Giriş

Bize Said b. Mansur ve Ebu Rabî', o ikisine Hammad b. Zeyd, ona Sabit el-Bünanî, ona da Enes b. Malik (ra) şöyle rivayet etmiştir: "Rasulullah'a (sav) on sene hizmet ettim. Vallahi bana bir kere bile üf demedi. (Yine) Bana hiçbir şey için bunu neden böyle yaptın? Keşke şöyle yapsaydın demedi." [Ebu Rabî' şu ifadeyi ekledi: Bu hizmetçinin yaptığı işlerden değil; vallahi ifadesini de zikretmemiştir.]


    Öneri Formu
6905 M006011 Müslim, Fadâil, 51

Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine "of!" bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle.


    Öneri Formu
55338 KK17/23 İsrâ, 17, 23


    Öneri Formu
17977 M003542 Müslim, Nikah, 123

Bize Abdullah b. Muhammed, ona Ârim, ona Mutemir b. Süleyman, ona babası, ona Ebu Temîme, ona Ebu Osman en-Nehdî, ona da Üsame b. Zeyd (ra) şöyle söylemiştir: Rasulullah (sav) beni alıp dizine oturtur, sonra Hasan'ı da alıp diğer dizine oturtur ve ardından bizi bağrına basarak şöyle dua ederdi: "Allah'ım! Bu ikisine merhamet et, çünkü ben ikisine de merhamet ediyorum." (Buhari dedi ki:) bize Ali, ona Yahya, ona Süleyman, ona Ebu Osman rivayet etti. Bir önceki senedde yer alan et-Teymî (Süleyman b. Tarhan) dedi ki: İçime bu hadis ile ilgili bir şüphe düştü. Dedim ki: Ben bu hadisi şöyle şöyle (Ebu Temime vasıtasıyla Ebu Osma'dan) rivayet ettim, Ebu Osman'dan doğrudan işitmedim. Şüphemi gidermek için notlarıma baktım da bu hadisi (işittiğim gibi) yazılı olarak (Ebu Osman'dan doğrudan aldığım haliyle) buldum.


Açıklama: Süleyman b. Tarhan et-Teymî ilgili rivayeti kimden aldığı hususunda şüpheye düşmüş, ardından yanındaki notlarına bakarak bu şüphesini gidermiştir.

    Öneri Formu
19644 B006003 Buhari, Edeb, 22

Bize Abdullah b. Muhammed, ona Ârim, ona Mutemir b. Süleyman, ona babası, ona Ebu Temîme, ona Ebu Osman en-Nehdî, ona da Üsame b. Zeyd (ra) şöyle söylemiştir: Rasulullah (sav) beni alıp dizine oturtur, sonra Hasan'ı da alıp diğer dizine oturtur ve ardından bizi bağrına basarak şöyle dua ederdi: "Allah'ım! Bu ikisine merhamet et, çünkü ben ikisine de merhamet ediyorum." (Buhari dedi ki:) bize Ali, ona Yahya, ona Süleyman, ona Ebu Osman rivayet etti. Bir önceki senedde yer alan et-Teymî (Süleyman b. Tarhan) dedi ki: İçime bu hadis ile ilgili bir şüphe düştü. Dedim ki: Ben bu hadisi şöyle şöyle (Ebu Temime vasıtasıyla Ebu Osma'dan) rivayet ettim, Ebu Osman'dan doğrudan işitmedim. Şüphemi gidermek için notlarıma baktım da bu hadisi (işittiğim gibi) yazılı olarak (Ebu Osman'dan doğrudan aldığım haliyle) buldum.


Açıklama: Süleyman b. Tarhan et-Teymî ilgili rivayeti kimden aldığı hususunda şüpheye düşmüş, ardından yanındaki notlarına bakarak bu şüphesini gidermiştir. Buhari'nin bu rivayeti Ali b. el-Medinî'den doğrudan mı yoksa dolaylı olarak mı aldığı konusunda İbn Hacer kesin bir kanaatte bulunmamıştır (Fethü'l-Bârî, X, 434-5).

