Bize Abdülaziz b. Abdullah, ona İbrahim b. Sa'd, ona Salih, ona İbn Şihâb, ona Übeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesud, ona İbn Abbas şöyle demiştir:
İçlerinde Abdurrahman b. Avf'ın da bulunduğu bir grup muhacir erkeğe Kur'an okutuyordum. Ben, Ömer'in yaptığı son haccında, Mina'da Abdurrahman'ın evinde iken, Abdurrahman da, Ömer b. Hattâb'ın yanındaymış. Oradan döndüğünde şöyle dedi:
Keşke bugün Müminlerin Emirinin yanına gelen adamı bir görseydin. Adam “ey Müminlerin Emiri, 'eğer Ömer ölürse, ben muhakkak Filanca kimseye biat ederim. Vallahi Ebu Bekir'e yapılan biat istişare yapılmadan, ansızın oldu bitti' diyen falanca kişi hakkında ne düşünürsün” dedi. Ömer bu sözü işitince çok öfkelendi ve “ben inşallah bu akşam üzeri insanların arasında ayağa kalkıp bir konuşma yapacağım ve milletin mukadderatını gasp etmek isteyen bu adamları teşhir ederek, insanları sakındıracağım” dedi. Abdurrahman der ki: Ben “ey Müminlerin Emiri, böyle yapma. Çünkü hac mevsimi, insanların her türlüsünü ve şerli işlerde süratli olanlarını bir araya toplar. Sen konuşmaya kalktığında, bu kimseler sana yakın yerleri tutarlar. Sonra ben, bu insanların, sen kalkıp konuşma yaptığında, her haber uçuranın bu konuşmayı alıp etrafa uçurmasından, onu iyice kavramayıp, manasını iyice anlamadan konuşmanı, yakışmayacak birtakım yerlere koymalarından endişe ederim. Onun için Medine'ye dönünceye kadar bekle. Çünkü Medine hicret ve sünnet yurdudur. Orada Suffe ehli ve insanların eşrafı ile birlikte toplanıp söylemek istediğin şeyleri o topluluğa sağlam olarak söylersin, ilim ehli olanlar senin konuşmanı iyi belleyip anlar ve onu uygun konuma koyarlar” dedim. Ömer teklifimi kabul edip “Vallahi, inşallah Medine'ye vardığımda ilk hutbemde bu meseleyi konuşacağım” dedi,
İbn Abbâs der ki: Zilhicce ayının sonunda Medine'ye geldik. Cuma günü, güneş batıya meyledip, zeval vakti girdiğinde acele ile mescide gittik. Ben, Saîd b. Zeyd b. Amr b. Nufeyl'i, minberin köşesinde oturmuş olarak buldum ve yanına oturdum. Benim dizim onun dizine dokunuyordu. Çok geçmeden Ömer b. Hattâb çıkageldi. Onun geldiğini görünce Saîd b. Zeyd b. Amr b. Nufeyl'e “Ömer bu öğleden sonra halife olduğu günden beri yapmadığı, en önemli konuşmayı yapacak” dedim. Saîd b. Zeyd benim sözümü yadırgayarak “Ömer'in şimdiye kadar yapmadığı bir konuşma yapacağı beklentisine nereden girdin” dedi. Ömer minber üzerine oturdu, müezzinler de ezanları okuyup bitirdikten sonra ayağa kalktı, Allah'a hamd ve lâyık olduğu yüce sıfatlarla övdükten sonra “Amma ba'du” deyip şunları söyledi:
Ben sizlere, Allah'ın benim konuşmamı takdir etmiş olduğu bir konuşma yapacağım. Bilmiyorum, belki bu konuşmam, benim ecelimin hemen öncesidir. Her kim bu konuşmamı kavrayıp iyi ezberler ise bineğinin ulaştırdığı her yerde bunu söyleyip yaysın. Kavramayacağından endişe eden kimseye gelince, ben hiçbir kimseye benim üzerime yalan söylemesini helal etmiyorum.
Şüphesiz, Allah, Muhammed'i hak peygamber olarak gönderdi ve O'na kitap indirdi. Allah'ın indirdiği şeyler içinde Recim Ayeti de vardı. Bizler o ayeti okuduk, kavrayıp anladık ve iyice ezberledik. Rasulullah (sav) recmetti, O'ndan sonra biz de recmettik. İnsanların üzerinden bir zaman geçtikten sonra birinin çıkıp “Biz Allah'ın Kitabında recim ayetini bulmuyoruz” demesinden ve Allah'ın indirmiş olduğu bir farizayı terk ederek insanların sapıklığa düşmelerinden endişe ediyorum. Recim, Allah'ın Kitabında sabit bir haktır. Bu hüküm, zina eden, zina ettiği de delil veya gebelik, ya da itiraf ile sabit olan muhsan (evli, başından evlilik geçmiş) kadın ve erkeğe uygulanır.
Sonra bizler Allah'ın Kitabında okuduğumuz şeyler arasında "Babalarınızı reddetmeyin. onların babalığını reddetmeniz sizin için küfürdür" yahut "babalarınızdan yüz çevirmeniz, muhakkak sizin için bir küfürdür" sözleri de vardı. Sonra dikkatinizi çekerim, Rasulullah (sav) "Sizler beni, Meryem oğlu İsa'nın aşırı övüldüğü gibi aşırı şekilde övmeyiniz. Sizler bana 'Allah'ın kulu ve Rasulü' deyiniz!" buyurmuştur.
Sonra içinizden birinin çıkıp “Vallahi Ömer ölürse, ben falancaya biat ederim" dediği benim kulağıma geldi. Sakın hiçbir kimse, onun “Ebu Bekir'e yapılan biat istişare olmadan, çarçabuk oldu bitti” demesine aldanmasın. Evet iş hakikaten böyle çabuk olmuştur, ama Allah, o işin şerrinden ümmeti korumuştur. Sizden hiç birinizin konumu, (fazilet ve değer bakımından) kendisine süratle gidilmesinden dolayı develerin boynunun koptuğu, Ebu Bekir'in konumu gibi değildir.(Kimse Ebu Bekir'e yapılan biat gibi bir biat beklentisi içinde olmasın.) Bundan sonra her kim milletin istişaresi ve re'yi olmaksızın Müslümanlardan bir adama biat ederse, onun biati kabul olunmaz. O biat eden de, biat edilen de kendilerini öldürülme tehlikesine atmış olurlar.
Allah, Peygamberini (sav) vefat ettirdiği zaman bizim (halife seçimi ile ilgili) hadisemiz şöyle oldu: Ensâr topluluğu bize muhalefet edip Sâide oğulları gölgeliğinde toplandılar. Ali ile Zubeyir ve onların beraberinde olanlar da bize muhalefet ettiler. Muhacirler, Ebu Bekir'in yanında toplandılar. Ben Ebu Bekir'e “ey Ebu Bekir, hadi Ensâr kardeşlerimizin yanına gidelim” dedim. Ardından onların yanına varmak arzusu ile yola koyulduk. Onlara yaklaştığımız zaman, bizleri onlardan iki sâlih adam karşıladı ve topluluğun üzerinde ittifak ettikleri görüşü bize aktardı ve “ey Muhacirler topluluğu, siz nereye gitmek istiyorsunuz?” dediler. Biz de onlara “Ensâr kardeşlerimizin yanına gitmek istiyoruz” dedik. Onlar da bize “Ensâr topluluğuna yaklaşmayınız, siz kendi işinizin hükmünü veriniz” dediler. Ben de onlara “Vallahi bizler muhakkak onların yanına gideceğiz” dedim. Ve yürüyüp nihayet Sâide oğullarının istişare ettikleri gölgelikte Ensâr topluluğunun yanına vardık. Bir de baktık ki, onların arasında bir örtüye bürünüp sarınmış bir adam var. “Bu kimdir?” dedim. “Sa'd b. Ubâde” dediler. “Onun nesi var?” dedim. “Sıtma ateşi var” dediler. Biz birazcık oturduğumuzda onların hatibi şehadet kelimelerini söyledi ve Allah'a lâyık olduğu yüce sıfatlarıyla hamd-u sena etti. Sonra “bizler Allah'ın Ensârı ve İslâm'ın büyük ordusuyuz. Siz Muhacirler topluluğu ise Mekke'deki kavminizden bize yürüyüp gelmiş olan bir azınlıksınız. Böyle iken şimdi bu azınlık bizi aslımızdan koparmak ve bizleri emirlik işinden dışarıya çıkarmak istiyorlar” dedi.
Ömer der ki: Ensâr'ın hatibi susunca ben konuşmak istedim. Ben daha önce oldukça beğendiğim bir konuşma hazırlamıştım. bu konuşmayı Ebu Bekir'in önünde sunmak ve bazı keskin çıkışları yumuşatmak istiyordum. Konuşmak istediğim zaman, Ebu Bekir bana “sükunet ve teenni içinde ol” dedi. Ben Ebu Bekir'i öfkelendirmek istemedim. Ebu Bekir kendisi konuşmaya başladı. Ebu Bekir benden daha yumuşak ve ve daha vakarlı idi. Vallahi, Ebu Bekir benim hoşuma giden ne sözüm varsa, hepsinin bir benzerini ya da daha iyisini konuşması içerisinde ifade etti ve sonunda konuşmasını bitirdi. Bu konuşmasında “Sizler anlattığınız faziletlerin hepsine layıksınız. Fakat şu halifelik işi Kureyş'ten olan şu Muhacirler topluluğundan başkasında asla kabul görmeyecektir. Bu Kureyş topluluğu nesep ve yurt bakımlarından Arapların tam ortasındadır. Ben size şu iki adamdan birine biat etmenizi teklif ediyor ve rıza gösteriyorum. Şimdi bu ikisinden istediğinize biat ediniz” dedi. Ömer der ki: Bundan sonra Ebu Bekir, aramızda oturarak benim ve Ebu Ubeyde b. Cerrâh'ın elini tuttu. Onun söyledikleri içinde bundan başka yadırgadığım bir şey olmadı. Vallahi, bir günah işlemiş olmaksızın, öne atılıp boynumun vurulması, içlerinde Ebu Bekir'in bulunduğu bulunduğu bir topluluğa emirlik yapmaktan bana daha sevimliydi. Ancak, şu an hissetmediğim böyle bir duyguyu, ölümüm sırasında, nefsimin bunu bana süsleyip güzel göstermesi hâli hariçtir.
