295 Kayıt Bulundu.
Bana Muhammed b. Abdullah b. Havşeb, ona Abdülvehhâb, ona Halid, ona İkrime, ona İbn Abbâs şöyle demiştir: Peygamber (sav) Bedir günü "Allah'ım bize söz verdiğin yardımı ve vadettiğin zaferi istiyorum. Allah'ım eğer (aksini) dilersen yeryüzünde artık sana ibadet edilmez (ibadet eden kalmaz)" diye dua etti. Hz. Ebu Bekir, Peygamber'in elini tuttu “(Allah) sana yeter ey Allah'ın Rasulü” dedi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) "Yakında o topluluk bozguna uğrayacak ve arkalarını dönüp kaçacaklardır" (Kamer, 45) ayetini okuyarak çadırından dışarı çıktı.
Bana Mahmud b. Gaylân, ona Vehb, ona Şube, ona Ebu İshak, ona da Berâ b. Âzib şöyle demiştir: Bedir harbi günü ben ve İbn Umer'in yaşı (savaş için) küçük bulundu. Bedir günü Muhacirler altmış küsur kişi, Ensâr da iki yüz kırk küsur kişi idiler.
Bize Abdullah b. Muhammed, ona Muaviye b. Amr, ona Ebu İshak, ona Humeyd, ona da Enes (ra) şöyle demiştir: Harise, genç bir delikanlı iken Bedir harbinde vurulup şehit oldu. Annesi Hz. Peygamber'e (sav) gelip “ey Allah'ın Rasulü, Hârise'nin benim yanımdaki konumunu biliyorsun. Eğer o cennette ise, onun acısına sabreder ve sevabını Allah'tan umarım. Eğer başka bir yerde ise, gör o zaman sen bendeki feryadı figanı” dedi. Rasulullah (sav) "yazıklar olsun sana, -aklını mı kaçırdın sen?- Cennet bir tane mi ki? birçok cennet var ve senin oğlun elbette Firdevs Cennetindedir" buyurdu.
Bana İbrahim b. Musa, ona Hişâm b. Yusuf, ona Ma'mer b. Râşid, ona Hişâm, ona da Urve şöyle demiştir: Zübeyir'in bedeninde, biri omuz kökünde olmak üzere üç kılıç yarası vardı. Ben bu kılıç darbelerinin çukuruna parmaklarımı sokup oynardım. Bu yaraların ikisini Bedir gününde, birisini de Yermûk gününde almıştı. Urve der ki: Kardeşim Abdullah b. Zübeyir şehit edildiği zaman Abdulmelik b. Mervân bana “ey Urve, Zübeyir'in kılıcını tanıyor musun?” dedi. Ben de “evet” dedim. Abdülmelik “o kılıçta ne vardı?” dedi. Ben de “kılıcın ağzında bir kırık vardı ki, bu, Bedir günü kırılmıştı” dedim. Abdulmelik “sen doğru söyledin” dedi ve Nâbiğâ'nın “bihinne fulûlun min kırâ'ı'l-ketâibi -onların kılıçlarında, düşmana kılıç çalmaktan dolayı kırıklar vardı” beytini okudu sonra o kılıcı Urve'ye geri verdi. Hişâm der ki: Biz o kılıca aramızda üçbin (dirhem) kıymet takdir ettik. Onu vârislerimizden biri aldı. Ben onu almış olmayı çok arzu ederdim.
Bana Muhammed b. Alâ, ona Ebu Usame, ona Büreyd, ona dedesi Ebu Bürde, ona da Ebu Musa'nın -zannediyorum ki- Hz. Peygamber'den (sav) rivayet ettiğine göre Hz. peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Sonra gördük ki, hayır, Uhud gününden sonra (Hayber ve Mekke'nin fethi gibi), Allah'ın bize lütfettiği hayır, ve Bedir gününden sonra, samimiyetimizden dolayı Allah'ın bize verdiği sevapmış."
Bize Ahmed b. Muhammed, ona Abdullah, ona Hişâm b. Urve, ona babası (Urve b. Zübeyir) şöyle rivayet etmiştir: Yermûk günü, Zübeyir'e “Rumlara güçlü bir saldırı yapsan da biz de seni desteklesek” dediler. Zübeyir “eğer ben saldırırsam, siz sözünüzden cayıp savaşmazsınız” dedi. Onlar “öyle yapmayız” dediler. Zübeyir Rumlara saldırıp saflarını yarıp geçti ama yanında kimse gelmedi. Sonra geri döndü ama kafirler atının eyerini tutup omuz köküne iki darbe vurdular Bu iki geniş yara arasında Bedir harbinde yediği bir darbe de vardı. Urve der ki: Ben çocukken bu üç darbenin yerlerine parmaklarımı sokar, oynardım. Yine Urve der ki: O gün Zübeyir'in yanında on yaşında olan (oğlu) Abdullah b. Zübeyir de vardı. Babası onu bir ata bindirip, (koruması için) başına bir adam dikti.
