530 Kayıt Bulundu.
Bize Said b. Mansur, ona Hüşeym, ona Husayn b. Abdurrahman şöyle rivayet etmiştir: Said b. Cübeyr'in yanındaydım. “Dün akşam kayan yıldızı gören oldu mu?” diye sordu. “Ben gördüm” dedim. Sonra da “Ama namazda değildim, beni beni akrep sokmuştu” dedim. “Peki ne yaptın?” diye sordu. “Rukye yaptım” dedim. “Seni bunu yapmaya sevk eden nedir?” diye sordu. Ben de “Şa'bî'nin bana rivayet ettiği bir hadis sebebiyle yaptım” dedim. “Şa'bî size ne rivayet etti?” diye sordu. Ben de “Bize Şa'bî, ona da Büreyde b. Husayb el-Eslemî şöyle rivayet ettiğine göre nazar ve zehirli hayvan sokmasından başka bir şeyde rukye yoktur” dedim, bana şöyle dedi: İşittiği şeyle yetinen kimse ne güzel yapmıştır Ancak bize İbn Abbas (ra) Hz. Peygamber'den (sav) şöyle rivayet etmiştir: "Bütün ümmetler bana arz edildi. Bazı peygamberlerin yanında küçük bir topluluk, bazılarının yanında bir adam, iki adam; bazılarının ise yanında kimse bulunmadığını gördüm. Sonra benim önüme büyük bir topluluk geldi. Onun ümmetim olduğunu sandım. 'Bu Musa'nın ümmetidir. Sen ufuğa doğru bak' denildi. Ben de baktım. Yine büyük bir kalabalık vardı. Bana 'Diğer tarafa bak' dediler. Bir de baktım ki yine büyük bir kalabalık. 'İşte bu senin ümmetindir. Onlardan yetmiş bin tanesi hesap ve azap görmeden cennete gireceklerdir' denildi. Bundan sonra Hz. Peygamber (sav) kalkıp evine gitti. Orada bulunanlar cennete hesapsız girecekler hakkında konuşmaya başladılar. Bazıları 'Belki onlar Hz. Peygamber'in ashabıdır' dediler. Bazıları 'Belki müslüman olarak doğup Allah'a şirk koşmayanlardır' dediler ve bir çok fikir yürüttüler. Sonra Hz. Peygamber (sav) yanlarına çıktı ve 'Ne hakkında konuşuyorsunuz?' diye sordu. Ona ne konuştuklarını haber verdiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) 'Onlar rukye yapmayanlar, yaptırmayanlar, bazı şeyleri uğursuzluk saymayanlar ve rablerine tevekkül edenlerdir' buyurdu. Ukkaşe b. Mıhsan 'Ey Allah'ın Rasulü! Dua edin de ben de onlardan olayım' deyince, Hz. Peygamber (sav) 'Sen onlardansın' buyurdu. Başka bir kişi daha kalkıp 'Allah'a dua buyurun da ben de onlardan olayım' dedi. Hz. Peygamber (sav) 'Ukkaşe seni geçti' buyurdu."
Açıklama: Rukye okuyup üfleyerek şifa ummaktır. Bu hadisin son kısmında tedavi için kullanılan şeylerin doğrudan etki sahibi değil, vasıta olduğuna işaret vardır. Hastalığı da, musibeti de, uğursuzluğu da asıl yaratan Allah'tır. Mümin tedavi olurken asıl şifayı Allah'tan bekler ve ona tevekkül eder. Yoksa kasıt tedaviyi reddetmek değildir.
