1089 Kayıt Bulundu.
Giriş
Bana Muhammed b. Hakem, ona Nadr, ona İsrâîl, ona Sa'd et-Tâî, ona Muhıl b. Halîfe, ona da Adiy b. Hâtim şöyle rivâyet etti: Hz. Peygamber’in (sav) huzurunda iken bir adam gelip fakirlikten şikâyette bulundu. Sonra başka biri gelip yolların kesilmesinden şikâyet etti. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) bana "Ya Adiyy, Hîre’yi gördün mü?" diye sordu. Ben “Görmedim, ancak bana o şehir hakkında bazı haberler verildi” dedim. O zaman Rasulullah (sav) "Eğer ömrün uzun olursa, deve sırtında Hîre’den (tek başına) yola çıkan bir kadının Kâbe’ye kadar gelip onu tavaf edeceğini görürsün. Bu seyahat esnasında o kadın, yüreğinde Allah korkusundan başka hiçbir korku hissetmeyecektir" dedi. Bunun üzerine ben kendi kendime “Ülkelere dehşet saçan Tayy kabilesinin yol kesici eşkıyaları nereye gidecek?” dedim. Hz. Peygamber (sav) sözüne şöyle devam etti: "Eğer ömrün uzun olursa, Kisrâ hazinelerinin fethedildiğini de görürsün." Ben “Hürmüz’ün oğlu Kisrâ mı?” diye sordum. "Evet, Hürmüz’ün oğlu Kisrâ" buyurdu ve şöyle devam etti: "Eğer ömrün uzun olursa, eli altın ve gümüşle dolu olan bir adamın, bunları kabul edecek bir insan aradığını, ama kimsenin onları kabul etmediğini de göreceksin. Hepiniz mutlaka bir gün Allah’a kavuşacaksınız, hem de aranızda hiçbir tercüman olmadan O’na varacaksınız. Allah “Ben sana, (emirlerimi) tebliğ eden bir Peygamber göndermedim mi?” diye soracak. İnsan da “Evet, ya Rabbi” diyecek. Allah tekrar “Ben sana mal vermedim mi? Sana lütufta bulunmadım mı?” diye soracak. İnsan “Evet, ya Rabbi” diyecek. Sonra sağına bakacak, cehennemden başka bir şey göremeyecek. Soluna bakacak, yine cehennemden başka bir şey göremeyecek." Adiyy der ki: Ben, Rasûlullah’ın (sav) şöyle söylediğini de işittim: "Yarım hurma ile olsa da kendinizi cehennemden koruyun! Yarım hurmayı bile bulamazsanız, bari güzel bir sözle cehennemden korunun!" Bana Abdullah, ona Ebu Asım, ona Sa'dân b. Bişr, ona Ebu Mücâhid, ona Muhıll b. Halîfe, ona da Adiyy “Ben Peygamber'in (sav) huzurunda oturuyordum...” diyerek bu hadisi rivayet etti.
Açıklama: Sonda yer alan rivayet senedi ile ilk rivayette yer alan 'Hz. Peygamber’in (sav) huzurundayken' ifadesinden farklı gelen bir lafza dikkat çekilmek istenmiştir.
