Bize Müsedded, ona Husayn b. Numeyr, ona Husayn b. Abdurrahman, ona Saîd b. Cübeyr, ona da İbn Abbas (r.anhumâ) “Bir gün Nebi (sav) yanımıza çıkıp geldi ve şöyle buyurdu” demiştir:
"Bana ümmetler gösterildi, bir nebi beraberinde bir adamla, bir başka nebi iki adamla, bir diğeri beraberinde bir topluluk ile geçmeye başladılar. Hatta kimi nebi ile beraber hiç kimse yoktu. Derken ufku kapatan çok kalabalık bir topluluk gördüm. Bunun benim ümmetim olacağını ümit ettim, ancak “Bu, Musa ve onun kavmidir” denildi. Sonra bana “bir bak” denildi. Baktım ve ufku kapatan çok sayıda bir kalabalık gördüm. Bana, “Şuraya ve şuraya da bak” denildi. Yine ufku kapatan çok sayıda kalabalık gördüm. “İşte bunlar senin ümmetindir, bunlarla beraber hesapsız olarak cennete girecek yetmiş bin kişi vardır” denildi. Rasulullah (sav) kendilerine geniş bir açıklama yapmadan insanlar dağıldı. Nebi’nin (sav) ashabı kendi aralarında müzakere ederek “Bizler müşrik olarak doğduk, fakat Allah’a ve Rasulü’ne iman ettik, Fakat bunlar (bu sözü edilen yetmiş bin kişi) bizim oğullarımız olmalıdır” dediler. Bu söyledikleri Nebi’ye (sav) ulaşınca, O şöyle buyurdu: “Onlar herhangi bir şeyi uğursuzluk saymayan, rukye, dağlama yapmayan ve Rablerine tevekkül edenlerdir” buyurdu. Bunun üzerine Ukkâşe b. Mihsan ayağa kalkarak “Ey Allah’ın Rasulü, ben onlardan birisi miyim?” dedi. Rasulullah (sav) “Evet” buyurdu. Bir başkası ayağa kalkarak “Ben onlardan birisi miyim?” dedi. Allah Rasulü: “Ukkâşe bunu senden önce sordu” buyurdu."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
17867, B005752
Hadis:
حَدَّثَنَا مُسَدَّدٌ حَدَّثَنَا حُصَيْنُ بْنُ نُمَيْرٍ عَنْ حُصَيْنِ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ عَنْ سَعِيدِ بْنِ جُبَيْرٍ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ - رضى الله عنهما - قَالَ خَرَجَ عَلَيْنَا النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم يَوْمًا فَقَالَ « عُرِضَتْ عَلَىَّ الأُمَمُ فَجَعَلَ يَمُرُّ النَّبِىُّ مَعَهُ الرَّجُلُ وَالنَّبِىُّ مَعَهُ الرَّجُلاَنِ ، وَالنَّبِىُّ مَعَهُ الرَّهْطُ ، وَالنَّبِىُّ لَيْسَ مَعَهُ أَحَدٌ ، وَرَأَيْتُ سَوَادًا كَثِيرًا سَدَّ الأُفُقَ فَرَجَوْتُ أَنْ يَكُونَ أُمَّتِى ، فَقِيلَ هَذَا مُوسَى وَقَوْمُهُ . ثُمَّ قِيلَ لِى انْظُرْ . فَرَأَيْتُ سَوَادًا كَثِيرًا سَدَّ الأُفُقَ فَقِيلَ لِى انْظُرْ هَكَذَا وَهَكَذَا . فَرَأَيْتُ سَوَادًا كَثِيرًا سَدَّ الأُفُقَ فَقِيلَ هَؤُلاَءِ أُمَّتُكَ ، وَمَعَ هَؤُلاَءِ سَبْعُونَ أَلْفًا يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ بِغَيْرِ حِسَابٍ » . فَتَفَرَّقَ النَّاسُ وَلَمْ يُبَيَّنْ لَهُمْ ، فَتَذَاكَرَ أَصْحَابُ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم فَقَالُوا أَمَّا نَحْنُ فَوُلِدْنَا فِى الشِّرْكِ ، وَلَكِنَّا آمَنَّا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ ، وَلَكِنْ هَؤُلاَءِ هُمْ أَبْنَاؤُنَا ، فَبَلَغَ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ « هُمُ الَّذِينَ لاَ يَتَطَيَّرُونَ ، وَلاَ يَسْتَرْقُونَ ، وَلاَ يَكْتَوُونَ ، وَعَلَى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ » . فَقَامَ عُكَّاشَةُ بْنُ مِحْصَنٍ فَقَالَ أَمِنْهُمْ أَنَا يَا رَسُولَ اللَّهِ قَالَ « نَعَمْ » . فَقَامَ آخَرُ فَقَالَ أَمِنْهُمْ أَنَا فَقَالَ « سَبَقَكَ بِهَا عُكَّاشَةُ » .
