161 Kayıt Bulundu.
Bize Osman b. Ebu Şeybe ile Muhammed b. el-Alâ Ebû Muaviye -Osman, İbnu'l-Alâ bize haber verdi dedi-, ona el-A'meş, ona Müslim, ona Mesruk, ona da Abdullah şöyle dedi: "Kadınların iddeti ile ilgili en kısa surenin (Talak suresi), iddetin dört ay on gün olduğunu ifade eden ayetten sonra nazil olduğunu kim iddia ederse, onu lanetlerim."
Bize Osman b. Ebu Şeybe ile Muhammed b. el-Alâ Ebû Muaviye -Osman, İbnu'l-Alâ bize haber verdi dedi-, ona el-A'meş, ona Müslim, ona Mesruk, ona da Abdullah şöyle dedi: "Kadınların iddeti ile ilgili en kısa surenin (Talak suresi), iddetin dört ay on gün olduğunu ifade eden ayetten sonra nazil olduğunu kim iddia ederse, onu lanetlerim."
Açıklama: Hadisin tamamı için bk. BS15020.
Bize Yakub b. İbrahim ed-Devrakî, ona Yahya b. Ebu Bukeyr, ona İbrahim b. Tahman, ona Hişam b. Hassan; (T) Bize Abdullah b. el-Cerrâh el-Kuhistânî de ona Abdullah –yani b. Bekir- es-Sehmî- ona Hişam rivayet etmiştir –bu İbnü’l-Cerrah’ın lafzıdır-: Ona Hafsa, ona Ümm Atiyye'nin rivayet ettiğine göre Nebi (sav) şöyle buyurdu: "Kadın, koca dışında üç günden fazla yas tutamaz. Kocası için dört ay on gün yas tutar. (Bu zaman zarfında) asb türü (Yemen işi renkli) bir elbise dışında boyalı bir elbise giymez, sürme çekmez. Ay halinden temizlenmesine yakın, temizleneceği vakit bir nebze kust ya da ezfâr denilen kokudan sürünebilir." (Ravi) Yakub, "asb" lafzı yerine "yıkanmış olması müstesna" demiş ve yine Yakub: "Kına da yakmaz" ibaresini de eklemiştir.
Bize el-Ka'nebî, ona Abdullah b. Ebu Bekir, ona Humeyd b. Nâfi, ona da Zeynep bt. Ebu Seleme şu üç hadisi rivayet etmiştir: "Zeyneb der ki: Babası Ebu Süfyan b. Harb vefat ettiği zaman, Hz. Peygamber'in (sav) eşi Ümmü Habibe’nin yanına gitmiştim. Ümmü Habibe, içinde sarı renkli güzel koku (halûk veya başka bir koku) bulunan bir koku kabı getirilmesini istedi, ondan bir miktar hizmetçiye sürdükten sonra kendisi, o kokuyu yanaklarına değdirdi, sonra da şöyle dedi: Vallahi, benim hoş kokuya ihtiyacım yok, ama ben Rasulullah’ı (sav) dinledim: 'Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir kadının, kocası için beklemesi gereken dört ay on günlük süre dışında, ölmüş herhangi birisi için üç günden fazla yas tutması helâl değildir' buyuruyordu." "Zeyneb der ki: Sonra kardeşi vefat ettiği sırada Zeyneb bt. Cahş'ın yanına girdim. O, bir miktar koku getirilmesini istedi ve ondan biraz aldıktan sonra şöyle dedi: Vallahi, hoş kokuya ihtiyacım yok, ancak ben, Rasulullah’ı (sav) minber üzerinde dinledim 'Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir kadının, kocası için beklemesi gereken dört ay on gün hariç, ölmüş herhangi bir kimse için üç günden fazla yas tutması helâl değildir' buyuruyordu." "Yine Zeyneb der ki: Ümmü Seleme’yi şöyle derken dinledim: Bir kadın Rasulullah’a (sav) gelerek 'ey Allah’ın Rasulü, benim kızımın kocası vefat etti, gözlerinden rahatsızlandı, ona sürme çekeyim mi?' diye sordu. Rasûlullah (sav) 'hayır' dedi, sonra da 'hepsi dört ay on gündür, hâlbuki cahiliye döneminde sizden herhangi bir kadın, senenin sona ermesi halinde bir tezeği fırlatırdı…' buyurdu." Humeyd der ki: Ben, Zeyneb'e “Sene nihayete erdiğinde bir tezek fırlatırdı ne demektir” dedim, şöyle cevap verdi: Bir kadının kocası öldüğünde, o kadın, kötü, küçücük bir hücreye girer, en kötü elbiselerini giyinir, hoş kokuya ve benzeri bir şeye elini sürmezdi. (Bir sene geçtikten sonra) ona, eşek, koyun ya da kuş gibi bir hayvan getirilir ve ona silinirdi. Bu silindiği şey çoğu kez ölürdü. Sonra dışarı çıkar, ona bir tezek verilirdi, onu fırlatırdı. Bundan sonra artık dilediği gibi koku ya da başka bir şey kullanabilirdi. [Ebu Davud der ki: “Hifş” kelimesi “küçük oda, kümes” demektir.]