Bana İbrahim b. Musa, ona Hişâm, ona Ma'mer, ona Hişâm b. Urve, ona babası (Urve b. Zübeyir), ona da Zübeyir şöyle demiştir: Bedir günü Muhacirlere (ganimetten) yüz pay ayrıldı.
Bana Yakub, ona İbrahim b. Sa'd, ona babası (Sa'd b. İbrahim), ona dedesi (İbrahim b. Abdurrahman) ona da Abdurrahman b. Avf şöyle demiştir: Ben Bedir günü harp düzeninde iken şöyle göz gezdirdim, bir de baktım ki sağımda ve solumda yaşları küçük iki genç duruyor. Onların durumları bana çok güven vermedi gibi. Derken onlardan biri kendi arkadaşının haberi olmadan bana gizlice “ey amca, Bana Ebu Cehil'i göster” dedi. Ben de ona “ey kardeşim oğlu, sen Ebu Cehil'i ne yapacaksın?” dedim. “Ben Allah'a söz verdim. Eğer onu görürsem ya onu öldüreceğim yahut da onun karşısında öleceğim” dedi. Diğer genç de, yine gizli olarak, arkadaşının söylediğinin benzerini söyledi. Abdurrahman der ki: Böyle iki genç kişi arasında bulunmaktan çok da mutlu olmadım. Onlara Ebu Cehil'i işaret edip gösterdim. Onlar da derhâl iki doğan kuşu gibi Ebu Cehil'in üzerine atılıp onu kılıçlarıyla vurup öldürdüler. Bu iki genç, Afra kadının oğulları Muâz ve Muavviz idi.
Bize İshak, ona Halid (b. Abdullah), ona Hâlid (b. Mihrân), ona İkrime, ona da İbn Abbâs (ra) şöyle rivayet etmiştir: Nebî (sav), Bedir günü, çadırda iken "Allah'ım! Ahdini ve vaadini yerine getirmeni istiyorum. Allah'ım! (Müminlerin hezimetini) dilersen bugünden sonra sana ibadet edilmeyecek." buyurdu. Ebu Bekir, Nebî'nin (sav) elinden tutup "Yâ Rasulullah! Yeter! Rabbine yeterince yakardın" dedi. Hz. Peygamber (sav) zırh kuşanmış bir şekilde "Topluluk hezimete uğrayacak ve arkalarını dönüp kaçacaklar. Hayır, kıyamet, onların (görecekleri asıl azabın) vaktidir. Kıyamet (azabı) ise daha müthiş ve daha acıdır" ayetini okuyarak (savaş alanına) çıktı.
Bana Übeyd b. İsmail, ona Ebu Usame, ona Hişâm b. Urve, ona babası (Urve b. Zübeyir), ona da Zübeyir şöyle demiştir: Bedir günü ben, Ubeyde b. Saîd b. Âs ile karşılaştım. Sadece gözleri gözükecek kadar baştan ayağa kadar zırhını kuşanmış ve silahlanmıştı. Onun künyesi Ebu Zâtu'l-Keriş'ti. Bana “ben Ebu Zâti'l-Keriş'im” diye meydan okudu. Ben de hemen harbemle ona saldırdım ve harbemi onun gözünün içine soktum, hemen öldü. Hişâm der ki: Bana haber verildiğine göre, Zübeyir “yemin olsun ki ben ayağımı onun üzerine basıp harbemi olanca kuvvetimle çekip çıkardım. Fakat harbemin iki tarafı eğrilmişti” demiştir. Urve der ki: Sonra Rasulullah (sav), o harbeyi, Zübeyir'den emanet olarak istedi, Zübeyir de verdi. Rasulullah vefat ettiğinde, Zübeyir onu geri aldı. Sonra o harbeyi Ebu Bekir istedi, Zübeyir ona da verdi. Ebu Bekir vefat edince Zübeyir onu tekrar geri aldı. Bu defa o harbeyi Ömer istedi, Zübeyir ona da verdi. Ömer vefat edince, onu yine kendisi aldı. Sonra o harbeyi Osman istedi; Zübeyir ona da verdi. Osman şehit edilince harbe, Ali'ye ve sonra oğullarına geçti. Abdullah b. Zübeyir onu Ali'nin çocuklarından isteyip aldı ve Abdullah b. Zübeyir öldürülünceye kadar onun yanında durdu.