149 Kayıt Bulundu.
Bize Muhammed b. Abdullah b. Numeyr, ona Yahya b. İsa er-Ramlî, ona el-A‘meş, ona Ebu Sâlih, ona da Ebu Hureyre demiştir: "Rasulullah (sav) 'Sizler on dördündeki ayı görmek için aranızda bir izdiham yaşar mısınız?' buyurdu. Ashab 'Hayır' deyince, Allah Rasulü 'Kıyamet gününde Rabbinizi görmek için de aynı şekilde izdiham yaşamazsınız' buyurdu."
Bize Harmele b. Yahya ve Yunus b. Abdüla‘lâ, onlara Abdullah b. Vehb, ona Yunus, ona İbn Şihâb, ona Saîd b. Müseyyeb, ona da Ebu Hureyre’nin rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Allah, Kıyamet gününde, yeri avucunun içine alır, sağ tarafına da semayı dürüp katlar, sonra da “gerçek hükümdar ve melik benim, hani nerede yeryüzünün hükümdarları!” buyurur."
Bize İshak b. İsmail, ona Süfyan, ona Süheyl b. Ebu Salih, ona da babası (Ebu Salih Semmân), ona da Ebu Hureyre şöyle demiştir: "Bazı kimseler 'Ey Allah'ın Rasulü, kıyamet gününde Rabbimizi görecek miyiz?' dedi. Hz. peygamber (sav) 'Öğle vaktinde bulutsuz bir havada güneşi görmekte herhangi bir sıkıntı ile karşılaşıyor musunuz?' buyurdu. 'Hayır' dediler. 'Bulutsuz bir gecede on dördündeki ayı görmekte hiç sıkıntı çekiyor musunuz?' buyurdu. Ashab 'Hayır' dediler. Rasulullah (sav) 'Nefsim elinde olana yemin olsun, onu görmek hususunda ancak bu ikisinden birisini görmek için çektiğiniz sıkıntı kadar bir sıkıntı çekersiniz' buyurdu."
Bize Muhammed b. Tarif el-Kûfî, ona Câbir b. Nuh el-Hımmânî, ona el-A‘meş, ona Ebu Salih, ona da Ebu Hureyre şöyle demiştir: "Rasulullah (sav) 'Dolunayı görmek için birbirinizi sıkıştırır mısınız? Güneşi görmek için birbirinizi sıkıştırır mısınız?' diye sordu. Ashab 'Hayır' dedi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) 'İşte sizler Rabbinizi de, dolunayı görmek için birbirinizi sıkıştırmaya gerek görmediğiniz gibi, göreceksiniz' buyurdu." [İsa (Tirmizi) der ki: Bu, hasen sahih garib bir hadistir. Aynı şekilde bu hadisi Yahya b. İsa er-Ramlî’ye ve daha başkalarına el-A‘meş, ona Ebu Salih, ona Ebu Hureyre, o da Nebi’den (sav) böylece rivayet etmiştir. Yine Abdullah b. İdris’e bu hadisi el-A‘meş, ona Ebu Salih, ona Ebu Saîd, o da Nebi’den (sav) böyle rivayet etmiştir. İbn İdris’in el-A‘meş’ten rivayet ettiği hadis mahfuz değildir, Ebu Salih’in, Ebu Hureyre’den, onun da Nebi’den (sav) naklettiği rivayet daha sahihtir. Aynı şekilde Suheyl b. Ebu Salih’e bu hadisi babası, ona Ebu Hureyre, Hz. Nebi’den de (sav) rivayet etmiştir. Bu hadisin benzeri Ebu Saîd tarafından başka yollarla da Hz. Nebi’den (sav) rivayet edilmiş olup, o da sahih bir hadistir.]