Bize Hibbân, ona Abdullah, ona Abdullah b. Avn, ona da Muhammed b. Sîrîn şöyle demiştir: Ben, aralarında Ensâr'dan büyük adamların bulunduğu bir mecliste oturuyordum. İçlerinde Abdurrahman b. Ebu Leylâ da vardı. Ben, Abdullah b. Utbe'nin, Haris kızı Subey'a'nın durumu hakkındaki hadisini zikrettim. Abdurrahman b. Ebu Leylâ “(Abdullah b. Utbe'nin) amcası olan (Abdullah b. Mesud) bunu söyleyen biri değildir” dedi. Bunun üzerine “eğer ben hala Kûfe'de bir yerde bulunan bir adam adına yalan söylediysem demek ki gerçekten çok cesur biriyim” dedim. (Ravi der ki:) Bu arada İbn Sîrîn ses tonunu yükselterek şöyle dedi: Sonra ben çıkıp Mâlik b. Âmir'e ya da Mâlik b. Avf'ın yanına vardım ve ona “hâmile iken kocası ölmüş olan kadının iddeti hakkında İbn Mesud'un görüşü nasıldı?” diye sordum. O da bana şöyle cevap verdi: İbn Mesud bize “siz kadın hakkında ruhsatı, değilde ağır hükmü mü uyguluyorsunuz? Yemin olsun ki kısa olan Nisâ Sûresi (yânî Talâk Sûresi) uzun olan Sureden (Bakara'dan) sonra inmiştir” dedi. Eyüb, Muhammed'den rivayetle “Ebu Atıyye Mâlik b. Âmir'e vardım” şeklinde söylemiştir.
Bize el-Ka'nebî, ona Abdullah b. Ebu Bekir, ona Humeyd b. Nâfi, ona da Zeynep bt. Ebu Seleme şu üç hadisi rivayet etmiştir: "Zeyneb der ki: Babası Ebu Süfyan b. Harb vefat ettiği zaman, Hz. Peygamber'in (sav) eşi Ümmü Habibe’nin yanına gitmiştim. Ümmü Habibe, içinde sarı renkli güzel koku (halûk veya başka bir koku) bulunan bir koku kabı getirilmesini istedi, ondan bir miktar hizmetçiye sürdükten sonra kendisi, o kokuyu yanaklarına değdirdi, sonra da şöyle dedi: Vallahi, benim hoş kokuya ihtiyacım yok, ama ben Rasulullah’ı (sav) dinledim: 'Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir kadının, kocası için beklemesi gereken dört ay on günlük süre dışında, ölmüş herhangi birisi için üç günden fazla yas tutması helâl değildir' buyuruyordu." "Zeyneb der ki: Sonra kardeşi vefat ettiği sırada Zeyneb bt. Cahş'ın yanına girdim. O, bir miktar koku getirilmesini istedi ve ondan biraz aldıktan sonra şöyle dedi: Vallahi, hoş kokuya ihtiyacım yok, ancak ben, Rasulullah’ı (sav) minber üzerinde dinledim 'Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir kadının, kocası için beklemesi gereken dört ay on gün hariç, ölmüş herhangi bir kimse için üç günden fazla yas tutması helâl değildir' buyuruyordu." "Yine Zeyneb der ki: Ümmü Seleme’yi şöyle derken dinledim: Bir kadın Rasulullah’a (sav) gelerek 'ey Allah’ın Rasulü, benim kızımın kocası vefat etti, gözlerinden rahatsızlandı, ona sürme çekeyim mi?' diye sordu. Rasûlullah (sav) 'hayır' dedi, sonra da 'hepsi dört ay on gündür, hâlbuki cahiliye döneminde sizden herhangi bir kadın, senenin sona ermesi halinde bir tezeği fırlatırdı…' buyurdu." Humeyd der ki: Ben, Zeyneb'e “Sene nihayete erdiğinde bir tezek fırlatırdı ne demektir” dedim, şöyle cevap verdi: Bir kadının kocası öldüğünde, o kadın, kötü, küçücük bir hücreye girer, en kötü elbiselerini giyinir, hoş kokuya ve benzeri bir şeye elini sürmezdi. (Bir sene geçtikten sonra) ona, eşek, koyun ya da kuş gibi bir hayvan getirilir ve ona silinirdi. Bu silindiği şey çoğu kez ölürdü. Sonra dışarı çıkar, ona bir tezek verilirdi, onu fırlatırdı. Bundan sonra artık dilediği gibi koku ya da başka bir şey kullanabilirdi. [Ebu Davud der ki: “Hifş” kelimesi “küçük oda, kümes” demektir.]
Bize Yakub b. İbrahim ed-Devrakî, ona Yahya b. Ebu Bukeyr, ona İbrahim b. Tahman, ona Hişam b. Hassan; (T) Bize Abdullah b. el-Cerrâh el-Kuhistânî de ona Abdullah –yani b. Bekir- es-Sehmî- ona Hişam rivayet etmiştir –bu İbnü’l-Cerrah’ın lafzıdır-: Ona Hafsa, ona Ümm Atiyye'nin rivayet ettiğine göre Nebi (sav) şöyle buyurdu: "Kadın, koca dışında üç günden fazla yas tutamaz. Kocası için dört ay on gün yas tutar. (Bu zaman zarfında) asb türü (Yemen işi renkli) bir elbise dışında boyalı bir elbise giymez, sürme çekmez. Ay halinden temizlenmesine yakın, temizleneceği vakit bir nebze kust ya da ezfâr denilen kokudan sürünebilir." Yakub, "asb" lafzı yerine "yıkanmış olması müstesna" demiş ve yine Yakub, "Kına da yakmaz" ibaresini de eklemiştir.