Bize Ali b. Ca’d, ona Şu’be, ona da Ebu Cemre şöyle demiştir:
İbn Abbas’la birlikte oturuyordum. Beni kendi sedirinin üzerine oturturdu. Bana 'Benim yanımda kal, sana kendi malımdan bir hisse ayırayım' dedi. Bunun üzerine iki ay orada kaldım. Sonra bana şöyle dedi: Abdu’l-Kays heyeti Hz. Peygamber’in (sav) yanına geldikleri zaman, Peygamber aleyhisselâm, "Kim bu heyet? -Veya kim bu insanlar?-" diye sordu. Onlar da 'Rabîa’yız' dediler. Rasûlullah (sav), "Merhaba ey insanlar -veya ey heyet-. Allah utandırmasın ve pişman etmesin!" dedi. Heyet şöyle söyledi: 'Ey Allah’ın Rasûlü; biz size ancak haram ayda gelebiliyoruz. Çünkü sizinle bizim aramızda Mudar kâfirlerinin şu kabilesi vardır. Bize açık ve kesin şeyler emret ki, onları geride bıraktıklarımıza haber verelim ve o sayede cennete girelim.' Onlar Hz. Peygamber'e (sav) içeceklerden sordular. Rasûlullah (sav) onlara dört şeyi emretti, dört şeyi de yasakladı. Onlara sadece Allah’a îmân etmelerini emretti ve "Biliyor musunuz, îmân nedir?" diye sordu. En doğrusunu Allah ve Resûlü bilir, dediler. Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Allah’dan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in, Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, Ramazan orucu tutmaktır. Bir de ganimetin beşte birini vermenizdir." Sonra Hz. Peygamber onlara dört şeyi yasakladı; hantemi (topraktan yapılmış çömleği), dübbâı (kabağın içi oyularak yapılan kadehi), nakîri (hurma kütüğünün içi oyularak yapılan fıçıyı) ve müzeffeti (içi ziftle sıvanmış kabı) -bazen müzeffet yerine mukayyer (içi ziftle sıvanmış testi) dedi-. Sonra şöyle buyurdu: "Bunları belleyin ve geride bıraktığınız kişilere haber verin!"
Öneri Formu
Hadis Id, No:
1142, B000053
Hadis:
حَدَّثَنَا عَلِىُّ بْنُ الْجَعْدِ قَالَ أَخْبَرَنَا شُعْبَةُ عَنْ أَبِى جَمْرَةَ قَالَ كُنْتُ أَقْعُدُ مَعَ ابْنِ عَبَّاسٍ ، يُجْلِسُنِى عَلَى سَرِيرِهِ فَقَالَ أَقِمْ عِنْدِى حَتَّى أَجْعَلَ لَكَ سَهْمًا مِنْ مَالِى ، فَأَقَمْتُ مَعَهُ شَهْرَيْنِ ، ثُمَّ قَالَ إِنَّ وَفْدَ عَبْدِ الْقَيْسِ لَمَّا أَتَوُا النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم قَالَ " مَنِ الْقَوْمُ أَوْ مَنِ الْوَفْدُ " . قَالُوا رَبِيعَةُ . قَالَ "مَرْحَبًا بِالْقَوْمِ - أَوْ بِالْوَفْدِ - غَيْرَ خَزَايَا وَلاَ نَدَامَى" . فَقَالُوا يَا رَسُولَ اللَّهِ ، إِنَّا لاَ نَسْتَطِيعُ أَنْ نَأْتِيَكَ إِلاَّ فِى شَهْرِ الْحَرَامِ ، وَبَيْنَنَا وَبَيْنَكَ هَذَا الْحَىُّ مِنْ كُفَّارِ مُضَرَ ، فَمُرْنَا بِأَمْرٍ فَصْلٍ ، نُخْبِرْ بِهِ مَنْ وَرَاءَنَا ، وَنَدْخُلْ بِهِ الْجَنَّةَ . وَسَأَلُوهُ عَنِ الأَشْرِبَةِ . فَأَمَرَهُمْ بِأَرْبَعٍ ، وَنَهَاهُمْ عَنْ أَرْبَعٍ ، أَمَرَهُمْ بِالإِيمَانِ بِاللَّهِ وَحْدَهُ . قَالَ "أَتَدْرُونَ مَا الإِيمَانُ بِاللَّهِ وَحْدَهُ" . قَالُوا اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ . قَالَ "شَهَادَةُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ وَأَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللَّهِ ، وَإِقَامُ الصَّلاَةِ ، وَإِيتَاءُ الزَّكَاةِ ، وَصِيَامُ رَمَضَانَ ، وَأَنْ تُعْطُوا مِنَ الْمَغْنَمِ الْخُمُسَ" . وَنَهَاهُمْ عَنْ أَرْبَعٍ عَنِ الْحَنْتَمِ وَالدُّبَّاءِ وَالنَّقِيرِ وَالْمُزَفَّتِ . وَرُبَّمَا قَالَ الْمُقَيَّرِ . وَقَالَ "احْفَظُوهُنَّ وَأَخْبِرُوا بِهِنَّ مَنْ وَرَاءَكُمْ" .
Tercemesi:
Bize Ali b. Ca’d, ona Şu’be, ona da Ebu Cemre şöyle demiştir:
İbn Abbas’la birlikte oturuyordum. Beni kendi sedirinin üzerine oturturdu. Bana 'Benim yanımda kal, sana kendi malımdan bir hisse ayırayım' dedi. Bunun üzerine iki ay orada kaldım. Sonra bana şöyle dedi: Abdu’l-Kays heyeti Hz. Peygamber’in (sav) yanına geldikleri zaman, Peygamber aleyhisselâm, "Kim bu heyet? -Veya kim bu insanlar?-" diye sordu. Onlar da 'Rabîa’yız' dediler. Rasûlullah (sav), "Merhaba ey insanlar -veya ey heyet-. Allah utandırmasın ve pişman etmesin!" dedi. Heyet şöyle söyledi: 'Ey Allah’ın Rasûlü; biz size ancak haram ayda gelebiliyoruz. Çünkü sizinle bizim aramızda Mudar kâfirlerinin şu kabilesi vardır. Bize açık ve kesin şeyler emret ki, onları geride bıraktıklarımıza haber verelim ve o sayede cennete girelim.' Onlar Hz. Peygamber'e (sav) içeceklerden sordular. Rasûlullah (sav) onlara dört şeyi emretti, dört şeyi de yasakladı. Onlara sadece Allah’a îmân etmelerini emretti ve "Biliyor musunuz, îmân nedir?" diye sordu. En doğrusunu Allah ve Resûlü bilir, dediler. Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Allah’dan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in, Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, Ramazan orucu tutmaktır. Bir de ganimetin beşte birini vermenizdir." Sonra Hz. Peygamber onlara dört şeyi yasakladı; hantemi (topraktan yapılmış çömleği), dübbâı (kabağın içi oyularak yapılan kadehi), nakîri (hurma kütüğünün içi oyularak yapılan fıçıyı) ve müzeffeti (içi ziftle sıvanmış kabı) -bazen müzeffet yerine mukayyer (içi ziftle sıvanmış testi) dedi-. Sonra şöyle buyurdu: "Bunları belleyin ve geride bıraktığınız kişilere haber verin!"
