Öneri Formu
Hadis Id, No:
2595, M004606
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ بَشَّارٍ الْعَبْدِىُّ حَدَّثَنَا بَهْزُ بْنُ أَسَدٍ حَدَّثَنَا شُعْبَةُ حَدَّثَنِى حُمَيْدُ بْنُ هِلاَلٍ قَالَ سَمِعْتُ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ مُغَفَّلٍ يَقُولُ:
"رُمِىَ إِلَيْنَا جِرَابٌ فِيهِ طَعَامٌ وَشَحْمٌ يَوْمَ خَيْبَرَ فَوَثَبْتُ لآخُذَهُ قَالَ فَالْتَفَتُّ فَإِذَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَاسْتَحْيَيْتُ مِنْهُ."
[وَحَدَّثَنَاهُ مُحَمَّدُ بْنُ الْمُثَنَّى حَدَّثَنَا أَبُو دَاوُدَ حَدَّثَنَا شُعْبَةُ بِهَذَا الإِسْنَادِ غَيْرَ أَنَّهُ قَالَ جِرَابٌ مِنْ شَحْمٍ وَلَمْ يَذْكُرِ الطَّعَامَ.]
Tercemesi:
Bize Muhammed b. Beşşâr el-Abdî ona Behz b. Esed, ona Şube, ona Humeyd b. Hilal, ona da Abdullah b. Muğaffel şöyle rivayet etmiştir:
"Hayber günü bize içinde yemek ve yağ olan bir kap atıldı! Onu almak için yeltendim. Baktım kim Hz. Peygamber (sav)! Ondan utanıp (kabı almaktan geri durdum)."
[Bu hadisi bize Muhammed b. Müsenna, ona Ebu Davud, ona da Şube bu isnad ile nakledip yağ (dolu) bir kap ibaresini zikredip yemek ifadesini kaydetmemiştir.]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Cihâd ve's-Siyer 4606, /755
Senetler:
()
Konular:
Ganimet, hak sahiplerine taksimi
Siyer, Hayber günü
حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِى شَيْبَةَ حَدَّثَنَا عَفَّانُ حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ سَلَمَةَ حَدَّثَنَا ثَابِتٌ عَنْ أَنَسٍ قَالَ كُنْتُ رِدْفَ أَبِى طَلْحَةَ يَوْمَ خَيْبَرَ وَقَدَمِى تَمَسُّ قَدَمَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ فَأَتَيْنَاهُمْ حِينَ بَزَغَتِ الشَّمْسُ وَقَدْ أَخْرَجُوا مَوَاشِيَهُمْ وَخَرَجُوا بِفُئُوسِهِمْ وَمَكَاتِلِهِمْ وَمُرُورِهِمْ فَقَالُوا مُحَمَّدٌ وَالْخَمِيسَ. قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"خَرِبَتْ خَيْبَرُ إِنَّا إِذَا نَزَلْنَا بِسَاحَةِ قَوْمٍ فَسَاءَ صَبَاحُ الْمُنْذَرِينَ." قَالَ فَهَزَمَهُمُ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
2754, M004666
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِى شَيْبَةَ حَدَّثَنَا عَفَّانُ حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ سَلَمَةَ حَدَّثَنَا ثَابِتٌ عَنْ أَنَسٍ قَالَ كُنْتُ رِدْفَ أَبِى طَلْحَةَ يَوْمَ خَيْبَرَ وَقَدَمِى تَمَسُّ قَدَمَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ فَأَتَيْنَاهُمْ حِينَ بَزَغَتِ الشَّمْسُ وَقَدْ أَخْرَجُوا مَوَاشِيَهُمْ وَخَرَجُوا بِفُئُوسِهِمْ وَمَكَاتِلِهِمْ وَمُرُورِهِمْ فَقَالُوا مُحَمَّدٌ وَالْخَمِيسَ. قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"خَرِبَتْ خَيْبَرُ إِنَّا إِذَا نَزَلْنَا بِسَاحَةِ قَوْمٍ فَسَاءَ صَبَاحُ الْمُنْذَرِينَ." قَالَ فَهَزَمَهُمُ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ.
Tercemesi:
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe, ona Affan, ona Hammad b. Seleme, ona Sabit, ona da Enes şöyle rivayet etmiştir: Hayber günü Ebu Talha'nın terkisinde idim ve ayağım da Rasulullah'ın (sav) ayağına değmekteydi. Güneş doğduğunda onları (kuşatmaya) geldik. Onlar hayvanlarını çıkartmışlar, baltaları, zenbilleri ve kürekleri ile (dışarı) çıkmışlardı. (Manzarayı gördüklerinde) (İşte) Muhammed ve ordu(su) dediler. Rasulullah (sav); "Hayber düştü! Biz, bir düşman topluluğuna vardık mı uyarılanların sabahı ne kötü olur" buyurdu. (Neticede) Allah (ac), (müslümanların eli ile) onları hezimete uğrattı.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Cihâd ve's-Siyer 4666, /769
Senetler:
()
Konular:
Siyer, Hayber günü
Öneri Formu
Hadis Id, No:
2767, M004668
Hadis:
حَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ بْنُ سَعِيدٍ وَمُحَمَّدُ بْنُ عَبَّادٍ - وَاللَّفْظُ لاِبْنِ عَبَّادٍ - قَالاَ حَدَّثَنَا حَاتِمٌ - وَهُوَ ابْنُ إِسْمَاعِيلَ - عَنْ يَزِيدَ بْنِ أَبِى عُبَيْدٍ مَوْلَى سَلَمَةَ بْنِ الأَكْوَعِ عَنْ سَلَمَةَ بْنِ الأَكْوَعِ قَالَ خَرَجْنَا مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم إِلَى خَيْبَرَ فَتَسَيَّرْنَا لَيْلاً فَقَالَ رَجُلٌ مِنَ الْقَوْمِ لِعَامِرِ بْنِ الأَكْوَعِ أَلاَ تُسْمِعُنَا مِنْ هُنَيْهَاتِكَ وَكَانَ عَامِرٌ رَجُلاً شَاعِرًا فَنَزَلَ يَحْدُو بِالْقَوْمِ يَقُولُ اللَّهُمَّ لَوْلاَ أَنْتَ مَا اهْتَدَيْنَا وَلاَ تَصَدَّقْنَا وَلاَ صَلَّيْنَا فَاغْفِرْ فِدَاءً لَكَ مَا اقْتَفَيْنَا وَثَبِّتِ الأَقْدَامَ إِنْ لاَقَيْنَا وَأَلْقِيَنْ سَكِينَةً عَلَيْنَا إِنَّا إِذَا صِيحَ بِنَا أَتَيْنَا وَبِالصِّيَاحِ عَوَّلُوا عَلَيْنَا فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"مَنْ هَذَا السَّائِقُ." قَالُوا عَامِرٌ. قَالَ:
"يَرْحَمُهُ اللَّهُ." فَقَالَ رَجُلٌ مِنَ الْقَوْمِ وَجَبَتْ يَا رَسُولَ اللَّهِ لَوْلاَ أَمْتَعْتَنَا بِهِ. قَالَ فَأَتَيْنَا خَيْبَرَ فَحَصَرْنَاهُمْ حَتَّى أَصَابَتْنَا مَخْمَصَةٌ شَدِيدَةٌ ثُمَّ قَالَ:
"إِنَّ اللَّهَ فَتَحَهَا عَلَيْكُمْ." قَالَ فَلَمَّا أَمْسَى النَّاسُ مَسَاءَ الْيَوْمِ الَّذِى فُتِحَتْ عَلَيْهِمْ أَوْقَدُوا نِيرَانًا كَثِيرَةً فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « مَا هَذِهِ النِّيرَانُ عَلَى أَىِّ شَىْءٍ تُوقِدُونَ." فَقَالُوا عَلَى لَحْمٍ. قَالَ:
"أَىُّ لَحْمٍ." قَالُوا لَحْمُ حُمُرِ الإِنْسِيَّةِ. فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"أَهْرِيقُوهَا وَاكْسِرُوهَا." فَقَالَ رَجُلٌ أَوْ يُهَرِيقُوهَا وَيَغْسِلُوهَا فَقَالَ « أَوْ ذَاكَ." قَالَ فَلَمَّا تَصَافَّ الْقَوْمُ كَانَ سَيْفُ عَامِرٍ فِيهِ قِصَرٌ فَتَنَاوَلَ بِهِ سَاقَ يَهُودِىٍّ لِيَضْرِبَهُ وَيَرْجِعُ ذُبَابُ سَيْفِهِ فَأَصَابَ رُكْبَةَ عَامِرٍ فَمَاتَ مِنْهُ قَالَ فَلَمَّا قَفَلُوا قَالَ سَلَمَةُ وَهُوَ آخِذٌ بِيَدِى قَالَ فَلَمَّا رَآنِى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم سَاكِتًا قَالَ:
"مَا لَكَ." قُلْتُ لَهُ فِدَاكَ أَبِى وَأُمِّى زَعَمُوا أَنَّ عَامِرًا حَبِطَ عَمَلُهُ قَالَ:
"مَنْ قَالَهُ." قُلْتُ فُلاَنٌ وَفُلاَنٌ وَأُسَيْدُ بْنُ حُضَيْرٍ الأَنْصَارِىُّ فَقَالَ:
"كَذَبَ مَنْ قَالَهُ إِنَّ لَهُ لأَجْرَيْنِ." وَجَمَعَ بَيْنَ إِصْبَعَيْهِ
"إِنَّهُ لَجَاهِدٌ مُجَاهِدٌ قَلَّ عَرَبِىٌّ مَشَى بِهَا مِثْلَهُ."
[وَخَالَفَ قُتَيْبَةُ مُحَمَّدًا فِى الْحَدِيثِ فِى حَرْفَيْنِ وَفِى رِوَايَةِ ابْنِ عَبَّادٍ وَأَلْقِ سَكِينَةً عَلَيْنَا.]
