Giriş

Bize Ömer b. Hafs, ona babası (Hasf b. Gıyas), ona el-A‘meş, ona İbrahim, ona da el-Esved’in şöyle dediğini rivayet etti: Abdullah’ın (ders halkasında) bulunuyorduk, derken Huzeyfe geldi, başımıza dikildi, selam verdikten sonra şöyle buyurdu: Sizden daha hayırlı kimseler (sahâbeden bir kısmı) münafık olmuştu. El-Esved: Subhanallah, şüphesiz Allah: “Muhakkak münafıklar cehennemin en aşağı tabakasındadırlar” (Nisa, 4/145) buyurmaktadır, dedi. Abdullah gülümsedi, Huzeyfe de mescidin bir tarafında oturdu. Abdullah kalkınca arkadaşları da dağıldı. Bu arada (Huzeyfe) bana (beni çağırmak maksadıyla) bir çakıl taşı attı, yanına gittim. Huzeyfe dedi ki: (Abdullah) benim ne söylediğimi bildiği halde, güldü. Ben de buna hayret ettim. Gerçekten de sizden daha hayırlı kimseler münafık olmuştu. Sonra onlar tövbe ettiler, Allah da tövbelerini kabul buyurdu.


Açıklama: Huzeyfe (ra) sahâbeden bir kısmının da Allah'ın takdiriyle münafık olup sonra tevbe ettiklerini haber vererek kimsenin kendi imanı hakkında emin olamayacağını, kalplerin Cenâb-ı Hakk'ın elinde olduğunu, dolayısıyla bu konuda dikkatli olmalarını bildirmek istemiştir. bk. İbn Ḥacer el-ʿAsḳalânî, Fetḥu’l-bârî bi şerḥi Saḥîḥi’l-Buḫârî (nşr. Abdulaziz b. Abdullah b. Bâz, Beyrut: Dâru’l-Mâʿrife, 1379), 8/266-7.