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, İmân 40, 1/205
Senetler:
1. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. Ebu Cemre Nasr b. İmran ed-Duba'î (Nasr b. İmran b. Asım b. Vasi)
3. Şube b. Haccâc el-Atekî (Şu'be b. Haccac b. Verd)
4. Ebu Hasan Ali b. Ca'd el-Cevherî (Ali b. Ca'd b. Ubeyd)
Konular:
Ganimet, beşte bir hisse
İbadet, Zekat
İçecekler, Şıra kaplarıyla ilgili yasaklar
İman, Esasları, Allah'a İman
İman, Esasları, Allah'a ve Rasulüne iman
KTB, İMAN
Namaz, Farziyeti
Siyer, Hz. Peygamber'e gelen heyetler
حدثنا مسدد قال حدثنا عبد الواحد قال حدثنا الأعمش قال حدثنا أبو يحيى مولى جعدة بن هبيرة قال سمعت أبا هريرة يقول : قيل للنبي صلى الله عليه وسلم يا رسول الله إن فلانة تقوم الليل وتصوم النهار وتفعل وتصدق وتؤذي جيرانها بلسانها فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم لا خير فيها هي من أهل النار قالوا وفلانة تصلى المكتوبة وتصدق بأثوار ولا تؤذي أحدا فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم هي من أهل الجنة
Bize Müsedded, ona Abdülvahid, ona 'Ameş, ona Ebu Yahya Mevla Ca'de b. Hubeyre, ona da Ebu Hüreyre şöyle rivayet etmiştir “Ey Allah'ın Rasulü, falan kadın geceleri ibadetle geçirir, gündüzleri oruç tutar, çalışır sadaka verir, ama dili ile komşularına sürekli eziyet eder' denildi. Rasulullah (sav), bunun üzerine ‘O kadında hayır yoktur, cehennemliktir!’ dedi. Sahâbîler de, 'Falan kadın ise farz namazları kılar, fakirlere yağsız peynir sadaka verir, hiç kimseye de eziyet etmez.' dediler. Bunun üzerine Rasulullah (sav), ‘O kadın cennetliktir.’ buyurdu”.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
163530, EM000119
Hadis:
حدثنا مسدد قال حدثنا عبد الواحد قال حدثنا الأعمش قال حدثنا أبو يحيى مولى جعدة بن هبيرة قال سمعت أبا هريرة يقول : قيل للنبي صلى الله عليه وسلم يا رسول الله إن فلانة تقوم الليل وتصوم النهار وتفعل وتصدق وتؤذي جيرانها بلسانها فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم لا خير فيها هي من أهل النار قالوا وفلانة تصلى المكتوبة وتصدق بأثوار ولا تؤذي أحدا فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم هي من أهل الجنة
Tercemesi:
Bize Müsedded, ona Abdülvahid, ona 'Ameş, ona Ebu Yahya Mevla Ca'de b. Hubeyre, ona da Ebu Hüreyre şöyle rivayet etmiştir “Ey Allah'ın Rasulü, falan kadın geceleri ibadetle geçirir, gündüzleri oruç tutar, çalışır sadaka verir, ama dili ile komşularına sürekli eziyet eder' denildi. Rasulullah (sav), bunun üzerine ‘O kadında hayır yoktur, cehennemliktir!’ dedi. Sahâbîler de, 'Falan kadın ise farz namazları kılar, fakirlere yağsız peynir sadaka verir, hiç kimseye de eziyet etmez.' dediler. Bunun üzerine Rasulullah (sav), ‘O kadın cennetliktir.’ buyurdu”.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 119, /140
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Yahya el-Mahzumi (Ebu Yahya)
3. Ebu Muhammed Süleyman b. Mihran el-A'meş (Süleyman b. Mihran)
4. Ebu Bişr Abdülvahid b. Ziyad el-Abdî (Abdülvahid b. Ziyad)
5. Müsedded b. Müserhed el-Esedî (Müsedded b. Müserhed b. Müserbel b. Şerik)
Konular:
Cehennem, Sevkeden İşler, Sözler, Davranışlar
Haklar, komşu hakları
İnfak, Tasadduk, infak kültürü
İyilik, komşuya iyilik etmek
Komşuluk, komşuluk ilişkileri
Namaz, Farziyeti
Sadaka, fazileti
Açıklama: Allah Rasûlü Rabbimizin biz kullarına karşı rahmetini ve bağışlamasını pek çok hadislerinde dile getirmiştir. Burada da İslam’ın en önemli ibadetlerinden üçünü yapan müminin Allah katında farklı bir değeri olduğuna işaret ederek başka kusur ve hataları olsa da o müminin, bu ibadetleri yapmayan ve kendilerine Allah’ın bağış ve merhametinin olmadığı diğer kullara göre farklı muamele ederek bunlardan hoşnut olacağını ifade etmektedir. Allah’ın hoşnut olduğu müminler ise en büyük mükâfatla, yani cennetle ödüllendirilecekleri bilinen bir husustur.
Hz. Peygamber’in ikinci sırada belirttiği kusur örtme meselesi diğer meşhur hadislerde biraz farklıdır. Burada olduğu gibi “dünyada Allah’ın hatalarını örttüğü kul” olarak değil, “Bir kulu gördüğü veya bildiği diğer kulun hatalarını örterse, Allah da okulun kıyamette hatalarını/günahlarını örter” şeklinde rivayet edilmiştir.
Dördüncü hadisin de diğer meşhur rivayetleri şu şekildedir: “Kişi sevdiği ile beraberdir.”
Hadis mütabileriyle birlikte hasen li ğayrihidir.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
74406, HM025634
Hadis:
حَدَّثَنَا يَزِيدُ أَخْبَرَنَا هَمَّامُ بْنُ يَحْيَى عَنْ إِسْحَاقَ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ أَبِي طَلْحَةَ قَالَ حَدَّثَنِي شَيْبَةُ الْخُضَرِيُّ قَالَ كُنَّا عِنْدَ عُمَرَ بْنِ عَبْدِ الْعَزِيزِ فَحَدَّثَنَا عُرْوَةُ بْنُ الزُّبَيْرِ عَنْ عَائِشَةَ
أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ ثَلَاثٌ أَحْلِفُ عَلَيْهِنَّ لَا يَجْعَلُ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ مَنْ لَهُ سَهْمٌ فِي الْإِسْلَامِ كَمَنْ لَا سَهْمَ لَهُ فَأَسْهُمُ الْإِسْلَامِ ثَلَاثَةٌ الصَّلَاةُ وَالصَّوْمُ وَالزَّكَاةُ وَلَا يَتَوَلَّى اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ عَبْدًا فِي الدُّنْيَا فَيُوَلِّيهِ غَيْرَهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلَا يُحِبُّ رَجُلٌ قَوْمًا إِلَّا جَعَلَهُ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ مَعَهُمْ وَالرَّابِعَةُ لَوْ حَلَفْتُ عَلَيْهَا رَجَوْتُ أَنْ لَا آثَمَ لَا يَسْتُرُ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ عَبْدًا فِي الدُّنْيَا إِلَّا سَتَرَهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ
فَقَالَ عُمَرُ بْنُ عَبْدِ الْعَزِيزِ إِذَا سَمِعْتُمْ مِثْلَ هَذَا الْحَدِيثِ مِنْ مِثْلِ عُرْوَةَ يَرْوِيهِ عَنْ عَائِشَةَ عَنْ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَاحْفَظُوهُ
Tercemesi:
Bize Yezid, ona Hemmâm b. Yahya, ona İshak b. Abdullah b. Ebu Talha, ona Şeybe el-Hudarî şöyle demiştir: Biz Ömer b. Abdülaziz'in yanında iken Urve b. Zübeyr, Hz. Aişe'den rivayetle Rasulullah'ın (sav) şunları söylediğini aktardı:
Şu üç şeyi yeminle söyleyebilirim: 1-Allah Teâlâ İslam'dan nasibi [ibadet yapanı] olan kişiyi ondan nasibi olmayan kişi ile bir tutmaz. İslam'dan nasibi olmak namaz, oruç ve zekât olmak üzere üçtür. 2-Allah dünyada bir kulu kendisine veli/dost edinmeye görsün; o kişiyi kıyamette başkasına dost edindirir/yardımına [şefaatine] müsaade eder. 3-Bir kişi bir topluluğu/kavmi severse Allah Teâlâ kesinlikle onu onlarla beraber kılar. Bunlara ilaveten şu dördüncü meseleye de yemin etsem günaha girmeyeceğimi ümit ederim: Allah dünyada bir kulunun (günahlarını veya hatalarını) örterse kesinlikle kıyamette de onun (günahlarını) örter/gizler.
Bunun üzerine Ömer b. Abdülaziz şöyle talimat verdi: Bu hadis gibi, Urve'nin, Hz. Aişeden, onun da Nebi'den (sav) rivayet ettiği rivayetleri duyduğunuzda (semâ’ ile rivayet edildiğinde) iyi ezberleyiniz/iyi muhafaza ediniz.
Açıklama:
Allah Rasûlü Rabbimizin biz kullarına karşı rahmetini ve bağışlamasını pek çok hadislerinde dile getirmiştir. Burada da İslam’ın en önemli ibadetlerinden üçünü yapan müminin Allah katında farklı bir değeri olduğuna işaret ederek başka kusur ve hataları olsa da o müminin, bu ibadetleri yapmayan ve kendilerine Allah’ın bağış ve merhametinin olmadığı diğer kullara göre farklı muamele ederek bunlardan hoşnut olacağını ifade etmektedir. Allah’ın hoşnut olduğu müminler ise en büyük mükâfatla, yani cennetle ödüllendirilecekleri bilinen bir husustur.
Hz. Peygamber’in ikinci sırada belirttiği kusur örtme meselesi diğer meşhur hadislerde biraz farklıdır. Burada olduğu gibi “dünyada Allah’ın hatalarını örttüğü kul” olarak değil, “Bir kulu gördüğü veya bildiği diğer kulun hatalarını örterse, Allah da okulun kıyamette hatalarını/günahlarını örter” şeklinde rivayet edilmiştir.
Dördüncü hadisin de diğer meşhur rivayetleri şu şekildedir: “Kişi sevdiği ile beraberdir.”
Hadis mütabileriyle birlikte hasen li ğayrihidir.
