216 Kayıt Bulundu.
Bize Eyyub b. Muhammed el-Hâşimî, ona Abdulkâhir b. es-Serrî es-Sülemî, ona Abdullah b. Kinane b. Abbas b. Mirdas es-Sülemî, ona da babası (Kinane b. Abbas es-Sülemî), babası (Abbas b. Mirdas)ın şöyle anlattığını nakletti: Peygamber (sav) Arefe günü (öğleden sonradan) akşam üzeri(ne kadar) (Arafat'ta) ümmetinin bağışlanması için dua etti. Kendisine (Allah tarafından) şöyle cevap verildi: "Zalimler hariç onları bağışladım. Zira ben mazlumun hakkını zalimden şüphesiz alırım." Peygamber (sav) "Ey Rabbim! Eğer dilersen mazluma (hakkını) Cennet'ten verir ve zalimi yine de bağışlarsın" diye dua etti. Fakat o akşam üzeri bu duası kabul olunmadı. Sonra Rasul-i Ekrem ertesi gün sabahleyin Müzdelife’de aynı duayı yaptı ve duası (bu kez) kabul edildi. Ravi Abbas b. Mirdas dedi ki: "Sonra Rasulullah (sav) güldü" veya "gülümsedi". Bunun üzerine Ebu Bekir ve Ömer Rasulullah'a (sav) “Babam ve anam sana feda olsun! Siz önceleri bu saatte gülmezdiniz. Allah yüzünüzden gülmeyi eksik etmesin, ne oldu da güldünüz?" diye sordu. Rasul-i Ekrem (sav) "Allah'ın düşmanı İblis, Allah'ın (cc) benim duamı kabul ettiğini ve ümmetimi bağışladığını öğrenince üstüne başına toprak saçarak 'mahvoldum, helak oldum, eyvahlar olsun!' diye bağırmaya başladı. Onun bu ümitsiz ve endişeli hali beni güldürdü" dedi.
Açıklama: Bu olay Veda haccının arefe gününde ve bayram gecesinde gerçekleşmiştir. Hz. Peygamber (sav) Arafat'ta vakfeye başladığı öğleden sonra evvela Veda hutbelerinin en çok bilinen kısmını irad etmiş, ardından güneş batana kadar vakfe yaparak sürekli dua etmiştir.
Bize Ebu Tahir (Ahmed b. Amr el-Kuraşî) ve Harmele b. Yahya –hadisin metni Harmele'nin lafızlarıyla aktarılmıştır- onlara (Abdullah) b. Vehb (el-Kuraşî), ona Yunus (Yunus b. Yezid el-Eylî), ona (Muhammed) b. Şihab (ez-Zührî), ona da Urve b. Zübeyr'in (el-Esedî) naklettiğine göre Aişe (r.anha) şöyle anlatmıştır: Rifâa el-Kurazî karısını üç talakla boşamıştı. Kadın ondan sonra Abdurrahman b. Zebîr ile evlenmişti. Bilâhare bu kadın Hz. Peygamber'e (sav) gelerek “Ya Rasulullah! Ben Rifâa ile evliydim, sonra o beni üç talakla boşadı, ben de ondan sonra Abdurrahman b. Zebîr ile evlendim." dedi. Sonra elbisesinin püskülünü tutarak şöyle devam etti: "Ama ne yalan söyleyeyim, Abdurrahman'ınki elbisemin püskülünden farksız!” Bunun üzerine Rasul-i Ekrem (sav) tebessüm etti ve “Galiba Rifâa'ya dönmek istiyorsun! Ama, Abdurrahman senin balını, sen de onun balını tatmadıkça olmaz!” buyurdu. O sırada Ebu Bekir de odada Rasulullah’ın (sav) yanında oturuyordu. Halid b. Said b. el- Âs ise (içeri girmesine henüz) izin verilmediği için hücre-i saadetin kapısında bekliyordu. Duyduklarına tahammül edemeyen Halid, en sonunda Ebu Bekir'e “Söyle şu kadına Rasulullah’ın (sav) huzurunda böyle açık açık konuşup durmasın!” diye seslenmeye başladı.
Açıklama: 1. Kadının kullandığı püskülle ilgili tabir kocası Abdurrahman'ın iktidarsızlığından kinayedir. 2. Hz. Peygamber'in kullandığı balla ilgili tabir cinsî münasebetten kinayedir. Hadiste adı geçen sahabi Abdurrahman'ın babasının adı Zübeyr ile karıştırılmamalıdır. Doğrusu burada yazıldığı gibi Zebîr'dir.