    Öneri Formu
31719 B004602 Buhari, Tefsir, (Nisâ) 25

Bize Ebu Yemân, ona Şuayb, ona ez-Zührî, ona Ubeydullah b. Abdullah b. Sevr, ona da Abdullah b. Abbâs (ra) şöyle demiştir: "Allah Teâlâ'nın haklarında 'Eğer her ikiniz de Allah'a tevbe ederseniz ne iyi, çünkü ikinizin de kalbleriniz eğrilmişti...' (et Tahrîm, 66/4) buyurduğu, Hz. Peygamber'in (sav) zevcelerinden iki kişinin kim olduğunu Ömer b. el-Hattâb'a (ra) sormayı çok istiyordum. Nihâyet Hz. Ömer hac seyahatine çıkmış, ben de onunla beraber hacca gitmiştim. Yolda (giderken) Hz. Ömer bir kenara saptı, ben de hemen bir matara su ile onu takip ettim. Ömer gidip abdest bozdu, sonra yanıma geldi, ben de ellerine su döktüm, abdest aldı. Dedim ki: “- Ey mü’minlerin emîri! Yüce Mevlâ’nın haklarında ‘Eğer ikiniz tevbe ederseniz ne güzel! Çünkü ikinizin de kalpleri eğrildi’ buyurduğu, Rasûlullah’ın (sav) hanımlarından ikisi, hangileridir?” “- Hayret sana, ey Abbas’ın oğlu! Onlar, Âişe ile Hafsa’dır.” Sonra Ömer, hadîsi şu şekilde rivâyet etti: "Ben, Ensâr'dan bir komşumla Medîne'nin Avâlî bölgesinde Ümeyye b. Zeyd oğulları mahallesinde oturuyorduk. Biz o komşum ile Medine'ye Hz. Peygam­ber'in yanına nöbetleşe gidiyorduk; bir gün o gidiyor, bir gün de ben gidiyordum. Ben gittiğim zaman o günün vahy haberlerini yahut diğer haberleri ona getirirdim, o gidince de aynı şeyi yapardı. Biz Kureyş kabilesi, kadınlara hükmeden bir millettik. Ensârın yanına geldiğimizde, burada kendilerine kadınların hükmettiği bir halk bulduk. Bizim kadınlarımız da, onların kadınlarından (bu tutumu) öğrenmeye başladılar. Bir gün karıma kızdım. Baktım ki o da bana cevap yetiştiriyor. Onun cevap yetiştirmesini garipseyince de dedi ki: “- Sana cevap yetiştirmemi niye garipsiyorsun? Vallahi Rasûlullah’ın (sav) hanımları da O’na dikleniyorlar; hatta bazen onlardan biri, geceye kadar bütün gün yanına bile uğramıyor.” Bu sözler beni dehşete düşürdü ve "Böyle bir şeyi kim yapıyorsa mahvolmuştur" dedim. Sonra elbisemi giydim, Medîne'ye inip (kızım) Hafsa'nın yanına gittim. Ona, "— Ey Hafsa, sizlerden biri Hz. Peygamber'i tâ akşama kadar bütün gün boyunca kızgın kaldığı oluyor mu?" dedim. "— Evet, dedi. Ben de ona, "— Öyleyse kesinlikle perişan oldun ve hüsrana uğradın. Siz, Rasûlullah'ın (sav) gazabından dolayı Allah'ın size gazab etmeyeceğinden emin mi oldunuz? Allah sana gazap ederse, hiç şüphesiz helâk olursun. Kızım, sen Peygamber'den çok şey isteme ve hiçbir konuda O'na laf yetiştirme, karşılık verme ve Peygamber'den sakın ayrı kalma! Eğer bir ihtiyacın olursa, gel benden iste. Senden daha güzel ve Rasûlullah’a (sav) daha sevgili olan ortağının durumu -Hz. Âişe’yi kastediyor- sakın seni aldatmasın!” dedim. Hz. Ömer, şöyle devam ediyor: “O sırada bizler Gassanlılar’ın, bizimle savaşmak için atlarını nallattıkları haberini konuşuyorduk. O gün arkadaşım Rasûlullah’ın (sav) yanına indi, sonra yatsı vakti bana geldi, kapımı şiddetle çaldı, "- O, orada mı?" dedi. Korktum ve hemen kapıya çıktım. Komşum, "- Bugün büyük bir olay oldu" dedi. “- Ne oldu? Yoksa Gassanlılar mı saldırdı?” dedim. “- Hayır! Daha büyük ve daha korkunç bir şey!... Rasûlullah (sav) hanımlarını boşadı!” dedi. “- Öyleyse Hafsa perişan oldu ve hüsrana uğradı. Zaten bunun olacağını tahmin ediyordum” dedim. Hemen giyinip çıktım, sabah namazını Rasûlullah (sav) ile birlikte kıldım. Namazdan sonra Hz. Peygamber hücresine gitti ve orada yalnızlığa çekildi. Ben hemen Hafsa'nın yanına gittim, baktım ki Hafsa ağlıyor. Ona, "- Neden ağlıyorsun? Ben seni böyle bir netice için uyarmamış mıydım? Rasûlullah (sav) sizleri boşadı mı?” dedim. “- Bilmiyorum, kendisi işte şu hücreye çekildi” dedi. Oradan çıktım, Mescid-i