Bize İshâk b. İbrahim el-Hanzalî ve Muhammed b. Ebu Ömer, o ikisine Abdürrezzak, ona Mamer, ona ez-Zührî, ona Ubeydullah b. Abdullah b. Ebu Sevr, ona da İbn Abbas (ra) şunları söylemiş: Cenâb-ı Hakk'ın haklarında, "eğer her ikiniz de Allah'a tövbe ederseniz ne iyi, çünkü ikinizin de kalpleriniz eğrilmişti..." (et-Tahrîm, 66/4) buyurduğu, Hz. Peygamber'in (sav) zevcelerinden iki kişinin kimler olduğunu Hz. Ömer'e (ra) sormayı çok istiyordum. Nihâyet Hz. Ömer hac seyahatine çıkmış, ben de onunla hacca gitmiştim. Yolda (giderken) Hz. Ömer bir kenara saptı, ben de hemen bir matara su ile onu takip ettim. Ömer gidip abdest bozdu, sonra yanıma geldi, ben de ellerine su döktüm, abdest aldı. Dedim ki: Ey mü’minlerin emiri! Yüce Mevlâ'nın haklarında; "eğer ikiniz tövbe ederseniz ne güzel! Çünkü ikinizin de kalpleri eğrildi" buyurduğu, Rasulullah'ın (sav) hanımlarından ikisi, hangileridir? Hayret sana, ey Abbas'ın oğlu! -ez-Zührî dedi ki: Vallahi Hz. Ömer, İbn Abbas'ın sorusundan hoşlanmadı, ama gerçeği de gizlemedi-. Onlar, Aişe ile Hafsa'dır dedi. Sonra Hz. Ömer, olayı şu şekilde rivayet etti: Biz Kureyş kabilesi, kadınlara hükmeden bir millettik. Medine'ye gelince, burada kendilerine kadınların hükmettiği bir halk bulduk. Bizim kadınlarımız da onların kadınlarından (bu tutumu) öğrenmeye başladılar. Benim evim Avâlî bölgesinde, Ümeyye b. Zeyd oğulları mahallesindeydi. Bir gün karıma kızdım. Baktım ki o da bana cevap yetiştiriyor. Onun cevap yetiştirmesini garipseyince de dedi ki: Sana cevap yetiştirmemi neden garipsiyorsun? Vallahi Rasulullah'ın (sav) hanımları da O'na cevap yetiştiriyorlar hatta bazen onlardan biri, geceye kadar bütün gün kendisine dargın duruyor. Bu sözler üzerine ben hemen (kızım) Hafsa'nın yanına gittim. Ona, sizlerden biri Hz. Peygamber'e ta akşama kadar bütün gün boyunca dargın kaldığı oluyor mu dedim. Evet dedi. Ben de ona, öyleyse sizden kim bunu yapıyorsa, kesinlikle mahvolmuş, hüsrana uğramıştır. Siz Rasulullah'ın (sav) gazabından dolayı Allah'ın size gazap etmeyeceğinden emin mi oldunuz? Bunu yapan kesinlikle helak olmuştur. Kızım, sen sakın Hz. Peygamber'e laf çevirme ve O'ndan bir şey isteme. İhtiyacın olan şeyi gel benden iste! Senden daha güzel ve Rasulullah'a (sav) daha sevgili olan ortağının durumu -Hz. Aişe'yi kastediyor- sakın seni aldatmasın dedim. Hz. Ömer şöyle devam ediyor: Benim Ensâr'dan bir komşum vardı, o komşum ile Hz. Peygamber'in (sav) yanına nöbetleşe gidiyorduk; bir gün o gidiyor, bir gün de ben gidiyordum. O gittiği zaman o günün vahiy ve diğer haberlerini gelip bana haber veriyordu, ben gidince de aynı şeyi yapıyordum. O sırada bizler Gassanlılar'n, bizimle savaşmak için atlarını nallattıkları haberini konuşuyorduk. O gün arkadaşım Rasulullah'ın (sav) yanına indi, sonra yatsı vakti bana geldi, kapımı şiddetle çaldı, sonra bana seslendi, ben de dışarı çıktım. Komşum; bugün büyük bir olay oldu dedi. Ne oldu? Yoksa Gassanlılar mı saldırdı dedim. Hayır! Daha büyük ve daha korkunç bir şey! Rasulullah (sav) hanımlarını boşadı dedi. Öyleyse Hafsa perişan oldu ve hüsrana uğradı. Zaten bunun olacağını tahmin ediyordum dedim. Hemen sabah namazını kıldım, elbisemi giyinip çıktım. Şehre inip Hafsa'nın yanına gittim. Baktım ki Hafsa ağlıyor. Ona; Rasulullah (sav) sizleri boşadı mı diye sordum. Bilmiyorum, kendisi işte şu hücreye çekildi dedi. Hz. Peygamber'in uzlete çekildiği hücresine gittim. Rasulullah'ın (sav) siyah uşağına; Ömer için Rasulullah'tan (sav) izin iste dedim. Uşak içeri girdi, sonra çıktı ve dedi ki: Seni söyledim ama bir şey demedi. Bunun üzerine döndüm, Mescid-i Nebî'deki minberin yanına varıp oturdum. Baktım ki orada bazı insanlar oturuyor, onlardan bazıları da ağlıyordu. Kısa bir sürer orada oturdum. Sonra hislerime engel olamadım, tekrar gidip uşağı buldum. Kendisine; Ömer için izin iste dedim. Uşak içeri girdi, sonra çıktı ve seni söyledim ama yine bir şey söylemedi dedi. Tam dönüp giderken uşak beni çağırdı; gir, Rasulullah (sav) sana izin verdi dedi. İçeri girdim, Rasulullah'a (sav) selam verdim. Baktım ki Hz. Peygamber, kuru bir hasıra uzanmış, hasırın izleri vücuduna çıkmış! Kendisine; ey Allah'ın Rasûlü, hanımlarını boşadın mı dedim. Başını bana doğru kaldırdı ve "hayır" dedi. Ben, sevinçten Allah'u ekber dedim, sonra şöyle söyledim: Ya Rasulullah! Biliyorsun ki, biz Kureyş topluluğu kadınlara galip idik. Ama Medine'ye geldiğimizde öyle bir kavim bulduk ki, kadınları onlara galip geliyor. Bu yünden bizim kadınlarımız da Medinelilerin kadınlarının huylarını öğrenmeye başladılar. Ben bir gün karıma kızmıştım, baktım ki karım da bana karşılık veriyor. Bana karşılık vermesini garipsedim. Bunun üzerine bana; benim sana karşılık vermemi neden garipsiyorsun? Vallahi Hz. Peygamber'in (sav) zevceleri de ona karşılık veriyor ve ta akşama kadar bütün gün ona dargın duruyorlar dedi. Bunu duyunca, böyle bir şeyi yapan mahvolmuş, hüsrana uğramıştır. Onlar, Rasulullah'ın (sav) kızgınlığından dolayı Cenâb-ı Hakk'ın kendilerine gazap edeceğinden emin mi oldular? Bunu yapan helâk olmuştur dedim. Bu sözlerim üzerine Hz. Peygamber gülümsedi. Sonra şunları söyledim: Ya Rasulullah! Beni görseydin, Hafsa'nın yanına girmiştim de ona; sakın arkadaşının Peygamber'e senden daha güzel ve daha sevgili olması seni aldatmasın demiştim. -Hz. Ömer bu sözüyle Aişe'yi kastediyor-. Hz. Peygamber tekrar gülümsedi. Bunun üzerine kendisine; biraz konuşabilir miyiz dedim.
"Olur" buyurdu. Ben de oturdum. Müteakiben başımı kaldırarak içeriye bir göz gezdirdim. Vallahi içeride üç deriden başka göze dokunur bir şey göremedim. Dedim ki: Ey Allah'ın Rasulü, ümmetine bolluk vermesi için Allah'a dua etseniz... Cenâb-ı Hak, Allah'a kulluk yapmadıkları halde İranlılar'a ve Romalılar'a bol rızıklar ihsan etti dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber doğrularak oturdu ve "sen hala şüphede misin ey Hattab oğlu? Onlar iyi amellerinin karşılığı kendilerine dünya hayatında verilen bir millettir" buyurdu. Bunun üzerine ben hemen; benim için mağfiret dile ey Allah'ın Rasulü dedim. Rasulullah (sav) zevcelerine pek ziyade gücendiğinden dolayı bir ay yanlarına girmemeye yemin etmişti. Nihayet Aziz ve Celil olan Allah kendisini tekdir etti.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
15753, M003695
Hadis:
وَحَدَّثَنَا إِسْحَاقُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ الْحَنْظَلِىُّ وَمُحَمَّدُ بْنُ أَبِى عُمَرَ - وَتَقَارَبَا فِى لَفْظِ الْحَدِيثِ - قَالَ ابْنُ أَبِى عُمَرَ حَدَّثَنَا وَقَالَ إِسْحَاقُ أَخْبَرَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ أَخْبَرَنَا مَعْمَرٌ عَنِ الزُّهْرِىِّ عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ أَبِى ثَوْرٍ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ قَالَ لَمْ أَزَلْ حَرِيصًا أَنْ أَسْأَلَ عُمَرَ عَنِ الْمَرْأَتَيْنِ مِنْ أَزْوَاجِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم اللَّتَيْنِ قَالَ اللَّهُ تَعَالَى "(إِنْ تَتُوبَا إِلَى اللَّهِ فَقَدْ صَغَتْ قُلُوبُكُمَا)" حَتَّى حَجَّ عُمَرُ وَحَجَجْتُ مَعَهُ فَلَمَّا كُنَّا بِبَعْضِ الطَّرِيقِ عَدَلَ عُمَرُ وَعَدَلْتُ مَعَهُ بِالإِدَاوَةِ فَتَبَرَّزَ ثُمَّ أَتَانِى فَسَكَبْتُ عَلَى يَدَيْهِ فَتَوَضَّأَ فَقُلْتُ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ مَنِ الْمَرْأَتَانِ مِنْ أَزْوَاجِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم اللَّتَانِ قَالَ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ لَهُمَا "(إِنْ تَتُوبَا إِلَى اللَّهِ فَقَدْ صَغَتْ قُلُوبُكُمَا)" قَالَ عُمَرُ وَاعَجَبًا لَكَ يَا ابْنَ عَبَّاسٍ - قَالَ الزُّهْرِىُّ كَرِهَ وَاللَّهِ مَا سَأَلَهُ عَنْهُ وَلَمْ يَكْتُمْهُ - قَالَ هِىَ حَفْصَةُ وَعَائِشَةُ. ثُمَّ أَخَذَ يَسُوقُ الْحَدِيثَ قَالَ كُنَّا مَعْشَرَ قُرَيْشٍ قَوْمًا نَغْلِبُ النِّسَاءَ فَلَمَّا قَدِمْنَا الْمَدِينَةَ وَجَدْنَا قَوْمًا تَغْلِبُهُمْ نِسَاؤُهُمْ فَطَفِقَ نِسَاؤُنَا يَتَعَلَّمْنَ مِنْ نِسَائِهِمْ - قَالَ - وَكَانَ مَنْزِلِى فِى بَنِى أُمَيَّةَ بْنِ زَيْدٍ بِالْعَوَالِى فَتَغَضَّبْتُ يَوْمًا عَلَى امْرَأَتِى فَإِذَا هِىَ تُرَاجِعُنِى فَأَنْكَرْتُ أَنْ تُرَاجِعَنِى. فَقَالَتْ مَا تُنْكِرُ أَنْ أُرَاجِعَكَ فَوَاللَّهِ إِنَّ أَزْوَاجَ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم لَيُرَاجِعْنَهُ وَتَهْجُرُهُ إِحْدَاهُنَّ الْيَوْمَ إِلَى اللَّيْلِ. فَانْطَلَقْتُ فَدَخَلْتُ عَلَى حَفْصَةَ فَقُلْتُ أَتُرَاجِعِينَ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَالَتْ نَعَمْ. فَقُلْتُ أَتَهْجُرُهُ إِحْدَاكُنَّ الْيَوْمَ إِلَى اللَّيْلِ قَالَتْ نَعَمْ. قُلْتُ قَدْ خَابَ مَنْ فَعَلَ ذَلِكَ مِنْكُنَّ وَخَسِرَ أَفَتَأْمَنُ إِحْدَاكُنَّ أَنْ يَغْضَبَ اللَّهُ عَلَيْهَا لِغَضَبِ رَسُولِهِ صلى الله عليه وسلم فَإِذَا هِىَ قَدْ هَلَكَتْ لاَ تُرَاجِعِى رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَلاَ تَسْأَلِيهِ شَيْئًا وَسَلِينِى مَا بَدَا لَكِ وَلاَ يَغُرَّنَّكِ أَنْ كَانَتْ جَارَتُكِ هِىَ أَوْسَمَ وَأَحَبَّ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مِنْكِ - يُرِيدُ عَائِشَةَ - قَالَ وَكَانَ لِى جَارٌ مِنَ الأَنْصَارِ فَكُنَّا نَتَنَاوَبُ النُّزُولَ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَيَنْزِلُ يَوْمًا وَأَنْزِلُ يَوْمًا فَيَأْتِينِى بِخَبَرِ الْوَحْىِ وَغَيْرِهِ وَآتِيهِ بِمِثْلِ ذَلِكَ وَكُنَّا نَتَحَدَّثُ أَنَّ غَسَّانَ تُنْعِلُ الْخَيْلَ لِتَغْزُوَنَا فَنَزَلَ صَاحِبِى ثُمَّ أَتَانِى عِشَاءً فَضَرَبَ بَابِى ثُمَّ نَادَانِى فَخَرَجْتُ إِلَيْهِ فَقَالَ حَدَثَ أَمْرٌ عَظِيمٌ. قُلْتُ مَاذَا أَجَاءَتْ غَسَّانُ قَالَ لاَ بَلْ أَعْظَمُ مِنْ ذَلِكَ وَأَطْوَلُ طَلَّقَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم نِسَاءَهُ. فَقُلْتُ قَدْ خَابَتْ حَفْصَةُ وَخَسِرَتْ قَدْ كُنْتُ أَظُنُّ هَذَا كَائِنًا حَتَّى إِذَا صَلَّيْتُ الصُّبْحَ شَدَدْتُ عَلَىَّ ثِيَابِى ثُمَّ نَزَلْتُ فَدَخَلْتُ عَلَى حَفْصَةَ وَهْىَ تَبْكِى فَقُلْتُ أَطَلَّقَكُنَّ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَالَتْ لاَ أَدْرِى هَا هُوَ ذَا مُعْتَزِلٌ فِى هَذِهِ الْمَشْرُبَةِ. فَأَتَيْتُ غُلاَمًا لَهُ أَسْوَدَ فَقُلْتُ اسْتَأْذِنْ لِعُمَرَ. فَدَخَلَ ثُمَّ خَرَجَ إِلَىَّ فَقَالَ قَدْ ذَكَرْتُكَ لَهُ فَصَمَتَ فَانْطَلَقْتُ حَتَّى انْتَهَيْتُ إِلَى الْمِنْبَرِ فَجَلَسْتُ فَإِذَا عِنْدَهُ رَهْطٌ جُلُوسٌ يَبْكِى بَعْضُهُمْ فَجَلَسْتُ قَلِيلاً ثُمَّ غَلَبَنِى مَا أَجِدُ ثُمَّ أَتَيْتُ الْغُلاَمَ فَقُلْتُ اسْتَأْذِنْ لِعُمَرَ. فَدَخَلَ ثُمَّ خَرَجَ إِلَىَّ. فَقَالَ قَدْ ذَكَرْتُكَ لَهُ فَصَمَتَ. فَوَلَّيْتُ مُدْبِرًا فَإِذَا الْغُلاَمُ يَدْعُونِى فَقَالَ ادْخُلْ فَقَدْ أَذِنَ لَكَ فَدَخَلْتُ فَسَلَّمْتُ عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَإِذَا هُوَ مُتَّكِئٌ عَلَى رَمْلِ حَصِيرٍ قَدْ أَثَّرَ فِى جَنْبِهِ فَقُلْتُ أَطَلَّقْتَ يَا رَسُولَ اللَّهِ نِسَاءَكَ فَرَفَعَ رَأْسَهُ إِلَىَّ وَقَالَ
"لاَ." فَقُلْتُ اللَّهُ أَكْبَرُ لَوْ رَأَيْتَنَا يَا رَسُولَ اللَّهِ وَكُنَّا مَعْشَرَ قُرَيْشٍ قَوْمًا نَغْلِبُ النِّسَاءَ فَلَمَّا قَدِمْنَا الْمَدِينَةَ وَجَدْنَا قَوْمًا تَغْلِبُهُمْ نِسَاؤُهُمْ فَطَفِقَ نِسَاؤُنَا يَتَعَلَّمْنَ مِنْ نِسَائِهِمْ فَتَغَضَّبْتُ عَلَى امْرَأَتِى يَوْمًا فَإِذَا هِىَ تُرَاجِعُنِى فَأَنْكَرْتُ أَنْ تُرَاجِعَنِى. فَقَالَتْ مَا تُنْكِرُ أَنْ أُرَاجِعَكَ فَوَاللَّهِ إِنَّ أَزْوَاجَ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم لَيُرَاجِعْنَهُ وَتَهْجُرُهُ إِحْدَاهُنَّ الْيَوْمَ إِلَى اللَّيْلِ. فَقُلْتُ قَدْ خَابَ مَنْ فَعَلَ ذَلِكَ مِنْهُنَّ وَخَسِرَ أَفَتَأْمَنُ إِحْدَاهُنَّ أَنْ يَغْضَبَ اللَّهُ عَلَيْهَا لِغَضَبِ رَسُولِهِ صلى الله عليه وسلم فَإِذَا هِىَ قَدْ هَلَكَتْ فَتَبَسَّمَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ قَدْ دَخَلْتُ عَلَى حَفْصَةَ فَقُلْتُ لاَ يَغُرَّنَّكِ أَنْ كَانَتْ جَارَتُكِ هِىَ أَوْسَمُ مِنْكِ وَأَحَبُّ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مِنْكِ. فَتَبَسَّمَ أُخْرَى فَقُلْتُ أَسْتَأْنِسُ يَا رَسُولَ اللَّهِ. قَالَ
"نَعَمْ." فَجَلَسْتُ فَرَفَعْتُ رَأْسِى فِى الْبَيْتِ فَوَاللَّهِ مَا رَأَيْتُ فِيهِ شَيْئًا يَرُدُّ الْبَصَرَ إِلاَّ أُهُبًا ثَلاَثَةً فَقُلْتُ ادْعُ اللَّهَ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَنْ يُوَسِّعَ عَلَى أُمَّتِكَ فَقَدْ وَسَّعَ عَلَى فَارِسَ وَالرُّومِ وَهُمْ لاَ يَعْبُدُونَ اللَّهَ فَاسْتَوَى جَالِسًا ثُمَّ قَالَ
"أَفِى شَكٍّ أَنْتَ يَا ابْنَ الْخَطَّابِ أُولَئِكَ قَوْمٌ عُجِّلَتْ لَهُمْ طَيِّبَاتُهُمْ فِى الْحَيَاةِ الدُّنْيَا." فَقُلْتُ اسْتَغْفِرْ لِى يَا رَسُولَ اللَّهِ. وَكَانَ أَقْسَمَ أَنْ لاَ يَدْخُلَ عَلَيْهِنَّ شَهْرًا مِنْ شِدَّةِ مَوْجِدَتِهِ عَلَيْهِنَّ. حَتَّى عَاتَبَهُ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ.
Tercemesi:
Bize İshâk b. İbrahim el-Hanzalî ve Muhammed b. Ebu Ömer, o ikisine Abdürrezzak, ona Mamer, ona ez-Zührî, ona Ubeydullah b. Abdullah b. Ebu Sevr, ona da İbn Abbas (ra) şunları söylemiş: Cenâb-ı Hakk'ın haklarında, "eğer her ikiniz de Allah'a tövbe ederseniz ne iyi, çünkü ikinizin de kalpleriniz eğrilmişti..." (et-Tahrîm, 66/4) buyurduğu, Hz. Peygamber'in (sav) zevcelerinden iki kişinin kimler olduğunu Hz. Ömer'e (ra) sormayı çok istiyordum. Nihâyet Hz. Ömer hac seyahatine çıkmış, ben de onunla hacca gitmiştim. Yolda (giderken) Hz. Ömer bir kenara saptı, ben de hemen bir matara su ile onu takip ettim. Ömer gidip abdest bozdu, sonra yanıma geldi, ben de ellerine su döktüm, abdest aldı. Dedim ki: Ey mü’minlerin emiri! Yüce Mevlâ'nın haklarında; "eğer ikiniz tövbe ederseniz ne güzel! Çünkü ikinizin de kalpleri eğrildi" buyurduğu, Rasulullah'ın (sav) hanımlarından ikisi, hangileridir? Hayret sana, ey Abbas'ın oğlu! -ez-Zührî dedi ki: Vallahi Hz. Ömer, İbn Abbas'ın sorusundan hoşlanmadı, ama gerçeği de gizlemedi-. Onlar, Aişe ile Hafsa'dır dedi. Sonra Hz. Ömer, olayı şu şekilde rivayet etti: Biz Kureyş kabilesi, kadınlara hükmeden bir millettik. Medine'ye gelince, burada kendilerine kadınların hükmettiği bir halk bulduk. Bizim kadınlarımız da onların kadınlarından (bu tutumu) öğrenmeye başladılar. Benim evim Avâlî bölgesinde, Ümeyye b. Zeyd oğulları mahallesindeydi. Bir gün karıma kızdım. Baktım ki o da bana cevap yetiştiriyor. Onun cevap yetiştirmesini garipseyince de dedi ki: Sana cevap yetiştirmemi neden garipsiyorsun? Vallahi Rasulullah'ın (sav) hanımları da O'na cevap yetiştiriyorlar hatta bazen onlardan biri, geceye kadar bütün gün kendisine dargın duruyor. Bu sözler üzerine ben hemen (kızım) Hafsa'nın yanına gittim. Ona, sizlerden biri Hz. Peygamber'e ta akşama kadar bütün gün boyunca dargın kaldığı oluyor mu dedim. Evet dedi. Ben de ona, öyleyse sizden kim bunu yapıyorsa, kesinlikle mahvolmuş, hüsrana uğramıştır. Siz Rasulullah'ın (sav) gazabından dolayı Allah'ın size gazap etmeyeceğinden emin mi oldunuz? Bunu yapan kesinlikle helak olmuştur. Kızım, sen sakın Hz. Peygamber'e laf çevirme ve O'ndan bir şey isteme. İhtiyacın olan şeyi gel benden iste! Senden daha güzel ve Rasulullah'a (sav) daha sevgili olan ortağının durumu -Hz. Aişe'yi kastediyor- sakın seni aldatmasın dedim. Hz. Ömer şöyle devam ediyor: Benim Ensâr'dan bir komşum vardı, o komşum ile Hz. Peygamber'in (sav) yanına nöbetleşe gidiyorduk; bir gün o gidiyor, bir gün de ben gidiyordum. O gittiği zaman o günün vahiy ve diğer haberlerini gelip bana haber veriyordu, ben gidince de aynı şeyi yapıyordum. O sırada bizler Gassanlılar'n, bizimle savaşmak için atlarını nallattıkları haberini konuşuyorduk. O gün arkadaşım Rasulullah'ın (sav) yanına indi, sonra yatsı vakti bana geldi, kapımı şiddetle çaldı, sonra bana seslendi, ben de dışarı çıktım. Komşum; bugün büyük bir olay oldu dedi. Ne oldu? Yoksa Gassanlılar mı saldırdı dedim. Hayır! Daha büyük ve daha korkunç bir şey! Rasulullah (sav) hanımlarını boşadı dedi. Öyleyse Hafsa perişan oldu ve hüsrana uğradı. Zaten bunun olacağını tahmin ediyordum dedim. Hemen sabah namazını kıldım, elbisemi giyinip çıktım. Şehre inip Hafsa'nın yanına gittim. Baktım ki Hafsa ağlıyor. Ona; Rasulullah (sav) sizleri boşadı mı diye sordum. Bilmiyorum, kendisi işte şu hücreye çekildi dedi. Hz. Peygamber'in uzlete çekildiği hücresine gittim. Rasulullah'ın (sav) siyah uşağına; Ömer için Rasulullah'tan (sav) izin iste dedim. Uşak içeri girdi, sonra çıktı ve dedi ki: Seni söyledim ama bir şey demedi. Bunun üzerine döndüm, Mescid-i Nebî'deki minberin yanına varıp oturdum. Baktım ki orada bazı insanlar oturuyor, onlardan bazıları da ağlıyordu. Kısa bir sürer orada oturdum. Sonra hislerime engel olamadım, tekrar gidip uşağı buldum. Kendisine; Ömer için izin iste dedim. Uşak içeri girdi, sonra çıktı ve seni söyledim ama yine bir şey söylemedi dedi. Tam dönüp giderken uşak beni çağırdı; gir, Rasulullah (sav) sana izin verdi dedi. İçeri girdim, Rasulullah'a (sav) selam verdim. Baktım ki Hz. Peygamber, kuru bir hasıra uzanmış, hasırın izleri vücuduna çıkmış! Kendisine; ey Allah'ın Rasûlü, hanımlarını boşadın mı dedim. Başını bana doğru kaldırdı ve "hayır" dedi. Ben, sevinçten Allah'u ekber dedim, sonra şöyle söyledim: Ya Rasulullah! Biliyorsun ki, biz Kureyş topluluğu kadınlara galip idik. Ama Medine'ye geldiğimizde öyle bir kavim bulduk ki, kadınları onlara galip geliyor. Bu yünden bizim kadınlarımız da Medinelilerin kadınlarının huylarını öğrenmeye başladılar. Ben bir gün karıma kızmıştım, baktım ki karım da bana karşılık veriyor. Bana karşılık vermesini garipsedim. Bunun üzerine bana; benim sana karşılık vermemi neden garipsiyorsun? Vallahi Hz. Peygamber'in (sav) zevceleri de ona karşılık veriyor ve ta akşama kadar bütün gün ona dargın duruyorlar dedi. Bunu duyunca, böyle bir şeyi yapan mahvolmuş, hüsrana uğramıştır. Onlar, Rasulullah'ın (sav) kızgınlığından dolayı Cenâb-ı Hakk'ın kendilerine gazap edeceğinden emin mi oldular? Bunu yapan helâk olmuştur dedim. Bu sözlerim üzerine Hz. Peygamber gülümsedi. Sonra şunları söyledim: Ya Rasulullah! Beni görseydin, Hafsa'nın yanına girmiştim de ona; sakın arkadaşının Peygamber'e senden daha güzel ve daha sevgili olması seni aldatmasın demiştim. -Hz. Ömer bu sözüyle Aişe'yi kastediyor-. Hz. Peygamber tekrar gülümsedi. Bunun üzerine kendisine; biraz konuşabilir miyiz dedim.
