Bize yusuf b. Musa, ona Übeydullah b. Musa, ona İsrail, ona Ebu Ishâk, ona da Berâ şöyle demiştir:
Rasulullah (sav), Ensar'dan bazı adamları, başlarına Abdullah b. Atîk'i emir tayin ederek Yahudi Ebu Râfi üzerine gönderdi. Ebu Râfi Hz. Peygamber'e eziyet eden, Onun aleyhinde çalışan birisiydi. Hicâz'da kendisine ait bir kalede idi. Birlik kaleye yaklaştığında güneş batmış ve insanlar hayvanlarıyla birlikte meradan dönmüşlerdi. Abdullah arkadaşlarına 'yerinizde oturun, ben gideyim, belki kale bekçilerine görünmeden kaleye girerim' dedi. Kale kapısına doğru yürüdü. Kapıya yaklaştığında, sanki bir ihtiyacını gideriyormuş gibi, elbisesine bürünüp kendisini gizledi. İnsanlar tamamıyla kaleye girmişti. Bu sırada kale bekçisi 'ey Allah'ın kulu, kaleye girmek istersen hemen gir, çünkü kapıyı kapatacağım' dedi. Ben de hemen girip gizlendim. İnsanların kaleye girmesi üzerine kapıcı kapıyı kilitledi ve anahtarları bir direğe astı.
Abdullah der ki: Ben hemen anahtarlara doğru yöneldim ve onları alıp kapıyı açtım. Ebu Râfi'in yanında akşamdan sonra gece sohbeti yapılırdı ve bu sohbet kalenin üst katlarında olurdu. Bu gece sohbeti sona erip, dostları Ebu Râfi'in yanından dağılınca, ben hemen yanına çıktım. Açtığım her kapıyı içeriden sürgüleyerek kapatıyordum. Düşündüm ki, eğer Ebu Râfi'in adamları beni sezerlerse onu öldürünceye kadar bana fırsat bırakmazlar. Bu şekilde Ebu Râfi'in yattığı odaya kadar vardım. O, karanlık bir oda içinde, ailesinin arasındaydı. Odanın neresinde olduğunu kestiremedim. Anlamak için 'ey Ebu Râfi' diye seslendim. 'kim o?' diye karşılık verdi. Ben hemen sesin geldiği tarafa yönelip kılıcımla ilk darbeyi vurdum. Fakat dehşet içinde idim, bir iş göremedim. Ebu Râfi feryat etti. Ben hemen odadan dışarı çıktım ve kısa bir zaman bekleyip tekrar odaya daldım ve 'bu feryat nedir ey Ebu Râfi?' dedim. 'Ananın canı cehenneme, sen seslenmeden önce birisi bana oda içinde kılıçla vurdu' dedi. Abdullah der ki: Ben ona bir darbe daha vurdum, iyice yaraladım. Fakat yine öldüremedim. Sonra kılıcın keskin ucunu onun karnına bastım. Nihayet Ebu Râfi arkasına devrildi. Bu defa onu öldürdüğümü anladım ve hemen kapıları birer birer açmağa başladım. Ardından kale merdiveninin son basamağında, yere vardığımı sanarak ayağımı yere attım, ama mehtaplı bir gecede merdivenden aşağıya düştüm. Bacağım kırıldı. Hemen bir sargı ile bu kırığı sardım, sonra kapının önüne oturdum ve kendi kendime 'onu öldürüp öldürmediğimi öğreninceye kadar bu gece kaleden çıkmam' dedim.