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ahmed b. Hanbel, Müsned-i Ahmed, Aişe bt. Ebubekir 25634, 8/265
Senetler:
1. Ümmü Abdullah Aişe bt. Ebu Bekir es-Sıddîk (Aişe bt. Abdullah b. Osman b. Âmir)
2. Urve b. Zübeyr el-Esedî (Urve b. Zübeyr b. Avvam b. Huveylid b. Esed)
3. Şeybe el-Hudari (Şeybe)
4. Ebu Yahya İshak b. Abdullah el-Ensârî (İshak b. Abdullah b. Zeyd b. Sehl)
5. Ebu Abdullah Hemmâm b. Yahya el-Avzî (Hemmâm b. Yahya b. Dinar)
6. Ebu Halid Yezid b. Harun el-Vasitî (Yezid b. Harun b. Zâzî b. Sabit)
Konular:
Günahı, günahı örtmek, masiyeti gizlemek gerekir
Hadis, ezberde korunması
İslam, İslamın Şartları
Namaz, Farziyeti
Oruç, farziyeti
Sevgi, kişi sevdiğiyle beraberdir
Tarihsel şahsiyetler, Ömer b. Abdülaziz
Zekat, farziyeti
Öneri Formu
Hadis Id, No:
10571, B001496
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدٌ أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ أَخْبَرَنَا زَكَرِيَّاءُ بْنُ إِسْحَاقَ عَنْ يَحْيَى بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ صَيْفِىٍّ عَنْ أَبِى مَعْبَدٍ مَوْلَى ابْنِ عَبَّاسٍ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ - رضى الله عنهما - قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم لِمُعَاذِ بْنِ جَبَلٍ حِينَ بَعَثَهُ إِلَى الْيَمَنِ « إِنَّكَ سَتَأْتِى قَوْمًا أَهْلَ كِتَابٍ ، فَإِذَا جِئْتَهُمْ فَادْعُهُمْ إِلَى أَنْ يَشْهَدُوا أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ وَأَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللَّهِ ، فَإِنْ هُمْ أَطَاعُوا لَكَ بِذَلِكَ ، فَأَخْبِرْهُمْ أَنَّ اللَّهَ قَدْ فَرَضَ عَلَيْهِمْ خَمْسَ صَلَوَاتٍ فِى كُلِّ يَوْمٍ وَلَيْلَةٍ ، فَإِنْ هُمْ أَطَاعُوا لَكَ بِذَلِكَ فَأَخْبِرْهُمْ أَنَّ اللَّهَ قَدْ فَرَضَ عَلَيْهِمْ صَدَقَةً تُؤْخَذُ مِنْ أَغْنِيَائِهِمْ فَتُرَدُّ عَلَى فُقَرَائِهِمْ ، فَإِنْ هُمْ أَطَاعُوا لَكَ بِذَلِكَ فَإِيَّاكَ وَكَرَائِمَ أَمْوَالِهِمْ ، وَاتَّقِ دَعْوَةَ الْمَظْلُومِ ، فَإِنَّهُ لَيْسَ بَيْنَهُ وَبَيْنَ اللَّهِ حِجَابٌ » .
Tercemesi:
Bize Muhammed, ona Abdullah, ona Zekeriyya b. İshak, ona Yahya b. Abdullah b. Sayfî, ona İbn Abbas’ın azatlısı Ebu Mabed, ona da İbn Abbas’ın (r.anhumâ) şöyle dediğini rivâyet etmiştir:
Rasulullah (sav), Muaz b. Cebel’e kendisini Yemen’e gönderdiği zaman şunları söyledi: “Sen kitap ehli bir kavmin yanına gideceksin, onların yanına vardığın vakit kendilerini Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığına, Muhammed’in de Allah’ın Rasulü olduğuna şehadet getirmeye çağır. Sana bu hususta itaat ederlerse, kendilerine Allah’ın üzerlerine her bir gece ve gündüzde beş vakit namaz farz olduğunu haber ver. Bu hususta sana itaat ederlerse, Allah’ın kendilerine zenginlerinden alınıp fakirlerine geri verilen bir sadakayı farz kılmış olduğunu bildir. Onlar bu hususta sana itaat ederlerse, sen de sakın onların mallarının değerli olanlarını almayasın. Bir de mazlumun bed(duasından) sakın. Çünkü onunla Allah arasında bir perde yoktur.”
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Zekât 63, 1/487
Senetler:
1. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. Ebu Mabed Nafiz Mevla ibn Abbas (Nafiz)
3. Yahya b. Abdullah el-Kuraşi (Yahya b. Abdullah b. Muhammed b. Yahya)
4. Zekeriyya b. İshak el-Mekki (Zekeriyya b. İshak)
5. Ebu Abdurrahman Abdullah b. Mübarek el-Hanzalî (Abdullah b. Mübarek b. Vadıh)
6. Muhammed b. Mukatil el-Mervezî (Muhammed b. Mukatil)
Konular:
Dua, beddua, mazlumun bedduası
İslam, İslamın Şartları
Namaz, Farziyeti
Zekat, memurunun adil olması
Öneri Formu
Hadis Id, No:
43852, HM002254
Hadis:
حَدَّثَنَا يَعْقُوبُ حَدَّثَنَا أَبِي عَنِ ابْنِ إِسْحَاقَ قَالَ حَدَّثَنِى مُحَمَّدُ بْنُ الْوَلِيدِ بْنِ نُوَيْفِعٍ مَوْلَى آلِ الزُّبَيْرِ عَنْ كُرَيْبٍ مَوْلَى عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَبَّاسٍ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَبَّاسٍ
أَنَّ ضِمَامَ بْنَ ثَعْلَبَةَ أَخَا بَنِي سَعْدِ بْنِ بَكْرٍ لَمَّا أَسْلَمَ سَأَلَ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَنْ فَرَائِضِ الْإِسْلَامِ مِنْ الصَّلَاةِ وَغَيْرِهَا فَعَدَّ عَلَيْهِ الصَّلَوَاتِ الْخَمْسَ لَمْ يَزِدْ عَلَيْهِنَّ ثُمَّ الزَّكَاةَ ثُمَّ صِيَامَ رَمَضَانَ ثُمَّ حَجَّ الْبَيْتِ ثُمَّ أَعْلَمَهُ مَا حَرَّمَ اللَّهُ عَلَيْهِ فَلَمَّا فَرَغَ قَالَ أَشْهَدُ أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ وَأَشْهَدُ أَنَّكَ رَسُولُ اللَّهِ وَسَأَفْعَلُ مَا أَمَرْتَنِي بِهِ لَا أَزِيدُ وَلَا أَنْقُصُ قَالَ ثُمَّ وَلَّى فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِنْ يَصْدُقْ ذُو الْعَقِيصَتَيْنِ يَدْخُلْ الْجَنَّةَ
Tercemesi:
Bize Yakup, ona babası, ona İbn İshak, ona Muhammed b. Velid b. Nüveyfi' mevla ali Zübeyr, ona Küreyb mevla Abdullah b. Abbas, ona da Abdullah b. Abbas şöyle rivayet etmiştir:
Sa'd b. Ebu Bekir'in kardeşi Dımâm b. Sa'lebe Müslüman olduğunda İslam'ın farzları (gereklilikleri) namaz ve diğer şeyler hakkında Rasulullah'a (sav) sorular sordu. Peygamber (sav) ona beş vakit namazı söyledi fazlasını söylemedi, sonra zekat, Ramazan orucu, sonra kabe'yi haccetmeyi söyledi sonra da Allah'ın haram kıldığı şeyleri anlattı. Peygamber (sav) sözlerini bitirince, (Dımâm)'Muhakkak ki ben de Allah'tan başka ilâh olmadığına şehâdet ederim ve (yine) Senin, O'nun elçisi olduğuna şehâdet ederim. Bana emrettiklerini yerine getireceğim. Ne arttıracağım, ne eksilteceğim!' dedi. Daha sonra da dönüp gitti. Bunun üzerine Rasulullah (sav), "iki saç örgülü doğru söylüyorsa, (dediğini yaparsa) Cennete girer" buyurdu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ahmed b. Hanbel, Müsned-i Ahmed, Abdullah b. Abbas b. Abdulmuttalib 2254, 1/660
Senetler:
1. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. Ebu Rişdîn Küreyb b. Ebu Müslim el-Kuraşî (Küreyb b. Ebu Müslim)
3. Muhammed b. Velid el-Kuraşi (Muhammed b. Velid b. Nüveyfi')
4. İbn İshak el-Kuraşî (Muhammed b. İshak b. Yesar b. Hıyar)
5. Ebu İshak İbrahim b. Sa'd ez-Zührî (İbrahim b. Sa'd b. İbrahim b. Abdurrahman b. Avf)
6. Ebu Yusuf Yakub b. İbrahim el-Kuraşî (Yakub b. İbrahim b. Sa'd b. İbrahim b. Abdurrahman b. Avf)
Konular:
Hac, farziyyeti
İbadet, Zekat
Namaz, Farziyeti
Oruç Olgusu
Öneri Formu
Hadis Id, No:
150134, BS13248
Hadis:
أَخْبَرَنَا أَبُو الْحُسَيْنِ بْنُ بِشْرَانَ أَخْبَرَنَا أَبُو جَعْفَرٍ : مُحَمَّدُ بْنُ عَمْرٍو الرَّزَّازُ ح وَأَخْبَرَنَا أَبُو عَبْدِ اللَّهِ الْحَافِظُ حَدَّثَنَا أَبُو الْعَبَّاسِ : مُحَمَّدُ بْنُ يَعْقُوبَ قَالاَ حَدَّثَنَا الْحَسَنُ بْنُ مُكْرَمٍ حَدَّثَنَا أَبُو النَّضْرِ حَدَّثَنَا أَبُو جَعْفَرٍ الرَّزَّازُ عَنْ يُونُسَ عَنِ الْحَسَنِ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ رَضِىَ اللَّهُ عَنْهُ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- :« أُمِرْتُ أَنْ أُقَاتِلَ النَّاسَ حَتَّى يَقُولُوا لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ وَيُقِيمُوا الصَّلاَةَ وَيُؤْتُوا الزَّكَاةَ فَإِذَا فَعَلُوا ذَلِكَ عَصَمُوا مِنِّى دِمَاءَهُمْ وَأَمْوَالَهُمْ إِلاَّ بِحَقِّهَا وَحِسَابُهُمْ عَلَى اللَّهِ ». لَفْظُ حَدِيثِهِمَا سَوَاءٌ.