"Olur" buyurdu. Ben de oturdum. Müteakiben başımı kaldırarak içeriye bir göz gezdirdim. Vallahi içeride üç deriden başka göze dokunur bir şey göremedim. Dedim ki: Ey Allah'ın Rasulü, ümmetine bolluk vermesi için Allah'a dua etseniz... Cenâb-ı Hak, Allah'a kulluk yapmadıkları halde İranlılar'a ve Romalılar'a bol rızıklar ihsan etti dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber doğrularak oturdu ve "sen hala şüphede misin ey Hattab oğlu? Onlar iyi amellerinin karşılığı kendilerine dünya hayatında verilen bir millettir" buyurdu. Bunun üzerine ben hemen; benim için mağfiret dile ey Allah'ın Rasulü dedim. Rasulullah (sav) zevcelerine pek ziyade gücendiğinden dolayı bir ay yanlarına girmemeye yemin etmişti. Nihayet Aziz ve Celil olan Allah kendisini tekdir etti.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Talak 3695, /605
Senetler:
1. Ebu Hafs Ömer b. Hattab el-Adevî (Ömer b. Hattab b. Nüfeyl b. Abdüluzza)
2. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
3. Ubeydullah b. Abdullah el-Kuraşi (Abdullah b. Abdullah b. Ebu Sevr)
4. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
5. Ebu Urve Mamer b. Raşid el-Ezdî (Mamer b. Râşid)
6. ُEbu Bekir Abdürrezzak b. Hemmam (Abdürrezzak b. Hemmam b. Nafi)
7. İshak b. Râhûye el-Mervezî (İshak b. İbrahim b. Mahled)
Konular:
Hz. Peygamber, hanımları Hz. Hafsa
Hz. Peygamber, hanımları, Hz. Aişe
Hz. Peygamber, hanımlarını muhayyer bırakması
Hz. Peygamber, tebessüm etmesi
Kadın, Hz. Peygamber döneminde
Komşuluk, komşuluk ilişkileri
Tebessüm, kardeşinin yüzüne tebessüm etmek
Bize Yahya b. Bükeyr, ona Leys, ona Ukayl, ona İbn Şihab, ona da Ubeydullah b. Ebu Sevr’in rivayet ettiğine göre Abdullah b. Abbas (r.anhumâ) şöyle demiştir:
Haklarında, Allah’ın "Siz ikiniz Allah’a tevbe ederseniz, bu sizin için hayırlı olacaktır. Çünkü kalpleriniz haksızlığa doğru kaymış bulunuyor" (Tahrim 66/4) buyurduğu Hz. Peygamber’in (sav) eşlerinden iki kadının kim olduğunu Hz. Ömer’e (ra) hep sormak istiyordum. Nihayet onunla birlikte hac ibadetini eda ettim. Derken Hz. Ömer (ra) yanında deri bir kırba olduğu (abdest bozmak üzere) yoldan ayrıldı. Ben de onunla birlikte ayrıldım. Sonra dönüp geldi, ben kaptan eline su döktüm, abdest aldı. Ardından “ey Müminlerin Emiri, Allah’ın haklarında "Siz ikiniz Allah’a tevbe ederseniz, bu sizin için hayırlı olacaktır" buyurduğu Peygamber eşlerinden o iki kadın kimdi?” diye sordum, Ömer “hayret ediyorum sana ey İbn Abbas, onlar Âişe ve Hafsa idiler” dedi, sonra da olayı anlatmaya başlayarak şöyle dedi:
Ben ve Ensar'dan bir komşum, Medine'nin dışında kalan Ümeyye b. Zeyd oğulları bölgesindeydik. Dolayısıyla Hz. Peygamber’in (sav) yanında nöbetleşe, bir gün o, bir gün ben, kalırdık. Ben indiğimde o günün hadiselerini vs. kendisine getirirdim, o indiğinde de aynı şeyi o yapardı. Biz Kureyş Topluluğunun kadınlar üzerinde otoritesi vardı. Ama Ensâr'ın yanına gelince gördük ki Ensar kadınları kocalarına daha baskın. Bizim kadınlarımız da Ensâr kadınlarının tutumlarından etkilenip bir şeyler kapmaya başladılar. İşte böyle bir ortamda bir gün karıma bağırdım, o da bana karşılık verdi. Karşılık vermesine tepki gösterdim. Bana “sana karşılık vermeme neden tepki gösteriyorsun ki? Vallahi, Hz. Peygamber’in (sav) eşleri de ona karşılık veriyorlar. Öyle ki onlardan biri, sabahtan akşama kadar Hz. Peygamber’e (sav) dargın kalabiliyor” dedi. Bu durum beni korkuttu. O nedenle “Onlardan böylesine büyük bir kusur işleyen kişi, hüsrana uğramış demektir” dedim ve hemen toparlanıp Hafsa’nın yanına vardım. Ona “ey Hafsa, İçinizden birileri Rasulullah’a (sav) sabahtan akşama kadar dargın mı kalıyor” diye sordum, o da “evet” dedi. Ben de ona “o kişi, kaybetmiş ve hüsrana uğramış demektir. O kişi, Rasulullah’ın (sav) kızacak olması sebebiyle Allah’ın öfkesinden emin mi ki? Helak olursun, Sen sakın Rasulullah’a karşı aşırı isteklerde bulunma. Hiçbir konuda ona karşılık verme. Ona darılma. Bir ihtiyacın olursa benden iste. -Hz. Aişe'yi kast ederek- Arkadaşının senden daha güzel ve Rasulullah’a (sav) daha sevimli olması seni yanlış bir şey yapmaya sevk etmesin” dedim. Bu sırda bizler, Gassânîlerin bize karşı savaşmak için hayvanlarını hazırladıklarından söz ediyorduk. Derken bir gün arkadaşım, kendi nöbeti olan günde Medine’ye indi ve akşamleyin döndü. Kapımı sert sert çaldı. Bu esnada ben uyuyordum. Endişelendim. Hemen onun yanına çıktım. bana “Büyük bir hadise oldu” dedi. Ben “ne oldu? Gassânîler mi geldi?” dedim. “hayır, aksine ondan daha büyük ve daha önemli bir şey oldu. Rasulullah (sav), eşlerini boşadı” dedi. Ben de “Hafsa kaybetti ve hüsrana uğradı” dedim. Böyle olacağını zaten tahmin ediyordum. Hemen elbiselerimi üzerime toparladım ve sabah namazını Hz. Peygamber (sav) ile birlikte kıldım. Namazdan sonra Hz. Peygamber (sav) kendisine ait odaya geçti, orada yalnız kaldı. Ben, Hafsa’nın yanına geçtim. Bir de baktım ki ağlıyor. “Seni ağlatan şey de nedir? Seni uyarmamış mıydım? Rasulullah (sav) sizleri boşadı mı?” dedim. “Bilmiyorum. İşte o (sav), odasında bir başına duruyor” dedi. Onun yanından ayrıldım ve minberin yanına geldim. Baktım ki minberin etrafında bir grup var ve içlerinden bazıları ağlıyor. Onlarla birlikte biraz oturdum. Sonra içimdeki kaygıya yenik düşüp Hz. Peygamber’in (sav) bulunduğu odaya geldim. Siyahi hizmetlisine “Ömer için izin ister misin?” dedim. Köle içeri girdi, Hz. Peygamber’le (sav) konuştu sonra da dışarı çıktı ve “izin istediğini Hz. Peygamber'e söyledim, fakat, bir şey söylemedi” dedi. Bunun üzerine oradan ayrıldım, minberin yanındaki grupla birlikte oturdum. İçimdeki kaygıya yine yenik düşüp hemen geri geldim ama hizmetlisi aynı şeyleri söyledi. Tekrar grupla birlikte oturdum. Sonra içimdeki endişe yine galip geldi, kölenin yanına geldim ve “Ömer için izin isteyebilir misin?” dedim. Köle, aynı şeyleri tekrar söyledi. Geri dönüp gidiyordum ki köle beni çağırdı ve “Rasulullah (sav) sana izin verdi” dedi. Huzuruna vardım. Bir de baktım ki hasır örgülerin üzerinde uzanmış, hasırla arasında hiç bir örtü de yok ve hasır örgüler, vücudunun yan kısımlarında iz bırakmış; içi lif dolu deriden bir yastığa dayanmış duruyor. Kendisine selam verdim. Ardından ayakta olduğum halde “eşlerini boşadın mı?” diye sordum. Gözlerini bana doğru kaldırdı ve “hayır” dedi. Sonra yumuşayıp yumuşamadığını anlamaya çalışarak ayakta olduğum halde kendisine “ey Allah'ın Rasulü, biz Kureyş topluluğu kadınlara hâkimken beni bir görseydin, oysa şimdi kadınların eşlerine baskın olduğu bir topluluğa gelince …” dedim. (Ravi der ki:) Hz. Ömer daha önce söylediği şeyleri Hz. Peygamber’e (sav) anlattı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav), tebessüm etti. Sonra da “Hafsa’nın yanına gidip -Aişe'yi kast ederek- 'Arkadaşının senden daha güzel ve Rasulullah’a (sav) daha sevimli olması seni yanlış bir şey yapmaya sevk etmesin’ derken beni bir görseydin” dedim. Hz. Peygamber (sav) tekrar tebessüm etti. Onun tebessüm ettiğini görünce oturdum. Ardından gözümü kaldırıp odanın içerisinde bakındım. Vallahi, odanın içerisinde tabaklanmış üç deriden başka göze çarpacak bir şey göremedim. “Allah’a dua et de ümmetine genişlik verilsin. Şüphesiz İranlılara ve Rumlara, Allah’a kulluk etmemelerine rağmen genişlik verilmiş ve kendilerine dünya ihsan edilmiş” dedim. Bu esnada Hz. Peygamber (sav) yaslanmış bir halde duruyordu. Bu sözlerim üzerine "Şüphe içerisinde misin, ey Hattab oğlu? Onlar, dünya hayatında nimetleri kendilerine peşin verilen bir topluluktur" buyurdu. Hemen “ey Allah'ın Rasulü, benim için af diler misiniz?” diye karşılık verdim.
