Giriş

Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe, ona Şebabe b. Sevvar, ona Süleyman b. el-Mugîra, ona Sabit, ona Abdurrahman b. Ebu Leyla, ona Mikdad şöyle demiştir: İki arkadaşımla birlikte yoldan gelmiştik. Açlıktan ve yorgunluktan bir şey duyamaz, bir şey göremez olmuştuk. Rasulullah'ın (sav) ashabından bizi misafir etmelerini istemeye başladık. (Ashabın büyük bir kısmımın fakir olup, yiyecek bir şeyleri bulunmaması sebebiyle) Hiç kimse bizi kabul etmedi. Hz. Peygamber'e (sav) geldik. Bizi evine götürdü. Üç tane keçi vardı. Hz. Peygamber (sav); "şu keçilerin sütünü sağın da aramızda pay edin" buyurdu. Biz keçileri sağıyor, her birimiz nasibimizi içiyorduk. Hz. Peygamber'e (sav) de payını veriyorduk. Geceleyin bize gelip öyle selam veriyordu ki uyuyanı uyandırmıyor, uyanık olana sesini duyuruyordu. Sonra mescide gelip namaz kılıyor ardından gelip sütünü içiyordu. Bir gece şeytan aklıma girdi. Payıma düşen sütü de içmiştim. Şeytan; Muhammed Ensara gidiyor. Ona ikram ediyorlar. Onun buradan içeceği bir yudum süte ihtiyacı yok dedi. Ben de sütün başına gelip onu içtim. Süt mideme inip çıkarmaya çare olmadığını anlayınca şeytan bana pişmanlık verdi ve yazıklar olsun sana! Ne yaptın? Muhammed'in içeceğini içtin. Birazdan gelip onu bulamayınca sana beddua eder hem dünyan hem ahiretin helak olur dedi. Üzerimde örtündüğüm bir örtü vardı. Ayaklarıma koyduğumda başım, başıma koyduğumda ayaklarım ortaya çıkıyordu. Uyumaya çalıştım ama uykum gelmiyordu. İki arkadaşım ise benim yaptığımı yapmadıklarından dolayı gönül rahatlığıyla uyumuşlardı. Biraz sonra Hz. Peygamber (sav) geldi ve önceki gibi selam verdi. Ardından mescide geçti. Namaz kıldı. Sonra içeceğini almak için geldi. İçeceği tası açınca onda bir şey bulamadı. Başını gökyüzüne kaldırdı. Şimdi bana beddua ediyor, helak olacağım dedim. "Allah'ım beni doyuranı sen de doyur. Bana içecek verene sen de ver" diye dua etti. Örtümü aldım üzerime çektim. Bıçağı alıp keçilerin yanına gittim. Hangisi semiz ise onu Rasulullah (sav) için kesecektim. Bir de baktım ki keçilerin sütü toplanmış. Hz. Peygamber'in (sav) ailesine ait bir tası aldım. Aslında onun içine süt sağmazlardı. Ama o tasa sütü sağdım. Hatta sütün üzerine köpük çıktı. Rasulullah'a (sav); bu gece sütünüzü içtiniz mi diye sordum. Ben; ey Allah'ın Rasulü! İç dedim. İçti ve bana verdi. Ben; ey Allah'ın Rasulü! İç dedim. Hz. Peygamber'in (sav) süte kandığını ve Onun (sav) duasına nail olduğumu anlayınca güldüm, öyle ki yere düştüm. Hz. Peygamber (sav); "bu senin yaramazlıklarından (biridir) ey Mikdad" buyurdu. Ben; ey Allah'ın Rasulü! Şöyle şöyle yaptım diye yaptıklarımı anlattım. Hz. Peygamber (sav); "bu, Allah'ın rahmetinden başka bir şey değildir. Sen benden izin istesen de arkadaşlarımızı uyandırsak. Onlar da bu sütten nasiplenselerdi ya" buyurdu. Ben; seni hak din ile gönderen Allah'a yemin olsun ki! O sütten seninle nasiplendim ya, başkalarının nasiplenmesiyle ilgilenmem artık dedim.


