411 Kayıt Bulundu.
Giriş
Bize Yezid b. Harun, ona Muhammed (İbn İshâk), ona Salih b. İbrahim, ona Abdurrahman A'rec ona da Ebu Hüreyre'nin rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Üzüm bağına, 'kerm [cömert, kerem sahibi]' demeyin. 'Kerm', ancak müslüman kişidir."
Açıklama: Câhiliye döneminde kendisinden içki yapıldığı ve içki içen insanların kontrollerini kaybederek fazla harcama ve ikramda bulunmalarına sebep olduğu için üzüme cömert anlamında "kerm" denilmekteydi. Hz. Peygamber ise üzüme bu ismin verilmesini uygun görmemiştir (Nevevî, el-Minhâc [Beyrut, 1972], 15/4). Hadisin bu tarikinde yer alan ünlü siyer âlimi İbn İshak hadis âlimleri tarafından müdellis olarak nitelenmiştir. Bu nedenle, hadisin isnadında İbn İshak'ın, Sâlih'ten "an" rivayet lafzı ile rivayette bulunması rivayeti teknik olarak zayıf durumuna düşürmüştür. Fakat hadisin sahih başka tarikleri vardır.
Bize Muhamme b. Meymûn el-Mekkî, ona Süfyan, ona Ebü'z-Zinâd, ona el-A'rec, ona Ebu Hüreyre Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğunu rivayet etti. "Kıyamet gününde Allah katında isimlerin en zelili adı Meliku'l-emlâk olan adamın ismidir." Sûfyân diyor ki: Melikü'l-emlak, 'Şâhân şâh' 'padişahlar padişahı' demektir. " أَخْنَعُ" kelimesi en çirkin anlamındadır. Bu hadis, hasen sahihtir.
Bize Ebu Bekir, ona Gunder, ona Şu'be, ona Ata b. Ebu Meymun, ona Ebu Râfi', ona Ebu Hüreyre şöyle dedi: -"Zeyneb'in adı Berre idi. Bu kadın, adıyla kendisini temize çıkarıyor/övüyor denildi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) ona Zeyneb ismini verdi."
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe, ona Süfyan b. Uyeyne, ona Eyyub, ona Muhammed ona Ebu Hüreyre Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Benim ismimi verin, künyemi kullanmayın."
Bize Abdurrezzâk, ona Ma'mer, ona Zuhrî, ona Urve b. Zübeyir, ona da Hz. Âişe şöyle demiştir: "Ben kendimi bildim bileli, annem ve babam Müslümandı. Hiçbir gün geçmezdi ki, Rasulullah (sav) bize iki vakit —sabah ve akşam— uğramamış olsun. Müslümanlar imtihan ve baskıya uğrayınca, Ebu Bekir Habeşistan tarafına hicret etmek üzere yola çıktı. Birkü’l-Gımâd denilen yere ulaştığında, Kârre kabilesinin reisi olan İbn Duğunne ile karşılaştı. İbn Duğunne ona 'Ey Ebu Bekir! Nereye gidiyorsun?' diye sordu. Ebu Bekir, 'Kavmim beni (yurdumdan) çıkardı' dedi. (...) Ravi hadisin devamını anlattı, sonra da şöyle dedi: Rasulullah (sav) Müslümanlara 'Ben, sizin hicret edeceğiniz yeri gördüm. Bana, iki siyah taşlık (harre) arasında, Hurma ağaçlarının bulunduğu tuzlu/çorak düzlük (sebha) gösterildi' buyurdu. Bunun üzerine Medine’ye hicret edecek olanlar yola çıktı. Daha önce Habeşistan’a hicret etmiş bazı Müslümanlar da Medine’ye döndü. Ebu Bekir de hicret hazırlığına başladı. Ancak Rasulullah (sav) ona 'Acele etme, çünkü bana izin verilmesini umuyorum' buyurdu. Ebu Bekir 'Babam ve anam sana feda olsun, bunu umuyor musun?' diye sordu. Rasulullah (sav) ona 'Evet' dedi. Bunun üzerine Ebu Bekir, Rasulullah'a (sav) arkadaşlık edebilmek için beklemeye başladı ve dört ay boyunca, elinde bulunan iki bineğini (devesini), semur ağacının yapraklarıyla besledi." Zuhrî der ki: Urve’nin aktardığına gör