417 Kayıt Bulundu.
Bize Yahya b. Yahya ve Kuteybe b. Said, ona Yahya, ona Kuteybe, ona Ebu Avane, ona Katade, ona da Enes b. Malik'ten rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Mescitte tükürmek bir küçük günahtır, kefareti ise onu gömmektir."
Bize Abdullah b. Muhammed b. Esma ed-Dübaî ile Şeyban b. Ferruh, o ikisine Mehdi b. Meymun, ona Ebu Uyeyne'nin azatlısı Vasıl, ona Yahya b. Ukayl, ona Yahya b. Yamer, ona Ebu Esved ed-Düeli, ona da Ebu Zer'in rivayet ettiğine göre Nebi (sav) şöyle buyurmuştur: "İyisiyle kötüsüyle ümmetimin amelleri bana gösterildi. Ümmetimin güzel amelleri arasında, yoldan rahatsız verici şeylerin giderilmesinin bulunduğunu gördüm. Kötü amelleri arasında mescide atılan ve üzeri kapatılmayan balgam olduğunu gördüm."
Bize Ubeydullah b. Muaz el-Anberî, ona babası, ona Kehmes, ona Yezid b. Abdullah b. eş-Şıhhir, ona da babasının şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Rasulullah (sav) ile namaz kıldım, onun tükürdüğünü, sonra da onu ayakkabısı ile sürterek temizlediğini gördüm."
Bize Ebu Tahir Ahmed b. Amr, ona İbn Vehb, ona Hayve, ona Muhammed b. Abdurrahman, ona Şeddâd b. el-Hâd'ın azadlısı Ebu Abdullah'ın rivayet ettiğine göre o, Ebu Hureyre'yi ; Rasulullah'ı (sav); "her kim camide bir adamın kaybettiği malını ilan ederek aradığını işitirse, inşallah bulamazsın desin. Çünkü camiler bu maksatla inşa edilmemişlerdir" buyurmuşken işitmiştir.
Bize Züheyr b. Harb, ona el-Mukrî, ona Hayve, ona Ebu'l-Esved, ona da Şeddad'ın azadlısı Ebu Abdullah'ın rivayet ettiğine göre o, Ebu Hureyre'yi şöyle derken işitmiştir: Rasulullah'ı (sav) şöyle buyururken duydum... diyerek hadisi aynen rivayet etmiştir.
Bize Yahya b. Habib el-Harisi, ona Halid -yani İbn el-Haris-, ona Şube'nin şöyle dediğini rivayet etti: Katade'ye mescitte tükürmeye dair soru sordum da o Enes b. Malik Rasulullah'ın (sav); "mescitte tükürmek bir küçük günahtır, kefareti ise onu gömmektir" buyururken dinledim dedi.
Bize Muhammed b. el-Müsenna, ona Yahya b. Said, ona Hişam, ona Katade, ona da Salim b. Ebu'l-Ca'd, Maden b. Ebu Talha'nın şöyle anlattığını rivayet etti: Hz. Ömer bir Cuma günü hutbeye çıktı ve bir konuşma yaptı. Hz. Peygamber'i (sav) ve Ebu Bekir'i andı. (Sonra şöyle devam etti: Rüyamda sanki) bir horozun beni üç kez gagaladığını görür gibi oldum. Ben bu rüyayı ecelimin geldiğinden başka bir şekilde yorumlamıyorum. Bir kısım insanlar benden yerime halife atamamı istiyorlar. Allah dinini, hilafetini ve Peygamberi ile gönderdiği şer'î hükümleri ve ahkâmını zayi edecek değildir. Eğer başıma bir şey gelecek olursa hilafet işi Peygamber'in (sav) vefat ederken kendilerinden razı olduğu altı kişilik şu grubun kendi aralarında istişareleri ile belirlenecektir. Ben kesinlikle biliyorum ki benden sonra bazı kimseler bu işe karşı geleceklerdir. Ben vaktiyle onları İslam üzere (teslim olmaları, fitne çıkarmamaları için) kendi ellerimle dövmüştüm. Eğer böyle yaparlarsa bunlar kâfir ve sapıklardır. Sonra ben, kendimden sonraya Kelâlenin (ölüp geride baba ya da oğul bırakmayan kimse) durumundan daha önemli bir mesele bırakmadığım kanaatindeyim. Rasulullah'a (sav) Kelâle konusunda müracaat ettiğim kadar başka hiçbir meselede müracaat etmedim. Rasulullah da (sav) cevap verirken başka hiçbir meselede bana bu kadar sert davranmadı. Hatta parmağı ile göğsümü dürterek bana; "Ömer! Nisâ suresinin sonundaki, yazın inen ayet sana yetmiyor mu?" buyurdu. Yaşarsam bu konudaki hükmü öyle bir belirleyeceğim ki Kur'an'ı okuyan da okumayan da onunla hüküm verebilecek. Sonra Ömer şöyle devam etti: Allah'ım! Şehirlerdeki valilerine Seni şahit tutarım. Zira ben onları adaletle davransınlar, insanlara dinlerini, Peygamber'in sünnetini öğretsinler, ganimeti aralarında güzelce pay etsinler, kendilerine zor gelen işleri bana havale etsinler diye bu göreve getirdim. Sonra siz ey insanlar! Bence nahoş olan iki bitkiyi, soğan ve sarımsağı yiyorsunuz. Rasul-i Ekrem'in (sav) mescitte bir kimseden bunların kokusunu aldığı zaman onun Baki mezarlığının oraya gönderilmesini emrettiğini gördüm. Her kim soğan sarımsak yerse onları pişirerek öldürsün (kokusunu etkisiz hale getirsin.)
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe, ona İsmail b. Uleyye, ona Said b. Ebu Arube; (T) Bize Züheyr b. Harb ve İshak b. İbrahim, o ikisine Şebabe b. Sevvar, ona Şube, onlara Katade bu isnatla şöyle rivayet etti: [Hz. Ömer bir Cuma günü hutbeye çıktı ve bir konuşma yaptı. Hz. Peygamber'i (sav) ve Ebu Bekir'i andı. (Sonra şöyle devam etti: Rüyamda sanki) bir horozun beni üç kez gagaladığını görür gibi oldum. Ben bu rüyayı ecelimin geldiğinden başka bir şekilde yorumlamıyorum. Bir kısım insanlar benden yerime halife atamamı istiyorlar. Allah dinini, hilafetini ve Peygamberi ile gönderdiği şer'î hükümleri ve ahkâmını zayi edecek değildir. Eğer başıma bir şey gelecek olursa hilafet işi Peygamber’in (sav) vefat ederken kendilerinden razı olduğu altı kişilik şu grubun kendi aralarında istişareleri ile belirlenecektir. Ben kesinlikle biliyorum ki benden sonra bazı kimseler bu işe karşı geleceklerdir. Ben vaktiyle onları İslam üzere (teslim olmaları, fitne çıkarmamaları için) kendi ellerimle dövmüştüm. Eğer böyle yaparlarsa bunlar kâfir ve sapıklardır. Sonra ben, kendimden sonraya Kelâlenin (ölüp geride baba ya da oğul bırakmayan kimse) durumundan daha önemli bir mesele bırakmadığım kanaatindeyim. Rasulullah'a (sav) Kelâle konusunda müracaat ettiğim kadar başka hiçbir meselede müracaat etmedim. Rasulullah da (sav) cevap verirken başka hiçbir meselede bana bu kadar sert davranmadı. Hatta parmağı ile göğsümü dürterek bana; "Ömer! Nisâ suresinin sonundaki, yazın inen ayet sana yetmiyor mu?" dedi. Yaşarsam bu konudaki hükmü öyle bir belirleyeceğim ki Kur'an'ı okuyan da okumayan da onunla hüküm verebilecek. Sonra Ömer şöyle devam etti: Allah’ım! Şehirlerdeki valilerine seni şahit tutarım. Zira ben onları adaletle davransınlar, insanlara dinlerini, Peygamber’in sünnetini öğretsinler, ganimeti aralarında güzelce pay etsinler, kendilerine zor gelen işleri bana havale etsinler diye bu göreve getirdim. Sonra siz ey insanlar! Bence nahoş olan iki bitkiyi, soğan ve sarımsağı yiyorsunuz. Rasul-i Ekrem’in (sav) mescitte bir kimseden bunların kokusunu aldığı zaman onun Baki mezarlığının oraya gönderilmesini emrettiğini gördüm. Her kim soğan sarımsak yerse onları pişirerek öldürsün (kokusunu etkisiz hale getirsin.)]
Bana Muhammed b. Râfi' ile Abd b. Humeyd, o ikisine Abdürrezzak, ona Mamer, ona ez-Zührî, ona İbnü'l-Müseyyeb, ona Ebu Hureyre Rasul-i Ekrem'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Herkim şu bitkiden yerse sakın bizim mescidimize yaklaşmasın ve sarımsak kokusu ile bize eziyet etmesin!"
Bize Amr en-Nakıd, ona İsmail b. Uleyye, ona el-Cüreyrî, ona Ebu Nadre, Ebu Said'in şöyle anlattığını rivayet etti: Hayber’in fethinden daha yeni çıkmıştık ki Rasulullah'ın (sav) ashabı olarak bizler, bu bitkiyi –sarımsağı- yemek durumunda kaldık. Halk açtı. Bu sebeple sarımsaklardan patlayasıya yedik; sonra mescide gittik. Rasul-i Ekrem (sav) kokuyu alınca; "her kim bu pis kokulu bitkiden yemişse sakın mescidde bize yaklaşmasın!" buyurdu. Bunun üzerine cemaat; sarımsak haram kılındı, sarımsak haram kılındı dedi. Cemaatin bu sözü, Hz. Peygamber'in (sav) kulağına gidince; "ey insanlar! Allah'ın bana helal kıldığı bir şeyi haram etmek benim elimde değildir. Fakat sarımsak, kokusundan hoşlanmadığım bir bitkidir" buyurdu.