Giriş

Bize Abdürrezzâk, ona Ma'mer, ona Câfer b. Burkân, ona da Abdullah b. Mesûd şöyle demiştir: "Her gelecek şey yakındır. Şunu iyi bilin ki, uzak olan şey (gelmeyecek olan) gelmez. Allah, kimsenin acele etmesiyle acele etmez. İnsanların işi için de hafif davranmaz. Allah bir şey murad eder, insanlar başka şeyler diler, ama insanların hoşuna gitmese de Allah’ın dilediği olur. Allah’ın uzak kıldığını kimse yakınlaştıramaz, Allah’ın yakın kıldığını da kimse uzaklaştıramaz. Allah’ın izni olmadan hiçbir şey gerçekleşmez. Sözlerin en doğrusu Allah’ın Kitabı, en güzel yol, Muhammed Rasulullah’ın yoludur. İşlerin en kötüsü, sonradan ortaya çıkarılanlardır. Her sonradan çıkarılan şey bidattir. Her bidat sapıklıktır." Ma‘mer der ki: Câfer dışındaki bir râvî, İbn Mesûd’dan şunu da rivayet etti: "Kalbe yerleşen şeylerin en hayırlısı yakîn (kesin iman), Zenginliğin en hayırlısı ise gönül zenginliği, İlmin en hayırlısı fayda veren, Hidayetin en hayırlısı ise kendisine uyulandır. Az ama kâfi olan, çok olup da oyalayandan hayırlıdır. Sizden her biri nihayetinde dört arşınlık bir yere konacaktır. İnsanları usandırmayın ve bıktırmayın. Zira her nefsin bir dinçlik ve atılganlık vakti, bir de usanma ve yüz çevirme vakti vardır. Dikkat edin! En kötü rivayet, yalan rivayettir. Dikkat edin! Yalan, günaha götürür, günah da ateşe götürür. Doğruluğa sarılın! Çünkü doğruluk, iyiliğe; iyilik de cennete götürür. Dikkat edin, Bu iki özellik zamanla alışkanlığa dönüşür ve kişi doğru söyledikçe Allah katında sıddîk olarak, yalan söyledikçe de kâzib olarak yazılır. Şunu iyi bilin ki yalan, ister ciddi ister şaka olsun, hiçbir şekilde helâl değildir. Hatta biriniz çocuğuna bir şey vaat edip de onu yerine getirmezse bu bile yalandır." "Ehli kitaptan hiçbir şey sormayın! Çünkü onlar üzerine zaman geçti, kalpleri katılaştı ve dinlerinde bidatlar ortaya çıkardılar. Ama ille de onlara soru soracaksanız, söyledikleri şey Kitabınıza uygunsa alın, muhalifse ondan uzak durun ve o konuda sükut edin. Evlerin en küçüğü, içinde Allah’ın Kitabı’ndan hiçbir şey bulunmayan evdir. Bu tür bir ev, içinde oturanı olmayan harabe gibidir. Şunu iyi bilin ki, şeytan, içinde Bakara Suresi okunan evden çıkar."


    Öneri Formu
88479 MA020198 Musannef-i Abdurrezzak, XI, 159

Bize Ebu Velid et-Tayalisî, ona Şube, ona el-A'meş, ona Ebû Salih ona da Ebu Hureyre'nin rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Birinizin içinin irin ile dolu olması, şiirle dolu olmasından daha hayırlıdır." [Ebu Ali (el-Lü'lü'î) dedi ki: Ebu Ubeyd'in şöyle dediği nakledilir: (Hadisin) açıklaması (şudur): (Burada yerilen şey) kişinin kalbinin kendisini Kur'an'dan ve Allah'ı zikirden alıkoyacak derecede şiirle dolu olmasıdır. (Ama kişinin içinde) baskın olan Kur'an ve ilim olunca bize göre böyle bir kişinin içi şiirle dolu demek değildir. "Muhakkak ki sözlerin bazıları sihir (gibi) dir." Sanki (bu hadisin) manası şudur: Bir kimse (bazen) konuşmasını bir başkasını övme derecesine çıkarır ve söylediği de doğru olur. Böylece insanların kalpleri sözüne yönelir (inanır). Sonra (bu adam) daha önce övmüş olduğu kimseyi kötüler, (yine) söylediği doğrudur. Böylece insanların kalpleri bu diğer sözüne yönelir (inanır). (İşte bu kişi) Sanki bu şekilde dinleyenleri büyülemiştir.]