Bize Kuteybe, ona Abdülaziz b. Muhammed, ona Alâ b. Abdurrahman, ona babası (Abdurrahman b. Yakub), ona da Ebu Hureyre'nin rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Allah, kıyamet günü insanları dümdüz bir meydanda toplar, ardından alemlerin Rabbi onlara tecelli edip (görünür) ve 'Kim, neye tapıyorsa, onun peşinden gitsin' buyurur. Bunun üzerine haça tapanlara haçları, puta tapanlara putları, ateşe tapanlara da ateş gösterilir ve herkes kendi mabuduna yönelir. Geriye sadece Müslümanlar kalır. Alemlerin Rabbi Müslümanlara da görünür ve 'Siz neden diğer insanlar gibi gitmiyorsunuz?' buyurur. Onlar 'Biz senden Allah’a sığınırız. Biz senden Allah’a sığınırız. Biz Rabbimizi arıyoruz. O’nu görmeden bu mekandan ayrılmayız' derler. Allah onları yerinde bırakıp gizlenir, sonra tekrar görünür ve 'Siz neden diğer insanlar gibi gitmiyorsunuz?' buyurur. Onlar 'Biz senden Allah’a sığınırız. Biz senden Allah’a sığınırız. Biz Rabbimizi arıyoruz. O’nu görmeden bu mekandan ayrılmayız' derler. Allah emir verir, onlar yerinde beklerler. (Ravi der ki:) Ashab 'Ey Allah'ın Rasulü, Rabbimizi görecek miyiz' dediler. Hz. Peygamber (sav) 'Ayın on dördüncü gecesinde ayı görmede bir sıkıntı yaşıyor musunuz' buyurdu. Onlar 'Hayır, ey Allah'ın Rasulü!' dediler. Rasulullah (sav) 'Sizler, onu görme hususunda (kıyamet) gününde bir sıkıntı yaşayamayacaksınız' buyurdu." "Sonra Allah müminlere tecelli edip kendisini tanıtır ve 'Ben sizin Rabbinizim, bana tabi olun' buyurur. Müslümanlar da kalkarlar, onlara Sırat (köprüsü) kurulur. Müslümanlar 'Kurtar ya Rabbi! Kurtar ya Rabbi!' diyerek soylu atlar ve binekler gibi onun üzerinden geçerler. Geride cehennemlikler kalırlar ve onlardan bir kısmı (ateşe) atılır. Ardından cehenneme 'Doldun mu?' denir. Cehennem de, 'Daha fazla yok mu' der. Sonra bir kısım daha cehenneme atılır ve yine 'Doldun mu?' denir. Cehennem ise 'Daha fazla yok mu' der. Nihayet cehennemlikler oraya atıldığı zaman Rahman, cehenneme ayağını koyar da oradakiler birbirlerinin üzerine çıkarlar. Allah 'Yeter mi?' diye buyurur, cehennem de 'Yeter, yeter' der. Allah, cennetlikleri cennete, cehennemlikleri de cehenneme koyduğunda ölüm, sürüklenerek getirilir, cennetliklerle cehennemlikler arasındaki bir sur üzerinde durdurulur. Sonra 'Ey cennetlikler' denir. Onlar korkarak ona bakarlar. Ardından 'Ey cehennemlikler' denir. Onlar da şefaat umuduyla sevinerek bakarlar. Cennetliklere ve cehennemliklere 'Bunu tanıdınız mı' denir. Onlar da 'Onu tanıdık. Bu bizim için görevlendirilen ölümdür' derler. Bunun üzerine ölüm, cennet ile cehennem arasındaki bir surun üzerinde yanı üzere yatırılıp kesilir. Ardından 'Ey cennetlikler, ebedisiniz, size ölüm yok. Ey cehennemlikler, ebedisiniz, size de ölüm yok' denir." [Ebu İsa şöyle der ki: Bu, hasen-sahih bir hadistir. İçerisinde insanların Rablerini görecekleri ile alakalı rüyet meselesi ve ayak (Sâk) ve benzeri şeylerin yer aldığı pek çok hadis, Nebî (sav)'den rivayet edilmiştir. Süfyan es-Sevrî, Mâlik b. Enes, İbn Mübârek, İbn Uyeyne, Vekî ve benzeri diğer ilim ehli imamların bu meseledeki görüşü şudur: Onlar bu gibi hadisleri rivayet ederler, akabinde “Bizler bu hadislere iman ederiz, 'nasıl' diye sormayız” derler. İşte bu ehli hadisin tercih ettiği görüştür. Onlar da bu hadisleri aktarıldığı gibi rivayet ederler, onlara iman ederler. Onları ne tefsir ederler ne de üzerinde fikir yürütürler. Bu görüş, ehli ilmin tercih edip benimsediği görüştür. Hadiste “kendisini onlara tanıtır” ifadesi, “onlara tecelli eder” demektir.]