Tercemesi:
Bize Müsedded, ona Husayn b. Numeyr, ona Husayn b. Abdurrahman, ona Saîd b. Cübeyr, ona da İbn Abbas (r.anhumâ) “Bir gün Nebi (sav) yanımıza çıkıp geldi ve şöyle buyurdu” demiştir:
"Bana ümmetler gösterildi, bir nebi beraberinde bir adamla, bir başka nebi iki adamla, bir diğeri beraberinde bir topluluk ile geçmeye başladılar. Hatta kimi nebi ile beraber hiç kimse yoktu. Derken ufku kapatan çok kalabalık bir topluluk gördüm. Bunun benim ümmetim olacağını ümit ettim, ancak “Bu, Musa ve onun kavmidir” denildi. Sonra bana “bir bak” denildi. Baktım ve ufku kapatan çok sayıda bir kalabalık gördüm. Bana, “Şuraya ve şuraya da bak” denildi. Yine ufku kapatan çok sayıda kalabalık gördüm. “İşte bunlar senin ümmetindir, bunlarla beraber hesapsız olarak cennete girecek yetmiş bin kişi vardır” denildi. Rasulullah (sav) kendilerine geniş bir açıklama yapmadan insanlar dağıldı. Nebi’nin (sav) ashabı kendi aralarında müzakere ederek “Bizler müşrik olarak doğduk, fakat Allah’a ve Rasulü’ne iman ettik, Fakat bunlar (bu sözü edilen yetmiş bin kişi) bizim oğullarımız olmalıdır” dediler. Bu söyledikleri Nebi’ye (sav) ulaşınca, O şöyle buyurdu: “Onlar herhangi bir şeyi uğursuzluk saymayan, rukye, dağlama yapmayan ve Rablerine tevekkül edenlerdir” buyurdu. Bunun üzerine Ukkâşe b. Mihsan ayağa kalkarak “Ey Allah’ın Rasulü, ben onlardan birisi miyim?” dedi. Rasulullah (sav) “Evet” buyurdu. Bir başkası ayağa kalkarak “Ben onlardan birisi miyim?” dedi. Allah Rasulü: “Ukkâşe bunu senden önce sordu” buyurdu."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Tıb 42, 2/453
Senetler:
1. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. Ebu Abdullah Said b. Cübeyr el-Esedî (Said b. Cübeyr)
3. Ebu Hüzeyl Husayn b. Abdurrahman es-Sülemî (Husayn b. Abdurrahman)
4. Husayn b. Nümeyr el-Vasıti (Husayn b. Nümeyr)
5. Müsedded b. Müserhed el-Esedî (Müsedded b. Müserhed b. Müserbel b. Şerik)
Konular:
Bilgi, gaybdan haber verme
Cennet, Cennetlikler, vasfı , sıfatı , yaşamı vs.
Müslüman, Tevekkül ve İsyan
Peygamberler, Hz. Musa ve Ailesi
Peygamberler, önceki peygamberler
Uğur-uğursuzluk
Bize Abdülaziz b. Abdullah, ona Süleyman, ona Şerik b. Abdullah'ın naklettiğine göre (Enes) b. Malik, Rasulullah'ın (sav) Kâbe'den başlayan İsrâ gecesiyle ilgili şöyle demiştir:
"Kendisine henüz vahiy gelmeden önce, Mescid-i Haram'da uyuduğu esnada Rasulullah'ın (sav) yanına (sav) üç kişilik bir grup geldi. İlki, “Şunlardan hangisi o?” diye sordu. Ortancası “Onların en hayırlı olanı” dedi. Sonuncusu da “Öyleyse içlerinden o en hayırlı olanı alın, götürelim” dedi. O gece sadece bu rüya olayı meydana geldi ve Hz. Peygamber (sav) onları bir daha görmedi. Nihayet o üç kişi bir başka gece, kalbinin görebileceği bir şekilde Hz. Peygamber'in (sav) yanına tekrar geldiler. Onlar geldiğinde Hz. Peygamber'in gözü uyuyor, ama kalbi uyumuyordu. Zaten bütün peygamberler böyledir; onların gözleri uyur, kalpleri uyumaz. Gelenler, Hz. Peygamber (sav) ile hiç konuşmadan, onu doğrudan götürüp Zemzem kuyusunun yanına koydular. Hz. Peygamber (sav) ile ilgili operasyonu, o üç melek arasından Cebrail üstlendi. Cebrail, önce onun göğsünü boğazına kadar yardı. Yarma işlemini bitirdikten sonra, kendi eliyle aldığı Zemzem suyuyla o bölgeyi güzelce yıkadı ve göğüs boşluğunun içini tertemiz yaptı. Sonra içinde altın maşrapa bulunan altın bir leğen, içi iman ve hikmetle doldurulmuş olarak getirildi. Cebrail, Hz. Peygamber'in (sav) göğsünü ve şah damarlarını iman ve hikmetle doldurdu ve ameliyat için açtığı göğsü tekrar kapattı. Operasyondan sonra onu dünyaya en yakın sema katına çıkardı ve kapılardan birine vurdu. Sema halkı “Kim o?” diye seslendi. “Cebrail” dedi. “Yanındaki kim?” diye sordular. “Yanımdaki Muhammed'dir” dedi. “ona davet gönderildi mi?” diye sordu. Cebrail'in “Evet” cevabı üzerine içeridekiler, “Öyleyse hoş geldi, sefalar getirdi” dediler ve birbirlerine müjdelediler. Sema halkı, kendilerine bildirinceye kadar, Allah'ın yeryüzünde Hz. Muhammed (sav) hakkında neyi dilediğini bilmiyorlardı. Sonra dünyaya en yakın semada Adem'i gördüler. Cebrail Hz. Peygamber'e “Bu, baban Adem'dir. Ona selam ver” dedi. Hz. Peygamber, Adem'e selam verdi. Adem de onun selamını aldıktan sonra “Hoş geldin, sefalar getirdin, oğlum! Sen ne iyi oğulsun” diyerek karşılık verdi. Sonra akmakta olan iki nehir gördüler. Hz. Peygamber (sav) “Bu iki nehir de nedir, ey Cibril?” diye sordu. Cebrail “Bunlar, Nil ve Fırat nehirlerinin asıl kaynaklarıdır” dedi. Sonra semada