Bize Yahya b. Yahya ona Halid b. Abdullah, ona Beyan, ona Kays b Ebu Hâzim, ona Cerir b. Abdullah; (T) Bana Abdulhamid b. Beyan, ona Halid, ona Beyan, ona Kays b. Ebu Hâzim, ona Cerir Abdullah şöyle rivayet etmiştir: Müslüman olduğumdan günden beri Rasulullah (sav) ne zaman yanına girmek istersem izin vermiştir. Beni ne zaman görse mutlaka gülmüştür.
Bize Ebu Velid (Hişam b. Abdülmelik el-Bahilî), ona Ubeydullah b. İyâd (es-Sedûsî), ona da İyâd’ın (b. Lekît es-Sedûsî) naklettiğine göre Ebu Rimse (Habib b. Hayyân el-Belevî) (ra) şöyle demiştir: Babamla birlikte Rasulullah’ın (sav) yanına gitmiştik. Rasul-i Ekrem (sav) babama "Senin oğlun mu bu?" diye sordu. Babam "Kabe'nin Rabbine yemin ederim ki evet!” dedi. Hz. Peygamber (sav) “Gerçekten mi?” dedi. Babam “Buna şahitlik ederim" dedi. Efendimiz (sav) benim babama benzerliğimden ve babamın benim üzerime yemin etmesinden dolayı güldü. Sonra “Bil ki oğlunun işlediği suç yüzünden sen sorumlu olmadığın gibi, senin suçun sebebiyle de o sorumlu tutulamaz" buyurdu ve "Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez" mealindeki ayeti (Fâtır 35/18) okudu.
Açıklama: Herkesin kendi suçundan sorumlu olduğu hususu, Hz. Peygamber'in (sav) Veda Hutbesi'nde dahi vurgulama ihtiyacını hissettiği çok önemli prensiplerden birisidir.
Bize Ebû Bekir, ona Vekî, ona Zem’a b. Sâlih, ona Zührî, ona Vehb b. Abd b. Zem’a’nın naklettiğine göre Ümmü Seleme (r.anhâ) şöyle demiştir: (T) Bize Ali b. Muhammed, ona Vekî, ona Zem’a b. Sâlih, ona Zührî, ona da Abdullah b. Vehb b. Zem’a’nın naklettiğine göre Ümmü Seleme (r.anhâ) şöyle demiştir: Hz. Ebû Bekir, Hz. Peygamber’in vefatından bir yıl önce ticaret amacıyla Busrâ’ya gitmişti. Yanında Nuaymân (b. Amr) ve Suveybıt b. Harmele de vardı. Bunların ikisi de Bedir’e katılmış sahâbîlerdi. Nuaymân kafilenin azığından sorumluydu. Suveybıt ise mizahı seven şakacı bir kişiydi. Bir gün Nuaymân’ın yanına gelip yemek istedi. O da Ebû Bekir gelmeden veremeyeceğini söyledi. Suveybıt (buna içerlediği için, kendi kendine) “gösteririm ben sana, seni kızdırayım da gör!” dedi. Yolda giderlerken bir grubun yanından geçiyorlardı. Suveybıt onlara “Bir kölem var, satın alır mısınız?” diye sordu. Onlar “Alırız” dediler. Suveybıt “yalnız biraz ileri geri konuşan bir köledir. Size hür olduğunu söyleyecektir. Eğer böyle dediği vakit onu bırakacaksanız, boşu boşuna alacakmış gibi yapıp da kölem ile benim aramı bozmayın” dedi. Onlar “Endişe etme, satın alacağız” dediler ve on adet genç deve karşılığında Nuaymân’ı satın aldılar. Ardından onun yanına gelip boynuna bir sarık veya urgan taktılar. Nuaymân “İnanmayın şuna, sizinle alay ediyor. Ben hürüm, köle değilim!” dediyse de ona inanmadılar ve “böyle diyeceğini biliyorduk zaten, efendin söylemişti” dediler. Sonra da onu alıp gittiler. Bir süre sonra Hz. Ebû Bekir gelip de oradakiler durumu kendisine anlatınca hemen adamların peşinden gitti ve develeri geri verip Nuaymân’ı aldı. Yolculuk bitip de Medine’ye Hz. Peygamber’in (sav) yanına geldiklerinde olanları anlattılar. Hz. Peygamber ve ashabı o sene boyunca bu olayı yâd ettikçe gülüştüler.
Açıklama: Hadisin Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inde yer alan tarikinde, satan ve satılan sahabiler yer değiştirmiş durumdadır. Meşhur bilgiye göre bu şakayı yapan Suveybıt değil, Nuaymân'dır.
