711 Kayıt Bulundu.
Bize Hasan b. Ali ve Muhammed b. el-Müsenna -mana ile- onlara Yezid b. Harun, ona Taif ehlinden Abdullah b. Yezid b. Miksem es-Sekafiyye, ona Sâre bt. Miksem'in rivayet ettiğine göre; Meymune bt. Kerdem şöyle demiş: Babamla birlikte ben de Rasulullah'ın (sav) veda haccına katılmıştım. Hz. Peygamber devesinin üzerinde iken babamın O'na yaklaştığını gördüm. Rasulullah (sav) durdu ve onu dinlemeye başladı. Hz. Peygamber'in elinde sıbyan mektebi hocalarının elindeki çubuk gibi küçük bir çubuk vardı. Bedevîlerin ve halkın; tabtabiyye, tabtabiyye, tabtabiyye dediklerini işittim. Babam Hz. Peygamber'e yaklaşıp ayağına sarıldı. Rasulullah (sav) ona mâni olmadı, durdu ve babamı dinlemeye başladı. Babam şöyle konuştu: Ben, isrân ordusunda bulundum. - İbnu'l-Müsennâ, Ğisrân ordusu dedi-. Tarık b. el-Murakka’; Karşılığını vermek şartıyla bana mızrak verecek biri yok mu? diyordu. Ben de onun karşılığı nedir? diye sordum. Dünyaya gelecek olan ilk kızımı ona vereceğim dedi. Bunun üzerine ben mızrağımı ona verdim. Sonra ayrıldım. Bilâhare onun bir kızının dünyaya geldiğini ve kızın büyüdüğünü öğrendim. Kendisine gidip; Ailemi (yani karımı) hazırlayıp bana ver! dedim. Adam ise, aramızdaki anlaşmanın dışında kendisine ayrıca bir mehir vermedikçe kızını vermeyeceğine yemin etti. Ben de ona, daha önceki anlaşmamızın dışında bir mehir vermeyeceğime yemin ettim. Bunun üzerine Rasulullah (sav); "O kadın bugün hangi yaşlardadır?" diye sordu. (Babam), ihtiyarlık çağını görmüştür dedi. O zaman Hz. Peygamber, "öyleyse bence onun peşini bırakmalısın!" buyurdu. (Babam Kerdem) der ki: Rasulullah'ın (sav) bu sözü beni korkuttu. Kendisine doğru baktım. Bendeki korkuyu anlayınca "ne sen ne de arkadaşın günah işlemiş olur!" buyurdu [Ebû Davud dedi ki: Katîr kelimesi, ihtiyarlık yaşına erdi demektir.]
Açıklama: “Tab!.. Tab!..” ifâdesi kinâî bir lafızdır. Elindeki değneği göstererek “çekilin!.. dikkat edin!..” anlamında bir sözdür. Değneği taşa vurunca çıkardığı sesten kinâyedir. Araplar bu sese tabtabiyye derlerdi. Bunun, yürürken ayakların çıkardığı sesten kinâye olduğu da söylenmiştir. Buna göre de, insanların koşarak Hz. Peygamber’e yaklaşmaya çalışmaları kastedilmiştir. Hz. Peygamber’in yanındakiler, Rasûlullah’ın (sav) elindeki şeyin ne olduğunu bildirmek için “tabtabiyye, tabtabiyye” diye söylüyorlardı. Bu rivayet, dünyaya gelmemiş bir kızı birine nikâhlamanın câiz olmadığını ifade etmektedir. Böyle bir nikâh kıyılacak olsa bile fasittir. Nitekim Hz. Peygamber Kerdem’e o kadını boşamasını değil, onunla evlenmekten vazgeçmesini tavsiye etmiştir. Eğer önceki sözleşme nikâh yerine geçmiş olsaydı, Hz. Peygamber’in ondan vazgeçmesini değil, onu boşamasını emretmesi gerekirdi.