Açıklama: "Bu, Allah'ın rahmetinden başka bir şey değildir” sözünden murad, “Bu sütü vakitsiz halk edip âdeti hilâfına biriktirmesi, Allah'ın bir rahmetidir” demektir.

    Öneri Formu
5465 M005362 Müslim, Eşribe, 174

Bize İshak b. İbrahim, ona Nadr b. Şümeyl, ona Süleyman b. el-Muğîra, ona Sabit, ona Abdurrahman b. Ebu Leylâ, ona Mikdad şöyle demiştir: [İki arkadaşımla birlikte yoldan gelmiştik. Açlıktan ve yorgunluktan bir şey duyamaz, bir şey göremez olmuştuk. Rasulullah'ın (sav) ashabından bizi misafir etmelerini istemeye başladık. Hiç kimse bizi kabul etmedi. Hz. Peygamber'e (sav) geldik. Bizi evine götürdü. Üç tane keçi vardı. Hz. Peygamber (sav) "Şu keçilerin sütünü sağın da aramızda pay edin" buyurdu. Biz keçileri sağıyor, her birimiz nasibimizi içiyorduk. Hz. Peygamber'e (sav) de payını veriyorduk. Geceleyin bize gelip öyle selam veriyordu ki uyuyanı uyandırmıyor, uyanık olana sesini duyuruyordu. Sonra mescide gelip namaz kılıyor ardından gelip sütünü içiyordu. Bir gece şeytan aklıma girdi. Payıma düşen sütü de içmiştim. Şeytan; Muhammed ensara gidiyor, Ona ikram ediyorlar. Onun buradan içeceği bir yudum süte ihtiyacı yok dedi. Ben de sütün başına gelip onu içtim. Süt mideme inip çıkarmaya çare olmadığını anlayınca şeytan bana pişmanlık verdi ve yazıklar olsun sana! Ne yaptın? Muhammed'in içeceğini içtin. Birazdan gelip onu bulamayınca sana beddua eder hem dünyan hem ahiretin helak olur dedi. Üzerimde örtündüğüm bir örtü vardı. Ayaklarıma koyduğumda başım, başıma koyduğumda ayaklarım ortaya çıkıyordu. Uyumaya çalıştım ama uykum gelmiyordu. İki arkadaşım ise benim yaptığımı yapmadıklarından dolayı gönül rahatlığıyla uyumuşlardı. Biraz sonra Hz. Peygamber (sav) geldi ve önceki gibi selam verdi. Ardından mescide geçti. Namaz kıldı. Sonra içeceğini almak için geldi. İçeceği tası açınca onda bir şey bulamadı. Başını gökyüzüne kaldırdı. Şimdi bana beddua ediyor, helak olacağım dedim. "Allah'ım beni doyuranı sen de doyur. Bana içecek verene sen de ver" diye dua etti. Örtümü aldım üzerime çektim. Bıçağı alıp keçilerin yanına gittim. Hangisi semiz ise onu Rasulullah (sav) için kesecektim. Bir de baktım ki keçilerin sütü toplanmış. Hz. Peygamber'in (sav) ailesine ait bir tası aldım. Aslında onun içine süt sağmazlardı. Ama o tasa sütü sağdım. Hatta sütün üzerine köpük çıktı. Rasulullah'a (sav); bu gece sütünüzü içtiniz mi diye sordum. Ben; ey Allah'ın Rasulü, iç dedim. İçti ve bana verdi. Ben; ey Allah'ın Rasulü, iç dedim. Hz. Peygamber'in (sav) süte kandığını ve Onun (sav) duasına nail olduğumu anlayınca güldüm, öyle ki yere düştüm. Hz. Peygamber (sav); "bu senin yaramazlıklarından (biridir) ey Mikdad" buyurdu. Ben; ey Allah'ın Rasulü! Şöyle şöyle yaptım diye yaptıklarımı anlattım. Hz. Peygamber (sav); "bu, Allah'ın rahmetinden başka bir şey değildir. Sen benden izin istesen de arkadaşlarımızı uyandırsak. Onlar da bu sütten nasiplenselerdi ya" buyurdu. Ben; seni hak din ile gönderen Allah'a yemin olsun ki! O sütten seninle nasiplendim ya, başkalarının nasiplenmesiyle ilgilenmem artık dedim.]


Açıklama: "Bu, Allah'ın rahmetinden başka bir şey değildir" sözünden murâd "Bu sütü vakitsiz halk edip âdeti hilâfına biriktirmesi Allah'ın bir rahme­tidir" demektir.

    Öneri Formu
5466 M005363 Müslim, Eşribe, 174

Bize Ebu Küreyb Muhammed b. Alâ, ona Veki', ona Fudayl b. Ğazvan, ona Ebu Hazim, ona da Ebu Hureyre'nin rivayet ettiğine göre ensardan bir adamın yanında bir misafir kalmıştı. Evinde sadece kendisi ve çocuklarına yetecek kadar yiyecek vardı. Karısına; çocukları uyut, kandili söndür ve yemeği misafirin önüne koy demişti. Bu olay üzerine; "ve onlardan bazıları zor durumda olsalar bile diğerlerini kendilerine tercih ederler" (Haşr, 59/9) ayeti nazil olmuştu.


Açıklama: İlgili ayetin tam meali: Daha önceden Medine'yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir. (Haşr, 59/9)

    Öneri Formu
5462 M005360 Müslim, Eşribe, 173

Bize Züheyr b. Harb, ona Cerir b. Abdulhamid, ona Fudayl b. Ğazvan, ona Ebu Hazim el-Eşcaî, ona Ebu Hureyre şöyle rivayet etti: Bir adam Rasulullah'a (sav) gelip; ben aç ve bitap düştüm dedi. Hz. Peygamber (sav) eşlerinden birine haber gönderdi, eşi ise; seni hak ile gönderen Allah'a yemin olsun ki evde sudan başka bir şey yok diye cevap verdi. Daha sonra Allah Rasulü başka bir hanımına haber gönderdi, o eşi de aynı cevabı gönderdi. Hepsi de seni hak üzere gönderen Allah'a yemin olsun ki sudan başka bir şey yok demişlerdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav); "bu adamı bu akşam misafir edene Allah rahmetiyle muamele eylesin" buyurdu. Ensardan bir zat kalkıp; ben misafir ederim ey Allah'ın Rasulü dedi ve onu evine götürdü. Eşine; yiyecek bir şey var mı diye sordu. Eşi; sadece çocuklarımın azığı var diye cevap verdi. Ensardan olan zat; sen çocukları bir şeyle avut. Misafirimiz gelince ışığı söndür ve ona biz de yiyormuşuz gibi yap. O yemeye başlayınca kandili söndür dedi. Böylece oturdular, misafir yemeğini yedi. Sabah olunca ensardan olan zat Hz. Peygamber'e (sav) gitti. Hz. Peygamber (sav); "eşinle bu gece misafire yaptığınız Allah'ın hoşuna gitti" buyurdu.


