108 Kayıt Bulundu.
Bize Yunus b. Muhammed, ona Harb b. Meymûn Ebu Hattâb el-Ensârî, ona Nadr b. Enes, ona da Enes'in rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Ben sıratın başında, ümmetimin onu geçmesini bekleyip dururken Hz. İsa (as) bana gelerek 'Ey Muhammed, işte bu peygamberler sana geldiler — yahut sana toplandılar — ve şu anda içinde bulundukları sıkıntı ve darlıktan dolayı, ümmetlerin bu kalabalık hâlini dağıtsın ve onları dilediği tarafa sevk etsin diye Allah Teâlâ’ya dua ediyorlar. Mahşer halkı, terden yular vurulmuş gibi boğulmuş hâldedir. Mümin yalnızca hafif bir nezle gibi, kâfir ise ölüm baygınlığı içinde' dedi. (Ravi) der ki: Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav), İsa’ya (as) 'Bekle, sana döneceğim' dedi. Ardından Arş’ın altına gitti. Orada ne seçilmiş bir melek, ne de gönderilmiş bir peygamberin erişemeyeceği hallere erişti. Aziz ve Celil Allah, Cebrâil’e 'Muhammed’e git ve ona 'Başını kaldır! İste, sana verilecek! Şefaat et, şefaatin kabul edilecek' de' buyurdu. Hz. Peygamber (sav) der ki: Ben de ümmetim için şefaat ettim ve bana her doksan dokuz kişiden birini çıkarmam için izin verildi. Bundan sonra Rabbimin huzuruna gelip durdum. Her ne zaman O’nun huzurunda bir konumda bulunduysam her defasında şefaatim kabul edildi. Nihayet Aziz ve Celil Allah bana şöyle buyurdu: Ey Muhammed! Ümmetinden, Allah’ın kullarından her kim ihlasla bir gün “Lâ ilâhe illallah” demiş ve bu hâl üzere ölmüşse onu cennete sok."
Açıklama: Hadisin metninde garabet vardır.
Aynı senedle (Bize Süleyman b. Harb, ona Hammad b. Zeyd, ona Eyyüb, ona Ebu Kilabe, ona Ebu Esma, ona da Sevban'ın dediğine göre) Rasulullah (sav) şöyle demiştir: "Allah benim için yer yüzünü dürüp topladı da ben doğusunu ve batısını gördüm. Şüphesiz benim ümmetimin hükümranlığı, dünyada benim için dürülüp toparlanan yerlere kadar ulaşacak. Ayrıca bana kırmızı (altın) ve beyaz (gümüş) olan iki hazine verildi. Ben, Rabbimden, ümmetimi, toplu olarak kıtlıkla helak etmemesini, onlara kendileri dışında başka bir düşmanı musallat ederek köklerini kazımamasını istedim. Aziz ve Celil Rabbim de bana şöyle dedi: Ey Muhammed, Ben bir şeyi takdir ettiğim zaman, artık o geri çevrilmez. Ben, onları toplu bir kıtlıkla helak etmeyeceğim. Dünyanın her yerinden düşmanlar onların kökünü kazımak için bir araya toplansalar, birbirlerini esir almadıkça, ben kendileri dışında bir başka bir düşmanı onlara musallat etmeyeceğim. Ben Ümmetim için ancak sapıtıcı liderlerden korkarım." [Râvi Yunus "فَإِنَّهُ لَا يُرَدُّ " yerine "لَا يُرَدُّ" demiştir.]
Bize Muhammed b. Müsennâ, ona Abdülvehhâb b. Abdülmecid, ona Cafer b. Muhammed, ona babası (Muhammed b. Ali b. Hüseyin b. Ali b. Ebu Talib), ona da Câbir b. Abdullah şöyle rivayet etmiştir: "Rasulullah (sav) hutbe irat ettiği vakit, (bazen) gözleri kıpkırmızı olur, sesi yükselir ve öfkesi artardı. Öyle ki 'Düşman, sabah ya da akşam basın yapacak!' diyerek orduya uyarıda bulunan biri gibi olurdu. Şehadet parmağı ile orta parmağını yan yana getirerek 'Ben, kıyamet vakti şu ikisi gibi birbirine yakın bir zamanda gönderildim' buyurur, sonra da şöyle derdi: Şüphesiz sözlerin en hayırlısı, Allah'ın kitabı; yolların en hayırlısı, Muhammed'in (sav) yoludur. Dinde işlerin en kötüsü de sonradan ortaya atılmış olanlardır (bidatler). Her bidat de dalalettir (sapkınlıktır). Ben, her bir mümine kendi canından daha yakınımdır. Her kim geriye bir mal bırakırsa, o mal ailesinindir. Her kim de bir borç ya da bir yük bırakırsa, onların sorumluluğu bana aittir."