gezinirken Hz. Peygamber (sav) üzerinde inci ve zebercetten yapılmış saray bulunan bir başka nehir gördü. Elini nehre değdirdi, bir de baktı ki misk! “Bu nedir, ey Cibril?” diye sordu. Cebrail “Bu, Rabb'inin senin için sakladığı Kevser'dir” dedi. Sonra onu ikinci kat semaya çıktı. Tıpkı ilk kattakiler gibi, bu katın görevli melekleri de Cebrail'e “Kim o?” diye seslendiler. “Cebrail” dedi. “Yanındaki kim?” diye sordular. “Yanımdaki Muhammed'dir” dedi. “ona davet gönderildi mi?” diye sordular. Cebrail'in “Evet” cevabı üzerine içeridekiler “Hoş geldi, sefalar getirdi” dediler. Sonra Cebrail Hz. Peygamber'i üçüncü sema katına çıkardı. Orada görevli melekler de, tıpkı birinci ve ikinci kattakiler gibi sorular sordular. Sonra onu dördüncü sema katına çıkardı. O katın görevlileri de aynı soruları sordular. Sonra onu beşinci sema katına çıkardı. Beşinci katın görevlileri de aynı soruları sordular. Sonra onu altıncı sema katına çıkardı. Altıncı katın görevlileri de aynı soruları sordular. Sonra onu yedinci sema katına çıkardı. O katın görevli melekleri de aynı soruları sordular. Her bir katta, Hz. Peygamber'in isimlerini söylediği peygamberler vardı. Hatırlayabildiğim kadarıyla ikinci katta İdris peygamber, dördüncü katta Harun peygamber, beşinci katta adını hatırlayamadığım bir başka bir peygamber, altıncı katta İbrahim peygamber ve yedinci katta, Allah'ın kelamına doğrudan muhatap olma şeref ve üstünlüğüne ermiş Musa peygamber vardı. Musa “Ey Rabb'im! Ben hiç kimsenin benden daha yüksek makama çıkarılacağını sanmazdım” dedi. Sonra Cebrail Hz. Peygamber'i, Allah'tan başka kimsenin bilemeyeceği bir şekilde yedinci sema katının üstüne yükseltti. Sonunda Hz. Peygamber (sav) Sidretü'l-müntehâya geldi. İzzet sahibi ve Cebbar olan Allah da Hz. Muhammed'e yaklaştı, derken aşağıya sarkıp daha da yaklaştı. O kadar ki, ona iki yay arası kadar, hatta daha da yakın oldu. Ve o anda Allah ona, bildirdiği vahiyler arasında “Ümmetine her gün ve gecede elli vakit namaz kılmak farzdır” hükmü vardı. Sonra Hz. Peygamber (sav) aşağı indi, Musa'nın yanına geldi. Musa onu durdurarak “Muhammed! Rabb'in sana ne emretti?” diye sordu. Hz. Peygamber (sav) “Rabb'im bana her gün ve gecede elli vakit namaz kılmayı emretti” deyince Musa “Ümmetinin buna gücü yetmez. Sen hemen geri dön de, Rabb'in senin ve ümmetinin sorumluluğunu hafifletsin” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, sanki kendisine danışmak istercesine Cebrail'e baktı. Cebrail “Evet, istersen öyle yap” diye işaret etti ve onu Cebbar olan Allah'ın huzuruna yükseltti. Hz. Peygamber, önceki makamında “Ey Rabb'im! bizim namaz sorumluluğumuzu hafiflet. Çünkü ümmetimin buna gücü yetmez” diye yalvardı. Bunun üzerine Allah (cc), namazı on vakte indirdi. Sonra Hz. Peygamber Musa'nın yanına döndü. Musa, Hz. Peygamber'i yine durdurdu ve onu Rabb'inin yanına tekrar tekrar gönderdi. Sonunda namaz beş vakte indi. Sonra Musa onu beş vakitle ilgili de durdurup “Ey Muhammed! Vallahi ben, kavmim İsrail oğullarına bundan daha azı ile döndüm de yine de onlar zayıflık gösterip onu da terk ettiler. Kaldı ki senin ümmetin vücut, kalp, beden, göz ve kulak bakımından benim ümmetimden daha zayıf. Sen hemen geri dön de, Rabbin sorumluluğunu biraz daha hafifletsin” dedi. Musa'nın her teklifinde Hz. Peygamber (sav) kendisine danışmak üzere Cebrail'e bakıyor ve Cebrail bunda bir sakınca görmüyordu. Cebrail, Hz. Peygamber'i beşinci kez huzura çıkardı. Hz. Peygamber “Ey Rabbim! Benim ümmetimin vücudu, kalbi, kulağı ve bedeni zayıftır. Bizim sorumluluğumuzu hafiflet!” diye yalvardı. Bunun üzerine Cebbar olan Allah “Ey Muhammed!” diye seslendi. Hz. Peygamber (sav) “Buyur ya Rab! Emrine amadeyim” dedi. Allah (cc) “Bilmiş ol ki, benim nezdimde, hüküm değişmez. Hüküm, Ana Kitap'ta sana farz kıldığım şekildedir. Her iyilik on katıyla ödüllendirilecektir. Bundan dolayı, aslında Ana Kitap'ta elli vakit olan namaz, sana beş vakte indirilmiştir” buyurdu. Hz. Peygamber (sav) Musa'nın yanına döndü. Musa “Ne yaptın?” diye sordu. Hz. Peygamber (sav) “Rabbim bizim sorumluluğumuzu hafifletti de her iyiliğe karşı bize on kat mükafat verdi” dedi. Musa “Vallahi ben, İsrail oğullarına bundan daha azını istedim, onu da terk ettiler. Sen Rabbine dön de, senin sorumluluğunu tekrar hafifletsin” dedi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) “Ey Musa! Yanına sürekli gidip gelmekten dolayı artık Rabbimden utanıyorum” buyurdu. Cebrail de ona “Haydi, Allah'ın adını anarak in!” dedi."