Tercemesi:
Bize Kuteybe b. Said ve Muhammed b. Abbâd, -lafız, İbn Abbâd'a aittir- o ikisine Hatim b. İsmail, ona Yezid b. Ebu Ubeyd Mevla Seleme b. Ekva', ona da Seleme b. Ekva' şöyle rivayet etmiştir: Rasulullah (sav) ile Hayber'e (gazâya) çıktık da (yola) geceleyin koyulduk. Topluluk içinden biri Amir b. Ekva'ya; şiirlerinden bize okumaz mısın dedi. Qmir, şair biriydi. O da indi ve topluluğu hareketlendirmeye başladı. Allah'ım! Sen olmasaydın ne hidayet bulur, ne infak eder ne de namaz kılardık! Canlar sana feda olsun! Hatalarımızı bağışla! (Düşmanla) karşılaşırsak ayakları(mızı) sabit kıl, üzerimize huzuru (sekinet) indir. Biz (savaşa) çağrıldığımızda (koşar) geliriz. Onlarsa bağıra çağıra üzerimize geldiler diyordu. Rasulullah (sav); "topluluğu önüne katan da kim" buyurdu. Amir dediler. Nebî (sav); "Allah ona rahmet etsin" buyurdu. Topluluktan biri de ya Rasulullah! (Şehadet) ona vâcip oldu! Bizi ondan (daha da) faydalandıramaz mıydın dedi. Hayber'e gelip onları kuşatmaya aldık. Neticede şiddetli bir vuruşma oldu. Ardından Rasulullah (sav); "Allah, Hayber'in fethini size müyesser kıldı" buyurdu. İnsanlar fethin müyesser olduğu günün akşamına erdiklerinde pek çok ateş yaktılar. Hz. Peygamber (sav); "bu ateşler de neyin nesi? Ne için yaktınız" buyurdu. Et için dediler.
"Hangi et" buyurdu. Evcil eşek etleri dediler. Nebî (sav); "onları dökün ve (kapları da) kırın" buyurdu. Bir adam da ya da onları döküp (kapları) yıkasınlar dedi. Hz. Peygamber (sav); "bu da olur" buyurdu. Ordu(lar) karşı karşıya geldiğinde Amir'in kılıcında bir kısalık vardı. Bir yahudiye darbe indirmek adına (kılıcı) salladı ve kılıcının üst tarafı dönüverip Âmir'in dizine isabet etti. Bundan dolayı da can verdi. (Seleme benim elimden tutmuş bir vaziyette sözlerine devam etti: (Müslümanlar Hayber'den) döndüklerinde Rasulullah (sav) beni suskun bir vaziyette gördü de "neyin var" buyurdu. Ona, anam-babam sana feda olsun! Amir'in amelinin boşa gittiğini iddia ediyorlar dedim.
"Onu kim dedi" buyurdu. Ben, falanca, falanca ve Üseyd b. Hudayr el-Ensârî dedim. Rasulullah (sav); "onu söyleyen yanılmıştır! Ona iki sevap vardır" buyurdu ve iki parmağını birleştirip "o çabalayan bir mücahittir! Onun gibi Arab'ı pek az bulursun" buyurdu.
[Kuteybe, Muhammed'e hadiste; iki kelime hususunda muhalefet etmiştir. İbn Abbad rivayetinde bize huzuru (sekinet) ilkâ et bilgisi bulunmaktadır.]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Cihâd ve's-Siyer 4668, /769
Senetler:
1. Ebu İyas Seleme b. Ekva' (Seleme b. Amr b. Sinan b. Abdullah)
2. Ebu Halid Yezid b. Ebu Ubeyd el-Eslemî (Yezid b. Ebu Ubeyd)
3. Ebu İsmail Hatim b. İsmail el-Harisî (Hatim b. İsmail b. Muhammed)
4. Muhammed b. Abbad el-Mekkî (Muhammed b. Abbad b. Zibrikan)
4. Ebu Recâ Kuteybe b. Said es-Sekafi (Kuteybe b. Said b. Cemil b. Tarif)
Konular:
Allah İnancı, hidayet ve dalalete sevketmesi
EĞLENCE KÜLTÜRÜ
Siyer, Hayber günü
Yiyecekler, Eşek (evcil) etinin yasaklanması
Yiyecekler, eti yenmeyen hayvanlar
Öneri Formu
Hadis Id, No:
2785, M004678
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِى شَيْبَةَ حَدَّثَنَا هَاشِمُ بْنُ الْقَاسِمِ ح
وَحَدَّثَنَا إِسْحَاقُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ أَخْبَرَنَا أَبُو عَامِرٍ الْعَقَدِىُّ كِلاَهُمَا عَنْ عِكْرِمَةَ بْنِ عَمَّارٍ ح
وَحَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ الدَّارِمِىُّ - وَهَذَا حَدِيثُهُ - أَخْبَرَنَا أَبُو عَلِىٍّ الْحَنَفِىُّ عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ عَبْدِ الْمَجِيدِ حَدَّثَنَا عِكْرِمَةُ - وَهُوَ ابْنُ عَمَّارٍ - حَدَّثَنِى إِيَاسُ بْنُ سَلَمَةَ حَدَّثَنِى أَبِى قَالَ قَدِمْنَا الْحُدَيْبِيَةَ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَنَحْنُ أَرْبَعَ عَشْرَةَ مِائَةً وَعَلَيْهَا خَمْسُونَ شَاةً لاَ تُرْوِيهَا - قَالَ - فَقَعَدَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم عَلَى جَبَا الرَّكِيَّةِ فَإِمَّا دَعَا وَإِمَّا بَسَقَ فِيهَا - قَالَ - فَجَاشَتْ فَسَقَيْنَا وَاسْتَقَيْنَا. قَالَ ثُمَّ إِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم دَعَانَا لِلْبَيْعَةِ فِى أَصْلِ الشَّجَرَةِ. قَالَ فَبَايَعْتُهُ أَوَّلَ النَّاسِ ثُمَّ بَايَعَ وَبَايَعَ حَتَّى إِذَا كَانَ فِى وَسَطٍ مِنَ النَّاسِ قَالَ:
"بَايِعْ يَا سَلَمَةُ." قَالَ قُلْتُ قَدْ بَايَعْتُكَ يَا رَسُولَ اللَّهِ فِى أَوَّلِ النَّاسِ قَالَ:
"وَأَيْضًا." قَالَ وَرَآنِى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم عَزِلاً - يَعْنِى لَيْسَ مَعَهُ سِلاَحٌ - قَالَ فَأَعْطَانِى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم حَجَفَةً أَوْ دَرَقَةً ثُمَّ بَايَعَ حَتَّى إِذَا كَانَ فِى آخِرِ النَّاسِ قَالَ:
"أَلاَ تُبَايِعُنِى يَا سَلَمَةُ." قَالَ قُلْتُ قَدْ بَايَعْتُكَ يَا رَسُولَ اللَّهِ فِى أَوَّلِ النَّاسِ وَفِى أَوْسَطِ النَّاسِ قَالَ:
"وَأَيْضًا." قَالَ فَبَايَعْتُهُ الثَّالِثَةَ ثُمَّ قَالَ لِى "يَا سَلَمَةُ أَيْنَ حَجَفَتُكَ أَوْ دَرَقَتُكَ الَّتِى أَعْطَيْتُكَ." قَالَ قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ لَقِيَنِى عَمِّى عَامِرٌ عَزِلاً فَأَعْطَيْتُهُ إِيَّاهَا - قَالَ - فَضَحِكَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَقَالَ:
