sav) halifesiyim!' diyerek o mala el koydu ve Rasulullah'ın (sav) kullandığı gibi kullandı. O zaman sizler de vardınız. Sonra Ömer, Ali ve Abbas'a dönerek şöyle dedi: Ebu Bekir'in bu şekilde muamele ettiğini sizler de hatırlarsınız! Nitekim söylüyorsunuz. Allah bilir ki, Ebu Bekir bu hareketinde doğru, dindar, akıl ve zeka sahibi idi, hakka uymuştu. Sonra Allah Ebu Bekir'in vefatını diledi. Ben de “Rasulullah'ın (sav) ve Ebu Bekir'in velisiyim!” diyerek halifeliğimin ilk iki yılında bu mala el koyup Rasulullah (sav) ile Ebu Bekir'in yaptığının aynısını yaptım. Allah bilir ki, ben bu hareketimde doğru bir şekilde, dinime bağlı, akıl ve şuurumla davrandım ve hakka uydum. Sonra her ikiniz birden bana geldiniz. İkinizin sözü bir ve aranızda ihtilaf yoktu. Ey Abbas! Sen bana geldin. Bunun üzerine ben sizlere Rasulullah’ın (sav) "Biz (Peygamberler topluluğu) miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız her mal sadakadır" buyurduğu cevabını verdim. Sonra bu malı size vermeyi ve sizin elinizle idare etmeyi düşündüm. Ve size “İsterseniz (bu hurmalıkları) size vereyim. Allah'ın ahdi ve andı boynunuzda olmak üzere siz bu malı Rasulullah'ın (sav), Ebu Bekir'in ve göreve geldiğim zamanımda benim idare ettiğim gibi idare ediniz. Şayet kabul etmezseniz artık bana bir şey söylemeyiniz” dedim. Bu teklifim üzerine siz de “Bu şartla bize ver!” dediniz. Ben de ikinize teslim ettim. (Aranızda çıkan ihtilaf üzerine) şimdi benden bunun haricinde bir hüküm mü istiyorsunuz? İzniyle ve iradesiyle, göğün ve yerin varlığını koruduğu Allah'a yemin ederim ki, ben kıyamet kopuncaya kadar bunun dışında bir hükümle hükmetmem. Eğer siz onun idaresinden aciz olduysanız, onu bana geriye verin. Ben onu sizin adınıza güzelce idare ederim.
Bize Musa b. İsmail, ona Vüheyb (b. Halid), ona Amr b. Yahya, ona Abbad b. Temim, ona da Abdullah b. Zeyd b. Asım şöyle demiştir: Huneyn günü Rasulullah (sav), Allah'ın kendisine verdiği ganimet mallarını kalpleri İslam'a ısındırılacak kimselere dağıttı, Ensar'a hiçbir şey vermedi. Ensar, diğer insanlara verildiği halde kendilerine bir şey verilmemesinden dolayı üzüldüler. Bunun üzerine Rasulullah (sav) onlara hitaben, "Ey Ensar cemaati! Ben sizi yolunu şaşırmış kimseler olarak buldum da, Allah benim vasıtamla size hidayet nasip etmedi mi? Siz fırkalara bölünmüşken, Allah sizi benim vasıtamla birleştirmedi mi? Fakir buldum da, Allah sizi benim sayemde zenginleştirmedi mi?" diye sordu. Rasulullah (sav) soru sordukça, Ensar da her bir soruya, "Allah ve O'nun Elçisi en çok lütuf ve ihsanda bulunandır” diye cevap verdiler. Rasulullah (sav), "Allah'ın Elçisi'ne (sav) karşılık vermenizi engelleyen nedir?" diye sordu. Rasulullah soru sordukça, Ensar da her bir soruya, “Allah ve O'nun Elçisi en çok lütuf ve ihsanda bulunandır” diye cevap verdiler. Bunun üzerine Rasulullah şöyle buyurdu "Eğer isteseydiniz, siz de bana “şöyle şöyle gelmiştin” diyebilirdiniz. Diğer insanlar koyun ve develeri götürürlerken, siz evinize Peygamber'le (sav) dönmeye razı olur musunuz? Şayet hicret olmasaydı ben de Ensar'dan biri olurdum. İnsanlar bir vadide patika bir yola girseler, ben Ensar'ın gittiği vadiye ve patika yola girerdim. Ensar doğrudan vücuda giyilen iç elbise, diğer insanlar ise onun üzerine giyilen elbisedir. Şunu iyi bilin ki siz, benden sonra başkalarının size tercih edildiği durumlarla karşılaşacaksınız. O zaman havuz başında benimle buluşuncaya kadar sabredin."