Tercemesi:
Bize Ebu'l-Hüseyin b. Bişrân, ona Ebu Cafer Muhammed b. Amr er-Rezzâz (T) Bize Ebu Abdullah Hafız (Hâkim en-Nîsâbûrî), ona Ebu'l-Abbas Muhammed b. Yakub, o ikisine Hasan b. Mükrim, ona Ebu'n-Nadr, ona Ebu Cafer er-Rezzâz, ona Yunus (b. Ubeyd), ona Hasan (el-Basrî), ona da Ebu Hüreyre, Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: İnsanlarla onlar Allah'tan başka ilah yoktur deyinceye, namazı kılıncaya ve zekatı verinceye kadar savaşmakla emrolundum. Bunları yerine getirirlerse kanlarını ve mallarını benden korumuş olurlar. Ancak (kısas) gibi Allah'ın hakları müstesna. Hesapları da Allah'a aittir. İkisinin hadisinin lafızları da aynıdır.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Beyhakî, Sünen-i Kebir, Sadakât 13248, 13/369
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Said Hasan el-Basrî (Hasan b. Yesâr)
3. Ebu Abdullah Yunus b. Ubeyd el-Abdî (Yunus b. Ubeyd b. Dinar)
4. Ebu Cafer İsa b. Mahan er-Razî (İsa b. Mâhân b. İsmail)
5. Ebu Nadr Haşim b. Kasım el-Leysi (Haşim b. Kasım b. Müslim)
6. Ebu Ali Hasan b. Mükrem el-Bezzar (Hasan b. Mükrem b. Hassan)
7. Ebu Cafer Muhammed b. Amr er-Rezzaz (Muhammed b. Amr b. Bahteri b. Müdrik)
7. Muhammed b. Yakub el-Ümevî (Muhammed b. Yakub b. Yusuf b. Ma'kil b. Sinan b. Abdullah)
8. Hakim en-Nîsâbûrî (Muhammed b. Abdullah b. Hamdûye b. Nu'aym b. el-Hakem)
8. Ali b. Muhammed el-Ümevi (Ali b. Muhammed b. Abdullah b. Bişran)
Konular:
Namaz, Farziyeti
Savaş, ilan etme ve savaş hukuku
Zekat, farziyeti
Zekat, vermemenin cezası
Zekat, vermeyenin hali
Öneri Formu
Hadis Id, No:
142131, BS005365
Hadis:
أَخْبَرَنَا أَبُو عَلِىٍّ الرُّوذْبَارِىُّ أَخْبَرَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ دَاسَةَ حَدَّثَنَا أَبُو دَاوُدَ حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ صَالِحٍ حَدَّثَنَا ابْنُ وَهْبٍ حَدَّثَنِى مُعَاوِيَةُ بْنُ صَالِحٍ عَنِ الْعَلاَءِ بْنِ الْحَارِثِ عَنْ مَكْحُولٍ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- :« الْجِهَادُ وَاجِبٌ عَلَيْكُمْ مَعَ كُلِّ أَمِيرٍ بَرًّا كَانَ أَوْ فَاجِرًا ، وَالصَّلاَةُ وَاجِبَةٌ عَلَيْكُمْ خَلْفَ كُلِّ مُسْلِمٍ بَرًّا كَانَ أَوْ فَاجِرًا وَإِنْ عَمِلَ الْكَبَائِرَ ، وَالصَّلاَةُ وَاجِبَةٌ عَلَى كُلِّ مُسْلِمٍ بَرًّا كَانَ أَوْ فَاجِرًا وَإِنْ عَمِلَ الْكَبَائِرَ ».
Tercemesi:
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Beyhakî, Sünen-i Kebir, Salât 5365, 6/82
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Mekhul b. Ebu Müslim eş-Şâmî (Mekhul b. Ebu Müslim Şehrab b. Şazel eş-Şamî)
3. Ala b. Haris el-Hadramî (Ala b. Haris b. Abdülvaris)
4. Ebu Hamza Muaviye b. Salih el-Hadramî (Muaviye b. Salih b. Hudeyr b. Said)
5. Abdullah b. Vehb el-Kuraşî (Abdullah b. Vehb b. Müslim)
6. Ebu Cafer Ahmed b. Salih el-Mısrî (Ahmed b. Salih)
7. Ebû Dâvûd es-Sicistânî (Süleyman b. el-Eş'as b. İshak es-Sicistâni)
8. Ebû Bekir Muhammed b. Dâse el-Basrî (Muhammed b. Bekir b. Muhammed b. Abdurrezzak b. Dâse)
9. Ebu Ali Hasan b. Muhammed et-Tûsî (Hüseyin b. Muhammed b. Muhammed b. Ali b. Hâtim)
Konular:
İmam, facir olsa bile imama uyulmalıdır
İmamet, Namaz, imamette ehliyet
Namaz, Farziyeti
Bize Hudbe b. Hâlid, ona Hemmâm b. Yahya, ona Katâde ona Enes b. Mâlik, ona da Mâlik b. Sa'saa'nın (ra) rivâyet ettiğine göre, Allah Rasulü (sav) onlara İsra gecesini şöylece anlatmıştır:
"Ben, Hatîm’de" ravi Katâde der ki: Belki de "Hicr’de yatıyor iken, birisi geldi ve burasından buraya kadar olan yeri yardı." (Katâde) der ki: Ben onun (yardı) anlamındaki "Kadde" yerine "Şekka" dediğini de işittim. Yanımda bulunan Cârud’a “bununla ne demek istiyor?” diye sordu. O da “boğaz çukurundan etek tüylerinin bitim yerine kadar demek istiyor”, dedi. Ben onun (Enes’in) “göğsünün üst tarafından etek tıraşının bitim yerine kadar” dediğini de işittim.- "Kalbimi çıkardı, sonra bana iman ile dolu altından bir leğen getirildi. Kalbim yıkandı, sonra (o iman kalbime) dolduruldu. Daha sonra katırdan alçak eşekten yüksek beyaz bir binek bana getirildi." Bunun üzerine Cârûd ona (Enes’e) “ey Ebu Hamza, bu dediğin Burak mıdır?” dedi. Enes de “Evet, o, adımı gözünün gördüğü en uzak noktaya koyar” dedi. "O hayvana bindirildim, Cebrail beni dünya semasına gelinceye kadar alıp götürdü. Kapının açılmasını istedi, 'kim o?' diye soruldu, 'Cebrail' dedi. 'Beraberinde kim var?' diye soruldu, 'Muhammed' dedi. 'Ona (getirilmesi için) haber gönderildi mi?' soruldu, 'evet' dedi, ona 'Merhaba, o, hoş sefa geldi' diye cevap verildi. Kapı açıldı, ben içeri girince orada Âdem ile karşılaştım. Cebrail 'bu senin baban Âdem’dir, haydi ona selam ver' dedi. Ben de ona selam verdim, o da selamı aldıktan sonra, 'salih oğula, salih Nebi’ye merhaba' dedi."
