233 Kayıt Bulundu.
Bize Ahmed b. Abde ve İsmail b. İbrahim Ebu Mamer el-Hüzelî, ona Süfyan, ona Amr, ona İkrime, ona da Ebu Hureyre şöyle rivayet etmiştir: Hz. Peygamber vahiy (ile alakalı) hadisi zikretmiş ve "...Allah Teâlâ'nın kalplerinden korku giderildiğinde..." (Sebe, 34/23) ayeti, bununla alakalıdır demiştir.
Açıklama: Hadiste bahsedilen vahiy ile alakalı rivayet için bkz. B004701 Buhari'de yer alan bu hadisin ilgili bölümünün tercümesi şu şekildedir: "Allah gökte bir emrin ifâsını hükmettiği zaman, melekler O’nun sözüne itaatlerini arz ederek kanatlarını çırparlar. Bu ses, sanki düz ve kaygan bir taşın üzerindeki zincirin çıkardığı ses gibidir. (Meleklerin) kalplerinden korku giderildiğinde, (büyük meleklere); 'Rabbiniz ne buyurdu?' diye sorarlar. Onlar da soran meleklere, 'Allah hakkı söyledi, o çok yücedir, çok büyüktür' derler..." Hadis metninde bir bölümü verilen ayetin tamamının meali ise şu şekildedir: "Allah katında, O’nun izin verdiği kimseden başkasının şefaati yarar sağlamaz. (Şefaat için izin verilip de) kalplerinden korku giderilince birbirlerine, “Rabbiniz ne söyledi?” diye sorarlar. Onlar da “Gerçeği” diye cevap verirler. O, yücedir, büyüktür" (Sebe, 34/23).
Bize Ebu Âsım, ona İbn Cüreyc, ona Atâ, ona da Safvân b. Ya'lâ şöyle rivayet etti: "Ya'lâ, Hz. Ömer'e, 'Vahiy geldiği anda Hz. Peygamber'i (sav) bana göster' dedi. Râvi der ki: O sırada Nebi (sav) yanında ashabından bir topluluk olduğu halde Cîrâne'de iken bir adam ona geldi ve 'ey Allah'ın Rasulü, koku sürünmüş bir halde umre için ihrama giren biri hakkında ne dersin' diye sordu. Hz. Peygamber (sav) bir süre sessiz kaldı. (Derken) ona vahiy geldi. Ömer, Ya'lâ'ya işaret etti, Ya'lâ da, Nebi'nin üzerinde kendisini gölgeleyen bir elbise varken geldi ve başını (elbisenin içerisine) soktu. Nebi (sav), yüzü kıpkırmızı, horlar vaziyetteydi. Ardından bu hal ondan gitti ve 'Umre hakkında soran nerede?' buyurdu. Adam, huzura getirildi, Nebi (sav), ona 'üzerindeki kokuyu üç kere yıka, cübbeyi de çıkar, hacda yaptığını umrende de yap' buyurdu." [(İbn Cüreyc der ki): Atâ'ya, “Hz. Peygamber (sav), üç kere yıkaması ile temizliği mi kastetti” dedim, “evet” dedi.]
Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Dahhâk b. Mahled arasında inkita vardır.
Bize Sufyân, ona Mûsâ b. Ebu Âişe, ona Saîd b. Cübeyr, ona da İbn Abbas şöyle demiştir: "Hz. Peygamber’e (sav) Kur'an indirildiğinde, onu ezberlemek için (hemen) hafızasında tutmak isterdi. Bunun üzerine Aziz ve Celil Allah 'Onu çarçabuk almak için dilini hareket ettirme. Onu toplamak ve okutmak bize aittir. Artık biz onu okuduğumuz zaman, sen de onun okunuşunu takip et.' [Kıyame, 75/16-19] ayetlerini indirdi."
Açıklama: İsnadı Şeyhân'ın şartlarına göre sahihtir.