    Öneri Formu
279598 B006003-2 Buhari, Edeb, 22

Bize Züheyr b. Harb, ona Ömer b. Yunus el-Hanefî, ona İkrime b. Ammar, ona Simak Ebu Zümeyl, ona da Abdullah b. Abbas, Ömer b. el-Hattab'ın şöyle anlattığını nakletti: Allah'ın Nebisi (sav) kadınlarından uzaklaştığı (ilâ yaptığı) vakit mescide girdim. Bir de baktım ki cemaat (üzüntüden) çakıl taşlarını avuçlarına alıp sıkarak yere çalıyorlar ve “Rasulullah (sav) kadınlarını” boşamış diyorlardı. Bu olay, kadınlara tesettür emredilmeden önce olmuştu. Ben “bu işin aslını bugün mutlaka öğrenirim” dedim, ve Aişe'nin (r.anha) yanına girip “ey Ebu Bekir'in kızı! İşi Rasulullah'ı (sav) incitecek dereceye vardırdın öyle mi?” dedim. Bana “benden sana ne ey Hattab oğlu? Sen kendi kusuruna (kızına) bak” dedi. Bunun üzerine Hafsa bt. Ömer'in (kızının) yanına girerek ona “ey Hafsa! İşi Rasulullah'ı (sav) incitecek dereceye vardırdın öyle mi? Vallahi pek âlâ biliyorsun ki, Rasulullah (sav) seni sevmiyor. Ben olmasaydım Rasulullah (sav) seni mutlaka boşardı” dedim. Hafsa çok ağladı. Ona “Rasulullah (sav) nerede?” diye sordum. “kilerdeki odasındadır” cevabını verdi. Oraya gittim, baktım ki Rasulullah'ın (sav) hizmetlisi Rabah odanın alt eşiğine oturmuş, ayaklarını, Rasulullah'ın (sav) üzerine basarak çıkıp indiği, bir ahşap kütüğün üzerine sarkıtmış duruyor. “Ey Rabah! Rasulullah'ın (sav) huzuruna girmek için bana izin iste” diye seslendim. Rabah bir odaya baktı, sonra bir de bana. Fakat bir şey söylemedi. Sonra “ey Rabah! Rasulullah'ın (sav) huzuruna girmek için bana izin iste” dedim. Rabah bir odaya baktı, sonra bir de bana. Fakat bir şey söylemedi. Sonra sesimi yükselttim ve “ey Rabah! Rasulullah'ın (sav) huzuruna girmek için bana izin iste! Zannederim Rasulullah (sav) benim Hafsa için geldiğimi sanıyor. Vallahi Rasulullah (sav) bana onun boynunu vurmamı emretse mutlaka boynunu vururum” dedim. Sesimi de yükselttim. Bunun üzerine Rabah “bana yukarı çık” diye işaret etti. Derhal Rasulullah'ın (sav) yanına girdim. Bir hasırın üzerine yan yatmıştı. Ben de oturdum. İzarını (peştamalını) üstüne çekmişti. Üzerinde bundan başka bir şey yoktu. Bir de gördüm ki hasır yan tarafına iz yapmış. Rasulullah'ın (sav) kilerine göz attım, sadece bir sâ' ağırlığına yakın bir avuç arpa, odanın bir köşesinde bir o kadar selem ağacı (karaz) yaprağı ve bir de asılı tabaklanmamış bir post vardı. Bunu görünce göz yaşlarımı tutamadım. Bana "neden ağlıyorsun ey Hattab oğlu" diye sordu. Dedim ki “Ey Allah'ın Nebisi! Niçin ağlamayayım! Baksana hasır yan tarafına iz bırakmış. İşte kilerin! İçinde şu gördüklerimden başka bir şey yok. Kayser ve Kisrâ Meyveler