1028 Kayıt Bulundu.
Bana Muhammed b. Beşşâr, ona Ğunder ve Abdurrahman, onlara Şu‘be, ona Adiy, ona da Abdullah b. Yezid şöyle rivayet etmiştir: "Zeyd b. Sabit (rav) “Size ne oluyor ki, münafıklar hakkında iki fırkaya ayrılıyorsunuz” (Nisa, 4/88) âyeti hakkında şöyle demiştir: Nebi’nin (sav) ashabından bazı kimseler Uhud Savaşından geri döndüler. İnsanlar da onlar hakkında iki gruba ayrıldı. Bir grup (Hz. Peygamber'e) “bunları öldür” diyor, diğer grup ise karşı çıkıyordu. Bunun üzerine “Size ne oluyor ki, o münafıklar hakkında iki fırkaya ayrıldınız” [Nisa, 4/88] ayeti indi ve Rasulullah (sav) “Burası (Medine), Taybe’dir. Burası, ateşin, gümüşün pisliğini gidermesi gibi pis insanları giderir (dışarı atar)” buyurdu."
Bize Ebu Muaviye ve İbn Nümeyr, onlara A'meş, ona Müslim, ona da Mesrûk, Âişe'nin (r.anha) şöyle dediğini rivayet etmiştir: Peygamber'e (sav) Yahudilerden bazı insanlar geldiler ve O'na: 'es-Sâmü aleyke (Ölüm üzerine olsun) ey Ebu'l-Kâsım ' dediler. Rasulullah (sav) onlara: 'Ve aleyküm (Sizin üzerinize olsun)' dedi. Hz. Âişe de: 'Ve aleykümü's-sâmü ve'z-zemmü (Ölüm ve yergi üzerinize olsun)' dedi. Bunun üzerine Rasulullah (sav): 'Ey Âişe, kötü olma!' buyurdu. Âişe dedi ki: 'Ben de: 'Ey Allah'ın Elçisi! 'Ölüm üzerine olsun' dediklerini duymadın mı?' dedim. Hz. Peygamber (sav): "'Ben de söylediklerini onlara iade ettim, 'Ve aleyküm (Sizin üzerinize olsun)' dedim ya!' buyurdu.' [İbn Nümeyr dedi ki: 'Âişe hadisinden kasıt; Allah azze ve cellenin, çirkin işi ve kötü sözü sevmediğidir.' İbn Nümeyr 'Hz. Peygamber'in (sav) bu hadisi hakkında şu ayet (sonuna kadar) nazil oldu: 'Sana geldiklerinde, Allah'ın seni selamlamadığı bir biçimde seni selamlarlar...' (Mücadele, 58/8)' dedi'.]
Bana Muhammed b. Beşşâr, ona Ğunder ve Abdurrahman, onlara Şu‘be, ona Adiy, ona da Abdullah b. Yezid şöyle rivayet etmiştir: "Zeyd b. Sabit (rav) “Size ne oluyor ki, münafıklar hakkında iki fırkaya ayrılıyorsunuz” (Nisa, 4/88) âyeti hakkında şöyle demiştir: Nebi’nin (sav) ashabından bazı kimseler Uhud Savaşından geri döndüler. İnsanlar da onlar hakkında iki gruba ayrıldı. Bir grup (Hz. Peygamber'e) “bunları öldür” diyor, diğer grup ise karşı çıkıyordu. Bunun üzerine “Size ne oluyor ki, o münafıklar hakkında iki fırkaya ayrıldınız” [Nisa, 4/88] ayeti indi ve Rasulullah (sav) “Burası (Medine), Taybe’dir. Burası, ateşin, gümüşün pisliğini gidermesi gibi pis insanları giderir (dışarı atar)” buyurdu."
Bize Kuteybe b. Said, ona Bekir b. Mudar, ona Amr b. Hâris, ona Bükeyr (b. Abdullah), ona Seleme'nin mevlâsı olan Yezid (b. Ebu Ubeyd), ona da Seleme b. Ekva şöyle rivayet etmiştir: "(Oruç tutmaya güç yetiremeyenler, bir fakiri doyuracak kadar fidye versin) [Bakara, 2/184] ayeti nazil olunca, bundan sonraki ayet inip de bu ayeti nesh edinceye kadar, içimizden oruç tutmayıp fidye vermek isteyen kimseler öyle yaptılar."