Bize İbrahim b. Yakub el-Cuzecânî, ona Safvân b. Sâlih, ona el-Velid b. Müslim, ona Şuayb b. Ebu Hamza, ona Ebu’z-Zinâd, ona el-A‘rec, ona da Ebu Hureyre, Rasulullah (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Şüphesiz yüce Allah’ın doksan dokuz (yani) bir eksiğiyle yüz ismi vardır. Bunları anlayıp ezberleyen cennete girer. O kendisinden başka hiçbir ilah olmayan Allah’tır: er-Rahmân, er-Rahîm, el-Melik, el-Kuddûs, es-Selâm, el-Mü’min, el-Muheymin, el-Aziz, el-Cebbâr, el-Mütekebbir, el-Hâlik, el-Bâri, el-Musavvir, el-Gaffâr, el-Kahhâr, el-Vehhâb, er-Rezzâk, el-Fettâh, el-Alîm, el-Kabıd, el-Bâsıt, el-Hâfid, er-Râfi’, el-Muiz, el-Müzil, es-Semî’, el-Basîr, el-Hakem, el-Adl, el-Latîf, el-Habîr, el-Halîm, el-Azîm, el-Ğafûr, eş-Şekûr, el-Alî, el-Kebîr, el-Hafîz, el-Mukît, el-Hasîb, el-Celîl, el-Kerîm, er-Rakîb, el-Mucîb, el-Vâsi’, el-Hakîm, el-Vedûd, el-Mecîd, el-Bâis, eş-Şehîd, el-Hak, el-Vekîl, el-Kavî, el-Metîn, el-Velî, el-Hamîd, el-Muhsî, el-Mubdi’, el- Muîd, el-Muhyî, el-Mumît, el-Hayy, el-Kayyûm, el-Vâcid, el-Mâcid, el-Vâhid, es-Samed, el-Kadîr, el-Muktedir, el-Mukaddim, el-Muahhir, el-Evvel, el-Âhir, ez-Zâhir, el-Bâtın, el-Vâlî, el-Muteâlî, el-Berr, et-Tevvâb, el-Muntakım, el-Afuv, er-Raûf, Mâliku’l-Mülk, Zü’l-celâl ve’l-ikrâm, el-Muksıt, el-Câmî’, el-Ğanî, el-Muğnî, el-Mânî’, ed-Dârr, el-Nâfî’, en-Nûr, el-Hâdî, el-Bedî’, el-Bâkî, el-Vârîs, er-Reşîd, es-Sabûr(dur)." [Ebu İsa (Tirmizi) dedi ki: Bu hadis gariptir, bunu bize birden çok kişi Safvân b. Sâlih’den diye rivayet etmiştir. Biz bu hadisi ancak Safvân b. Sâlih’in rivayet ettiği bir hadis olarak biliyoruz. O da hadis âlimleri nezdinde sika (güvenilir) birisidir. Bu hadis Ebu Hureyre yoluyla Nebi’den (sav) rivayet edilmiş olmakla birlikte rivayetlerin birçoğunda isimlerin zikredildiği, isnadı sahih daha başka bir hadis olduğunu bilmiyoruz. Âdem b. Ebu İyas da bu hadisi bunun dışındaki bir sened ile Ebu Hureyre’nin Nebi’den (sav) rivayeti olarak nakledilmiş ve bunda isimler (Esmâ-i Hüsnâ) zikredilmiş olmakla birlikte, onun sahih bir isnadı bulunmamaktadır.]