ve ırmaklar içindeyken, Sen Allah'ın Rasulü ve seçkin kulu olduğun halde bu da senin kilerin” dedim. Bunun üzerine "ey Hattab oğlu! Ahiretin bizim, dünyanın onların olmasına razı değil misin" diye sordu. Ben de “evet (razı olmaz mıyım?)” dedim. Ömer der ki: Onun yanına girdim gireli yüzünde öfke eseri görüyordum. Nihayet “ey Allah'ın Rasulü! Kadınlarının halinden gücüne giden şey nedir? Şayet onları boşadı isen hiç şüphe yok ki Allah seninle beraberdir. Melekler de Cebrail ile Mikail de ben, Ebu Bekir ve bütün müminler de seninleyiz” dedim. Allah'a hamd olsun, söylediğim ve Allah'ın söylediğimi onaylamasını umduğum nadir sözlerden biri de budur. Sonra şu tahyîr ayeti indi: "Eğer sizi boşayacak olursa rabbi ona, sizin yerinize sizden daha iyi olan, Allah'a teslimiyet gösteren, yürekten inanan, içtenlikle itaat eden, tövbe eden, kulluk eden, dünyada yolcu gibi yaşayan, dul ve bâkire eşler verebilir."(Tahrim, 5) "Ama peygambere karşı bir dayanışma içine girecek olursanız bilin ki herkesten önce Allah onun dostu ve koruyucusudur, sonra da Cebrail ve iyi müminler. Melekler de bunların ardından onun yardımcısıdır." (Tahrim, 4). Aişe bt. Ebu Bekir ile Hafsa, Nebi'nin (sav) diğer eşlerine karşı dayanışma içine girmişlerdi. “Ey Allah'ın Rasulü! Onları boşadın mı” diye sordum. Bana "hayır" cevabını verdi. “Ey Allah'ın Rasulü! Mescide girdim. Müslümanlar, (üzüntüden) çakıl taşlarını avuçlarına alıp sıkarak yere çalıyorlar ve 'Rasulullah (sav) kadınlarını boşamış' diyorlardı. İnip onlara senin kadınlarını boşamadığını haber vereyim mi?” dedim. Rasul-i Ekrem (sav) "evet, nasıl istersen" buyurdu. Rasulullah (sav) ile konuşmaya devam ettim. Sonunda öfkesi geçti ve dişleri gözükecek şekilde güldü. O zaten insanlar içinde gülüşü en güzel olandı. Sonra Allah'ın Nebi'si (sav) kilerden aşağıya indi. Ben de indim. Ama ben kütüğe tutunarak indim. Rasulullah (sav) ise düz yerde yürür gibi, eliyle kütükten destek almadan indi. Hz. Peygamber'e (sav) (bir aylık yemin süresinin bitmediğini hatırlatmak üzere) “ey Allah’ın Rasulü! Odada sadece yirmi dokuz gün kaldın?” dedim, bana "ay (bazen) yirmi dokuz gece olur" buyurdu. Bunun üzerine ben mescidin kapısına durarak olanca sesimle “Rasulullah (sav) kadınlarını boşamamıştır” diye nida ettim. Bu olay üzerine şu ayet indi: "Kendilerine güven veya korku veren bir haber geldiğinde onu yayıyorlar. Halbuki onu Rasulullah'a ve aralarından yetki sahibi kimselere iletselerdi, içlerinden haberin mana ve maksadını çıkarabilenler şüphesiz onu anlarlardı." (Nisa, 83). Ben, haberin mana ve maksadını anlamıştım. Allah (cc) tahyîr (Tahrîm, 5) ayetini indirdi.