"إِنَّكَ كَالَّذِى قَالَ الأَوَّلُ اللَّهُمَّ أَبْغِنِى حَبِيبًا هُوَ أَحَبُّ إِلَىَّ مِنْ نَفْسِى." ثُمَّ إِنَّ الْمُشْرِكِينَ رَاسَلُونَا الصُّلْحَ حَتَّى مَشَى بَعْضُنَا فِى بَعْضٍ وَاصْطَلَحْنَا. قَالَ وَكُنْتُ تَبِيعًا لِطَلْحَةَ بْنِ عُبَيْدِ اللَّهِ أَسْقِى فَرَسَهُ وَأَحُسُّهُ وَأَخْدُمُهُ وَآكُلُ مِنْ طَعَامِهِ وَتَرَكْتُ أَهْلِى وَمَالِى مُهَاجِرًا إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ فَلَمَّا اصْطَلَحْنَا نَحْنُ وَأَهْلُ مَكَّةَ وَاخْتَلَطَ بَعْضُنَا بِبَعْضٍ أَتَيْتُ شَجَرَةً فَكَسَحْتُ شَوْكَهَا فَاضْطَجَعْتُ فِى أَصْلِهَا - قَالَ - فَأَتَانِى أَرْبَعَةٌ مِنَ الْمُشْرِكِينَ مِنْ أَهْلِ مَكَّةَ فَجَعَلُوا يَقَعُونَ فِى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَأَبْغَضْتُهُمْ فَتَحَوَّلْتُ إِلَى شَجَرَةٍ أُخْرَى وَعَلَّقُوا سِلاَحَهُمْ وَاضْطَجَعُوا فَبَيْنَمَا هُمْ كَذَلِكَ إِذْ نَادَى مُنَادٍ مِنْ أَسْفَلِ الْوَادِى يَا لَلْمُهَاجِرِينَ قُتِلَ ابْنُ زُنَيْمٍ. قَالَ فَاخْتَرَطْتُ سَيْفِى ثُمَّ شَدَدْتُ عَلَى أُولَئِكَ الأَرْبَعَةِ وَهُمْ رُقُودٌ فَأَخَذْتُ سِلاَحَهُمْ. فَجَعَلْتُهُ ضِغْثًا فِى يَدِى قَالَ ثُمَّ قُلْتُ وَالَّذِى كَرَّمَ وَجْهَ مُحَمَّدٍ لاَ يَرْفَعُ أَحَدٌ مِنْكُمْ رَأْسَهُ إِلاَّ ضَرَبْتُ الَّذِى فِيهِ عَيْنَاهُ. قَالَ ثُمَّ جِئْتُ بِهِمْ أَسُوقُهُمْ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم - قَالَ - وَجَاءَ عَمِّى عَامِرٌ بِرَجُلٍ مِنَ الْعَبَلاَتِ يُقَالُ لَهُ مِكْرَزٌ. يَقُودُهُ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم عَلَى فَرَسٍ مُجَفَّفٍ فِى سَبْعِينَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ فَنَظَرَ إِلَيْهِمْ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ:
"دَعُوهُمْ يَكُنْ لَهُمْ بَدْءُ الْفُجُورِ وَثِنَاهُ" فَعَفَا عَنْهُمْ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَأَنْزَلَ اللَّهُ "(وَهُوَ الَّذِى كَفَّ أَيْدِيَهُمْ عَنْكُمْ وَأَيْدِيَكُمْ عَنْهُمْ بِبَطْنِ مَكَّةَ مِنْ بَعْدِ أَنْ أَظْفَرَكُمْ عَلَيْهِمْ)" الآيَةَ كُلَّهَا. قَالَ ثُمَّ خَرَجْنَا رَاجِعِينَ إِلَى الْمَدِينَةِ فَنَزَلْنَا مَنْزِلاً بَيْنَنَا وَبَيْنَ بَنِى لَحْيَانَ جَبَلٌ وَهُمُ الْمُشْرِكُونَ فَاسْتَغْفَرَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم لِمَنْ رَقِىَ هَذَا الْجَبَلَ اللَّيْلَةَ كَأَنَّهُ طَلِيعَةٌ لِلنَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم وَأَصْحَابِهِ - قَالَ سَلَمَةُ - فَرَقِيتُ تِلْكَ اللَّيْلَةَ مَرَّتَيْنِ أَوْ ثَلاَثًا ثُمَّ قَدِمْنَا الْمَدِينَةَ فَبَعَثَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم بِظَهْرِهِ مَعَ رَبَاحٍ غُلاَمِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَأَنَا مَعَهُ وَخَرَجْتُ مَعَهُ بِفَرَسِ طَلْحَةَ أُنَدِّيهِ مَعَ الظَّهْرِ فَلَمَّا أَصْبَحْنَا إِذَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ الْفَزَارِىُّ قَدْ أَغَارَ عَلَى ظَهْرِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَاسْتَاقَهُ أَجْمَعَ وَقَتَلَ رَاعِيَهُ قَالَ فَقُلْتُ يَا رَبَاحُ خُذْ هَذَا الْفَرَسَ فَأَبْلِغْهُ طَلْحَةَ بْنَ عُبَيْدِ اللَّهِ وَأَخْبِرْ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَنَّ الْمُشْرِكِينَ قَدْ أَغَارُوا عَلَى سَرْحِهِ - قَالَ - ثُمَّ قُمْتُ عَلَى أَكَمَةٍ فَاسْتَقْبَلْتُ الْمَدِينَةَ فَنَادَيْتُ ثَلاَثًا يَا صَبَاحَاهْ. ثُمَّ خَرَجْتُ فِى آثَارِ الْقَوْمِ أَرْمِيهِمْ بِالنَّبْلِ وَأَرْتَجِزُ أَقُولُ أَنَا ابْنُ الأَكْوَعِ وَالْيَوْمَ يَوْمُ الرُّضَّعِ فَأَلْحَقُ رَجُلاً مِنْهُمْ فَأَصُكُّ سَهْمًا فِى رَحْلِهِ حَتَّى خَلَصَ نَصْلُ السَّهْمِ إِلَى كَتِفِهِ - قَالَ - قُلْتُ خُذْهَا وَأَنَا ابْنُ الأَكْوَعِ وَالْيَوْمُ يَوْمُ الرُّضَّعِ قَالَ فَوَاللَّهِ مَا زِلْتُ أَرْمِيهِمْ وَأَعْقِرُ بِهِمْ فَإِذَا رَجَعَ إِلَىَّ فَارِسٌ أَتَيْتُ شَجَرَةً فَجَلَسْتُ فِى أَصْلِهَا ثُمَّ رَمَيْتُهُ فَعَقَرْتُ بِهِ حَتَّى إِذَا تَضَايَقَ الْجَبَلُ فَدَخَلُوا فِى تَضَايُقِهِ عَلَوْتُ الْجَبَلَ فَجَعَلْتُ أُرَدِّيهِمْ بِالْحِجَارَةِ - قَالَ - فَمَا زِلْتُ كَذَلِكَ أَتْبَعُهُمْ حَتَّى مَا خَلَقَ اللَّهُ مِنْ بَعِيرٍ مِنْ ظَهْرِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم إِلاَّ خَلَّفْتُهُ وَرَاءَ ظَهْرِى وَخَلَّوْا بَيْنِى وَبَيْنَهُ ثُمَّ اتَّبَعْتُهُمْ أَرْمِيهِمْ حَتَّى أَلْقَوْا أَكْثَرَ مِنْ ثَلاَثِينَ بُرْدَةً وَثَلاَثِينَ رُمْحًا يَسْتَخِفُّونَ وَلاَ يَطْرَحُونَ شَيْئًا إِلاَّ جَعَلْتُ عَلَيْهِ آرَامًا مِنَ الْحِجَارَةِ يَعْرِفُهَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَأَصْحَابُهُ حَتَّى أَتَوْا مُتَضَايِقًا مِنْ ثَنِيَّةٍ فَإِذَا هُمْ قَدْ أَتَاهُمْ فُلاَنُ بْنُ بَدْرٍ الْفَزَارِىُّ فَجَلَسُوا يَتَضَحَّوْنَ - يَعْنِى يَتَغَدَّوْنَ - وَجَلَسْتُ عَلَى رَأْسِ قَرْنٍ قَالَ الْفَزَارِىُّ مَا هَذَا الَّذِى أَرَى قَالُوا لَقِينَا مِنْ هَذَا الْبَرْحَ وَاللَّهِ مَا فَارَقَنَا مُنْذُ غَلَسٍ يَرْمِينَا حَتَّى انْتَزَعَ كُلَّ شَىْءٍ فِى أَيْدِينَا. قَالَ فَلْيَقُمْ إِلَيْهِ نَفَرٌ مِنْكُمْ أَرْبَعَةٌ. قَالَ فَصَعِدَ إِلَىَّ مِنْهُمْ أَرْبَعَةٌ فِى الْجَبَلِ - قَالَ - فَلَمَّا أَمْكَنُونِى مِنَ الْكَلاَمِ - قَالَ - قُلْتُ هَلْ تَعْرِفُونِى قَالُوا لاَ وَمَنْ أَنْتَ قَالَ قُلْتُ أَنَا سَلَمَةُ بْنُ الأَكْوَعِ وَالَّذِى كَرَّمَ وَجْهَ مُحَمَّدٍ صلى الله عليه وسلم لاَ أَطْلُبُ رَجُلاً مِنْكُمْ إِلاَّ أَدْرَكْتُهُ وَلاَ يَطْلُبُنِى رَجُلٌ مِنْكُمْ. فَيُدْرِكَنِى قَالَ أَحَدُهُمْ أَنَا أَظُنُّ. قَالَ فَرَجَعُوا فَمَا بَرِحْتُ مَكَانِى حَتَّى رَأَيْتُ فَوَارِسَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَتَخَلَّلُونَ الشَّجَرَ - قَالَ - فَإِذَا أَوَّلُهُمُ الأَخْرَمُ الأَسَدِىُّ عَلَى إِثْرِهِ أَبُو قَتَادَةَ الأَنْصَارِىُّ وَعَلَى إِثْرِهِ الْمِقْدَادُ بْنُ الأَسْوَدِ الْكِنْدِىُّ - قَالَ - فَأَخَذْتُ بِعِنَانِ الأَخْرَمِ - قَالَ - فَوَلَّوْا مُدْبِرِينَ قُلْتُ يَا أَخْرَمُ احْذَرْهُمْ لاَ يَقْتَطِعُوكَ حَتَّى يَلْحَقَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَأَصْحَابُهُ. قَالَ يَا سَلَمَةُ إِنْ كُنْتَ تُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَتَعْلَمُ أَنَّ الْجَنَّةَ حَقٌّ وَالنَّارَ حَقٌّ فَلاَ تَحُلْ بَيْنِى وَبَيْنَ الشَّهَادَةِ. قَالَ فَخَلَّيْتُهُ فَالْتَقَى هُوَ وَعَبْدُ الرَّحْمَنِ - قَالَ - فَعَقَرَ بِعَبْدِ الرَّحْمَنِ فَرَسَهُ وَطَعَنَهُ عَبْدُ الرَّحْمَنِ فَقَتَلَهُ وَتَحَوَّلَ عَلَى فَرَسِهِ وَلَحِقَ أَبُو قَتَادَةَ فَارِسُ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم بِعَبْدِ الرَّحْمَنِ فَطَعَنَهُ فَقَتَلَهُ فَوَالَّذِى كَرَّمَ وَجْهَ مُحَمَّدٍ صلى الله عليه وسلم لَتَبِعْتُهُمْ أَعْدُو عَلَى رِجْلَىَّ حَتَّى مَا أَرَى وَرَائِى مِنْ أَصْحَابِ مُحَمَّدٍ صلى الله عليه وسلم وَلاَ غُبَارِهِمْ شَيْئًا حَتَّى يَعْدِلُوا قَبْلَ غُرُوبِ الشَّمْسِ إِلَى شِعْبٍ فِيهِ مَاءٌ يُقَالُ لَهُ ذُو قَرَدٍ لِيَشْرَبُوا مِنْهُ وَهُمْ عِطَاشٌ - قَالَ - فَنَظَرُوا إِلَىَّ أَعْدُو وَرَاءَهُمْ فَحَلَّيْتُهُمْ عَنْهُ - يَعْنِى أَجْلَيْتُهُمْ عَنْهُ - فَمَا ذَاقُوا مِنْهُ قَطْرَةً - قَالَ - وَيَخْرُجُونَ فَيَشْتَدُّونَ فِى ثَنِيَّةٍ - قَالَ - فَأَعْدُو فَأَلْحَقُ رَجُلاً مِنْهُمْ فَأَصُكُّهُ بِسَهْمٍ فِى نُغْضِ كَتِفِهِ. قَالَ قُلْتُ خُذْهَا وَأَنَا ابْنُ الأَكْوَعِ وَالْيَوْمَ يَوْمُ الرُّضَّعِ قَالَ يَا ثَكِلَتْهُ أُمُّهُ أَكْوَعُهُ بُكْرَةَ قَالَ قُلْتُ نَعَمْ يَا عَدُوَّ نَفْسِهِ أَكْوَعُكَ بُكْرَةَ - قَالَ - وَأَرْدَوْا فَرَسَيْنِ عَلَى ثَنِيَّةٍ قَالَ فَجِئْتُ بِهِمَا أَسُوقُهُمَا إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم - قَالَ - وَلَحِقَنِى عَامِرٌ بِسَطِيحَةٍ فِيهَا مَذْقَةٌ مِنْ لَبَنٍ وَسَطِيحَةٍ فِيهَا مَاءٌ فَتَوَضَّأْتُ وَشَرِبْتُ ثُمَّ أَتَيْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَهُوَ عَلَى الْمَاءِ الَّذِى حَلَّيْتُهُمْ عَنْهُ فَإِذَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَدْ أَخَذَ تِلْكَ الإِبِلَ وَكُلَّ شَىْءٍ اسْتَنْقَذْتُهُ مِنَ الْمُشْرِكِينَ وَكُلَّ رُمْحٍ وَبُرْدَةٍ وَإِذَا بِلاَلٌ نَحَرَ نَاقَةً مِنَ الإِبِلِ الَّذِى اسْتَنْقَذْتُ مِنَ الْقَوْمِ وَإِذَا هُوَ يَشْوِى لِرَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مِنْ كَبِدِهَا وَسَنَامِهَا - قَالَ - قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ خَلِّنِى فَأَنْتَخِبُ مِنَ الْقَوْمِ مِائَةَ رَجُلٍ فَأَتَّبِعُ الْقَوْمَ فَلاَ يَبْقَى مِنْهُمْ مُخْبِرٌ إِلاَّ قَتَلْتُهُ - قَالَ - فَضَحِكَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم حَتَّى بَدَتْ نَوَاجِذُهُ فِى ضَوْءِ النَّارِ فَقَالَ:
"يَا سَلَمَةُ أَتُرَاكَ كُنْتَ فَاعِلاً." قُلْتُ نَعَمْ وَالَّذِى أَكْرَمَكَ. فَقَالَ:
"إِنَّهُمُ الآنَ لَيُقْرَوْنَ فِى أَرْضِ غَطَفَانَ." قَالَ فَجَاءَ رَجُلٌ مِنْ غَطَفَانَ فَقَالَ نَحَرَ لَهُمْ فُلاَنٌ جَزُورًا فَلَمَّا كَشَفُوا جِلْدَهَا رَأَوْا غُبَارًا فَقَالُوا أَتَاكُمُ الْقَوْمُ فَخَرَجُوا هَارِبِينَ. فَلَمَّا أَصْبَحْنَا قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"كَانَ خَيْرَ فُرْسَانِنَا الْيَوْمَ أَبُو قَتَادَةَ وَخَيْرَ رَجَّالَتِنَا سَلَمَةُ." قَالَ ثُمَّ أَعْطَانِى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم سَهْمَيْنِ سَهْمُ الْفَارِسِ وَسَهْمُ الرَّاجِلِ فَجَمَعَهُمَا لِى جَمِيعًا ثُمَّ أَرْدَفَنِى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَرَاءَهُ عَلَى الْعَضْبَاءِ رَاجِعِينَ إِلَى الْمَدِينَةِ - قَالَ - فَبَيْنَمَا نَحْنُ نَسِيرُ قَالَ وَكَانَ رَجُلٌ مِنَ الأَنْصَارِ لاَ يُسْبَقُ شَدًّا - قَالَ - فَجَعَلَ يَقُولُ أَلاَ مُسَابِقٌ إِلَى الْمَدِينَةِ هَلْ مِنْ مُسَابِقٍ فَجَعَلَ يُعِيدُ ذَلِكَ - قَالَ - فَلَمَّا سَمِعْتُ كَلاَمَهُ قُلْتُ أَمَا تُكْرِمُ كَرِيمًا وَلاَ تَهَابُ شَرِيفًا قَالَ لاَ إِلاَّ أَنْ يَكُونَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ بِأَبِى وَأُمِّى ذَرْنِى فَلأُسَابِقَ الرَّجُلَ قَالَ:
"إِنْ شِئْتَ." قَالَ قُلْتُ اذْهَبْ إِلَيْكَ وَثَنَيْتُ رِجْلَىَّ فَطَفَرْتُ فَعَدَوْتُ - قَالَ - فَرَبَطْتُ عَلَيْهِ شَرَفًا أَوْ شَرَفَيْنِ أَسْتَبْقِى نَفَسِى ثُمَّ عَدَوْتُ فِى إِثْرِهِ فَرَبَطْتُ عَلَيْهِ شَرَفًا أَوْ شَرَفَيْنِ ثُمَّ إِنِّى رَفَعْتُ حَتَّى أَلْحَقَهُ - قَالَ - فَأَصُكُّهُ بَيْنَ كَتِفَيْهِ - قَالَ - قُلْتُ قَدْ سُبِقْتَ وَاللَّهِ قَالَ أَنَا أَظُنُّ. قَالَ فَسَبَقْتُهُ إِلَى الْمَدِينَةِ قَالَ فَوَاللَّهِ مَا لَبِثْنَا إِلاَّ ثَلاَثَ لَيَالٍ حَتَّى خَرَجْنَا إِلَى خَيْبَرَ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ فَجَعَلَ عَمِّى عَامِرٌ يَرْتَجِزُ بِالْقَوْمِ تَاللَّهِ لَوْلاَ اللَّهُ مَا اهْتَدَيْنَا وَلاَ تَصَدَّقْنَا وَلاَ صَلَّيْنَا وَنَحْنُ عَنْ فَضْلِكَ مَا اسْتَغْنَيْنَا فَثَبِّتِ الأَقْدَامَ إِنْ لاَقَيْنَا وَأَنْزِلَنْ سَكِينَةً عَلَيْنَا فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"مَنْ هَذَا." قَالَ أَنَا عَامِرٌ. قَالَ:
"غَفَرَ لَكَ رَبُّكَ." قَالَ وَمَا اسْتَغْفَرَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم لإِنْسَانٍ يَخُصُّهُ إِلاَّ اسْتُشْهِدَ. قَالَ فَنَادَى عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ وَهُوَ عَلَى جَمَلٍ لَهُ يَا نَبِىَّ اللَّهِ لَوْلاَ مَا مَتَّعْتَنَا بِعَامِرٍ. قَالَ فَلَمَّا قَدِمْنَا خَيْبَرَ قَالَ خَرَجَ مَلِكُهُمْ مَرْحَبٌ يَخْطِرُ بِسَيْفِهِ وَيَقُولُ قَدْ عَلِمَتْ خَيْبَرُ أَنِّى مَرْحَبُ شَاكِى السِّلاَحِ بَطَلٌ مُجَرَّبُ إِذَا الْحُرُوبُ أَقْبَلَتْ تَلَهَّبُ قَالَ وَبَرَزَ لَهُ عَمِّى عَامِرٌ فَقَالَ قَدْ عَلِمَتْ خَيْبَرُ أَنِّى عَامِرٌ شَاكِى السِّلاَحِ بَطَلٌ مُغَامِرٌ قَالَ فَاخْتَلَفَا ضَرْبَتَيْنِ فَوَقَعَ سَيْفُ مَرْحَبٍ فِى تُرْسِ عَامِرٍ وَذَهَبَ عَامِرٌ يَسْفُلُ لَهُ فَرَجَعَ سَيْفُهُ عَلَى نَفْسِهِ فَقَطَعَ أَكْحَلَهُ فَكَانَتْ فِيهَا نَفْسُهُ. قَالَ سَلَمَةُ فَخَرَجْتُ فَإِذَا نَفَرٌ مِنْ أَصْحَابِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم يَقُولُونَ بَطَلَ عَمَلُ عَامِرٍ قَتَلَ نَفْسَهُ قَالَ فَأَتَيْتُ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم وَأَنَا أَبْكِى فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ بَطَلَ عَمَلُ عَامِرٍ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"مَنْ قَالَ ذَلِكَ." قَالَ قُلْتُ نَاسٌ مِنْ أَصْحَابِكَ. قَالَ:
"كَذَبَ مَنْ قَالَ ذَلِكَ بَلْ لَهُ أَجْرُهُ مَرَّتَيْنِ." ثُمَّ أَرْسَلَنِى إِلَى عَلِىٍّ وَهُوَ أَرْمَدُ فَقَالَ
"لأُعْطِيَنَّ الرَّايَةَ رَجُلاً يُحِبُّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ أَوْ يُحِبُّهُ اللَّهُ وَرَسُولُهُ." قَالَ فَأَتَيْتُ عَلِيًّا فَجِئْتُ بِهِ أَقُودُهُ وَهُوَ أَرْمَدُ حَتَّى أَتَيْتُ بِهِ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَبَسَقَ فِى عَيْنَيْهِ فَبَرَأَ وَأَعْطَاهُ الرَّايَةَ وَخَرَجَ مَرْحَبٌ فَقَالَ قَدْ عَلِمَتْ خَيْبَرُ أَنِّى مَرْحَبُ شَاكِى السِّلاَحِ بَطَلٌ مُجَرَّبُ إِذَا الْحُرُوبُ أَقْبَلَتْ تَلَهَّبُ فَقَالَ عَلِىٌّ أَنَا الَّذِى سَمَّتْنِى أُمِّى حَيْدَرَهْ كَلَيْثِ غَابَاتٍ كَرِيهِ الْمَنْظَرَهْ أُوفِيهِمُ بِالصَّاعِ كَيْلَ السَّنْدَرَهْ قَالَ فَضَرَبَ رَأْسَ مَرْحَبٍ فَقَتَلَهُ ثُمَّ كَانَ الْفَتْحُ عَلَى يَدَيْهِ. قَالَ إِبْرَاهِيمُ حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يَحْيَى حَدَّثَنَا عَبْدُ الصَّمَدِ بْنُ عَبْدِ الْوَارِثِ عَنْ عِكْرِمَةَ بْنِ عَمَّارٍ بِهَذَا الْحَدِيثِ بِطُولِهِ.
[وَحَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ يُوسُفَ الأَزْدِىُّ السُّلَمِىُّ حَدَّثَنَا النَّضْرُ بْنُ مُحَمَّدٍ عَنْ عِكْرِمَةَ بْنِ عَمَّارٍ بِهَذَا.]
Tercemesi:
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe, ona Haşim b. Kasım; (T)
Bize İshak b. İbrahim, ona Ebu Amir el-Akadî, onlara İkrime b. Ammâr; (T)
Bize Abdullah b. Abdurrahman ed-Dârimî, -bu, onun hadisidir- ona Ebu Ali Ubeydullah b. Abdülmecîd el-Hanefî, ona İkrime b. Ammar, ona İyas b. Seleme, ona da babası (Seleme b. Ekva') şöyle rivayet etmiştir: Bin dört yüz kişi olduğumuz hâlde Rasulullah (sav) ile Hudeybiye'ye geldik. (Hudeybiye) üzerinde elli koyunu (bile) sulayamayacak (bir kuyu) da vardı. Hz. Peygamber (sav) kuyunun kenarına oturdu ve ya dua etti ya da içine tükürdü. (Derken, kuyunun suyu) coştu, ondan su içtik ve sularımızı doldurduk. Ardından Nebî (sav), bizleri ağacın altında biat etmeye çağırdı. Ona ilk biat eden bendim. Sonra (biri) biat etti, daha sonra (başkası) biat etti. Nihayet biatleşmenin ortasında Rasulullah (sav);"ey Seleme! Biat et" buyurdu. Ben, ya Rasulullah! İnsanlar içinde sana ilk biati ben sundum dedim. Nebî (sav); "yine (et)" buyurdu. Hz. Peygamber (sav) beni silahsız görüp bana deri bir kalkan verdi. -Ravilerden biri şüpheye düşüp küçük bir kalkan demiştir- Ardından biat ettim. Biatin sonuna doğru geldiğimizde; "ey Seleme! Sen bana biat etmiyor musun" buyurdu. Ben, ya Rasulullah! Başlangıçta ve ortada sana biat ettim ya dedim. Nebî (sav); "yine (et)" buyurdu. (Böylece) üçüncü kez ona biat ettim. Ardından bana; "ey Seleme! Sana verdiğim deri kalkanın -ravilerden biri şüpheye düşüp küçük kalkan demiştir- nerede" buyurdu. Ben, amcam Amir bana silahsız olarak rast geldi de onu kendisine verdim dedim. (Bunun üzerine) Rasulullah (sav) gülüverdi ve "sen, eski zamanlarda yaşamış bir adamın dediği gibisin! Allah'ım! Bana öyle bir arkadaş nasip et ki, bana kendimden daha sevimli gelsin" buyurdu. Daha sonra müşrikler, sulh için gelip gitmeye başladılar. Neticede barış için mekik dokuduk ve antlaşmaya vardık. Ben Talha b. Ubeydullah'a tabi idim; atını sular, onu tımarlar, kendisinin hizmetini görür ve yemeğinden yerdim. Ailemi ve malımı Allah'a ve rasulüne hicret etmek suretiyle terk et(miş)tim. Biz ve Mekkeliler antlaşma yapınca birbirimize karıştık. Ben de bir ağacın yanına gelip dikenini temizledim ve gövdesine yasladım. (Derken), Mekkeliler'den olup müşriklerden dört kişi bana gelip Rasulullah (sav) hakkında ileri geri konuşmaya başladılar. Ben de onlara öfkelenip başka bir ağaca geçtim. Onlar silahlarını (ağaca) asıp yaslandılar. Onlar bu hâl üzere iken vâdinin aşağısından bir münâdi, ey Muhacirler! İbn Züneym katledildi diye bağırıverdi! (Hemen) kılıcımı çektim, ardından, oturmakta olan o dört kişiye yönelip silahlarını aldım! (Silahlarını) elimde demet yaptım. Sonra, Muhammed'in yüzünü şereflendiren (Allah'a) yemin olsun ki, sizden başını kaldıran olursa onun başını alırım dedim. Ardından onları sürüyerek Rasulullah'a (sav) getirdim. Amcam Amir de Abalât (topluluğundan) olup kendisine Mikrez denilen bir adamı getirdi. Onu, savaş için giydirilmiş bir at üzerinde (ve) yetmiş müşrik içinde Rasulullah'a (sav) getiriyor(du)! Hz. Peygamber (sav) onlara bakıp; "onları bırakın! Günahın başı da sonu da onların olsun" buyurdu. (Böylece) Rasulullah (sav) onları affetti ve Allah, "O Allah ki, Mekke'nin ortasında sizi onlara karşı üstün kıldıktan sonra onların ellerini sizden, sizin ellerinizi de onlardan çekmiştir" ayetinin hepsini indirdi. Sonra Medine'ye dönmek üzere (yola) çıktık. Bir yerde konakladık. Bizimle Lahyân oğulları arasında bir dağ vardı ve onlar müşrik idiler. Rasulullah (sav) bu gece o dağa tırmanan için istiğfarda bulundu. Sanki o (sav), Nebî ve ashâbı için öncü olacaktı. O gece iki ya da üç defa (dağa) tırmandım. Daha sonra Medine'ye geldik. Hz. Peygamber (sav), kölesi Rebâh ile develerini (önden) gönderdi. Ben de onunla beraberdim ve onun beraberinde Talha'nın atı üzerinde (yola) çıktım. Develerle beraber vakit geçiyordum. Sabaha erdiğimizde Abdurrahman el-Fezârî, Rasulullah'ın (sav) develerine baskın verip hepsini alıp götürdü ve Nebî'nin (sav) çobanını da öldürdü. Ben, ey Rebâh! Şu atı al ve onu Talha b. Ubeydullah'a ulaştır. Rasulullah'a da (sav) müşriklerin, develerine baskın verdiğini haber et dedim. Akabinde bir tepeliğe çıkıp Medine'ye yöneldim. Üç kere baskın var diye nidâ ettim. Ardından düşmanın arkasından onları oklayarak yola koyuldum. (O esnada) şiir okuyup; ben Ekva'nın oğluyum! Bugün pişman olacağınız gündür diyordum. Onlardan birine yetişip onu bineğinden vuruyordum. Netice okun demiri omuzuna isabet ediyordu. (Yine o anda) Al bakalım! Ben Ekva'nın oğluyum! Bugün pişman olacağınız gündür diyordum. Vallahi! Onları sürekli oklayıp (bineklerini) telef ettim! Bir süvari bana döndüğünde ağaca gelip gövdesi yanına çömeliyor, sonra onu okluyor ve (bineğini) vuruyordum! Sonunda dağ (yolu) daralınca onun dar yerlerine giriverdiler. Dağa tırmandım, onlara taş atmaya başladım! Onları böylece izlemeye devam ettim. Öyle ki, Allah'ın Rasulullah (sav) için yarattığı develerin (hepsini) arkamda emniyete aldım ve (develer), benimle Hz. Peygamber (sav) arasında kalmış oldular. Akabinde onları oklayarak takipte kaldım. Neticede otuzdan fazla elbise ve mızrağı hafiflemek için attılar. Attıkları her şeye Rasulullah (sav) ve ashabı bilsinler diye taşlardan işaret koyuyordum. Sonunda tepenin dar bir yerine geldiler. Onlar bu hâlde iken Fulan b. Bedr el-Fezâri yanlarına geldi. Kahvaltı yapmak üzere oturuverdiler. Ben de küçük bir dağın tepesine oturdum. Fezârî, o gördüğüm de nedir dedi. Onlar, pek çetin çıktı! Vallahi! Sabahın karanlığından beri bizden ayrılmadı. Oklayıp durdu. Sonunda elimizdeki her şey gitti dediler. O, sizden dört kişi ona karşı çıksın dedi. Onlardan dört kişi dağda bana doğru geldiler. Benimle konuşma fırsatı bulduklarında beni biliyor musunuz dedim. Onlar, hayır! Kimsin sen dediler. Ben, Seleme b. Ekva'yım! Muhammed'in yüzünü şereflendirene and olsun ki, sizden kimi istersem alaşağı ederim. Siz ise bana yetişip de güç yetiremezsiniz dedim. Onlardan biri, zannedersem (doğru söylüyor) dedi. (Böylece) dönüp (gittiler). Ben ise konumumu terk etmedim. Sonunda ağaçların arasına dalan Rasulullah'ın (sav) süvarilerini gördüm! Öncüleri Ehram el-Esedî, arkasında Ebu Katade el-Ensârî, onun arkasında da Mikdâd b. Esved el-Kindî vardı. Ehram'ın (bineğinin) yularını tuttum (ve) (zaten) kaçıp gittiler dedim. (Ayrıca), Ey Ehram! Onlardan sakın! Rasulullah (sav) ve ashabı yetişene dek sana bir fenalık etmesinler dedim. O, ya Seleme! Allah'a, Ahiret Günü'ne inanıyor ve cennet ile cehennemin hak olduğunu biliyorsan benimle şehadet arasına girme dedi. Ben de onu bıraktım. O ve Abdurrahman karşılaştılar. O, Abdurrahman'ın atını heder etti, Abdurrahman da ona darbe indirip onu öldürdü ve onun atına atladı. (Sonra) Rasulullah'ın (sav) süvarisi Ebu Katade, Abdurrahman'a yetişip ona darbe indirdi (ve) onu öldürdü. Muhammed'in yüzünü şereflendirene and olsun ki, onları yaya olarak izledim. Öyle ki, arkamda ne Muhammed'in (sav) ashabını ne de onların (kaldırdığı) tozlardan bir şey gördüm. Nihayet güneşin batmasından önce içinde su bulunan bir tepeye ondan su içmek için