Bize Ebu Yeman, ona Şuayb, ona Zührî, ona da Malik b. Evs b. Hadesân en-Nasrî şöyle rivayet etmiştir: Hz. Ömer (bir gün beni çağırdı. Yanında otururken) teşrifat memuru Yerfa gelerek “Osman, Abdurrahman, Zübeyr ve Sa’d huzurunuza girmek için izin istiyorlar. Müsaadeniz var mı?” diye sordu. Bunun üzerine Ömer “Peki, onları içeriye al” dedi. Bir süre sonra teşrifatçı gelip “Abbas ve Ali içeri girmek için izin istiyorlar. Müsaadeniz var mı?” diye sordu. Ömer “Evet” dedi. Onlar içeri girip selam verince, Abbas “Ey Müminlerin Emiri! Benimle (Ali'yi işaret ederek) şunun arasında hüküm ver” dedi. Abbas ile Ali, Allah'ın fey olarak Rasulüne (sav) verdiği Nadir oğulları hurmalığından dolayı anlaşmazlığa düşmüşlerdi. Birbirlerine sövüp sayınca meclistekiler “Ey Müminlerin Emiri! Bunların arasında hüküm ver de birbirleriyle didişip durmasınlar” dediler. Bunun üzerine Ömer “ağır olun bakalım! İradesi ve izni ile, göğün ve yerin varlığını koruduğu Allah hakkı için size sorarım, Rasulullah’ın (sav) "Biz (Peygamberler) miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız mal, sadakadır" buyurduğunu ve bu sözü ile kendisini kastettiğini biliyor musunuz?” dedi. Topluluk “Evet, Rasulullah (sav) böyle buyurdu” diye tasdik ettiler. Bunun üzerine Ömer, Ali ile Abbas'a dönüp “Allah hakkı için size de sorarım. Rasulullah’ın (sav) böyle buyurduğunu sizler de biliyor musunuz?” dedi. Ali ile Abbas “Evet” diye tasdik ettiler. Bunun üzerine Ömer “Şimdi ben size bu konu hakkında bilgi vereyim” dedi ve şöyle devam etti: Allah (cc) bu fey konusunda tasarrufu Rasulüne (sav) bırakmış ve Ondan başka kimseye bu hakkı vermeyip "Allah’ın onlardan alıp rasulüne fey olarak verdikleri için siz at veya deve koşturmuş değilsiniz. Ama Allah, elçilerini dilediği kimselere üstün kılar. Allah, her şeye kadirdir" (Haşr, 59/6) buyurmuştur. Dolayısıyla bu malda tasarruf, yalnız Rasulullah’ın (sav) hakkı idi. Sonra vallahi O, bu malı, sizi göz ardı edip sadece kendi kullanımına tahsis etmedi, size de verdi ve aranızda taksim etti. Nihayet fey malından kendine kala kala (bu araziler) kaldı. Rasulullah (sav) bu maldan ailesinin bir senelik nafakasını ayırır, onlara verir, sonra bundan arta kalanı alıp Allah'ın (vakıf) malı kılardı. Bu malı Rasulullah (sav) sağlığında böyle kullandı. Sonra vefat edince Ebu Bekir 'Ben Rasullah’ın (sav) halifesiyim!' diyerek o mala el koydu ve Rasulullah'ın (sav) kullandığı gibi kullandı. O zaman sizler de vardınız. Sonra Ömer, Ali ve Abbas'a dönerek şöyle dedi: Ebu Bekir'in bu şekilde muamele ettiğini sizler de hatırlarsınız! Nitekim söylüyorsunuz. Allah bilir ki, Ebu Bekir bu hareketinde doğru, dindar, akıl ve zeka sahibi idi, hakka uymuştu. Sonra Allah Ebu Bekir'in vefatını diledi. Ben de “Rasulullah'ın (sav) ve Ebu Bekir'in velisiyim!” diyerek halifeliğimin ilk iki yılında bu mala el koyup Rasulullah (sav) ile Ebu Bekir'in yaptığının aynısını yaptım. Allah bilir ki, ben bu hareketimde doğru bir şekilde, dinime bağlı, akıl ve şuurumla davrandım ve hakka uydum. Sonra her ikiniz birden bana geldiniz. İkinizin