Nebî'deki minberin yanına vardım, baktım ki minberin çevresinde insanlar toplanmış, bir kısmı da ağlıyordu. Bir müddet onlarla oturdum, sonra kendime mani olamadım ve Hz. Peygamber'in uzlete çekildiği hücresine gittim. Rasûlullah’ın (sav) siyah uşağına; “- Ömer’in (görüşmesi) için Rasûlullah’tan (sav) izin iste!” dedim. Uşak içeri girdi, Hz. Peygamber'le konuştu, sonra çıktı ve dedi ki: “- Seni söyledim, ama bir şey demedi.” Bunun üzerine döndüm, tekrar minberin yanına vardım. Oradaki insanlarla bir müddet oturdum. Sonra hislerime engel olamadım, tekrar gidip uşağı buldum. Kendisine, “- Ömer için izin iste!” dedim. Uşak içeri girdi, sonra çıktı ve; “- Seni söyledim, ama yine bir şey demedi” dedi. Tekrar döndüm, minberin yanına vardım, oradaki insanlarla bir müddet daha oturdum. Sonra yine dayanamadım ve tekrar gidip uşağı buldum. Yine; “- Ömer için izin iste!” dedim. Uşak içeri girdi, sonra çıktı ve; “- Seni söyledim, ama yine ses çıkarmadı” dedi. Tam dönüp giderken uşak beni çağırdı; "- Rasûlullah (sav) sana izin verdi" dedi. İçeri girdim, baktım ki Rasûlullah (sav) kuru bir hasıra uzanmış, hasırla üzerine bir döşek koymamış, dolayısıyla vücuduna hasırın izleri çıkmış, başını da içi hurma lifi dolu deri bir yastığa yaslamıştı. Selam verdim, sonra ayakta durup, “- Ey Allah’ın Rasûlü, hanımlarını boşadın mı?” dedim. Başını bana doğru kaldırdı ve, “- Hayır!” dedi. Ben, “- Allahü ekber!” dedim ve ayakta iken sevinçle şöyle devam ettim: "— Ya Rasûlallah! Beni gördün ki, biz Kureyş topluluğu ka­dınlara galip idik. Ama Medine'ye geldiğimizde öyle bir kavim bul­duk ki, kadınları onlara galip geliyor." Bu sözlerim üzerine Hz. Peygamber gülümsedi. Sonra şunları söyledim: "— Yâ Rasûlallah! Beni görseydin, Hafsa'nın yanma girmiştim de ona: 'Sakın arkadaşının Peygamber'e senden daha güzel ve daha sevgili olması seni aldatmasın' demiştim. -Hz. Ömer bu sözüyle Âişe'yi kas­tediyor-." Hz. Peygamber tekrar gülümsedi. Rasûlullah'ın (sav) gülümsediğini görünce, ben de oturdum. Başımı kaldırıp odaya baktım. Vallahi orada üç adet deriden başka göze dokunur hiç bir şey göremedim. Dedim ki: “- Ey Allah’ın Rasûlü, ümmetine genişlik vermesi için Allah’a duâ et! O, Rumlar’a ve İranlılar’a genişlik verdi. Onlar Allah'a mkulluk yapmadıkları halde kendilerine dünyayı verdi.” Bunun üzerine yaslanmış olan Rasûlullah (as.) doğrulup oturdu, sonra şöyle buyurdu: “- Şu dünya hayatının geçici güzelliklerini mi kastediyorsun, ey Hattab’ın oğlu! Onlar öyle bir millettir ki, kendilerine güzellik olarak sadece dünya nimetleri verilmiştir." Bunun üzerine ben hemen, "— Benim için mağfiret dile ey Allah'ın Rasûlü" dedim. Rasûlullah (sav), Hafsa’ya verdiği sırrı Âişe’ye ifşâ etmesi üzerine hanımlarına çok kızmış ve bir ay onların yanına girmemeye yemin etmişti. Tam 29 gün onlardan uzak durdu. Cenab-ı Hakk'ın kendisini azarlaması üzerine eşlerine duyduğu kızgınlık yüzünden "Bir ay eve gelmeyeceğim" diyerek ayrılmıştı. Aradan 29 gün geçince Hz. Âişe'nin hücresine gitti, eşlerini dolaşmaya ilk oradan başladı. Evine geldiğinde Hz Âişe kendisine, “- Ey Allah’ın Rasûlü, sen bir ay bizim yanımıza gelmeyeceğine yemin etmiştin. Halbuki ben saydım, yirmi dokuzuncu gün geldin” dedi. Hz. Peygamber de sadece, “- Ay bazen yirmi dokuz çeker” buyurdu. O ay gerçekten 29 çekmişti. Hz. Âişe dedi ki: Akabinde Cenâb-ı Hak muhayyerlik (boşanmayı veya Hz. Peygamber'le evliliği devam ettiğrmeyi seçmek) âyetini (el-Ahzâb, 28-29) gönderdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, muhayyerlik teklifini ilk olarak bana yaptı, ben de kendisini tercih ettim. Sonra aynı teklifi bütün zevcelerine yaptı, onların da hepsi Rasûlullah'ı (sav) seçtiler.