Bize Kuteybe b. Said, Ebu Bekir b. Ebu Şeybe ve İshak b. İbrahim, onlara Cerir b. Abdulhamid, ona Musa b. Ebu Aişe, ona Said b. Cübeyr, ona da İbn Abbas; "dilini onu ezberlemek için hareket ettirme" ayeti hakkında şöyle rivayet etmiştir: "Cebrail kendisine vahiy getirdiğinde, Hz. Peygamber (sav) dilini ve dudaklarını (aceleyle) hareket ettirirdi. Vahiy ona ağır gelir, bu durum, onun halinden anlaşılırdı. Bu yüzden Aziz ve Celil Allah 'Onu acele ile okumak (almak) için dilini kıpırdatma. Onu (kalbinde) toplamak da, okutmak da Bize aittir.' [Kıyame, 75/16-17] (Yani) Biz onu senin kalbinde toplarız, sen de onu okursun. Bu sebeple 'Biz onu sana okuduğumuzda, sen okunuşuna uy.' [Kıyame, 75/18] Yani indirdiğimizde onu dinle 'Sonra onu açıklamak da Bize aittir.' [Kıyame, 75/19] Yani, onu senin dilin ile açıklarız ayetlerini indirdi. (Bundan sonra) Cebrail kendisine geldiğinde Hz. Peygamber (sav) susar (ve vahyi dinler), gittiğinde ise Allah'ın kendisine vaat ettiği üzere onu okurdu."
Bize Abdüla‘la, ona İbn İshak, ona Abdulmelik b. Ebu Bekir, ona Zuhrî, ona Ubeydullâh b. Abdullah b. Utbe, ona da İbn Abbâs şöyle demiştir: "Mina’da, Ömer b. Hattâb ile birlikte bulunduğumuz günlerde, Abdurrahman b. Avf’a gider, ona Kur’ân öğretirdim. Bir gün evine gittim, fakat onu bulamadım. Bana, 'Emîru’l-Mü’minîn’in yanındadır' denildi. Onu bekledim. Yanıma geldiğinde bana, 'Bugün Ömer öyle bir öfkelendi ki, hilafete geçtiğinden beri benzerini görmedim' dedi. Ben de 'Neden?' diye sordum, şöyle dedi: Ensâr’dan iki kişi, Ebu Bekir’in biatinden bahsedip 'Vallahi o iş ani oldu, oldu bittiye getirildi. Ama eğer bu (halife) vefat edecek olursa, kişi sevdiğine gider, onun elinden tutup biat eder, kimse de bunu engelleyemez. İş olması gerektiği gibi olur' demiş ve bu söz de Ömer'e ulaşmış. Bunun üzerine Ömer, insanlara hitap etmeye niyetlendi. Ben kendisine 'Bunu yapma, ey Emîru’l-Mü’minîn! Çünkü sen şu anda Arap kabilelerinin her yanından insanların toplandığı bir beldedesin. Eğer sen burada bir söz söylersen, o söz senden nakledilir, bütün diyarlara yayılır ve bunun neticesinde ne olacağı bilinmez. Seninle aynı görüşte olup, seni destekleyecek olanlar ise ancak Medine’ye dönenler olacaktır' dedim." "Medine’ye döndüğümüzde, ben erkenden mescide gittim, minberin sağ tarafındaki sütuna yaslandım. O esnada Saîd b. Zeyd b. Amr b. Nüfeyl yanıma geldi, oturdu. Ona 'Ömer, bugün hilafete geçtiğinden beri söylemediği bir sözü söyleyecek' dedim. O 'Ne söyleyecek olabilir?' diye sordu, bende' Birazdan duyarsın' dedim. Halk toplanınca Ömer çıktı, minbere oturdu. Allah’a hamd etti, sena etti, sonra Rasulullah'ı (sav) anıp salat ve selam getirdi. Ardından şöyle dedi:" "Allah, Rasulullâh'ı (sav) aramızda bıraktı, O’na Allah’tan vahiy gelir, O bu vahiyle helâl kılar, haram kılardı. Sonra Allah, Rasulü’nü vefat ettirdi. Allah, ondan dilediğini kaldırdı, dilediğini bıraktı. Biz de kalanına tutunduk, bazıları ise bizden geçti. Bizim Kur'an'da okuduğumuz şeylerden biri de 'Babalarınızdan yüz çevirmeyin. Çünkü babalarınızdan yüz çevirmeniz, sizin için küfürdür' ayetiydi. Recm ayeti