Ravi der ki: Hz. Peygamber (sav), Mescid-i Haram'dayken uykudan uyandı.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
30519, B007517
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ الْعَزِيزِ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ حَدَّثَنِى سُلَيْمَانُ عَنْ شَرِيكِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ أَنَّهُ قَالَ سَمِعْتُ ابْنَ مَالِكٍ يَقُولُ لَيْلَةَ أُسْرِىَ بِرَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مِنْ مَسْجِدِ الْكَعْبَةِ أَنَّهُ جَاءَهُ ثَلاَثَةُ نَفَرٍ قَبْلَ أَنْ يُوحَى إِلَيْهِ وَهْوَ نَائِمٌ فِى الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ ، فَقَالَ أَوَّلُهُمْ أَيُّهُمْ هُوَ فَقَالَ أَوْسَطُهُمْ هُوَ خَيْرُهُمْ . فَقَالَ آخِرُهُمْ خُذُوا خَيْرَهُمْ . فَكَانَتْ تِلْكَ اللَّيْلَةَ ، فَلَمْ يَرَهُمْ حَتَّى أَتَوْهُ لَيْلَةً أُخْرَى فِيمَا يَرَى قَلْبُهُ ، وَتَنَامُ عَيْنُهُ وَلاَ يَنَامُ قَلْبُهُ وَكَذَلِكَ الأَنْبِيَاءُ تَنَامُ أَعْيُنُهُمْ وَلاَ تَنَامُ قُلُوبُهُمْ ، فَلَمْ يُكَلِّمُوهُ حَتَّى احْتَمَلُوهُ فَوَضَعُوهُ عِنْدَ بِئْرِ زَمْزَمَ فَتَوَلاَّهُ مِنْهُمْ جِبْرِيلُ فَشَقَّ جِبْرِيلُ مَا بَيْنَ نَحْرِهِ إِلَى لَبَّتِهِ حَتَّى فَرَغَ مِنْ صَدْرِهِ وَجَوْفِهِ ، فَغَسَلَهُ مِنْ مَاءِ زَمْزَمَ بِيَدِهِ ، حَتَّى أَنْقَى جَوْفَهُ ، ثُمَّ أُتِىَ بِطَسْتٍ مِنْ ذَهَبٍ فِيهِ تَوْرٌ مِنْ ذَهَبٍ مَحْشُوًّا إِيمَانًا وَحِكْمَةً ، فَحَشَا بِهِ صَدْرَهُ وَلَغَادِيدَهُ - يَعْنِى عُرُوقَ حَلْقِهِ - ثُمَّ أَطْبَقَهُ ثُمَّ عَرَجَ بِهِ إِلَى السَّمَاءِ الدُّنْيَا فَضَرَبَ بَابًا مِنْ أَبْوَابِهَا فَنَادَاهُ أَهْلُ السَّمَاءِ مَنْ هَذَا فَقَالَ جِبْرِيلُ . قَالُوا وَمَنْ مَعَكَ قَالَ مَعِى مُحَمَّدٌ . قَالَ وَقَدْ بُعِثَ قَالَ نَعَمْ . قَالُوا فَمَرْحَبًا بِهِ وَأَهْلاً . فَيَسْتَبْشِرُ بِهِ أَهْلُ السَّمَاءِ ، لاَ يَعْلَمُ أَهْلُ السَّمَاءِ بِمَا يُرِيدُ اللَّهُ بِهِ فِى الأَرْضِ حَتَّى يُعْلِمَهُمْ ، فَوَجَدَ فِى السَّمَاءِ الدُّنْيَا آدَمَ فَقَالَ لَهُ جِبْرِيلُ هَذَا أَبُوكَ فَسَلِّمْ عَلَيْهِ . فَسَلَّمَ عَلَيْهِ وَرَدَّ عَلَيْهِ آدَمُ وَقَالَ مَرْحَبًا وَأَهْلاً بِابْنِى ، نِعْمَ الاِبْنُ أَنْتَ . فَإِذَا هُوَ فِى السَّمَاءِ الدُّنْيَا بِنَهَرَيْنِ يَطَّرِدَانِ فَقَالَ مَا هَذَانِ النَّهَرَانِ يَا جِبْرِيلُ قَالَ هَذَا النِّيلُ وَالْفُرَاتُ عُنْصُرُهُمَا . ثُمَّ مَضَى بِهِ فِى السَّمَاءِ فَإِذَا هُوَ بِنَهَرٍ آخَرَ عَلَيْهِ قَصْرٌ مِنْ لُؤْلُؤٍ وَزَبَرْجَدٍ فَضَرَبَ يَدَهُ فَإِذَا هُوَ مِسْكٌ قَالَ مَا هَذَا يَا جِبْرِيلُ قَالَ هَذَا الْكَوْثَرُ الَّذِى خَبَأَ لَكَ رَبُّكَ . ثُمَّ عَرَجَ إِلَى السَّمَاءِ الثَّانِيَةِ فَقَالَتِ الْمَلاَئِكَةُ لَهُ مِثْلَ مَا قَالَتْ لَهُ الأُولَى مَنْ هَذَا قَالَ جِبْرِيلُ . قَالُوا وَمَنْ مَعَكَ قَالَ مُحَمَّدٌ صلى الله عليه وسلم . قَالُوا وَقَدْ بُعِثَ إِلَيْهِ قَالَ نَعَمْ . قَالُوا مَرْحَبًا بِهِ وَأَهْلاً . ثُمَّ عَرَجَ بِهِ إِلَى السَّمَاءِ الثَّالِثَةِ وَقَالُوا لَهُ مِثْلَ مَا قَالَتِ الأُولَى وَالثَّانِيَةُ ، ثُمَّ عَرَجَ بِهِ إِلَى الرَّابِعَةِ فَقَالُوا لَهُ مِثْلَ ذَلِكَ ، ثُمَّ عَرَجَ بِهِ إِلَى السَّمَاءِ الْخَامِسَةِ فَقَالُوا