Bu sırada Ensâr'dan bir sözcü “bizler, uyuz develerin bağlandığı ve sürtünerek şifa bulduğu kazık, (emirliğin bağlanacağı kazık) ve dalları meyve dolu, yüksek ağacın kırılmasın ve meyveleri dökülmesin diye bağlandığı dayanağız (emirlik konusundaki ihtilaf bizimle çözülür). Bir emir Ensâr'dan bir emir de sizden olsun ey Kureyş topluluğu” dedi. Bunun üzerine ihtilaflı sözler çoğaldı ve sesler yükseldi, hatta ben bir ihtilâf çıkmasından korktum ve hemen “uzat elini ey Ebu Bekir” dedim. O da elini uzattı. Ben de ona biat ettim. Benden sonra Muhacirler ve sonra Ensâr Ebu Bekir'e biat ettiler. Biz böylece çabuk davranıp Sa'd b. Ubâde'ye karşı üstünlük sağlamış olduk. Onlardan bir sözcü “sizler Sa'd b. Ubâde'yi öldürdünüz” dedi. Ben “Allah Sa'd b. Ubâde'yi kahretsin” dedim.
Bundan sonra Ömer o cuma hutbesindeki konuşmasının sonunda şunları tekrar olarak söyledi: Vallahi biz o gün içinde bulunduğumuz seçim işinde, Ebu Bekir'e biat etmekten daha güçlü bir çözüm yolu bulamadık. Biz, Ensâr topluluğunun, biat etmeden, bizden ayrılıp sonra kendilerinden bir adama biat etmelerinden korktuk. Çünkü o zaman biz ya razı olmadığımız bir adama biat edecektik, ya da karşı çıkacaktık bu sefer de fitne ve bozgunculuk olacaktı. Artık bundan böyle Müslümanların istişaresi ve rızaları olmaksızın her kim bir adama biat edecek olursa, hem biat edenin hem de kendisine biat edilenin öldürülme korkusu olacağı için onlara kimse tabi olmayacaktır.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
27143, B006830
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ الْعَزِيزِ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ حَدَّثَنِى إِبْرَاهِيمُ بْنُ سَعْدٍ عَنْ صَالِحٍ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُتْبَةَ بْنِ مَسْعُودٍ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ قَالَ كُنْتُ أُقْرِئُ رِجَالاً مِنَ الْمُهَاجِرِينَ مِنْهُمْ عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ عَوْفٍ ، فَبَيْنَمَا أَنَا فِى مَنْزِلِهِ بِمِنًى ، وَهْوَ عِنْدَ عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ فِى آخِرِ حَجَّةٍ حَجَّهَا ، إِذْ رَجَعَ إِلَىَّ عَبْدُ الرَّحْمَنِ فَقَالَ لَوْ رَأَيْتَ رَجُلاً أَتَى أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ الْيَوْمَ فَقَالَ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ هَلْ لَكَ فِى فُلاَنٍ يَقُولُ لَوْ قَدْ مَاتَ عُمَرُ لَقَدْ بَايَعْتُ فُلاَنًا ، فَوَاللَّهِ مَا كَانَتْ بَيْعَةُ أَبِى بَكْرٍ إِلاَّ فَلْتَةً ، فَتَمَّتْ . فَغَضِبَ عُمَرُ ثُمَّ قَالَ إِنِّى إِنْ شَاءَ اللَّهُ لَقَائِمٌ الْعَشِيَّةَ فِى النَّاسِ ، فَمُحَذِّرُهُمْ هَؤُلاَءِ الَّذِينَ يُرِيدُونَ أَنْ يَغْصِبُوهُمْ أُمُورَهُمْ . قَالَ عَبْدُ الرَّحْمَنِ فَقُلْتُ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ لاَ تَفْعَلْ فَإِنَّ الْمَوْسِمَ يَجْمَعُ رَعَاعَ النَّاسِ وَغَوْغَاءَهُمْ ، فَإِنَّهُمْ هُمُ الَّذِينَ يَغْلِبُونَ عَلَى قُرْبِكَ حِينَ تَقُومُ فِى النَّاسِ ، وَأَنَا أَخْشَى أَنْ تَقُومَ فَتَقُولَ مَقَالَةً يُطَيِّرُهَا عَنْكَ كُلُّ مُطَيِّرٍ ، وَأَنْ لاَ يَعُوهَا ، وَأَنْ لاَ يَضَعُوهَا عَلَى مَوَاضِعِهَا ، فَأَمْهِلْ حَتَّى تَقْدَمَ الْمَدِينَةَ فَإِنَّهَا دَارُ الْهِجْرَةِ وَالسُّنَّةِ ، فَتَخْلُصَ بِأَهْلِ الْفِقْهِ وَأَشْرَافِ النَّاسِ ، فَتَقُولَ مَا قُلْتَ مُتَمَكِّنًا ، فَيَعِى أَهْلُ الْعِلْمِ مَقَالَتَكَ ، وَيَضَعُونَهَا عَلَى مَوَاضِعِهَا . فَقَالَ عُمَرُ أَمَا وَاللَّهِ إِنْ شَاءَ اللَّهُ لأَقُومَنَّ بِذَلِكَ أَوَّلَ مَقَامٍ أَقُومُهُ بِالْمَدِينَةِ . قَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ فَقَدِمْنَا الْمَدِينَةَ فِى عَقِبِ ذِى الْحَجَّةِ ، فَلَمَّا كَانَ يَوْمُ الْجُمُعَةِ عَجَّلْنَا الرَّوَاحَ حِينَ زَاغَتِ الشَّمْسُ ، حَتَّى أَجِدَ سَعِيدَ بْنَ زَيْدِ بْنِ عَمْرِو بْنِ نُفَيْلٍ جَالِسًا إِلَى رُكْنِ الْمِنْبَرِ ، فَجَلَسْتُ حَوْلَهُ تَمَسُّ رُكْبَتِى رُكْبَتَهُ ، فَلَمْ أَنْشَبْ أَنْ خَرَجَ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ ، فَلَمَّا رَأَيْتُهُ مُقْبِلاً قُلْتُ لِسَعِيدِ بْنِ زَيْدِ بْنِ عَمْرِو بْنِ نُفَيْلٍ ، لَيَقُولَنَّ الْعَشِيَّةَ مَقَالَةً لَمْ يَقُلْهَا مُنْذُ اسْتُخْلِفَ ، فَأَنْكَرَ عَلَىَّ وَقَالَ مَا عَسَيْتَ أَنْ يَقُولَ مَا لَمْ يَقُلْ . قَبْلَهُ فَجَلَسَ عُمَرُ عَلَى الْمِنْبَرِ ، فَلَمَّا سَكَتَ الْمُؤَذِّنُونَ قَامَ فَأَثْنَى عَلَى اللَّهِ بِمَا هُوَ أَهْلُهُ قَالَ أَمَّا بَعْدُ فَإِنِّى قَائِلٌ لَكُمْ مَقَالَةً قَدْ قُدِّرَ لِى أَنْ أَقُولَهَا ، لاَ أَدْرِى لَعَلَّهَا بَيْنَ يَدَىْ أَجَلِى ، فَمَنْ عَقَلَهَا وَوَعَاهَا فَلْيُحَدِّثْ بِهَا حَيْثُ انْتَهَتْ بِهِ رَاحِلَتُهُ ، وَمَنْ خَشِىَ أَنْ لاَ يَعْقِلَهَا فَلاَ أُحِلُّ لأَحَدٍ أَنْ يَكْذِبَ عَلَىَّ ، إِنَّ اللَّهَ بَعَثَ مُحَمَّدًا صلى الله عليه وسلم بِالْحَقِّ وَأَنْزَلَ عَلَيْهِ الْكِتَابَ فَكَانَ مِمَّا أَنْزَلَ اللَّهُ آيَةُ الرَّجْمِ ، فَقَرَأْنَاهَا وَعَقَلْنَاهَا وَوَعَيْنَاهَا ، رَجَمَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَرَجَمْنَا بَعْدَهُ ، فَأَخْشَى إِنْ طَالَ بِالنَّاسِ زَمَانٌ أَنْ يَقُولَ قَائِلٌ وَاللَّهِ مَا نَجِدُ آيَةَ الرَّجْمِ فِى كِتَابِ اللَّهِ ، فَيَضِلُّوا بِتَرْكِ فَرِيضَةٍ أَنْزَلَهَا اللَّهُ ، وَالرَّجْمُ فِى كِتَابِ اللَّهِ حَقٌّ عَلَى مَنْ زَنَى إِذَا أُحْصِنَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاءِ ، إِذَا قَامَتِ الْبَيِّنَةُ أَوْ كَانَ الْحَبَلُ أَوْ الاِعْتِرَافُ ، ثُمَّ إِنَّا كُنَّا نَقْرَأُ فِيمَا نَقْرَأُ مِنْ كِتَابِ اللَّهِ أَنْ لاَ تَرْغَبُوا عَنْ آبَائِكُمْ ، فَإِنَّهُ كُفْرٌ بِكُمْ أَنْ تَرْغَبُوا عَنْ آبَائِكُمْ ، أَوْ إِنَّ كُفْرًا بِكُمْ أَنْ تَرْغَبُوا عَنْ آبَائِكُمْ ، أَلاَ ثُمَّ إِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ « لاَ تُطْرُونِى كَمَا أُطْرِىَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ وَقُولُوا عَبْدُ اللَّهِ وَرَسُولُهُ » . ثُمَّ إِنَّهُ بَلَغَنِى أَنَّ قَائِلاً مِنْكُمْ يَقُولُ وَاللَّهِ لَوْ مَاتَ عُمَرُ بَايَعْتُ فُلاَنًا . فَلاَ يَغْتَرَّنَّ امْرُؤٌ أَنْ يَقُولَ إِنَّمَا كَانَتْ بَيْعَةُ أَبِى بَكْرٍ فَلْتَةً وَتَمَّتْ أَلاَ وَإِنَّهَا قَدْ كَانَتْ كَذَلِكَ وَلَكِنَّ اللَّهَ وَقَى شَرَّهَا ، وَلَيْسَ مِنْكُمْ مَنْ تُقْطَعُ الأَعْنَاقُ إِلَيْهِ مِثْلُ أَبِى بَكْرٍ ، مَنْ بَايَعَ رَجُلاً عَنْ غَيْرِ مَشُورَةٍ مِنَ الْمُسْلِمِينَ فَلاَ يُبَايَعُ هُوَ وَلاَ الَّذِى بَايَعَهُ تَغِرَّةً أَنْ يُقْتَلاَ ، وَإِنَّهُ قَدْ كَانَ مِنْ خَبَرِنَا حِينَ تَوَفَّى اللَّهُ نَبِيَّهُ صلى الله عليه وسلم إِلاَّ أَنَّ الأَنْصَارَ خَالَفُونَا وَاجْتَمَعُوا بِأَسْرِهِمْ فِى سَقِيفَةِ بَنِى سَاعِدَةَ ، وَخَالَفَ عَنَّا عَلِىٌّ وَالزُّبَيْرُ وَمَنْ مَعَهُمَا ، وَاجْتَمَعَ الْمُهَاجِرُونَ إِلَى أَبِى بَكْرٍ فَقُلْتُ لأَبِى بَكْرٍ يَا أَبَا بَكْرٍ انْطَلِقْ بِنَا إِلَى إِخْوَانِنَا هَؤُلاَءِ مِنَ الأَنْصَارِ . فَانْطَلَقْنَا نُرِيدُهُمْ فَلَمَّا دَنَوْنَا مِنْهُمْ لَقِيَنَا مِنْهُمْ رَجُلاَنِ صَالِحَانِ ، فَذَكَرَا مَا تَمَالَى عَلَيْهِ الْقَوْمُ فَقَالاَ أَيْنَ تُرِيدُونَ يَا مَعْشَرَ الْمُهَاجِرِينَ فَقُلْنَا نُرِيدُ إِخْوَانَنَا هَؤُلاَءِ مِنَ الأَنْصَارِ . فَقَالاَ لاَ عَلَيْكُمْ أَنْ لاَ تَقْرَبُوهُمُ اقْضُوا أَمْرَكُمْ . فَقُلْتُ وَاللَّهِ لَنَأْتِيَنَّهُمْ . فَانْطَلَقْنَا حَتَّى أَتَيْنَاهُمْ فِى سَقِيفَةِ بَنِى سَاعِدَةَ ، فَإِذَا رَجُلٌ مُزَمَّلٌ بَيْنَ ظَهْرَانَيْهِمْ فَقُلْتُ مَنْ هَذَا فَقَالُوا هَذَا سَعْدُ بْنُ عُبَادَةَ . فَقُلْتُ مَا لَهُ قَالُوا يُوعَكُ . فَلَمَّا جَلَسْنَا قَلِيلاً تَشَهَّدَ خَطِيبُهُمْ ، فَأَثْنَى عَلَى اللَّهِ بِمَا هُوَ أَهْلُهُ ثُمَّ قَالَ أَمَّا بَعْدُ فَنَحْنُ أَنْصَارُ اللَّهِ وَكَتِيبَةُ الإِسْلاَمِ ، وَأَنْتُمْ مَعْشَرَ الْمُهَاجِرِينَ رَهْطٌ ، وَقَدْ دَفَّتْ دَافَّةٌ مِنْ قَوْمِكُمْ ، فَإِذَا هُمْ يُرِيدُونَ أَنْ يَخْتَزِلُونَا مِنْ أَصْلِنَا وَأَنْ يَحْضُنُونَا مِنَ الأَمْرِ . فَلَمَّا سَكَتَ أَرَدْتُ أَنْ أَتَكَلَّمَ وَكُنْتُ زَوَّرْتُ مَقَالَةً أَعْجَبَتْنِى أُرِيدُ أَنْ أُقَدِّمَهَا بَيْنَ يَدَىْ أَبِى بَكْرٍ ، وَكُنْتُ أُدَارِى مِنْهُ بَعْضَ الْحَدِّ ، فَلَمَّا أَرَدْتُ أَنْ أَتَكَلَّمَ قَالَ أَبُو بَكْرٍ عَلَى رِسْلِكَ . فَكَرِهْتُ أَنْ أُغْضِبَهُ ، فَتَكَلَّمَ أَبُو بَكْرٍ فَكَانَ هُوَ أَحْلَمَ مِنِّى وَأَوْقَرَ ، وَاللَّهِ مَا تَرَكَ مِنْ كَلِمَةٍ أَعْجَبَتْنِى فِى تَزْوِيرِى إِلاَّ قَالَ فِى بَدِيهَتِهِ مِثْلَهَا أَوْ أَفْضَلَ مِنْهَا حَتَّى سَكَتَ فَقَالَ مَا ذَكَرْتُمْ فِيكُمْ مِنْ خَيْرٍ فَأَنْتُمْ لَهُ أَهْلٌ ، وَلَنْ يُعْرَفَ هَذَا الأَمْرُ إِلاَّ لِهَذَا الْحَىِّ مِنْ قُرَيْشٍ ، هُمْ أَوْسَطُ الْعَرَبِ نَسَبًا وَدَارًا ، وَقَدْ رَضِيتُ لَكُمْ أَحَدَ هَذَيْنِ الرَّجُلَيْنِ ، فَبَايِعُوا أَيَّهُمَا شِئْتُمْ . فَأَخَذَ بِيَدِى وَبِيَدِ أَبِى عُبَيْدَةَ بْنِ الْجَرَّاحِ وَهْوَ جَالِسٌ بَيْنَنَا ، فَلَمْ أَكْرَهْ مِمَّا قَالَ غَيْرَهَا ، كَانَ وَاللَّهِ أَنْ أُقَدَّمَ فَتُضْرَبَ عُنُقِى لاَ يُقَرِّبُنِى ذَلِكَ مِنْ إِثْمٍ ، أَحَبَّ إِلَىَّ مِنْ أَنْ أَتَأَمَّرَ عَلَى قَوْمٍ فِيهِمْ أَبُو بَكْرٍ ، اللَّهُمَّ إِلاَّ أَنْ تُسَوِّلَ إِلَىَّ نَفْسِى عِنْدَ الْمَوْتِ شَيْئًا لاَ أَجِدُهُ الآنَ . فَقَالَ قَائِلٌ مِنَ الأَنْصَارِ أَنَا جُذَيْلُهَا الْمُحَكَّكُ ، وَعُذَيْقُهَا الْمُرَجَّبُ ، مِنَّا أَمِيرٌ ، وَمِنْكُمْ أَمِيرٌ ، يَا مَعْشَرَ قُرَيْشٍ . فَكَثُرَ اللَّغَطُ ، وَارْتَفَعَتِ الأَصْوَاتُ حَتَّى فَرِقْتُ مِنَ الاِخْتِلاَفِ . فَقُلْتُ ابْسُطْ يَدَكَ يَا أَبَا بَكْرٍ . فَبَسَطَ يَدَهُ فَبَايَعْتُهُ ، وَبَايَعَهُ الْمُهَاجِرُونَ ، ثُمَّ بَايَعَتْهُ الأَنْصَارُ ، وَنَزَوْنَا عَلَى سَعْدِ بْنِ عُبَادَةَ فَقَالَ قَائِلٌ مِنْهُمْ قَتَلْتُمْ سَعْدَ بْنَ عُبَادَةَ . فَقُلْتُ قَتَلَ اللَّهُ سَعْدَ بْنَ عُبَادَةَ . قَالَ عُمَرُ وَإِنَّا وَاللَّهِ مَا وَجَدْنَا فِيمَا حَضَرْنَا مِنْ أَمْرٍ أَقْوَى مِنْ مُبَايَعَةِ أَبِى بَكْرٍ خَشِينَا إِنْ فَارَقْنَا الْقَوْمَ وَلَمْ تَكُنْ بَيْعَةٌ أَنْ يُبَايِعُوا رَجُلاً مِنْهُمْ بَعْدَنَا ، فَإِمَّا بَايَعْنَاهُمْ عَلَى مَا لاَ نَرْضَى ، وَإِمَّا نُخَالِفُهُمْ فَيَكُونُ فَسَادٌ ، فَمَنْ بَايَعَ رَجُلاً عَلَى غَيْرِ مَشُورَةٍ مِنَ الْمُسْلِمِينَ فَلاَ يُتَابَعُ هُوَ وَلاَ الَّذِى بَايَعَهُ تَغِرَّةً أَنْ يُقْتَلاَ .