"Sonra (Cebrail) ikinci semaya gelinceye kadar yükseldi. Kapının açılmasını istedi. 'Kim o?' diye soruldu, 'Cebrail' dedi. 'Seninle beraber kim var?' diye soruldu, 'Muhammed' dedi. 'Ona (gelmesi için) haber gönderildi mi?' diye soruldu, Cebrail 'evet' dedi. 'Merhaba ona, hoş sefa geldi denildi', kapı açıldı. Ben içeriye girince Yahya ve İsa ile karşılaştım. Onlar teyze çocuklarıdır. (Cebrail) 'Bunlar, Yahya ve İsa’dır, haydi onlara selam ver' dedi. Ben de selam verdim, selamımı aldılar, sonra da 'salih kardeşe ve salih Nebi’ye merhaba' dediler."
"Sonra beni üçüncü semaya çıkardı. Kapının açılmasını istedi, 'kim o?' diye soruldu, 'Cebrail' dedi. 'seninle beraber kim var?' denildi, 'Muhammed' dedi. 'Ona (gelmesi için) haber gönderildi mi?' diye soruldu, 'evet' dedi. 'Merhaba ona, o, hoş sefa geldi' diye cevap verildi ve kapı açıldı. İçeriye girdiğim zaman Yusuf’u gördüm. (Cebrail) 'bu Yusuf’tur, hadi ona selam ver' dedi, ben de ona selam verdim, selamımı aldı, sonra 'bu salih kardeşe ve salih Nebi’ye merhaba' dedi."
"Sonra Cebrail beni yukarı çıkardı, nihâyet dördüncü semaya getirdi. Kapının açılmasını istedi, 'kim o?' denildi, 'Cebrail' dedi. 'Seninle beraber kim var' diye soruldu, 'Muhammed' dedi. 'Gelmesi için ona haber gönderildi mi?' diye soruldu, 'evet' dedi. 'Merhaba ona, o, hoş sefa geldi' denildi. Kapı açıldı, içeriye girince İdris’i gördüm, Cebrail 'bu İdris’tir, haydi ona selam ver' dedi. Ben de ona selam verdim, selamımı aldıktan sonra 'salih kardeşe ve salih Nebi’ye merhaba' dedi."
"Sonra beni beşinci semaya kadar çıkardı. Kapının açılmasını istedi, 'kim o?' denildi, 'Cebrail' dedi. 'Beraberinde kim var?' denildi, 'Muhammed' dedi. 'Ona (gelmesi için) haber gönderildi mi?' diye soruldu, 'evet' dedi. 'Merhaba ona, o, hoş sefa geldi' denildi. İçeri girince Harun’u gördüm. (Cebrail) 'bu Harun’dur, ona selam ver' dedi. Ben de ona selam verdim selamı aldıktan sonra 'salih kardeşe ve salih Nebi’ye merhaba' dedi."
"Sonra beni daha yukarılara çıkardı ve nihâyet altıncı semaya getirdi, kapının açılmasını istedi. 'Kim o?' diye soruldu, 'Cebrail' dedi. 'Beraberinde kim var?' diye soruldu, 'Muhammed' dedi. 'Ona (gelmesi için) davet gönderildi mi?' diye soruldu, 'evet' dedi. 'Merhaba ona, o, hoş sefa geldi' de(nil)di. İçeri girdiğimde Musa’yı gördüm, 'bu Musa’dır, haydi ona selam ver' dedi. 'Ben de ona selam verdim, selamımı aldıktan sonra 'salih kardeşe ve salih Nebi’ye merhaba' dedi. Ben yanından geçince ağladı, ona 'neden ağlıyorsun' diye soruldu. O da 'çünkü benden sonra nebi olarak gönderilen bir gencin ümmetinden, cennete benim ümmetimden gireceklerden daha çok kişi girecek, onun için ağlıyorum' dedi."
"Sonra beni yedinci semaya çıkardı. Cebrail kapının açılmasını istedi. 'Kim o?' diye soruldu, 'Cebrail' dedi, 'beraberinde kim var?' denildi, 'Muhammed' dedi. 'Ona (gelmesi için) haber gönderildi mi?' diye soruldu, 'evet' dedi. 'Merhaba ona, o, hoş sefa geldi' dedi. İçeri girdiğimde İbrahim’i gördüm. (Cebrail) 'bu senin babandır, ona selam ver' dedi, ben de ona selam verdim, selamımı aldı ve 'salih evlada, salih Nebi’ye merhaba' dedi. Sonra Sidretü’l-Müntehâ’ya kadar yükseltildim, onun meyvelerinin Hecer testileri gibi olduğunu, yapraklarının da fil kulaklarını andırdığını gördüm. (Cebrail) 'işte bu Sidretü’l-müntehâ’dır' dedi. İkisi gizli, ikisi açık dört nehir gördüm. 'Bu ikisi de ne oluyor ey Cebrail' dedim. O da 'gizli olan o ikisi cennetteki iki ırmaktır, açıkta olan o ikisinin biri Nil, diğeri Fırat’tır' dedi. Sonra bana Beytu’l-Ma‘mur gösterildi. Sonra bana içinde şarap bulunan bir kap, süt bulunan bir kap ve bal bulunan bir kap getirildi. Ben de sütü aldım. O (Cebrâil) 'İşte o, fıtrattır, sen de, ümmetin de fıtrat üzeresiniz' dedi."
"Sonra bana her gün elli vakit namaz farz kılındı. Geri döndüm, Musa’nın yanından geçince 'sana ne emredildi' dedi. Ben de 'her gün bana elli vakit namaz emri verildi' dedim. O 'senin ümmetin her gün elli vakit namaz kılamaz, ben vallahi, senden önce insanları denedim, İsrail oğulları ile alabildiğine uğraşıp durdum, bu sebeple Rabbine dön, ona ümmetin için hafifletmesini dile' dedi. Ben de Rabbime döndüm, benden on vakit kaldırdı. Yine Musa’nın yanına döndüm, aynı şeyi söyledi, bir daha (Rabbime) döndüm, benden on vakit daha indirdi. Musa’nın yanına döndüğümde aynı şeyi söyledi, ben de bir daha (Rabbime) döndüm, benden onunu daha kaldırdı. Musa’ya döndüm aynısını söyleyince bir daha geri döndüm, bana her bir günde on vakit namaz emredildi, yine geri döndüm, Musa yine aynı şeyi söyledi. Bu sefer tekrar (Rabbimin huzuruna) döndüm, bana her gün beş vakit namaz emredildi. Musa’nın yanına döndüğümde bana 'sana ne emredildi' dedi, ben de 'bana günde beş vakit namaz emredildi' dedim. O 'senin ümmetin her gün beş vakit namaz kılamaz. Çünkü ben insanları senden önce iyice denedim, İsrail oğulları ile alabildiğine uğraşıp durdum. Bu sebeple Rabbine dön, ondan ümmetin için hafifletmesini dile' dedi. Ben de 'Rabbimden o kadar diledim ki, artık hayâ eder oldum, geri dönmek yerine razı olup teslimiyet göstereceğim' dedim." (Allah Rasulü) devamla buyurdu ki: "Ben (Musa’nın yanından) geçip gidince bir münâdi şöyle seslendi: Ben farizamı gerçekleştirip yerine getirdim, kullarımın da yükünü hafiflettim."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