    Öneri Formu
5460 M005359 Müslim, Eşribe, 172

Bize Ubeydullah b. Muaz el-Anberî, Hamid b. Ömer el-Bekrâvî ve Muhammed b. Abdüla'la el-Kaysî, -lafız İbn Muaz'a ait olmakla birlikte-, onlara Mu'temir b. Süleyman, ona Mu'temir b. Süleyman, ona babası (Süleyman b. Tarhân), ona Ebu Osman, ona Abdurrahman b. Ebu Bekir şöyle rivayet etmiştir: Ashabı suffa fakir insanlardı. Rasullah (sav) bir keresinde şöyle demişti: "Kimin yanında iki kişilik yemek varsa, üç kişiyi; kimin yanında dört kişilik yemek varsa, beşinci ve altıncıyı götürsün." Yahut buyurduğu gibidir. (Babam Ebu Bekir) de üç kişi getirmişti. Hz. Peygamber (sav) on kişi götürmüş, (babam) Ebu Bekir ise üç kişi götürmüştü. Ben, babam ve annem üç kişiydik. Eşim de deyip demediğini bilmiyorum. Bizim evimizle Ebu Bekir'in evi arasında hizmet gören bir kişi de vardı. Ebu Bekir, Hz. Peygamber'in (sav) yanında akşam yemeği yemişti ve yatsı namazını kılana kadar orada kalmıştı. Hz. Peygamber (sav) uykuya daldıktan bir süre sonra (Ebu Bekir, eve) gelmişti. Anneme; misafirlerine -veya misafirine- neden yemek vermedin? Seni ne alıkoydu diye sordu. Annem; sen gelmeden yemek istemediler diye cevap verdi. Misafirlere yemek vermişler; ancak onlar yememekte ısrar etmişlerdi. Ben (Abdurrahman b. Ebu Bekir) gidip saklandım. (Babam) Ebu Bekir; cahil diye seslendi, beddua ve sitem etti. Yeyin, afiyet olmasın! Vallahi bu yemeği ağzıma sürmem dedi. Bu yemekten bir lokma aldığımızda altından yeni geliyor, yemek artıyordu. Sonunda doyana kadar yedik ama yemek daha fazla oldu. Ebu Bekir, yemeğe baktı. Yemek ilk geldiği kadar hatta daha fazlaydı. Karısına; Firâsoğullarının kızı! Bu ne böyle diye sordu. Gözümün nuruna yemin olsun! İlk getirdiğimden üç kat daha fazla dedi. Bunun üzerine Ebu Bekir, yemekten yedi ve ettiğim yemin şeytandanmış dedi. Yemekten bir lokma aldı ve onu (yemeği) Rasulullah'a (sav) götürdü. Yemek Rasulullah'ın (sav) evinde kaldı. Bizimle bir topluluk arasında akit vardı. Akit zamanı gelmişti. On iki kişiden her biriyle birlikte başka adamlar da vardı. Sayısını Allah bilir. Onlar da gelip bu yemekten yediler. Yahut dediği gibidir.


    Öneri Formu
5470 M005365 Müslim, Eşribe, 176

Bize Ebu Küreyb, ona İbn Fudayl, ona babası (Fudayl b. Ğazvan), ona Ebu Hazim, ona da Ebu Hureyre şöyle rivayet etmiştir: Bir adam, Hz. Peygamber'e (sav) gelip kendisini misafir etmesini istemişti. Hz. Peygamber'in (sav) evinde onu misafir edecek yemeği yoktu. Bunun üzerine; "bu kişiyi misafir edecek kimseye Allah rahmet etsin" buyurdu. Ensardan Ebu Talha adında bir zât kalktı ve misafiri evine götürdü. Bundan sonra hadisi Cerir hadisindeki gibi anlatmıştır. [Bir adam Rasulullah'a (sav) gelip; ben aç ve bitap düştüm demişti. Hz. Peygamber (sav) eşlerinden birine haber göndermiş, o ise Seni hak ile gönderen Allah'a yemin olsun ki evde sudan başka bir şey yok demişti. Sonra diğer hanımına haber göndermiş ve aynı cevabı almıştı. Hepsi de Seni hak üzere gönderen Allah'a yemin olsun ki sudan başka bir şey yok demişlerdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav); "bu adamı bu akşam misafir edene Allah rahmetiyle muamele eylesin" dedi. Ensardan bir zat kalkıp; ben misafir ederim ey Allah'ın Rasulü dedi ve onu evine götürdü. Eşine "Yiyecek bir şey var mı diye sordu. Eşi "Sadece çocuklarımın azığı var" diye cevap verdi. Ensardan olan zat; sen çocukları bir şeyle avut. Misafirimiz gelince ışığı söndür ve ona biz de yiyormuşuz gibi yap. O yemeye başlayınca kandili söndür. O yemek istediğinde sen de yiyormuş gibi yap. Yemek istediği zaman kandili söndür dedi. Böylece oturdular, misafir yemeğini yedi. Sabah olunca Ensardan olan zat Hz. Peygamber'e (sav) gitti. Hz. Peygamber (sav); "eşinle bu gece misafire yaptığınız Allah'ın hoşuna gitti" buyurdu.] Veki'nin söylediği gibi ayetin nüzûlünden de bahsetmiştir. [Ensardan bir zatın evinde bir kişi konuk olmuştu. Onun sadece kendisi ve çocuklarına yetecek yemeği vardı. Karısına çocukları uyut ve kandili söndür. Yemeği de misafire ver dedi. Onun üzerine; "ihtiyaçları olduğu halde başkalarını kendilerine tercih ederler". (Haşr, 59/9) ayeti indi.]