Tercemesi:
Bize Abdülaziz b. Abdullah, ona İbrahim b. Sa'd, ona Salih, ona İbn Şihâb, ona Übeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesud, ona İbn Abbas şöyle demiştir:
İçlerinde Abdurrahman b. Avf'ın da bulunduğu bir grup muhacir erkeğe Kur'an okutuyordum. Ben, Ömer'in yaptığı son haccında, Mina'da Abdurrahman'ın evinde iken, Abdurrahman da, Ömer b. Hattâb'ın yanındaymış. Oradan döndüğünde şöyle dedi:
Keşke bugün Müminlerin Emirinin yanına gelen adamı bir görseydin. Adam “ey Müminlerin Emiri, 'eğer Ömer ölürse, ben muhakkak Filanca kimseye biat ederim. Vallahi Ebu Bekir'e yapılan biat istişare yapılmadan, ansızın oldu bitti' diyen falanca kişi hakkında ne düşünürsün” dedi. Ömer bu sözü işitince çok öfkelendi ve “ben inşallah bu akşam üzeri insanların arasında ayağa kalkıp bir konuşma yapacağım ve milletin mukadderatını gasp etmek isteyen bu adamları teşhir ederek, insanları sakındıracağım” dedi. Abdurrahman der ki: Ben “ey Müminlerin Emiri, böyle yapma. Çünkü hac mevsimi, insanların her türlüsünü ve şerli işlerde süratli olanlarını bir araya toplar. Sen konuşmaya kalktığında, bu kimseler sana yakın yerleri tutarlar. Sonra ben, bu insanların, sen kalkıp konuşma yaptığında, her haber uçuranın bu konuşmayı alıp etrafa uçurmasından, onu iyice kavramayıp, manasını iyice anlamadan konuşmanı, yakışmayacak birtakım yerlere koymalarından endişe ederim. Onun için Medine'ye dönünceye kadar bekle. Çünkü Medine hicret ve sünnet yurdudur. Orada Suffe ehli ve insanların eşrafı ile birlikte toplanıp söylemek istediğin şeyleri o topluluğa sağlam olarak söylersin, ilim ehli olanlar senin konuşmanı iyi belleyip anlar ve onu uygun konuma koyarlar” dedim. Ömer teklifimi kabul edip “Vallahi, inşallah Medine'ye vardığımda ilk hutbemde bu meseleyi konuşacağım” dedi,
İbn Abbâs der ki: Zilhicce ayının sonunda Medine'ye geldik. Cuma günü, güneş batıya meyledip, zeval vakti girdiğinde acele ile mescide gittik. Ben, Saîd b. Zeyd b. Amr b. Nufeyl'i, minberin köşesinde oturmuş olarak buldum ve yanına oturdum. Benim dizim onun dizine dokunuyordu. Çok geçmeden Ömer b. Hattâb çıkageldi. Onun geldiğini görünce Saîd b. Zeyd b. Amr b. Nufeyl'e “Ömer bu öğleden sonra halife olduğu günden beri yapmadığı, en önemli konuşmayı yapacak” dedim. Saîd b. Zeyd benim sözümü yadırgayarak “Ömer'in şimdiye kadar yapmadığı bir konuşma yapacağı beklentisine nereden girdin” dedi. Ömer minber üzerine oturdu, müezzinler de ezanları okuyup bitirdikten sonra ayağa kalktı, Allah'a hamd ve lâyık olduğu yüce sıfatlarla övdükten sonra “Amma ba'du” deyip şunları söyledi:
Ben sizlere, Allah'ın benim konuşmamı takdir etmiş olduğu bir konuşma yapacağım. Bilmiyorum, belki bu konuşmam, benim ecelimin hemen öncesidir. Her kim bu konuşmamı kavrayıp iyi ezberler ise bineğinin ulaştırdığı her yerde bunu söyleyip yaysın. Kavramayacağından endişe eden kimseye gelince, ben hiçbir kimseye benim üzerime yalan söylemesini helal etmiyorum.
Şüphesiz, Allah, Muhammed'i hak peygamber olarak gönderdi ve O'na kitap indirdi. Allah'ın indirdiği şeyler içinde Recim Ayeti de vardı. Bizler o ayeti okuduk, kavrayıp anladık ve iyice ezberledik. Rasulullah (sav) recmetti, O'ndan sonra biz de recmettik. İnsanların üzerinden bir zaman geçtikten sonra birinin çıkıp “Biz Allah'ın Kitabında recim ayetini bulmuyoruz” demesinden ve Allah'ın indirmiş olduğu bir farizayı terk ederek insanların sapıklığa düşmelerinden endişe ediyorum. Recim, Allah'ın Kitabında sabit bir haktır. Bu hüküm, zina eden, zina ettiği de delil veya gebelik, ya da itiraf ile sabit olan muhsan (evli, başından evlilik geçmiş) kadın ve erkeğe uygulanır.
Sonra bizler Allah'ın Kitabında okuduğumuz şeyler arasında "Babalarınızı reddetmeyin. onların babalığını reddetmeniz sizin için küfürdür" yahut "babalarınızdan yüz çevirmeniz, muhakkak sizin için bir küfürdür" sözleri de vardı. Sonra dikkatinizi çekerim, Rasulullah (sav) "Sizler beni, Meryem oğlu İsa'nın aşırı övüldüğü gibi aşırı şekilde övmeyiniz. Sizler bana 'Allah'ın kulu ve Rasulü' deyiniz!" buyurmuştur.
Sonra içinizden birinin çıkıp “Vallahi Ömer ölürse, ben falancaya biat ederim" dediği benim kulağıma geldi. Sakın hiçbir kimse, onun “Ebu Bekir'e yapılan biat istişare olmadan, çarçabuk oldu bitti” demesine aldanmasın. Evet iş hakikaten böyle çabuk olmuştur, ama Allah, o işin şerrinden ümmeti korumuştur. Sizden hiç birinizin konumu, (fazilet ve değer bakımından) kendisine süratle gidilmesinden dolayı develerin boynunun koptuğu, Ebu Bekir'in konumu gibi değildir.(Kimse Ebu Bekir'e yapılan biat gibi bir biat beklentisi içinde olmasın.) Bundan sonra her kim milletin istişaresi ve re'yi olmaksızın Müslümanlardan bir adama biat ederse, onun biati kabul olunmaz. O biat eden de, biat edilen de kendilerini öldürülme tehlikesine atmış olurlar.
Allah, Peygamberini (sav) vefat ettirdiği zaman bizim (halife seçimi ile ilgili) hadisemiz şöyle oldu: Ensâr topluluğu bize muhalefet edip Sâide oğulları gölgeliğinde toplandılar. Ali ile Zubeyir ve onların beraberinde olanlar da bize muhalefet ettiler. Muhacirler, Ebu Bekir'in yanında toplandılar. Ben Ebu Bekir'e “ey Ebu Bekir, hadi Ensâr kardeşlerimizin yanına gidelim” dedim. Ardından onların yanına varmak arzusu ile yola koyulduk. Onlara yaklaştığımız zaman, bizleri onlardan iki sâlih adam karşıladı ve topluluğun üzerinde ittifak ettikleri görüşü bize aktardı ve “ey Muhacirler topluluğu, siz nereye gitmek istiyorsunuz?” dediler. Biz de onlara “Ensâr kardeşlerimizin yanına gitmek istiyoruz” dedik. Onlar da bize “Ensâr topluluğuna yaklaşmayınız, siz kendi işinizin hükmünü veriniz” dediler. Ben de onlara “Vallahi bizler muhakkak onların yanına gideceğiz” dedim. Ve yürüyüp nihayet Sâide oğullarının istişare ettikleri gölgelikte Ensâr topluluğunun yanına vardık. Bir de baktık ki, onların arasında bir örtüye bürünüp sarınmış bir adam var. “Bu kimdir?” dedim. “Sa'd b. Ubâde” dediler. “Onun nesi var?” dedim. “Sıtma ateşi var” dediler. Biz birazcık oturduğumuzda onların hatibi şehadet kelimelerini söyledi ve Allah'a lâyık olduğu yüce sıfatlarıyla hamd-u sena etti. Sonra “bizler Allah'ın Ensârı ve İslâm'ın büyük ordusuyuz. Siz Muhacirler topluluğu ise Mekke'deki kavminizden bize yürüyüp gelmiş olan bir azınlıksınız. Böyle iken şimdi bu azınlık bizi aslımızdan koparmak ve bizleri emirlik işinden dışarıya çıkarmak istiyorlar” dedi.
Ömer der ki: Ensâr'ın hatibi susunca ben konuşmak istedim. Ben daha önce oldukça beğendiğim bir konuşma hazırlamıştım. bu konuşmayı Ebu Bekir'in önünde sunmak ve bazı keskin çıkışları yumuşatmak istiyordum. Konuşmak istediğim zaman, Ebu Bekir bana “sükunet ve teenni içinde ol” dedi. Ben Ebu Bekir'i öfkelendirmek istemedim. Ebu Bekir kendisi konuşmaya başladı. Ebu Bekir benden daha yumuşak ve ve daha vakarlı idi. Vallahi, Ebu Bekir benim hoşuma giden ne sözüm varsa, hepsinin bir benzerini ya da daha iyisini konuşması içerisinde ifade etti ve sonunda konuşmasını bitirdi. Bu konuşmasında “Sizler anlattığınız faziletlerin hepsine layıksınız. Fakat şu halifelik işi Kureyş'ten olan şu Muhacirler topluluğundan başkasında asla kabul görmeyecektir. Bu Kureyş topluluğu nesep ve yurt bakımlarından Arapların tam ortasındadır. Ben size şu iki adamdan birine biat etmenizi teklif ediyor ve rıza gösteriyorum. Şimdi bu ikisinden istediğinize biat ediniz” dedi. Ömer der ki: Bundan sonra Ebu Bekir, aramızda oturarak benim ve Ebu Ubeyde b. Cerrâh'ın elini tuttu. Onun söyledikleri içinde bundan başka yadırgadığım bir şey olmadı. Vallahi, bir günah işlemiş olmaksızın, öne atılıp boynumun vurulması, içlerinde Ebu Bekir'in bulunduğu bulunduğu bir topluluğa emirlik yapmaktan bana daha sevimliydi. Ancak, şu an hissetmediğim böyle bir duyguyu, ölümüm sırasında, nefsimin bunu bana süsleyip güzel göstermesi hâli hariçtir.
Bu sırada Ensâr'dan bir sözcü “bizler, uyuz develerin bağlandığı ve sürtünerek şifa bulduğu kazık, (emirliğin bağlanacağı kazık) ve dalları meyve dolu, yüksek ağacın kırılmasın ve meyveleri dökülmesin diye bağlandığı dayanağız (emirlik konusundaki ihtilaf bizimle çözülür). Bir emir Ensâr'dan bir emir de sizden olsun ey Kureyş topluluğu” dedi. Bunun üzerine ihtilaflı sözler çoğaldı ve sesler yükseldi, hatta ben bir ihtilâf çıkmasından korktum ve hemen “uzat elini ey Ebu Bekir” dedim. O da elini uzattı. Ben de ona biat ettim. Benden sonra Muhacirler ve sonra Ensâr Ebu Bekir'e biat ettiler. Biz böylece çabuk davranıp Sa'd b. Ubâde'ye karşı üstünlük sağlamış olduk. Onlardan bir sözcü “sizler Sa'd b. Ubâde'yi öldürdünüz” dedi. Ben “Allah Sa'd b. Ubâde'yi kahretsin” dedim.