Açıklama: Hz. Aişe (r.anha) hadiste yerilen şiirin Hz. Peygamber'in (sav) hicvedildiği şiir olduğuna dikkat çekmiştir (bk. Zerkeşî, el-İcâbe li-îrâdi me'stedrekethü Âʾişe ale’sahâbe [Beyrut, 1970], 122).

    Öneri Formu
34089 D005009 Ebu Davud, Edeb, 87

Bize Abdurrezzâk, ona Maʿmer, ona Zuhrî, ona Abdurrahman b. Kaʿb b. Mâlik, ona da babası (Kaʿb b. Mâlik) şöyle demiştir: "Tebük seferine kadar, ben, Bedir dışında, Rasulullah’ın (sav) katıldığı hiçbir gazveden geri kalmadım. Bedir’e katılmayanlardan hiç kimseyi Rasulullah (sav) kınamamıştır. Çünkü Bedir için yola çıktığında asıl hedefi kervandı. Kureyş de kendi kervanlarına destek için çıkmıştı. Böylece Allah’ın buyurduğu üzere [Enfâl, 8/42], önceden belirlenmiş bir buluşma olmadan, karşı karşıya geldiler. Vallahi, Rasulullah’ın insanlar içindeki en şerefli şahitliklerinden biri Bedir’dir. Buna rağmen ben, İslâm üzerine sözleştiğimiz Akabe gecesindeki biatte bulunmayı, Bedir’de bulunmaya tercih ederim. Daha sonra, Rasulullah’ın (sav) çıktığı son gazve olan Tebûk Gazvesi’ne kadar, hiçbir gazveden geri kalmadım. Rasulullah (sav) insanlara sefere çıkacaklarını haber verdi ve herkesin savaşa hazırlanmasını istedi. Bu (sefer), (sıcaktan dolayı) gölgelerin insana cazip geldiği ve meyveler olgunlaştığı bir vakitteydi. Rasulullah (sav) çoğu zaman gazveye çıkarken maksadını gizler, başka bir yeri hedef gösterirdi. ve 'Harp hiledir' buyururdu. [Yakub'un İbn Şihâb'ın kardeşinin oğlundan rivayetinde (إِلَّا وَرَّى بِغَيْرِهَا) ifadesi kullanılmıştır. Bize Süfyân, ona Ma'mer, Ona Zührî, ona da Abdurrahman b. Abdullah b. Kaʿb b. Mâlik bu hadisi rivayet etti ve rivayetinde (وَرَّى غَيْرَهَا) ifadesini kullanmış, ardından hadisi Abdurrezzâk'ın rivayetine dönmüş, (aynısını rivayet etmiştir).] Rasulullah (sav) çoğu zaman gazveye çıkarken maksadını gizler, başka bir yeri hedef gösterir ve 'Harp hiledir' buyururdu. Ama Tebûk’ta (bizzat nereye gideceğini açıklayarak), herkesin hazırlığını yapmasını arzu etti. Ben, o zamanlar, iki binek toplayacak kadar varlıklı ve cihada çıkabilecek en güçlü dönemimde, çevik ve güçlü idim. Fakat gölgelerin serinliği ve meyvelerin cazibesi beni oyalanmaya sevk etti. Rasulullah (sav) perşembe sabahı sefere çıktı. O, perşembe günleri yola çıkmayı severdi. Ben de kendi kendime 'Yarın pazara gidip hazırlığımı alır, onlara yetişirim' dedim. Ertesi gün pazara gittim ama işlerim biraz ağır geldi. Sonra yine 'Neyse, yarın hazırlar, onlara yetişirim inşallah' dedim. Böyle erteleyerek oyalandım, derken günah bana ağır bastı, üzerime çöktü ve seferden geri kalmış oldum. Mahzun bir şekilde sokaklarda dolaşmaya, Medine çarşılarında gezmeye başladım. Çünkü (savaştan geri kalanların tamamının) münafıklıkla itham edilen kimseler olduğunu görüyordum. Rasulullah’tan (seferden) geri kalan herkes, geri