Hz. Âişe şöyle demiştir: "Bir gün öğle sıcağında evimizde oturuyorduk. Ebu Bekir’e iki kişi gelerek 'İşte Rasulullah (sav) başını örtmüş (tekkanni etmiş) olarak, üstelik alışık olmadığımız bir vakitte bize geliyor' dediler. Ebu Bekir 'Babam ve anam Ona feda olsun! Eğer bu saatte gelmişse mutlaka önemli bir iş vardır' dedi. Rasulullah (sav) geldi, izin istedi, ona izin verildi. İçeri girince Ebu Bekir’e 'Yanındakileri dışarı çıkar' buyurdu. Ebu Bekir 'Babam ve anam sana feda olsun ey Allah’ın Rasulü! (Yabancı yok.) Onlar ancak senin ailendir' dedi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) 'Bana (hicret için) çıkmama izin verildi' buyurdu. Ebu Bekir 'Babam sana feda olsun ey Allah’ın Rasulü! (Bu yolculukta) sana arkadaşlık (edecek miyim?)' dedi. Rasulullah (sav) 'Evet' buyurdu. Ebu Bekir 'Babam sana feda olsun ey Allah’ın Rasulü! Şu iki deveden birini al' dedi. Rasulullah (sav) 'Bedelini ödeyerek (alırım)' buyurdu. Âişe der ki: Biz onlara en iyi şekilde yol azığı hazırladık. Bir azık torbasına yiyecek koyduk. Ebu Bekir’in kızı Esmâ, kuşağını ikiye ayırdı, bir parçasıyla torbayı bağladı. Bu sebeple ona 'Zâtü’n-Nitâkeyn' (iki kuşak sahibi) lakabı verildi. Sonra Rasulullah (sav) ile Ebu Bekir, Sevr adlı dağdaki bir mağaraya ulaştılar ve orada üç gece kaldılar."
Bize Müsedded ve Ebu Bekir b. Ebu Şeybe, o ikisine Süfyan, ona Eyyüb es-Sahtiyânî, ona Muhammed b. Sirin, ona Ebu Hureyre, Rasulullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etti. "Benim ismimi verin, künyemi vermeyin." [Ebû Davud, bu hadisi Ebu Hureyre'den aynı şekilde Ebu Salih'in de rivayet ettiğini söylemektedir. Ebu Süfyan'ın Cabir'den rivayeti; Salim b. Ebu'l- Ca'd'ın Cabir'den; Süleyman el-Yeşkürî ve İbnü'l Münkedir'in Cabir'den rivayetleri de bu şekildedir. Enes b. Malik'in rivayeti de aynı şekildedir.]
Bize, Süleyman b. Davud, ona Abdullah b. Vehb, ona Leys b. Sa'd, ona Cafer b. Rabî'a, ona Abdurraman b. Hürmüz A'rec, ona Ebu Hureyre'nin rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Biriniz (üzüm çubuğuna) el-kerm demesin. Çünkü (hakiki) el-kerm Müslüman kişidir, fakat siz (üzüm çubuklarına) üzüm bağları deyiniz."
Bize Müsedded, ona Yahya b. Said, ona Şu'be, ona Atâ b. Ebu Meymûne, ona Ebu Râfi' Ebu Hüreyre'nin şöyle dediğini rivayet etti: "Zeyneb'in ismi Berre idi. Hz. Peygamber (sav) O'na Zeyneb ismini verdi."
Bize Abdurrezzâk, ona Ma'mer, onaCezire ahalisinden bir adam olan İshâk b. Râşid, ona Ömer b. el-Hattâb (ra) şöyle demiştir: "Kişinin kardeşine (dostuna) olan muhabbetini (sevgi bağını) sağlamlaştıran üç şey vardır: Onu, en sevdiği ismiyle çağırması. Mecliste ona yer açması. Karşılaştığında ona selâm vermesidir."
Bize Müsedded ve Ebu Bekir b. Ebu Şeybe, o ikisine Süfyan, ona Eyyüb es-Sahtiyânî, ona Muhammed b. Sirin, ona Ebu Hureyre, Rasulullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etti. "Benim ismimi verin, künyemi vermeyin." [Ebû Davud, bu hadisi Ebu Hureyre'den aynı şekilde Ebu Salih'in de rivayet ettiğini söylemektedir. Ebu Süfyan'ın Cabir'den rivayeti; Salim b. Ebu'l- Ca'd'ın Cabir'den; Süleyman el-Yeşkürî ve İbnü'l Münkedir'in Cabir'den rivayetleri de bu şekildedir. Enes b. Malik'in rivayeti de aynı şekildedir.]