sığındılar. Oraya Zü Kurad denilirdi. Zira onlar susuzdular! Baktılar ki ben arkalarında takipteyim (ve) onları kovalıyorum, sudan bir damla bile içemediler! Çıkıp bir tepeye tırmanmaya başladılar. Ben de peşlerine düştüm ve onlardan birine yetişip omuz başından okladım! Al bakalım! Ben Ekva'nın oğluyum! Bugün, pişman olacağınız gündür dedim. (Onlardan biri), Hay anası kaybedesice! Sabahki Ekva mı dedi. Ben, ey nefsinin düşmanı! Evet! Sabahki Ekva dedim. Tepenin üzerinde iki at bıraktılar. Ben de onları sürüyerek Rasulullah'a (sav) getirdim. Amir bana, içinde süt ve su bulunan iki kap getirdi. Ben de abdest alıp (onlardan) içtim. Ardından Rasulullah'ın (sav) yanına geldim. Kendisi onları engellediğim suyun başında bulunmaktaydı. Hz. Peygamber (sav), o develeri, müşriklerden aldığım her şeyi, tüm mızrak ve elbiseyi de ele geçirmişti. (Hatta) Bilal, düşmandan aldığım develerden birini kesmiş de Rasulullah'a (sav) böbreğinden ve pirzolasından kızartıyordu! Ben, ya Rasulullah! Beni bırak da topluluktan yüz adam seçip düşmanı takip edeyim. Onlardan haberci kalmayana dek hepsini öldüreyim dedim. Nebî (sav), ateşin aydınlığında dişleri gözükene dek gülüverdi! Hz. Peygamber (sav); "ey Seleme! Bunu yapabileceğini sanıyor musun" buyurdu. Ben, seni şereflendirene yemin olsun ki evet dedim. Rasulullah (sav); "onlar şimdi Gatafan toprağında konuk ediliyorlar" buyurdu. (Derken) Gatafan'dan bir adam gelip; falanca onlar için bir deve kesti. Onun derisini açtıklarında toz gördüler! Size düşman rast gelmiş' deyip kaçarak gittiler dedi. Sabaha erdiğimizde Hz. Peygamber (sav); "bugün en hayırlı süvarimiz Ebu Katade, en hayırlı piyademiz de Seleme'dir" buyurdu. Ardından Rasulullah (sav), bir süvari payı bir de piyade payı olmak üzere bana iki pay verdi. O payları benim için birleştirdi. Ardından Nebî (sav), Medine'ye dönmek üzere Adbâ (denilen katırının) üzerinde beni terkisine aldı. Bizler yol alırken koşuda geçilmeyen Ensardan bir adam; Medine'ye dek yarışacak yok mu? Yarışan yok mu dedi. Bunu tekrarlamaya başladı. Onun sözünü işitince; sen, şerefli birine hürmet etmez ve ondan çekinmez misin dedim. O, hayır! Sadece Rasulullah (sav) söz konusu olursa dedi. Ben, ya Rasulullah! Beni bırak da şununla yarışayım dedim. O; "dilersen, (yarış)" buyurdu. Ben, (Az öte) git dedim. Ayaklarımı yere sağlam bastım, sabitledim ve koşmaya başladım. Kendimi yormamak adına bir ya da iki yüksek yerde hızımı düşürdüm. Ardından onun peşinden koştum. (Yine) bir ya da iki tepede hızımı düşürdüm. Sonra hızımı arttırdım ve nihayet ona yetiştim. İki omuzu arasına vurup; vallahi! Geçildin dedim. O, (Öyle) zannediyorum dedi. Medine'ye dek onla yarışıp (onu geçtim). Vallahi! Medine'de üç gün kalmadık ki Rasulullah (sav) ile beraber Hayber'e (sefere) çıktık. Amcam Amir, topluluk içinde şiir okumaya başlayıp; vallahi! Allah olmasaydı ne hidayet bulur, ne infak eder ne de namaz kılardık! Fazlına muhtaç iken senden müstağni kalamayız! (Düşmanla) karşılaşırsak ayakları(mızı) sabit kıl! Üzerimize huzuru (sekinet) indir dedi. Rasulullah (sav); "kim o" buyurdu. O, ben Amir dedi. Hz. Peygamber (sav); "Rabbin seni bağışlasın" buyurdu. Rasulullah (sav) biri için özellikle istiğfarda bulundu mu o, şehit düşerdi! (O esnada) devesi üzerinde bulunan Ömer b. Hattab; ya Rasulullah! Bizi Amir'den (az daha) faydalandıramaz mıydın dedi. Hayber'e geldiğimizde reisleri Merhab, kılıcını sallaya sallaya çıktı. Hayber, savaş çanları çaldığında benim silahşörlüğümü , kahramanlığımı ve cevvalliğimi bilir diyordu. Amcam Âmir onunla düello yapmaya çıkıp Hayber, benim de silahşörlüğümü, kahramanlığımı ve savaşın tehlikesine atılganlığımı bilir dedi. Karşılaşıp iki(şer) darbe indirdiler. Merhab'ın kılıcı, Amir'in kalkanına isabet etti. Âmir de ona alttan hamle yaptı (ama) kılıcı kendine dönüverip hayalarını kesti. Kendisini öldürmüş oldu! (Bulunduğum yerden) çıktım. Baktım ki Nebî'nin (sav) ashabından bir grup, Amir'in ameli boşa gitti; kendisini öldürdü diyorlar! Ağlayarak Nebî'ye gelip; ya Rasulullah! Amir'in ameli boşa gitmiş dedim. Hz. Peygamber (sav); "kim dedi bunu" buyurdu. Ben, ashabından insanlar dedim. O; "bunu diyen yanılmıştır! Aksine ona iki sevap vardır" buyurdu. (Sonra) beni, gözünden derdi olan Ali'ye yolladı. Hz. Peygamber (sav); "sancağı, Allah'ı ve Rasulünü seven -ravilerden biri şüpheye düşüp "Allah'ın ve Rasulünün kendisini sevdiği" demiştir- "birine vereceğim" buyurdu. Ali'nin yanına geldim. Gözünden derdi olduğu halde onu Rasulullah'a (sav) getirdim. Nebî (sav) onun gözüne tükürdü ve (gözü) iyileşti. Sancağı kendisine verdi. Merhab (yine meydana) çıkıp Hayber, savaş çanları çaldığında benim silahşörlüğümü , kahramanlığımı ve cevvalliğimi bilir dedi. Ali de ben, anamın Haydar diye isimlendirdiği kişiyim! Ormanda yaşayan aslan gibiyim! Düşmanın dehşetle baktığı biri gibiyim! Düşmanı hallaç pamuğu gibi serer de geçerim dedi. (Çok geçmeden) Merhab'ın başına bir darbe indirdi de onu öldürdü. Ardından fetih, onun eliyle müyesser oldu.
[İbrahim şöyle demiştir: Bize Muhammed b. Yahya, ona Abdussamed b. Abdülvaris, ona da İkrime b. Ammâr bu hadisi uzunca nakletmiştir.
Bize Ahmed b. Yusuf el-Ezdî es-Sülemî, ona Nadr b. Muhammed, ona da İkrime b. Ammar bu isnad ile rivayette bulunmuştur.]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Cihâd ve's-Siyer 4678, /772
Senetler:
()
Konular:
Biat, Hz. Peygambere biat etmek
Eziyet, inanmayana
Eziyet, insana
Eziyet, münafıkların Hz. Peygamber'e eziyetleri
Eziyet, müslümanın müslümana
Hitabet, Edebiyat, Şiir, Hiciv
Hz. Peygamber, hakaret ve saygısızlık yapılması
Hz. Peygamber, kendisine yapılan eziyetler
Siyer, Hayber günü
Siyer, Hudeybiye Günü
وَحَدَّثَنِى أَبُو الطَّاهِرِ أَخْبَرَنَا ابْنُ وَهْبٍ أَخْبَرَنِى يُونُسُ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ أَخْبَرَنِى عَبْدُ الرَّحْمَنِ - وَنَسَبَهُ غَيْرُ ابْنِ وَهْبٍ فَقَالَ ابْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ كَعْبِ بْنِ مَالِكٍ - أَنَّ سَلَمَةَ بْنَ الأَكْوَعِ قَالَ لَمَّا كَانَ يَوْمُ خَيْبَرَ قَاتَلَ أَخِى قِتَالاً شَدِيدًا مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَارْتَدَّ عَلَيْهِ سَيْفُهُ فَقَتَلَهُ فَقَالَ أَصْحَابُ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فِى ذَلِكَ وَشَكُّوا فِيهِ رَجُلٌ مَاتَ فِى سِلاَحِهِ. وَشَكُّوا فِى بَعْضِ أَمْرِهِ. قَالَ سَلَمَةُ فَقَفَلَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مِنْ خَيْبَرَ فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ ائْذَنْ لِى أَنْ أَرْجُزَ لَكَ. فَأَذِنَ لَهُ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ أَعْلَمُ مَا تَقُولُ قَالَ فَقُلْتُ وَاللَّهِ لَوْلاَ اللَّهُ مَا اهْتَدَيْنَا وَلاَ تَصَدَّقْنَا وَلاَ صَلَّيْنَا فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"صَدَقْتَ." وَأَنْزِلَنَّ سَكِينَةً عَلَيْنَا وَثَبِّتِ الأَقْدَامَ إِنْ لاَقَيْنَا وَالْمُشْرِكُونَ قَدْ بَغَوْا عَلَيْنَا قَالَ فَلَمَّا قَضَيْتُ رَجَزِى قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"مَنْ قَالَ هَذَا." قُلْتُ قَالَهُ أَخِى فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"يَرْحَمُهُ اللَّهُ." قَالَ فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنَّ نَاسًا لَيَهَابُونَ الصَّلاَةَ عَلَيْهِ يَقُولُونَ رَجُلٌ مَاتَ بِسِلاَحِهِ. فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"مَاتَ جَاهِدًا مُجَاهِدًا."