Bundan sonra Ömer o cuma hutbesindeki konuşmasının sonunda şunları tekrar olarak söyledi: Vallahi biz o gün içinde bulunduğumuz seçim işinde, Ebu Bekir'e biat etmekten daha güçlü bir çözüm yolu bulamadık. Biz, Ensâr topluluğunun, biat etmeden, bizden ayrılıp sonra kendilerinden bir adama biat etmelerinden korktuk. Çünkü o zaman biz ya razı olmadığımız bir adama biat edecektik, ya da karşı çıkacaktık bu sefer de fitne ve bozgunculuk olacaktı. Artık bundan böyle Müslümanların istişaresi ve rızaları olmaksızın her kim bir adama biat edecek olursa, hem biat edenin hem de kendisine biat edilenin öldürülme korkusu olacağı için onlara kimse tabi olmayacaktır.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Hudûd 31, 2/634
Senetler:
1. Ebu Hafs Ömer b. Hattab el-Adevî (Ömer b. Hattab b. Nüfeyl b. Abdüluzza)
2. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
3. Ebu Abdullah Ubeydullah b. Abdullah el-Hüzeli (Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesud b. Gâfil)
4. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
5. Ebu Muhammed Salih b. Keysan ed-Devsi (Salih b. Keysan)
6. Ebu İshak İbrahim b. Sa'd ez-Zührî (İbrahim b. Sa'd b. İbrahim b. Abdurrahman b. Avf)
7. Abdulaziz b. Abdullah el-Üveysi (Abdulaziz b. Abdullah b. Yahya b. Amr b. Üveys)
Konular:
Yönetim, halife, tayini ve seçimi
Yönetim, Hilafet tartışmaları,Hz. Peygamber'in vefatından sonra
Bana Ubeyd b. İsmail, ona Ebu Usame, ona Hişâm, ona babası (Urve b. Zübeyir), ona da Mervân, şöyle demiştir:
Ben Osman'ın yanındayken bir adam geldi ve “yerine bir halef göster” dedi. Bunun üzerine Osman “kim olacağı söylendi mi?” dedi. O zât “evet, Zübeyir” dedi. Osman üç kere “dikkat edin, Allah'a yemin ederim ki, muhakkak sizler, Zübeyir'in en hayırlınız olduğunu bilmektesinizdir” dedi.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34780, B003718
Hadis:
حَدَّثَنِى عُبَيْدُ بْنُ إِسْمَاعِيلَ حَدَّثَنَا أَبُو أُسَامَةَ عَنْ هِشَامٍ أَخْبَرَنِى أَبِى سَمِعْتُ مَرْوَانَ كُنْتُ عِنْدَ عُثْمَانَ ، أَتَاهُ رَجُلٌ فَقَالَ اسْتَخْلِفْ . قَالَ وَقِيلَ ذَاكَ قَالَ نَعَمْ ، الزُّبَيْرُ . قَالَ أَمَا وَاللَّهِ إِنَّكُمْ لَتَعْلَمُونَ أَنَّهُ خَيْرُكُمْ . ثَلاَثًا .
Tercemesi:
Bana Ubeyd b. İsmail, ona Ebu Usame, ona Hişâm, ona babası (Urve b. Zübeyir), ona da Mervân, şöyle demiştir:
Ben Osman'ın yanındayken bir adam geldi ve “yerine bir halef göster” dedi. Bunun üzerine Osman “kim olacağı söylendi mi?” dedi. O zât “evet, Zübeyir” dedi. Osman üç kere “dikkat edin, Allah'a yemin ederim ki, muhakkak sizler, Zübeyir'in en hayırlınız olduğunu bilmektesinizdir” dedi.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Fedâili Ashâbi'n-Nebi 13, 1/946
Senetler:
1. Ebu Amr Osman b. Affân (Osman b. Affân b. Ebu Âs b. Ümeyye b. Abdüşems)
2. Ebu Abdulmelik Mervan b. Hakem el-Kuraşi (Mervan b. Hakem b. Ebu As b. Ümeyye)
3. Urve b. Zübeyr el-Esedî (Urve b. Zübeyr b. Avvam b. Huveylid b. Esed)
4. Ebu Münzir Hişam b. Urve el-Esedî (Hişam b. Urve b. Zübeyr b. Avvam)
5. Ebu Üsame Hammâd b. Üsame el-Kuraşî (Hammâd b. Üsame b. Zeyd)
6. Abdullah b. İsmail el-Hebari (Ubeyd b. İsmail)
Konular:
Yönetim, halife, tayini ve seçimi
Bana Abdullah b. Ebu Şeybe el-Absî, ona İn İdris, ona İsmail b. Ebu Halid, ona Kays, ona da Cerîr b. Abdullah şöyle demiştir:
Ben deniz yolculuğunda iken Yemen ahalisinden, Zû Kela' ve Zû Amr adında, iki kişiyle karşılaştım ve yolculuk esnasında onlara Rasulullah'ı anlatmaya başladım. Bu sırada Zû Amr, Cerîr'e “eğer senin anlattığın şeyler arkadaşının (Rasulullah'ın) işi ise, onun vefatının üzerinden üç gün geçmiş bulunmaktadır” dedi. (Cerîr devamla der ki:) Bu ikisi benimle beraber geldiler, belli bir mesafe yol almıştık ki o sırada Medine taraflarından gelen bir atlı kafile göründü. Onlara sorduk, bize “Rasulullah vefat etti, yerine Ebu Bekir halife seçildi, insanlar da iyi” diye cevap verdiler. Bunun üzerine Zû Kela ve Zû Amr bana “sen arkadaşın Ebu Bekir'e bizim buraya kadar geldiğimizi, Allah dilerse ileride belki yine dönüp ziyaret edeceğimizi haber ver” deyip Yemen'e geri döndüler.
Medine'ye geldiğimde Ebu Bekir'e onların sözlerini haber verdim. Ebu Bekir “Keşke onları getirseydin” dedi. Bir zaman sonra Zû Amr bana şunları söyledi: Ey Cerîr, senin, benim yanımda bir değerin var. Sana şunu bildireyim. Siz Araplar, bir emir öldüğünde başka bir emiri seçmek konusunda istişare ettiğiniz müddetçe hayır içinde olursunuz. Ancak emirlik kılıç kuvvetiyle elde edilmeye başlandığı zaman ise, galip gelenler artık sultan olurlar ve sultanların öfkelendiği gibi öfkelenir, onların razı oldukları gibi razı olurlar.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34486, B004359
Hadis:
حَدَّثَنِى عَبْدُ اللَّهِ بْنُ أَبِى شَيْبَةَ الْعَبْسِىُّ حَدَّثَنَا ابْنُ إِدْرِيسَ عَنْ إِسْمَاعِيلَ بْنِ أَبِى خَالِدٍ عَنْ قَيْسٍ عَنْ جَرِيرٍ قَالَ كُنْتُ بِالْبَحْرِ فَلَقِيتُ رَجُلَيْنِ مِنْ أَهْلِ الْيَمَنِ ذَا كَلاَعٍ وَذَا عَمْرٍو ، فَجَعَلْتُ أُحَدِّثُهُمْ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ لَهُ ذُو عَمْرٍو لَئِنْ كَانَ الَّذِى تَذْكُرُ مِنْ أَمْرِ صَاحِبِكَ ، لَقَدْ مَرَّ عَلَى أَجَلِهِ مُنْذُ ثَلاَثٍ . وَأَقْبَلاَ مَعِى حَتَّى إِذَا كُنَّا فِى بَعْضِ الطَّرِيقِ رُفِعَ لَنَا رَكْبٌ مِنْ قِبَلِ الْمَدِينَةِ فَسَأَلْنَاهُمْ فَقَالُوا قُبِضَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَاسْتُخْلِفَ أَبُو بَكْرٍ وَالنَّاسُ صَالِحُونَ . فَقَالاَ أَخْبِرْ صَاحِبَكَ أَنَّا قَدْ جِئْنَا وَلَعَلَّنَا سَنَعُودُ إِنْ شَاءَ اللَّهُ ، وَرَجَعَا إِلَى الْيَمَنِ فَأَخْبَرْتُ أَبَا بَكْرٍ بِحَدِيثِهِمْ قَالَ أَفَلاَ جِئْتَ بِهِمْ . فَلَمَّا كَانَ بَعْدُ قَالَ لِى ذُو عَمْرٍو يَا جَرِيرُ إِنَّ بِكَ عَلَىَّ كَرَامَةً ، وَإِنِّى مُخْبِرُكَ خَبَرًا ، إِنَّكُمْ مَعْشَرَ الْعَرَبِ لَنْ تَزَالُوا بِخَيْرٍ مَا كُنْتُمْ إِذَا هَلَكَ أَمِيرٌ تَأَمَّرْتُمْ فِى آخَرَ ، فَإِذَا كَانَتْ بِالسَّيْفِ كَانُوا مُلُوكًا يَغْضَبُونَ غَضَبَ الْمُلُوكِ وَيَرْضَوْنَ رِضَا الْمُلُوكِ .
Tercemesi:
Bana Abdullah b. Ebu Şeybe el-Absî, ona İn İdris, ona İsmail b. Ebu Halid, ona Kays, ona da Cerîr b. Abdullah şöyle demiştir:
Ben deniz yolculuğunda iken Yemen ahalisinden, Zû Kela' ve Zû Amr adında, iki kişiyle karşılaştım ve yolculuk esnasında onlara Rasulullah'ı anlatmaya başladım. Bu sırada Zû Amr, Cerîr'e “eğer senin anlattığın şeyler arkadaşının (Rasulullah'ın) işi ise, onun vefatının üzerinden üç gün geçmiş bulunmaktadır” dedi. (Cerîr devamla der ki:) Bu ikisi benimle beraber geldiler, belli bir mesafe yol almıştık ki o sırada Medine taraflarından gelen bir atlı kafile göründü. Onlara sorduk, bize “Rasulullah vefat etti, yerine Ebu Bekir halife seçildi, insanlar da iyi” diye cevap verdiler. Bunun üzerine Zû Kela ve Zû Amr bana “sen arkadaşın Ebu Bekir'e bizim buraya kadar geldiğimizi, Allah dilerse ileride belki yine dönüp ziyaret edeceğimizi haber ver” deyip Yemen'e geri döndüler.