    Öneri Formu
5464 M005361 Müslim, Eşribe, 173

Bana Muhammed b. el-Müsenna, ona Salim b. Nuh el-Attar, ona el-Cüreyrî, ona Ebu Osman, ona Abdurrahman b. Ebu Bekir şöyle rivayet etmiştir: Bize bazı misafirler gelmişti. Babam (Ebu Bekir) gecenin o vaktinde Hz. Peygamber (sav) ile sohbet ederdi. Hemen geldi ve Abdurrahman, misafirlere akşam yemeği ver dedi. Akşam olunca misafirleri ağırlamaya geldik; fakat evimizin babası (yani Ebu Bekir) gelip bizimle yemedikçe biz yemeyiz dediler. Onlara; babam hiddetli bir adamdır. Eğer dediğini yapmazsanız bana bir şey yapacağından korkarım dedim. Ama misafirler, yine de yemek yemediler. Ebu Bekir gelmeden yemeğe başlamadılar. (Babam gelince) Ziyafeti bitirdiniz mi diye sordu. Hayır, vallahi bitirmedik dediler. Ben Abdurrahman'a dememiş miydim dedi. Bunu duyunca bir kenara kaçtım. Abdurrahman deyince tekrar kaçtım. Seni gidi cahil! Yemin olsun! Sesimi duyuyorsan hemen buraya gel dedi. Ben geldim ve vallahi benim bir suçum yok. İşte misafirlerin (burada), onlara sor. Yemeklerini getirdim; ama sen gelmeden yemediler dedim. Onlara dönüp; neden bizim yemeğimizi kabul etmiyorsunuz diye sordu. Ebu Bekir bundan sonra; vallahi bu yemekten bu gece ağzıma sürmem dedi. Misafirler de yemin edip; vallahi sen yemeden biz de yemeyiz dediler. Babam, (daha önce) böyle kötü bir gece hiç görmemiştim. Yazık size! Neden bizim yemeğimizi yemiyorsunuz dedi. (Ettiğim) birinci yemin, şeytandandır dedi. Sonra yemek getirildi. Besmele çekti ve yemeye başladı. Bunun üzerine misafirler de yediler. Sabah olunca (Ebu Bekir), Hz. Peygamber'e (sav) gitti ve ey Allah'ın Rasulü! Onlar yeminlerinde durdu, ben ise yeminimi bozdum dedi ve (akşamki) hadiseyi anlattı. Hz. Peygamber (sav); "bilakis sen onların en iyisi ve en hayırlısısın" buyurdu. Abdurrahman; bu yeminin kefareti ile ilgili bir şey duymadım dedi.


