39 Kayıt Bulundu.
Bize İshak b. İbrahim el-Hanzalî, İbn Ebu Ömer, Muhammed b. Râfi' ve Abd b. Humeyd, onlara Abdürrezzak, ona Mamer, ona ez-Zührî, ona Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe, ona İbn Abbas ona da Ebu Süfyan şöyle demiştir: Rasulullah (sav) ile aramızda (hudeybiye antlaşması yapıldıktan sonraki) barış zamanında (Şam'a) gitmiştim. Şam'da bulunduğum sırada Rasulullah'tan (sav) Herakleios'a bir mektup geldi. Mektubu getiren Dihye el-Kelbî onu Busrâ şehrinin valisine, o da Herakleios'a verdi. Herakleios da peygamberlik iddiasında bulunan bu adamın memleketinden birleri var mı burada dedi. Onlar da evet dediler. Birkaç Kureyşli ile birlikte davet edildik ve Herakleios'un huzuruna çıkarak karşısına oturtulduk. Herakleios; peygamberlik iddia eden bu adama soy olarak en yakınınız kim dedi. Ben de benim dedim. Bunun üzerine beni karşısına, arkadaşlarımı da arkama oturttular. Daha sonra tercümanı getirdiler. Herakleios; bunlara söyle! Ben bu adama (Ebu Süfyan'a) peygamberlik iddia eden adam hakkında sorular soracağım. Şayet yalan söylerse bana söylesinler dedi. Ebu Süfyan; vallahi, arkadaşlarımın beni yalancılıkla kınamayacaklarını bilsem yalan söylerdim dedi Sonra Herakleios tercümanına ona aranızda onun nesebi nasıldır diye sor dedi. Ben de nesebi soyludur dedim. Herakleios; peki atalarından melik olan kimse var mıydı dedi. Ben de hayır dedim. Herakleios; peygamberlik iddia etmeden önce onun yalanına şahit oldunuz mu hiç dedi. Ben de hayır dedim. Herakleios; peki ona iman edenler toplumun ileri gelenleri mi yoksa zayıfları mı dedi. Ben de zayıflarıdır dedim. Herakleios; ona uyanların sayıları artıyor mu yoksa azalıyor mu dedi. Ben de sayıları artıyor dedim. Herakleios; ona inandıktan sonra, kızarak dininden dönen oluyor mu dedi. Ben de hayır dedim. Herakleios; hiç onunla savaştınız mı dedi. Ben de evet dedim. Herakleios; peki aranızdaki savaş nasıl sonuçlandı dedi. Ben de nöbetleşe oluyordu, bazen onlar bazen de biz kazanırdık dedim. Herakleios; sözünü çiğneyip antlaşmayı bozar mı dedi. Ben de hayır, ama bu ateşkes süresince ne yapacağını bilemeyiz dedim. Ebu Süfyan der ki: Vallahi bundan başka olumsuz bir söz söyleyemedim. Herakleios; peki ondan önce peygamberlik iddiasında bulunan oldu mu dedi. Ben de hayır dedim. Sonra Herakleios tercümanına; ona şunları söyle dedi ve şöyle devam etti: Ben sana soyunu sordum sen soylu olduğunu söyledin. Peygamberler de bu şekilde toplumlarının soylu ve şereflilerinden seçilirler. Sonra ataları arasında bir melikin var olup olmadığını sordum, olmadığını söyledin. Şayet atalarından biri melik olsaydı atalarının eski saltanatına yeniden sahip olmak istiyor derdim. Taraftarları, toplumun ileri gelenler mi yoksa zayıfları mı diye sordum, sen de, zayıflarıdır, dedin. Nitekim peygamberlerin taraftarları da böyledirler. Peygamberlik iddiasından önce yalanına şahit olup olmadığınızı sordum, yalanına şahit olmadığınızı söyledin. İnsanlara yalan söylemediğine göre anladım ki Allah adına da yalan söyleyemez. İnsanların, ona kızarak sonradan dinlerinden ayrılıp ayrılmadığını sordum, ayrılmadıklarını söyledin. İşte kalbe giren iman böyledir. Ona inananlar artıyor mu, azalıyor mu sordum, arttıklarını söyledin. İşte iman tamama erinceye kadar böyledir. Sana, onunla savaşıp savaşmadığınızı sordum, savaştığınızı bazen onun bazen de sizin kazandığınızı söyledin. İşte peygamberler de böyle imtihan edilirler. Ama en sonunda kazanan onlar olur. sana, onun sözünü çiğneyip çiğnemediğini sordum, sözünde durduğunu söyledin. İşte peygamberler de böyledirler, verdiği sözü çiğnemezler. Ondan önce başka birinin böyle bir iddiada bulunup bulunmadığını sordum, hayır dedin. Eğer daha önce böyle bir iddiada bulunan biri olsaydı bu adam da onu taklit ediyor derdim. Daha sonra Herakleios; size ne emrediyor diye sordu. Ben de bize namaz kılmayı, zekat vermeyi, akrabalık bağlarını koruyup gözetmeyi ve iffetli olmayı emrediyor dedim. Herakleios; eğer bu dediklerin onda varsa, o hak bir peygamberdir. Ben onun ortaya çıkacağını biliyordum ama sizden biri olacağını tahmin etmiyordum. Şayet ona yetişebileceğimi bilseydim onunla görüşmek isterdim. Eğer yanında olsaydım ayaklarını yıkardım. O kesinlikle, bir gün ayaklarımın bastığı şu topraklara hakim olacak dedi. Sonra Rasulullah'ın (sav) mektubunu getirtip okudu. İçinde şunlar yazıyordu: "Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Allah'ın Rasulü Muhammed'den Rum kralı Herakleios'a. Hidayete uyanlara selam olsun. Seni İslam'a davet ediyorum. İslam'a gir ki kurtuluşa eresin. İslam'a gir ki Allah sana iki kere sevap versin. Eğer kabul etmezsen halkının vebalini de boynunda taşırsın." "Ey kitap ehli! Aramızdaki ortak bir söze gelin: Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim. Şahit olun ki biz Müslümanlardanız." (Ali İmran, 64). Mektubu okumayı bitirince etrafındakiler söylenmeye başladılar, gürültü oluştu. Bizim çıkarılmamız emredildi. Çıktığımız esnada arkadaşlarıma; İbn Ebu Kebşe'nin meselesi iyice büyüdü. Roma kralı bile ondan korkuyor dedim. Rasulullah'ın (sav) zafere kavuşacağı konusunda kesin kanaat besliyordum. Ta ki Allah bana İslam'ı nasip etti.