sözü bir ve aranızda ihtilaf yoktu. Ey Abbas! Sen bana geldin. Bunun üzerine ben sizlere Rasulullah’ın (sav) "Biz (Peygamberler topluluğu) miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız her mal sadakadır" buyurduğu cevabını verdim. Sonra bu malı size vermeyi ve sizin elinizle idare etmeyi düşündüm. Ve size “İsterseniz (bu hurmalıkları) size vereyim. Allah'ın ahdi ve andı boynunuzda olmak üzere siz bu malı Rasulullah'ın (sav), Ebu Bekir'in ve göreve geldiğim zamanımda benim idare ettiğim gibi idare ediniz. Şayet kabul etmezseniz artık bana bir şey söylemeyiniz” dedim. Bu teklifim üzerine siz de “Bu şartla bize ver!” dediniz. Ben de ikinize teslim ettim. (Aranızda çıkan ihtilaf üzerine) şimdi benden bunun haricinde bir hüküm mü istiyorsunuz? İzniyle ve iradesiyle, göğün ve yerin varlığını koruduğu Allah'a yemin ederim ki, ben kıyamet kopuncaya kadar bunun dışında bir hükümle hükmetmem. Eğer siz onun idaresinden aciz olduysanız, onu bana geriye verin. Ben onu sizin adınıza güzelce idare ederim.
Bize Ebu Yeman, ona Şuayb, ona Zührî, ona da Malik b. Evs b. Hadesân en-Nasrî şöyle rivayet etmiştir: Hz. Ömer (bir gün beni çağırdı. Yanında otururken) teşrifat memuru Yerfa gelerek “Osman, Abdurrahman, Zübeyr ve Sa’d huzurunuza girmek için izin istiyorlar. Müsaadeniz var mı?” diye sordu. Bunun üzerine Ömer “Peki, onları içeriye al” dedi. Bir süre sonra teşrifatçı gelip “Abbas ve Ali içeri girmek için izin istiyorlar. Müsaadeniz var mı?” diye sordu. Ömer “Evet” dedi. Onlar içeri girip selam verince, Abbas “Ey Müminlerin Emiri! Benimle (Ali'yi işaret ederek) şunun arasında hüküm ver” dedi. Abbas ile Ali, Allah'ın fey olarak Rasulüne (sav) verdiği Nadir oğulları hurmalığından dolayı anlaşmazlığa düşmüşlerdi. Birbirlerine sövüp sayınca meclistekiler “Ey Müminlerin Emiri! Bunların arasında hüküm ver de birbirleriyle didişip durmasınlar” dediler. Bunun üzerine Ömer “ağır olun bakalım! İradesi ve izni ile, göğün ve yerin varlığını koruduğu Allah hakkı için size sorarım, Rasulullah’ın (sav) "Biz (Peygamberler) miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız mal, sadakadır" buyurduğunu ve bu sözü ile kendisini kastettiğini biliyor musunuz?” dedi. Topluluk “Evet, Rasulullah (sav) böyle buyurdu” diye tasdik ettiler. Bunun üzerine Ömer, Ali ile Abbas'a dönüp “Allah hakkı için size de sorarım. Rasulullah’ın (sav) böyle buyurduğunu sizler de biliyor musunuz?” dedi. Ali ile Abbas “Evet” diye tasdik ettiler. Bunun üzerine Ömer “Şimdi ben size bu konu hakkında bilgi vereyim” dedi ve şöyle devam etti: Allah (cc) bu fey konusunda tasarrufu Rasulüne (sav) bırakmış ve Ondan başka kimseye bu hakkı vermeyip "Allah’ın onlardan alıp rasulüne fey olarak verdikleri için siz at veya deve koşturmuş değilsiniz. Ama Allah, elçilerini dilediği kimselere üstün kılar. Allah, her şeye kadirdir" (Haşr, 59/6) buyurmuştur. Dolayısıyla bu malda tasarruf, yalnız Rasulullah’ın (sav) hakkı idi. Sonra vallahi O, bu malı, sizi göz ardı edip sadece kendi kullanımına tahsis etmedi, size de verdi ve aranızda taksim etti. Nihayet fey