382 Kayıt Bulundu.
Bize Mâlik, ona da Yahya b. Saîd'in rivayet ettiğine göre Ömer b. el-Hattâb, yağ ile ekmek yerken bir bedeviyi davet etmişti. Bedevi, yemekten yemeye ve bir ekmekle tabağın dibindeki yağı almaya başlamıştı. Ömer, ona "Sen yoksul birine benziyorsun" dedi. Adam, "Vallahi, bu güne kadar hiç yağ yemedim ve onun yendiğini de görmedim" dedi. Bunun üzerine Ömer, "İnsanlar bolluğa kavuşana kadar artık ben de yağ yemeyeceğim" dedi.
Açıklama: Yahya b. Said ile Ömer b. Hattab arasında inkıta' vardır.
Bize [Yahya], ona Malik, ona Musa b. Ukbe, ona da Abdurrahman b. Zeyd el-Ensârî'nin rivayet ettiğine göre Enes b. Malik, Irak'tan dönmüştü. Ebu Talha ve Übey b. Ka'b onun yanına girdiler. Enes, onlara ateşte pişirilmiş yemek ikram etti. Hep birlikte yemekten yediler. Ardından Enes, kalkıp abdest aldı. Ebu Talha ve Übey b. Ka'b "Ey Enes! [Ateşte pişirilmiş yemek yedikten sonra abdest almak] Iraklılar'ın bir uygulaması mıdır?" diye sordular. Bunun üzerine Enes, "Keşke abdest almasaydım." dedi. Ebu Talha ve Übey b. Ka'b abdest almaksızın namazlarını kıldılar.
Bize Ubeydullah b. Muâz el-Anberî, Hâmid b. Ömer el-Bekrâvî ve Muhammed b. Abdüla'lâ el-Kaysî, -lafız İbn Muâz'a ait olmakla birlikte- hepsi Mu'temir'den rivayet ettiler. Ona Mu'temir b. Süleyman, ona babası [Süleyman b. Tarhân], ona Ebu Osman, ona Abdurrahman b. Ebu Bekir şöyle rivayet etmiştir: Ashâb-ı suffe fakir insanlardı. Rasulullah (sav) bir keresinde şöyle demişti: "Kimin yanında iki kişilik yemek varsa üç kişiyi; kimin yanında dört kişilik yemek varsa beşinci ve altıncıyı götürsün." Yahut buyurduğu gibidir. [Babam] Ebu Bekir de üç kişi getirmişti. Hz. Peygamber (sav) on kişi götürmüş, Ebu Bekir ise üç kişi götürmüştü. Ben, babam ve annem üç kişiydik. -'Eşim de' deyip demediğini bilmiyorum. Bizim evimizle Ebu Bekir'in evi arasında hizmet gören bir kişi de vardı.- Ebu Bekir, Hz. Peygamber'in (sav) yanında akşam yemeği yemişti ve yatsı namazını kılana kadar orada kalmıştı. Hz. Peygamber (sav) uykuya daldıktan bir süre sonra [Ebu Bekir] [evine] gelmişti. Hanımı ona [Ebu Bekir'e] 'Misafirlerinin yanına gelmekten yahut misafirinin yanına gelmekten seni alıkoyan ne idi?' diye sordu. Ebu Bekir [hanımına] 'Sen onlara akşam yemeği vermedin mi?' diye sordu. Hanımı, 'Sen gelinceye kadar yemek istemediler. [Evdekiler] Onlara yemek arzettiler; ancak onlar yememekte ısrar ettiler.' Abdurrahman, 'Ben gidip saklandım.' (Babam) Ebu Bekir: 'Cahil!' diye seslendi, beddua ve sitem etti. "Yeyin, afiyet olmasın! Vallahi ben bu yemekten asla yemem!" dedi. Bu yemekten bir lokma aldığımızda altından yenisi geliyor, yemek artıyordu. Sonunda doyana kadar yedik ama yemek daha fazla oldu. Ebu Bekir, yemeğe baktı. Yemek ilk geldiği kadar hatta daha fazlaydı. Karısına "Firâsoğullarının kızı! Bu ne böyle?" diye sordu. "Gözümün nuruna yemin olsun! İlk getirdiğim yemekten üç kat daha fazla" dedi. Bunun üzerine Ebu Bekir yemekten yedi ve "Ettiğim yemin şeytandanmış" dedi. Yemekten bir lokma aldı ve onu Rasulullah'a (sav) götürdü. Yemek, Rasulullah'ın [sav] evinde kaldı. Bizimle bir topluluk arasında bir akit vardı. Akit zamanı gelmişti. On iki kişiden her biriyle birlikte başka adamlar da vardı. Sayısını Allah bilir. Onların hepsi, gelip bu yemekten yediler. Yahut dediği gibidir.
Bize Mâlik, ona Süheyl b. Ebu Sâlih, ona babası [Ebû Salih es-Semmân], ona da Ebu Hüreyre'nin rivayet ettiğine göre Rasulullah'a (sav) bir kafir misafir olmuştu. Rasulullah (sav), onun için koyun sağılmasını emretti. Koyun sağıldı, misafir sütü içti. Sonra başka bir koyun daha sağıldı. Misafir onu da içti. Sonra bir tane daha derken tam yedi tane koyunun sütünü içti. Sabah vakti bu misafir müslüman oldu. Rasulullah (sav) yine onun için koyun sağılmasını emretti. Bir kere sağıldı, sütü içti. Bir koyun daha sağıldı. Ancak bu koyunun sütünü bitiremedi. Rasulullah (sav), şöyle buyurdu: "Mümin bir mideyi, kafir ise yedi mideyi [doyurmak için] içer."