Bize Abdurrezzâk, ona Ma'mer, ona Eyyûb, ona Ebu Kilâbe, ona da İbn Abbâs’tan rivayet edildiğine göre Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Aziz ve Celil Rabbim, bu gece bana, (Râvi der ki:) zannediyorum ki rüyada, en güzel surette geldi, ve 'Ey Muhammed, mele-i a'lâ (yüce melek topluluğu) hangi konuda tartışıyor, bilir misin?' buyurdu. Ben 'Hayır, bilmiyorum' dedim. Rabbim elini iki omzumun arasına koydu, serinliğini göğsümde (yahut boğazımda) hissettim. Bunun üzerine göklerde ve yerde olan her şeyi bildim. Sonra bana 'Ey Muhammed, mele-i a'lâ hangi konuda tartışıyor, bilir misin?' buyurdu. Ben 'Evet, kefaretler ve dereceler hakkında' dedim. 'Kefâretler ve dereceler nedir?' buyurdu. 'Kefaretler: Mescitlerde oturup (namazı) beklemek, cemaate yürüyerek gitmek, Zorluklara (soğuğa) rağmen abdesti tam almaktır. Kim bunları yaparsa, hayır üzere yaşar, hayır üzere ölür ve annesinin kendisini doğurduğu gün gibi günahlarından arınır. (Rabbim bana) 'Ey Muhammed, namaz kıldığında şöyle dua et' buyurdu: Allah’ım! Senden hayırları yapmayı, kötülükleri terk etmeyi, miskinleri sevmeyi dilerim. Eğer kullarına bir fitne dilersen, beni fitneye düşürmeden yanına almanı isterim. Dereceler ise: Yemek yedirmek, Selamı yaymak, İnsanlar uykuda iken gece namazı kılmaktır."
Bize Muhammed b. İsmail, ona Hişam b. Ammar, ona Abdülhamid b. Habib b. Ebu İşrin, ona el-Evzâî, ona Hassan b. Atiye, ona Saîd b. Müseyyeb şöyle rivayet etmiştir: "Ebu Hureyre ile karşılaştım, bana 'Allah bizi Cennet çarşısında buluştursun' dedi. Saîd 'Cennette çarşı var mı?' diye sordu. Ebu Hureyre 'Evet, Rasulullah (sav) bana şöyle haber verdi: Cennetlikler cennete girdikten sonra amellerinin üstünlüğüne göre orada konaklarına yerleşirler. Dünya günlerinden Cuma günü kadar bir süre için onlara verilen izin üzerine Aziz ve Celil Allah’ı ziyaret ederler. Onlara Arşını gösterir ve cennet bahçelerinden bir bahçe içerisinde onlara tecelli eder. Onlar için nurdan minberler, inciden minberler, yakuttan minberler, zebercetten minberler, altından minberler ve gümüşten minberler kurulur. Onların en alt mertebede olanları –ki aralarında alt mertebede kimse yoktur- misk ve kâfur tepeleri üzerine oturur. Kürsüleri (minberleri) üzerinde oturan kimselerin oturdukları yerleri itibariyle kendilerinden daha üstün olduğu onlara gösterilmez (hissettirilmez). Ebu Hureyre der ki: Ben 'Ey Allah’ın Rasulü, Rabbimizi görecek miyiz' dedim. 'Evet, güneşi ve dolunayı görmek için birbirinizi itip kakar mısınız?' buyurdu. Biz 'Hayır' dedik. Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: Aynı şekilde Aziz ve Celil Rabbinizi görmekte de birbirinizle itişmezsiniz. O mecliste Aziz ve Celil Allah’ın herkesle tercümansız ve aracısız konuşur. Hatta O sizden birisine 'Ey filan kişi, şu şu işi yaptığın günü hatırlıyor musun' diyecek ve ona dünyada iken yapmış olduğu bazı günahlarını hatırlatacaktır. O kişi 'Rabbim günahlarımı bağışlamamış mıydın?' diyecek. Yüce Allah 'Elbette bağışladım, zaten mağfiretimin