Giriş

Bize İbn Ebî Ömer, ona Süfyan b. Uyeyne, ona Muhammed b. Amr, ona Ebû Seleme, ona da Ebû Hureyre Rasûl-i Ekrem’in şöyle söylediğini rivâyet etti: "Peynir parçaları dahi olsa, ateşte pişen şeyleri (yemekten) dolayı abdest almak gerekir." Bu rivâyet üzerine İbn Abbas, Ebû Hureyre’ye; "- Yağ yemekten dolayı da abdest alalım mı, ya Ebû Hureyre? Sıcak su içmekten dolayı da abdest alalım mı?" diye itiraz etti. Ebû Hureyre; "- Ey kardeşimin oğlu! Rasûlullah’ın (sav) bir hadîsini duyduğunda, hemen ona misal getirmeye kalkışma!" dedi. Tirmizî şöyle dedi: Bu konuda Ümmü Habîbe, Ümmü Seleme, Zeyd b. Sabit, Ebû Talha, Ebû Eyyub ve Ebû Musa’dan gelen rivayetler de vardır. Yine Ebû İsa şöyle dedi: Bazı ilim adamları ateşin (pişirme ve kızartma şeklinde) değiştirdiği şeylerden dolayı abdest almak gerektiği görüşündedirler. Hz. Peygamber’in (sav) ashabından tabiûn ve tebe-i tabiîn devrindeki pek çok ilim adamı ise ateşin (pişirme ve kızartma şeklinde) değiştirdiği şeylerden dolayı abdest almak gerekmediği görüşünü benimsemişlerdir.


Açıklama: Bu konu ile ilgili olarak hem abdest almanın gerekli olduğunu, hem de abdeste gerek olmadığını ifade eden rivâyetler vardır. Bu iki farklı rivâyet gurubu arasında bir nesih olayından söz edilmiştir. Buna göre abdest almak gerektiğini ifâde eden rivâyetler, abdeste gerek olmadığını belirten rivâyetlerle neshedilmiştir. Bazı âlimler ise neshe kail olmayıp, ilk gurup rivâyetteki "abdest" kelimesini, elleri ve ağzı yıkamak manasına hamletmişlerdir. Nitekim abdest kelimesinin böyle bir anlamı da vardır. Sahâbe ve tâbiîlerden, ateşte pişen yemeği yemekten dolayı abdest almak gerektiği kanâatinde olanların bulunduğunu belirten Tirmizî, buna karşılık ulemanın büyük ekseriyetini abdeste gerek olmadığı görüşünde birleştiklerini söylemektedir. Dört merzhep imamı da bundan dolayı abdeste gerek olmadığı kanâatindedir.

    Öneri Formu
10002 T000079 Tirmizi, Tahare, 58


    Öneri Formu
45482 MA000361 Musannef- i Abdurrezzak, I, 103


    Öneri Formu
97819 MŞ000465 Musannef-i İbn Ebi Şeybe, Taharat, 51


    Öneri Formu
100531 MŞ001728 Musannef-i İbn Ebi Şeybe, Taharat, 198


    Öneri Formu
100721 MŞ001766 Musannef-i İbn Ebi Şeybe, Taharat, 201

Bize Hennâd, ona Abde, ona Muhammed b. İshak, ona Muhammed b. Cafer b. ez-Zübeyr, ona Ubeydullah b. Abdullah b. Ömer, ona da İbn Ömer şöyle anlatmış: "“Hz. Peygamber’e, ehlî ve yabanî hayvanların dolaştığı çölde bulunan suyun durumu soruldu. Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu: "Su iki kule (fıçı) miktarına ulaşırsa, pislik tutmaz." Abde, Muhammed b. İshâk’ın şöyle söylediğini aktarıyor: Kulle, büyük su küplerine ve su içilen değişik kaplara denir. Ebû İsa şöyle dedi: Bu, Şâfiî, Ahmed ve İshâk’ın da görüşleridir, onlar olup şöyle derler: "Su, iki kulle miktarı olursa tadı, rengi ve kokusu değişmediği sürece o suyu hiçbir şey necis yapmaz. Bu miktar yaklaşık olarak beş kırba (tulum) kadardır."


Açıklama: Kulle, Araplar arasında marûf ve ortalama 200 litre alan küp şeklinde bir kaptır. İki kule de ortalama 400 litre demektir. Bu rivâyette suya necasetin bulaşması hâli değil, yırtıcı hayvanların içtiği suların artığı sorulmaktadır. Zira hadîste, ehlî ve yabanî hayvanların dolaştığı çöldeki sudan söz edilmektedir. Bu rivâyeti delil kabul eden Şâfiîler’e göre; iki kulle miktarındaki su, çok su hükmündedir, dolayısıyla rengi, kokusu veya tadı bozulmadıkça temizdir. Suyun miktarı daha az olduğu takdirde, rengi, tadı ve kokusu değişmese de pis sayılır. Hanefîler ise durgun sular konusunda büyük havuz diye bir ölçüyü esas alırlar. Büyük havuzdan maksat da, bir tarafı dalgalandığında bu dalgaların karşı tarafa ulaşmayacak derecede geniş olan havuzdur. Bu havuzun tanımı konusunda farklı görüşler olmakla birlikte, sathı 7x7 metre olmak üzere yaklaşık 50 m2’lik bir alana sahip olan havuz tanımı daha çok kabul görür. Derinliği konusunda da bir karış, bir arşın, su avuçlandığında dibi görünmeyecek kadar olan havuz diye farklı şeyler söylenmiştir. Akan su konusunda ise ihtilaf yoktur; su az veya çok olsa da, rengi, tadı veya kokusu değişmemişse akan su temiz sayılır. Suyun temiz olup olmadığı konusunda teknik imkânların bulunmadığı yerlerde insanın kanâatini, yegâne belirleyici unsur olarak kabul etmekten başka çare yoktur.

    Öneri Formu
9960 T000067 Tirmizi, Tahare, 50


    Öneri Formu
280912 T000066-2 Tirmizi, Tahare, 49


    Öneri Formu
45479 MA000358 Musannef- i Abdurrezzak, I, 102


    Öneri Formu
96196 MŞ000336 Musannef-i İbn Ebi Şeybe, Taharat, 35


    Öneri Formu
99556 MŞ001160 Musannef-i İbn Ebi Şeybe, Taharat, 128