    Öneri Formu
5472 M005366 Müslim, Eşribe, 177

Bize Heddab b. Halid el-Ezdî, ona Süleyman b. el-Muğîra, ona Humeyd b. Hilal, ona Abdullah b. es-Samit rivayet ettiğine göre Ebu Zer şöyle demiştir: Haram ayları helal sayan kavmimiz Gıfâr'ın arasından ayrılmıştık. Ben kardeşim Üneys ve annem kabilemizin yanından çıkmıştık. Dayılarımdan birinin yanında misafir olduk. Bize ikram etti ve güzel davrandı. Ne var ki onun kavmi bize haset ettiler ve sen ailenin yanından çıktığın zaman Üneys onlara karşı çıkıyor dediler. Dayımız geldi ve bize ona söylenen bu sözü aktardı. Dayı yaptığın iyiliği de bu sözünle yok ettin. Artık seninle bir arada duramayız dedim. Sürümüzü yaklaştırdık ve yüklendik. Dayım elbisesine büründü ve gözyaşları döktü. Biz ise yola çıktık ve Mekke'nin kenarına geldik. Kardeşim Üneys sürümüz ve bir misli için şiir yarışına girmiş. Rakibiyle birlikte kâhinin yanına gitmişler ve kâhinin Üneys'i daha iyi bulmuş. Üneys sürümüz ve bir o kadar daha deveyle geldi. Ebu Zer şöyle devam etti: Amca oğlu! Ben Rasulullah'ı (sav) görmeden önce üç sene namaz kıldım. Kime kılıyordun diye sordum. Allah'a kılıyordum dedi. Ne tarafa dönüyordun diye sorunca; Rabbimin döndürdüğü tarafa dedi. Yatsı namazını kılıyor, gecenin sonu geldiği zaman güneş üstüme çıkana kadar secde ediyordum. Üneys; benim Mekke'de bir işim var. Benim yerime buraya göz kulak olur musun dedi. Üneys yola çıktı ve Mekke'ye geldi. Geri dönmekte gecikmişti. Sonra geldi. Ne yaptın diye sordum. Mekke'de senin dininden bir adama rastladım. Allah'ın elçisi olduğunu iddia ediyor dedi. Peki insanlar onun hakkında ne söylüyorlar diye sordum. Onun şair, kahin ve sihirbaz olduğunu söylüyorlar dedim. Üneys de şairdi. Üneyse; kahinlerin sözünü duydum. Onunkisi kahin sözü değil. Sözlerini şairlerin kalıplarına vurdum ama benden sonra gelen hiç kimse onun şiir olduğunu söyleyemez. Vallahi o doğru söylüyor, diğerleri ise yalan söylüyorlar. Üneyse; benim yerimde sen dur da ben gidip ona bir bakayım dedim. Sonra Mekke'ye geldim. Mekkelilerden birinden yardım isteyip; dinden çıktığını söylediğiniz kişi nerede diye sordum. Beni işaret etti ve alın size dinden çıkan dedi. Bunun üzerine bütün vadi halkı, toprak, taş ve kemiklerle üzerime saldırdılar. Bayılıp düştüm. Uyandığımda kırmızı dikili taşlar gibiydim. Zemzem kuyusuna geldim ve üzerimdeki kanları yıkadım. Amcaoğlu! Orada otuz gün ve gece kaldım. Zemzem suyundan başka ne yemeğim ne içeceğim vardı. Ancak ben kilo aldım, hatta karnımın büküntüleri kıvrıldı. Hiç açlık hissetmiyordum. Mekkeliler ay ışığının etrafı aydınlattığı bir gecede uykuya dalmışlardı. Kâbe'yi tavaf eden sadece iki kadın vardı. İsaf ve Naile'ye dua ediyorlardı. Tavafları sırasında benim yanıma geldiler. Bu