35016, B003887
Hadis:
حَدَّثَنَا هُدْبَةُ بْنُ خَالِدٍ حَدَّثَنَا هَمَّامُ بْنُ يَحْيَى حَدَّثَنَا قَتَادَةُ عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ عَنْ مَالِكِ بْنِ صَعْصَعَةَ - رضى الله عنهما - أَنَّ نَبِىَّ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم حَدَّثَهُمْ عَنْ لَيْلَةَ أُسْرِىَ بِهِ « بَيْنَمَا أَنَا فِى الْحَطِيمِ - وَرُبَّمَا قَالَ فِى الْحِجْرِ - مُضْطَجِعًا ، إِذْ أَتَانِى آتٍ فَقَدَّ - قَالَ وَسَمِعْتُهُ يَقُولُ فَشَقَّ - مَا بَيْنَ هَذِهِ إِلَى هَذِهِ - فَقُلْتُ لِلْجَارُودِ وَهْوَ إِلَى جَنْبِى مَا يَعْنِى بِهِ قَالَ مِنْ ثُغْرَةِ نَحْرِهِ إِلَى شِعْرَتِهِ ، وَسَمِعْتُهُ يَقُولُ مِنْ قَصِّهِ إِلَى شِعْرَتِهِ - فَاسْتَخْرَجَ قَلْبِى ، ثُمَّ أُتِيتُ بِطَسْتٍ مِنْ ذَهَبٍ مَمْلُوءَةٍ إِيمَانًا ، فَغُسِلَ قَلْبِى ثُمَّ حُشِىَ ، ثُمَّ أُوتِيتُ بِدَابَّةٍ دُونَ الْبَغْلِ وَفَوْقَ الْحِمَارِ أَبْيَضَ » . - فَقَالَ لَهُ الْجَارُودُ هُوَ الْبُرَاقُ يَا أَبَا حَمْزَةَ قَالَ أَنَسٌ نَعَمْ ، يَضَعُ خَطْوَهُ عِنْدَ أَقْصَى طَرْفِهِ - « فَحُمِلْتُ عَلَيْهِ ، فَانْطَلَقَ بِى جِبْرِيلُ حَتَّى أَتَى السَّمَاءَ الدُّنْيَا فَاسْتَفْتَحَ ، فَقِيلَ مَنْ هَذَا قَالَ جِبْرِيلُ . قِيلَ وَمَنْ مَعَكَ قَالَ مُحَمَّدٌ . قِيلَ وَقَدْ أُرْسِلَ إِلَيْهِ قَالَ نَعَمْ . قِيلَ مَرْحَبًا بِهِ ، فَنِعْمَ الْمَجِىءُ جَاءَ فَفَتَحَ ، فَلَمَّا خَلَصْتُ ، فَإِذَا فِيهَا آدَمُ ، فَقَالَ هَذَا أَبُوكَ آدَمُ فَسَلِّمْ عَلَيْهِ . فَسَلَّمْتُ عَلَيْهِ فَرَدَّ السَّلاَمَ ثُمَّ قَالَ مَرْحَبًا بِالاِبْنِ الصَّالِحِ وَالنَّبِىِّ الصَّالِحِ . ثُمَّ صَعِدَ حَتَّى أَتَى السَّمَاءَ الثَّانِيَةَ فَاسْتَفْتَحَ ، قِيلَ مَنْ هَذَا قَالَ جِبْرِيلُ . قِيلَ وَمَنْ مَعَكَ قَالَ مُحَمَّدٌ . قِيلَ وَقَدْ أُرْسِلَ إِلَيْهِ قَالَ نَعَمْ . قِيلَ مَرْحَبًا بِهِ فَنِعْمَ الْمَجِىءُ جَاءَ . فَفَتَحَ ، فَلَمَّا خَلَصْتُ ، إِذَا يَحْيَى وَعِيسَى ، وَهُمَا ابْنَا الْخَالَةِ قَالَ هَذَا يَحْيَى وَعِيسَى فَسَلِّمْ عَلَيْهِمَا . فَسَلَّمْتُ فَرَدَّا ، ثُمَّ قَالاَ مَرْحَبًا بِالأَخِ الصَّالِحِ وَالنَّبِىِّ الصَّالِحِ . ثُمَّ صَعِدَ بِى إِلَى السَّمَاءِ الثَّالِثَةِ ، فَاسْتَفْتَحَ قِيلَ مَنْ هَذَا قَالَ جِبْرِيلُ . قِيلَ وَمَنْ مَعَكَ قَالَ مُحَمَّدٌ . قِيلَ وَقَدْ أُرْسِلَ إِلَيْهِ قَالَ نَعَمْ . قِيلَ مَرْحَبًا بِهِ ، فَنِعْمَ الْمَجِىءُ جَاءَ . فَفُتِحَ ، فَلَمَّا خَلَصْتُ إِذَا يُوسُفُ . قَالَ هَذَا يُوسُفُ فَسَلِّمْ عَلَيْهِ . فَسَلَّمْتُ عَلَيْهِ فَرَدَّ ، ثُمَّ قَالَ مَرْحَبًا بِالأَخِ الصَّالِحِ وَالنَّبِىِّ الصَّالِحِ ، ثُمَّ صَعِدَ بِى حَتَّى أَتَى السَّمَاءَ الرَّابِعَةَ ، فَاسْتَفْتَحَ ، قِيلَ مَنْ هَذَا قَالَ جِبْرِيلُ . قِيلَ وَمَنْ مَعَكَ قَالَ مُحَمَّدٌ . قِيلَ أَوَقَدْ أُرْسِلَ إِلَيْهِ قَالَ نَعَمْ . قِيلَ مَرْحَبًا بِهِ ، فَنِعْمَ الْمَجِىءُ جَاءَ . فَفُتِحَ ، فَلَمَّا خَلَصْتُ إِلَى إِدْرِيسَ قَالَ هَذَا إِدْرِيسُ فَسَلِّمْ عَلَيْهِ . فَسَلَّمْتُ عَلَيْهِ فَرَدَّ ثُمَّ قَالَ مَرْحَبًا بِالأَخِ الصَّالِحِ وَالنَّبِىِّ الصَّالِحِ . ثُمَّ صَعِدَ بِى حَتَّى أَتَى السَّمَاءَ الْخَامِسَةَ ، فَاسْتَفْتَحَ ، قِيلَ مَنْ هَذَا قَالَ جِبْرِيلُ . قِيلَ وَمَنْ مَعَكَ قَالَ مُحَمَّدٌ صلى الله عليه وسلم . قِيلَ وَقَدْ أُرْسِلَ إِلَيْهِ قَالَ نَعَمْ . قِيلَ مَرْحَبًا بِهِ ، فَنِعْمَ الْمَجِىءُ جَاءَ . فَلَمَّا خَلَصْتُ فَإِذَا هَارُونُ قَالَ هَذَا هَارُونُ فَسَلِّمْ عَلَيْهِ . فَسَلَّمْتُ عَلَيْهِ فَرَدَّ ثُمَّ قَالَ مَرْحَبًا بِالأَخِ الصَّالِحِ وَالنَّبِىِّ الصَّالِحِ . ثُمَّ صَعِدَ بِى حَتَّى أَتَى السَّمَاءَ السَّادِسَةَ ، فَاسْتَفْتَحَ ، قِيلَ مَنْ هَذَا قَالَ جِبْرِيلُ . قِيلَ مَنْ مَعَكَ قَالَ مُحَمَّدٌ . قِيلَ وَقَدْ أُرْسِلَ إِلَيْهِ قَالَ نَعَمْ . قَالَ مَرْحَبًا بِهِ ، فَنِعْمَ الْمَجِىءُ جَاءَ ، فَلَمَّا خَلَصْتُ ، فَإِذَا مُوسَى قَالَ هَذَا مُوسَى فَسَلِّمْ عَلَيْهِ ، فَسَلَّمْتُ عَلَيْهِ فَرَدَّ ثُمَّ قَالَ مَرْحَبًا بِالأَخِ الصَّالِحِ وَالنَّبِىِّ الصَّالِحِ . فَلَمَّا تَجَاوَزْتُ بَكَى ، قِيلَ لَهُ مَا يُبْكِيكَ قَالَ أَبْكِى لأَنَّ غُلاَمًا بُعِثَ بَعْدِى ، يَدْخُلُ الْجَنَّةَ مِنْ أُمَّتِهِ أَكْثَرُ مَنْ يَدْخُلُهَا مِنْ أُمَّتِى . ثُمَّ صَعِدَ بِى إِلَى السَّمَاءِ السَّابِعَةِ ، فَاسْتَفْتَحَ جِبْرِيلُ ، قِيلَ مَنْ هَذَا قَالَ جِبْرِيلُ . قِيلَ وَمَنْ مَعَكَ قَالَ مُحَمَّدٌ . قِيلَ وَقَدْ بُعِثَ إِلَيْهِ . قَالَ نَعَمْ . قَالَ مَرْحَبًا بِهِ ، فَنِعْمَ الْمَجِىءُ جَاءَ فَلَمَّا خَلَصْتُ ، فَإِذَا إِبْرَاهِيمُ قَالَ هَذَا أَبُوكَ فَسَلِّمْ عَلَيْهِ . قَالَ فَسَلَّمْتُ عَلَيْهِ ، فَرَدَّ السَّلاَمَ قَالَ مَرْحَبًا بِالاِبْنِ الصَّالِحِ وَالنَّبِىِّ الصَّالِحِ . ثُمَّ رُفِعَتْ لِى سِدْرَةُ الْمُنْتَهَى ، فَإِذَا نَبِقُهَا مِثْلُ قِلاَلِ هَجَرَ ، وَإِذَا وَرَقُهَا مِثْلُ آذَانِ الْفِيَلَةِ قَالَ هَذِهِ سِدْرَةُ الْمُنْتَهَى ، وَإِذَا أَرْبَعَةُ أَنْهَارٍ نَهْرَانِ بَاطِنَانِ ، وَنَهْرَانِ ظَاهِرَانِ . فَقُلْتُ مَا هَذَانِ يَا جِبْرِيلُ قَالَ أَمَّا الْبَاطِنَانِ ، فَنَهَرَانِ فِى الْجَنَّةِ ، وَأَمَّا الظَّاهِرَانِ فَالنِّيلُ وَالْفُرَاتُ . ثُمَّ رُفِعَ لِى الْبَيْتُ الْمَعْمُورُ ، ثُمَّ أُتِيتُ بِإِنَاءٍ مِنْ خَمْرٍ ، وَإِنَاءٍ مِنْ لَبَنٍ وَإِنَاءٍ مِنْ عَسَلٍ ، فَأَخَذْتُ اللَّبَنَ ، فَقَالَ هِىَ الْفِطْرَةُ أَنْتَ عَلَيْهَا وَأُمَّتُكَ . ثُمَّ فُرِضَتْ عَلَىَّ الصَّلَوَاتُ خَمْسِينَ صَلاَةً كُلَّ يَوْمٍ . فَرَجَعْتُ فَمَرَرْتُ عَلَى مُوسَى ، فَقَالَ بِمَا أُمِرْتَ قَالَ أُمِرْتُ بِخَمْسِينَ صَلاَةً كُلَّ يَوْمٍ . قَالَ إِنَّ أُمَّتَكَ لاَ تَسْتَطِيعُ خَمْسِينَ صَلاَةً كُلَّ يَوْمٍ ، وَإِنِّى وَاللَّهِ قَدْ جَرَّبْتُ النَّاسَ قَبْلَكَ ، وَعَالَجْتُ بَنِى إِسْرَائِيلَ أَشَدَّ الْمُعَالَجَةِ ، فَارْجِعْ إِلَى رَبِّكَ فَاسْأَلْهُ التَّخْفِيفَ لأُمَّتِكَ . فَرَجَعْتُ ، فَوَضَعَ عَنِّى عَشْرًا ، فَرَجَعْتُ إِلَى مُوسَى فَقَالَ مِثْلَهُ ، فَرَجَعْتُ فَوَضَعَ عَنِّى عَشْرًا ، فَرَجَعْتُ إِلَى مُوسَى فَقَالَ مِثْلَهُ ، فَرَجَعْتُ فَوَضَعَ عَنِّى عَشْرًا ، فَرَجَعْتُ إِلَى مُوسَى فَقَالَ مِثْلَهُ ، فَرَجَعْتُ فَأُمِرْتُ بِعَشْرِ صَلَوَاتٍ كُلَّ يَوْمٍ ، فَرَجَعْتُ فَقَالَ مِثْلَهُ ، فَرَجَعْتُ فَأُمِرْتُ بِخَمْسِ صَلَوَاتٍ كُلَّ يَوْمٍ ، فَرَجَعْتُ إِلَى مُوسَى ، فَقَالَ بِمَا أُمِرْتَ قُلْتُ أُمِرْتُ بِخَمْسِ صَلَوَاتٍ كُلَّ يَوْمٍ . قَالَ إِنَّ أُمَّتَكَ لاَ تَسْتَطِيعُ خَمْسَ صَلَوَاتٍ كُلَّ يَوْمٍ ، وَإِنِّى قَدْ جَرَّبْتُ النَّاسَ قَبْلَكَ ، وَعَالَجْتُ بَنِى إِسْرَائِيلَ أَشَدَّ الْمُعَالَجَةِ ، فَارْجِعْ إِلَى رَبِّكَ فَاسْأَلْهُ التَّخْفِيفَ لأُمَّتِكَ . قَالَ سَأَلْتُ رَبِّى حَتَّى اسْتَحْيَيْتُ ، وَلَكِنْ أَرْضَى وَأُسَلِّمُ - قَالَ - فَلَمَّا جَاوَزْتُ نَادَى مُنَادٍ أَمْضَيْتُ فَرِيضَتِى وَخَفَّفْتُ عَنْ عِبَادِى » .
Tercemesi:
Bize Hudbe b. Hâlid, ona Hemmâm b. Yahya, ona Katâde ona Enes b. Mâlik, ona da Mâlik b. Sa'saa'nın (ra) rivâyet ettiğine göre, Allah Rasulü (sav) onlara İsra gecesini şöylece anlatmıştır:
"Ben, Hatîm’de" ravi Katâde der ki: Belki de "Hicr’de yatıyor iken, birisi geldi ve burasından buraya kadar olan yeri yardı." (Katâde) der ki: Ben onun (yardı) anlamındaki "Kadde" yerine "Şekka" dediğini de işittim. Yanımda bulunan Cârud’a “bununla ne demek istiyor?” diye sordu. O da “boğaz çukurundan etek tüylerinin bitim yerine kadar demek istiyor”, dedi. Ben onun (Enes’in) “göğsünün üst tarafından etek tıraşının bitim yerine kadar” dediğini de işittim.- "Kalbimi çıkardı, sonra bana iman ile dolu altından bir leğen getirildi. Kalbim yıkandı, sonra (o iman kalbime) dolduruldu. Daha sonra katırdan alçak eşekten yüksek beyaz bir binek bana getirildi." Bunun üzerine Cârûd ona (Enes’e) “ey Ebu Hamza, bu dediğin Burak mıdır?” dedi. Enes de “Evet, o, adımı gözünün gördüğü en uzak noktaya koyar” dedi. "O hayvana bindirildim, Cebrail beni dünya semasına gelinceye kadar alıp götürdü. Kapının açılmasını istedi, 'kim o?' diye soruldu, 'Cebrail' dedi. 'Beraberinde kim var?' diye soruldu, 'Muhammed' dedi. 'Ona (getirilmesi için) haber gönderildi mi?' soruldu, 'evet' dedi, ona 'Merhaba, o, hoş sefa geldi' diye cevap verildi. Kapı açıldı, ben içeri girince orada Âdem ile karşılaştım. Cebrail 'bu senin baban Âdem’dir, haydi ona selam ver' dedi. Ben de ona selam verdim, o da selamı aldıktan sonra, 'salih oğula, salih Nebi’ye merhaba' dedi."
"Sonra (Cebrail) ikinci semaya gelinceye kadar yükseldi. Kapının açılmasını istedi. 'Kim o?' diye soruldu, 'Cebrail' dedi. 'Seninle beraber kim var?' diye soruldu, 'Muhammed' dedi. 'Ona (gelmesi için) haber gönderildi mi?' diye soruldu, Cebrail 'evet' dedi. 'Merhaba ona, hoş sefa geldi denildi', kapı açıldı. Ben içeriye girince Yahya ve İsa ile karşılaştım. Onlar teyze çocuklarıdır. (Cebrail) 'Bunlar, Yahya ve İsa’dır, haydi onlara selam ver' dedi. Ben de selam verdim, selamımı aldılar, sonra da 'salih kardeşe ve salih Nebi’ye merhaba' dediler."
"Sonra beni üçüncü semaya çıkardı. Kapının açılmasını istedi, 'kim o?' diye soruldu, 'Cebrail' dedi. 'seninle beraber kim var?' denildi, 'Muhammed' dedi. 'Ona (gelmesi için) haber gönderildi mi?' diye soruldu, 'evet' dedi. 'Merhaba ona, o, hoş sefa geldi' diye cevap verildi ve kapı açıldı. İçeriye girdiğim zaman Yusuf’u gördüm. (Cebrail) 'bu Yusuf’tur, hadi ona selam ver' dedi, ben de ona selam verdim, selamımı aldı, sonra 'bu salih kardeşe ve salih Nebi’ye merhaba' dedi."
"Sonra Cebrail beni yukarı çıkardı, nihâyet dördüncü semaya getirdi. Kapının açılmasını istedi, 'kim o?' denildi, 'Cebrail' dedi. 'Seninle beraber kim var' diye soruldu, 'Muhammed' dedi. 'Gelmesi için ona haber gönderildi mi?' diye soruldu, 'evet' dedi. 'Merhaba ona, o, hoş sefa geldi' denildi. Kapı açıldı, içeriye girince İdris’i gördüm, Cebrail 'bu İdris’tir, haydi ona selam ver' dedi. Ben de ona selam verdim, selamımı aldıktan sonra 'salih kardeşe ve salih Nebi’ye merhaba' dedi."
"Sonra beni beşinci semaya kadar çıkardı. Kapının açılmasını istedi, 'kim o?' denildi, 'Cebrail' dedi. 'Beraberinde kim var?' denildi, 'Muhammed' dedi. 'Ona (gelmesi için) haber gönderildi mi?' diye soruldu, 'evet' dedi. 'Merhaba ona, o, hoş sefa geldi' denildi. İçeri girince Harun’u gördüm. (Cebrail) 'bu Harun’dur, ona selam ver' dedi. Ben de ona selam verdim selamı aldıktan sonra 'salih kardeşe ve salih Nebi’ye merhaba' dedi."
"Sonra beni daha yukarılara çıkardı ve nihâyet altıncı semaya getirdi, kapının açılmasını istedi. 'Kim o?' diye soruldu, 'Cebrail' dedi. 'Beraberinde kim var?' diye soruldu, 'Muhammed' dedi. 'Ona (gelmesi için) davet gönderildi mi?' diye soruldu, 'evet' dedi. 'Merhaba ona, o, hoş sefa geldi' de(nil)di. İçeri girdiğimde Musa’yı gördüm, 'bu Musa’dır, haydi ona selam ver' dedi. 'Ben de ona selam verdim, selamımı aldıktan sonra 'salih kardeşe ve salih Nebi’ye merhaba' dedi. Ben yanından geçince ağladı, ona 'neden ağlıyorsun' diye soruldu. O da 'çünkü benden sonra nebi olarak gönderilen bir gencin ümmetinden, cennete benim ümmetimden gireceklerden daha çok kişi girecek, onun için ağlıyorum' dedi."