Horoz Ötmeye başlayınca ölümü ilan eden kimse kale surlarının üstünde ayakta 'hicaz ahalisinin tüccarı Ebu Râfi'nin ölümünü bildiririm' diye ilân etti. Bunun üzerine ben artık arkadaşlarımın yanına gittim. Onlara 'Ebu Râfi'den kurtulduk. Allah onu öldürmeyi nasip etti' dedim. Nihayet Peygamber'in (sav) huzuruna vardım ve O'na olanları anlattım. (Ayağımın kırıldığını duyunca) bana "ayağını uzat" buyurdu. Ben de ayağımı uzattım. Rasulullah (sav) ayağımı eliyle sıvazladı. Sanki ayağımdan hiç ağrı duymamış gibi oldum.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
31216, B004039
Hadis:
حَدَّثَنَا يُوسُفُ بْنُ مُوسَى حَدَّثَنَا عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ مُوسَى عَنْ إِسْرَائِيلَ عَنْ أَبِى إِسْحَاقَ عَنِ الْبَرَاءِ قَالَ بَعَثَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم إِلَى أَبِى رَافِعٍ الْيَهُودِىِّ رِجَالاً مِنَ الأَنْصَارِ ، فَأَمَّرَ عَلَيْهِمْ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ عَتِيكٍ ، وَكَانَ أَبُو رَافِعٍ يُؤْذِى رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَيُعِينُ عَلَيْهِ ، وَكَانَ فِى حِصْنٍ لَهُ بِأَرْضِ الْحِجَازِ ، فَلَمَّا دَنَوْا مِنْهُ ، وَقَدْ غَرَبَتِ الشَّمْسُ ، وَرَاحَ النَّاسُ بِسَرْحِهِمْ فَقَالَ عَبْدُ اللَّهِ لأَصْحَابِهِ اجْلِسُوا مَكَانَكُمْ ، فَإِنِّى مُنْطَلِقٌ ، وَمُتَلَطِّفٌ لِلْبَوَّابِ ، لَعَلِّى أَنْ أَدْخُلَ . فَأَقْبَلَ حَتَّى دَنَا مِنَ الْبَابِ ثُمَّ تَقَنَّعَ بِثَوْبِهِ كَأَنَّهُ يَقْضِى حَاجَةً ، وَقَدْ دَخَلَ النَّاسُ ، فَهَتَفَ بِهِ الْبَوَّابُ يَا عَبْدَ اللَّهِ إِنْ كُنْتَ تُرِيدُ أَنْ تَدْخُلَ فَادْخُلْ ، فَإِنِّى أُرِيدُ أَنْ أُغْلِقَ الْبَابَ . فَدَخَلْتُ فَكَمَنْتُ ، فَلَمَّا دَخَلَ النَّاسُ أَغْلَقَ الْبَابَ ، ثُمَّ عَلَّقَ الأَغَالِيقَ عَلَى وَتَدٍ قَالَ فَقُمْتُ إِلَى الأَقَالِيدِ ، فَأَخَذْتُهَا فَفَتَحْتُ الْبَابَ ، وَكَانَ أَبُو رَافِعٍ يُسْمَرُ عِنْدَهُ ، وَكَانَ فِى عَلاَلِىَّ لَهُ ، فَلَمَّا ذَهَبَ عَنْهُ أَهْلُ سَمَرِهِ صَعِدْتُ إِلَيْهِ ، فَجَعَلْتُ كُلَّمَا فَتَحْتُ بَابًا أَغْلَقْتُ عَلَىَّ مِنْ دَاخِلٍ ، قُلْتُ إِنِ الْقَوْمُ نَذِرُوا بِى لَمْ يَخْلُصُوا إِلَىَّ حَتَّى أَقْتُلَهُ . فَانْتَهَيْتُ إِلَيْهِ ، فَإِذَا هُوَ فِى بَيْتٍ مُظْلِمٍ وَسْطَ عِيَالِهِ ، لاَ أَدْرِى أَيْنَ هُوَ مِنَ الْبَيْتِ فَقُلْتُ يَا أَبَا رَافِعٍ . قَالَ مَنْ هَذَا فَأَهْوَيْتُ نَحْوَ الصَّوْتِ ، فَأَضْرِبُهُ ضَرْبَةً بِالسَّيْفِ ، وَأَنَا دَهِشٌ فَمَا أَغْنَيْتُ شَيْئًا ، وَصَاحَ فَخَرَجْتُ مِنَ الْبَيْتِ ، فَأَمْكُثُ غَيْرَ بَعِيدٍ ثُمَّ دَخَلْتُ إِلَيْهِ فَقُلْتُ مَا هَذَا الصَّوْتُ يَا أَبَا رَافِعٍ . فَقَالَ لأُمِّكَ الْوَيْلُ ، إِنَّ رَجُلاً فِى الْبَيْتِ ضَرَبَنِى قَبْلُ بِالسَّيْفِ ، قَالَ فَأَضْرِبُهُ ضَرْبَةً أَثْخَنَتْهُ وَلَمْ أَقْتُلْهُ ، ثُمَّ وَضَعْتُ ظُبَةَ السَّيْفِ فِى بَطْنِهِ حَتَّى أَخَذَ فِى ظَهْرِهِ ، فَعَرَفْتُ أَنِّى قَتَلْتُهُ ، فَجَعَلْتُ أَفْتَحُ الأَبْوَابَ بَابًا بَابًا حَتَّى انْتَهَيْتُ إِلَى دَرَجَةٍ لَهُ ، فَوَضَعْتُ رِجْلِى وَأَنَا أُرَى أَنِّى قَدِ انْتَهَيْتُ إِلَى الأَرْضِ فَوَقَعْتُ فِى لَيْلَةٍ مُقْمِرَةٍ ، فَانْكَسَرَتْ سَاقِى ، فَعَصَبْتُهَا بِعِمَامَةٍ ، ثُمَّ انْطَلَقْتُ حَتَّى جَلَسْتُ عَلَى الْبَابِ فَقُلْتُ لاَ أَخْرُجُ اللَّيْلَةَ حَتَّى أَعْلَمَ أَقَتَلْتُهُ فَلَمَّا صَاحَ الدِّيكُ قَامَ النَّاعِى عَلَى السُّورِ فَقَالَ أَنْعَى أَبَا رَافِعٍ تَاجِرَ أَهْلِ الْحِجَازِ . فَانْطَلَقْتُ إِلَى أَصْحَابِى فَقُلْتُ النَّجَاءَ ، فَقَدْ قَتَلَ اللَّهُ أَبَا رَافِعٍ . فَانْتَهَيْتُ إِلَى النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم فَحَدَّثْتُهُ فَقَالَ " ابْسُطْ رِجْلَكَ ". فَبَسَطْتُ رِجْلِى ، فَمَسَحَهَا ، فَكَأَنَّهَا لَمْ أَشْتَكِهَا قَطُّ .