Medine'ye geldiğimde Ebu Bekir'e onların sözlerini haber verdim. Ebu Bekir “Keşke onları getirseydin” dedi. Bir zaman sonra Zû Amr bana şunları söyledi: Ey Cerîr, senin, benim yanımda bir değerin var. Sana şunu bildireyim. Siz Araplar, bir emir öldüğünde başka bir emiri seçmek konusunda istişare ettiğiniz müddetçe hayır içinde olursunuz. Ancak emirlik kılıç kuvvetiyle elde edilmeye başlandığı zaman ise, galip gelenler artık sultan olurlar ve sultanların öfkelendiği gibi öfkelenir, onların razı oldukları gibi razı olurlar.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Meğâzî 64, 2/121
Senetler:
1. Ebu Amr Cerir b. Abdullah el-Becelî (Cerir b. Abdullah b. Cabir)
2. Kays b. Ebu Hazim el-Becelî (Kays b. Avf b. Abdülharis)
3. ُEbu Abdullah İsmail b. Ebu Halid el-Becelî (İsmail b. Hürmüz)
4. Ebu Muhammed Abdullah b. İdris el-Evdî (Abdullah b. İdris b. Yezid b. Abdurrahman)
5. Ebu Bekir İbn Ebu Şeybe el-Absî (Abdullah b. Muhammed b. İbrahim b. Osman)
Konular:
Hz. Peygamber, vefatı
Toplumsal Düzen, Tesisinde İstişare
Yönetim, halife, tayini ve seçimi
Öneri Formu
Hadis Id, No:
1463, M004281
Hadis:
حَدَّثَنَا شَيْبَانُ بْنُ فَرُّوخَ حَدَّثَنَا جَرِيرُ بْنُ حَازِمٍ حَدَّثَنَا الْحَسَنُ حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ سَمُرَةَ قَالَ قَالَ لِى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"يَا عَبْدَ الرَّحْمَنِ بْنَ سَمُرَةَ لاَ تَسْأَلِ الإِمَارَةَ فَإِنَّكَ إِنْ أُعْطِيتَهَا عَنْ مَسْأَلَةٍ وُكِلْتَ إِلَيْهَا وَإِنْ أُعْطِيتَهَا عَنْ غَيْرِ مَسْأَلَةٍ أُعِنْتَ عَلَيْهَا وَإِذَا حَلَفْتَ عَلَى يَمِينٍ فَرَأَيْتَ غَيْرَهَا خَيْرًا مِنْهَا فَكَفِّرْ عَنْ يَمِينِكَ وَائْتِ الَّذِى هُوَ خَيْرٌ."
[قَالَ أَبُو أَحْمَدَ الْجُلُودِىُّ حَدَّثَنَا أَبُو الْعَبَّاسِ الْمَاسَرْجَسِىُّ حَدَّثَنَا شَيْبَانُ بْنُ فَرُّوخَ. بِهَذَا الْحَدِيثِ.]
Tercemesi:
Bize Şeyban b. Ferruh, ona Cerir b. Hazim, ona Hasan, ona Abdurrahman b. Semura, ona da Rasulullah (sav); "ey Abdurrahman b. Semura! Valilik istemem; zira isteyerek verilirse onunla tek başına kalırsın, istemeden sana verilirse onun için yardım görürsün! Bir şeye yemin eder de başkasını ondan daha hayırlı görürsen hemen yemininden dolayı kefaret ver ve o hayır olan işi yap" buyurdu.
[Ebu Ahmed el-Cülûdî, ona Ebu Abbas el-Mesercesî, ona da Şeyban b. Ferruh bu hadisi rivayet etti.]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Eymân 4281, /695
Senetler:
()
Konular:
Yargı, keffaret
Yemin, yeminle istenileni vermek
Yönetim, halife, tayini ve seçimi
Yönetim, Yöneticilik
Yönetim, yöneticilikte ehliyet
Öneri Formu
Hadis Id, No:
1471, M004282
Hadis:
حَدَّثَنِى عَلِىُّ بْنُ حُجْرٍ السَّعْدِىُّ حَدَّثَنَا هُشَيْمٌ عَنْ يُونُسَ وَمَنْصُورٍ وَحُمَيْدٍ ح
وَحَدَّثَنَا أَبُو كَامِلٍ الْجَحْدَرِىُّ حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ زَيْدٍ عَنْ سِمَاكِ بْنِ عَطِيَّةَ وَيُونُسَ بْنِ عُبَيْدٍ وَهِشَامِ بْنِ حَسَّانَ فِى آخَرِينَ ح
وَحَدَّثَنَا عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ مُعَاذٍ حَدَّثَنَا الْمُعْتَمِرُ عَنْ أَبِيهِ ح
وَحَدَّثَنَا عُقْبَةُ بْنُ مُكْرَمٍ الْعَمِّىُّ حَدَّثَنَا سَعِيدُ بْنُ عَامِرٍ عَنْ سَعِيدٍ عَنْ قَتَادَةَ كُلُّهُمْ عَنِ الْحَسَنِ عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ سَمُرَةَ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم. بِهَذَا الْحَدِيثِ
[قَالَ لِى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم "يَا عَبْدَ الرَّحْمَنِ بْنَ سَمُرَةَ لاَ تَسْأَلِ الإِمَارَةَ فَإِنَّكَ إِنْ أُعْطِيتَهَا عَنْ مَسْأَلَةٍ وُكِلْتَ إِلَيْهَا وَإِنْ أُعْطِيتَهَا عَنْ غَيْرِ مَسْأَلَةٍ أُعِنْتَ عَلَيْهَا وَإِذَا حَلَفْتَ عَلَى يَمِينٍ فَرَأَيْتَ غَيْرَهَا خَيْرًا مِنْهَا فَكَفِّرْ عَنْ يَمِينِكَ وَائْتِ الَّذِى هُوَ خَيْرٌ."] وَلَيْسَ فِى حَدِيثِ الْمُعْتَمِرِ عَنْ أَبِيهِ ذِكْرُ الإِمَارَةِ.
Tercemesi:
Bize Ali b. Hucr es-Sa'dî, ona Hüşeym, ona Yunus, Mansur ve Humeyd; (T)
Bize Ebu Kamil el-Cahderi, ona Hammad b. Zeyd, ona Simak b. Atiyye, Yunus b. Ubeyd ve diğerleri arasında Hişam b. Hassan; (T)
Bize Ubeydullah b. Muaz, ona Mu'temir, ona babası; (T)
Bize Ukbe b. Mükrem el-Ammî, ona Said b. Amir, ona Said, ona Katade, onlara Hasan, ona Abdurrahman b. Semura, ona da Peygamber'den (sav) bu hadisi rivayet etmişlerdir. Mu'temir'in babasından naklettiği rivayette imaret kaydı zikredilmemiştir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Eymân 4282, /695
Senetler:
()
Konular:
Yargı, keffaret
Yemin, yeminle istenileni vermek
Yönetici, iyisi-kötüsü
Yönetim, halife, tayini ve seçimi
Yönetim, Yöneticilik
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34779, B003717
Hadis:
حَدَّثَنَا خَالِدُ بْنُ مَخْلَدٍ حَدَّثَنَا عَلِىُّ بْنُ مُسْهِرٍ عَنْ هِشَامِ بْنِ عُرْوَةَ عَنْ أَبِيهِ قَالَ أَخْبَرَنِى مَرْوَانُ بْنُ الْحَكَمِ قَالَ أَصَابَ عُثْمَانَ بْنَ عَفَّانَ رُعَافٌ شَدِيدٌ سَنَةَ الرُّعَافِ ، حَتَّى حَبَسَهُ عَنِ الْحَجِّ وَأَوْصَى ، فَدَخَلَ عَلَيْهِ رَجُلٌ مِنْ قُرَيْشٍ قَالَ اسْتَخْلِفْ . قَالَ وَقَالُوهُ قَالَ نَعَمْ . قَالَ وَمَنْ فَسَكَتَ ، فَدَخَلَ عَلَيْهِ رَجُلٌ آخَرُ - أَحْسِبُهُ الْحَارِثَ - فَقَالَ اسْتَخْلِفْ . فَقَالَ عُثْمَانُ وَقَالُوا فَقَالَ نَعَمْ . قَالَ وَمَنْ هُوَ فَسَكَتَ قَالَ فَلَعَلَّهُمْ قَالُوا الزُّبَيْرَ قَالَ نَعَمْ . قَالَ أَمَا وَالَّذِى نَفْسِى بِيَدِهِ إِنَّهُ لَخَيْرُهُمْ مَا عَلِمْتُ ، وَإِنْ كَانَ لأَحَبَّهُمْ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم .
Tercemesi:
Bize Halid b. Mahled, ona Ali b. Müshir, ona Hişam b. Urve, ona babası, ona Mervan b. Hakem şöyle söyledi: Hz. Osman ruaf salgını senesinde bu hastalığa yakalandı. O sene hacca gidemedi ve (ölüm endişesiyle) vasiyet etti. Derken Kureyş'ten bir adam Hz. Osman'ın yanına girdi ve 'yerine bir halife tayin et' dedi.
Hz. Osman 'herkes bunu söyledi' dedi. Adam da 'evet' diyerek teyit etti. Osman, 'kimin halef yapılmasını söylüyorlar?' diye sorunca, o kimse sükut etti.