indi, bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) recmi uyguladı, biz de onunla birlikte recmettik. Muhammed’in nefsi elinde olana yemin ederim ki, ben onu ezberledim, öğrendim, idrak ettim. Eğer 'Ömer Mushaf'a, içinde olmayanı yazdı' denilmeyecek olsaydı, onu kendi elimle yazardım. Recim, üç hâlde uygulanır: Hamilelik ile sabit olursa, kişinin kendi ikrarıyla olursa, yahut Allah’ın emrettiği şekilde adaletli şahitlerle sabit olursa." "Bazı kimselerin, Ebu Bekir’in hilafeti hakkında, ‘O, ani ve hazırlıksız oldu, oldu bittiye getirildi' dedikleri kulağıma geldi. Evet, öyleydi, ancak Allah onun hayrını verdi, şerrinden korudu. Siz, insanların boyunlarını ona yöneltip koştuğu gibi, başka birine koşacak olmanızdan sakının. Rasulullâh (sav) vefat ettiğinde, Ensâr’ın Sâide oğullarında Sa‘d b. Ubâde ile toplanıp ona biat ettikleri haberi bize ulaştı. Bunun üzerine Ebu Bekir, Ebu Ubeyde b. Cerrâh ve ben oraya yöneldik.; İslâm’da bir gedik açmalarından endişe ediyorduk. Bizi, Ensâr’dan iki güvenilir adam; Uveym b. Sâide ve Ma‘n b. Adiyy karşıladı. Bize, 'Nereye gidiyorsunuz?' dediler. Biz de, 'Kavminize gidiyoruz, onların durumu bize ulaştı' dedik. Onlar, 'Geri dönün; size muhalefet etmeyecekler, hoşunuza gitmeyen bir şey de olmayacak' dediler. Fakat biz gitmeyi tercih ettik. İçimden bir konuşma hazırlamıştım. Onlara ulaştığımızda, Sa'd b. Ubâde hasta hâlde, sedirinde oturuyordu. Ensâr 'Bizden bir emir, sizden bir emir olsun' dedi. Hubâb b. Münzir ayağa kalktı ve 'Ben, bu işin direği ve sağlam hurma fidanıyım. Eğer isterseniz, vallahi bu işi başa alırız' dedi. Ebu Bekir 'Sakin olun' dedi. Ben konuşmaya niyetlendim ama o 'Sus, ey Ömer' dedi. Sonra Allah’a hamd etti, sena etti ve şöyle dedi:" "Ey Ensâr topluluğu! Vallahi sizin üstünlüğünüzü, İslâm’daki hizmetinizi, hakkınızı inkâr etmeyiz. Fakat siz de biliyorsunuz ki, Kureyş kabilesi, Araplar arasında öyle bir konumdadır ki, Araplar ancak onlardan birine ittifak eder. Biz emirleriz, siz vezirlersiniz. Allah’tan korkun, İslâm’ı bölmeyin, İslâm’da ilk fitneyi çıkaran olmayın. Ben, size şu iki kişiden birini uygun görüyorum: Ben veya Ebu Ubeyde b. Cerrâh. Hangisine biat ederseniz, o sizin için güvenilir kişidir. Vallahi o gün, sadece 'Vallahi, günaha girmeden öldürülüp dirilmek, sonra yine öldürülüp dirilmek, benim için Ebu Bekir’in bulunduğu bir topluluğa emir olmaktan daha hayırlıdır' ifadem haricinde, söylemek istediğim her şeyi Ebu Bekir söyledi. Sonra ben 'Ey Ensâr topluluğu! Ey Müslümanlar! Rasulullâh'dan (sav) sonra bu işe en layık olan kişi, mağarada ikinin ikincisi olan, önde gelen ve üstün olan Ebu Bekir’dir' dedim. Elini tuttum. Ensâr’dan bir adam, benim elimden önce onun eline biat etti. Sonra ben biat ettim, ardından insanlar topluca biat ettiler. Sa‘d b. Ubâde’ye yüklenildi ve Halk, 'kahrolsun Sa'd' dedi. Ben de, 'Onu dışlayın, Allah da kahretsin!' dedim. Böylece Allah, Müslümanların işini Ebu Bekir ile bir araya getirdi. Vallahi dediğiniz gibi oldu: Allah hayrını verdi, şerrinden korudu. Kim bu yolla (ani, hazırlıksız bir şekilde) davette bulunursa, onun ne kendisine ne de ona biat edene biat geçerli değildir."