قَالَ ابْنُ شِهَابٍ ثُمَّ سَأَلْتُ ابْنًا لِسَلَمَةَ بْنِ الأَكْوَعِ فَحَدَّثَنِى عَنْ أَبِيهِ مِثْلَ ذَلِكَ غَيْرَ أَنَّهُ قَالَ - حِينَ قُلْتُ إِنَّ نَاسًا يَهَابُونَ الصَّلاَةَ عَلَيْهِ - فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم "كَذَبُوا مَاتَ جَاهِدًا مُجَاهِدًا فَلَهُ أَجْرُهُ مَرَّتَيْنِ." وَأَشَارَ بِإِصْبَعَيْهِ.]
Öneri Formu
Hadis Id, No:
2769, M004669
Hadis:
وَحَدَّثَنِى أَبُو الطَّاهِرِ أَخْبَرَنَا ابْنُ وَهْبٍ أَخْبَرَنِى يُونُسُ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ أَخْبَرَنِى عَبْدُ الرَّحْمَنِ - وَنَسَبَهُ غَيْرُ ابْنِ وَهْبٍ فَقَالَ ابْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ كَعْبِ بْنِ مَالِكٍ - أَنَّ سَلَمَةَ بْنَ الأَكْوَعِ قَالَ لَمَّا كَانَ يَوْمُ خَيْبَرَ قَاتَلَ أَخِى قِتَالاً شَدِيدًا مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَارْتَدَّ عَلَيْهِ سَيْفُهُ فَقَتَلَهُ فَقَالَ أَصْحَابُ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فِى ذَلِكَ وَشَكُّوا فِيهِ رَجُلٌ مَاتَ فِى سِلاَحِهِ. وَشَكُّوا فِى بَعْضِ أَمْرِهِ. قَالَ سَلَمَةُ فَقَفَلَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مِنْ خَيْبَرَ فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ ائْذَنْ لِى أَنْ أَرْجُزَ لَكَ. فَأَذِنَ لَهُ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ أَعْلَمُ مَا تَقُولُ قَالَ فَقُلْتُ وَاللَّهِ لَوْلاَ اللَّهُ مَا اهْتَدَيْنَا وَلاَ تَصَدَّقْنَا وَلاَ صَلَّيْنَا فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"صَدَقْتَ." وَأَنْزِلَنَّ سَكِينَةً عَلَيْنَا وَثَبِّتِ الأَقْدَامَ إِنْ لاَقَيْنَا وَالْمُشْرِكُونَ قَدْ بَغَوْا عَلَيْنَا قَالَ فَلَمَّا قَضَيْتُ رَجَزِى قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"مَنْ قَالَ هَذَا." قُلْتُ قَالَهُ أَخِى فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"يَرْحَمُهُ اللَّهُ." قَالَ فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنَّ نَاسًا لَيَهَابُونَ الصَّلاَةَ عَلَيْهِ يَقُولُونَ رَجُلٌ مَاتَ بِسِلاَحِهِ. فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"مَاتَ جَاهِدًا مُجَاهِدًا."
قَالَ ابْنُ شِهَابٍ ثُمَّ سَأَلْتُ ابْنًا لِسَلَمَةَ بْنِ الأَكْوَعِ فَحَدَّثَنِى عَنْ أَبِيهِ مِثْلَ ذَلِكَ غَيْرَ أَنَّهُ قَالَ - حِينَ قُلْتُ إِنَّ نَاسًا يَهَابُونَ الصَّلاَةَ عَلَيْهِ - فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم "كَذَبُوا مَاتَ جَاهِدًا مُجَاهِدًا فَلَهُ أَجْرُهُ مَرَّتَيْنِ." وَأَشَارَ بِإِصْبَعَيْهِ.]
Tercemesi:
Bize Ebu Tahir, ona İbn Vehb, ona Yunus, ona İbn Şihab, ona Abdurrahman b. Abdullah b. Kâ'b b. Malik, ona da Seleme b. Ekva' şöyle rivayet etmiştir: Hayber günü kardeşim, Rasulullah (sav) ile (aynı safta) epeyce savaştı! (Derken) kılıcı kendisine dönüverip onu öldürdü. Rasulullah'ın (sav) ashabı da bu konuda konuştular ve ona dair şüpheye düşüp adam, kendi silahı ile öldü dediler. Bazı işlerinde (de) şüpheye düştüler. Hz. Peygamber (sav) Hayber'den döndü. Ben, ya Rasulullah! Bana izin ver de sana şiir okuyayım dedim. Rasulullah (sav) ona (Seleme'ye) izin verdi. Ömer b. Hattab da ne okuyacağını biliyorum dedi. Ben, vallahi! Allah olmasaydı ne hidayete erer ne infakta bulunur ne de namaz kılardık dedim. Rasulullah (sav); "doğru dedin!" buyurdu. Üzerimize huzuru (sekinet) indir, (düşmanla) karşılaşırsak ayakları(mızı) sabit kıl! Müşrikler üzerimize saldırmışlardır dedim. Şiirimi bitirdiğimde Hz. Peygamber (sav); bunu kim söyledi" buyurdu. Ben, onu kardeşim söyledi dedim. Nebî (sav); "Allah ona rahmet etsin" buyurdu. Ben, ya Rasulullah! İnsanlar onun (cenaze) namazını kılmaktan çekiniyorlar da adam, kendi silahı ile öldü diyorlar dedim. Rasulullah (sav); "o, çabalayarak, mücahid olarak can vermiştir" buyurdu.
[İbn Şihab şöyle demiştir: Seleme b. Ekva'nın oğluna sordum da bana babasından naklen bunun benzeri rivayette bulundu. Ne var ki o şöyle dedi: İnsanlar (cenaze) namazını kılmaktan çekiniyorlar dediğimde Rasulullah (sav); "yanılıyorlar! O, çabalayarak ve mücahid olarak can vermiştir. Ona iki sevap vardır" buyurdu (bu esnada da) iki parmağına işaret etti.]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Cihâd ve's-Siyer 4669, /770
Senetler:
1. Ebu İyas Seleme b. Ekva' (Seleme b. Amr b. Sinan b. Abdullah)
2. Abdurrahman b. Abdullah el-Ensarî (Abdurrahaman b. Abdullah b. Ka'b b. Malik)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Yunus b. Yezid el-Eyli (Yunus b. Yezid b. Mişkan)
5. Abdullah b. Vehb el-Kuraşî (Abdullah b. Vehb b. Müslim)
6. Ebu Tahir Ahmed b. Amr el-Kuraşî (Ahmed b. Amr b. Abdullah)
Konular:
Allah İnancı, hidayet ve dalalete sevketmesi
Hz. Peygamber, daveti
Hz. Peygamber, hitabeti
Hz. Peygamber, öğreticiliği
Sahabe, Fazileti
Sahabe, İlk Müslüman Nesiller
Siyer, Hayber günü
Öneri Formu
Hadis Id, No:
32159, B004206
Hadis:
حَدَّثَنَا الْمَكِّىُّ بْنُ إِبْرَاهِيمَ حَدَّثَنَا يَزِيدُ بْنُ أَبِى عُبَيْدٍ قَالَ رَأَيْتُ أَثَرَ ضَرْبَةٍ فِى سَاقِ سَلَمَةَ ، فَقُلْتُ يَا أَبَا مُسْلِمٍ ، مَا هَذِهِ الضَّرْبَةُ قَالَ هَذِهِ ضَرْبَةٌ أَصَابَتْنِى يَوْمَ خَيْبَرَ ، فَقَالَ النَّاسُ أُصِيبَ سَلَمَةُ . فَأَتَيْتُ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم فَنَفَثَ فِيهِ ثَلاَثَ نَفَثَاتٍ ، فَمَا اشْتَكَيْتُهَا حَتَّى السَّاعَةِ .
Tercemesi:
Bize Mekkî b. İbrahim, ona da Yezîd b. Ebu Ubeyd şöyle demiştir:
"Ben, Seleme b. Ekva'ın baldırında bir darbe izi gördüm ve: 'Ey Ebu Müslim! Bu darbe de nedir?' dedim. Seleme de: 'Bu, Hayber günü bana isabet eden bir darbedir. İnsanlar: Seleme vuruldu, dediler. Sonra ben Peygamber'e geldim. Peygamber (sav) o darbenin yerine üç defa üfledi. Ben o saatte bu yara sebebiyle herhangi bir ağrı duymadım.' Dedi."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Meğâzî 38, 2/94
Senetler:
1. Ebu İyas Seleme b. Ekva' (Seleme b. Amr b. Sinan b. Abdullah)
2. Ebu Halid Yezid b. Ebu Ubeyd el-Eslemî (Yezid b. Ebu Ubeyd)
3. Ebu Seken Mekkî b. İbrahim el-Hanzalî (Mekkî b. İbrahim b. Beşir b. Ferkad)
Konular:
Siyer, Hayber günü
Tedavi, Hz. Peygamber döneminde Tedavi şekilleri,
Tedavi, tedavi olmak
Öneri Formu
Hadis Id, No:
32195, B004228
Hadis:
حَدَّثَنَا الْحَسَنُ بْنُ إِسْحَاقَ حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ سَابِقٍ حَدَّثَنَا زَائِدَةُ عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ عَنْ نَافِعٍ عَنِ ابْنِ عُمَرَ - رضى الله عنهما - قَالَ قَسَمَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَوْمَ خَيْبَرَ لِلْفَرَسِ سَهْمَيْنِ ، وَلِلرَّاجِلِ سَهْمًا . قَالَ فَسَّرَهُ نَافِعٌ فَقَالَ إِذَا كَانَ مَعَ الرَّجُلِ فَرَسٌ فَلَهُ ثَلاَثَةُ أَسْهُمٍ ، فَإِنْ لَمْ يَكُنْ لَهُ فَرَسٌ فَلَهُ سَهْمٌ .