De ki: Allah'a itaat edin; Peygamber'e de itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin ki, Peygamber'in sorumluluğu kendisine yüklenen (tebliğ görevini yapmak), sizin sorumluluğunuz da size yüklenen (görevleri yerine getirmeniz)dir. Eğer ona itaat ederseniz, doğru yolu bulmuş olursunuz. Peygamber'e düşen, sadece açık-seçik duyurmaktır.
Bize Ebu Yemân Hakem b. Nâfi', ona Şuayb, ona ez-Zührî, ona Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesud, ona Abdullah b. Mesud, ona da Ebu Süfyân b. Harb şöyle söylemiştir: Ebu Süfyân ve Kureyş kafirleri ile Rasulullah'ın (sav) Hudeybiye antlaşmasını imzaladığı ateşkes süresi içinde ticaret için Şam'a giden bir Kureyş kafilesi, (Rum Kayseri) Herakleios tarafından davet edilmişti. Ebu Sufyân ile arkadaşları Herakleios'un yanına geldiler. O zaman Herakleios ile bürokratları İliya/Kudüs'teymiş. Roma yöneticileri yanında iken Kayser Herakleios bunları meclisine çağırdı. Ardından mütercim getirilmesini emretti. Sonra da şöyle dedi: 'Peygamber'im diyen bu kişiye soyca en yakın olan hanginizdir?' Ebu Sufyân 'Soyca en yakınları benim' dedi. Bunun üzerine Herakleios: 'Onu yanıma getiriniz. Arkadaşlarını da yakına getiriniz, Onlar onun arkasında dursunlar.' Herakleios sonra çevirmene dönüp: 'Bunlara söyle. Ben bu kişi hakkında (Hz. Peygamber) hakkında bazı sorular soracağım. Bana yalan söylerse onu yalanlasınlar.' Ebu Sufyân olayı şöyle anlatıyor. 'Vallahi arkadaşlarımın yalan söylediğimi ötede beride söylemelerinden çekinmeseydim, Hz Peygamber'le ilgi yalan ithamlarda bulunacaktım. Herakleios'un Ebu Süfyan'a ilk sorusu şuydu: 'Sizin içinizde soyu nasıldır?' Ebu Sufyân:'O'nun soyu pek büyüktür' Herakleios: 'Bu sözü ondan önce söylemiş (ondan önce Peygamberlik iddiasında bulunmuş) hiçbir kimse var mıydı?' Ebu Sufyân: 'Yoktu.' Herakleios: 'Babaları içinde hiç bir kral var mıydı?' Ebu Sufyân: 'Hayır.' Herakleios: 'Ona tabi olanlar halkın şereflileri mi, yoksa zayıfları mıdır?' Ebu Sufyân:'Halkın zayıflarıdır.' Herakleios: 'O'na tabi olanlar artıyor mu, yoksa eksiliyor mu?' Ebu Sufyân:'Artıyor.' Herakleios: 'İçlerinde O'nun dinine girdikten sonra beğenmeyip dininden dönenler var mı?' Ebu Sufyân: 'Yok.' Herakleios: 'Şu dediğini demeden (dine davet etmeden önce) hiç onu yalan söylemekle suçlamış mıydınız?' Ebu Sufyân: 'Hayır.' Heraclius: 'Hiç sözünden caydığı oldu mu?' Ebu Sufyân: 'Hayır sözünden caymazdı, ancak biz şimdi onunla belirli bir süre ateşkes yaptık. Bu süre içinde ne yapacağını bilmiyoruz.' Ebu Süfyan şöyle ekliyor: 'O'nunla ilgili olumsuz bir söz olarak ancak bu suizannımı konuşmama sokuşturabildim.' Herakleios: 'O'nunla hiç savaştınız mı?' Ebu Sufyân:'Evet.' Herakleios: 'Savaş nasıl sonuçlandı?' Ebu Sufyân:'Savaşın sonucu talih ne gösterirse o oluyor. Bazen o bize zarar verir, bazen biz ona zarar veririz.' Herakleios: 'Size ne emrediyor?' Ebu Sufyân: Bize, "Yalnız Allah'a ibadet ediniz, hiçbir şeyi O'na ortak etmeyiniz. Atalarınızın inanıp söyleyegeldikleri şeyleri terk ediniz" diyor. Bize, "Namazı, doğruluğu, ahlaklı olmayı emrediyor." Bunun üzerine Herakleios tercümana dedi ki: Ona söyle 'soyunu sordum, soylu biri olduğunu söyledi. Peygamberler de zaten kavimlerinin soylularından olurlar. İçinizden bu sözü O'ndan evvel söylemiş hiçbir kimse var mıydı diye sordum; hayır dedi. O'ndan evvel bu sözü söylemiş bir kimse olsaydı, bu da kendisinden önce söylenmiş bir söze tabi olmuş bir kimsedir, diyebilirdim. Babaları içinde hiçbir hükümdar gelmiş mi diye sordum; hayır dedi. Babaları içinden bir hükümdar olsaydı, bu da babasının krallığını geri almaya çalışan bir kimsedir diye hükmederdim. Bu iddiasına kalkışmadan önce O'nun bir yalanını bulmuş muydunuz diye sordum; hayır dedi. Ben ise biliyorum ki halka karşı yalan söylememişken (sonradan) Allah'a karşı yalan söylemeye cüret edemezdi. O'na tabi olanlar halkın eşrafı mı, yoksa zayıfları mı diye sordum. O'na