genişliği sayesinde sen bu konumuna ulaşabildin' diyecek. Onlar bu halde iken, üstlerinden bir bulut onları bürüyüverecek, üzerlerine kesinlikle benzerini duymadıkları hoş bir koku yağdıracak, sonra da 'Haydi sizin için hazırlamış olduğun ikram ve lütuflara kalkın, canınızın çektiği her ne ise onu alın' buyuracak. Bunun üzerine biz, meleklerin her tarafını kuşattıkları bir pazara geleceğiz. O pazarda gözlerin benzerini görmediği, kulakların işitmediği ve kalplerin hatırlarından geçirmediği şeyler vardır. Bu sefer canımızın çektiği ne olursa, bize (konaklarımıza) taşınıp götürülecek. Orada ne bir şey satılır, ne bir şey satın alınır. O pazarda cennetlikler birbirleriyle karşılaşırlar, yüksek konumdaki bir adam gelir ve daha aşağı mertebedeki birisiyle karşılaşır –ki aralarında daha aşağı mertebede kimse yoktur- onun üzerindeki elbiselerden (alt mertebedeki kişi) hoşlanınca, daha sözünü tamamlamadan, derhal onun üzerinde ondan daha güzel elbiseler görünür. Çünkü orada hiç kimsenin üzülmemesi gerekir. Sonra evlerimize döneriz, eşlerimiz 'Merhaba hoş safa geldiniz, bizden ayrıldığınız vakitteki hale göre daha da güzel ve daha hoş kokularla geri geldiniz' diyerek bizi karşılar. Biz de 'Biz bugün, Aziz, Celil ve Cebbar Rabbimizle oturduk, Bu yüzden, bu şekilde size dönmek bize layık ve haktır' deriz." [Ebu İsa (Tirmizî) der ki: Bu garip bir hadistir. Biz bu rivayeti sadece bu tarikle biliyoruz. Süveyd b. Amr, bu hadisin bir bölümünü Evzâî’den rivayet etmiş bulunmaktadır.]
Bize Hişam b. Ammâr, ona Abdülhamid b. Habib b. Ebu İşrîn, ona Abdurrahman b. Amr el-Evzâî, ona Hassan b. Atiye, ona Saîd b. Müseyyeb şöyle rivayet etmiştir: "Ebu Hureyre ile karşılaştım, bana 'Allah bizi Cennet çarşısında buluştursun' dedi. Saîd 'Cennette çarşı var mı?' diye sordu. Ebu Hureyre 'Evet, Rasulullah (sav) bana şöyle haber verdi: Cennetlikler cennete girdikten sonra amellerinin üstünlüğüne göre orada konaklarına yerleşirler. Dünya günlerinden Cuma günü kadar bir süre için onlara verilen izin üzerine Aziz ve Celil Allah’ı ziyaret ederler. Onlara Arşını gösterir ve cennet bahçelerinden bir bahçe içerisinde onlara tecelli eder. Onlar için nurdan minberler, inciden minberler, yakuttan minberler, zebercetten minberler, altından minberler ve gümüşten minberler kurulur. Onların en alt mertebede olanları –ki aralarında alt mertebede kimse yoktur- misk ve kâfur tepeleri üzerine oturur. Kürsüleri (minberleri) üzerinde oturan kimselerin oturdukları yerleri itibariyle kendilerinden daha üstün olduğu onlara gösterilmez (hissettirilmez). Ebu Hureyre der ki: Ben 'Ey Allah’ın Rasulü, Rabbimizi görecek miyiz' dedim. 'Evet, güneşi ve dolunayı görmek için birbirinizi itip kakar mısınız?' buyurdu. Biz 'Hayır' dedik. Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: Aynı şekilde Aziz ve Celil Rabbinizi görmekte de birbirinizle itişmezsiniz. O mecliste Aziz ve Celil Allah’ın herkesle tercümansız ve aracısız konuşur. Hatta O sizden birisine 'Ey filan kişi, şu şu işi yaptığın günü hatırlıyor musun' diyecek ve ona dünyada iken yapmış olduğu bazı günahlarını hatırlatacaktır. O kişi 'Rabbim günahlarımı bağışlamamış mıydın?' diyecek. Yüce Allah 'Elbette bağışladım, zaten mağfiretimin genişliği sayesinde sen bu konumuna ulaşabildin' diyecek. Onlar bu halde iken, üstlerinden bir bulut onları bürüyüverecek, üzerlerine kesinlikle benzerini duymadıkları hoş bir koku yağdıracak, sonra da 'Haydi sizin için hazırlamış olduğun ikram ve lütuflara kalkın, canınızın çektiği her ne ise onu alın' buyuracak. Bunun üzerine biz, meleklerin her tarafını kuşattıkları bir pazara geleceğiz. O pazarda gözlerin benzerini görmediği, kulakların işitmediği ve kalplerin hatırlarından geçirmediği şeyler vardır. Bu sefer canımızın çektiği ne olursa, bize (konaklarımıza) taşınıp götürülecek. Orada ne bir şey satılır, ne bir şey satın alınır. O pazarda cennetlikler birbirleriyle karşılaşırlar, yüksek konumdaki bir adam gelir ve daha aşağı mertebedeki birisiyle karşılaşır –ki aralarında daha aşağı mertebede kimse yoktur- onun üzerindeki elbiselerden (alt mertebedeki kişi) hoşlanınca, daha sözünü tamamlamadan, derhal onun üzerinde ondan daha güzel elbiseler görünür. Çünkü orada hiç kimsenin üzülmemesi gerekir. Sonra evlerimize döneriz, eşlerimiz 'Merhaba hoş safa geldiniz, bizden ayrıldığınız vakitteki hale göre daha da güzel ve daha hoş kokularla geri geldiniz' diyerek bizi karşılar. Biz de 'Biz bugün, Aziz, Celil ve Cebbar Rabbimizle oturduk, Bu yüzden, bu şekilde size dönmek bize layık ve haktır' deriz."
Bize Seleme b. Şebîb ve Abd b. Humeyd, onlara Abdürrezzak, ona Ma'mer, ona Eyyûb, ona Ebu Kılâbe, ona da İbn Abbâs'ın (ra) rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Rabbim, bana bu gece [İbn Abbâs der ki: sanırım] uyku aleminde, en güzel surette geldi ve 'Ey Muhammed! Mele-i alâda (melekler aleminde) ne tartışılır bilir misin?' buyurdu. Ben 'Bilmiyorum' dedim. Bunun üzerine elini iki omuzum arasına koydu, onların soğukluğunu göğsümde hissetim. Sonra göklerde ve yerde ne varsa hepsini bildim. Sonra 'Ey Muhammed! Mele-i alâda (melekler âleminde) ne tartışılır biliyor musun?' diye sordu. Ben 'Evet' dedim. (Rabbim) 'Kefaretler hakkında tartışıyorlar. Kefaretler şunlardır: Namazdan sonra mescitlerde (bir sonraki namazı) beklemek, yürüyerek (camiye) cemaate gitmek ve zorlukta abdesti dosdoğru almaktır. Herkim bunları yaparsa, hayırla yaşar hayırla ölür ve anasından doğduğu günkü gibi günahsız olur' buyurdu, sonra da 'Ey Muhammed! Namazını kıldığın zaman şöyle de' buyurdu: Allah’ım senden iyilikleri yapmayı, kötülükleri terk etmeyi, yoksulları sevmeyi istiyorum. Eğer kullarına bir sıkıntı verip denemek istersen beni bu fitneye uğratmadan yanına al. Dereceler ise selamı yaymak, yemek yedirmek ve geceleyin insanlar uyurken namaz kılmaktır." [Ebu İsa (et-Tirmizî) şöyle der ki: Bu hadiste Ebu Kılâbe ile İbn Abbas arasında bir kişiyi daha zikretmişlerdir. Yine bu hadisi, Katâde, ona Ebu Kılâbe, ona Hâlid b. Leclâc, ona da İbn Abbâs rivayet etmiştir.]