kalmasının fark edilmeyeceğini düşünüyordu. Zira geri kalanlar bir divanda (kayıt defterinde) bir araya getirilmeyecek kadar çoktu; seksen küsur kişiydi." "Tebûk’a varıncaya kadar Rasulullah (sav) benden söz etmedi. Tebûk’a vardığında 'Kaʿb b. Mâlik ne yaptı?' diye sordu. Kavmimden biri 'Ey Allah'ın Rasulü! Elbiseleri ve omuzlarına bakıp böbürlenmesi onu seferden alıkoydu' dedi. [Yakub'un İbn Şihâb'ın kardeşinin oğlundan rivayetinde (بُرْدَاهُ وَالنَّظَرُ فِي عِطْفَيْهِ) ifadesi kullanılmıştır.] Muâz b. Cebel de 'Ne kötü söz söyledin! Vallahi ey Allah'ın Rasulü, onun hakkında hayırdan başka bir şey bilmiyoruz' dedi. Onlar böyle konuşurken, sıcağın serabı içinde, bir adamın yürüyerek geldiğini gördüler. Rasulullah (sav) 'Bu, Ebu Hayseme olmalı' buyurdu, Bir de baktık ki gerçekten de gelen Ebu Hayseme idi. Sonra Tebûk seferini tamamlayan Rasulullah (sav) dönüp Medine’ye yaklaşınca, ben, Rasulullah’ın (sav) öfkesinden kurtulmanın yollarını aramaya ve ailemden, kendisine danışılacak herkesten fikir sormaya başladım. Nihayet 'Rasulullah (sav) yarın sabah Medine’ye girecek' denilince artık içimdeki bütün yanlış düşünceler kayboldu ve kesin olarak anladım ki, ancak doğruyu söyleyerek kurtulabilirim. Rasulullah (sav) kuşluk vakti Medine’ye girdi. Her sefer dönüşü adeti olduğu üzere Mescide girer iki rekât namaz kılar ve otururdu. Bu sefer de öyle yaptı. Ardından seferden geri kalanlar gelmeye başladılar. Onlar yemin edip, özür beyan ediyorlar, Hz. Peygamber (sav) de onların zahirî beyanlarını esas kabul edip, onlar için bağışlanma diliyor ve iç dünyalarını ise Allah’a bırakıyordu. Ben de mescide girdim. Rasulullah (sav) beni görünce öfkeli bir adam gibi tebessüm etti. Yanına varıp oturdum. Bana 'Sen binek hazırlamamış mıydın?' buyurdu. Ben de 'Evet, ey Allah’ın Rasûlü, hazırlamıştım' dedim. 'Peki seni alıkoyan ne oldu?' buyurdu. Ben de 'Vallahi, ey Allah’ın Rasulü! Eğer senden başka herhangi birinin yanında bulunsaydım, mutlaka bir mazeret ileri sürer, onun öfkesinden kurtulurdum. Çünkü ben tartışmada güçlü biriyim. [Yakub'un İbn Şihâb'ın kardeşinin oğlundan rivayetinde 'Onun gazabından bir özürle kurtulabileceğimi gördüm. (Ukayl’in rivayetinde ise 'onun gazabından bir özürle çıkabilirim' şeklinde geçmektedir.) ama belki de Allah seni bana öfkelendirecektir. Eğer sana doğru bir söz söylersem bu konuda bana darılacaksın, fakat ben bu hususta Allah’ın affını umarım’ denilmektedir.] Fakat ben biliyorum ki eğer ben, aleyhime de olsa, sana doğruyu söylersem, sen bana kızabilirsin, ama ben Allah’ın affını umarım. Ama, seni hoşnut edecek bir bir yalan söylersem, Allah, onun hakikati konusunda seni bilgilendirir. Allah’a yemin olsun ki, ey Allah’ın Rasulü, hiçbir zaman, Tebûk’tan geri kaldığım günkü kadar varlıklı ve sefere hazırlıklı bir konumda hiç olmadım' dedim. Rasulullah (sav) 'İşte bu adam size doğruyu söyledi. Haydi kalk, artık Allah senin hakkında hükmünü verinceye kadar bekle' buyurdu. Ben kalktım. Kavmimden bazı kimseler peşimden gelip beni azarladılar ve 'Vallahi, daha önce senin günah işlediğini bilmiyoruz. Keşke Hz. Peygamber'in (sav) hoşnut olacağı bir mazeret bildirseydin, ardından O da senin için istiğfar ederdi, böylece kendini, hakkında ne hüküm verileceğini bilmediğin bir konuma düşürmezdin' dediler. Beni o kadar azarladılar ki, dönüp söylediklerimi inkâr etmeyi düşündüm. Sonra onlara 'Benim gibi konuşan oldu mu?' dedim, 'Evet, Hilâl b. Ümeyye ve Murâre b. Rebî de aynı şekilde konuştu' dediler. Bunlar Bedir’e katılmış, salih kimselerdi. Bunun üzerine ben 'Hayır! Vallahi, asla sözümü geri almayacağım, kendimi yalanlamayacağım' dedim." "Rasulullah (sav), üçümüz hakkında, 'Onlarla kimse konuşmasın' diye emretti. Bundan sonra çarşıya çıktığımda kimse benimle konuşmuyordu. İnsanlar, sanki bizim tanıdığımız insanlar değilmiş gibi bize yabancılaştı. Duvarlar bile sanki tanıdığımız duvarlar değilmiş gibi bize yabancı geliyordu. Hatta yeryüzü bile, sanki tanıdığımız yeryüzü değilmiş gibi, bize yabancı görünüyordu. Ben aslında o iki arkadaşımdan daha güçlüydüm. Çarşıya gidiyor, mescide uğruyor, Rasulullah’a (sav) selam veriyordum. Kendi kendime 'Acaba dudaklarını selamıma karşılık kıpırdattı mı?' diye bakıyordum. Namaz kılmak için direklerden birinin arkasına durduğumda, Rasulullah (sav) göz ucuyla bana bakıyor, ama ben ona bakınca yüzünü çeviriyordu. İki arkadaşım ise tamamen teslimiyet göstermiş, gece gündüz ağlıyor, başlarını bile kaldırmıyorlardı. Bir gün çarşıda dolaşırken, yiyecek satmak için gelen bir Hristiyan adam 'Bana Kaʿb b. Mâlik’i gösterecek kim var?' diye soruyordu. İnsanlar beni işaret ettiler. O da bana geldi ve Gassân melikinden bir mektup getirdi. Mektupta 'Bundan sonra: Arkadaşının seni dışladığı ve sana sırt çevirdiği haberi bana ulaştı. Hâlbuki sen aşağılanacak, zayi edilecek bir yerde değilsin. Bize katıl, seni şereflendirelim' diyordu. Ben mektubu okuyunca 'İşte bu da bir imtihan ve fitne' dedim, hemen tandırı tutuşturdum, mektubu içine atıp yaktım. Kırk gece geçince, Rasulullah’tan (sav) bir elçi geldi ve bana 'Hanımından ayrı dur' dedi. Ben 'Onu boşayacak mıyım?' diye sordum, 'Hayır, ama ona yaklaşma' dedi. Hilâl b. Ümeyye’nin hanımı Rasulullah’a (sav) geldi ve 'Ey Allah’ın Rasulü! Hilâl yaşlı ve güçsüzdür. Ona hizmet etmem için bana izin verir misin?' dedi. Rasulullah (sav) 'Evet, ama sakın sana yaklaşmasın' buyurdu. Kadın 'Vallahi onda böyle bir hal yok! O günden beri gece gündüz ağlıyor, hiç hareket etmiyor' dedi. Kaʿb der ki: İmtihanım uzayınca, amcaoğlum Ebu Katâde’nin bahçesine tırmanıp girdim. Ona selam verdim. Selamımı almadı. 