216 Kayıt Bulundu.
Bize Ahmed, ona İbn Vehb, ona Amr, ona Ebu nadr, ona da Süleyman b. Yesar'ın naklettiğine göre Peygamber'in (sav) zevcesi Âişe (r.anha) şöyle demiştir: "Ben Rasulullah'ın (sav) küçük dili görülecek kadar ağzını açarak kahkaha attığını hiç görmedim. O, sadece gülümserdi."
Bize Müsedded, ona Husayn b. Nümeyr; (T) Bize Osman b. Ebu Şeybe, ona İbn İdris -mana ile-, ona Husayn (b. Abdurrahman), ona (Amir) eş-Şa'bî, ona da Adî b. Hatim şöyle rivayet etmiştir: "Sabahın beyaz ipliği (aydınlığı), siyah ipliğinden (gecenin karanlığından) ayırt edilinceye kadar yiyin, için..."(Bakara,2/187) ayeti inince bir beyaz, bir de siyah ip aldım. Onları yastığımın altına koydum, (ama) hangisinin siyah hangisinin beyaz olduğunu ayıramadım. Bunu Rasulullah'a (sav) arz ettim de güldü ve "öyleyse senin yastığın eni geniş ve boyu uzunmuş. İplerden kastedilen sadece gece ve gündüzdür" dedi. [(Ravi) Osman, o (ipten kasıt) ancak gecenin karanlığı ile gündüzün aydınlığıdır dedi.]
Bize Said b. Ufeyr, ona Leys, ona Ukayl, ona da İbn Şihab Enes b. Malik'in (ra) şöyle anlattığını rivayet etti: "Pazartesi günü Müslümanlar Ebu Bekir'in imamlığıyla sabah namazını kılıyorlardı. Birden Rasulullah (sav), Aişe'nin (r.anha) odasının (kapısı niyetine kullanılan) perdeyi açtı ve onlara baktı. Cemaat o sırada saf tutmuş namaz kılıyordu. Rasulullah (sav) (bu manzarayı görünce çok sevindi), önce tebessüm etti, sonra da sesi duyulacak derecede güldü. Ebu Bekir, Rasulullah'ın namaza gelmek istediğini zannettiğinden, geriye doğru çekilip safa girmeye davrandı." Enes devamla dedi ki: "Müslümanlar Rasulullah'ı (sav) görmekten dolayı o kadar çok sevindiler ki az kalsın namazdan çıkacaklardı. Rasulullah (sav) onlara eliyle "Namazınızı tamamlayınız!” diye işaret etti. Sonra tekrar odasına girdi ve (kapı) perdesini indirdi.
Açıklama: Bu, ashâbın topluca Hz. Peygamber'i (sav) gördükleri son sahnedir.
Bize Eu Numân, ona Ebu Avâne, ona Ebu Beşir, ona Ebu Mütevekkil, ona da Ebu Sa'id (ra) şöyle rivayet etmiştir: Hz. Peygamber'in (sav) sahabesinden bir gurup, bir görev için yola çıktılar ve Arap kabilelerinden birisinin yanında konaklayıp onlardan kendilerini misafir etmelerini istediler. Fakat o kabile bunları konuk etmekten çekindi. Bu sırada kabilenin efendisi (zehirli bir hayvan tarafından) sokulmuştu. tüm kabile koşuşturup her çareye başvurdular ama hiçbir şey fayda etmedi. Kabile halkından biri "şu yanımızda konaklayan guruba gitseniz, belki onlarda deva olacak bir şey bulunur" dedi. Bunun üzerine kabile halkından bir grup geldi ve "ey topluluk, efendimiz sokuldu. Biz onun için her çareye başvurduk, ancak hiçbir şey ona fayda vermiyor. Sizden birinizin yanında çare olacak herhangi bir şey var mıdır?" diye sordu. Kafileden birisi "Evet, Allah'a yemin ederim ki, ben rukye (şifa duası) yaparım. Fakat sizden bizi misafir etmenizi istemiştik, siz de misafir etmediniz. Artık şimdi bir ücret belirlemeden rukye yapmam" dedi. O kabile halkı sahabe ile bir sürü koyun karşılığında anlaştılar. O kişi de sokulmuş olan kabile efendisine gidip Fatiha Suresi'ni okuyup üfledi. Çok beklemeden kabilenin efendisi sanki bukağıdan çözülmüşçesine süratle yürüyerek gitti ve kendisinde hiçbir illet kalmadı. Râvî der ki: Kabile halkı üzerinde anlaşma sağladıkları ücreti ödedi. gruptan bir kısmı "bu koyunları bölüşün" dedi. Fakat rukye yapan sahabi "hayır, Hz. Peygamber'e (sav) gidip, olup biteni kendisine söyleyene ve bize emredeceği şeyi görene kadar bu koyunları bölüşmem" dedi. Sonra Allah Rasulü'nün huzuruna gelip olayı kendisine aktardılar. Hz. Peygamber (sav) o sahabiye "Fâtiha'nın şifa veren bir rukye olduğunu nereden bildin" buyurdu, sonra da "isabet ettiniz. Şimdi taksim ediniz ve benim için de bir hisse ayırınız" buyurdu ve güldü. Şu'be der ki: Bize Ebu Bişr "ben bu hadisi Ebu ütevekkil'den işittim" diyerek rivayet etti.
Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Şu'be b. Haccac arasında inkıta vardır.
Bize Ebu Yeman, ona Şuayb, ona da ez-Zührî'nin rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber'in hizmetini gören sahabeden Enes b. Mâlik el-Ensârî (ra) şöyle demiştir: "Hz. Peygamber'in (sav) ölüm döşeğinde olduğu günlerde namazları Ebu Bekir kıldırıyordu. (Son) Pazartesi günü saf tutmuş namaz kılıyorduk. Birden Rasulullah (sav) odanın perdesini açarak bize bakmaya başladı. Ayakta duruyordu ve mübarek yüzü mushaf yaprağı gibi bembeyaz, parıldıyordu. Sonra tebessüm etti ve güldü. Onu görmenin sevinciyle az kalsın namazı bozacaktık. Hz. Peygamber'in (sav) namaza geldiğini zanneden Ebu Bekir geri geri yürüyüp safa katılmak istedi. Hz. Peygamber (sav) bize 'namazınızı tamamlayın' diye işaret etti. Sonra içeri girdi ve perdeyi indirdi. Aynı gün vefat etti."
Bize Yahya b. Bükeyr, ona Leys b. Sa'd, ona Ukayl, ona da İbn Şihab'ın rivayet ettiğine göre Enes (ra) şöyle demiştir: "Müslümanlar (Hz. Peygamber'in son hastalığı sırasında bir gün) sabah namazını kılarlarken, aniden Rasulullah (sav) Âişe'nin odasının perdesini açtı ve saf tutup namaz kılmakta olan ashâba baktı. Sonra tebessüm etti, (hatta) güldü. (O sırada imamlık yapmakta olan) Ebu Bekir, Hz. Peygamber'in (sav) namaza gelmek istediğini zannettiğinden, geri çekilerek safa katılmak istedi. Müslümanlar ise (sevinçten) neredeyse namazlarını bozacaklardı. Hz. Peygamber (sav) onlara, "namazınızı tamamlayın!" diye işaret etti ve perdeyi indirdi. O günün sonunda da vefat etti."
Bize Eu Numân, ona Ebu Avâne, ona Ebu Beşir, ona Ebu Mütevekkil, ona da Ebu Sa'id (ra) şöyle rivayet etmiştir: Hz. Peygamber'in (sav) sahabesinden bir gurup, bir görev için yola çıktılar ve Arap kabilelerinden birisinin yanında konaklayıp onlardan kendilerini misafir etmelerini istediler. Fakat o kabile bunları konuk etmekten çekindi. Bu sırada kabilenin efendisi (zehirli bir hayvan tarafından) sokulmuştu. tüm kabile koşuşturup her çareye başvurdular ama hiçbir şey fayda etmedi. Kabile halkından biri "şu yanımızda konaklayan guruba gitseniz, belki onlarda deva olacak bir şey bulunur" dedi. Bunun üzerine kabile halkından bir grup geldi ve "ey topluluk, efendimiz sokuldu. Biz onun için her çareye başvurduk, ancak hiçbir şey ona fayda vermiyor. Sizden birinizin yanında çare olacak herhangi bir şey var mıdır?" diye sordu. Kafileden birisi "Evet, Allah'a yemin ederim ki, ben rukye (şifa duası) yaparım. Fakat sizden bizi misafir etmenizi istemiştik, siz de misafir etmediniz. Artık şimdi bir ücret belirlemeden rukye yapmam" dedi. O kabile halkı sahabe ile bir sürü koyun karşılığında anlaştılar. O kişi de sokulmuş olan kabile efendisine gidip Fatiha Suresi'ni okuyup üfledi. Çok beklemeden kabilenin efendisi sanki bukağıdan çözülmüşçesine süratle yürüyerek gitti ve kendisinde hiçbir illet kalmadı. Râvî der ki: Kabile halkı üzerinde anlaşma sağladıkları ücreti ödedi. gruptan bir kısmı "bu koyunları bölüşün" dedi. Fakat rukye yapan sahabi "hayır, Hz. Peygamber'e (sav) gidip, olup biteni kendisine söyleyene ve bize emredeceği şeyi görene kadar bu koyunları bölüşmem" dedi. Sonra Allah Rasulü'nün huzuruna gelip olayı kendisine aktardılar. Hz. Peygamber (sav) o sahabiye "Fâtiha'nın şifa veren bir rukye olduğunu nereden bildin" buyurdu, sonra da "isabet ettiniz. Şimdi taksim ediniz ve benim için de bir hisse ayırınız" buyurdu ve güldü. Şu'be der ki: Bize Ebu Bişr "ben bu hadisi Ebu ütevekkil'den işittim" diyerek rivayet etti.