Bize Amr b. Avn, ona Ebu Avane, ona Katade ve Abdülaziz b. Suheyb, ona da Enes b. Malik (ra) rivayet etmiştir: "Rasulullah (sav) Safiyye'yi âzâd etmiş, (sonra onunla evlenmiş) ve âzâd etme işini de mehir saymıştır."
Açıklama: Bir kısım fukaha, bu hadise dayanarak bir erkeğin âzâd ettiği bir câriyeyi mehir vermeden alabileceğini, âzâdın mehir sayılabileceğini söylemişlerdir. Ancak Ebû Hanîfe ile Mâlik ve Şâfiî’ye göre, âzâd mehir sayılmaz, dolayısıyla ayrıca mehir vermek gerekir. Hadîste sözü edilen Hz. Peygamber’in uygulaması ise, ona mahsus özel bir durumdur. Ebû Hanîfe, bir insanın câriyesini hürriyetine kavuşturmasını, onun üzerindeki hakkından vazgeçmesi olarak görür, dolayısıyla mülkiyetin iptali anlamına gelen âzâd işinin mehir yerine sayılmasını doğru bulmaz.
Bize Musa b. İsmail, ona Hammad, ona Sabit el-Bünânî ve Humeyd, onlara da Enes'in (ra) rivayet ettiğine göre; Rasulullah (sav), Abdurrahman b. Avf'ın (ra) üzerinde za'ferân izi görünce "bu nedir?" diye sordu. O da Ey Allah'ın Rasulü, bir kadınla evlendim cevabını verdi. "Ona ne kadar mehir verdin?" diye sorunca da bir nevat ağırlığında altın verdim dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber; "hiç değilse bir koyun ile de olsa düğünde ziyafet ver," buyurdu.
Açıklama: Nevât, beş dirhemlik bir ağırlık ölçüsüdür.
Bize İshak b. Cibrîl el-Bağdadî, ona Yezid, ona Musa b. Müslim b. Ruvman, ona Ebu Zübeyr, ona da Cabir b. Abdullah'ın (ra) rivayet ettiğine göre, Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Bir kadına (mehir olarak) avuçları dolusu kavut veya hurma veren kişiye (o kadınla evlenmek) helâl olur." [Ebû Davud dedi ki: Bu hadîsi, Abdurrahman b. Mehdi de Salih b. Ruvman'dan, o Ebu'z-Zübeyr'den, o da Cabir'den mevkûf olarak rivayet etti.] [Ebu Âsım da onu Salih b. Ruvman'dan, o Ebu Zübeyr'den, o da Cabir'den rivayet etmiştir. Buna göre Cabir dedi ki: Biz Rasulullah (sav) zamanında bir avuç buğday karşılığında (mut'a nikâhı olarak belli bir süre kadınlardan) faydalanırdık.] [Yine Ebû Davud dedi ki: Bu hadisi İbn Cüreyc, Ebu Zübeyr vasıtasıyla Cabir'den, Ebu Âsım'ın (rivayet ettiği hadisin) manasına uygun olarak rivayet etmiştir.]
Açıklama: Bu rivayet zayıftır, çünkü ravilerden Musa b. Müslim hadisçiler nazarında zayıf biridir. Cahiliyet döneminde ve İslâm’ın ilk yıllarında uygulanan mut’a olayı ise, bilâhare Hz. Peygamber tarafından yasaklanmıştır.
Açıklama: قَدْ زَوَّجْنَاكَهَا بِمَا مَعَكَ مِنَ الْقُرْآنِ "Ezberindeki Kuran karşılığında" ifadesi başka tarikleri de dikkate alındığında Kur'an öğretme karşılığında kaydı görülmektedir. bk. Ḳasṭalânî,Ebû'l-Abbâs Ahmed b. Muhammed el-. İrşâdu's-Sârî li Şerḥi Ṣaḥîḥi'l-Buḫârî. Mısır: el-Maṭbaʿatu'l-Kubrâ'l-Emîrîyye, 4/163.