    Öneri Formu
15013 B005191 Buhari, Nikah, 83

Bize İbn Nümeyr, ona İbn İdris, ona İsmail, ona Kays, ona da Cerîr b. Abdullah (ra) şöyle rivayet etmiştir: "Müslüman olduktan sonra Hz. Peygamber (sav) beni meclisine girmekten asla alıkoymamıştır ve beni gördüğünde hep yüzüme gülümsemiştir."


    Öneri Formu
20609 B006089 Buhari, Edeb, 68

Bize Ahmed, ona İbn Vehb, ona Amr, ona Ebu nadr, ona da Süleyman b. Yesar'ın naklettiğine göre Peygamber'in (sav) zevcesi Âişe (r.anha) şöyle demiştir: "Ben Rasulullah'ın (sav) kü­çük dili görülecek kadar ağzını açarak kahkaha attığını hiç görmedim. O, sadece gülümserdi."


    Öneri Formu
32947 B004828 Buhari, Tefsir, (Ahkâf) 2

Bize Hibban b. Musa, ona Abdullah, ona Mamer, ona ez-Zührî, ona Urve, ona da Aişe (r.anha) şöyle demiştir: Rifaa el-Kurazî eşini boşadı ve bu boşamayı kesin bir şekilde yaptı. Sonra da o kadınla Abdurrahman b. Zebîr evlendi. Bir süre sonra kadın, Rasulullah'a (sav) gelip şöyle dedi: 'Ey Allah'ın Rasulü (sav), (kendisini kasdederek) bu kadın Rifaa'nın eşiydi. Rifaa da onu üç boşamayla kesin bir şekilde boşadı. Ondan sonra bu kadınla Abdurrahman b. Zebîr el-Kurazî evlendi. Fakat, ey Allah'ın Rasulü vallahi onunki (Abdurrahman'ın erkeklik organı) aynı şu elbisenin saçağı gibidir (iktidarsızdır)' Kadın bu sırada üst elbisesinden sarkan bir püskülü tutup gösterdi. Ravi dedi ki: Bu sırada Ebu Bekir de Rasulullah'ın yanında, Halid b. Said b. As ise kendisine (içeri girmesine) izin verilmesi için kapının kenarında oturuyordu. (Kadının konuştuklarını duyunca) Halid dışarıdan Ebu Bekir'e: 'Ey Ebu Bekir! Şu kadına, Rasulullah'ın (sav) huzurunda açıkça kötü konuşmasını niçin yasaklamıyorsun?' diyerek seslendi. Rasulullah sadece (sav) tebessüm ediyordu ve kadına şöyle buyurdu: "Sanıyorum sen (eski kocan) Rifaa'ya dönmek istiyorsun. Fakat sen (şimdiki kocan) Abdurrahman ile zifafa girmedikçe bu dönüş olmaz."


    Öneri Formu
20598 B006084 Buhari, Edeb, 68

Bize Yahya b. Bukeyr, ona Leys, ona Ukayl rivayet etti, başkası ise: Bana Leys, ona Ukayl, ona İbn Şihab, ona Ubeydullah b. Abdullah, ona İbn Abbas’ın rivayet ettiğine göre Ömer b. el-Hattab (r.a) dedi ki: Abdullah b. Ubeyy b. Selûl ölünce cenaze namazını kıldırmak üzere Rasulullah (sav) davet edildi. Rasulullah (sav) (namaz için) durunca, ben onun önüne atıldım ve dedim ki :'Ey Allah’ın Rasulü, İbn Ubeyy’in namazını mı kıldıracaksın? Hâlbuki o, filan günde şunları, şunları söylemişti.' (Ömer devamla) dedi ki: Ona söylediklerini saydım. Rasulullah (sav) gülümsedi ve: "Benden biraz uzak dur, kenara çekil" buyurdu. Ben ona çok ısrar edince: "Ben seçim yapmakta serbest bırakılınca, ben de tercihimi yaptım. Eğer yetmiş defadan fazla ona mağfiret dilediğim takdirde günahlarının bağışlanacağını bilsem, ben de ona yetmiş defadan fazla mağfiret dilerdim" buyurdu. (Ömer devamla) dedi ki: Rasulullah (sav) onun cenaze namazını kıl(dır)dı, sonra da ayrılıp gitti. Aradan fazla zaman geçmeden Berâe (Tevbe) sûresinden o iki âyet: 'Onlardan ölen hiçbir kimsenin namazını asla kılma…fâsık olarak öldüler' (Tevbe 9/84) nâzil oldu. (Ömer) dedi ki: Daha sonra Rasulullah’a (sav) karşı bu şekildeki cüretkârlığıma şaştım. Allah ve Rasulü elbette en iyi bilendir.


    Öneri Formu
32031 B004671 Buhari, Tefsir, (Tevbe) 12

Bize Said b. Ufeyr, ona Leys, ona Ukayl, ona da İbn Şihab Enes b. Malik'in (ra) şöyle anlattığını rivayet etti: "Pazartesi günü Müslümanlar Ebu Bekir'in imamlığıyla sabah namazını kılıyorlardı. Birden Rasulullah (sav), Aişe'nin (r.anha) odasının (kapısı niyetine kullanılan) perdeyi açtı ve onlara baktı. Cemaat o sırada saf tutmuş namaz kılıyordu. Rasulullah (sav) (bu manzarayı görünce çok sevindi), önce tebessüm etti, sonra da sesi duyulacak derecede güldü. Ebu Bekir, Rasulullah'ın namaza gelmek istediğini zannettiğinden, geriye doğru çekilip safa girmeye davrandı." Enes devamla dedi ki: "Müslümanlar Rasulullah'ı (sav) görmekten dolayı o kadar çok sevindiler ki az kalsın namazdan çıkacaklardı. Rasulullah (sav) onlara eliyle "Namazınızı tamamlayınız!” diye işaret etti. Sonra tekrar odasına girdi ve (kapı) perdesini indirdi.