Bize İsmail, ona Malik, ona İshak b. Abdullah b. Ebu Talha, ona da Enes b. Malik (ra) şöyle rivayet etmiştir: Rasulullah (sav) Kubâ'ya gittiği zamanlarda (teyzem) Ümmü Harâm bt. Milhân'ın evine gider, o da kendisine yemek ikram ederdi. O sırada Ümmü Harâm, Ubâde b. Sâmit ile evliydi. Yine bir gün Rasulullah (sav) (onu ziyarete gidip) evine girdi. Ümmü Harâm da kendisine yemek ikram etti. Yemekten sonra Allah Rasulü (sav), bir müddet uyudu. Sonra gülerek uyandı. Ümmü Harâm, olayın devamını şöyle anlattı: Rasulullah’a (sav) "Ey Allah’ın Rasulü! Seni güldüren nedir?" diye sordum. O (sav) da "Rüyamda bana ümmetimden birtakım insanlar şu deniz üstündeki gemilere binmiş –hükümdarların tahtları üzerinde kuruldukları gibi kurularak- ya da -tahtlar üzerindeki hükümdarlar gibi- Allah yolunda gaziler olarak gösterildiler" dedi. İfadedeki şüphe, ravi İshâk’a aittir. Ben (Ey Allah’ın Rasulü!) Beni de onlardan (deniz gazilerinden) kılması için Allah'a dua ediver!" dedim. Rasulullah (sav) da dua etti. Bundan sonra başını yastığa koyup bir süre daha uyudu. Sonra yine gülümseyerek uyandı. Ben yine "Ey Allah’ın Rasulü! Seni güldüren nedir?" diye sordum. Rasulullah (sav) Bu defa da bana "Rüyamda bana ümmetimden birtakım insanlar şu deniz üstündeki gemilere binmiş –hükümdarların tahtları üzerinde kuruldukları gibi kurularak- ya da -tahtlar üzerindeki hükümdarlar gibi- Allah yolunda gaziler olarak gösterildiler" dedi. Ben yine “Beni de onlardan kılması için Allah'a dua ediver!” dedim. Rasulullah (sav) "Sen birincilerdensin" buyurdu. Enes, dedi ki: Gerçekten Ümmü Harâm, Muaviye zamanında düzenlenen deniz gazasına katılmak üzere gemiye bindi. Denizden karaya çıktığı zaman bindiği hayvanından düşüp şehit oldu.”
Bize Ahmed b. Yunus (et-Temimî), ona Ubeydullah b. İyad (es-Sedusi), ona da İyad (b. Lekît es-Sedusi), Ebu Rimse'nin (Habib b. Hayyan el-Belevî) şöyle anlattığını nakletti: Babamla birlikte Rasulullah'ın (sav) yanına gitmiştik. Rasul-i Ekrem (sav) babama "senin oğlun mu bu?" diye sordu. Babam Kâbe'nin Rabbine yemin ederim ki evet dedi. Rasulullah (sav) "gerçekten mi?" dedi. Babam şahitlik ederim ki evet dedi. Efendimiz (sav) benim babama benzerliğime baktı ve babamın benim üzerime yemin etmesinden dolayı güldü. Sonra "şüphesiz onun yaptıklarından dolayı sen sorumlu tutulamayacağın gibi, senin yaptıklarından dolayı da o sorumlu tutulamaz" buyurdu ve "(hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez)" mealindeki ayeti (Fatır 35/18) okudu.