مِثْلَ ذَلِكَ ، ثُمَّ عَرَجَ بِهِ إِلَى السَّمَاءِ السَّادِسَةِ فَقَالُوا لَهُ مِثْلَ ذَلِكَ ، ثُمَّ عَرَجَ بِهِ إِلَى السَّمَاءِ السَّابِعَةِ فَقَالُوا لَهُ مِثْلَ ذَلِكَ ، كُلُّ سَمَاءٍ فِيهَا أَنْبِيَاءُ قَدْ سَمَّاهُمْ فَأَوْعَيْتُ مِنْهُمْ إِدْرِيسَ فِى الثَّانِيَةِ ، وَهَارُونَ فِى الرَّابِعَةِ ، وَآخَرَ فِى الْخَامِسَةِ لَمْ أَحْفَظِ اسْمَهُ ، وَإِبْرَاهِيمَ فِى السَّادِسَةِ ، وَمُوسَى فِى السَّابِعَةِ بِتَفْضِيلِ كَلاَمِ اللَّهِ ، فَقَالَ مُوسَى رَبِّ لَمْ أَظُنَّ أَنْ يُرْفَعَ عَلَىَّ أَحَدٌ . ثُمَّ عَلاَ بِهِ فَوْقَ ذَلِكَ بِمَا لاَ يَعْلَمُهُ إِلاَّ اللَّهُ ، حَتَّى جَاءَ سِدْرَةَ الْمُنْتَهَى وَدَنَا الْجَبَّارُ رَبُّ الْعِزَّةِ فَتَدَلَّى حَتَّى كَانَ مِنْهُ قَابَ قَوْسَيْنِ أَوْ أَدْنَى فَأَوْحَى اللَّهُ فِيمَا أَوْحَى إِلَيْهِ خَمْسِينَ صَلاَةً عَلَى أُمَّتِكَ كُلَّ يَوْمٍ وَلَيْلَةٍ . ثُمَّ هَبَطَ حَتَّى بَلَغَ مُوسَى فَاحْتَبَسَهُ مُوسَى فَقَالَ يَا مُحَمَّدُ مَاذَا عَهِدَ إِلَيْكَ رَبُّكَ قَالَ عَهِدَ إِلَىَّ خَمْسِينَ صَلاَةً كُلَّ يَوْمٍ وَلَيْلَةٍ . قَالَ إِنَّ أُمَّتَكَ لاَ تَسْتَطِيعُ ذَلِكَ فَارْجِعْ فَلْيُخَفِّفْ عَنْكَ رَبُّكَ وَعَنْهُمْ . فَالْتَفَتَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم إِلَى جِبْرِيلَ كَأَنَّهُ يَسْتَشِيرُهُ فِى ذَلِكَ ، فَأَشَارَ إِلَيْهِ جِبْرِيلُ أَنْ نَعَمْ إِنْ شِئْتَ . فَعَلاَ بِهِ إِلَى الْجَبَّارِ فَقَالَ وَهْوَ مَكَانَهُ يَا رَبِّ خَفِّفْ عَنَّا ، فَإِنَّ أُمَّتِى لاَ تَسْتَطِيعُ هَذَا . فَوَضَعَ عَنْهُ عَشْرَ صَلَوَاتٍ ثُمَّ رَجَعَ إِلَى مُوسَى فَاحْتَبَسَهُ ، فَلَمْ يَزَلْ يُرَدِّدُهُ مُوسَى إِلَى رَبِّهِ حَتَّى صَارَتْ إِلَى خَمْسِ صَلَوَاتٍ ، ثُمَّ احْتَبَسَهُ مُوسَى عِنْدَ الْخَمْسِ فَقَالَ يَا مُحَمَّدُ وَاللَّهِ لَقَدْ رَاوَدْتُ بَنِى إِسْرَائِيلَ قَوْمِى عَلَى أَدْنَى مِنْ هَذَا فَضَعُفُوا فَتَرَكُوهُ فَأُمَّتُكَ أَضْعَفُ أَجْسَادًا وَقُلُوبًا وَأَبْدَانًا وَأَبْصَارًا وَأَسْمَاعًا ، فَارْجِعْ فَلْيُخَفِّفْ عَنْكَ رَبُّكَ ، كُلَّ ذَلِكَ يَلْتَفِتُ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم إِلَى جِبْرِيلَ لِيُشِيرَ عَلَيْهِ وَلاَ يَكْرَهُ ذَلِكَ جِبْرِيلُ ، فَرَفَعَهُ عِنْدَ الْخَامِسَةِ فَقَالَ يَا رَبِّ إِنَّ أُمَّتِى ضُعَفَاءُ أَجْسَادُهُمْ وَقُلُوبُهُمْ وَأَسْمَاعُهُمْ وَأَبْدَانُهُمْ فَخَفِّفْ عَنَّا فَقَالَ الْجَبَّارُ يَا مُحَمَّدُ . قَالَ لَبَّيْكَ وَسَعْدَيْكَ . قَالَ إِنَّهُ لاَ يُبَدَّلُ الْقَوْلُ لَدَىَّ ، كَمَا فَرَضْتُ عَلَيْكَ فِى أُمِّ الْكِتَابِ - قَالَ - فَكُلُّ حَسَنَةٍ بِعَشْرِ أَمْثَالِهَا ، فَهْىَ خَمْسُونَ فِى أُمِّ الْكِتَابِ وَهْىَ خَمْسٌ عَلَيْكَ . فَرَجَعَ إِلَى مُوسَى فَقَالَ كَيْفَ فَعَلْتَ فَقَالَ خَفَّفَ عَنَّا أَعْطَانَا بِكُلِّ حَسَنَةٍ عَشْرَ أَمْثَالِهَا . قَالَ مُوسَى قَدْ وَاللَّهِ رَاوَدْتُ بَنِى إِسْرَائِيلَ عَلَى أَدْنَى مِنْ ذَلِكَ فَتَرَكُوهُ ، ارْجِعْ إِلَى رَبِّكَ فَلْيُخَفِّفْ عَنْكَ أَيْضًا . قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَا مُوسَى قَدْ وَاللَّهِ اسْتَحْيَيْتُ مِنْ رَبِّى مِمَّا اخْتَلَفْتُ إِلَيْهِ . قَالَ فَاهْبِطْ بِاسْمِ اللَّهِ . قَالَ وَاسْتَيْقَظَ وَهْوَ فِى مَسْجِدِ الْحَرَامِ .