Bize İbn Müsennâ, ona İbn Ebu Adî, ona Said, ona Katâde, ona Azra, ona Said b. Cübeyr, ona da İbn Abbas şöyle rivayet etmiştir: (Allahu Teâlâ), (Oruca gücü yetmeyenler, bir yoksul doyumu fidye verir) ayeti, yaşlı adam ve kadınlar için bir ruhsat olmuştur. Onlar, oruca güç yetiremediklerinde, oruç tutmaz, her güne karşılık bir fakiri doyururlardı. Hamile ve emzikli kadınlar ise, ancak endişe duydukları zaman -Ebu Davud, 'Evlatları hususunda endişe ederlerse' demiştir- oruç tutmayıp fakirlere fidye verirler."
Bize Ahmed b. Muhammed b. Hanbel, ona Ebu Nuh, ona İkrime b. Ammar, ona Simak el-Hanefî, ona İbn Abbas, ona da Ömer b. Hattab şöyle rivayet etmiştir: "Bedir günü olduğunda (ve) Hz. Peygamber (sav) esirler karşılığında fidye aldı. Bunun üzerine Allah “Yeryüzünde düşmanı tamamıyla sindirip hâkim duruma gelmedikçe, hiçbir peygambere esir almak yakışmaz. Siz geçici dünya menfaatini istiyorsunuz, hâlbuki Allah ahireti (kazanmanızı) istiyor. Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. Allah tarafından önceden verilmiş bir hüküm olmasaydı, aldığınız fidyeden ötürü size mutlaka büyük bir azap dokunurdu” (Enfal, 67-68) ayetlerini indirdi. Daha sonra Allah, onlar için ganimetleri helal kıldı." [Ebu Davud der ki: Ebu Nuh'un isminin Ahmed b. Hanbel'e sorulduğunu işittim. O, onun ismini ne yapacaksın! Onun ismi, kötü bir isimdir dedi. Ebu Davud der ki: Ebu Nuh'un ismi, Kurâd'dır. Ancak doğrusu onun ismi Abdurrahman b. Ğazvan'dır.]
Bize İshak b. İbrahim, ona Abdürrezzak, ona Ma‘mer, ona ez-Zührî, ona Sâlim, ona da babası (Abdullah ibn Ömer) şöyle rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber (sav), (Uhud'da, yaralanıp dişi kırıldığı zaman) sabah namazının son rekâtında, rükûdan başını kaldırdığında “Allah'ım, Falancaya ve Filâncaya et lanet et” diye münafıklardan bazı kişilere beddua etti. Bunun üzerine Aziz ve Celil Allah “Onların tevbelerini kabul etmek veya zulümleri yüzünden onlara azap vermek konusunda sana bir şey düşmez.” [Ali İmrân, 128] ayetini indirdi"
Bize Muhammed b. Beşşâr, ona Muhammed b. Cafer, ona da Abdullah b. Yezid şöyle rivayet etmiştir: "Zeyd b. Sabit (rav) “Size ne oluyor ki, münafıklar hakkında iki fırkaya ayrılıyorsunuz” (Nisa, 4/88) ayeti hakkında şöyle demiştir: Nebi’nin (sav) ashabından bazı kimseler Uhud Savaşından geri döndüler. İnsanlar da onlar hakkında iki gruba ayrıldı. Bir grup (Hz. Peygamber'e) “bunları öldür” diyor, diğer grup ise karşı çıkıyordu. Bunun üzerine “Size ne oluyor ki, o münafıklar hakkında iki fırkaya ayrıldınız” [Nisa, 4/88] ayeti indi ve Rasulullah (sav) “Burası (Medine), Taybe’dir. Burası, ateşin, demirin pisliğini gidermesi gibi pis insanları giderir (dışarı atar)” buyurdu." [Ebu İsa (Tirmizi) der ki: Bu, hasen sahih bir hadistir. Abdullah b. Yezid adındaki ravi ise el-Ensarî, el-Hatmî nisbetiyle bilinir ve sahabiliği vardır.]