Açıklama: Kültürümüzde Hadisler projesini ilgilendiren kısım: شَرُّ الأُمُورِ مُحْدَثَاتُهَا
Bize Muhammed b. Mukâtil, ona Abdullah, ona Ebu Hayyân et-Temîmî, ona Ebu Zür'a, ona Amr b. Cerîr, ona da Ebu Hureyre (ra) şöyle demiştir: Bir defasında Rasulullah'ın (sav) sofrasına et yemeği getirildi ve kendisine hayvanın ön kolu sunuldu. Çünkü Rasulullah (sav) etin bu kısmını severdi. Ondan ön dişleriyle bir lokma kopardı. Sonra şöyle anlattı: "Ben kıyamet gününde bütün insanların efendisiyim. Bu nedendir bilir misiniz? Bütün insanlar, öncekiler ve sonrakiler olarak düz ve geniş bir sahada toplanırlar. Bu öyle bir yerdir ki orada bir tellâl sesini herkese duyuracak, bakan bir insanın gözü de orada bulunan mahşer halkını bir bakışta görebilecek. Bir de güneş yaklaşacak. Artık insanların gamı, meşakkati dayanamayacakları ve taşıyamayacakları bir dereceye ulaşacak. Bu sırada insanlar birbirine: Size ulaşan felaketi görmüyor musunuz? Rabbinizin huzurunda şefaat edecek bir şefaatçi neden aramıyorsunuz? diyecekler. Bunun üzerine mahşer halkının bazısı bazısına: Haydi Âdem 'e gidiniz! diyecek, akabinde insanlar Âdem Peygamber'e gidecekler ve ona: Sen, insan türünün babasısın. Allah seni kendi eliyle yarattı ve sana kendisinden ruh üfledi, sonra meleklere emretti, onlar da sana secde ettiler. Rabbine bizim hakkımızda şefaat dile. Ey atamız, içinde bulunduğumuz şu zor vaziyeti görmüyor musun? Bize ulaşan şu sıkıntıyı bilmiyor musun? diyecekler. Âdem de: Rabbim, bugün öyle öfkelenmiştir ki, ne bundan önce ne de bundan sonra bu denli öfkelenecektir. Hem Rabbim bana cennet ağacının meyvesini yemeyi yasakladığı halde ben asi davranıp yemiştim. Vay nefsim, nefsim nefsim! Siz benden başka bir şefaatçiye Nuh'a (as) gidiniz! diyecek. Onlar da Nuh'a varacaklar ve: Ey Nuh! Sen yeryüzü halkına gönderilen rasullerin ilkisin. Allah sana Kur'ân'da 'çok şükreden kul' demiştir. Lütfen bizim için Rabb'in huzurunda şefaat et! İçinde bulunduğumuz sıkıntılı durumu görmüyor musun? diyecekler. Nuh Peygamber de: Azîz ve Celîl olan Rabbim bugün celallidir. Hem de öylesine çok ki bundan önce böyle öfkeli hale gelmemiş, bundan sonra da böyle celâllenmeyecektir. Benim de bir duam vardı onu da vaktiyle kavmimin helaki için yapmıştım. Vay nefsim, nefsim, nefsim! Şimdi siz benden başka bir şefaatçiye, İbrahim'e (as) gidiniz! diyecek. Onlar da İbrahim'e varacaklar ve: Ey İbrahim! Sen yeryüzündeki insanlardan Allah'ın Peygamberi ve dostusun. Rabbin huzurunda bize şefaat et, içinde bulunduğumuz şu sıkıntılı durumu görüyorsun! diyecekler. İbrahim Peygamber de onlara: Bu gün Rabbimin celâl sıfatı tecellî etmiştir. Hem de öyle bir dereceye ulaşmıştır ki daha önce böyle olmamış, bundan sonra da böyle olmayacaktır. Ben üç defa yanlış yaptım. -Ravi Ebu Hayyân hadisin içinde bunları zikretmiştir.