Tercemesi:
Bize yusuf b. Musa, ona Übeydullah b. Musa, ona İsrail, ona Ebu Ishâk, ona da Berâ şöyle demiştir:
Rasulullah (sav), Ensar'dan bazı adamları, başlarına Abdullah b. Atîk'i emir tayin ederek Yahudi Ebu Râfi üzerine gönderdi. Ebu Râfi Hz. Peygamber'e eziyet eden, Onun aleyhinde çalışan birisiydi. Hicâz'da kendisine ait bir kalede idi. Birlik kaleye yaklaştığında güneş batmış ve insanlar hayvanlarıyla birlikte meradan dönmüşlerdi. Abdullah arkadaşlarına 'yerinizde oturun, ben gideyim, belki kale bekçilerine görünmeden kaleye girerim' dedi. Kale kapısına doğru yürüdü. Kapıya yaklaştığında, sanki bir ihtiyacını gideriyormuş gibi, elbisesine bürünüp kendisini gizledi. İnsanlar tamamıyla kaleye girmişti. Bu sırada kale bekçisi 'ey Allah'ın kulu, kaleye girmek istersen hemen gir, çünkü kapıyı kapatacağım' dedi. Ben de hemen girip gizlendim. İnsanların kaleye girmesi üzerine kapıcı kapıyı kilitledi ve anahtarları bir direğe astı.
Abdullah der ki: Ben hemen anahtarlara doğru yöneldim ve onları alıp kapıyı açtım. Ebu Râfi'in yanında akşamdan sonra gece sohbeti yapılırdı ve bu sohbet kalenin üst katlarında olurdu. Bu gece sohbeti sona erip, dostları Ebu Râfi'in yanından dağılınca, ben hemen yanına çıktım. Açtığım her kapıyı içeriden sürgüleyerek kapatıyordum. Düşündüm ki, eğer Ebu Râfi'in adamları beni sezerlerse onu öldürünceye kadar bana fırsat bırakmazlar. Bu şekilde Ebu Râfi'in yattığı odaya kadar vardım. O, karanlık bir oda içinde, ailesinin arasındaydı. Odanın neresinde olduğunu kestiremedim. Anlamak için 'ey Ebu Râfi' diye seslendim. 'kim o?' diye karşılık verdi. Ben hemen sesin geldiği tarafa yönelip kılıcımla ilk darbeyi vurdum. Fakat dehşet içinde idim, bir iş göremedim. Ebu Râfi feryat etti. Ben hemen odadan dışarı çıktım ve kısa bir zaman bekleyip tekrar odaya daldım ve 'bu feryat nedir ey Ebu Râfi?' dedim. 'Ananın canı cehenneme, sen seslenmeden önce birisi bana oda içinde kılıçla vurdu' dedi. Abdullah der ki: Ben ona bir darbe daha vurdum, iyice yaraladım. Fakat yine öldüremedim. Sonra kılıcın keskin ucunu onun karnına bastım. Nihayet Ebu Râfi arkasına devrildi. Bu defa onu öldürdüğümü anladım ve hemen kapıları birer birer açmağa başladım. Ardından kale merdiveninin son basamağında, yere vardığımı sanarak ayağımı yere attım, ama mehtaplı bir gecede merdivenden aşağıya düştüm. Bacağım kırıldı. Hemen bir sargı ile bu kırığı sardım, sonra kapının önüne oturdum ve kendi kendime 'onu öldürüp öldürmediğimi öğreninceye kadar bu gece kaleden çıkmam' dedim.