Bize Kuteybe b. Said, ona Ebu Avâne, ona Musa b. Ebu Aişe, ona Said b. Cübeyr, ona da İbn Abbas (r.anhüma)" dilini onu ezberlemek için hareket ettirme" ayeti hakkında şöyle demiştir: "Vahyin inişi Hz. Peygamber'e (sav) ağır geliyor ve vahiy inerken dudaklarını oynatıp duruyordu. Ravi (Said b. Cübeyr) der ki: İbn Abbas bana 'ben de dudaklarımı tıpkı Hz. Peygamber'in oynattığı gibi oynatıyorum' dedi. Ravi (Musa b. Ebu Aişe) der ki: Said b. Cübeyr bana 'Ben de İbn Abbas'ın dudaklarını oynattığı gibi oynatıyorum' dedi. Bunun üzerine Allah şu ayetleri indirdi. 'Onu acele ile okumak (almak) için dilini kıpırdatma. Onu (kalbinde) toplamak da, okutmak da Bize aittir.' [Kıyame, 75/16-17] İbn Abbas der ki: Yani Kur'ân'ı senin kalbinde toplamak ve senin onu okuman bize aittir. 'O halde onu sana okuduğumuzda, sen okunuşunu takip et.' [Kıyame, 75/18] Yani sessizce dinle. 'Sonra onu açıklamak da Bize aittir.' [Kıyame, 75/19] Bundan sonra Cebrail Hz. Peygamber'in yanından ayrıldıktan sonra o nasıl okutmuşsa Hz. Peygamber (sav) de öyle okudu."
Bize Şeyban b. Ferruh, ona Hemmâm, ona Ata b. Ebu Rabah, ona Safvan b. Ya'la b. Ümeyye, ona da babası (Ya'la b. Ümeyye (ra)) şöyle rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber (sav) Cî'râne’de bulunduğu sırada, üstünde, halûk kokusu sürülmüş bir cübbe bulunan bir adam yanına geldi ve 'umremi nasıl eda etmemi emir buyurursun' dedi. O sırada Hz. Peygamber'e (sav) vahiy geldi, (hemen) bir elbise ile örtüldü. Ya'la 'keşke, kendisine vahiy inerken Nebî'yi (sav) görseydim' derdi. Ya'lâ der ki: Ömer 'Vahiy inerken Nebî'ye (sav) bakmak seni mutlu eder mi?' dedi ve elbisenin bir tarafını kaldırdı. Bir de gördüm ki Hz. Peygamber (sav), -genç bir devenin horultusuna benzer şekilde- derin derin nefes alıyordu. Bu hal ondan gidince 'Umre hakkında soran nerede? Üzerindeki sarılık izini -ya da halûk kokusu izini- yıka, cübbeni de çıkar, ve hacda yaptığını umrende de yap' buyurdu."