tabi olanların insanların zayıfları olduğunu söyledi. Peygamberlere tabi olanlar da zaten bunlardır. O'na uyanlar artıyor mu, yoksa eksiliyor mu diye sordum; artıyorlar dedi. Toplumların inanma süreci böyle olur. İçlerinde O'nun dinine girdikten sonra beğenmediği için dininden dönen var mıdır diye sordum; hayır dedi. İmanın gerektirdiği inşirâh kalplere karışıp kökleşinceye kadar böyle olur. Hiç ahde vefasızlık eder mi diye sordum; hayır dedi. Peygamberler de böyledir; sözlerinden caymazlar. Size ne emrediyor diye sordum. Yalnız Allah'a ibadet edip, O'na hiçbir şeyi ortak koşmamayı emrettiğini, putlara ibadetten alıkoyduğunu, namaz ile doğruluk ve ahlaklı olmayı emrettiğini söyledi. Eğer bu dedikleri doğru ise, şu ayaklarımın bastığı yerlerin yakında sahibi o olacaktır. Ben bu Peygamber'in geleceğinden haberdardım. Fakat sizden olacağı aklımın ucundan geçmedi. O'nun yanına varabileceğimi bilsem, O'nunla buluşmak için her türlü zahmete katlanırdım. Yanında olsaydım ayaklarını yıkardım! Ondan sonra Herakleios, Dihye'nin elçiliği ile Busrâ valisine gönderilen (ve onun tarafından Kayser'e ulaştırılan) Peygamber'in mektubunu istedi. Görevli mektubu Herakleios'a verdi; Herakleios mektubu okudu. Mektupta şunlar yazılmıştı: "Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Allah'ın kulu ve elçisi Muhammed'ten Romanın büyüğü Herakleios'a. Hidayete tabi olanlara selam olsun. Seni İslam'a davet ediyorum. İslam'a gir ki selamette kalasın ve Allah ödülünü iki kat versin. Eğer kabul etmezsen çiftçilerin günahı senin boynunadır. Ey kitap ehli, hepiniz bizimle sizin aranızda eşit olan bir kelimeye gelin: Allah'tan başkasına tapmayalım, O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım, Allah'ı bırakıp da birbirimizi tanrılaştırmayalım. 'Eğer yüz çevirirlerse, deyiniz ki: Şahit olun, biz Müslümanlarız' (Âli İmrân: 3/64)." Ebu Sufyân şöyle devam etti: 'Herakleios diyeceğini dedikten ve mektubu okuduktan sonra yanında homurdanmalar başladı, sesler yükseldi. Biz de yanından çıkarıldık. (Arkadaşlarımla yalnız kalınca) Onlara dedim ki: İbn Ebu Kebşe'nin (Peygamber'in) nüfuzu artıyor. Beni Asfar kralı O'ndan korkuyor. Bu gidişle İslam'ın önünde hiç bir şey duramayacak. Ebu Süfyân da Müslüman oldu derlerse şaşmayın.' Herakleios'un İliyâ (Beytu'l-Makdis) yöneticisi olan İbn Nâtûr aynı zamanda Şam Hıristiyanlarının da piskoposuydu. Bu piskopos Herakleios'la ilgili şu anekdotu anlatmıştır: Hırakl bir defasında Beytü'l-Makdis'e geldiğinde pek sıkıntılı görünüyordu. Kimi patrikler ona: 'Durumunuzdan endişeleniyoruz' dediler. İbn Nâtûr anlatımına şöyle devam etti: Herakleios yıldızlara bakan, kahinliğe aşina bir kimseydi. Bu soruya muhatap olunca, onlara: Bu gece yıldızlara baktığımda Hitan Meliki'ni zuhur etmiş gördüm. Bu ümmet içinde sünnet olanlar kimlerdir? diye sordu. Yahudiler'den başka sünnet olan yoktur; onlardan da sakın endişe etme. Memleketinin şehirlerine yaz, oralardaki Yahudiler'i öldürsünler, dediler. Derken Herakleios'un huzuruna Gassân Meliki tarafından Rasulullah'a dair haber ulaştırmakla görevli olarak gönderilmiş bir adam getirildi. Herakleios o adamdan haberi alınca: Gidin de bu adam sünnetli midir, değil midir, bakın, dedi. Baktılar ve sünnetli olduğunu bildirdiler. Sonra gelen adama Arap kavmi sünnetli midir? diye sordu. Sünnet olurlar cevabını aldı. Bunun üzerine Herakleios: Bu ümmetin meliki işte zuhur etmiştir, dedi. Ondan sonra Herakleios, Roma'da ilimce kendi benzeri olan bir dostuna mektup yazıp Hımıs'a gitti. Hımıs'tan ayrılmadan o dostundan, Peygamber'in zuhur ettiği ve bunun bir peygamber olduğu hakkındaki görüşüne muvafık bir mektup geldi. Ardından Herakleios, Hımıs'da bulunan bir kasrına Rum büyüklerini davet ederek kapıların kapanmasını emretti. Sonra yüksek bir yere çıkıp: 'Ey Rum topluluğu! Bu peygambere biat edip de felah ve rüşte nail olmayı istemez misiniz?' diye hitap etti. Bunun