    Öneri Formu
15704 M003691 Müslim, Talak, 30

Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe ve İshak b. İbrahim, o ikisine Hatim b. İsmail, ona da Cafer b. Muhammed, ona da babası (Muhammed el-Bakır) şöyle rivayet etmiştir: Cabir b. Abdullah'ın yanına girmiştik. Cabir (gelenlerin) kim olduklarını sordu. Sıra bana gelince; ben “Muhammed b. Ali b. Hüseyin'im” dedim. Bunun üzerine eliyle başıma uzanarak üst düğmemi çıkardı. Sonra alt düğmemi de çıkardı ve elini göğsümün ortasına koydu. Ben, o zamanlar genç bir çocuktum. Sonra bana “Merhaba! Ey kardeşim oğlu! Dilediğini sor” dedi. Ben de sordum. Cabir gözlerini kaybetmişti. Namaz vakti gelince bir şala sarınarak (namaza) kalktı. Şal küçük olduğu için omuzlarına koydukça iki tarafı geriye dönüyordu. Ridası (cübbe) da yanı başında askıda duruyordu. Cabir bize namazı kıldırdı. Ardından ona “bana, Rasulullah'ın (sav) haccı hakkında bilgi verir misin?” dedim. Cabir eliyle dokuz işareti yaparak şöyle dedi: "Şüphesiz ki Rasulullah (sav) haccetmeden dokuz sene durdu. Sonra onuncu yılda halka haccedeceğini bildirdi. Bunun üzerine Medine'ye birçok insan geldi. Bunların hepsi Rasulullah'a (sav) uymanın bir yolunu arıyor, onun yaptığı gibi yapmak istiyorlardı. Derken onunla yola çıktık. Zülhuleyfe'ye varınca Esma bt. Umeys, Muhammed b. Ebu Bekir'i dünyaya getirdi. Ardından Rasulullah'a (sav) haber gönderip 'ben şimdi ne yapacağım' diye sordurdu. Peygamber (sav) 'boy abdesti al, bir bez bağlayarak loğusalık kanını kes ve ihrama gir' cevabını verdi. Rasulullah (sav) mescitte namaz kıldırdıktan sonra Kasvâ (isimli devesine) bindi. Devesi, kendisini Beydâ düzüne çıkardığı vakit, onun önünde, binekle ve yaya olarak, gözümün görebildiği kadar insan gördüm. Bir o kadar da sağında, solunda ve arkasında vardı. Rasulullah (sav) aramızda bulunuyordu. Ona Kur'an iniyor, te'vilini de kendisi biliyordu. O ne yaparsa biz de aynısını yapıyorduk. Derken Rasulullah 'Lebbeyk Allahümme lebbeyk, lebbeyke la şerîke lek, lebbeyk. İnne’l-hamde ve’n-ni’mete leke ve’l-mülk! Lâ şerîke lek! (Buyur Allah'ım, buyur! Buyur, hiçbir ortağın yok, buyur! Şüphesiz tüm hamd ve nimet sana ait, mülk de sana aittir, hiçbir ortağın yoktur)' diyerek telbiye getirdi. İnsanlar da onunla birlikte telbiye getirdiler. Rasulullah (sav) bundan dolayı kendilerine bir şey demedi. Rasulullah (sav), kendi telbiyesine devam etti." Cabir (sözlerine) şöyle devam etti: "(O sıralarda) biz sadece hacca niyet ediyor, umreyi bilmiyorduk. Kâbe'ye varınca Efendimiz (sav) rüknü (Hacerü’l-esvedi) istilâm etti ve tavafın üç dönüşünü remel (hızlı) şeklinde, dört dönüşünü de normal yürüyüşle yaptıktan sonra Makam-ı İbrahim'e geçti ve 'siz de İbrahim'in makamından kendinize namaz kılacak bir yer edinin' [Bakara 2/125] mealindeki ayeti okudu. Makam'ı kendisiyle Beyt-i şerif arasına aldı. Babam, Onun kıldığı iki rekât namazda İhlas ile Kâfirûn surelerini okuduğunu söylerdi. Bunu Nebi'den (sav) işitmeden söyleyeceğini hiç zannetmem. Rasul-i Ekrem (sav) sonra yine Hacerü’l-esved'e dönerek onu istilâm etti. Sonra (Safa) kapısından Safa'ya çıktı ve Safa'ya yaklaşınca 'Safa ile Merve Allah'ın nişanlarındandır' [Bakara 2/158] mealindeki ayeti okudu. 