Bize Musa, ona Ebu Avâne, ona Fırâs, ona Âmir, ona Mesrûk, ona da müminlerin annesi Âişe şöyle demiştir: (Ölüm hastalığı esnasında) Peygamber'in bütün kadınları toplu olarak onun yanında bulunuyorduk. Bizden hiçbir kadın ayrı bırakılmış değildi. Fâtıma (as) yürüyerek bize doğru yönelip geldi. Allah'a yemin ederim ki, Fâtıma'nın yürüyüşü tıpkı Rasulullah'ın yürüyüşüne benzerdi. Rasulullah (sav), Fâtıma'nın gelişini görünce, onu "merhaba kızım" diye selamla karşıladı. Sonra onu sağ yahut sol yanına oturtup ona gizlice bir şey söyledi. Bunun üzerine Fâtıma hüngür hüngür ağladı. Rasulullah (sav) onun hüznünü görünce, ona ikinci defa gizlice bir şey daha söyledi. Bunun üzerine Fâtıma gülmeye başladı. Kadınları arasından ben, Fâtıma'ya hitaben “Rasulullah (sav) biz kadınlar arasından sana gizlice, özel bir şey söyledi. Sonra sen ağlamağa başladın” dedim. Sonra Rasulullah (sav) kalkınca ben Fâtıma'ya “Rasulullah'ın sana gizlice söylediği şey ne idi?” diye sordum. Fâtıma “Ben, Rasulullah'ın gizlice söylediği sırrını ifşa edip yayacak değilim” dedi. Rasulullah (sav) vefat ettiği zaman, yine ben Fâtıma'ya hitaben “ Senin üzerinde bulunan hakkım hatırına o sırrı bana söyle” dedim. Fâtıma “Şimdi evet” dedi ve o sırrı haber verip şöyle dedi: Rasulullah (sav), birinci defasında, Cibril'in her sene bir defa bütün Kur'an'ı kendisiyle mukabele ettiğini söyledi ve "bu sene Cibril Kur'ân'ı benimle iki kere mukabele etti. Bunu da ecelin yaklaşmış olmasından başka bir şey olarak görmüyorum. Sen Allah'ın emrine boyun bük ve sabret. Çünkü ben senin için ne güzel bir öncüyüm" buyurdu. Bunun üzerine ben o gördüğün şekilde ağladım. Rasulullah (sav) benim üzüldüğümü görünce ikinci defa bana gizlice "ey Fâtıma, sen mümin kadınlarının efendisi olmaya razı olmaz mısın" -yahut- "bu ümmetin kadınlarının efendisi olmaya razı olmaz mısın?" buyurdu
Bize Saîd b. Ebu Meryem, ona Muhammed b. Cafer, ona Şerîk b. Abdullah, ona Saîd b. Müseyyeb, ona da Ebu Musa el-Eş'arî şöyle demiştir: Peygamber (sav) bir gün bir ihtiyacı için Medine bostanlarından bir bostana doğru çıktı, ben de O'nun peşi sıra çıktım. Peygamber (sav) bostanın içine girince, kapısı önünde oturdum ve kendi kendime “bugün gönüllü olarak, Peygamber'in kapıcısı olacağım” diye ahdettim. Peygamber (sav) ihtiyacını giderdi sonra oradaki kuyunun ağzı örülmüş kuyunun başına oturdu ve iki elbisesini baldırlarına kadar çekerek ayaklarını kuyunun içine doğru sarkıttı. Bu halde iken Ebu Bekir geldi ve yanına girmek için izin istedi. Ben Ebu Bekir'e “biraz bekle, ben senin için izin alayım” dedim. Ebu Bekir bekledi, ben de Peygamber'e (sav) gelip “ey Allah'ın Peygamberi, Ebu Bekir yanına gelmek için izin istiyor” dedim. Hz. Peygamber (sav) "ona izin ver ve kendisini cennetle müjdele" buyurdu. Ebu Bekir girdi ve Peygamber'in sağ yanına gelip oturdu. O da elbisesini baldırlarına kadar çemreyip ayaklarını kuyunun içine doğru sarkıttı. Sonra Ömer geldi. Ona da “bekle de senin için izin alayım” dedim. Peygamber (sav) "ona izin ver ve onu cennetle müjdele" buyurdu. Ömer gelip Peygamber'in sol tarafında oturdu, elbisesini baldırlarına kadar açıp ayaklarını kuyuya sarkıttı. Bu suretle kuyunun başı doldu, orada oturacak başka bir yer kalmadı. Sonra Osman geldi. Ona da “bekle ben senin için izin alayım” dedim. Peygamber (sav) "ona da izin ver ve onu kendisine isabet edecek belâ ve imtihan karşılığında cennetle müjdele" buyurdu. Osmân da içeriye girdi, onların yanında oturacak bir yer bulamayınca farklı bir yere, onların karşısında kuyunun bir tarafı üzerine oturdu ve elbisesini baldırlarına kadar açtı, sonra ayaklarını kuyunun içine sarkıttı. Ebu Mûsâ der ki: Ben bu sırada bir kardeşimin buraya gelmesini temenni ederek dua etmeye başladım. İbn Müseyyeb der ki: Ben bu iki sahabenin Peygamber'in yanında, Osman'ın ise yalnız oluşunu, onların kabirlerinin aynı yerde, Osman'ın kabrinin ise ayrı yerde olmasıyla yorumladım.