Hz. Peygamber (sav), Hafsa'nın, Âişe’ye ifşa ettiği sözden dolayı Allah'ın, Hz. Peygamber'i (sav) azarlamasından duyduğu üzüntü sebebiyle "Bir ay sizin yanınıza gelmeyeceğim" diyerek onlardan ayrılıp yalnızlığa çekildi. Yirmi dokuz gün geçince Hz. Peygamber (sav), Âişe’nin yanına geldi ve ilk onunla görüşmeye başladı. Âişe, “Kuşkusuz sen, bizim yanımıza bir ay gelmeyeceğine dair yemin etmiştin. Oysa biz, yirmi dokuzuncu gecenin sabahına girdik. Ben, bu günleri dikkatlice sayıyorum” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) "Bu ay, yirmi dokuz gündür" buyurdu. Nitekim o ay, yirmi dokuz çekmişti.
Âişe der ki: Bunun üzerine (Hz. Peygamber’i (sav), boşanmakla evliliklerini sürdürmek arasında eşlerini muhayyer bırakmasını bildiren) Tahyîr ayeti (Ahzab, 28) indi ve Rasulullah (sav) ilk olarak benimle görüşmeye başladı. Bana "Sana bir hususu hatırlatayım. Hemen cevap vermemen halinde sana dair bir sıkıntı söz konusu değil. Anne banana danışmadan önce de karar verme" buyurdu. Anne babamın, ayrılmamı istemeyeceğini çok iyi biliyordum. Hz. Peygamber'in (sav), bu sözlerinin ardından "Ey Peygamber, eşlerine şöyle söyle: Eğer dünya hayatını ve süslerini istiyorsanız gelin size bağışta bulunayım ve güzellikle salıvereyim. Eğer Allah'ı, Peygamberini ve Âhiret Yurdu’nu istiyorsanız bilin ki Allah içinizden iyi davrananlara büyük ecir hazırlamıştır." (Ahzab 33/28-29) ayetlerini okudu. Bunun üzerine ben “Bu konuda mı anne babama danışacağım? Hiç şüphesiz ben Allah’ı, Peygamberini ve Âhiret Yurdu’nu istiyorum.” dedim. Daha sonra Hz. Peygamber (sav), diğer eşlerini de bu konuda muhayyer bıraktı. Onlar da Âişe’nin söylediği sözlerin aynısını söylediler.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
18357, B002468
Hadis:
حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ بُكَيْرٍ حَدَّثَنَا اللَّيْثُ عَنْ عُقَيْلٍ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ قَالَ أَخْبَرَنِى عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ أَبِى ثَوْرٍ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَبَّاسٍ - رضى الله عنهما - قَالَ لَمْ أَزَلْ حَرِيصًا عَلَى أَنْ أَسْأَلَ عُمَرَ - رضى الله عنه - عَنِ الْمَرْأَتَيْنِ مِنْ أَزْوَاجِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم اللَّتَيْنِ قَالَ اللَّهُ لَهُمَا ( إِنْ تَتُوبَا إِلَى اللَّهِ فَقَدْ صَغَتْ قُلُوبُكُمَا ) فَحَجَجْتُ مَعَهُ فَعَدَلَ وَعَدَلْتُ مَعَهُ بِالإِدَاوَةِ ، فَتَبَرَّزَ حَتَّى جَاءَ ، فَسَكَبْتُ عَلَى يَدَيْهِ مِنَ الإِدَاوَةِ ، فَتَوَضَّأَ فَقُلْتُ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ مَنِ الْمَرْأَتَانِ مِنْ أَزْوَاجِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم اللَّتَانِ قَالَ لَهُمَا ( إِنْ تَتُوبَا إِلَى اللَّهِ ) فَقَالَ وَاعَجَبِى لَكَ يَا ابْنَ عَبَّاسٍ عَائِشَةُ وَحَفْصَةُ ، ثُمَّ اسْتَقْبَلَ عُمَرُ الْحَدِيثَ يَسُوقُهُ ، فَقَالَ إِنِّى كُنْتُ وَجَارٌ لِى مِنَ الأَنْصَارِ فِى بَنِى أُمَيَّةَ بْنِ زَيْدٍ ، وَهْىَ مِنْ عَوَالِى الْمَدِينَةِ ، وَكُنَّا نَتَنَاوَبُ النُّزُولَ عَلَى النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم فَيَنْزِلُ يَوْمًا وَأَنْزِلُ يَوْمًا ، فَإِذَا نَزَلْتُ جِئْتُهُ مِنْ خَبَرِ ذَلِكَ الْيَوْمِ مِنَ الأَمْرِ وَغَيْرِهِ ، وَإِذَا نَزَلَ فَعَلَ مِثْلَهُ ، وَكُنَّا مَعْشَرَ قُرَيْشٍ نَغْلِبُ النِّسَاءَ ، فَلَمَّا قَدِمْنَا عَلَى الأَنْصَارِ إِذَا هُمْ قَوْمٌ تَغْلِبُهُمْ نِسَاؤُهُمْ ، فَطَفِقَ نِسَاؤُنَا يَأْخُذْنَ مِنْ أَدَبِ نِسَاءِ الأَنْصَارِ ، فَصِحْتُ عَلَى امْرَأَتِى ، فَرَاجَعَتْنِى ، فَأَنْكَرْتُ أَنْ تُرَاجِعَنِى ، فَقَالَتْ وَلِمَ تُنْكِرُ أَنْ أُرَاجِعَكَ فَوَاللَّهِ إِنَّ أَزْوَاجَ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم لَيُرَاجِعْنَهُ ، وَإِنَّ إِحْدَاهُنَّ لَتَهْجُرُهُ الْيَوْمَ حَتَّى اللَّيْلِ . فَأَفْزَعَنِى ، فَقُلْتُ خَابَتْ مَنْ فَعَلَ مِنْهُنَّ بِعَظِيمٍ . ثُمَّ جَمَعْتُ عَلَىَّ ثِيَابِى ، فَدَخَلْتُ عَلَى حَفْصَةَ فَقُلْتُ أَىْ حَفْصَةُ ، أَتُغَاضِبُ إِحْدَاكُنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم الْيَوْمَ حَتَّى اللَّيْلِ فَقَالَتْ نَعَمْ . فَقُلْتُ خَابَتْ وَخَسِرَتْ ، أَفَتَأْمَنُ أَنْ يَغْضَبَ اللَّهُ لِغَضَبِ رَسُولِهِ صلى الله عليه وسلم فَتَهْلِكِينَ لاَ تَسْتَكْثِرِى عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَلاَ تُرَاجِعِيهِ فِى شَىْءٍ وَلاَ تَهْجُرِيهِ ، وَاسْأَلِينِى مَا بَدَا لَكِ ، وَلاَ يَغُرَّنَّكِ أَنْ كَانَتْ جَارَتُكِ هِىَ أَوْضَأَ مِنْكِ وَأَحَبَّ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم - يُرِيدُ عَائِشَةَ - وَكُنَّا تَحَدَّثْنَا أَنَّ غَسَّانَ تُنْعِلُ النِّعَالَ لِغَزْوِنَا ، فَنَزَلَ صَاحِبِى يَوْمَ نَوْبَتِهِ فَرَجَعَ عِشَاءً ، فَضَرَبَ بَابِى ضَرْبًا شَدِيدًا ، وَقَالَ أَنَائِمٌ هُوَ فَفَزِعْتُ فَخَرَجْتُ إِلَيْهِ . وَقَالَ حَدَثَ أَمْرٌ عَظِيمٌ . قُلْتُ مَا هُوَ أَجَاءَتْ غَسَّانُ قَالَ لاَ ، بَلْ أَعْظَمُ مِنْهُ وَأَطْوَلُ ، طَلَّقَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم نِسَاءَهُ . قَالَ قَدْ خَابَتْ حَفْصَةُ وَخَسِرَتْ ، كُنْتُ أَظُنُّ أَنَّ هَذَا يُوشِكُ أَنْ يَكُونَ ، فَجَمَعْتُ عَلَىَّ ثِيَابِى ، فَصَلَّيْتُ صَلاَةَ الْفَجْرِ مَعَ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم فَدَخَلَ مَشْرُبَةً لَهُ فَاعْتَزَلَ فِيهَا ، فَدَخَلْتُ عَلَى حَفْصَةَ ، فَإِذَا هِىَ تَبْكِى . قُلْتُ مَا يُبْكِيكِ أَوَلَمْ أَكُنْ حَذَّرْتُكِ أَطَلَّقَكُنَّ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَتْ لاَ أَدْرِى هُوَ ذَا فِى الْمَشْرُبَةِ . فَخَرَجْتُ ، فَجِئْتُ الْمِنْبَرَ ، فَإِذَا حَوْلَهُ رَهْطٌ يَبْكِى بَعْضُهُمْ ، فَجَلَسْتُ مَعَهُمْ قَلِيلاً ثُمَّ غَلَبَنِى مَا أَجِدُ ، فَجِئْتُ الْمَشْرُبَةَ الَّتِى هُوَ فِيهَا فَقُلْتُ لِغُلاَمٍ لَهُ أَسْوَدَ اسْتَأْذِنْ لِعُمَرَ . فَدَخَلَ ، فَكَلَّمَ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم ثُمَّ خَرَجَ ، فَقَالَ ذَكَرْتُكَ لَهُ ، فَصَمَتَ ، فَانْصَرَفْتُ حَتَّى جَلَسْتُ مَعَ الرَّهْطِ الَّذِينَ عِنْدَ الْمِنْبَرِ ، ثُمَّ غَلَبَنِى مَا أَجِدُ فَجِئْتُ ، فَذَكَرَ مِثْلَهُ ، فَجَلَسْتُ مَعَ الرَّهْطِ الَّذِينَ عِنْدَ الْمِنْبَرِ ، ثُمَّ غَلَبَنِى مَا أَجِدُ فَجِئْتُ الْغُلاَمَ . فَقُلْتُ اسْتَأْذِنْ لِعُمَرَ . فَذَكَرَ مِثْلَهُ ، فَلَمَّا وَلَّيْتُ مُنْصَرِفًا ، فَإِذَا الْغُلاَمُ يَدْعُونِى قَالَ أَذِنَ لَكَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم . فَدَخَلْتُ عَلَيْهِ ، فَإِذَا هُوَ مُضْطَجِعٌ عَلَى رِمَالِ حَصِيرٍ لَيْسَ بَيْنَهُ وَبَيْنَهُ فِرَاشٌ ، قَدْ أَثَّرَ الرِّمَالُ بِجَنْبِهِ ، مُتَّكِئٌ عَلَى وِسَادَةٍ مِنْ أَدَمٍ حَشْوُهَا لِيفٌ ، فَسَلَّمْتُ عَلَيْهِ ، ثُمَّ قُلْتُ وَأَنَا قَائِمٌ طَلَّقْتَ نِسَاءَكَ فَرَفَعَ بَصَرَهُ إِلَىَّ ، فَقَالَ « لاَ » . ثُمَّ قُلْتُ - وَأَنَا قَائِمٌ أَسْتَأْنِسُ يَا رَسُولَ اللَّهِ ، لَوْ رَأَيْتَنِى ، وَكُنَّا مَعْشَرَ قُرَيْشٍ نَغْلِبُ النِّسَاءَ ، فَلَمَّا قَدِمْنَا عَلَى قَوْمٍ تَغْلِبُهُمْ نِسَاؤُهُمْ ، فَذَكَرَهُ ، فَتَبَسَّمَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم ، ثُمَّ قُلْتُ لَوْ رَأَيْتَنِى ، وَدَخَلْتُ عَلَى حَفْصَةَ ، فَقُلْتُ لاَ يَغُرَّنَّكِ أَنْ كَانَتْ جَارَتُكِ هِىَ أَوْضَأَ مِنْكِ وَأَحَبَّ إِلَى النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم - يُرِيدُ عَائِشَةَ - فَتَبَسَّمَ أُخْرَى ، فَجَلَسْتُ حِينَ رَأَيْتُهُ تَبَسَّمَ ، ثُمَّ رَفَعْتُ بَصَرِى فِى بَيْتِهِ ، فَوَاللَّهِ مَا رَأَيْتُ فِيهِ شَيْئًا يَرُدُّ الْبَصَرَ غَيْرَ أَهَبَةٍ ثَلاَثَةٍ . فَقُلْتُ ادْعُ اللَّهَ فَلْيُوَسِّعْ عَلَى أُمَّتِكَ ، فَإِنَّ فَارِسَ وَالرُّومَ وُسِّعَ عَلَيْهِمْ وَأُعْطُوا الدُّنْيَا ، وَهُمْ لاَ يَعْبُدُونَ اللَّهَ ، وَكَانَ مُتَّكِئًا . فَقَالَ « أَوَفِى شَكٍّ أَنْتَ يَا ابْنَ الْخَطَّابِ أُولَئِكَ قَوْمٌ عُجِّلَتْ لَهُمْ طَيِّبَاتُهُمْ فِى الْحَيَاةِ الدُّنْيَا » . فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ اسْتَغْفِرْ لِى . فَاعْتَزَلَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم مِنْ أَجْلِ ذَلِكَ الْحَدِيثِ حِينَ أَفْشَتْهُ حَفْصَةُ إِلَى عَائِشَةَ ، وَكَانَ قَدْ قَالَ « مَا أَنَا بِدَاخِلٍ عَلَيْهِنَّ شَهْرًا » . مِنْ شِدَّةِ مَوْجَدَتِهِ عَلَيْهِنَّ حِينَ عَاتَبَهُ اللَّهُ . فَلَمَّا مَضَتْ تِسْعٌ وَعِشْرُونَ دَخَلَ عَلَى عَائِشَةَ فَبَدَأَ بِهَا ، فَقَالَتْ لَهُ عَائِشَةُ إِنَّكَ أَقْسَمْتَ أَنْ لاَ تَدْخُلَ عَلَيْنَا شَهْرًا ، وَإِنَّا أَصْبَحْنَا لِتِسْعٍ وَعِشْرِينَ لَيْلَةً ، أَعُدُّهَا عَدًّا . فَقَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم « الشَّهْرُ تِسْعٌ وَعِشْرُونَ » . وَكَانَ ذَلِكَ الشَّهْرُ تِسْعٌ وَعِشْرُونَ . قَالَتْ عَائِشَةُ فَأُنْزِلَتْ آيَةُ التَّخْيِيرِ فَبَدَأَ بِى أَوَّلَ امْرَأَةٍ ، فَقَالَ « إِنِّى ذَاكِرٌ لَكِ أَمْرًا ، وَلاَ عَلَيْكِ أَنْ لاَ تَعْجَلِى حَتَّى تَسْتَأْمِرِى أَبَوَيْكِ » . قَالَتْ قَدْ أَعْلَمُ أَنَّ أَبَوَىَّ لَمْ يَكُونَا يَأْمُرَانِى بِفِرَاقِكَ . ثُمَّ قَالَ « إِنَّ اللَّهَ قَالَ ( يَا أَيُّهَا النَّبِىُّ قُلْ لأَزْوَاجِكَ ) إِلَى قَوْلِهِ ( عَظِيمًا ) » . قُلْتُ أَفِى هَذَا أَسْتَأْمِرُ أَبَوَىَّ فَإِنِّى أُرِيدُ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَالدَّارَ الآخِرَةَ . ثُمَّ خَيَّرَ نِسَاءَهُ ، فَقُلْنَ مِثْلَ مَا قَالَتْ عَائِشَةُ .
Tercemesi:
Bize Yahya b. Bükeyr, ona Leys, ona Ukayl, ona İbn Şihab, ona da Ubeydullah b. Ebu Sevr’in rivayet ettiğine göre Abdullah b. Abbas (r.anhumâ) şöyle demiştir:
Haklarında, Allah’ın "Siz ikiniz Allah’a tevbe ederseniz, bu sizin için hayırlı olacaktır. Çünkü kalpleriniz haksızlığa doğru kaymış bulunuyor" (Tahrim 66/4) buyurduğu Hz. Peygamber’in (sav) eşlerinden iki kadının kim olduğunu Hz. Ömer’e (ra) hep sormak istiyordum. Nihayet onunla birlikte hac ibadetini eda ettim. Derken Hz. Ömer (ra) yanında deri bir kırba olduğu (abdest bozmak üzere) yoldan ayrıldı. Ben de onunla birlikte ayrıldım. Sonra dönüp geldi, ben kaptan eline su döktüm, abdest aldı. Ardından “ey Müminlerin Emiri, Allah’ın haklarında "Siz ikiniz Allah’a tevbe ederseniz, bu sizin için hayırlı olacaktır" buyurduğu Peygamber eşlerinden o iki kadın kimdi?” diye sordum, Ömer “hayret ediyorum sana ey İbn Abbas, onlar Âişe ve Hafsa idiler” dedi, sonra da olayı anlatmaya başlayarak şöyle dedi:
Ben ve Ensar'dan bir komşum, Medine'nin dışında kalan Ümeyye b. Zeyd oğulları bölgesindeydik. Dolayısıyla Hz. Peygamber’in (sav) yanında nöbetleşe, bir gün o, bir gün ben, kalırdık. Ben indiğimde o günün hadiselerini vs. kendisine getirirdim, o indiğinde de aynı şeyi o yapardı. Biz Kureyş Topluluğunun kadınlar üzerinde otoritesi vardı. Ama Ensâr'ın yanına gelince gördük ki Ensar kadınları kocalarına daha baskın. Bizim kadınlarımız da Ensâr kadınlarının tutumlarından etkilenip bir şeyler kapmaya başladılar. İşte böyle bir ortamda bir gün karıma bağırdım, o da bana karşılık verdi. Karşılık vermesine tepki gösterdim. Bana “sana karşılık vermeme neden tepki gösteriyorsun ki? Vallahi, Hz. Peygamber’in (sav) eşleri de ona karşılık veriyorlar. Öyle ki onlardan biri, sabahtan akşama kadar Hz. Peygamber’e (sav) dargın kalabiliyor” dedi. Bu durum beni korkuttu. O nedenle “Onlardan böylesine büyük bir kusur işleyen kişi, hüsrana uğramış demektir” dedim ve hemen toparlanıp Hafsa’nın yanına vardım. Ona “ey Hafsa, İçinizden birileri Rasulullah’a (sav) sabahtan akşama kadar dargın mı kalıyor” diye sordum, o da “evet” dedi. Ben de ona “o kişi, kaybetmiş ve hüsrana uğramış demektir. O kişi, Rasulullah’ın (sav) kızacak olması sebebiyle Allah’ın öfkesinden emin mi ki? Helak olursun, Sen sakın Rasulullah’a karşı aşırı isteklerde bulunma. Hiçbir konuda ona karşılık verme. Ona darılma. Bir ihtiyacın olursa benden iste. -Hz. Aişe'yi kast ederek- Arkadaşının senden daha güzel ve Rasulullah’a (sav) daha sevimli olması seni yanlış bir şey yapmaya sevk etmesin” dedim. Bu sırda bizler, Gassânîlerin bize karşı savaşmak için hayvanlarını hazırladıklarından söz ediyorduk. Derken bir gün arkadaşım, kendi nöbeti olan günde Medine’ye indi ve akşamleyin döndü. Kapımı sert sert çaldı. Bu esnada ben uyuyordum. Endişelendim. Hemen onun yanına çıktım. bana “Büyük bir hadise oldu” dedi. Ben “ne oldu? Gassânîler mi geldi?” dedim. “hayır, aksine ondan daha büyük ve daha önemli bir şey oldu. Rasulullah (sav), eşlerini boşadı” dedi. Ben de “Hafsa kaybetti ve hüsrana uğradı” dedim. Böyle olacağını zaten tahmin ediyordum. Hemen elbiselerimi üzerime toparladım ve sabah namazını Hz. Peygamber (sav) ile birlikte kıldım. Namazdan sonra Hz. Peygamber (sav) kendisine ait odaya geçti, orada yalnız kaldı. Ben, Hafsa’nın yanına geçtim. Bir de baktım ki ağlıyor. “Seni ağlatan şey de nedir? Seni uyarmamış mıydım? Rasulullah (sav) sizleri boşadı mı?” dedim. “Bilmiyorum. İşte o (sav), odasında bir başına duruyor” dedi. Onun yanından ayrıldım ve minberin yanına geldim. Baktım ki minberin etrafında bir grup var ve içlerinden bazıları ağlıyor. Onlarla birlikte biraz oturdum. Sonra içimdeki kaygıya yenik düşüp Hz. Peygamber’in (sav) bulunduğu odaya geldim. Siyahi hizmetlisine “Ömer için izin ister misin?” dedim. Köle içeri girdi, Hz. Peygamber’le (sav) konuştu sonra da dışarı çıktı ve “izin istediğini Hz. Peygamber'e söyledim, fakat, bir şey söylemedi” dedi. Bunun üzerine oradan ayrıldım, minberin yanındaki grupla birlikte oturdum. İçimdeki kaygıya yine yenik düşüp hemen geri geldim ama hizmetlisi aynı şeyleri söyledi. Tekrar grupla birlikte oturdum. Sonra içimdeki endişe yine galip geldi, kölenin yanına geldim ve “Ömer için izin isteyebilir misin?” dedim. Köle, aynı şeyleri tekrar söyledi. Geri dönüp gidiyordum ki köle beni çağırdı ve “Rasulullah (sav) sana izin verdi” dedi. Huzuruna vardım. Bir de baktım ki hasır örgülerin üzerinde uzanmış, hasırla arasında hiç bir örtü de yok ve hasır örgüler, vücudunun yan kısımlarında iz bırakmış; içi lif dolu deriden bir yastığa dayanmış duruyor. Kendisine selam verdim. Ardından ayakta olduğum halde “eşlerini boşadın mı?” diye sordum. Gözlerini bana doğru kaldırdı ve “hayır” dedi. Sonra yumuşayıp yumuşamadığını anlamaya çalışarak ayakta olduğum halde kendisine “ey Allah'ın Rasulü, biz Kureyş topluluğu kadınlara hâkimken beni bir görseydin, oysa şimdi kadınların eşlerine baskın olduğu bir topluluğa gelince …” dedim. (Ravi der ki:) Hz. Ömer daha önce söylediği şeyleri Hz. Peygamber’e (sav) anlattı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav), tebessüm etti. Sonra da “Hafsa’nın yanına gidip -Aişe'yi kast ederek- 'Arkadaşının senden daha güzel ve Rasulullah’a (sav) daha sevimli olması seni yanlış bir şey yapmaya sevk etmesin’ derken beni bir görseydin” dedim. Hz. Peygamber (sav) tekrar tebessüm etti. Onun tebessüm ettiğini görünce oturdum. Ardından gözümü kaldırıp odanın içerisinde bakındım. Vallahi, odanın içerisinde tabaklanmış üç deriden başka göze çarpacak bir şey göremedim. “Allah’a dua et de ümmetine genişlik verilsin. Şüphesiz İranlılara ve Rumlara, Allah’a kulluk etmemelerine rağmen genişlik verilmiş ve kendilerine dünya ihsan edilmiş” dedim. Bu esnada Hz. Peygamber (sav) yaslanmış bir halde duruyordu. Bu sözlerim üzerine "Şüphe içerisinde misin, ey Hattab oğlu? Onlar, dünya hayatında nimetleri kendilerine peşin verilen bir topluluktur" buyurdu. Hemen “ey Allah'ın Rasulü, benim için af diler misiniz?” diye karşılık verdim.