Bize Muhammed b. Abbâd (el-Mekkî), ona Hatim b. İsmail (el-Harisî), ona Bükeyr b. Mismar (el-Kuraşî), ona da Amir b. Sa'd (el-Kuraşî), babasının (Sa'd b. Ebu Vakkâs ez-Zührî) şöyle anlattığını rivayet etmiştir: Peygamber (sav) Uhud gazvesinde benim için (babam anam sana feda olsun diyerek) annesi ile babasını bir arada zikretmiştir. Sa'd (olayın devamını) şöyle anlatmıştır: Müşriklerden bir adam Müslümanları kırıp geçiriyordu. Bunun üzerine Peygamber (sav) bana "Haydi at şuna! Babam-anam sana feda olsun!" buyurdu. Sa'd şöyle devam etti: Ben de müşrike ucunda temreni bulunmayan bir ok attım ve onu yan tarafından vurdum. Adam hemen yere düştü ve avret yeri açıldı. Bunun üzerine Resulullah (sav) öyle güldü ki azı dişlerini gördüm.
Bize Muhammed b. Beşşar (el-Abdî), ona Yahya b. Said (el-Kattan), ona Fudayl b. İyaz, ona Mansur (b. Mu'temir es-Sülemî), ona İbrahim (en-Nehaî), ona da Abîde'nin (b. Amr el-A'ver) naklettiğine göre, Abdullah b. Mesud şöyle demiştir: (Yahudinin geçen sözü üzerine) Hz. Peygamber (sav) beğenerek ve tasdik ederek gülümsedi. Tirmizî: Bu hadis hasen-sahihtir.
Bize Ahmed b. Menî' (el-Beğavî), ona Muaviye b. Amr el-Ezdî, ona Zâide (b. Kudame), ona Beyan (b. Bişr), ona da Kays b. Ebu Hazim'in (el-Becelî) naklettiğine göre Cerir b. Abdullah (el-Becelî) şöyle demiştir: "Müslüman olduğum günden beri Rasulullah (sav) beni kapıdan çevirmedi. Beni her gördüğünde mutlaka gülümserdi." Tirmizî dedi ki: "Bu hadis hasen-sahihtir."
Bana Hârûn b. Ma'rûf ona (Abdullah) İbn Vehb ona Amr b. Hâris (T); Bana Ebû Tâhir ona Abdullah b. Vehb ona Amr b. Hâris ona Ebû Nadr ona da Süleyman b. Yesâr’ın naklettiğine göre Peygamber'in (sav) zevcesi Âişe (r.anha) şöyle demiştir: "Ben Rasûlullah'ın (sav) abartılı ve küçük dili görünecek şekilde güldüğünü hiç görmedim. O sadece tebessüm ederdi." "Bir bulut gördüğünde yahut şiddetli bir rüzgar çıktığında endişelenirdi ve endişesi yüzünden anlaşılırdı. Bir gün: 'Ey Allah'ın elçisi! Herkes bulut görünce, belki yağmur yağar diye seviniyor. Sen ise bulut görünce tedirgin oluyorsun, niçin böyle?' dedim. Bunun üzerine 'Ey Âişe! O bulutta bir azap bulunmadığına dair bana kim teminat verebilir ki? Geçmişte bir kavim şiddetli rüzgarla azaba uğratılmıştır. Bir kavim de azabı (getiren bulutu) uzaktan görmüş ve (“Bakın bulut çıktı, yağmur geliyor!”) (Ahkâf, 46/24) demişlerdi' buyurdu."
Bana Hârûn b. Ma'rûf ona (Abdullah) İbn Vehb ona Amr b. Hâris (T); Bana Ebû Tâhir ona Abdullah b. Vehb ona Amr b. Hâris ona Ebû Nadr ona da Süleyman b. Yesâr’ın naklettiğine göre Peygamber'in (sav) zevcesi Âişe (r.anha) şöyle demiştir: "Ben Rasûlullah'ın (sav) abartılı ve küçük dili görünecek şekilde güldüğünü hiç görmedim. O sadece tebessüm ederdi." "Bir bulut gördüğünde yahut şiddetli bir rüzgar çıktığında endişelenirdi ve endişesi yüzünden anlaşılırdı. Bir gün: 'Ey Allah'ın elçisi! Herkes bulut görünce, belki yağmur yağar diye seviniyor. Sen ise bulut görünce tedirgin oluyorsun, niçin böyle?' dedim. Bunun üzerine 'Ey Âişe! O bulutta bir azap bulunmadığına dair bana kim teminat verebilir ki? Geçmişte bir kavim şiddetli rüzgarla azaba uğratılmıştır. Bir kavim de azabı (getiren bulutu) uzaktan görmüş ve (“Bakın bulut çıktı, yağmur geliyor!”) (Ahkâf, 46/24) demişlerdi' buyurdu."