'Ey Ebu Katâde! Allah aşkına söyler misin, ben Allah’ı ve Rasûlünü seviyor muyum?' dedim, sessiz kaldı. Tekrar 'Ey Ebu Katâde! Allah için söyle, ben Allah’ı ve Rasulünü seviyor muyum?' dedim, yine sustu. Üçüncü defa söyledim. Bunun üzerine bana 'Allah ve Rasûlü daha iyi bilir' dedi. Artık kendime hâkim olamadım, ağladım ve bahçeden çıkıp gittim." "Rasulullah’ın (sav) bizimle konuşmayı yasaklamasının üzerinden elli gece geçmişti. Evimizin damında sabah namazını kıldım. Sonra oturdum. Allah'ın 'Bütün genişliğine rağmen yeryüzü onlara dar gelmişti, ve bunalmışlardı' Tevbe, 9/118 ayetinde buyurduğu konumdaydım. İşte o haldeyken, Sel Dağı’nın tepesinden 'Müjde ey Kaʿb b. Mâlik!' diye bir ses duydum, hemen secdeye kapandım. Anladım ki Allah bize ferahlık vermiştir. Bir adam da atla yanıma geldi ve bana müjdeyi verdi. Ama dağın tepesinden gelen ses attan daha hızlı ulaştı. Müjdeciye sevincimin karşılığı olarak üzerimdeki takım elbisemi verdim, ben de başka bir takım elbise giydim. Bizim tövbemiz (ile ilgili ayetler), gecenin üçte ikisi geçtiğinde Rasulullah’a (sav) inmişti. Ümmü Seleme 'Ey Allah'ın Rasulü! Kaʿb b. Mâlik’e hemen müjde versek olmaz mı?' dedi. Rasulullah (sav) 'Evet, ama o zaman insanlar kapınızı aşındırır, gece boyunca uyumanıza engel olurlar' buyurdu. Ümmü Seleme benim hakkımda hayır düşünen ve halime üzülen biriydi. Ben hemen Rasulullah’a (sav) gittim. Mescitte, etrafı Müslümanlarla çevrili halde oturuyordu. Yüzü ay gibi aydınlanmıştı. Zira o, sevindiğinde yüzü parıldardı. Yanına vardım, oturdum. Bana 'Müjde ey Kaʿb b. Mâlik! Annenin seni doğurduğundan beri sana gelen en hayırlı gün budur' buyurdu. Ben 'Ey Allah’ın Rasulü! Bu müjde sana Allah’tan mı geldi, yoksa sizden mi?' dedim, 'Hayır, Allah’tandır' buyurdu. Sonra 'Andolsun ki, Allah, yine peygambere ve en zor gününde ona uyan Muhacirler'le Ensar'a, içlerinden bir kısmının kalbleri az kalsın kayacak gibi olmuşken, tevbe nasip etti de lütfedip tevbelerini kabul buyurdu. Çünkü O, gerçekten çok şefkatli, çok bağışlayıcıdır' Tevbe, 9/117 ayetini okudu ve 'Allah’tan sakının ve sadıklarla beraber olun.' Tevbe, 9/119 ayetinin bizim için de indirildiğini söyledi. Ben 'Ey Allah'ın Rasulü! Tövbemin kabulünün (şükrü olarak) bundan böyle ömrüm boyunca sadece doğruyu söyleyeceğim. Ayrıca bütün malımı sadaka olarak Allah ve Rasûlü’ne vermek istiyorum' dedim. Rasulullah (sav) 'Malının bir kısmını yanında tut, bu senin için daha hayırlıdır' buyurdu. Ben 'Öyleyse Hayber’deki hissemi elimde tutacağım' dedim. Kaʿb der ki: Allah’ın bana İslâm’dan sonra verdiği en büyük nimet, Rasulullah’a doğruyu söylememdir. Eğer o gün yalan söyleseydim, helâk olmuştum. Ben ve iki arkadaşım doğruyu söyledik, Allah da bizi kurtardı. O günden sonra, hiçbir zaman kasten yalan söylemedim ve Allah’ın da ömrüm boyunca beni doğruluk üzere sabit kılmasını ümit ediyorum."