iki putu birbirine nikahlamak lazım dedim. Sözlerini bırakmadılar. Bana geldiler. Bunların odundan farkı yok, gerçekten söylüyorum dedim. Bağıra çağıra gittiler. Keşke yanımızda bizden bir adam olsaydı dediler. Onların karşısına Rasulullah (sav) ve Ebu Bekir çıktı. Aşağı doğru iniyorlardı. Hz. Peygamber; "size ne oldu" diye sordu. İnkârcı, Kâbe ve örtüleri arasında dediler. Hz. Peygamber; "size ne dedi" diye sordu. Ağız dolduracak bir söz söyledi dediler. Rasulullah (sav) arkadaşıyla birlikte, Kabe’ye geldi. Hacerü’l-esved'i selamladı, Kabe’yi tavaf etti ve namaz kıldı. Namazını bitirince, ona; selam sana olsun ey Allah'ın Rasulü dedim. –Ebu Zer; onu İslam selamıyla selamlayan ilk insan bendim-. "Sana da selam ve Allah'ın rahmeti olsun" diye selamımı aldı ve "sen kimsin" diye sordu. Ben Gıfâr'danım dedim. Elini kaldırdı, parmaklarını alnına koydu. Kendi kendime Gıfârlı olmamdan hoşlanmadı dedim. Gidip eline yapışayım dedim. Arkadaşı beni men etti. Onu benden daha iyi biliyordu. Sonra başını kaldırdı ve "ne zamandır buradasın" diye sordu. Otuz gündür buradayım dedim. " Sana kim yemek verdi" diye sordu. Zemzem suyundan başka yemeğim yoktu. Kilo aldım, karnımın büküntüleri bile kıvrıldı. Hiç susuzluk da hissetmedim dedim. "O mübarek bir sudur, gıdadır" buyurdu. Ebu Bekir; ey Allah'ın Rasulü! Bana bu akşam onu doyurmam için izin ver dedi. Rasulullah (sav) ve Ebu Bekir oradan ayrıldılar. Ben de onlarla birlikte gittim. Ebu Bekir bir kapı açtı ve Taif’in kuru üzümünden avuçlamaya başladı. Bu Mekke’de yediğim ilk yemekti. Sonra bir süre orada kaldım. Ardından Hz. Peygamber'in yanına gittim. Bana; "ben hurmalık bir yere yönlendirildim. Oranın Medine olduğunu sanıyorum. Sen benim için kavmine gidip İslam'ı tebliğ etsen nasıl olur? Belki Allah senin sayende onlara fayda verir ve sen de onlardan ecir kazanırsın" dedi. Ben Üneys'in yanına döndüm. Bu kadar zamandır ne yaptın diye sordu. Yaptığım şu, Müslüman oldum ve tasdik ettim. Üneys; ben de senin dininden yüz çevirecek değilim. Ben de Müslüman oldum ve tasdik ettim dedi. Annemize geldik, o da şöyle dedi: Ben de sizin dininizden yüz çevirecek değilim. Ben de Müslüman oldum ve tasdik ettim dedi. Yüklerimizi yüklendik ve kavmimiz Gıfâr'a geldik. Onların yarısı Müslüman oldu. Onlara reisleri İma b. Rahda el-Gıfârî imamlık ediyordu. Kalan yarısı da Rasulullah (sav) Medine'ye geldiği zaman Müslüman oluruz dediler. Rasulullah (sav) Medine'ye gelince kalan yarısı da Müslüman oldu. Eslem kabilesi gelip; ey Allah'ın Rasulü! Onlar bizim kardeşlerimiz. Onların Müslüman olduğu şekilde biz de Müslüman olduk dediler ve İslam'a girdiler. Rasulullah (sav); "Gıfâr'a Allah mağfiret etsin. Eslem'e Allah selamet versin" diye dua etti.