Açıklama: Bu, ashâbın topluca Hz. Peygamber'i (sav) gördükleri son sahnedir.

    Öneri Formu
34612 B004448 Buhari, Megâzî, 83

Bize Abdulaziz b. Abdullah, ona Süleyman, ona Yahya, ona da Ubeyd b. Huneyn, ona da İbn Abbas şöyle rivayet etti: Ömer (kızı) Hafsa'nın yanına girip “Ey kızcağızım! Sakın güzel olduğu için Rasulullah'ın (sav) kendisini sevmesinden hoşlanan şu kadın -Aişe'yi kasdediyor- seni aldatmasın” dedi. (Ömer bu naklinin devamında şöyle dedi.) “Ben Hafsa'ya söylediklerimi Rasulullah'a (sav) anlattım, o da gülümsedi.”


    Öneri Formu
15054 B005218 Buhari, Nikah, 105

Bize Abdulaziz b. Abdullah, ona Süleyman b. Bilal, ona Yahya, ona da Ubeyd b. Huneyn, İbn Abbas’ın şöyle anlattığını nakletti: Ömer b. Hattab’a bir ayet hakkında soru sormak üzere tam bir yıl bekledim. Heybetinden dolayı (sorumu bir türlü) soramıyordum. Nihayet hac yapmak üzere yola çıktı. Ben de onunla birlikte çıktım. (Haccımızı eda ettikten sonra) dönüş yolunda Ömer, yolun bir noktasında (Merru'z-Zahrân'da) tuvalet ihtiyacını gidermek için erâk ağaçlarına doğru saptı. Ben de onu bekledim. Nihayet ihtiyacını giderdi. Sonra beraberinde yürüdüm. (Bir fırsatını buldum.) Ona “Ey mü'minlerin emîri! Kadınlarından Nebi’ye (sav) karşı dayanışma içine giren o iki kadın kimdi?” dedim. Ömer “Hafsa ve Aişe” dedi. “Vallahi bir seneden beri bunu sana sormak istiyordum, fakat senden duyduğum heybetten dolayı soramıyordum” dedim. Ömer “Öyle yapma! Bende bir bilgi olduğunu zannettiğin bir şeyi hemen bana sor ki, bir bilgim varsa onu sana haber veririm” dedi. İbn Abbâs şöyle devam etti: Sonra Ömer şöyle dedi: “Vallahi biz cahiliye döneminde kadınları -Allah onlar için indirdiğini indirinceye ve haklarında verdiği payı verinceye kadar- adam yerine koymazdık. Ben, bir konuda kendi kendime düşünürken karım “Şöyle şöyle yapsan” demişti. Ben de ona 'O senin neyine gerek? Benim düşünmekte olduğum bir işe senin karışman da ne oluyor?' dedim. O da bana 'Hayret ederim sana, ey Hattâb oğlu! Sen sözüne karşılık verilmesini istemiyorsun. Halbuki senin kızın Rasulullah'a karşı çıkabiliyor, hatta bu yüzden Rasulullah o günü öfkeli geçiriyor' dedi. (Karısının bu sözünden sonra) Ömer kalkar, üst elbisesini giyer, (kızı) Hafsa'ya kadar gidip yanına girer ve ona şunları söyler: “Kızım! Sen Rasulullah'a (sav) karşılık veriyor, bütün gününü öfkeli geçirecek kadar söyleniyormuşsun!” Hafsa da “Vallahi biz hepimiz O'na karşılık veririz” der. Bunun üzerine ben (kızıma) “Bilirsin ki ben seni Allah'ın cezalandırmasından ve Rasulünün (sav) öfkesinden daima sakındırırım. Ey kızım! Sakın güzel olduğu için Rasulullah'ın (sav) kendisini sevmesinden hoşlanan bu kadının durumu -Aişe'yi kasdediyordu- seni aldatmasın!” dedim. Ömer şöyle devam etti: “Sonra çıktım, yakınım olduğu için Ümmü Seleme'nin yanına girdim ve onunla da konuştum. Ümmü Seleme de “Hayret ederim sana ey Hattâb oğlu! Her şeye burnunu soktun. Nihayet Rasulullah (sav) ile hanımları arasına da mı girmek istiyorsun?” dedi. İşte bu söz beni öyle bir frenledi ki içimde duyduğum öfkeyi kısmen yatıştırdı. Bunun üzerine onun yanından da çıktım (ve evime döndüm). Benim Ensar’dan bir arkadaşım vardı. Ben (Rasulullah'ın yanına) gitmediğim zaman o bana haber getirir, o gitmediği zaman da ben ona haber getirirdim. Bu esnada biz Gassân meliklerinden birisinden de endişe ediyorduk. Üzerimize yürüyeceği söyleniyordu ve yüreklerimiz ondan korku doluydu. Bir de baktım ki Ensar’lı arkadaşım kapıyı çalıyor 'Aç, aç' dedi. “Gassan’lı mı geldi?” dedim. O da “Hayır! Daha beteri olmuş! Rasulullah (sav) hanımlarından uzaklaşmış” dedi. (İçimden) “(Nihayet) Hafsa ile Aişe'nin burnu sürtüldü” dedim. Elbisemi aldım çıktım, ve oraya (Rasulullah'ın yanına) vardım. Bir de ne göreyim! Rasulullah (sav) birkaç basamakla çıkılır yüksekçe bir odada ve siyahî bir kölesi de ilk basamağın başında. Köleye “(Rasulullah’a) Söyle! Bu (gelen) Ömer b. Hattab’dır” dedim. Nihayet bana izin verdi. Ömer dedi ki: “Ben Rasulullah'a (sav) bu yaşadığım olayları aktardım. Ümmü Seleme'nin sözüne geldiğimde Rasulullah (sav) gülümsedi. O (Rasulullah) bir hasır üzerinde bulunuyordu. Bedeni ile hasır arasında hiçbir şey (giysi) yoktu. Başının altında içi lif dolu bir deri yastık vardı. Ayaklarının yanında karaz yığını (yani tabaklamada kullanılan Arab zamkı denilen ağaç yaprakları) ve baş ucunda da asılı bir post vardı. Rasulullah'ın (sav) böğründe hasırın izlerini gördüm de ağladım. Bana "Seni ağlatan nedir?" buyurdu. Ben de “Ey Allah’ın Rasulü! Kisrâ ve Kayser’in bulundukları durum belli. Sen ise Allah'ın Rasulüsün! (Şu haline bak!)” dedim. Rasulullah (sav) "Dünyanın onların, âhiretin bizim olmasına razı değil misin?" buyurdu.