Hz. Peygamber (sav), Hafsa'nın, Âişe’ye ifşa ettiği sözden dolayı Allah'ın, Hz. Peygamber'i (sav) azarlamasından duyduğu üzüntü sebebiyle "Bir ay sizin yanınıza gelmeyeceğim" diyerek onlardan ayrılıp yalnızlığa çekildi. Yirmi dokuz gün geçince Hz. Peygamber (sav), Âişe’nin yanına geldi ve ilk onunla görüşmeye başladı. Âişe, “Kuşkusuz sen, bizim yanımıza bir ay gelmeyeceğine dair yemin etmiştin. Oysa biz, yirmi dokuzuncu gecenin sabahına girdik. Ben, bu günleri dikkatlice sayıyorum” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) "Bu ay, yirmi dokuz gündür" buyurdu. Nitekim o ay, yirmi dokuz çekmişti.
Âişe der ki: Bunun üzerine (Hz. Peygamber’i (sav), boşanmakla evliliklerini sürdürmek arasında eşlerini muhayyer bırakmasını bildiren) Tahyîr ayeti (Ahzab, 28) indi ve Rasulullah (sav) ilk olarak benimle görüşmeye başladı. Bana "Sana bir hususu hatırlatayım. Hemen cevap vermemen halinde sana dair bir sıkıntı söz konusu değil. Anne banana danışmadan önce de karar verme" buyurdu. Anne babamın, ayrılmamı istemeyeceğini çok iyi biliyordum. Hz. Peygamber'in (sav), bu sözlerinin ardından "Ey Peygamber, eşlerine şöyle söyle: Eğer dünya hayatını ve süslerini istiyorsanız gelin size bağışta bulunayım ve güzellikle salıvereyim. Eğer Allah'ı, Peygamberini ve Âhiret Yurdu’nu istiyorsanız bilin ki Allah içinizden iyi davrananlara büyük ecir hazırlamıştır." (Ahzab 33/28-29) ayetlerini okudu. Bunun üzerine ben “Bu konuda mı anne babama danışacağım? Hiç şüphesiz ben Allah’ı, Peygamberini ve Âhiret Yurdu’nu istiyorum.” dedim. Daha sonra Hz. Peygamber (sav), diğer eşlerini de bu konuda muhayyer bıraktı. Onlar da Âişe’nin söylediği sözlerin aynısını söylediler.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Mezâlim 25, 1/681
Senetler:
1. Ebu Hafs Ömer b. Hattab el-Adevî (Ömer b. Hattab b. Nüfeyl b. Abdüluzza)
2. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
3. Ubeydullah b. Abdullah el-Kuraşi (Abdullah b. Abdullah b. Ebu Sevr)
4. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
5. Ebu Halid Ukayl b. Halid el-Eylî (Ukayl b. Halid b. Ukayl)
6. Ebu Haris Leys b. Sa'd el-Fehmî (Leys b. Sa'd b. Abdurrahman)
7. Yahya b. Bükeyr el-Kuraşî (Yahya b. Abdullah b. Bükeyr)
Konular:
Dünya, Hz. Peygamber gözünde
Dünya, Mülk, Hz. Peygamberin mala-mülke karşı tavrı
Ensar, ensar kadınlarının fazileti
Geçim, Hz. Peygamber'in geçim sıkıntısı
Geçim, Hz. Peygamber, ailesinin geçimini sağlaması
Hz. Peygamber, hanımlarını kendisine haram kılması
Hz. Peygamber, hanımlarını muhayyer bırakması
Hz. Peygamber, hanımlarıyla ilişkileri
Hz. Peygamber, Hüznü ve Sevinci
Hz. Peygamber, tebessüm etmesi
Kadın, Hz. Peygamber döneminde
Tecessüs, gizli halin araştırılması
Yemin, Hz. Peygamber'in hanımlarına yaklaşmamak için yaptığı
Öneri Formu
Hadis Id, No:
3644, M002165
Hadis:
وَحَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِى شَيْبَةَ وَزُهَيْرُ بْنُ حَرْبٍ وَإِسْحَاقُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ جَمِيعًا عَنْ أَبِى مُعَاوِيَةَ - قَالَ زُهَيْرٌ حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ خَازِمٍ - حَدَّثَنَا عَاصِمٌ عَنْ حَفْصَةَ عَنْ أُمِّ عَطِيَّةَ قَالَتْ لَمَّا نَزَلَتْ هَذِهِ الآيَةُ "(يُبَايِعْنَكَ عَلَى أَنْ لاَ يُشْرِكْنَ بِاللَّهِ شَيْئًا) (وَلاَ يَعْصِينَكَ فِى مَعْرُوفٍ)" قَالَتْ كَانَ مِنْهُ النِّيَاحَةُ. قَالَتْ فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِلاَّ آلَ فُلاَنٍ فَإِنَّهُمْ كَانُوا أَسْعَدُونِى فِى الْجَاهِلِيَّةِ فَلاَ بُدَّ لِى مِنْ أَنْ أُسْعِدَهُمْ. فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"إِلاَّ آلَ فُلاَنٍ."
Tercemesi:
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe, Züheyr b. Harb ve İshak b. İbrahim, onlara Ebu Muaviye (Muhammed b. Hâzim el-A'mâ ed-Darîr), ona Asım el-Ahvel, ona da Hafsa'nın (bt. Sirin) rivayet göre Ümmü Atiyye (r. anha) şöyle demiştir: "Ey Peygamber! İnanmış kadınlar, Allah'a hiçbir ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, başkasının çocuğunu sahiplenerek kocasına isnadda bulunmamak ve uygun olanı işlemekte sana karşı gelmemek şartıyla sana beyat etmek üzere geldikleri zaman, onları kabul et; onlara Allah'tan bağışlanma dile, doğrusu Allah, bağışlayandır, acıyandır." (Mümtehine 60/12) ayeti nazil olunca Hz. Peygamber'in (sav) aldığı bey'at arasında ağıt yakma konusu da vardı. Kendisine dedim ki: Ya Rasulullah! Falan ailesine yapılacak ağıt hariç olsun. Onlar cahiliye zamanında ağıt konusunda bana yardımcı olmuştu. Dolayısıyla benim de mutlaka onlara yardımcı olmam gerekir. Bunun üzerine Rasulullah (sav); "falan ailesi hariç" buyurdular.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Cenâiz 2165, /363
Senetler:
1. Ümmü Atıyye el-Ensariyye (Nesibe bt. Ka'b)
2. Ümmü Hüzeyl Hafsa bt. Sirin (Hafsa bt. Sirin)
3. Ebu Abdurrahman Asım el-Ahvel (Asım b. Süleyman)
4. Ebu Muaviye Muhammed b. Hâzim el-A'mâ ed-Darîr (Muhammed b. Hazim)
5. İshak b. Râhûye el-Mervezî (İshak b. İbrahim b. Mahled)
Konular:
Biat, bağlılık bildirimi
cahiliye, âdetleri
Cahiliye, adetlerini sürdürmek
Kabilecilik, sahabe arasında
Kadın, cenazeyi takip etmemesi
Kadın, hak ve sorumlulukları
Kadın, Hz. Peygamber döneminde
Kadın, siyaseti
Kadın, sosyal hayatta
KTB, ÖLÜM
Sahabe, Hz. Peygamber'e itirazları
Sahâbe, sahabilerin sünnete uyma hassasiyetleri
Sahabe, sünneti sorarak öğrenmeleri
Sünnet, Cahiliyeden devam eden
Tokalaşma, Musafaha, , kadınlarla musafaha / tokalaşmak / el sıkışmak
Kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikâyette bulunan kadının sözünü Allah işitmiştir. Allah, sizin konuşmanızı işitir. Çünkü Allah işitendir, bilendir.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
59223, KK58/1
Hadis:
قَدْ سَمِعَ اللَّهُ قَوْلَ الَّتِي تُجَادِلُكَ فِي زَوْجِهَا وَتَشْتَكِي إِلَى اللَّهِ وَاللَّهُ يَسْمَعُ تَحَاوُرَكُمَا إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ بَصِيرٌ
Tercemesi:
Kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikâyette bulunan kadının sözünü Allah işitmiştir. Allah, sizin konuşmanızı işitir. Çünkü Allah işitendir, bilendir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Kur'an, Kur'an-ı Kerim, Mücâdele 58/1, /
Senetler:
()
Konular:
Kadın, Hz. Peygamber döneminde
Kadın, kocasına itirazları
Kur'an, Mücadele suresi
Zıhar, keffareti
وَحَدَّثَنَاهُ ابْنُ أَبِى عُمَرَ حَدَّثَنَا مَرْوَانُ - يَعْنِى الْفَزَارِىَّ - حَدَّثَنَا سَعِيدُ بْنُ عُبَيْدٍ الطَّائِىُّ عَنْ عَلِىِّ بْنِ رَبِيعَةَ عَنِ الْمُغِيرَةِ بْنِ شُعْبَةَ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم مِثْلَهُ.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
3631, M002159
Hadis:
وَحَدَّثَنَاهُ ابْنُ أَبِى عُمَرَ حَدَّثَنَا مَرْوَانُ - يَعْنِى الْفَزَارِىَّ - حَدَّثَنَا سَعِيدُ بْنُ عُبَيْدٍ الطَّائِىُّ عَنْ عَلِىِّ بْنِ رَبِيعَةَ عَنِ الْمُغِيرَةِ بْنِ شُعْبَةَ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم مِثْلَهُ.