- Vay nefsim, vah nefsim, vah nefsim! Artık siz benden başkasına gidiniz, Musa'ya (as) gidiniz! diyecektir. Onlar da Musa'ya gidecekler ve: Ey Musa! Sen, Allah'ın rasulüsün. Allah seni elçi yapmasıyla ve seninle konuşmasıyla seni insanların nezdinde faziletli kıldı. Rabbin huzurunda bizim için şefaat et! İçinde bulunduğumuz acıklı durumu görmektesin, diyecekler. Musa Peygamber de onlara: Rabbimin bugün celâl sıfatı tecellî etti, öyle ki şimdiye kadar ne bu derece öfkelenmiş ne de bundan sonra böyle öfkelenecektir. Ben ise öldürülmesi emredilmeyen bir kişiyi öldürdüm. Ah nefsim, nefsim, nefsim! Siz benden başka bir şefaatçiye İsa'ya (as) gidiniz! diyecek. Onlar da İsa Peygamber'e gelecekler ve: Ey İsa! Sen, Allah'ın Rasulüsün ve Allah Teâlâ'nın Meryem'e koyduğu ve ondan gelen bir ruhsun, sen beşikte bir bebekken insanlara konuştun. Rabbin huzurunda bizim için şefaat et, içinde bulunduğumuz acıklı hali görmektesin! diyecekler. İsa Peygamber de onlara: Rabbim bugün, bundan önce benzeri görülmemiş bundan sonra da bir benzeri görülmeyecek şekilde öfkelidir, diyecek ve kendine ait hiçbir günah zikretmeden: Ah nefsim, nefsim, nefsim! diye endişesini açıklayarak: Siz benden başkasına, Muhammed'e (as) gidiniz! diyecek. Onlar da Muhammed'e gelecekler ve: Ey Muhammed! Sen Allah'ın Rasulüsün ve peygamberlerin sonuncususun. Allah senin geçmiş ve gelecek bütün günahlarını affetmiştir. Rabbin huzurunda bizim için şefaat et, içinde bulunduğumuz durumu görmektesin! diyecekler. Bunun üzerine ben hemen arşın altına gider, Azîz ve Celîl olan Rabbime secde ederek yere kapanırım. Sonra secdemde Allah bana kendisine yapılacak hamdlerinden ve üzerine güzel senadan öylesini açıp ilham edecektir ki, benden önce onu hiçbir kimseye açmamıştır. Sonra Allah tarafından bana: 'Ey Muhammed! Başını kaldır, iste, istediğin sana verilecektir; şefaat et, şefaatin kabul olunacaktır! buyurulur. Ben secdeden başımı kaldırıp: 'Ey Rabb! Ümmetim. Ey Rabb! Ümmetim, diye şefaat dileğimi söylerim. Bana: Ey Muhammed, ümmetinden üzerinde hesap ve sorgu olmayanları cennetin sağ kapısından içeri koy! Onlar cennetin diğer kapılarında da insanlarla ortaktırlar.' buyurulacak. Bundan sonra Rasulullah: 'Nefsim elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, cennetin kapı kanatlarından iki kanadın arası Mekke ile Himyer veya Mekke ile Busrâ arası kadar geniştir.' dedi."