    Öneri Formu
33348 B004913 Buhari, Tefsir, (Tahrîm) 2

Bize Ebu Yeman, ona Şuayb, ona ez-Zührî, ona Urve b. Zübeyr, ona da Hz. Peygamber'in (sav) eşi Aişe şöyle rivayet etti: Rifâa el-Kurazî'nin karısı Rasulullah'a (sav) geldi. Ben oturmakta idim. Rasulullah'ın (sav) yanında Ebu Bekir de vardı. Kadın: “Ey Allah’ın Rasulü! Ben Rifâa'nın nikâhı altında idim. Rifâa beni boşamış ve boşanmamı (üç talakla) kesinleştirmişti. Ondan sonra ben Abdurrahman b. Zebîr ile evlendim. Fakat hakikat şu ki vallahi Ey Allah’ın Rasulü! Abdurrahman'daki (erkeklik organı), şu elbise saçağı gibi gevşektir (o iktidarsızdır)” dedi. Kadın bunu söylerken kendi üst örtüsünden bir saçak tuttu (da gevşekliği onunla tarif etti). Bu sırada kapının önünde duran ve kendisine henüz içeriye girme izni verilmemiş olan Halid b. Sa'd da kadının bu sözünü işitti. Aişe şöyle devam etti: İşte bu Halid “Ey Ebu Bekir! Rasulullah'ın huzurunda açık saçık söylemekte olan bu kadının böyle konuşmasını engellemez misin!” dedi. Vallahi Rasulullah (sav) gülümsemekten başka bir şey yapmadı. Ve kadına "Sanırım ki, sen eski kocan Rifâa'ya dönmek istiyorsun. Ama (ikinci kocan Abdurrahman) o senin balcığından, sen de onun balcığından tatmadıkça (zifafa girmedikçe) bu olamaz." buyurdu. Rasûlullah'ın bu kıssada söylediği hüküm, bundan sonra uygulanan bir sünnet oldu.


    Öneri Formu
18675 B005792 Buhari, Libâs, 6