Tercemesi:
Bize İbn Ebu Ömer, ona Mervan -Fezâri, ona Said b. Ubeyd et-Tâî, ona Ali b. Rabî'a, ona Mugîra b. Şube, ona da Peygamber'den (sav) naklen bu hadisin benzerini rivayet etti.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Cenâiz 2159, /362
Senetler:
()
Konular:
Biat, Hz. Peygambere biat etmek
Biat, kadınların
Kabilecilik, sahabe arasında
Kadın, Hz. Peygamber döneminde
Kadın, kadınlara yönelik yasaklar
Kadın, sosyal hayatta
Tokalaşma, Musafaha, , kadınlarla musafaha / tokalaşmak / el sıkışmak
Öneri Formu
Hadis Id, No:
3633, M002160
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِى شَيْبَةَ حَدَّثَنَا عَفَّانُ حَدَّثَنَا أَبَانُ بْنُ يَزِيدَ ح
وَحَدَّثَنِى إِسْحَاقُ بْنُ مَنْصُورٍ - وَاللَّفْظُ لَهُ - أَخْبَرَنَا حَبَّانُ بْنُ هِلاَلٍ حَدَّثَنَا أَبَانٌ حَدَّثَنَا يَحْيَى أَنَّ زَيْدًا حَدَّثَهُ أَنَّ أَبَا سَلاَّمٍ حَدَّثَهُ أَنَّ أَبَا مَالِكٍ الأَشْعَرِىَّ حَدَّثَهُ أَنَّ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم قَالَ
"أَرْبَعٌ فِى أُمَّتِى مِنْ أَمْرِ الْجَاهِلِيَّةِ لاَ يَتْرُكُونَهُنَّ الْفَخْرُ فِى الأَحْسَابِ وَالطَّعْنُ فِى الأَنْسَابِ وَالاِسْتِسْقَاءُ بِالنُّجُومِ وَالنِّيَاحَةُ." وَقَالَ
"النَّائِحَةُ إِذَا لَمْ تَتُبْ قَبْلَ مَوْتِهَا تُقَامُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَعَلَيْهَا سِرْبَالٌ مِنْ قَطِرَانٍ وَدِرْعٌ مِنْ جَرَبٍ."
Tercemesi:
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe, ona Affan (b. Müslim), ona Ebân b. Yezid; (T)
Bize İshak b. Mansur -ki hadisin lafzı ona aittir-, ona Habban b. Hilal, ona Eban (b. Yezid), ona Yahya (b. Salih), ona Zeyd (b. Sellam, ona Ebu Sellam (Memtur el-Habeşî), ona Ebu Malik (Haris b. Haris) el-Eş'arî'nin rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurdu:
"Ümmetimde cahiliyeden kalma dört âdet var ki, onları terk edemiyorlar. (Bunlar;) asaletiyle övünmek, insanların soylarına dil uzatmak, yıldızlar vasıtasıyla yağmur istemek ve ölenin ardından feryat ederek ağlamaktır." Rasulullah (sav) sözlerine söyle devam etti:
"Ağıtçı kadın, ölmeden önce tövbe etmezse, kıyamet günü üzerinde katrandan bir elbise ve uyuzlu bir gömlek ile (kabirden) kaldırılır."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Cenâiz 2160, /362
Senetler:
1. Ebu Malik Haris el-Eşarî (Haris b. Haris)
2. Ebu Sellam Memtur el-Esved el-Habeşî (Memtur)
3. Zeyd b. Sellam el-Habeşî (Zeyd b. Sellam b. Memtur)
4. Ebu Nasr Yahya b. Ebu Kesir et-Tâî (Yahya b. Salih b. Mütevekkil)
5. Ebu Osman Affân b. Müslim el-Bahilî (Affân b. Müslim b. Abdullah)
5. Ebu Yezid Ebân b. Yezîd el-Attâr (Ebân b. Yezîd)
5. Ebu Habib Habban b. Hilal el-Bahilî (Habban b. Hilal b. Habib)
6. İshak b. Mansur el-Kevsec (İshak b. Mansur b. Behram)
6. Ebu Bekir İbn Ebu Şeybe el-Absî (Abdullah b. Muhammed b. İbrahim b. Osman)
Konular:
Cahiliye, adetlerini sürdürmek
Cahiliye, temel karakteri
Dua, İstiska, yağmur duası, elbisenin ters çevrilmesi
Hz. Peygamber, sosyolojik tespitleri
IRKÇILIK
Kabilecilik, sahabe arasında
Kabir Hayatı, Kabir Azabı
Kadın, ahiretteki durumu
Kadın, Hz. Peygamber döneminde
Kadın, kadınlara yönelik yasaklar
Kıyamet, ahvali
Müslüman, müslümana sövmek, hakaret etmek
وَحَدَّثَنَا ابْنُ الْمُثَنَّى وَابْنُ أَبِى عُمَرَ قَالَ ابْنُ الْمُثَنَّى حَدَّثَنَا عَبْدُ الْوَهَّابِ قَالَ سَمِعْتُ يَحْيَى بْنَ سَعِيدٍ يَقُولُ أَخْبَرَتْنِى عَمْرَةُ أَنَّهَا سَمِعَتْ عَائِشَةَ تَقُولُ لَمَّا جَاءَ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَتْلُ ابْنِ حَارِثَةَ وَجَعْفَرِ بْنِ أَبِى طَالِبٍ وَعَبْدِ اللَّهِ بْنِ رَوَاحَةَ جَلَسَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يُعْرَفُ فِيهِ الْحُزْنُ قَالَتْ وَأَنَا أَنْظُرُ مِنْ صَائِرِ الْبَابِ - شَقِّ الْبَابِ - فَأَتَاهُ رَجُلٌ فَقَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنَّ نِسَاءَ جَعْفَرٍ وَذَكَرَ بُكَاءَهُنَّ فَأَمَرَهُ أَنْ يَذْهَبَ فَيَنْهَاهُنَّ فَذَهَبَ فَأَتَاهُ فَذَكَرَ أَنَّهُنَّ لَمْ يُطِعْنَهُ فَأَمَرَهُ الثَّانِيَةَ أَنْ يَذْهَبَ فَيَنْهَاهُنَّ فَذَهَبَ ثُمَّ أَتَاهُ فَقَالَ وَاللَّهِ لَقَدْ غَلَبْنَنَا يَا رَسُولَ اللَّهِ. قَالَتْ فَزَعَمَتْ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ
"اذْهَبْ فَاحْثُ فِى أَفْوَاهِهِنَّ مِنَ التُّرَابِ." قَالَتْ عَائِشَةُ فَقُلْتُ أَرْغَمَ اللَّهُ أَنْفَكَ وَاللَّهِ مَا تَفْعَلُ مَا أَمَرَكَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَمَا تَرَكْتَ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مِنَ الْعَنَاءِ.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
3636, M002161
Hadis:
وَحَدَّثَنَا ابْنُ الْمُثَنَّى وَابْنُ أَبِى عُمَرَ قَالَ ابْنُ الْمُثَنَّى حَدَّثَنَا عَبْدُ الْوَهَّابِ قَالَ سَمِعْتُ يَحْيَى بْنَ سَعِيدٍ يَقُولُ أَخْبَرَتْنِى عَمْرَةُ أَنَّهَا سَمِعَتْ عَائِشَةَ تَقُولُ لَمَّا جَاءَ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَتْلُ ابْنِ حَارِثَةَ وَجَعْفَرِ بْنِ أَبِى طَالِبٍ وَعَبْدِ اللَّهِ بْنِ رَوَاحَةَ جَلَسَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يُعْرَفُ فِيهِ الْحُزْنُ قَالَتْ وَأَنَا أَنْظُرُ مِنْ صَائِرِ الْبَابِ - شَقِّ الْبَابِ - فَأَتَاهُ رَجُلٌ فَقَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنَّ نِسَاءَ جَعْفَرٍ وَذَكَرَ بُكَاءَهُنَّ فَأَمَرَهُ أَنْ يَذْهَبَ فَيَنْهَاهُنَّ فَذَهَبَ فَأَتَاهُ فَذَكَرَ أَنَّهُنَّ لَمْ يُطِعْنَهُ فَأَمَرَهُ الثَّانِيَةَ أَنْ يَذْهَبَ فَيَنْهَاهُنَّ فَذَهَبَ ثُمَّ أَتَاهُ فَقَالَ وَاللَّهِ لَقَدْ غَلَبْنَنَا يَا رَسُولَ اللَّهِ. قَالَتْ فَزَعَمَتْ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ
"اذْهَبْ فَاحْثُ فِى أَفْوَاهِهِنَّ مِنَ التُّرَابِ." قَالَتْ عَائِشَةُ فَقُلْتُ أَرْغَمَ اللَّهُ أَنْفَكَ وَاللَّهِ مَا تَفْعَلُ مَا أَمَرَكَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَمَا تَرَكْتَ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مِنَ الْعَنَاءِ.
Tercemesi:
Bize İbn Müsenna ve İbn Ebu Ömer, ona Abdülvahhab, ona Yahya b. Said, ona Amre, ona da Aişe şunları söylerken işitmiş: Rasulullah (sav), İbn Harise, Cafer b. Ebu Talib ve Abdullah b. Ravaha' nın katli haberi gelince oturdu; mahzun olduğu belliydi. Ben, kapının aralığından bakıyordum. Derken ona bir adam gelerek; ya Rasulullah! Cafer'in kadınları... diyerek onların ağladıklarım söyledi. Rasulullah (sav), ona gidip kadınları nehyetmesini emir buyurdu. O zât da gitti. Müteakiben Peygamber'e (sav) gelerek kadınların kendisine itaat etmediklerini söyledi. Rasulullah (sav) ona ikinci defa giderek kadınları nehyetmesini emir buyurdu; o da gitti. Sonra tekrar Peygamber'e (sav) gelerek; vallahi bu kadınlar bize galebe çaldılar, ya Rasulullah! dedi.