Bize Suveyd b. Nasr, ona Abdullah b. Mübarek, ona Ebu Hayyan et-Teymî, ona Ebu Zur’a b. Amr b. Cerir, ona da Ebu Hureyre'nin rivayet ettiğine göre Rasulullah'a (sav) bir gün et getirilmiş ve kendisine, (etin) sevdiği tarafı olan kol kısmı ikram edilmişti. Hz. Peygamber (sav) ondan bir ısırık aldıktan sonra şöyle buyurmuştur: "Ben kıyamet günü insanların efendisiyim! Bunun neden olduğunu bilir misiniz? Allah, Kıyamet günü insanların, ilklerini ve sonuncularını düz bir yerde toplar. Onlara münadiyi işittirir. Onlara görmeyi keskinleştirir. Güneş de yaklaşır. İnsanları güç yetiremeyecekleri ve tahammül edemeyecekleri gam ve keder kaplar. İnsanların bir kısmı, bir kısmına, 'içinde bulunduğunuz hali görmüyor musunuz? Başınıza geleni görmüyor musunuz? Rabbiniz için size şefaatçi olacak birine bakmaz mısınız?' der. İnsanların bir kısmı, diğer bir kısmına 'Adem'e gidin' der. Adem'e gelirler ve 'ey Adem! Sen, insanların babasısın. Allah seni kudreti ile yarattı, sana ruhundan üfledi ve meleklere emretti de sana secde ettiler. Bizim için Rabbine şefaat dileğinde bulun. İçinde olduğumuz durumu görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun?' derler. Adem 'Rabbim bugün, o kadar öfkelendi ki ne bundan önce, ne de bundan sonra böyle öfkelenmeyecektir. O bana ağacı yasakladı. Ben ise ona isyan ettim! Ben derdime yanarım. Benden başkasına, Nuh'a gidin' der. Nuh'a gelir ve 'ey Nuh! Sen yeryüzündeki peygamberlerin ilkisin. Allah seni şükreden bir kul olarak isimlendirdi. Bizim için Rabbine şefaat dileğinde bulun. İçinde olduğumuz durumu görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun?' derler. Nuh onlara 'Rabbim bugün bundan önce olmadığı kadar öfkelendi. Bundan sonra bunun gibi de öfkelenmeyecektir. Benim kavmime ettiğim bir dua vardı, (bundan dolayı ben şefaatte bulunamam), ben kendi derdime düştüm. Siz İbrahim'e (sav) gidin' der. İbrahim'e gelip 'sen Allah'ın Peygamberi, yeryüzündeki dostusun. Bizim için Rabbine şefaat dileğinde bulun. İçinde olduğumuz durumu görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun?' derler. İbrahim onlara 'Rabbim bugün bundan önce olmadığı kadar öfkelendi. Bundan sonra bunun gibi de öfkelenmeyecektir. Ben üç defa yalan söyledim -Ebu Hayyân bu yalanları hadiste zikretmektedir.- ben kendi derdime düşmüşüm, siz benden başkasına, Musa'ya gidin' der. Musa'ya (sav) gelip 'ey Musa! Sen, Allah'ın Rasulüsün. Allah, elçiliğine seçerek ve seninle konuşarak seni üstün kılmıştır. Bizim için Rabbine şefaat dileğinde bulun. İçinde olduğumuz durumu görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun?' derler. Musa onlara 'Rabbim bugün bundan önce olmadığı kadar öfkelendi. Bundan sonra bunun gibi de öfkelenmeyecektir. Ben öldürmemem gereken birini öldürdüm. Ben kendi derdime düşmüşüm. Siz İsa'ya (sav) gidin. İsa'ya gelip 'ey İsa! Sen, Allah'ın Rasulüsün. İnsanlarla beşikte iken konuştun. Allah'ın, Meryem'e kendisinden ulaştırdığı bir kelimesi ve ondan bir ruhsun. Bizim için Rabbine şefaat dileğinde bulun. İçinde olduğumuz durumu görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun?' derler. İsa onlara 'Rabbim bugün bundan önce olmadığı kadar öfkelendi. Bundan sonra bunun gibi de öfkelenmeyecektir. -Hz. Peygamber, onun bir hatasını zikretmedi- Ben kendi derdime düşmüşüm. Siz benden başkasına, Muhammed'e (sav) gidin' der. En sonunda bana gelip 'ey Muhammed! Sen, Allah'ın Rasulü ve peygamberlerin sonuncususun. Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlamıştır. Bizim için Rabbine şefaat dileğinde bulun İçinde olduğumuz durumu görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun?' derler. Ben de kalkıp Arş'ın altına gelirim. Rabbim için secdeye kapanırım. Ardından Allah, bana ihsanda bulunur. Benden önce kimseye ihsanda bulunmadığı Hamd cümlelerini ve güzel övgülerini bana ilham eder. Ardından 'ey Muhammed! Kaldır başını, iste verilsin, Şefaat et, şefaatin kabul edilsin' denilir. Ben de başımı kaldırıp 'ya Rabbi! Ümmetim, ümmetim' derim. Bunun üzerine bana 'ey Muhammed! Ümmetinden hesaba çekilmeyecek olanları cennet kapılarının sağ kapısından cennete koy. Onlar, bu kapı dışındaki (kapılarda da) insanların ortaklarıdırlar' denilir. Muhammed'in canını kudretinde bulundurana yemin olsun ki, cennet kapılarından ikisinin arası Mekke ile Hecer arası ya da Mekke ile Busrâ arası gibidir." [Bu hususta Ebu Bekir es-Sıddık, Enes, Ukbe b. Âmir ve Ebu Saîd’den de rivayetler gelmiştir. Ebu İsa (Tirmizi) der ki: Bu, hasen sahih bir hadistir. Ebu Hayyan et-Teymî’nin adı Yahya b. Saîd b. Hayyan olup Kûfelidir, sika bir ravidir. Ebu Zur’a b. Amr b. Cerir’in adı ise Herim’dir.]