'Allah'ın (zikrine) başladığı yerden başlıyorum' diyerek Safa'dan sa'y yapmaya başladı, onun üzerine çıktı. Beyt-i şerifi görünce kıbleye dönerek, Allah'ı birleyip O'na tekbir getirdi ve 'Lâ ilâhe illallahu vahdehû, lâ şerîke leh. lehu’l-mülkü ve lehu’l-hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr. Lâ ilâhe illallahu vahdehû, enceze va’dehû ve nasara abdehû ve hezeme’lahzâbe vahdehu (Bir tek Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. Onun şeriki yoktur. Mülk onundur, hamd de ona mahsustur. Hem o, her şeye kâdirdir! Bir tek Allah'tan başka ilâh yoktur. Vaadini yerine getirdi, kulunu muzaffer kıldı. Yalnız başına bütün hizipleri bozguna uğrattı)' dedi. Bu arada dua okudu ve bunun aynısını üç kez tekrarladı. Sonra Merve'ye indi. Ayakları, vadinin ortasına indiği vakit hızlıca yürüdü. Ayakları vadiden yükselince (normal) yürüyüş geçti. Nihayet Merve'ye geldi. Merve'de Safâ'da yaptığı gibi hareket etti. Merve üzerinde (sa'yin) son tavafını (şavtını) yaparken 'sonradan öğrendiğimi baştan bilseydim (beraberimde) hedy (kurbanlık) getirmez, (önce) umre yapardım. Şimdi sizden hanginizin yanında hedy yoksa hemen ihramdan çıksın ve haccını umreye çevirsin!' dedi. Bunun üzerine Süraka b. Malik b. Cü'şum ayağa kalkarak 'ey Allah'ın Resulü! Bu iş, içinde bulunduğumuz bu yıla mı mahsus, yoksa ilelebet devam edecek mi?' diye sordu. Bunun üzerine Rasulullah (sav) parmaklarını birbirine kenetledi ve iki kez 'umre, hacca dahil olmuştur! Hayır! Ebedi olarak devam edecektir' buyurdu. Ali (ra) Yemen'den Nebi'nin (sav) develerini getirdi. Fatıma'yı da (r. anha) ihramdan çıkanlar arasında buldu. Fatıma boyalı elbise giymiş ve sürme çekmişti. Ali onun bu yaptığına tepki gösterdiyse de Fatıma 'bunu bana babam emretti' dedi." Cabir der ki: "Ali, Irak'ta iken şöyle derdi: Bunun üzerine ben Fatıma'yı bu yaptığından dolayı azarlatmak ve Rasulullah (sav) adına söylediklerini sormak için Rasulullah'a (sav) gittim. Ona Fatıma'nın yaptıklarına tepki gösterdiğimi söyledim. Rasul-i Ekrem (sav) bana 'doğru söylemiş. Doğru söylemiş. Sen, hacca niyetlenirken ne dedin?' diye sordu. Ben de 'ya Rabbi! Rasulün neye niyetlendiyse, ben de ona niyet ettim' cevabını verdim. Rasul-i Ekrem (sav) 'benim yanımda hedyim (kurbanlığım) var. Sen de ihramdan çıkma' buyurdu. Hz. Ali'nin Yemen'den getirdikleri ile Nebi'nin (sav) beraberinde getirdikleri hedy (kurbanlık) yüz adetti." Cabir şöyle devam etti: "Nebi (sav) ile yanlarında hedy (kurbanlık) bulunanların dışındaki insanların hepsi ihramdan çıkıp saçlarını kısalttılar. Terviye günü gelince Mina'ya doğru hareket edip hacca niyetlendiler. Rasulullah (sav) hayvanına binmişti. Mina'da öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazlarını kıldı. Sonra güneş doğuncaya kadar biraz durdu. Ve kendisine Nemire denilen yere kıldan bir çadır kurulmasını emir buyurdu. Müteakiben Rasulullah (sav) yola koyuldu. Kureyş, kendilerinin cahiliye devrinde yaptıkları gibi onun da Meş'ar-i Haram'da duracağında şüphe etmiyorlardı. Halbuki Rasulullah (sav) o yeri geçerek Arafat'a vardı ve Nemire denilen yerde çadırının kurulduğunu görerek, oraya indi. Güneş zevalden kayınca Kasvânın hazırlanmasını emretti ve hayvana semer vuruldu. Müteakiben Urane vadisine geldi ve cemaate hutbe okuyarak şöyle buyurdu:" "Şüphesiz ki sizin kanlarınız ve mallarınız şu beldenizde, şu ayınız, su gününüzün hürmeti gibi birbirinize haramdır. Dikkat edin! Cahiliye dönemine ait her şey ayaklarımın altına konulmuştur. Cahiliye devrinin kan davaları kaldırılmıştır. Bize ait olan kan davalarından ilk kaldırdığım dava, İbn Rabîa b. Haris'in kan davasıdır. İbn Rabîa, Sa'd oğulları kabilesinde süt anadaydı. Onu Hüzeyl kabilesi öldürdü. Cahiliye devrinin faizi (ribâ) de kaldırılmıştır. İlk kaldırdığım faiz bizim Abbas b. Abdulmuttalib'in faizidir. Çünkü faizin hepsi muhakkak kaldırılmıştır. Kadınlar hakkında Allah'tan korkun. Çünkü siz, onları Allah'ın emanıyla aldınız ve onların kadınlıklarını Allah'ın kelimesiyle kendinize helâl kıldınız. Döşeklerinize sevmediğiniz bir kimseye ayak bastırmamaları, sizin onlar üzerindeki hakkınızdır. Bunu yaparlarsa, onları hafifçe dövün. Onların sizin üzerinizdeki hakkı