Bize Mâlik, ona Saîd b. Ebu Saîd el-Makburî, ona da Ebu Şüreyh el-Ka'bî'nin rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Her kim Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsa ya hayır söylesin yahut sussun. Her kim Allah'a ve âhiret gününe iman ediyorsa komşusuna iyi davransın. Her kim Allah ve âhiret gününe iman ediyorsa misafirine ikram etsin. Misafir bir gün izzet ve ikramla ağırlanır. Normal bir şekilde ağırlanması ise üç gündür. Üç günden sonrası [ev sahibinden misafirine] sadakadır. Misafirin ev sahibini sıkıntıda bırakacak kadar uzun süre kalması helal olmaz."
Bize Mâlik, ona Muhammed b. Amr b. Halhale, ona da Humeyd b. Mâlik b. Huseym şöyle rivayet etmiştir: Ebu Hüreyre ile birlikte el-Akîk'teki arazisinde oturuyordum. Ona Medine ahalisinden bir topluluk bineklerinin üzerinde geldiler. Onun yanında konakladılar. Ebu Hüreyre, "Anneme git ve oğlun sana selam söylüyor ve bize yiyecek bir şeyler hazırlasın diyor de." dedi. Bir tepsiye üç parça ekmek, biraz yağ ve tuz koydu. Tepsiyi başımın üzerine alıp onlara getirdim. Tepsiyi önlerine koyunca Ebu Hüreyre, tekbir getirdi ve "Biz hurma ve sudan başka şey bulamazken ekmek nimetiyle bizi doyuran Allah'a hamd olsun" dedi. Gelenler yemekten hiç yemediler ve oradan ayrıldılar. Ebu Hüreyre, bana şöyle dedi: "Yeğenim! Koyunlarına iyi bak. Burun akıntılarını sil. Ağılını temizle. Namazını ağılın bir tarafında kıl. Koyun cennet hayvanlarındandır. Nefsim kudretinde olan Allah'a yemin olsun ki insanlara öyle bir zaman gelecek ki üç beş koyun, insana Mervan'ın evinden bile kıymetli gelecek."
Bize Cübâre b. Muğallis, ona el-Muhâribî, ona Abdurrahman b. Nehşel, ona Dahhâk b. Müzâhim, ona da İbn Abbâs, Rasulullah’ın (sav) şöyle buyurduğunu nakletti: “Hayır, içerisinde yemek yenen eve, bıçağın deve hörgücüne ulaşmasından daha hızlı ulaşır.”
Bize Malik, ona Nâfi, ona da Ömer b. Hattab'ın azatlısı Eslem şöyle rivayet etti: Hz. Ömer, [gayri müslimlerden] altın [para] sahiplerine dört dinar, gümüş [para] sahiplerine de kırk dirhem cizye [vergisi] koydu. Ayrıca onları (yolculuk halindeki) müslümanlara yardım etmekle ve (evlerine misafir olarak gelen Müslümanları) üç gün süreyle ağırlamakla yükümlü tuttu.
Bize Mâlik, ona Yahyâ b. Saîd, ona da Saîd b. Müseyyeb şöyle söylemiştir: İlk misafir kabul eden, ilk sünnet olan, ilk bıyık kesen ve saçında ilk ak gören insan, İbrahim’dir (as). Hz. İbrahim saçının ağardığını görünce “Allah'ım! Bu, neye alamettir?” dedi. Yüce Allah (cc), “Kemal işareti, ya İbrahim” buyurdu. O (as) da “Kemalimi artır, ya Rabbi” diye dua etti. Yahya dedi ki: İmam Malik’in şöyle söylediğini işittim: Bıyık, dudağı çevreleyen et görününceye kadar kısaltılır. Bir müslüman bıyığın diğer yerlerini kesmeyerek kendi haline bırakır.
Bize Yezîd b. Hârun, ona Müsennâ b. Sa'îd, ona Ebu Süfyân Talha b. Nâfi, ona da Câbir b. Abdullah’ın şöyle anlattığını nakletti: Resul-i Ekrem (sav) bir gün elimi tutup (beni) evine götürdü ve “Hiç sabah yemeği” -veya “hiç akşam yemeği” -(Şüphe eden Talha’dır)- var mı?” diye sordu. (Câbir) sözüne şöyle devam etti: Bunun üzerine (eşi) [Hz. Peygamber'e (sav)] ekmek parçaları çıkarttı. O (sav) da “Hiç katık yok mu?” diye sordu. (Evdekiler) “Hayır, sadece biraz sirke var!” cevabını verdiler. O zaman [Hz. Peygamber (sav)] “Onu getirin. Sirke ne güzel katıktır!” buyurdu. Câbir, sözünün devamında şöyle dedi: Artık ben bunu Rasulullah’tan (sav) duyduğumdan beri sirkeyi sevmekteyim. Ebu Süfyân, şöyle dedi: Ben de bunu Câbir'den duyduğumdan beri onu (sirkeyi) sevmekteyim.