üzerine o topluluk, yaban eşekleri gibi hızlıca kapılara doğru kaçıştılar ama kapıları kilitli buldular. Herakleios, bu derece nefretlerini görüp imana girmelerinden ümitsiz olunca: 'Bunları geri çevirin, diye emretti ve (onlara dönüp): Deminki sözlerimi dininize olan sıkı bağlılığınızı öğrenmek için söyledim, bunu da gözlerimle gördüm' dedi. Bu söz üzerine oradakiler bundan memnun olduklarını söyleyip, kendisine saygı göstergesi olarak secde ettiler. Herakleios hakkındaki haberin sonu da bundan ibarettir. Bu hadisi Salih b. Keysan, Yunus ve Ma'mer de ez-Zuhrî'den rivayet etmişlerdir.
Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Salih b. Keysan arasında inkita vardır.
Bize Ebu Yemân Hakem b. Nâfi', ona Şuayb, ona ez-Zührî, ona Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesud, ona Abdullah b. Mesud, ona da Ebu Süfyân b. Harb şöyle söylemiştir: Ebu Süfyân ve Kureyş kafirleri ile Rasulullah'ın (sav) Hudeybiye antlaşmasını imzaladığı ateşkes süresi içinde ticaret için Şam'a giden bir Kureyş kafilesi, (Rum Kayseri) Herakleios tarafından davet edilmişti. Ebu Sufyân ile arkadaşları Herakleios'un yanına geldiler. O zaman Herakleios ile bürokratları İliya/Kudüs'teymiş. Roma yöneticileri yanında iken Kayser Herakleios bunları meclisine çağırdı. Ardından mütercim getirilmesini emretti. Sonra da şöyle dedi: 'Peygamber'im diyen bu kişiye soyca en yakın olan hanginizdir?' Ebu Sufyân 'Soyca en yakınları benim' dedi. Bunun üzerine Herakleios: 'Onu yanıma getiriniz. Arkadaşlarını da yakına getiriniz, Onlar onun arkasında dursunlar.' Herakleios sonra çevirmene dönüp: 'Bunlara söyle. Ben bu kişi hakkında (Hz. Peygamber) hakkında bazı sorular soracağım. Bana yalan söylerse onu yalanlasınlar.' Ebu Sufyân olayı şöyle anlatıyor. 'Vallahi arkadaşlarımın yalan söylediğimi ötede beride söylemelerinden çekinmeseydim, Hz Peygamber'le ilgi yalan ithamlarda bulunacaktım. Herakleios'un Ebu Süfyan'a ilk sorusu şuydu: 'Sizin içinizde soyu nasıldır?' Ebu Sufyân:'O'nun soyu pek büyüktür' Herakleios: 'Bu sözü ondan önce söylemiş (ondan önce Peygamberlik iddiasında bulunmuş) hiçbir kimse var mıydı?' Ebu Sufyân: 'Yoktu.' Herakleios: 'Babaları içinde hiç bir kral var mıydı?' Ebu Sufyân: 'Hayır.' Herakleios: 'Ona tabi olanlar halkın şereflileri mi, yoksa zayıfları mıdır?' Ebu Sufyân:'Halkın zayıflarıdır.' Herakleios: 'O'na tabi olanlar artıyor mu, yoksa eksiliyor mu?' Ebu Sufyân:'Artıyor.' Herakleios: 'İçlerinde O'nun dinine girdikten sonra beğenmeyip dininden dönenler var mı?' Ebu Sufyân: 'Yok.' Herakleios: 'Şu dediğini demeden (dine davet etmeden önce) hiç onu yalan söylemekle suçlamış mıydınız?' Ebu Sufyân: 'Hayır.' Heraclius: 'Hiç sözünden caydığı oldu mu?' Ebu Sufyân: 'Hayır sözünden caymazdı, ancak biz şimdi onunla belirli bir süre ateşkes yaptık. Bu süre içinde ne yapacağını bilmiyoruz.' Ebu Süfyan şöyle ekliyor: 'O'nunla ilgili olumsuz bir söz olarak ancak bu suizannımı konuşmama sokuşturabildim.' Herakleios: 'O'nunla hiç savaştınız mı?' Ebu Sufyân:'Evet.' Herakleios: 'Savaş nasıl sonuçlandı?' Ebu Sufyân:'Savaşın sonucu talih ne gösterirse o oluyor. Bazen o bize zarar verir, bazen biz ona zarar veririz.' Herakleios: 'Size ne emrediyor?' Ebu Sufyân: Bize, "Yalnız Allah'a ibadet ediniz, hiçbir şeyi O'na ortak etmeyiniz. Atalarınızın inanıp söyleyegeldikleri şeyleri terk ediniz" diyor. Bize, "Namazı, doğruluğu, ahlaklı olmayı emrediyor." Bunun üzerine Herakleios tercümana dedi ki: Ona söyle 'soyunu sordum, soylu biri olduğunu söyledi. Peygamberler de zaten kavimlerinin soylularından olurlar. İçinizden bu sözü O'ndan evvel söylemiş hiçbir kimse var mıydı diye sordum; hayır dedi. O'ndan evvel bu sözü söylemiş bir kimse olsaydı, bu da kendisinden önce söylenmiş bir söze tabi olmuş bir kimsedir, diyebilirdim. Babaları içinde hiçbir hükümdar gelmiş mi diye sordum; hayır dedi. Babaları içinden bir hükümdar olsaydı, bu da babasının krallığını geri almaya çalışan bir kimsedir diye hükmederdim. Bu iddiasına kalkışmadan önce O'nun bir yalanını bulmuş muydunuz diye sordum; hayır dedi. Ben ise biliyorum ki halka karşı yalan söylememişken (sonradan) Allah'a karşı yalan söylemeye cüret edemezdi. O'na tabi olanlar halkın eşrafı mı, yoksa zayıfları mı diye sordum. O'na tabi olanların insanların zayıfları olduğunu söyledi. Peygamberlere tabi olanlar da zaten bunlardır. O'na uyanlar artıyor mu, yoksa eksiliyor mu diye sordum; artıyorlar dedi. Toplumların inanma süreci böyle olur. İçlerinde O'nun dinine girdikten sonra beğenmediği için dininden dönen var mıdır diye sordum; hayır dedi. İmanın gerektirdiği inşirâh kalplere karışıp kökleşinceye kadar böyle olur. Hiç ahde vefasızlık eder mi diye sordum; hayır dedi. Peygamberler de böyledir; sözlerinden caymazlar. Size ne emrediyor diye sordum. Yalnız Allah'a ibadet edip, O'na hiçbir şeyi ortak koşmamayı emrettiğini, putlara ibadetten alıkoyduğunu, namaz ile doğruluk ve ahlaklı olmayı emrettiğini söyledi. Eğer bu dedikleri doğru ise, şu ayaklarımın bastığı yerlerin yakında sahibi o olacaktır. Ben bu Peygamber'in geleceğinden haberdardım. Fakat sizden olacağı aklımın ucundan geçmedi. O'nun yanına varabileceğimi bilsem, O'nunla buluşmak için her türlü zahmete katlanırdım. Yanında olsaydım ayaklarını yıkardım! Ondan sonra Herakleios, Dihye'nin elçiliği ile Busrâ valisine gönderilen (ve onun tarafından Kayser'e ulaştırılan) Peygamber'in mektubunu istedi. Görevli mektubu Herakleios'a verdi; Herakleios mektubu okudu. Mektupta şunlar yazılmıştı: "Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Allah'ın kulu ve elçisi Muhammed'ten Romanın büyüğü Herakleios'a. Hidayete tabi olanlara selam olsun. Seni İslam'a davet ediyorum. İslam'a gir ki selamette kalasın ve Allah ödülünü iki kat versin. Eğer kabul etmezsen çiftçilerin günahı senin boynunadır. Ey kitap ehli, hepiniz bizimle sizin aranızda eşit olan bir kelimeye gelin: Allah'tan başkasına tapmayalım, O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım, Allah'ı bırakıp da birbirimizi tanrılaştırmayalım. 'Eğer yüz çevirirlerse, deyiniz ki: Şahit olun, biz Müslümanlarız' (Âli İmrân: 3/64)." Ebu Sufyân şöyle devam etti: 'Herakleios diyeceğini dedikten ve mektubu okuduktan sonra yanında homurdanmalar başladı, sesler yükseldi. Biz de yanından çıkarıldık. (Arkadaşlarımla yalnız kalınca) Onlara dedim ki: İbn Ebu Kebşe'nin (Peygamber'in) nüfuzu artıyor. Beni Asfar kralı O'ndan korkuyor. Bu gidişle İslam'ın önünde hiç bir şey duramayacak. Ebu Süfyân da Müslüman oldu derlerse şaşmayın.' Herakleios'un İliyâ (Beytu'l-Makdis) yöneticisi olan İbn Nâtûr aynı zamanda Şam Hıristiyanlarının da piskoposuydu. Bu piskopos Herakleios'la ilgili şu anekdotu anlatmıştır: Hırakl bir defasında Beytü'l-Makdis'e geldiğinde pek sıkıntılı görünüyordu. Kimi patrikler ona: 'Durumunuzdan endişeleniyoruz' dediler. İbn Nâtûr anlatımına şöyle devam etti: Herakleios yıldızlara bakan, kahinliğe aşina bir kimseydi. Bu soruya muhatap olunca, onlara: Bu gece yıldızlara baktığımda Hitan Meliki'ni zuhur etmiş gördüm. Bu ümmet içinde sünnet olanlar kimlerdir? diye sordu. Yahudiler'den başka sünnet olan yoktur; onlardan da sakın endişe etme. Memleketinin şehirlerine yaz, oralardaki Yahudiler'i öldürsünler, dediler. Derken Herakleios'un huzuruna Gassân Meliki tarafından Rasulullah'a dair haber ulaştırmakla görevli olarak gönderilmiş bir adam getirildi. Herakleios o adamdan haberi alınca: Gidin de bu adam sünnetli midir, değil midir, bakın, dedi. Baktılar ve sünnetli olduğunu bildirdiler. Sonra gelen adama Arap kavmi sünnetli midir? diye sordu. Sünnet olurlar cevabını aldı. Bunun üzerine Herakleios: Bu ümmetin meliki işte zuhur etmiştir, dedi. Ondan sonra Herakleios, Roma'da ilimce kendi benzeri olan bir dostuna mektup yazıp Hımıs'a gitti. Hımıs'tan ayrılmadan o dostundan, Peygamber'in zuhur ettiği