malından kendine kala kala (bu araziler) kaldı. Rasulullah (sav) bu maldan ailesinin bir senelik nafakasını ayırır, onlara verir, sonra bundan arta kalanı alıp Allah'ın (vakıf) malı kılardı. Bu malı Rasulullah (sav) sağlığında böyle kullandı. Sonra vefat edince Ebu Bekir 'Ben Rasullah’ın (sav) halifesiyim!' diyerek o mala el koydu ve Rasulullah'ın (sav) kullandığı gibi kullandı. O zaman sizler de vardınız. Sonra Ömer, Ali ve Abbas'a dönerek şöyle dedi: Ebu Bekir'in bu şekilde muamele ettiğini sizler de hatırlarsınız! Nitekim söylüyorsunuz. Allah bilir ki, Ebu Bekir bu hareketinde doğru, dindar, akıl ve zeka sahibi idi, hakka uymuştu. Sonra Allah Ebu Bekir'in vefatını diledi. Ben de “Rasulullah'ın (sav) ve Ebu Bekir'in velisiyim!” diyerek halifeliğimin ilk iki yılında bu mala el koyup Rasulullah (sav) ile Ebu Bekir'in yaptığının aynısını yaptım. Allah bilir ki, ben bu hareketimde doğru bir şekilde, dinime bağlı, akıl ve şuurumla davrandım ve hakka uydum. Sonra her ikiniz birden bana geldiniz. İkinizin sözü bir ve aranızda ihtilaf yoktu. Ey Abbas! Sen bana geldin. Bunun üzerine ben sizlere Rasulullah’ın (sav) "Biz (Peygamberler topluluğu) miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız her mal sadakadır" buyurduğu cevabını verdim. Sonra bu malı size vermeyi ve sizin elinizle idare etmeyi düşündüm. Ve size “İsterseniz (bu hurmalıkları) size vereyim. Allah'ın ahdi ve andı boynunuzda olmak üzere siz bu malı Rasulullah'ın (sav), Ebu Bekir'in ve göreve geldiğim zamanımda benim idare ettiğim gibi idare ediniz. Şayet kabul etmezseniz artık bana bir şey söylemeyiniz” dedim. Bu teklifim üzerine siz de “Bu şartla bize ver!” dediniz. Ben de ikinize teslim ettim. (Aranızda çıkan ihtilaf üzerine) şimdi benden bunun haricinde bir hüküm mü istiyorsunuz? İzniyle ve iradesiyle, göğün ve yerin varlığını koruduğu Allah'a yemin ederim ki, ben kıyamet kopuncaya kadar bunun dışında bir hükümle hükmetmem. Eğer siz onun idaresinden aciz olduysanız, onu bana geriye verin. Ben onu sizin adınıza güzelce idare ederim.
Bize Ebu Yeman, ona Şuayb, ona Zührî, ona da Malik b. Evs b. Hadesân en-Nasrî şöyle rivayet etmiştir: Hz. Ömer (bir gün beni çağırdı. Yanında otururken) teşrifat memuru Yerfa gelerek “Osman, Abdurrahman, Zübeyr ve Sa’d huzurunuza girmek için izin istiyorlar. Müsaadeniz var mı?” diye sordu. Bunun üzerine Ömer “Peki, onları içeriye al” dedi. Bir süre sonra teşrifatçı gelip “Abbas ve Ali içeri girmek için izin istiyorlar. Müsaadeniz var mı?” diye sordu. Ömer “Evet” dedi. Onlar içeri girip selam verince, Abbas “Ey Müminlerin Emiri! Benimle (Ali'yi işaret ederek) şunun arasında hüküm ver” dedi. Abbas ile Ali, Allah'ın fey olarak Rasulüne (sav) verdiği Nadir oğulları hurmalığından dolayı anlaşmazlığa düşmüşlerdi. Birbirlerine sövüp sayınca meclistekiler “Ey Müminlerin Emiri! Bunların arasında hüküm ver de birbirleriyle didişip durmasınlar” dediler. Bunun üzerine Ömer “ağır olun bakalım! İradesi ve izni ile, göğün ve yerin varlığını koruduğu Allah hakkı için size sorarım, Rasulullah’ın (sav) "Biz (Peygamberler) miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız mal, sadakadır" buyurduğunu ve bu sözü ile kendisini kastettiğini biliyor musunuz?” dedi. Topluluk “Evet, Rasulullah (sav) böyle buyurdu” diye tasdik ettiler. Bunun üzerine Ömer, Ali ile Abbas'a dönüp “Allah hakkı için size de sorarım. Rasulullah’ın (sav) böyle buyurduğunu sizler de biliyor musunuz?” dedi. Ali ile Abbas “Evet” diye tasdik ettiler. Bunun üzerine Ömer “Şimdi ben size bu konu hakkında bilgi vereyim” dedi ve şöyle devam etti: Allah (cc) bu fey konusunda tasarrufu Rasulüne (sav) bırakmış ve Ondan başka kimseye bu hakkı vermeyip "Allah’ın onlardan alıp rasulüne fey olarak verdikleri için siz at veya deve koşturmuş değilsiniz. Ama Allah, elçilerini dilediği kimselere üstün kılar. Allah, her şeye kadirdir" (Haşr, 59/6) buyurmuştur. Dolayısıyla bu malda tasarruf, yalnız Rasulullah’ın (sav) hakkı idi. Sonra vallahi O, bu malı, sizi göz ardı edip sadece kendi kullanımına tahsis etmedi, size de verdi ve aranızda taksim etti. Nihayet fey malından kendine kala kala (bu araziler) kaldı. Rasulullah (sav) bu maldan ailesinin bir senelik nafakasını ayırır, onlara verir, sonra bundan arta kalanı alıp Allah'ın (vakıf) malı kılardı. Bu malı Rasulullah (sav) sağlığında böyle kullandı. Sonra vefat edince Ebu Bekir 'Ben Rasullah’ın (sav) halifesiyim!' diyerek o mala el koydu ve Rasulullah'ın (sav) kullandığı gibi kullandı. O zaman sizler de vardınız. Sonra Ömer, Ali ve Abbas'a dönerek şöyle dedi: Ebu Bekir'in bu şekilde muamele ettiğini sizler de hatırlarsınız! Nitekim söylüyorsunuz. Allah bilir ki, Ebu Bekir bu hareketinde doğru, dindar, akıl ve zeka sahibi idi, hakka uymuştu. Sonra Allah Ebu Bekir'in vefatını diledi. Ben de “Rasulullah'ın (sav) ve Ebu Bekir'in velisiyim!” diyerek halifeliğimin ilk iki yılında bu mala el koyup Rasulullah (sav) ile Ebu Bekir'in yaptığının aynısını yaptım. Allah bilir ki, ben bu hareketimde doğru bir şekilde, dinime bağlı, akıl ve şuurumla davrandım ve hakka uydum. Sonra her ikiniz birden bana geldiniz. İkinizin sözü bir ve aranızda ihtilaf yoktu. Ey Abbas! Sen bana geldin. Bunun üzerine ben sizlere Rasulullah’ın (sav) "Biz (Peygamberler topluluğu) miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız her mal sadakadır" buyurduğu cevabını verdim. Sonra bu malı size vermeyi ve sizin elinizle idare etmeyi düşündüm. Ve size “İsterseniz (bu hurmalıkları) size vereyim. Allah'ın ahdi ve andı boynunuzda olmak üzere siz bu malı Rasulullah'ın (sav), Ebu Bekir'in ve göreve geldiğim zamanımda benim idare ettiğim gibi idare ediniz. Şayet kabul etmezseniz artık bana bir şey söylemeyiniz” dedim. Bu teklifim üzerine siz de “Bu şartla bize ver!” dediniz. Ben de ikinize teslim ettim. (Aranızda çıkan ihtilaf üzerine) şimdi benden bunun haricinde bir hüküm mü istiyorsunuz? İzniyle ve iradesiyle, göğün ve yerin varlığını koruduğu Allah'a yemin ederim ki, ben kıyamet kopuncaya kadar bunun dışında bir hükümle hükmetmem. Eğer siz onun idaresinden aciz olduysanız, onu bana geriye verin. Ben onu sizin adınıza güzelce idare ederim.