Aynı isnad ile (Bize Yezîd, ona Muhammed b. Amr, ona Ebu Seleme, ona da Ebu Hureyre şöyle demiştir): Yahudi'nin biri Medine çarşısında “Hz. Musa'yı bütün insanlardan üstün kılan (Allah)'a yemin olsun” dedi. Ensar'dan bir adam da Yahudi'ye bir tokat attı ve “Rasulullah (sav) aramızda iken sen böyle diyorsun” dedi Bunun üzerine Yahudi gelip Rasulullah'a (sav) durumu anlattı. Hz. Peygamber (sav) de "O gün sûra üflenir; Allah’ın dilediklerinden başka göklerde ve yerde kim varsa kıyâmetin dehşetinden çarpılıp cansız yere serilir. Sonra sûra bir daha üflenir; bir de bakarsın ki, bütün ölüler dirilip kabirlerinde ayağa kalkmış, merak ve endişe içinde etraflarına bakınıp duruyorlar" (Zümer, 68) ayetini okuyup şöyle buyurdu: "Şüphesiz ilk dirilen ben olurum ve bir de bakarım ki Musa, Arş'ın direklerinden birine tutunmuş duruyor. Artık bilemiyorum, acaba benden önce mi uyandı, yoksa Allah'ın istisna ettiklerinden miydi? Kim, benim, Yunus b. Mettâ'dan daha hayırlı olduğumu söylerse yalan söylemiş olur."
Açıklama: Hadis sahih isnad ise Muhammed b. Amr dolayısıyla hasendir. Hadisin isnadı için bk. HM009806.
Bize Hişâm b. Ammâr ile Yakub b. Humeyd b. Kâsib, onlara Süfyân b. Uyeyne, ona Amr b. Dînâr, ona Tavus, ona da Ebû Hureyre (ra.), Rasûlullah’ın (sav.) şöyle buyurduğunu haber verdi: "Âdem ve Musa tartıştılar. Musa, Âdem’e “ey Âdem, sen bizim babamızsın. Ama işlediğin günahla bize zarar verdin ve bizi cennetten çıkarttın” dedi. Âdem da ona “ey Musa, Allah, insanlar içinden kelamıyla seni seçti, senin için Tevrat’ı eliyle yazdı. Böyleyken Cenâb-ı Hakk’ın, beni yaratmadan kırk yıl önce hakkımda takdir buyurmuş olduğu bir şeyden dolayı beni kınıyor musun?” dedi. Böylece Âdem, Musa’yı susturdu. Böylece Âdem, Musa’yı susturdu. Böylece Âdem, Musa’yı susturdu." Hz. Peygamber bu cümleyi üç defa tekrarladı.