da yiyeceklerini ve giyeceklerini normal ölçülerde vermenizdir. Size öyle bir şey bıraktım ki ona sımsıkı sarılırsanız bir daha asla sapmazsınız. Size Allah'ın Kitabını bıraktım. Size, ben sorulacağım, acaba ne diyeceksiniz?' Ashab; '(risaletini) tebliğ, vazifeni eda ve nasihatte bulunduğuna şehadet ederiz' dediler. Bunun üzerine şehadet parmağını semaya kaldırıp onunla insanlara işaret ederek; üç defa 'Şahid ol ya Rab! Şahid ol ya Rab' dedi." "Sonra (Bilal) ezan okuyup kamet getirdi, Rasul-i Ekrem de öğle namazını kıldırdı. Sonra (Bilal) kamet getirdi ve ikindiyi de kıldırdı. Bunların arasında başka namaz kılmadı. Bundan sonra Rasulullah (sav) hayvanına binerek vakfe yerine geldi. Devesi Kasvâ'nın göğsünü kayalara çevirdi. Yayaların toplandığı yeri önüne aldı ve kıbleye döndü. Artık güneş batıncaya, sarılığı biraz gidip, nihayet güneş yuvarlağı tamamen kayboluncaya kadar vakfe halinde kaldı. Rasulullah (sav) Üsame'yi arkasına aldı ve yola koyuldu. Kasva'nın yularını o kadar kasmıştı ki başı, semerin kaşının altındaki deriye çarpıyordu. Sağ eliyle de 'ey insanlar! Sakin olun! Sakin olun!' diye işaret ediyordu. Kum tepeciklerinden birine geldiğinde hayvanın dizginini, düze çıkıncaya kadar biraz gevşetiyordu. Nihayet Müzdelife'ye vardı, orada akşamla yatsıyı bir ezan, iki kametle kıldı. Aralarında hiçbir nafile namaz kılmadı. Sonra Rasulullah (sav) tan yeri ağarıncaya kadar uzandı. Sabah aydınlanınca bir ezan ve bir kametle sabah namazını kıldı. Sonra Kasvâ'ya binerek Meş'ar-i Harâm'a geldi. Kıbleye karşı dönerek Allah'a dua etti, tekbir getirdi, tehlîl ve tevhidde bulundu. Ve ortalık iyice aydınlanıncaya kadar vakfeye devam etti. Sonra güneş doğmadan yola koyuldu. Terkisine de Fadl b. Abbas'ı aldı. Fadl, saçı güzel, beyaz ve yakışıklı biriydi. Rasulullah (sav) yola çıkınca yanından koşarak, birtakım kadınlar geçtiler. Fadl onlara bakmaya başladı. Bunun üzerine Rasulullah (sav) elini Fadl'ın yüzüne koydu. Fadl da yüzünü öbür tarafa çevirerek bakmağa başladı. Bu sefer de Rasulullah (sav) elini öbür taraftan Fadl'ın yüzüne götürerek bakışlarını çevirdi. Nihayet Muhassir Vadisine varınca hayvanı biraz sürdü. Sonra büyük cemreye çıkan orta yolu tuttu. Nihayet ağacın yanındaki cemreye vardı. Oraya yedi ufak taş attı. Bakla kadar olan bu taşları vadinin ortasından atarken her bir taşta tekbir getirdi. Bunun ardından kurban yerine giderek kendi eliyle altmış üç deve boğazladı. Sonra (bıçağı) Ali'ye verdi. Geri kalanını da o boğazladı. Ve Ali'yi hedyine ortak yaptı. Sonra her deveden bir parça alınmasını emir buyurdu. Bunlar bir tencereye konarak pişirildi. İkisi de develerin etinden yiyip, çorbasından içtiler. Ondan sonra Rasulullah (sav) oradan ilerleyerek Kâbe'ye gitti. (Tavafı müteakip) Mekke'de Öğle namazını kıldı. Arkasından zemzem sâkiliği yapan Abdulmuttalib oğullarına gitti. Ve onlara 'ey Abdulmuttalib oğulları! (Kuyudan) su çekin! İnsanların (bunu hac fiillerinden biri zannederek ileri atılıp) su çıkarmanız hususunda size zorluk çıkarmayacağından endişe etmeseydim, ben de sizinle çıkarırdım' buyurdu. Onlar da kendisine bir kova su takdim ettiler. Rasulullah (sav) da bu sudan içti."


    Öneri Formu
282649 M002950-2 Müslim, Hac, 147

Bize Musa b. İsmail, ona Vüheyb, ona Eyyüb, ona Ebu Kilabe, ona da Enes (ra) şöyle rivayet etmiştir: Ümmü Süleym, (kervanın) yükleri arasındaydı. Hz. Peygamber'in kölesi Enceşe de kervanı sürüyordu. Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Ey Enceşe! Şişeleri (narin kadınları) taşıyan (develeri) sürerken ağır ol."


    Öneri Formu
21948 B006202 Buhari, Edeb, 111


    Öneri Formu
15694 M003690 Müslim, Talak, 29


    Öneri Formu
17071 M003648 Müslim, Radâ', 63