Ravi Mervan dedi ki, Osman'ın yanına başka bir adam daha girdi ki, zannımca o Haristir. O da Hz. Osman'a 'yerine bir halife bırak' dedi. Hz. Osman 'herkes bunu söyledi' dedi. Adam da 'evet' diyerek teyit etti. Osman, 'kimin halef yapılmasını söylüyorlar?' diye sorunca, o kimse sükut etti. Bu defa Hz. Osman kendisi 'belki insanlar Zübeyr'i söylüyorlardır' dedi. Haris, 'evet' diyerek tasdik etti. Bunun üzerine Hz. Osman şöyle söyledi: Canımı elinde tutan Allah'a yemin ederim ki Zübeyr, benim tanıdıklarımın en hayırlısıdır. Resulullah'a da onların en sevimlilerindendir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Fedâili Ashâbi'n-Nebi 13, 1/946
Senetler:
1. Ebu Amr Osman b. Affân (Osman b. Affân b. Ebu Âs b. Ümeyye b. Abdüşems)
2. Ebu Abdulmelik Mervan b. Hakem el-Kuraşi (Mervan b. Hakem b. Ebu As b. Ümeyye)
3. Urve b. Zübeyr el-Esedî (Urve b. Zübeyr b. Avvam b. Huveylid b. Esed)
4. Ebu Münzir Hişam b. Urve el-Esedî (Hişam b. Urve b. Zübeyr b. Avvam)
5. Ebu Hasan Ali b. Müshir el-Kuraşî (Ali b. Müshir b. Ali b. Umeyr)
6. Ebu Heysem Halid b. Mahled el-Katavâni (Halid b. Mahled)
Konular:
Yönetim, halife, tayini ve seçimi
Öneri Formu
Hadis Id, No:
287564, M004714-2
Hadis:
حَدَّثَنَا إِسْحَاقُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ وَابْنُ أَبِى عُمَرَ وَمُحَمَّدُ بْنُ رَافِعٍ وَعَبْدُ بْنُ حُمَيْدٍ وَأَلْفَاظُهُمْ مُتَقَارِبَةٌ قَالَ إِسْحَاقُ وَعَبْدٌ أَخْبَرَنَا وَقَالَ الآخَرَانِ حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ - أَخْبَرَنَا مَعْمَرٌ عَنِ الزُّهْرِىِّ أَخْبَرَنِى سَالِمٌ عَنِ ابْنِ عُمَرَ قَالَ دَخَلْتُ عَلَى حَفْصَةَ فَقَالَتْ أَعَلِمْتَ أَنَّ أَبَاكَ غَيْرُ مُسْتَخْلِفٍ قَالَ قُلْتُ مَا كَانَ لِيَفْعَلَ . قَالَتْ إِنَّهُ فَاعِلٌ . قَالَ فَحَلَفْتُ أَنِّى أُكَلِّمُهُ فِى ذَلِكَ فَسَكَتُّ حَتَّى غَدَوْتُ وَلَمْ أُكَلِّمْهُ - قَالَ - فَكُنْتُ كَأَنَّمَا أَحْمِلُ بِيَمِينِى جَبَلاً حَتَّى رَجَعْتُ فَدَخَلْتُ عَلَيْهِ فَسَأَلَنِى عَنْ حَالِ النَّاسِ وَأَنَا أُخْبِرُهُ - قَالَ - ثُمَّ قُلْتُ لَهُ إِنِّى سَمِعْتُ النَّاسَ يَقُولُونَ مَقَالَةً فَآلَيْتُ أَنْ أَقُولَهَا لَكَ زَعَمُوا أَنَّكَ غَيْرُ مُسْتَخْلِفٍ وَإِنَّهُ لَوْ كَانَ لَكَ رَاعِى إِبِلٍ أَوْ رَاعِى غَنَمٍ ثُمَّ جَاءَكَ وَتَرَكَهَا رَأَيْتَ أَنْ قَدْ ضَيَّعَ فَرِعَايَةُ النَّاسِ أَشَدُّ قَالَ فَوَافَقَهُ قَوْلِى فَوَضَعَ رَأْسَهُ سَاعَةً ثُمَّ رَفَعَهُ إِلَىَّ فَقَالَ إِنَّ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ يَحْفَظُ دِينَهُ وَإِنِّى لَئِنْ لاَ أَسْتَخْلِفْ فَإِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم لَمْ يَسْتَخْلِفْ وَإِنْ أَسْتَخْلِفْ فَإِنَّ أَبَا بَكْرٍ قَدِ اسْتَخْلَفَ . قَالَ فَوَاللَّهِ مَا هُوَ إِلاَّ أَنْ ذَكَرَ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَأَبَا بَكْرٍ فَعَلِمْتُ أَنَّهُ لَمْ يَكُنْ لِيَعْدِلَ بِرَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَحَدًا وَأَنَّهُ غَيْرُ مُسْتَخْلِفٍ .
Tercemesi:
Bize İshak b. İbrahim, İbn Ebu Ömer, Muhammed b. Râfi' ve Abd b. Humeyd, -lafızları yakındır- onlara Abdürezzâk, ona Ma'mer, ona ez-Zührî, ona Sâlim, ona da İbn Ömer şöyle rivayet etmiştir:
Hafsa'nın yanına girdim. "Babanın halife tayin etmeyeceğini öğrendin mi?" dedi. Ben, "Bunu yapacak değildir" dedim. "O yapar" dedi. Bu konuda [babamla] konuşacağıma dair yemin ettim ve sustum. Neticede sabaha erdim ve onunla konuşmadım. Sanki ben sağ elimde bir dağ taşıyordum! Nihayet dönüp yanına girdim. Bana insanların durumunu sordu. Ben kendisine [ahvali] haber verirdim. Ardından ona "İnsanların sana söylemeye yemin ettiğim bir söz söylediklerini işittim. Senin halife bırakmayacağını söylüyorlar. Gerçek şu ki senin deve yahut koyun çobanın olsa ardından onları bırakıp sana gelse onun sürüyü zayi ettiğini düşünürdün! Halbuki insanların yönetimi daha önemlidir" dedim. Sözümü doğruladı, başını bir müddet [önüne] koydu, sonra [başını] bana doğru kaldırıp "Allah (ac) dinini koruyacaktır. Ben halife bırakmazsam Rasulullah (sav) da bırakmamıştı! Halife bırakırsam Ebu Bekir de halife bırakmıştı!" dedi. Vallahi! Rasulullah'ı ve Ebu Bekir'i zikredince Rasulullah'ı kimseye tercih etmeyeceğini ve halife bırakmayacağını anlamadım.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, İmâre 4714, /781
Senetler:
1. İbn Ömer Abdullah b. Ömer el-Adevî (Abdullah b. Ömer b. Hattab)
2. Ebu Ömer Salim b. Abdullah el-Adevî (Salim b. Abdullah b. Ömer b. Hattab)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Ebu Urve Mamer b. Raşid el-Ezdî (Mamer b. Râşid)
5. ُEbu Bekir Abdürrezzak b. Hemmam (Abdürrezzak b. Hemmam b. Nafi)
6. Muhammed b. Ebu Ömer el-Adenî (Muhammed b. Yahya b. Ebu Ömer)
Konular:
Vekil, VekaletYerine Vekil tayin etme
Yönetim, halife, tayini ve seçimi
Öneri Formu
Hadis Id, No:
287565, M004714-3
Hadis:
حَدَّثَنَا إِسْحَاقُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ وَابْنُ أَبِى عُمَرَ وَمُحَمَّدُ بْنُ رَافِعٍ وَعَبْدُ بْنُ حُمَيْدٍ وَأَلْفَاظُهُمْ مُتَقَارِبَةٌ قَالَ إِسْحَاقُ وَعَبْدٌ أَخْبَرَنَا وَقَالَ الآخَرَانِ حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ - أَخْبَرَنَا مَعْمَرٌ عَنِ الزُّهْرِىِّ أَخْبَرَنِى سَالِمٌ عَنِ ابْنِ عُمَرَ قَالَ دَخَلْتُ عَلَى حَفْصَةَ فَقَالَتْ أَعَلِمْتَ أَنَّ أَبَاكَ غَيْرُ مُسْتَخْلِفٍ قَالَ قُلْتُ مَا كَانَ لِيَفْعَلَ . قَالَتْ إِنَّهُ فَاعِلٌ . قَالَ فَحَلَفْتُ أَنِّى أُكَلِّمُهُ فِى ذَلِكَ فَسَكَتُّ حَتَّى غَدَوْتُ وَلَمْ أُكَلِّمْهُ - قَالَ - فَكُنْتُ كَأَنَّمَا أَحْمِلُ بِيَمِينِى جَبَلاً حَتَّى رَجَعْتُ فَدَخَلْتُ عَلَيْهِ فَسَأَلَنِى عَنْ حَالِ النَّاسِ وَأَنَا أُخْبِرُهُ - قَالَ - ثُمَّ قُلْتُ لَهُ إِنِّى سَمِعْتُ النَّاسَ يَقُولُونَ مَقَالَةً فَآلَيْتُ أَنْ أَقُولَهَا لَكَ زَعَمُوا أَنَّكَ غَيْرُ مُسْتَخْلِفٍ وَإِنَّهُ لَوْ كَانَ لَكَ رَاعِى إِبِلٍ أَوْ رَاعِى غَنَمٍ ثُمَّ جَاءَكَ وَتَرَكَهَا رَأَيْتَ أَنْ قَدْ ضَيَّعَ فَرِعَايَةُ النَّاسِ أَشَدُّ قَالَ فَوَافَقَهُ قَوْلِى فَوَضَعَ رَأْسَهُ سَاعَةً ثُمَّ رَفَعَهُ إِلَىَّ فَقَالَ إِنَّ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ يَحْفَظُ دِينَهُ وَإِنِّى لَئِنْ لاَ أَسْتَخْلِفْ فَإِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم لَمْ يَسْتَخْلِفْ وَإِنْ أَسْتَخْلِفْ فَإِنَّ أَبَا بَكْرٍ قَدِ اسْتَخْلَفَ . قَالَ فَوَاللَّهِ مَا هُوَ إِلاَّ أَنْ ذَكَرَ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَأَبَا بَكْرٍ فَعَلِمْتُ أَنَّهُ لَمْ يَكُنْ لِيَعْدِلَ بِرَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَحَدًا وَأَنَّهُ غَيْرُ مُسْتَخْلِفٍ .