Bize Ebu Yeman, ona Şuayb, ona Zührî, ona da Malik b. Evs b. Hadesân en-Nasrî şöyle rivayet etmiştir: Hz. Ömer (bir gün beni çağırdı. Yanında otururken) teşrifat memuru Yerfa gelerek “Osman, Abdurrahman, Zübeyr ve Sa’d huzurunuza girmek için izin istiyorlar. Müsaadeniz var mı?” diye sordu. Bunun üzerine Ömer “Peki, onları içeriye al” dedi. Bir süre sonra teşrifatçı gelip “Abbas ve Ali içeri girmek için izin istiyorlar. Müsaadeniz var mı?” diye sordu. Ömer “Evet” dedi. Onlar içeri girip selam verince, Abbas “Ey Müminlerin Emiri! Benimle (Ali'yi işaret ederek) şunun arasında hüküm ver” dedi. Abbas ile Ali, Allah'ın fey olarak Rasulüne (sav) verdiği Nadir oğulları hurmalığından dolayı anlaşmazlığa düşmüşlerdi. Birbirlerine sövüp sayınca meclistekiler “Ey Müminlerin Emiri! Bunların arasında hüküm ver de birbirleriyle didişip durmasınlar” dediler. Bunun üzerine Ömer “ağır olun bakalım! İradesi ve izni ile, göğün ve yerin varlığını koruduğu Allah hakkı için size sorarım, Rasulullah’ın (sav) "Biz (Peygamberler) miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız mal, sadakadır" buyurduğunu ve bu sözü ile kendisini kastettiğini biliyor musunuz?” dedi. Topluluk “Evet, Rasulullah (sav) böyle buyurdu” diye tasdik ettiler. Bunun üzerine Ömer, Ali ile Abbas'a dönüp “Allah hakkı için size de sorarım. Rasulullah’ın (sav) böyle buyurduğunu sizler de biliyor musunuz?” dedi. Ali ile Abbas “Evet” diye tasdik ettiler. Bunun üzerine Ömer “Şimdi ben size bu konu hakkında bilgi vereyim” dedi ve şöyle devam etti: Allah (cc) bu fey konusunda tasarrufu Rasulüne (sav) bırakmış ve Ondan başka kimseye bu hakkı vermeyip "Allah’ın onlardan alıp rasulüne fey olarak verdikleri için siz at veya deve koşturmuş değilsiniz. Ama Allah, elçilerini dilediği kimselere üstün kılar. Allah, her şeye kadirdir" (Haşr, 59/6) buyurmuştur. Dolayısıyla bu malda tasarruf, yalnız Rasulullah’ın (sav) hakkı idi. Sonra vallahi O, bu malı, sizi göz ardı edip sadece kendi kullanımına tahsis etmedi, size de verdi ve aranızda taksim etti. Nihayet fey malından kendine kala kala (bu araziler) kaldı. Rasulullah (sav) bu maldan ailesinin bir senelik nafakasını ayırır, onlara verir, sonra bundan arta kalanı alıp Allah'ın (vakıf) malı kılardı. Bu malı Rasulullah (sav) sağlığında böyle kullandı. Sonra vefat edince Ebu Bekir 'Ben Rasullah’ın (sav) halifesiyim!' diyerek o mala el koydu ve Rasulullah'ın (sav) kullandığı gibi kullandı. O zaman sizler de vardınız. Sonra Ömer, Ali ve Abbas'a dönerek şöyle dedi: Ebu Bekir'in bu şekilde muamele ettiğini sizler de hatırlarsınız! Nitekim söylüyorsunuz. Allah bilir ki, Ebu Bekir bu hareketinde doğru, dindar, akıl ve zeka sahibi idi, hakka uymuştu. Sonra Allah Ebu Bekir'in vefatını diledi. Ben de “Rasulullah'ın (sav) ve Ebu Bekir'in velisiyim!” diyerek halifeliğimin ilk iki yılında bu mala el koyup Rasulullah (sav) ile Ebu Bekir'in yaptığının aynısını yaptım. Allah bilir ki, ben bu hareketimde doğru bir şekilde, dinime bağlı, akıl ve şuurumla davrandım ve hakka uydum. Sonra her ikiniz birden bana geldiniz. İkinizin sözü bir ve aranızda ihtilaf yoktu. Ey Abbas! Sen bana geldin. Bunun üzerine ben sizlere Rasulullah’ın (sav) "Biz (Peygamberler topluluğu) miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız her mal sadakadır" buyurduğu cevabını verdim. Sonra bu malı size vermeyi ve sizin elinizle idare etmeyi düşündüm. Ve size “İsterseniz (bu hurmalıkları) size vereyim. Allah'ın ahdi ve andı boynunuzda olmak üzere siz bu malı Rasulullah'ın (sav), Ebu Bekir'in ve göreve geldiğim zamanımda benim idare ettiğim gibi idare ediniz. Şayet kabul etmezseniz artık bana bir şey söylemeyiniz” dedim. Bu teklifim üzerine siz de “Bu şartla bize ver!” dediniz. Ben de ikinize teslim ettim. (Aranızda çıkan ihtilaf üzerine) şimdi benden bunun haricinde bir hüküm mü istiyorsunuz? İzniyle ve iradesiyle, göğün ve yerin varlığını koruduğu Allah'a yemin ederim ki, ben kıyamet kopuncaya kadar bunun dışında bir hükümle hükmetmem. Eğer siz onun idaresinden aciz olduysanız, onu bana geriye verin. Ben onu sizin adınıza güzelce idare ederim.