"Sonra beni yedinci semaya çıkardı. Cebrail kapının açılmasını istedi. 'Kim o?' diye soruldu, 'Cebrail' dedi, 'beraberinde kim var?' denildi, 'Muhammed' dedi. 'Ona (gelmesi için) haber gönderildi mi?' diye soruldu, 'evet' dedi. 'Merhaba ona, o, hoş sefa geldi' dedi. İçeri girdiğimde İbrahim’i gördüm. (Cebrail) 'bu senin babandır, ona selam ver' dedi, ben de ona selam verdim, selamımı aldı ve 'salih evlada, salih Nebi’ye merhaba' dedi. Sonra Sidretü’l-Müntehâ’ya kadar yükseltildim, onun meyvelerinin Hecer testileri gibi olduğunu, yapraklarının da fil kulaklarını andırdığını gördüm. (Cebrail) 'işte bu Sidretü’l-müntehâ’dır' dedi. İkisi gizli, ikisi açık dört nehir gördüm. 'Bu ikisi de ne oluyor ey Cebrail' dedim. O da 'gizli olan o ikisi cennetteki iki ırmaktır, açıkta olan o ikisinin biri Nil, diğeri Fırat’tır' dedi. Sonra bana Beytu’l-Ma‘mur gösterildi. Sonra bana içinde şarap bulunan bir kap, süt bulunan bir kap ve bal bulunan bir kap getirildi. Ben de sütü aldım. O (Cebrâil) 'İşte o, fıtrattır, sen de, ümmetin de fıtrat üzeresiniz' dedi."
"Sonra bana her gün elli vakit namaz farz kılındı. Geri döndüm, Musa’nın yanından geçince 'sana ne emredildi' dedi. Ben de 'her gün bana elli vakit namaz emri verildi' dedim. O 'senin ümmetin her gün elli vakit namaz kılamaz, ben vallahi, senden önce insanları denedim, İsrail oğulları ile alabildiğine uğraşıp durdum, bu sebeple Rabbine dön, ona ümmetin için hafifletmesini dile' dedi. Ben de Rabbime döndüm, benden on vakit kaldırdı. Yine Musa’nın yanına döndüm, aynı şeyi söyledi, bir daha (Rabbime) döndüm, benden on vakit daha indirdi. Musa’nın yanına döndüğümde aynı şeyi söyledi, ben de bir daha (Rabbime) döndüm, benden onunu daha kaldırdı. Musa’ya döndüm aynısını söyleyince bir daha geri döndüm, bana her bir günde on vakit namaz emredildi, yine geri döndüm, Musa yine aynı şeyi söyledi. Bu sefer tekrar (Rabbimin huzuruna) döndüm, bana her gün beş vakit namaz emredildi. Musa’nın yanına döndüğümde bana 'sana ne emredildi' dedi, ben de 'bana günde beş vakit namaz emredildi' dedim. O 'senin ümmetin her gün beş vakit namaz kılamaz. Çünkü ben insanları senden önce iyice denedim, İsrail oğulları ile alabildiğine uğraşıp durdum. Bu sebeple Rabbine dön, ondan ümmetin için hafifletmesini dile' dedi. Ben de 'Rabbimden o kadar diledim ki, artık hayâ eder oldum, geri dönmek yerine razı olup teslimiyet göstereceğim' dedim." (Allah Rasulü) devamla buyurdu ki: "Ben (Musa’nın yanından) geçip gidince bir münâdi şöyle seslendi: Ben farizamı gerçekleştirip yerine getirdim, kullarımın da yükünü hafiflettim."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Menâkıbü'l-Ensâr 42, 2/24
Senetler:
1. Malik b. Sa'sa'a el-Mâzinî (Malik b. Sa'sa'a b. Vehb)
2. Enes b. Malik el-Ensarî (Enes b. Malik b. Nadr b. Damdam b. Zeyd b. Haram)
3. Ebu Hattab Katade b. Diame es-Sedusî (Katade b. Diame b. Katade)
4. Ebu Abdullah Hemmâm b. Yahya el-Avzî (Hemmâm b. Yahya b. Dinar)
5. Ebu Halid Hüdbe b. Halid el-Kaysî (Hüdbe b. Halid b. Esved b. Hüdbe)
Konular:
Hz. Peygamber, göğsünün yarılması
Mirac, İsra
Mirac, Sidretu'l-münteha
Namaz, Farziyeti
حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ عَلِىِّ بْنِ سُوَيْدٍ - يَعْنِى ابْنَ مَنْجُوفٍ - حَدَّثَنَا أَبُو دَاوُدَ عَنْ حَمَّادِ بْنِ سَلَمَةَ عَنْ حُمَيْدٍ عَنِ الْحَسَنِ عَنْ عُثْمَانَ بْنِ أَبِى الْعَاصِ أَنَّ وَفْدَ ثَقِيفٍ لَمَّا قَدِمُوا عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَنْزَلَهُمُ الْمَسْجِدَ لِيَكُونَ أَرَقَّ لِقُلُوبِهِمْ فَاشْتَرَطُوا عَلَيْهِ أَنْ لاَ يُحْشَرُوا وَلاَ يُعْشَرُوا وَلاَ يُجَبُّوا فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"لَكُمْ أَنْ لاَ تُحْشَرُوا وَلاَ تُعْشَرُوا وَلاَ خَيْرَ فِى دِينٍ لَيْسَ فِيهِ رُكُوعٌ."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
18823, D003026
Hadis:
حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ عَلِىِّ بْنِ سُوَيْدٍ - يَعْنِى ابْنَ مَنْجُوفٍ - حَدَّثَنَا أَبُو دَاوُدَ عَنْ حَمَّادِ بْنِ سَلَمَةَ عَنْ حُمَيْدٍ عَنِ الْحَسَنِ عَنْ عُثْمَانَ بْنِ أَبِى الْعَاصِ أَنَّ وَفْدَ ثَقِيفٍ لَمَّا قَدِمُوا عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَنْزَلَهُمُ الْمَسْجِدَ لِيَكُونَ أَرَقَّ لِقُلُوبِهِمْ فَاشْتَرَطُوا عَلَيْهِ أَنْ لاَ يُحْشَرُوا وَلاَ يُعْشَرُوا وَلاَ يُجَبُّوا فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"لَكُمْ أَنْ لاَ تُحْشَرُوا وَلاَ تُعْشَرُوا وَلاَ خَيْرَ فِى دِينٍ لَيْسَ فِيهِ رُكُوعٌ."
Tercemesi:
Bize Ahmed b. Ali b. Süveyd b. Mencûf, ona Ebû Dâvûd (et-Tayâlisî), ona Hammad b. Seleme (el-Basrî), ona Humeyd b. Ebu Humeyd (et-Tavîl), ona Hasan (el-Basrî), ona da Osman b. Ebu Âs (es-Sekafî) rivayet etmiştir: Sakîf kabilesinin (müslümanlığı kabul etmeyi görüşmek üzere gönderdiği) heyeti Rasulullah'ın (sav) huzuruna geldi. Rasulullah (sav), kalplerinin daha bir yumuşaması için onları Mescid-i Nebevî'de ağırladı. Bu heyet, Rasulullah'a (sav) cihat için orduya çağrılmamayı, kendilerinden öşür alınmamasını ve namazla mükellef sayılmamalarını şart koştular. Bunun üzerine Rasulullah (sav) şöyle buyurdu:
"Cihat için orduya çağrılmama ve öşür alınmama şartınız kabuldür. Fakat rükûsu olmayan bir dinde hiçbir hayır yoktur."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ebû Davud, Sünen-i Ebu Davud, Harâc ve'l-fey' ve'l-imâre 26, /707
Senetler:
1. Ebu Abdullah Osman b. Ebu Âs es-Sekafî (Osman b. Ebu As b. Bişr b. Abdüdühman b. Abdullah)
2. Ebu Said Hasan el-Basrî (Hasan b. Yesâr)
3. Ebu Ubeyde Humeyd b. Ebu Humeyd et-Tavîl (Humeyd b. Tarhan)
4. Ebu Seleme Hammad b. Seleme el-Basrî (Hammad b. Seleme b. Dînar)
5. Ebû Dâvûd et-Tayâlîsî (Süleyman b. Davud b. Cârûd)
6. Ebu Bekir Ahmed b. Abdullah es-Sedusi (Ahmed b. Abdullah b. Ali b. Süveyd)
Konular:
İman, iman şartlı olur mu ?
KTB, İMAN
Namaz, Farziyeti
Strateji, Müellefe-i Kulub