    Öneri Formu
76372 HM027717 İbn Hanbel, VI, 387

Bize Amr b. Rafi', ona Ömer b. Harun, ona Hemmam, ona Ferkad es-Sebehî, ona Yezid b. Abdullah b. Şihhîr, ona da Ebu Hüreyre (ra) Rasulullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "İnsanların en çok yalan söyleyenleri boyacılar ve kuyumculardır."


    Öneri Formu
22747 İM002152 İbn Mâce, Ticaret, 5

Bize Hafs b. Ömer, ona Şu'be; (T) Bize Muhammed b. el-Hüseyin, ona Ali b. Hafs, ona Şube, ona Hubeyb b. Abdurrahman, ona Hafs b. Asım, (hadisinde İbn Hüseyin demiştir), ona Ebu Hureyre'nin (ra) rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Bir insana duyduğu her şeyi söylemesi yalan olarak yeter." [Ebû Davud şöyle demiştir: Hafs, rivayetinde Ebu Hureyre'yi zikretmemiştir.] [Ebû Davud şöyle demiştir: Sadece Ali b. Hafs el-Medaini, Ebu Hureyre'yi zikretmiştir.]


    Öneri Formu
34072 D004992 Ebu Davud, Edeb, 80

Bize dedem, ona Hammad b. Halid el-Hayyat, ona İbn Ebi Zi'b, ona Makburî, ona da Ebu Hureyre, Hz. Peygamber'den (sav) rivayet etmiştir: "Yalan söylemeyi, yalan-dolanla iş yapmayı bırakmayan kimsenin yeme ve içmeyi terk etmesine Allah'ın ihtiyacı yoktur."


    Öneri Formu

Bize Abdürrezzâk, ona Ma'mer, ona Ebu İshâk, ona Ebu Ahvâs, ona da İbn Mesûd şöyle demiştir: "İki temel vardır: Biri Sünnet (hedy), diğeri kitap (kelam). Sözlerin en güzeli Allah’ın kelâmı, yolların en güzeli ise Muhammed’in (sav) yoludur. Dikkat edin! Haramlar ve bidatlerden sakının. Çünkü işlerin en şerlisi sonradan ortaya çıkanlardır. Her sonradan çıkarılan şey bidat, her bidat da sapıklıktır. Dikkat edin! Zaman geçtikçe kalpleriniz katılaşmasın. Bilesiniz ki, her gelecek şey yakındır. Uzak olan, hiç gelmeyecek olandır. Bilesiniz ki, bedbaht olan, annesinin karnında bedbaht olandır, bahtiyar olan ise başkasından ibret alandır. Dikkat edin! Sözlerin ve nakillerin en kötüsü yalan söz rivayetlerdir. Bilin ki, yalan, ne şaka ne de ciddî durumda caiz değildir. Biriniz çocuğuna bir şey vaat eder de yerine getirmezse, bu da yalandır. Şunu da bilin ki: Yalan, insanı günaha, günah da cehenneme götürür. Doğruluk, kişiyi iyiliğe, iyilik de cennete ulaştırır. Doğru söyleyen kimse için 'doğru söyledi ve iyi davrandı' denir, Yalancıya ise 'yalan söyledi ve günaha saptı' denir. Ben Rasulullah’ı (sav) 'Kul yalan söyleye söyleye, Allah katında kezzâb olarak yazılır. Doğru söyleye söyleye ise sıddîk olarak yazılır' buyururken işittim. Sonra Abdullah b. Mesûd 'Ada'dan (الْعَضَهْ) sakının. Ada (الْعَضَهْ) nedir biliyor musunuz? O gıybet ve laf taşımaktır."


    Öneri Formu
88265 MA020076 Musannef-i Abdurrezzak, XI, 116

Bana Dedem, ona Yezid, İbn Ebi Zi'b, ona Makburî, ona babası, ona da Ebu Hureyre, Hz. Peygamber'den (sav) rivayet etmiştir: "Yalanı, yalan dolanla iş yapmayı ve cehaleti terketmeyen kimsenin yeme ve içmeyi terketmesine Allah'ın ihtiyacı yoktur."


    Öneri Formu

Bize Hafs b. Ömer, ona Şu'be; (T) Bize Muhammed b. el-Hüseyin, ona Ali b. Hafs, ona Şube, ona Hubeyb b. Abdurrahman, ona Hafs b. Asım, (hadisinde İbn Hüseyin demiştir), ona Ebu Hureyre'nin (ra) rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Bir insana duyduğu her şeyi söylemesi yalan olarak yeter." [Ebû Davud şöyle demiştir: Hafs, rivayetinde Ebu Hureyre'yi zikretmemiştir.] [Ebû Davud şöyle demiştir: Sadece Ali b. Hafs el-Medaini, Ebu Hureyre'yi zikretmiştir.]


    Öneri Formu
273908 D004992-2 Ebu Davud, Edeb, 80


    Öneri Formu
13396 M007024 Müslim, Sıfâtu'l-Münâfıkın ve Ahkamuhüm, 1