Bize Ebu Yeman, ona Şuayb, ona Zührî, ona da Malik b. Evs b. Hadesân en-Nasrî şöyle rivayet etmiştir: Hz. Ömer (bir gün beni çağırdı. Yanında otururken) teşrifat memuru Yerfa gelerek “Osman, Abdurrahman, Zübeyr ve Sa’d huzurunuza girmek için izin istiyorlar. Müsaadeniz var mı?” diye sordu. Bunun üzerine Ömer “Peki, onları içeriye al” dedi. Bir süre sonra teşrifatçı gelip “Abbas ve Ali içeri girmek için izin istiyorlar. Müsaadeniz var mı?” diye sordu. Ömer “Evet” dedi. Onlar içeri girip selam verince, Abbas “Ey Müminlerin Emiri! Benimle (Ali'yi işaret ederek) şunun arasında hüküm ver” dedi. Abbas ile Ali, Allah'ın fey olarak Rasulüne (sav) verdiği Nadir oğulları hurmalığından dolayı anlaşmazlığa düşmüşlerdi. Birbirlerine sövüp sayınca meclistekiler “Ey Müminlerin Emiri! Bunların arasında hüküm ver de birbirleriyle didişip durmasınlar” dediler. Bunun üzerine Ömer “ağır olun bakalım! İradesi ve izni ile, göğün ve yerin varlığını koruduğu Allah hakkı için size sorarım, Rasulullah’ın (sav) "Biz (Peygamberler) miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız mal, sadakadır" buyurduğunu ve bu sözü ile kendisini kastettiğini biliyor musunuz?” dedi. Topluluk “Evet, Rasulullah (sav) böyle buyurdu” diye tasdik ettiler. Bunun üzerine Ömer, Ali ile Abbas'a dönüp “Allah hakkı için size de sorarım. Rasulullah’ın (sav) böyle buyurduğunu sizler de biliyor musunuz?” dedi. Ali ile Abbas “Evet” diye tasdik ettiler. Bunun üzerine Ömer “Şimdi ben size bu konu hakkında bilgi vereyim” dedi ve şöyle devam etti: Allah (cc) bu fey konusunda tasarrufu Rasulüne (sav) bırakmış ve Ondan başka kimseye bu hakkı vermeyip "Allah’ın onlardan alıp rasulüne fey olarak verdikleri için siz at veya deve koşturmuş değilsiniz. Ama Allah, elçilerini dilediği kimselere üstün kılar. Allah, her şeye kadirdir" (Haşr, 59/6) buyurmuştur. Dolayısıyla bu malda tasarruf, yalnız Rasulullah’ın (sav) hakkı idi. Sonra vallahi O, bu malı, sizi göz ardı edip sadece kendi kullanımına tahsis etmedi, size de verdi ve aranızda taksim etti. Nihayet fey malından kendine kala kala (bu araziler) kaldı. Rasulullah (sav) bu maldan ailesinin bir senelik nafakasını ayırır, onlara verir, sonra bundan arta kalanı alıp Allah'ın (vakıf) malı kılardı. Bu malı Rasulullah (sav) sağlığında böyle kullandı. Sonra vefat edince Ebu Bekir 'Ben Rasullah’ın (sav) halifesiyim!' diyerek o mala el koydu ve Rasulullah'ın (sav) kullandığı gibi kullandı. O zaman sizler de vardınız. Sonra Ömer, Ali ve Abbas'a dönerek şöyle dedi: Ebu Bekir'in bu şekilde muamele ettiğini sizler de hatırlarsınız! Nitekim söylüyorsunuz. Allah bilir ki, Ebu Bekir bu hareketinde doğru, dindar, akıl ve zeka sahibi idi, hakka uymuştu. Sonra Allah Ebu Bekir'in vefatını diledi. Ben de “Rasulullah'ın (sav) ve Ebu Bekir'in velisiyim!” diyerek halifeliğimin ilk iki yılında bu mala el koyup Rasulullah (sav) ile Ebu Bekir'in yaptığının aynısını yaptım. Allah bilir ki, ben bu hareketimde doğru bir şekilde, dinime bağlı, akıl ve şuurumla davrandım ve hakka uydum. Sonra her ikiniz birden bana geldiniz. İkinizin sözü bir ve aranızda ihtilaf