Tercemesi:
Bize Abdülaziz b. Abdullah, ona Süleyman, ona Şerik b. Abdullah'ın naklettiğine göre (Enes) b. Malik, Rasulullah'ın (sav) Kâbe'den başlayan İsrâ gecesiyle ilgili şöyle demiştir:
"Kendisine henüz vahiy gelmeden önce, Mescid-i Haram'da uyuduğu esnada Rasulullah'ın (sav) yanına (sav) üç kişilik bir grup geldi. İlki, “Şunlardan hangisi o?” diye sordu. Ortancası “Onların en hayırlı olanı” dedi. Sonuncusu da “Öyleyse içlerinden o en hayırlı olanı alın, götürelim” dedi. O gece sadece bu rüya olayı meydana geldi ve Hz. Peygamber (sav) onları bir daha görmedi. Nihayet o üç kişi bir başka gece, kalbinin görebileceği bir şekilde Hz. Peygamber'in (sav) yanına tekrar geldiler. Onlar geldiğinde Hz. Peygamber'in gözü uyuyor, ama kalbi uyumuyordu. Zaten bütün peygamberler böyledir; onların gözleri uyur, kalpleri uyumaz. Gelenler, Hz. Peygamber (sav) ile hiç konuşmadan, onu doğrudan götürüp Zemzem kuyusunun yanına koydular. Hz. Peygamber (sav) ile ilgili operasyonu, o üç melek arasından Cebrail üstlendi. Cebrail, önce onun göğsünü boğazına kadar yardı. Yarma işlemini bitirdikten sonra, kendi eliyle aldığı Zemzem suyuyla o bölgeyi güzelce yıkadı ve göğüs boşluğunun içini tertemiz yaptı. Sonra içinde altın maşrapa bulunan altın bir leğen, içi iman ve hikmetle doldurulmuş olarak getirildi. Cebrail, Hz. Peygamber'in (sav) göğsünü ve şah damarlarını iman ve hikmetle doldurdu ve ameliyat için açtığı göğsü tekrar kapattı. Operasyondan sonra onu dünyaya en yakın sema katına çıkardı ve kapılardan birine vurdu. Sema halkı “Kim o?” diye seslendi. “Cebrail” dedi. “Yanındaki kim?” diye sordular. “Yanımdaki Muhammed'dir” dedi. “ona davet gönderildi mi?” diye sordu. Cebrail'in “Evet” cevabı üzerine içeridekiler, “Öyleyse hoş geldi, sefalar getirdi” dediler ve birbirlerine müjdelediler. Sema halkı, kendilerine bildirinceye kadar, Allah'ın yeryüzünde Hz. Muhammed (sav) hakkında neyi dilediğini bilmiyorlardı. Sonra dünyaya en yakın semada Adem'i gördüler. Cebrail Hz. Peygamber'e “Bu, baban Adem'dir. Ona selam ver” dedi. Hz. Peygamber, Adem'e selam verdi. Adem de onun selamını aldıktan sonra “Hoş geldin, sefalar getirdin, oğlum! Sen ne iyi oğulsun” diyerek karşılık verdi. Sonra akmakta olan iki nehir gördüler. Hz. Peygamber (sav) “Bu iki nehir de nedir, ey Cibril?” diye sordu. Cebrail “Bunlar, Nil ve Fırat nehirlerinin asıl kaynaklarıdır” dedi. Sonra semada gezinirken Hz. Peygamber (sav) üzerinde inci ve zebercetten yapılmış saray bulunan bir başka nehir gördü. Elini nehre değdirdi, bir de baktı ki misk! “Bu nedir, ey Cibril?” diye sordu. Cebrail “Bu, Rabb'inin senin için sakladığı Kevser'dir” dedi. Sonra onu ikinci kat semaya çıktı. Tıpkı ilk kattakiler gibi, bu katın görevli melekleri de Cebrail'e “Kim o?” diye seslendiler. “Cebrail” dedi. “Yanındaki kim?” diye sordular. “Yanımdaki Muhammed'dir” dedi. “ona davet gönderildi mi?” diye sordular. Cebrail'in “Evet” cevabı üzerine içeridekiler “Hoş geldi, sefalar getirdi” dediler. Sonra Cebrail Hz. Peygamber'i üçüncü sema katına çıkardı. Orada görevli melekler de, tıpkı birinci ve ikinci kattakiler gibi sorular sordular. Sonra onu dördüncü sema katına çıkardı. O katın görevlileri de aynı soruları sordular. Sonra onu beşinci sema katına çıkardı. Beşinci katın görevlileri de aynı soruları sordular. Sonra onu altıncı sema katına çıkardı. Altıncı katın görevlileri de aynı soruları sordular. Sonra onu yedinci sema katına çıkardı. O katın görevli melekleri de aynı soruları sordular. Her bir katta, Hz. Peygamber'in isimlerini söylediği peygamberler vardı. Hatırlayabildiğim kadarıyla ikinci katta İdris peygamber, dördüncü katta Harun peygamber, beşinci katta adını hatırlayamadığım bir başka bir peygamber, altıncı katta İbrahim peygamber ve yedinci katta, Allah'ın kelamına doğrudan muhatap olma şeref ve üstünlüğüne ermiş Musa peygamber vardı. Musa “Ey Rabb'im! Ben hiç kimsenin benden daha yüksek makama çıkarılacağını sanmazdım” dedi. Sonra Cebrail Hz. Peygamber'i, Allah'tan başka kimsenin bilemeyeceği bir şekilde yedinci sema katının üstüne yükseltti. Sonunda Hz. Peygamber (sav) Sidretü'l-müntehâya geldi. İzzet sahibi ve Cebbar olan Allah da Hz. Muhammed'e yaklaştı, derken aşağıya sarkıp daha da yaklaştı. O kadar ki, ona iki yay arası kadar, hatta daha da yakın