(Ravi dedi ki): Aişe, Rasulullah'ın (sav) o adama; "hadi git!.. Onların ağızlarına toprak sac! -" buyurduğunu söyledi. Aişe şöyle demiş: Bunun üzerine ben o adama): Allah senin cezanı kaldırsın! Vallahi ne Rasulullah'ın (sav) sana emrettiğini yaptın; ne de onu kederiyle baş başa bıraktın! dedim.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Cenâiz 2161, /362
Senetler:
1. Ümmü Abdullah Aişe bt. Ebu Bekir es-Sıddîk (Aişe bt. Abdullah b. Osman b. Âmir)
2. Amre bt. Abdurrahman el-Ensâriyye (Amre bt. Abdurrahman b. Sa'd b. Zürâre)
3. Ebu Said Yahyâ b. Saîd el-Ensârî (Yahyâ b. Saîd b. Kays b. Amr)
4. Ebu Muhammed Abdülvehhab b. Abdülmecid es-Sakafî (Abdulvehhab b. Abdulmecid b. Salt)
5. Muhammed b. Ebu Ömer el-Adenî (Muhammed b. Yahya b. Ebu Ömer)
5. Muhammed b. Müsenna el-Anezî (Muhammed b. Müsenna b. Ubeyd b. Kays b. Dinar)
Konular:
Hz. Peygamber, hanımları
Hz. Peygamber, hanımları, Hz. Aişe
Hz. Peygamber, hanımlarıyla ilişkileri
Kabir Hayatı, Kabir Azabı
Kadın, Hz. Peygamber döneminde
Kadın, kadınlara yönelik yasaklar
Kadın-Erkek, kadın-erkek ilişkileri
KTB, YARATILIŞ
Sabır, ölünün ardından sabır
Sahabe, İlk Müslüman Nesiller
Sahabe, Kur'an'a ve sünnete bağlılık
Yaratılış, Kadının kaburga kemiğinden yaratılması
Öneri Formu
Hadis Id, No:
3637, M002162
Hadis:
وَحَدَّثَنَاهُ أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِى شَيْبَةَ حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ نُمَيْرٍ ح
وَحَدَّثَنِى أَبُو الطَّاهِرِ أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ وَهْبٍ عَنْ مُعَاوِيَةَ بْنِ صَالِحٍ ح
وَحَدَّثَنِى أَحْمَدُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ الدَّوْرَقِىُّ حَدَّثَنَا عَبْدُ الصَّمَدِ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْعَزِيزِ - يَعْنِى ابْنَ مُسْلِمٍ - كُلُّهُمْ عَنْ يَحْيَى بْنِ سَعِيدٍ بِهَذَا الإِسْنَادِ. نَحْوَهُ. وَفِى حَدِيثِ عَبْدِ الْعَزِيزِ وَمَا تَرَكْتَ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مِنَ الْعِىِّ.
Tercemesi:
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe, ona Abdullah b. Nümeyr ;(T)
Bize Ebu Tahir (Ahmed b. Amr el-Kuraşî), ona Abdullah b. Vehb (el-Kuraşî), ona Muaviye b. Salih (el-Hadramî); (T)
Bize Ahmed b. İbrahim ed-Devrakî, ona Abdüssamed (b. Abdülvaris et-Temîmî), ona Abdülaziz b. Müslim, onların hepsine de Yahya b. Said bu isnadla rivayet etmişlerdir. Ancak Abdülaziz'in (b. Müslim) rivayet ettiği hadiste; [وَمَا تَرَكْتَ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مِنْ الْعَنَاءِ lafzı yerine aynı anlamda olmak üzere وَمَا تَرَكْتَ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مِنَ الْعِىِّ şekliyle] ne de Rasulullah'ı (sav) zahmetten kurtardın lafzı geçmektedir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Cenâiz 2162, /362
Senetler:
1. Ümmü Abdullah Aişe bt. Ebu Bekir es-Sıddîk (Aişe bt. Abdullah b. Osman b. Âmir)
2. Amre bt. Abdurrahman el-Ensâriyye (Amre bt. Abdurrahman b. Sa'd b. Zürâre)
3. Ebu Said Yahyâ b. Saîd el-Ensârî (Yahyâ b. Saîd b. Kays b. Amr)
4. Ebu Hamza Muaviye b. Salih el-Hadramî (Muaviye b. Salih b. Hudeyr b. Said)
4. Abdülaziz b. Müslim el-Kasmelî (Abdülaziz b. Müslim)
5. Ebu Sehl Abdussamed b. Abdulvâris et-Temimî (Abdussamed b. Abdulvâris b. Saîd b. Zekvân)
5. Abdullah b. Vehb el-Kuraşî (Abdullah b. Vehb b. Müslim)
6. Ebu Abdullah Ahmed b. İbrahim ed-Devrakî (Ahmed b. İbrahim b. Kesir)
6. Ebu Tahir Ahmed b. Amr el-Kuraşî (Ahmed b. Amr b. Abdullah)
Konular:
Hz. Peygamber, hanımları, Hz. Aişe
Kabir Hayatı, Kabir Azabı
Kadın, akıl ve dini eksik mi?
Kadın, Hz. Peygamber döneminde
Kadın, kadınlara yönelik yasaklar
Kadın-Erkek, kadın-erkek ilişkileri
Sabır, ölünün ardından sabır
Sahabe, Kur'an'a ve sünnete bağlılık
Öneri Formu
Hadis Id, No:
3638, M002163
Hadis:
حَدَّثَنِى أَبُو الرَّبِيعِ الزَّهْرَانِىُّ حَدَّثَنَا حَمَّادٌ حَدَّثَنَا أَيُّوبُ عَنْ مُحَمَّدٍ عَنْ أُمِّ عَطِيَّةَ قَالَتْ
"أَخَذَ عَلَيْنَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مَعَ الْبَيْعَةِ أَلاَّ نَنُوحَ فَمَا وَفَتْ مِنَّا امْرَأَةٌ إِلاَّ خَمْسٌ أُمُّ سُلَيْمٍ وَأُمُّ الْعَلاَءِ وَابْنَةُ أَبِى سَبْرَةَ امْرَأَةُ مُعَاذٍ أَوِ ابْنَةُ أَبِى سَبْرَةَ وَامْرَأَةُ مُعَاذٍ."
Tercemesi:
Bana Ebu Rabi' ez-Zehrânî (Süleyman b. Davud el-Atekî), ona Hammad (b. Zeyd el-Ezdî), ona Eyyüb (es-Sahtiyânî), ona da Muhammed'in (b. Sirin el-Ensarî) rivayet ettiğine göre Ümmü Atiyye (r. anha) şöyle demiştir:
"Rasulullah (sav) bey'at esnasında, içimizden bir kadın öldüğü vakit ağıt yakmayacağımıza dair bizden söz aldı. Fakat beş kadın hariç içimizden hiçbiri bu sözüne sadık kalamadı. Bu beş kadın; Ümmü Süleym, Ümmü Alâ, Muaz'ın karısı bt.Ebu Süleym ya da -ravi tereddüt etmiştir- Bt. Ebu Süleym ve Muaz'ın karısıdır."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Cenâiz 2163, /362
Senetler:
1. Ümmü Atıyye el-Ensariyye (Nesibe bt. Ka'b)
2. Ebu Bekir Muhammed b. Sirin el-Ensarî (Muhammed b. Sirin)
3. Eyyüb es-Sahtiyânî (Eyyüb b. Keysân)
4. Ebu İsmail Hammad b. Zeyd el-Ezdî (Hammad b. Zeyd b. Dirhem)
5. Ebu Rabi' Süleyman b. Davud el-Atekî (Süleyman b. Davud)
Konular:
Biat, bağlılık bildirimi
cahiliye, âdetleri
Cenaze, Yas tutma, ölünün ardından tutulan yasın müddeti
Kabilecilik, sahabe arasında
Kadın, akıl ve dini eksik mi?
Kadın, değeri ve konumu
Kadın, hak ve sorumlulukları
Kadın, Hz. Peygamber döneminde
Kadın, kadınlara yönelik yasaklar
Kadın, sosyal hayatta
Kadın-Erkek, kadın-erkek ilişkileri
KTB, CENAZE, CENAİZ
KTB, YARATILIŞ
Müslüman, Sadakat, Güvenilirlik, Hiyanet
Sahabe, Hz. Peygamber'den sonraki durumları
Sahabe, İlk Müslüman Nesiller
Sünnet, Cahiliyeden devam eden
Tokalaşma, Musafaha, , kadınlarla musafaha / tokalaşmak / el sıkışmak
Yaratılış, Kadının kaburga kemiğinden yaratılması
Yemin, yemin kültürü ve lafızları
Yönetici, itaat ve sınırları
حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ مُحَمَّدٍ أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ أَخْبَرَنَا سُفْيَانُ عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ عَابِسٍ سَمِعْتُ ابْنَ عَبَّاسٍ - رضى الله عنهما - سَأَلَهُ رَجُلٌ شَهِدْتَ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم الْعِيدَ أَضْحًى أَوْ فِطْرًا قَالَ نَعَمْ لَوْلاَ مَكَانِى مِنْهُ مَا شَهِدْتُهُ - يَعْنِى مِنْ صِغَرِهِ - قَالَ خَرَجَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَصَلَّى ثُمَّ خَطَبَ ، وَلَمْ يَذْكُرْ أَذَانًا وَلاَ إِقَامَةً ، ثُمَّ أَتَى النِّسَاءَ فَوَعَظَهُنَّ وَذَكَّرَهُنَّ وَأَمَرَهُنَّ بِالصَّدَقَةِ ، فَرَأَيْتُهُنَّ يَهْوِينَ إِلَى آذَانِهِنَّ وَحُلُوقِهِنَّ يَدْفَعْنَ إِلَى بِلاَلٍ ، ثُمَّ ارْتَفَعَ هُوَ وَبِلاَلٌ إِلَى بَيْتِهِ .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
15087, B005249
Hadis:
حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ مُحَمَّدٍ أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ أَخْبَرَنَا سُفْيَانُ عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ عَابِسٍ سَمِعْتُ ابْنَ عَبَّاسٍ - رضى الله عنهما - سَأَلَهُ رَجُلٌ شَهِدْتَ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم الْعِيدَ أَضْحًى أَوْ فِطْرًا قَالَ نَعَمْ لَوْلاَ مَكَانِى مِنْهُ مَا شَهِدْتُهُ - يَعْنِى مِنْ صِغَرِهِ - قَالَ خَرَجَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَصَلَّى ثُمَّ خَطَبَ ، وَلَمْ يَذْكُرْ أَذَانًا وَلاَ إِقَامَةً ، ثُمَّ أَتَى النِّسَاءَ فَوَعَظَهُنَّ وَذَكَّرَهُنَّ وَأَمَرَهُنَّ بِالصَّدَقَةِ ، فَرَأَيْتُهُنَّ يَهْوِينَ إِلَى آذَانِهِنَّ وَحُلُوقِهِنَّ يَدْفَعْنَ إِلَى بِلاَلٍ ، ثُمَّ ارْتَفَعَ هُوَ وَبِلاَلٌ إِلَى بَيْتِهِ .
Tercemesi:
Bize Sufyân es-Sevrî, Abdurrahmân ibn Âbis'ten haber verdi (o, şöyle demiştir): Ben îbn Abbâs(R)'tan işittim. Bir adam ona:
— Sen Rasûlullah (S) ile beraber kurbân yâhud ramazân bayramına çıkışta hazır bulundun mu? diye sordu.
İbn Abbâs da ona şu cevâbı verdi:
— Evet (bulundum). O'na olan yakınlığım da olmasaydı orada hazır bulunamayacaktım.
Râvî: Yaşımın küçüklüğünden dolayı bulunamayacaktım, demek istiyor, demiştir. İbn Abbâs:
— Rasûlullah (S) namazgaha çıkıp bayram namazını kıldırdı. Sonra insanlara hutbe yaptı, dedi de bu namazda ne ezan, ne de ikaa-met zikretmedi.
Yine îbn Abbâs şöyle devam etti:
— Sonra Rasûlullah, kadınların bulunduğu tarafa geldi, onlara da va'z etti, hatırlatmalar yaptı ve sadaka vermelerini emretti. Bu emir üzerine ben kadınları gördüm ki her biri ellerini kulaklarına, boyunlarına uzatıp zînetlerini Bilâl'e veriyorlardı. Sonra Rasûlullah kalkıp Bilâl ile birlikte kendi evine döndü
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Nikah 124, 2/361
Senetler:
1. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. Abdurrahman b. Abis en-Nehai (Abdurrahman b. Abis b. Rabî'a)
3. Süfyan es-Sevrî (Süfyan b. Said b. Mesruk b. Habib b. Rafi')
4. Ebu Abdurrahman Abdullah b. Mübarek el-Hanzalî (Abdullah b. Mübarek b. Vadıh)
5. Ebu Abbas Ahmed b. Muhammed el-Mervezî (Ahmed b. Muhammed b. Musa)
Konular:
Kadın, Hz. Peygamber döneminde