ve bunun bir peygamber olduğu hakkındaki görüşüne muvafık bir mektup geldi. Ardından Herakleios, Hımıs'da bulunan bir kasrına Rum büyüklerini davet ederek kapıların kapanmasını emretti. Sonra yüksek bir yere çıkıp: 'Ey Rum topluluğu! Bu peygambere biat edip de felah ve rüşte nail olmayı istemez misiniz?' diye hitap etti. Bunun üzerine o topluluk, yaban eşekleri gibi hızlıca kapılara doğru kaçıştılar ama kapıları kilitli buldular. Herakleios, bu derece nefretlerini görüp imana girmelerinden ümitsiz olunca: 'Bunları geri çevirin, diye emretti ve (onlara dönüp): Deminki sözlerimi dininize olan sıkı bağlılığınızı öğrenmek için söyledim, bunu da gözlerimle gördüm' dedi. Bu söz üzerine oradakiler bundan memnun olduklarını söyleyip, kendisine saygı göstergesi olarak secde ettiler. Herakleios hakkındaki haberin sonu da bundan ibarettir. Bu hadisi Salih b. Keysan, Yunus ve Ma'mer de ez-Zuhrî'den rivayet etmişlerdir.
Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Yunus b. Yezid arasında inkita vardır.
Bize Ebu Yemân Hakem b. Nâfi', ona Şuayb, ona ez-Zührî, ona Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesud, ona Abdullah b. Mesud, ona da Ebu Süfyân b. Harb şöyle söylemiştir: Ebu Süfyân ve Kureyş kafirleri ile Rasulullah'ın (sav) Hudeybiye antlaşmasını imzaladığı ateşkes süresi içinde ticaret için Şam'a giden bir Kureyş kafilesi, (Rum Kayseri) Herakleios tarafından davet edilmişti. Ebu Sufyân ile arkadaşları Herakleios'un yanına geldiler. O zaman Herakleios ile bürokratları İliya/Kudüs'teymiş. Roma yöneticileri yanında iken Kayser Herakleios bunları meclisine çağırdı. Ardından mütercim getirilmesini emretti. Sonra da şöyle dedi: 'Peygamber'im diyen bu kişiye soyca en yakın olan hanginizdir?' Ebu Sufyân 'Soyca en yakınları benim' dedi. Bunun üzerine Herakleios: 'Onu yanıma getiriniz. Arkadaşlarını da yakına getiriniz, Onlar onun arkasında dursunlar.' Herakleios sonra çevirmene dönüp: 'Bunlara söyle. Ben bu kişi hakkında (Hz. Peygamber) hakkında bazı sorular soracağım. Bana yalan söylerse onu yalanlasınlar.' Ebu Sufyân olayı şöyle anlatıyor. 'Vallahi arkadaşlarımın yalan söylediğimi ötede beride söylemelerinden çekinmeseydim, Hz Peygamber'le ilgi yalan ithamlarda bulunacaktım. Herakleios'un Ebu Süfyan'a ilk sorusu şuydu: 'Sizin içinizde soyu nasıldır?' Ebu Sufyân:'O'nun soyu pek büyüktür' Herakleios: 'Bu sözü ondan önce söylemiş (ondan önce Peygamberlik iddiasında bulunmuş) hiçbir kimse var mıydı?' Ebu Sufyân: 'Yoktu.' Herakleios: 'Babaları içinde hiç bir kral var mıydı?' Ebu Sufyân: 'Hayır.' Herakleios: 'Ona tabi olanlar halkın şereflileri mi, yoksa zayıfları mıdır?' Ebu Sufyân:'Halkın zayıflarıdır.' Herakleios: 'O'na tabi olanlar artıyor mu, yoksa eksiliyor mu?' Ebu Sufyân:'Artıyor.' Herakleios: 'İçlerinde O'nun dinine girdikten sonra beğenmeyip dininden dönenler var mı?' Ebu Sufyân: 'Yok.' Herakleios: 'Şu dediğini demeden (dine davet etmeden önce) hiç onu yalan söylemekle suçlamış mıydınız?' Ebu Sufyân: 'Hayır.' Heraclius: 'Hiç sözünden caydığı oldu mu?' Ebu Sufyân: 'Hayır sözünden caymazdı, ancak biz şimdi onunla belirli bir süre ateşkes yaptık. Bu süre içinde ne yapacağını bilmiyoruz.' Ebu Süfyan şöyle ekliyor: 'O'nunla ilgili olumsuz bir söz olarak ancak bu suizannımı konuşmama sokuşturabildim.' Herakleios: 'O'nunla hiç savaştınız mı?' Ebu Sufyân:'Evet.' Herakleios: 'Savaş nasıl sonuçlandı?' Ebu Sufyân:'Savaşın sonucu talih ne gösterirse o oluyor. Bazen o bize zarar verir, bazen biz ona zarar veririz.' Herakleios: 'Size ne emrediyor?' Ebu Sufyân: Bize, "Yalnız Allah'a ibadet ediniz, hiçbir şeyi O'na ortak etmeyiniz. Atalarınızın inanıp söyleyegeldikleri şeyleri terk ediniz" diyor. Bize, "Namazı, doğruluğu, ahlaklı olmayı emrediyor." Bunun üzerine Herakleios tercümana dedi ki: Ona söyle 'soyunu sordum, soylu biri olduğunu söyledi. Peygamberler de zaten kavimlerinin soylularından olurlar. İçinizden