Açıklama: Kültürümüzde Hadisler projesini ilgilendiren kısım: أَنَا سَيِّدُ النَّاسِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ
Bize Ebu Bekir Ebi Şeybe, ona Ali b. Müshir, ona Muhammed b. Amr, ona da Ebu Seleme, Ebu Hureyre'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Bir bedevi, Rasulullah (sav) orada oturuyorken mescide girdi ve 'Allah’ım, bana ve Muhammed’e (sav) mağfiret eyle. Bizden başka hiç kimseyi de bağışlama' dedi. Rasulullah (sav) gülümsedi ve 'Geniş olanı (Allah’ın rahmetini) daralttın' buyurdu. Sonra adam döndü ve mescidin bir köşesine ayaklarını açıp işeyiverdi. Hatasını fark edince de doğruldu ve 'Anam babam sana feda olsun Ey Allah’ın Rasulü! (hatamı mazur gör)' dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) onu ne azarladı ne de ona kötü bir şey söyledi. Sadece şöyle buyurdu: 'Bu tür mescidlere kesinlikle işenmez. Onlar ancak Allah’ı anmak ve namaz kılmak için yapılmıştır.' Daha sonra su dolu bir kova getirilmesini istedi, getirilen su da bedevinin bevli üzerine döküldü."
Açıklama: Elbani bu hadisin hasen sahih olduğunu ifade etmiştir
Bize Ahmed b. Amr b. Serh ve İbn Abde -başkalarıyla birlikte rivayet ettiler, hadis İbn Abde'nin lafızlarıyla rivayet edilmiştir-, onlara Süfyan, ona ez-Zührî, ona Said b. Müseyyeb, ona da Ebu Hureyre'nin rivayet ettiğine göre: Rasulullah (sav) mescitte otururken bir bedevi gelip -İbn Abde'nin rivayetine göre iki rekat- namaz kıldı. Sonra "Allah'ım! Bana ve Muhammed'e merhamet et. Başkasına etme" diye dua etti. Bunun üzerine Nebi (sav); "koskoca rahmeti daralttın!" dedi. Derken bedevi mescidin bir köşesine bevletmesin mi! Orada bulunanlar hemen adama doğru koşuştular. Ancak Nebi (sav) onları durdurdu ve "sizler ancak kolaylaştırıcı olarak gönderildiniz, işleri zora sokanlar olarak değil. Bevl ettiği yerin üzerine bir büyük kova su dökün" buyurdu.
Açıklama: Hadisin sonundaki "seclün" ve "zenûbün" kelimeleri Hz. Peygamber tarafından bu şekilde birlikte kullanılmış değildir. Aksine, ravi tarafından kullanılan ve aynı manayı ifade eden kelimelerdir. Ravi (sahabi yahut başkası), hocasının hangi kelimeyi kullandığını hatırlayamadığı için böyle yapmıştır muhtemelen, dolayısıyla orada iki kelimeyi de ayrıca çevirmeye gerek yoktur.
Bize İbrahim b. Münzir, ona Muhammed b. Füleyh, ona babası (Füleyh b. Süleyman), ona Hilal b. Ali, ona Abdurrahman b. Ebu Amra, ona da Ebu Hureyre'nin (ra) rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Hiç bir mü'min yoktur ki Dünya ve Ahirette kendisine insanlar içerisinde en yakını ben olmayayım. İsterseniz 'Peygamber, müminlere kendi canlarından daha yakındır.' [Ahzab, 33/6] ayetini okuyunuz. O halde herhangi bir mümin ölür ve geriye bir mal bırakırsa o mala, onun asabesi mirasçı olur. Kim de geriye bir borç ya da çoluk çocuk bırakırsa bana gelsin. Onun velisi benim."
Bize Ahmed b. Amr b. Serh ve İbn Abde -başkalarıyla birlikte rivayet ettiler, hadis İbn Abde'nin lafızlarıyla rivayet edilmiştir-, onlara Süfyan, ona ez-Zührî, ona Said b. Müseyyeb, ona da Ebu Hureyre'nin rivayet ettiğine göre: Rasulullah (sav) mescitte otururken bir bedevi gelip namaza durdu. -İbn Abde şöyle dedi: İki rekât namaz kıldı.- Sonra bedevi, Allah'ım! Bana ve Muhammed'e merhamet et. Başkasına etme, dedi. Bunun üzerine Nebi (sav); "koskoca rahmeti daralttın!" dedi. Derken bedevi mescidin bir köşesine bevletmesin mi! Orada bulunanlar hemen adama doğru koşuştular. Ancak Nebi (sav) onları durdurdu ve "sizler ancak kolaylaştırıcı olarak gönderildiniz, işleri zora sokanlar olarak değil. Bevlettiği yerin üzerine bir kova dolusu su dökün veya bir kova su dökün" buyurdu.