    Öneri Formu
7548 M006359 Müslim, Fadâilu's Sahabe, 132

Bize Ahmed b. İshâk, ona Ubeydullah b. Musa, ona İsrail, ona Ebu İshak, ona Amr b. Meymûn, ona Abdullah b. Mesûd (ra) şöyle rivayet etmiştir: Sa'd b. Muâz umre yapmak için Mekke'ye gitmişti ve Ebu Safvân Ümeyye b. Halef'in evinde konuk oldu. Ümeyye de Şam'a giderken Medine'ye uğradı, O da Sa'd'ın evinde kaldı [Yani ikisinin arasında bir dostluk vardı]. Ümeyye, Sa'd'a "Gün yarılandığında ve insanlar kuşluk uykusuna dalıncaya kadar bekle, daha sonr git Kabe'yi tavaf et!" dedi. Ben de o saatte gidip tavaf ettim. [Ümeyye ve] Sa'd, Kabe'yi tavaf ederken Ebu Cehil "Kabe'yi tavaf eden bu kişi de kim?" diye sordu. Sa'd, "Ben Sa'd!" diye cevap verdi. Ebu Cehil, "Ey Sa'd, sen Ka'be'yi emniyetle tavaf ediyorsun. Hâlbuki siz (Medîneliler) Muhammed ile ashâbına yardım ediyorsunuz!" Sa'd da "Evet öyledir!" diye cevap verip çekişmeye başladılar. Bunun üzerinde Ümeyye, Sa'd!a "Ebu'l-Hakem'e [yani Ebu Cehil'e] sesini yükseltme. Çünkü o, Mekke vadisinin reisidir" dedi. Sa'd, Ebu Cehil'e dönerek "Vallahi, benim Kabe'yi tavaf etmemi engellersen ben de senin [Medine'deki] Şam ticaret yolunu keserim!" dedi. Ümeyye, Sa'd'ı tutup "Sesini yükseltme" dedi. Sa'd ona kızdı ve "Yeter, bırak beni. Hz. Muhammed'in (sav) söylediğine göre bu adam (yani Ebu Cehil) seni öldürecek" dedi. Ümeyye "Beni mi öldürecek?" diye sordu. Sa'd "Evet!" diye cevap verdi. Bunun üzerine Ümeyye, "Muhammed (sav), konuştuğu zaman asla yalan söylemez" dedi ve [korku-endişe içinde] eşinin yanına dönüp "Medineli kardeşimin bana ne dediğini biliyor musun?" diye sordu. Karısı ne dediğini sorunca, "Muhammed'in söylediğine göre Ebu'l-Hakem (Ebu Cehil) beni öldürecekmiş" diye cevap verdi. Kadın "Vallahi, Muhammed (sav) asla yalan söylemez!" dedi. [Bir müddet sonra Bedir günü gelince] Bir tellal gelip seslenip Bedir'e çıktıkları vakit Ümeyye'nin karısı geldi ve "Yesribli kardeşinin [Sa'd'ın] sana söylediğini hatırlıyor musun?" diye sordu. [Sa'd'ın daha öce söylediklerini hatırlayan] Ümeyye, Kureyş ile Bedir'e çıkmak istemedi. Ebu Cehil, ona "Sen Mekke’nin eşrafındansın. En azından sefere katılıp bir iki gün yürü" dedi. O da onlarla gitti ve neticede Allah onu öldürdü.


    Öneri Formu
34369 B003632 Buhari, Menakıb, 25

Bize Muhammed b. Râfi', ona İshak b. İsa, ona Malik b. Süheyl b. Ebu Salih, ona babası (Ebû Salih es-Semmân), ona da Ebu Hureyre'nin rivayet ettiğine göre Rasulullah'a (sav) kafirlerden bir misafir gelmişti. Rasulullah (sav), onun için koyun sağılmasını emretmişti. Koyun sağılmış, misafir de onu içmiş; ardından tekrar sağılmış onu da içmiş; sonra tekrar sağılmış ve böylece (o misafir) yedi sağım sütten içmişti. Sonra o adam Müslüman olmuştu. Müslüman olduktan sonra Hz. Peygamber (sav) onun için süt sağılıp getirilmesini emretmiş ama adam ancak bir sağım içmiş ve başka içememişti. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav); "Mümin bir mideyi, kafir ise yedi mideyi (doyurmak için) içer" buyurdu.


    Öneri Formu
5487 M005379 Müslim, Eşribe, 186