Bize Züheyr b. Harb, ona İsmail b. İbrahim; (T) Bize Abd b. Humeyd, ona Muhammed b. Bekir, o ikisine İbn Cüreyc; (T) Bize Ali b. Haşrem -ki hadisin lafızları ona aittir-, ona İsa, ona İbn Cüreyc, ona Ata, ona da Safvan b. Ya'la b. Ümeyye şöyle rivayet etti: "Ya'la, Ömer b. Hattab'a (ra) 'Keşke, kendisine vahiy indirilirken Nebi'yi (sav) görebilsem' derdi. Nebî (sav), üzerinde, kendisine gölge olan bir elbise olduğu halde, içlerinde Ömer'in de bulunduğu bir sahabe topluluğu ile birlikte Cîrâne'de iken, üstünde kokuya bulanmış yünden cübbe olan bir adam geldi ve 'ey Allah'ın Rasulü, kokuya süründükten sonra umre için ihrama giren bir adam hakkında ne dersin' dedi. Nebî (sav), ona bir müddet baktı, sonra sessiz kaldı. (Derken) ona vahiy geldi. Ömer, Ya'la b. Ümeyye'ye eliyle işaret edip 'gel' dedi. Ya'la da geldi. Başını (elbiseye) soktu. O sırada Allah Rasulü (sav), yüzü kıpkırmızı bir halde, derin bir şekilde soluk alıp veriyordu. Bir müddet sonra vahiy sona erdi, (kendine geldi) ve 'Az önce, bana umre hakkında soran nerede' buyurdu. Adam arandı ve huzuruna getirildi. Nebî (sav) ona 'üzerindeki kokuya gelince, onu üç kere yıka; cübbeye gelince, onu çıkar, ardından hacda yaptığını umrende de yap' buyurdu."
Bize Abdurrahman, ona Ebu Avâne, ona Musa b. Ebu Aişe, ona Said b. Cübeyr, ona da İbn Abbas (r.anhüma)" dilini onu ezberlemek için hareket ettirme" ayeti hakkında şöyle demiştir: "Vahyin inişi Hz. Peygamber'e (sav) ağır geliyor ve vahiy inerken dudaklarını oynatıp duruyordu. Ravi (Said b. Cübeyr) der ki: İbn Abbas bana 'ben de dudaklarımı tıpkı Hz. Peygamber'in oynattığı gibi oynatıyorum' dedi. Ravi (Musa b. Ebu Aişe) der ki: Said b. Cübeyr bana 'Ben de İbn Abbas'ın dudaklarını oynattığı gibi oynatıyorum' dedi. Bunun üzerine Allah şu ayetleri indirdi. 'Onu acele ile okumak (almak) için dilini kıpırdatma. Onu (kalbinde) toplamak da, okutmak da Bize aittir.' [Kıyame, 75/16-17] İbn Abbas der ki: Yani Kur'ân'ı senin kalbinde toplayacağız ve onu okuyacağız. 'O halde onu sana okuduğumuzda, sen okunuşunu takip et.' [Kıyame, 75/18] Yani sessizce dinle. 'Sonra onu açıklamak da Bize aittir.' [Kıyame, 75/19] Bundan sonra Cebrail Hz. Peygamber'in yanından ayrıldıktan sonra o nasıl okutmuşsa Hz. Peygamber (sav) de öyle okudu."
Bize Ahmed b. Abde ve İsmail b. İbrahim Ebu Mamer el-Hüzelî, ona Süfyan, ona Amr, ona İkrime, ona da Ebu Hureyre şöyle rivayet etmiştir: Hz. Peygamber vahiy (ile alakalı) hadisi zikretmiş ve "...Allah Teâlâ'nın kalplerinden korku giderildiğinde..." (Sebe, 34/23) ayeti, bununla alakalıdır demiştir.