yoktu. Ey Abbas! Sen bana geldin. Bunun üzerine ben sizlere Rasulullah’ın (sav) "Biz (Peygamberler topluluğu) miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız her mal sadakadır" buyurduğu cevabını verdim. Sonra bu malı size vermeyi ve sizin elinizle idare etmeyi düşündüm. Ve size “İsterseniz (bu hurmalıkları) size vereyim. Allah'ın ahdi ve andı boynunuzda olmak üzere siz bu malı Rasulullah'ın (sav), Ebu Bekir'in ve göreve geldiğim zamanımda benim idare ettiğim gibi idare ediniz. Şayet kabul etmezseniz artık bana bir şey söylemeyiniz” dedim. Bu teklifim üzerine siz de “Bu şartla bize ver!” dediniz. Ben de ikinize teslim ettim. (Aranızda çıkan ihtilaf üzerine) şimdi benden bunun haricinde bir hüküm mü istiyorsunuz? İzniyle ve iradesiyle, göğün ve yerin varlığını koruduğu Allah'a yemin ederim ki, ben kıyamet kopuncaya kadar bunun dışında bir hükümle hükmetmem. Eğer siz onun idaresinden aciz olduysanız, onu bana geriye verin. Ben onu sizin adınıza güzelce idare ederim.
Bize Ali b. Abdullah, ona Ezher (b. Sa'd), (Abdullah) b. Avn, ona Hişam b. Zeyd b. Enes, ona da Enes (b. Malik) (ra) şöyle demiştir: Huneyn günü Hz. Peygamber'in (sav) ordusuyla Hevazin kabilesi karşı karşıya gelmişlerdi. Hz. Peygamber'in yanında on bin mücahit, bir de Tulekâ (Mekke'nin fethi esnasında İslam'a girmiş yeni Müslümanar) vardı. Müslümanlar geri çekildiler. Hz. Peygamber "Ey Ensar topluluğu!" diye seslendi. Onlar, "Buyur, ey Allah'ın Rasulü, buyur, hepimiz emrine amadeyiz" dediler. Hz. Peygamber bineğinden inerek "ben Allah'ın kulu ve elçisiyim" karşılığını verdi. Savaşın sonunda müşrikler bozguna uğradılar. Hz. Peygamber ganimeti Mekkeli yeni Müslümanlara ve Muhacirlere dağıttı, Ensar'a bir şey vermedi. Ensar bu konuyu kendi aralarında konuştu. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) Ensar'ı bir çadıra davet etti ve orada onlara, "Diğer insanlar koyun ve develeri götürürlerken, siz evinize Allah'ın Elçisi (sav) ile dönmeye razı değil misiniz?" diye sordu. Sonra da "İnsanlar bir vadiye girseler, Ensar da dağda bir patika yola girse ben, Ensar'ın gittiği patikayı tercih ederim" buyurdu.
Bana Malik, ona İbn Şihâb, ona da Kasım b. Muhammed şöyle demiştir: Bir adamın, Abdullah b. Abbas'a ganimetle ilgili soru sorduğunu duydum. İbn Abbas ona “at ganimettir. Öldürdüğün düşmanın üzerinden çıkanlar da ganimet sayılır” dedi. Daha sonra adam sorularını tekrarladı. İbn Abbas da aynı şeyleri söyledi. Adam “Allah Teâlâ'nın kitabında enfal (ganimetler) dediği şey nedir?” diye sordu ve sormaya devam ederek o kadar çok bunalttı ki sonunda İbn Abbas “biliyor musun, Bu (senin yaptığın şey), Ömer b. Hattab'ın dövdüğü Sabiğ'in yaptığına benziyor” dedi. İmam Malik'e “düşmanla savaşarak onu öldüren bir kimse, kumandanın izni olmaksızın düşmanın üzerinde bulunanları alabilir mi?” diye soruldu. O da şu cevabı verdi: Kumandanın izni olmadan kimse hiç bir şey alamaz. Kumandan da bu konuda kendi içtihadına göre karar verir. Bana ulaşan hadiste, Rasulullah (sav), sadece Huneyn savaşında "Bir düşmanla dövüşüp onu öldüren üzerindekileri de alır" buyurmuştur.