oldu. Ve o anda Allah ona, bildirdiği vahiyler arasında “Ümmetine her gün ve gecede elli vakit namaz kılmak farzdır” hükmü vardı. Sonra Hz. Peygamber (sav) aşağı indi, Musa'nın yanına geldi. Musa onu durdurarak “Muhammed! Rabb'in sana ne emretti?” diye sordu. Hz. Peygamber (sav) “Rabb'im bana her gün ve gecede elli vakit namaz kılmayı emretti” deyince Musa “Ümmetinin buna gücü yetmez. Sen hemen geri dön de, Rabb'in senin ve ümmetinin sorumluluğunu hafifletsin” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, sanki kendisine danışmak istercesine Cebrail'e baktı. Cebrail “Evet, istersen öyle yap” diye işaret etti ve onu Cebbar olan Allah'ın huzuruna yükseltti. Hz. Peygamber, önceki makamında “Ey Rabb'im! bizim namaz sorumluluğumuzu hafiflet. Çünkü ümmetimin buna gücü yetmez” diye yalvardı. Bunun üzerine Allah (cc), namazı on vakte indirdi. Sonra Hz. Peygamber Musa'nın yanına döndü. Musa, Hz. Peygamber'i yine durdurdu ve onu Rabb'inin yanına tekrar tekrar gönderdi. Sonunda namaz beş vakte indi. Sonra Musa onu beş vakitle ilgili de durdurup “Ey Muhammed! Vallahi ben, kavmim İsrail oğullarına bundan daha azı ile döndüm de yine de onlar zayıflık gösterip onu da terk ettiler. Kaldı ki senin ümmetin vücut, kalp, beden, göz ve kulak bakımından benim ümmetimden daha zayıf. Sen hemen geri dön de, Rabbin sorumluluğunu biraz daha hafifletsin” dedi. Musa'nın her teklifinde Hz. Peygamber (sav) kendisine danışmak üzere Cebrail'e bakıyor ve Cebrail bunda bir sakınca görmüyordu. Cebrail, Hz. Peygamber'i beşinci kez huzura çıkardı. Hz. Peygamber “Ey Rabbim! Benim ümmetimin vücudu, kalbi, kulağı ve bedeni zayıftır. Bizim sorumluluğumuzu hafiflet!” diye yalvardı. Bunun üzerine Cebbar olan Allah “Ey Muhammed!” diye seslendi. Hz. Peygamber (sav) “Buyur ya Rab! Emrine amadeyim” dedi. Allah (cc) “Bilmiş ol ki, benim nezdimde, hüküm değişmez. Hüküm, Ana Kitap'ta sana farz kıldığım şekildedir. Her iyilik on katıyla ödüllendirilecektir. Bundan dolayı, aslında Ana Kitap'ta elli vakit olan namaz, sana beş vakte indirilmiştir” buyurdu. Hz. Peygamber (sav) Musa'nın yanına döndü. Musa “Ne yaptın?” diye sordu. Hz. Peygamber (sav) “Rabbim bizim sorumluluğumuzu hafifletti de her iyiliğe karşı bize on kat mükafat verdi” dedi. Musa “Vallahi ben, İsrail oğullarına bundan daha azını istedim, onu da terk ettiler. Sen Rabbine dön de, senin sorumluluğunu tekrar hafifletsin” dedi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) “Ey Musa! Yanına sürekli gidip gelmekten dolayı artık Rabbimden utanıyorum” buyurdu. Cebrail de ona “Haydi, Allah'ın adını anarak in!” dedi."
Ravi der ki: Hz. Peygamber (sav), Mescid-i Haram'dayken uykudan uyandı.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Tevhid 37, 2/771
Senetler:
1. Enes b. Malik el-Ensarî (Enes b. Malik b. Nadr b. Damdam b. Zeyd b. Haram)
2. Ebu Abdullah Şerik b. Abdullah el-Leysi (Şerik b. Abdullah b. Ebu Nemr)
3. Ebu Muhammed Süleyman b. Bilal el-Kuraşi (Süleyman b. Bilal)
4. Abdulaziz b. Abdullah el-Üveysi (Abdulaziz b. Abdullah b. Yahya b. Amr b. Üveys)
Konular:
Hz. Peygamber, Cebraille ilişkisi
Hz. Peygamber, göğsünün yarılması
İyilik, iyilik yapana kat kat karşılığı sevap olarak verilecektir
Mirac, İsra
Mirac, Sidretu'l-münteha
Namaz, Farziyeti
Peygamberler, önceki peygamberler
Zemzem, suyun hikayesi, özellikleri, vs.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
2688, M004646
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ نُمَيْرٍ حَدَّثَنَا وَكِيعٌ حَدَّثَنَا الأَعْمَشُ عَنْ شَقِيقٍ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ قَالَ كَأَنِّى أَنْظُرُ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَحْكِى نَبِيًّا مِنَ الأَنْبِيَاءِ ضَرَبَهُ قَوْمُهُ وَهُوَ يَمْسَحُ الدَّمَ عَنْ وَجْهِهِ وَيَقُولُ:
"رَبِّ اغْفِرْ لِقَوْمِى فَإِنَّهُمْ لاَ يَعْلَمُونَ."
Tercemesi:
Bize Muhammed b. Abdullah b. Numeyr (el-Hemdânî), ona Veki' (b. Cerrah er-Ruâsî), ona (Süleyman b. Mihran) el-A'meş, ona Şakik (b. Seleme el-Esedî), ona da Abdullah (b. Mesud) rivayet etmiş ve şöyle demiştir: Ben, adeta Rasulullah'a (sav) bakıyor gibiyim. Kendisi (sav), geçmiş peygamberlerden kavmi tarafından dövülen bir peygamberi anlatıyor; bu esnada da yüzündeki kanı siliyor ve "ya Rabbi! Kavmimi affet. Şüphesiz onlar, gerçeği bilmiyorlar" diye dua ediyordu.