Horoz Ötmeye başlayınca ölümü ilan eden kimse kale surlarının üstünde ayakta 'hicaz ahalisinin tüccarı Ebu Râfi'nin ölümünü bildiririm' diye ilân etti. Bunun üzerine ben artık arkadaşlarımın yanına gittim. Onlara 'Ebu Râfi'den kurtulduk. Allah onu öldürmeyi nasip etti' dedim. Nihayet Peygamber'in (sav) huzuruna vardım ve O'na olanları anlattım. (Ayağımın kırıldığını duyunca) bana "ayağını uzat" buyurdu. Ben de ayağımı uzattım. Rasulullah (sav) ayağımı eliyle sıvazladı. Sanki ayağımdan hiç ağrı duymamış gibi oldum.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Meğâzî 16, 2/58
Senetler:
1. Ebu Umare Bera b. Azib el-Ensarî (Bera b. Azib b. Haris b.Adî b. Cüşem)
2. Ebu İshak es-Sebiî (Amr b. Abdullah b. Ubeyd)
3. Ebu Yusuf İsrail b. Yunus es-Sebîî (İsrail b. Yunus b. Ebu İshak)
4. Ubeydullah b. Musa el-Absi (Ubeydullah b. Musa b. Bazam)
5. Ebu Yakub Yusuf b. Musa er-Râzi (Yusuf b. Musa b. Râşid b. Bilal)
Konular:
Diyalog, Hz. Peygamber'in / Sahabenin Yahudilerle ilişkileri
Savaş, hile oluşu
Strateji, Savaş, düşmanın elebaşılarını yok etmek
وَحَدَّثَنَا عَلِىُّ بْنُ حُجْرٍ السَّعْدِىُّ وَعَمْرٌو النَّاقِدُ وَزُهَيْرُ بْنُ حَرْبٍ - وَاللَّفْظُ لِعَلِىٍّ وَزُهَيْرٍ - قَالَ عَلِىٌّ أَخْبَرَنَا وَقَالَ الآخَرَانِ حَدَّثَنَا سُفْيَانُ قَالَ سَمِعَ عَمْرٌو جَابِرًا يَقُولُ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"الْحَرْبُ خَدْعَةٌ."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
2244, M004539
Hadis:
وَحَدَّثَنَا عَلِىُّ بْنُ حُجْرٍ السَّعْدِىُّ وَعَمْرٌو النَّاقِدُ وَزُهَيْرُ بْنُ حَرْبٍ - وَاللَّفْظُ لِعَلِىٍّ وَزُهَيْرٍ - قَالَ عَلِىٌّ أَخْبَرَنَا وَقَالَ الآخَرَانِ حَدَّثَنَا سُفْيَانُ قَالَ سَمِعَ عَمْرٌو جَابِرًا يَقُولُ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"الْحَرْبُ خَدْعَةٌ."
Tercemesi:
Bize Ali b. Hucr es-Sa'dî, Amr en-Nakıd ve Züheyr b. Harb, -hadisin lafızları Ali ile Züheyr'e aittir- onlara Süfyan, ona Amr, ona da Cabir, Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Savaş, hiledir."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Cihâd ve's-Siyer 4539, /741
Senetler:
1. Cabir b. Abdullah el-Ensârî (Cabir b. Abdullah b. Amr b. Haram b. Salebe)
2. Amr b. Dinar el-Cümahî (Amr b. Dinar)
3. Ebu Muhammed Süfyan b. Uyeyne el-Hilâlî (Süfyân b. Uyeyne b. Meymûn)
4. Ebu Hayseme Züheyr b. Harb el-Haraşî (Züheyr b. Harb b. Eştâl)
Konular:
Savaş, hile oluşu
وَحَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ سَهْمٍ أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ الْمُبَارَكِ أَخْبَرَنَا مَعْمَرٌ عَنْ هَمَّامِ بْنِ مُنَبِّهٍ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"الْحَرْبُ خُدْعَةٌ."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
2246, M004540
Hadis:
وَحَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ سَهْمٍ أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ الْمُبَارَكِ أَخْبَرَنَا مَعْمَرٌ عَنْ هَمَّامِ بْنِ مُنَبِّهٍ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"الْحَرْبُ خُدْعَةٌ."
Tercemesi:
Bize Muhammed b. Abdurrahman b. Sehm, ona Abdullah b. Mübarek, ona Hemmâm b. Münebbih, ona da Ebu Hureyre, Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Savaş, hiledir."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Cihâd ve's-Siyer 4540, /741
Senetler:
()
Konular:
Savaş, hile oluşu