Tercemesi:
Bize İshak b. İbrahim, İbn Ebu Ömer, Muhammed b. Râfi' ve Abd b. Humeyd, -lafızları yakındır- onlara Abdürezzâk, ona Ma'mer, ona ez-Zührî, ona Sâlim, ona da İbn Ömer şöyle rivayet etmiştir:
Hafsa'nın yanına girdim. "Babanın halife tayin etmeyeceğini öğrendin mi?" dedi. Ben, "Bunu yapacak değildir" dedim. "O yapar" dedi. Bu konuda [babamla] konuşacağıma dair yemin ettim ve sustum. Neticede sabaha erdim ve onunla konuşmadım. Sanki ben sağ elimde bir dağ taşıyordum! Nihayet dönüp yanına girdim. Bana insanların durumunu sordu. Ben kendisine [ahvali] haber verirdim. Ardından ona "İnsanların sana söylemeye yemin ettiğim bir söz söylediklerini işittim. Senin halife bırakmayacağını söylüyorlar. Gerçek şu ki senin deve yahut koyun çobanın olsa ardından onları bırakıp sana gelse onun sürüyü zayi ettiğini düşünürdün! Halbuki insanların yönetimi daha önemlidir" dedim. Sözümü doğruladı, başını bir müddet [önüne] koydu, sonra [başını] bana doğru kaldırıp "Allah (ac) dinini koruyacaktır. Ben halife bırakmazsam Rasulullah (sav) da bırakmamıştı! Halife bırakırsam Ebu Bekir de halife bırakmıştı!" dedi. Vallahi! Rasulullah'ı ve Ebu Bekir'i zikredince Rasulullah'ı kimseye tercih etmeyeceğini ve halife bırakmayacağını anlamadım.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, İmâre 4714, /781
Senetler:
1. İbn Ömer Abdullah b. Ömer el-Adevî (Abdullah b. Ömer b. Hattab)
2. Ebu Ömer Salim b. Abdullah el-Adevî (Salim b. Abdullah b. Ömer b. Hattab)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Ebu Urve Mamer b. Raşid el-Ezdî (Mamer b. Râşid)
5. ُEbu Bekir Abdürrezzak b. Hemmam (Abdürrezzak b. Hemmam b. Nafi)
6. Muhammed b. Râfi' el-Kuşeyrî (Muhammed b. Râfi' b. Sabur)
Konular:
Vekil, VekaletYerine Vekil tayin etme
Yönetim, halife, tayini ve seçimi
Öneri Formu
Hadis Id, No:
287566, M004714-4
Hadis:
حَدَّثَنَا إِسْحَاقُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ وَابْنُ أَبِى عُمَرَ وَمُحَمَّدُ بْنُ رَافِعٍ وَعَبْدُ بْنُ حُمَيْدٍ وَأَلْفَاظُهُمْ مُتَقَارِبَةٌ قَالَ إِسْحَاقُ وَعَبْدٌ أَخْبَرَنَا وَقَالَ الآخَرَانِ حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ - أَخْبَرَنَا مَعْمَرٌ عَنِ الزُّهْرِىِّ أَخْبَرَنِى سَالِمٌ عَنِ ابْنِ عُمَرَ قَالَ دَخَلْتُ عَلَى حَفْصَةَ فَقَالَتْ أَعَلِمْتَ أَنَّ أَبَاكَ غَيْرُ مُسْتَخْلِفٍ قَالَ قُلْتُ مَا كَانَ لِيَفْعَلَ . قَالَتْ إِنَّهُ فَاعِلٌ . قَالَ فَحَلَفْتُ أَنِّى أُكَلِّمُهُ فِى ذَلِكَ فَسَكَتُّ حَتَّى غَدَوْتُ وَلَمْ أُكَلِّمْهُ - قَالَ - فَكُنْتُ كَأَنَّمَا أَحْمِلُ بِيَمِينِى جَبَلاً حَتَّى رَجَعْتُ فَدَخَلْتُ عَلَيْهِ فَسَأَلَنِى عَنْ حَالِ النَّاسِ وَأَنَا أُخْبِرُهُ - قَالَ - ثُمَّ قُلْتُ لَهُ إِنِّى سَمِعْتُ النَّاسَ يَقُولُونَ مَقَالَةً فَآلَيْتُ أَنْ أَقُولَهَا لَكَ زَعَمُوا أَنَّكَ غَيْرُ مُسْتَخْلِفٍ وَإِنَّهُ لَوْ كَانَ لَكَ رَاعِى إِبِلٍ أَوْ رَاعِى غَنَمٍ ثُمَّ جَاءَكَ وَتَرَكَهَا رَأَيْتَ أَنْ قَدْ ضَيَّعَ فَرِعَايَةُ النَّاسِ أَشَدُّ قَالَ فَوَافَقَهُ قَوْلِى فَوَضَعَ رَأْسَهُ سَاعَةً ثُمَّ رَفَعَهُ إِلَىَّ فَقَالَ إِنَّ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ يَحْفَظُ دِينَهُ وَإِنِّى لَئِنْ لاَ أَسْتَخْلِفْ فَإِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم لَمْ يَسْتَخْلِفْ وَإِنْ أَسْتَخْلِفْ فَإِنَّ أَبَا بَكْرٍ قَدِ اسْتَخْلَفَ . قَالَ فَوَاللَّهِ مَا هُوَ إِلاَّ أَنْ ذَكَرَ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَأَبَا بَكْرٍ فَعَلِمْتُ أَنَّهُ لَمْ يَكُنْ لِيَعْدِلَ بِرَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَحَدًا وَأَنَّهُ غَيْرُ مُسْتَخْلِفٍ .
Tercemesi:
Bize İshak b. İbrahim, İbn Ebu Ömer, Muhammed b. Râfi' ve Abd b. Humeyd, -lafızları yakındır- onlara Abdürezzâk, ona Ma'mer, ona ez-Zührî, ona Sâlim, ona da İbn Ömer şöyle rivayet etmiştir:
Hafsa'nın yanına girdim. "Babanın halife tayin etmeyeceğini öğrendin mi?" dedi. Ben, "Bunu yapacak değildir" dedim. "O yapar" dedi. Bu konuda [babamla] konuşacağıma dair yemin ettim ve sustum. Neticede sabaha erdim ve onunla konuşmadım. Sanki ben sağ elimde bir dağ taşıyordum! Nihayet dönüp yanına girdim. Bana insanların durumunu sordu. Ben kendisine [ahvali] haber verirdim. Ardından ona "İnsanların sana söylemeye yemin ettiğim bir söz söylediklerini işittim. Senin halife bırakmayacağını söylüyorlar. Gerçek şu ki senin deve yahut koyun çobanın olsa ardından onları bırakıp sana gelse onun sürüyü zayi ettiğini düşünürdün! Halbuki insanların yönetimi daha önemlidir" dedim. Sözümü doğruladı, başını bir müddet [önüne] koydu, sonra [başını] bana doğru kaldırıp "Allah (ac) dinini koruyacaktır. Ben halife bırakmazsam Rasulullah (sav) da bırakmamıştı! Halife bırakırsam Ebu Bekir de halife bırakmıştı!" dedi. Vallahi! Rasulullah'ı ve Ebu Bekir'i zikredince Rasulullah'ı kimseye tercih etmeyeceğini ve halife bırakmayacağını anlamadım.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, İmâre 4714, /781
Senetler:
1. İbn Ömer Abdullah b. Ömer el-Adevî (Abdullah b. Ömer b. Hattab)
2. Ebu Ömer Salim b. Abdullah el-Adevî (Salim b. Abdullah b. Ömer b. Hattab)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Ebu Urve Mamer b. Raşid el-Ezdî (Mamer b. Râşid)
5. ُEbu Bekir Abdürrezzak b. Hemmam (Abdürrezzak b. Hemmam b. Nafi)
6. Abd b. Humeyd el-Keşşi (Abdulhumeyd b. Humeyd b. Nasr)
Konular:
Vekil, VekaletYerine Vekil tayin etme
Yönetim, halife, tayini ve seçimi
Öneri Formu
Hadis Id, No:
287589, M006196-2
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِى شَيْبَةَ وَمُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ نُمَيْرٍ - وَاللَّفْظُ لأَبِى بَكْرٍ - قَالاَ حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ بِشْرٍ حَدَّثَنَا عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ عُمَرَ حَدَّثَنِى أَبُو بَكْرِ بْنُ سَالِمٍ عَنْ سَالِمِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ « أُرِيتُ كَأَنِّى أَنْزِعُ بِدَلْوِ بَكْرَةٍ عَلَى قَلِيبٍ فَجَاءَ أَبُو بَكْرٍ فَنَزَعَ ذَنُوبًا أَوْ ذَنُوبَيْنِ فَنَزَعَ نَزْعًا ضَعِيفًا وَاللَّهُ تَبَارَكَ وَتَعَالَى يَغْفِرُ لَهُ ثُمَّ جَاءَ عُمَرُ فَاسْتَقَى فَاسْتَحَالَتْ غَرْبًا فَلَمْ أَرَ عَبْقَرِيًّا مِنَ النَّاسِ يَفْرِى فَرْيَهُ حَتَّى رَوِىَ النَّاسُ وَضَرَبُوا الْعَطَنَ » .
Tercemesi:
Bİze Ebû Bekr b. Ebi Şeybe ile Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr rivayet ettiler. Lâfız Ebû Bekr'indir. (Dediler ki) : Bize Muhammed b. Bişr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydullah b. Ömer rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Ebû Bekr b. Salim, Salim b. Abdillah'dan, o da Abdullah b. Ömer'den naklen rivayet etti ki : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seliem) şöyle buyurmuşlar:
«Bana gösterildi ki : Bir su kuyusunun başında deve kovası ile su çekiyormuşum. Derken Ebû Bekr geldi ve bîr yahut iki kova su çekti. Ama zayıf bir şekilde çekti. Allah Tebareke ve Teâia ona mağfiret buyursun. Sonra Umer geldi. O da su çekti ve kova büyük kovaya döndü. Artık insanlardan onun yaptığını yapacak bir yiğit görmedim. Nihayet İnsanlar suya kandılar ve develeri ağıllara kapadılar.»
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Fedâilü's-sahâbe 6196, /1002
Senetler:
1. İbn Ömer Abdullah b. Ömer el-Adevî (Abdullah b. Ömer b. Hattab)
2. Ebu Ömer Salim b. Abdullah el-Adevî (Salim b. Abdullah b. Ömer b. Hattab)
3. Ebu Bekir b. Salim (Ebu Bekir b. Salim b. Abdullah b. Ömer b. Hattab)
4. Ubeydullah b. Ömer el-Adevî (Ubeydullah b. Ömer b. Hafs b. Asım b. Ömer b. Hattab)
5. Ebu Abdullah Muhammed b. Bişr el-Abdî (Muhammed b. Bişr b. Fürâfisa b. Muhtar b. Rudeyh)
6. Ebu Abdurrahman Muhammed b. Numeyr el-Hemdânî el-Hârifî (Muhammed b. Abdullah b. Numeyr el-Hemedânî)
Konular:
Rüya, peygamberlerin
Yönetim, halife, tayini ve seçimi