bu sözü O'ndan evvel söylemiş hiçbir kimse var mıydı diye sordum; hayır dedi. O'ndan evvel bu sözü söylemiş bir kimse olsaydı, bu da kendisinden önce söylenmiş bir söze tabi olmuş bir kimsedir, diyebilirdim. Babaları içinde hiçbir hükümdar gelmiş mi diye sordum; hayır dedi. Babaları içinden bir hükümdar olsaydı, bu da babasının krallığını geri almaya çalışan bir kimsedir diye hükmederdim. Bu iddiasına kalkışmadan önce O'nun bir yalanını bulmuş muydunuz diye sordum; hayır dedi. Ben ise biliyorum ki halka karşı yalan söylememişken (sonradan) Allah'a karşı yalan söylemeye cüret edemezdi. O'na tabi olanlar halkın eşrafı mı, yoksa zayıfları mı diye sordum. O'na tabi olanların insanların zayıfları olduğunu söyledi. Peygamberlere tabi olanlar da zaten bunlardır. O'na uyanlar artıyor mu, yoksa eksiliyor mu diye sordum; artıyorlar dedi. Toplumların inanma süreci böyle olur. İçlerinde O'nun dinine girdikten sonra beğenmediği için dininden dönen var mıdır diye sordum; hayır dedi. İmanın gerektirdiği inşirâh kalplere karışıp kökleşinceye kadar böyle olur. Hiç ahde vefasızlık eder mi diye sordum; hayır dedi. Peygamberler de böyledir; sözlerinden caymazlar. Size ne emrediyor diye sordum. Yalnız Allah'a ibadet edip, O'na hiçbir şeyi ortak koşmamayı emrettiğini, putlara ibadetten alıkoyduğunu, namaz ile doğruluk ve ahlaklı olmayı emrettiğini söyledi. Eğer bu dedikleri doğru ise, şu ayaklarımın bastığı yerlerin yakında sahibi o olacaktır. Ben bu Peygamber'in geleceğinden haberdardım. Fakat sizden olacağı aklımın ucundan geçmedi. O'nun yanına varabileceğimi bilsem, O'nunla buluşmak için her türlü zahmete katlanırdım. Yanında olsaydım ayaklarını yıkardım! Ondan sonra Herakleios, Dihye'nin elçiliği ile Busrâ valisine gönderilen (ve onun tarafından Kayser'e ulaştırılan) Peygamber'in mektubunu istedi. Görevli mektubu Herakleios'a verdi; Herakleios mektubu okudu. Mektupta şunlar yazılmıştı: "Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Allah'ın kulu ve elçisi Muhammed'ten Romanın büyüğü Herakleios'a. Hidayete tabi olanlara selam olsun. Seni İslam'a davet ediyorum. İslam'a gir ki selamette kalasın ve Allah ödülünü iki kat versin. Eğer kabul etmezsen çiftçilerin günahı senin boynunadır. Ey kitap ehli, hepiniz bizimle sizin aranızda eşit olan bir kelimeye gelin: Allah'tan başkasına tapmayalım, O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım, Allah'ı bırakıp da birbirimizi tanrılaştırmayalım. 'Eğer yüz çevirirlerse, deyiniz ki: Şahit olun, biz Müslümanlarız' (Âli İmrân: 3/64)." Ebu Sufyân şöyle devam etti: 'Herakleios diyeceğini dedikten ve mektubu okuduktan sonra yanında homurdanmalar başladı, sesler yükseldi. Biz de yanından çıkarıldık. (Arkadaşlarımla yalnız kalınca) Onlara dedim ki: İbn Ebu Kebşe'nin (Peygamber'in) nüfuzu artıyor. Beni Asfar kralı O'ndan korkuyor. Bu gidişle İslam'ın önünde hiç bir şey duramayacak. Ebu Süfyân da Müslüman oldu derlerse şaşmayın.' Herakleios'un İliyâ (Beytu'l-Makdis) yöneticisi olan İbn Nâtûr aynı zamanda Şam Hıristiyanlarının da piskoposuydu. Bu piskopos Herakleios'la ilgili şu anekdotu anlatmıştır: Hırakl bir defasında Beytü'l-Makdis'e geldiğinde pek sıkıntılı görünüyordu. Kimi patrikler ona: 'Durumunuzdan endişeleniyoruz' dediler. İbn Nâtûr anlatımına şöyle devam etti: Herakleios yıldızlara bakan, kahinliğe aşina bir kimseydi. Bu soruya muhatap olunca, onlara: Bu gece yıldızlara baktığımda Hitan Meliki'ni zuhur etmiş gördüm. Bu ümmet içinde sünnet olanlar kimlerdir? diye sordu. Yahudiler'den başka sünnet olan yoktur; onlardan da sakın endişe etme. Memleketinin şehirlerine yaz, oralardaki Yahudiler'i öldürsünler, dediler. Derken Herakleios'un huzuruna Gassân Meliki tarafından Rasulullah'a dair haber ulaştırmakla görevli olarak gönderilmiş bir adam getirildi. Herakleios o adamdan haberi alınca: Gidin de bu adam sünnetli midir, değil midir, bakın, dedi. Baktılar ve sünnetli