Açıklama:
Kültürümüzde Hadisler projesini ilgilendiren kıısm:
رَبِّ اغْفِرْ لِقَوْمِى فَإِنَّهُمْ لاَ يَعْلَمُونَ
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Cihâd ve's-Siyer 4646, /765
Senetler:
1. Ebu Abdurrahman Abdullah b. Mesud (Abdullah b. Mesud b. Gafil b. Habib b. Şemh)
2. Ebu Vâil Şakik b. Seleme el-Esedî (Şakik b. Seleme)
3. Ebu Muhammed Süleyman b. Mihran el-A'meş (Süleyman b. Mihran)
4. Ebu Süfyan Veki' b. Cerrah er-Ruâsî (Veki' b. Cerrah b. Melih b. Adî)
5. Ebu Abdurrahman Muhammed b. Numeyr el-Hemdânî el-Hârifî (Muhammed b. Abdullah b. Numeyr el-Hemedânî)
Konular:
Dua
Önceki Ümmetler, Peygamberleri
Peygamberler, önceki peygamberler
Öneri Formu
Hadis Id, No:
42035, HM004743
Hadis:
حَدَّثَنَا ابْنُ نُمَيْرٍ عَنْ حَنْظَلَةَ عَنْ سَالِمٍ سَمِعْتُ ابْنَ عُمَرَ يَقُولُ
إِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ رَأَيْتُ عِنْدَ الْكَعْبَةِ رَجُلًا آدَمَ سَبْطَ الرَّأْسِ وَاضِعًا يَدَهُ عَلَى رَجُلَيْنِ يَسْكُبُ رَأْسُهُ أَوْ يَقْطُرُ رَأْسُهُ فَسَأَلْتُ مَنْ هَذَا فَقَالُوا عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ أَوْ الْمَسِيحُ ابْنُ مَرْيَمَ وَلَا أَدْرِي أَيَّ ذَلِكَ قَالَ وَرَأَيْتُ وَرَاءَهُ رَجُلًا أَحْمَرَ جَعْدَ الرَّأْسِ أَعْوَرَ عَيْنِ الْيُمْنَى أَشْبَهُ مَنْ رَأَيْتُ بِهِ ابْنُ قَطَنٍ فَسَأَلْتُ مَنْ هَذَا فَقَالُوا الْمَسِيحُ الدَّجَّالُ
Tercemesi:
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ahmed b. Hanbel, Müsned-i Ahmed, Abdullah b. Ömer b. el-Hattab 4743, 2/272
Senetler:
1. İbn Ömer Abdullah b. Ömer el-Adevî (Abdullah b. Ömer b. Hattab)
2. Ebu Ömer Salim b. Abdullah el-Adevî (Salim b. Abdullah b. Ömer b. Hattab)
3. Hanzala b. Ebu Süfyan el-Cümahi (Hanzala b. Esved b. Abdurrahman b. Safvan)
4. Ebu Hişam Abdullah b. Nümeyr el-Hemdânî (Abdullah b. Nümeyr b. Abdullah b. Ebu Hayye)
Konular:
Hac, Kabe, Ziyaretgah
Hz. Peygamber, bilgi kaynakları
Hz. Peygamber, gelecekten haber vermesi
Kıyamet, alametleri, Deccal
Peygamberler, Hz. İsa
Peygamberler, önceki peygamberler
Öneri Formu
Hadis Id, No:
49166, HM006033
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو الْيَمَانِ حَدَّثَنَا شُعَيْبٌ عَنِ الزُّهْرِيِّ أَخْبَرَنِي سَالِمُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ أَنَّ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ عُمَرَ قَالَ
قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بَيْنَا أَنَا نَائِمٌ رَأَيْتُنِي أَطُوفُ بِالْكَعْبَةِ فَإِذَا رَجُلٌ آدَمُ سَبْطُ الشَّعَرِ بَيْنَ رَجُلَيْنِ يَنْطِفُ رَأْسُهُ مَاءً فَقُلْتُ مَنْ هَذَا فَقَالُوا ابْنُ مَرْيَمَ فَذَهَبْتُ أَلْتَفِتُ فَإِذَا رَجُلٌ أَحْمَرُ جَسِيمٌ جَعْدُ الرَّأْسِ أَعْوَرُ عَيْنِ الْيُمْنَى كَأَنَّ عَيْنَهُ عِنَبَةٌ طَافِيَةٌ فَقُلْتُ مَنْ هَذَا فَقَالُوا الدَّجَّالُ أَقْرَبُ النَّاسِ بِهِ شَبَهًا ابْنُ قَطَنٍ رَجُلٌ مِنْ بَنِي الْمُصْطَلِقِ
Tercemesi:
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ahmed b. Hanbel, Müsned-i Ahmed, Abdullah b. Ömer b. el-Hattab 6033, 2/504
Senetler:
1. İbn Ömer Abdullah b. Ömer el-Adevî (Abdullah b. Ömer b. Hattab)
2. Ebu Ömer Salim b. Abdullah el-Adevî (Salim b. Abdullah b. Ömer b. Hattab)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Şuayb b. Ebu Hamza el-Ümevi (Şuayb b. Dinar)
5. Ebu Yeman Hakem b. Nafi' el-Behrânî (Hakem b. Nafi')
Konular:
Hac, Kabe, Ziyaretgah
Hz. Peygamber, bilgi kaynakları
Hz. Peygamber, gelecekten haber vermesi
Kıyamet, alametleri, Deccal
Peygamberler, Hz. İsa
Peygamberler, önceki peygamberler