Tercemesi:
Bize Hasan b. İshak, ona Muhammed b. Sâbık, ona Zâide, ona Ubeydullah b. Ömer, ona Nâfi', ona da İbn Ömer (ra) şöyle demiştir:
"Rasulullah (sav) Hayber günü ganimetten süvari gazilerin atları için iki pay, yayalara bir pay verdi."
Ravi, Ubeydullah b. Ömer şöyle demiştir: "Bu hadisi Nâfi' tefsir edip şöyle dedi: Mücahidin beraberinde bir atı olursa, ganimet malından ona üç pay verilir (birisi gazînin, ikisi atının payıdır). Eğer gazinin atı yoksa, onun yalnız bir payı vardır."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Meğâzî 38, 2/97
Senetler:
1. İbn Ömer Abdullah b. Ömer el-Adevî (Abdullah b. Ömer b. Hattab)
2. Nafi' Mevlâ İbn Ömer (Ebu Abdullah Nafi')
3. Ubeydullah b. Ömer el-Adevî (Ubeydullah b. Ömer b. Hafs b. Asım b. Ömer b. Hattab)
4. Zâide b. Kudame es-Sekafî (Zâide b. Kudame)
5. Ebu Cafer Muhammed b. Sabık et-Temimi (Muhammed b. Sabık)
6. Ebu Ali Hasan b. İshak el-Leysî (Hasan b. İshak b. Ziyad)
Konular:
Ganimet, taksim edilmesi, miktarları
Siyer, Hayber günü
Öneri Formu
Hadis Id, No:
32202, B004233
Hadis:
حَدَّثَنِى إِسْحَاقُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ سَمِعَ حَفْصَ بْنَ غِيَاثٍ حَدَّثَنَا بُرَيْدُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ عَنْ أَبِى بُرْدَةَ عَنْ أَبِى مُوسَى قَالَ قَدِمْنَا عَلَى النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم بَعْدَ أَنِ افْتَتَحَ خَيْبَرَ ، فَقَسَمَ لَنَا ، وَلَمْ يَقْسِمْ لأَحَدٍ لَمْ يَشْهَدِ الْفَتْحَ غَيْرَنَا .
Tercemesi:
Bize İshak b. İbrahim, ona Hafs b. Gıyâs, ona Büreyd b. Abdullah, ona Ebu Bürde, ona da Ebu Musa (ra) şöyle demiştir:
"Biz, Peygamber (sav) Hayber'i fethettikten sonra huzuruna geldik. Fakat Peygamber (sav) ganimetten bize de bir pay ayırdı. Halbuki Hayber fethinde hazır bulunmayan bizden başka hiçbir kimseye pay ayırmamıştır."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Meğâzî 38, 2/98
Senetler:
1. Ebu Musa Abdullah b. Kays el-Eş'arî (Abdullah b. Kays b. Süleym)
2. Ebu Bürde b. Ebu Musa el-Eş'arî (Amir b. Abdullah b. Kays b. Süleym)
3. Büreyd b. Abdullah el-Eşari (Büreyd b. Abdullah b. Ebu Bürde)
4. Ebu Ömer Hafs b. Gıyas en-Nehaî (Hafs b. Gıyas b. Talk b. Muaviye b. Malik)
5. İshak b. Râhûye el-Mervezî (İshak b. İbrahim b. Mahled)
Konular:
Ganimet, taksim edilmesi, miktarları
Sahabe, Eş'arilerin (kabile) fazileti
Siyer, Hayber günü
Öneri Formu
Hadis Id, No:
32218, B004243
Hadis:
حَدَّثَنَا الْحَسَنُ حَدَّثَنَا قُرَّةُ بْنُ حَبِيبٍ حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ دِينَارٍ عَنْ أَبِيهِ عَنِ ابْنِ عُمَرَ - رضى الله عنهما - قَالَ مَا شَبِعْنَا حَتَّى فَتَحْنَا خَيْبَرَ .
Tercemesi:
Bize Hasan, ona Kurre b. Habîb, ona Abdurrahman b. Abdullah b. Dînâr, ona babası (Abdullah b. Dînâr), ona da İbn Ömer (ra) şöyle demiştir:
"Bizler, Hayber'i fethettiğimiz zamana kadar (tam anlamıyla) doymuş değildik."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Meğâzî 38, 2/100
Senetler:
1. İbn Ömer Abdullah b. Ömer el-Adevî (Abdullah b. Ömer b. Hattab)
2. Ebu Abdurrahman Abdullah b. Dinar el-Kuraşî (Abdullah b. Dinar)
3. Abdurrahman b. Abdullah el-Adevî (Abdurrahman b. Abdullah b. Dinar)
4. Ebu Ali Kurra b. Habib et-Tüsteri (Kurra b. Habib b. Yezid b. Şehr)
5. Ebu Ali Hasan b. Muhammed ez-Za'ferânî (Hasan b. Muhammed b. Sabbah)
Konular:
Geçim, sahabilerin geçim sıkıntıları
Sahabe, çektikleri sıkıntılar, yiyecek sıkıntısı
Siyer, Hayber günü
Öneri Formu
Hadis Id, No:
44317, DM002532
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو الْوَلِيدِ حَدَّثَنَا عِكْرِمَةُ بْنُ عَمَّارٍ قَالَ حَدَّثَنِى أَبُو زُمَيْلٍ حَدَّثَنِى ابْنُ عَبَّاسٍ قَالَ حَدَّثَنِى عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ قَالَ : قُتِلَ نَفَرٌ يَوْمَ خَيْبَرَ فَقَالُوا : فُلاَنٌ شَهِيدٌ .... حَتَّى ذَكَرُوا رَجُلاً فَقَالُوا : فُلاَنٌ شَهِيدٌ. فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- :« كَلاَّ إِنِّى رَأَيْتُهُ فِى النَّارِ فِى عَبَاءَةٍ أَوْ بُرْدَةٍ غَلَّهَا ». قَالَ لِى :« يَا ابْنَ الْخَطَّابِ قُمْ نَادِ فِى النَّاسِ أَنَّهُ لاَ يَدْخُلُ الْجَنَّةَ إِلاَّ الْمُؤْمِنُونَ ». فَقُمْتُ فَنَادَيْتُ فِى النَّاسِ.
حَدَّثَنَا سَعِيدُ بْنُ مَنْصُورٍ عَنْ عَبْدِ الْعَزِيزِ بْنِ مُحَمَّدٍ عَنْ صَالِحِ بْنِ مُحَمَّدِ بْنِ زَائِدَةَ عَنْ سَالِمِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ عَنْ أَبِيهِ عَنْ جَدِّهِ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- :« مَنْ وَجَدْتُمُوهُ غَلَّ فَاضْرِبُوهُ وَاحْرِقُوا مَتَاعَهُ ».
Tercemesi:
Bize Ebu'l-Velid rivayet edip (dedi ki), bize İkrime bin Ammar rivayet edip (dedi ki), bana Ebu Zumeyl rivayet edip (dedi ki), bana İbn Abbas rivayet edip (dedi ki), bana Hz. Ömer ibnu'l-Hattab rivayet edip şöyle dedi: Birtakım insanlar Hayber günü öldürülmüştü de, (Sahabe-i Kiram); "falan şehiddir!" deyip (onlardan bahsetmeye başlamışlardı.) Nihayet bir adamı zikredip; "falan şehiddir!" demişlerdi. O zaman Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Selleriz); "Hayır, asla! Ben onu gerçekten ganimet malından hainlikle almış olduğu bir cübbeden dolayı -veya "bir çeşit abadan dolayı"- Cehennem'de gördüm!" buyurmuş, sonra da bana şöyle emretmişti: "Hattaboğlu! Kalk ve halkın içinde bağır ki, Cennet'e (doğrudan) ancak (günah işlememiş) mü'minler girecektir!" Ben de kalktım ve (bunu) halkın içinde nida ettim.Bize Saîd b. Mansur, Abdulaziz b. Muhammedi'den, (O) Salih b. Muhammed b. Zaide'den, (O) Salim b. Abdillah'tan, (O) babasından, (O da) dedesinden (naklen) rivayet etti ki, O
şöyle dedi: Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Kimin ganimet malında hainlik ettiğini bulursanız onu dövün, eşyasını da yakın!"
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Dârimî, Sünen-i Dârimî, Siyer 48, 3/1616-
Senetler:
1. Ebu Hafs Ömer b. Hattab el-Adevî (Ömer b. Hattab b. Nüfeyl b. Abdüluzza)
2. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
3. Ebu Zümeyl Simak b. Velid el-Hanefî (Simak b. Velid)
4. İkrime b. Ammar el-Îclî (İkrime b. Ammar b. Ukbe)
5. Ebu Velid Hişam b. Abdülmelik el-Bahilî (Hişam b. Abdülmelik)
Konular:
Cehennem, Cehennemlikler
Cehennem, Sevkeden İşler, Sözler, Davranışlar
Cennet, cennet müslümanlara aittir
Cennet, Cennetlikler, vasfı , sıfatı , yaşamı vs.
Cennet, Sevkeden İşler, Sözler, Davranışlar
Ganimet, ganimete ihanet etmek
KTB, ŞEHİT, ŞEHİTLİK
Şehit, Malını, ailesini ve canını korurken ölen şehittir
Siyer, Hayber günü