Bize Yahya b. Saîd, ona Ebu Hayyân, ona Ebu Zür'a b. Amr b. Cerîr, ona da Ebu Hureyre'nin rivayet ettiğine göre Rasulullah'a (sav) bir gün et getirilmiş ve kendisine, (etin) sevdiği tarafı olan kol kısmı ikram edilmişti. Hz. Peygamber (sav) ondan bir ısırık aldıktan sonra şöyle buyurmuştur: "Ben kıyamet günü insanların efendisiyim! Bunun neden olduğunu bilir misiniz? Allah, Kıyamet günü insanların, ilklerini ve sonuncularını düz bir yerde toplar. Onlara münadiyi işittirir. Onlara görmeyi keskinleştirir. Güneş de yaklaşır. İnsanları güç yetiremeyecekleri ve tahammül edemeyecekleri gam ve keder kaplar. İnsanların bir kısmı, bir kısmına, 'içinde bulunduğunuz hali görmüyor musunuz? Başınıza geleni görmüyor musunuz? Rabbiniz için size şefaatçi olacak birine bakmaz mısınız?' der. İnsanların bir kısmı, diğer bir kısmına 'Adem'e gidin' der. Adem'e gelirler ve 'ey Adem! Sen, insanların babasısın. Allah seni kudreti ile yarattı, sana ruhundan üfledi ve meleklere emretti de sana secde ettiler. Bizim için Rabbine şefaat dileğinde bulun. İçinde olduğumuz durumu görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun?' derler. Adem 'Rabbim bugün, o kadar öfkelendi ki ne bundan önce, ne de bundan sonra böyle öfkelenmeyecektir. O bana ağacı yasakladı. Ben ise ona isyan ettim! Ben derdime yanarım. Benden başkasına, Nuh'a gidin' der. Nuh'a gelir ve 'ey Nuh! Sen yeryüzündeki peygamberlerin ilkisin. Allah seni şükreden bir kul olarak isimlendirdi. Bizim için Rabbine şefaat dileğinde bulun. İçinde olduğumuz durumu görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun?' derler. Nuh onlara 'Rabbim bugün bundan önce olmadığı kadar öfkelendi. Bundan sonra bunun gibi de öfkelenmeyecektir. Benim kavmime ettiğim bir dua vardı, (bundan dolayı ben şefaatte bulunamam), ben kendi derdime düştüm. Siz İbrahim'e (sav) gidin' der. İbrahim'e gelip 'sen Allah'ın Peygamberi, yeryüzündeki dostusun. Bizim için Rabbine şefaat dileğinde bulun. İçinde olduğumuz durumu görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun?' derler. İbrahim onlara 'Rabbim bugün bundan önce olmadığı kadar öfkelendi. Bundan sonra bunun gibi de öfkelenmeyecektir' der ve bir kaç kez söylediği yalanlarından bahsedip 'ben kendi derdime düşmüşüm, siz benden başkasına, Musa'ya gidin' der. Musa'ya (sav) gelip 'ey Musa! Sen, Allah'ın Rasulüsün. Allah, elçiliğine seçerek ve seninle konuşarak seni üstün kılmıştır. Bizim için Rabbine şefaat dileğinde bulun. İçinde olduğumuz durumu görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun?' derler. Musa onlara 'Rabbim bugün bundan önce olmadığı kadar öfkelendi. Bundan sonra bunun gibi de öfkelenmeyecektir. Ben öldürmemem gereken birini öldürdüm. Ben kendi derdime düşmüşüm. Siz İsa'ya (sav) gidin. İsa'ya gelip 'ey İsa! Sen, Allah'ın Rasulüsün. İnsanlarla beşikte iken konuştun. Allah'ın, Meryem'e kendisinden ulaştırdığı bir kelimesi ve ondan bir ruhsun. Bizim için Rabbine şefaat dileğinde bulun. İçinde olduğumuz durumu görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun?' derler. İsa onlara 'Rabbim bugün bundan önce olmadığı kadar öfkelendi. Bundan sonra bunun gibi de öfkelenmeyecektir. -Hz. Peygamber, onun bir hatasını zikretmedi- Ben kendi derdime düşmüşüm. Siz benden başkasına, Muhammed'e (sav) gidin' der. En sonunda bana gelip 'ey Muhammed! Sen, Allah'ın Rasulü ve peygamberlerin sonuncususun. Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlamıştır. Bizim için Rabbine şefaat dileğinde bulun İçinde olduğumuz durumu görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun?' derler. Ben de kalkıp Arş'ın altına gelirim. Rabbim için secdeye kapanırım. Ardından Allah, bana ihsanda bulunur. Benden önce kimseye ihsanda bulunmadığı Hamd cümlelerini ve güzel övgülerini bana ilham eder. Ardından 'ey Muhammed! Kaldır başını, iste verilsin, Şefaat et, şefaatin kabul edilsin' denilir. Ben de başımı kaldırıp 'ya Rabbi! Ümmetim, ümmetim' derim. Bunun üzerine bana 'ey Muhammed! Ümmetinden hesaba çekilmeyecek olanları cennet kapılarının sağ kapısından cennete koy. Onlar, bu kapı dışındaki (kapılarda da) insanların ortaklarıdırlar' denilir. Muhammed'in canını kudretinde bulundurana yemin olsun ki, cennet kapılarından ikisinin arası Mekke ile Hecer arası ya da Mekke ile Busrâ arası gibidir."
Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe, ona Ali b. Müshir, ona Muhammed b. Amr, ona Ebu Seleme, ona da Ebu Hureyre şöyle demiştir: Yahudi'nin biri Medine çarşısında “Hz. Musa'yı bütün insanlardan üstün kılan (Allah)'a yemin olsun” dedi. Ensar'dan bir adam da elini kaldırıp Yahudi'ye bir tokat attı ve “Rasulullah (sav) aramızda iken sen böyle diyorsun” dedi Bu durum Rasulullah'a (sav) aktarıldı. Hz. Peygamber (sav) de "O gün sûra üflenir; Allah’ın dilediklerinden başka göklerde ve yerde kim varsa kıyâmetin dehşetinden çarpılıp cansız yere serilir. Sonra sûra bir daha üflenir; bir de bakarsın ki, bütün ölüler dirilip kabirlerinde ayağa kalkmış, merak ve endişe içinde etraflarına bakınıp duruyorlar" (Zümer, 68) ayetini okuyup şöyle buyurdu: "Şüphesiz ilk dirilen ben olurum ve bir de bakarım ki Musa, Arş'ın direklerinden birine tutunmuş duruyor. Artık bilemiyorum, acaba benden önce mi uyandı, yoksa Aziz ve Celil Allah'ın istisna ettiklerinden miydi? Kim, benim, Yunus b. Mettâ'dan daha hayırlı olduğumu söylerse yalan söylemiş olur."
Bize Ebu Kamil, ona İbrahim, ona İbn Şihab, ona Ebu Seleme b. Abdurrahman ve Abdurrahman el-A'rec, o ikisine de Ebu Hureyre şöyle demiştir: Bir Müslüman ile bir Yahudi birbirlerine sövdüler. Müslüman “Hz. Muhammed'i alemlere üstün kılan (Allah)'a yemin olsun” dedi. Yahudi “Hz. Musa'yı alemlere üstün kılan (Allah)'a yemin olsun” dedi. Müslüman kızıp Yahudi'nin gözüne bir yumruk attı. Bunun üzerine Yahudi gidip Rasulullah'a (sav) durumu anlattı. Hz. Peygamber (sav) adamı çağırtıp meseleyi ona sordu, adam da itiraf etti. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Beni Musa'dan üstün tutmayınız. Şüphesiz insanlar kıyamet günü baygın olurlar. İlk uyanan ben olurum ve bir de bakarım ki Musa, Arş'ın bir kenarına tutunmuş duruyor. Artık bilemiyorum, acaba baygın olanlar arasındaydı da benden önce mi uyandı, yoksa Aziz ve Celil Allah'ın istisna ettiklerinden miydi?"
Bize Hişâm b. Ammâr ile Yakub b. Humeyd b. Kâsib, onlara Süfyân b. Uyeyne, ona Amr b. Dînâr, ona Tavus, ona da Ebu Hureyre (ra.) Rasulullah’ın (sav.) şöyle buyurduğunu haber verdi: "Âdem ile Musa tartıştılar. Musa, Âdem’e “ey Âdem, sen babamızsın, ama işlediğin günahla bizi zarara uğrattın ve cennetten çıkarttın” dedi. Âdem de cevaben “ey Musa, Allah, insanlar içinden konuşmak üzere seni seçti, senin için eliyle Tevrat’ı yazdı. Böyleyken, Cenâb-ı Hakk’ın, beni yaratmadan kırk yıl önce hakkımda takdir buyurmuş olduğu bir şeyden dolayı beni kınıyor musun?” dedi. Böylece Âdem, Musa’yı susturdu. Böylece Âdem, Musa’yı susturdu. Böylece Âdem, Musa’yı susturdu." Hz. Peygamber (sav) son cümleyi üç defa tekrar etti.