olduğunu bildirdiler. Sonra gelen adama Arap kavmi sünnetli midir? diye sordu. Sünnet olurlar cevabını aldı. Bunun üzerine Herakleios: Bu ümmetin meliki işte zuhur etmiştir, dedi. Ondan sonra Herakleios, Roma'da ilimce kendi benzeri olan bir dostuna mektup yazıp Hımıs'a gitti. Hımıs'tan ayrılmadan o dostundan, Peygamber'in zuhur ettiği ve bunun bir peygamber olduğu hakkındaki görüşüne muvafık bir mektup geldi. Ardından Herakleios, Hımıs'da bulunan bir kasrına Rum büyüklerini davet ederek kapıların kapanmasını emretti. Sonra yüksek bir yere çıkıp: 'Ey Rum topluluğu! Bu peygambere biat edip de felah ve rüşte nail olmayı istemez misiniz?' diye hitap etti. Bunun üzerine o topluluk, yaban eşekleri gibi hızlıca kapılara doğru kaçıştılar ama kapıları kilitli buldular. Herakleios, bu derece nefretlerini görüp imana girmelerinden ümitsiz olunca: 'Bunları geri çevirin, diye emretti ve (onlara dönüp): Deminki sözlerimi dininize olan sıkı bağlılığınızı öğrenmek için söyledim, bunu da gözlerimle gördüm' dedi. Bu söz üzerine oradakiler bundan memnun olduklarını söyleyip, kendisine saygı göstergesi olarak secde ettiler. Herakleios hakkındaki haberin sonu da bundan ibarettir. Bu hadisi Salih b. Keysan, Yunus ve Ma'mer de ez-Zuhrî'den rivayet etmişlerdir.
Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Mamer b. Râşid arasında inkita vardır.
Bize Ebu Salih Hakem b. Musa, ona Şuayb b. İshak, ona Ubeydullah, ona Nafi', ona da Abdullah b. Ömer şöyle rivayet etmiştir: Rasulullah'a (sav) zina etmiş yahudi bir erkekle yahudi bir kadın getirildi. Rasulullah (sav) yahudilere gelerek; "zina eden bir kimse hakkında Tevrat'ta ne buluyorsunuz" diye sordu. Yahudiler; onların yüzüne karaya boyayıp bir hayvana bindirir, yüzlerini birbirlerine ters döndürürüz. Bu şekilde sokakta dolaştırılırlar dediler. Hz. Peygamber (sav); "eğer söylediklerinizde samimi iseniz Tevrat’ı getirin de onu okuyun" buyurdu. Yahudiler hemen Tevrat'ı getirerek okudular. Recim ayetine gelince, okuyan genç elini recim ayetinin üzerine koyarak sadece başını ve sonunu okudu. Hz. Peygamber (sav) ile birlikte olan Abdullah b. Selam; emir buyurun da elini kaldırsın dedi. Yahudi elini kaldırınca baktılar ki elinin altında recim ayeti var. Bunun üzerine Rasulullah (sav) emir buyurdu, her ikisi de recmedildi. [Abdullah b. Ömer der ki: Recmedenler arasında ben de vardım. Yahudi erkeğin, kendini siper ederek kadını koruduğunu gördüm.]
Bize Muhammed b. Osman, ona Halid b. Mahled, ona Süleyman, ona Abdullah b. Dînâr, ona da Abdullah b. Ömer (r.anhuma) şöyle rivayet etmiştir: Hz. Peygamber'e (sav) zine etmiş yahudi bir erkekle bir kadın getirildi. Peygamber (sav) onlara "Siz kitabınızda ne hüküm buluyorsunuz?" diye sordu. Onlar “bizim alimlerimiz, zina edenin yüzünü kömürle karartma ve bir eşek üzerine ters bindirip (teşhir etme) bidatini çıkardılar” diye cevap verdiler. Abdullah b. Selâm “ey Allah'ın Rasulü, Onlara Tevrat'ı getirmelerini emret” dedi. Tevrat getirildi. Yahudilerden biri, elini recim ayeti üzerine koyup, öncesini ve sonrasını okumaya başladı. Abdullah b. Selâm ona “elini kaldır” dedi. Bir de baktılar ki, recim ayeti elinin altındadır. Bunun üzerine Rasulullah (sav) emretti zina eden o iki kişi recmedildiler. İbn Ömer der ki: Bu zina eden iki kişi Mescidin yanında düz taşlarla döşenip kaplanmış olan Balat denilen yerde recmedildiler. Ben Yahudi erkeğin, taşlardan korumak için, kadının üzerine kapandığını gördüm.
Bize Humeydî, ona Sufyân, ona Zuhrî, ona Ubeydullah b. Abdullah, ona İbn Abbâs, ona da Ömer'in (ra) rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Hristiyanların Meryemoğlu'nu aşırı şekilde övüp yücelttikleri gibi, sakın sizler de beni övmede aşırıya gitmeyin. Ben ancak bir kulum. Onun için bana Allah'ın Kulu ve Rasulü deyiniz."
Her kim Allah'a ve Resûlüne itaat eder, Allah'a saygı duyar ve O'ndan sakınırsa, işte asıl bunlar mutluluğa erenlerdir.