Giriş

Bize Muhammed b. Yusuf, ona Süfyan ona Hişam ona babası (Urve b. Zübeyr) ona da Aişe'nin (r.anha) rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Sakın sizden biriniz 'nefsim habis oldu' demesin. Bunun yerine 'nefsim kötüleşti' desin."


Açıklama: Hadiste geçen "habise" ve "lakise" kelimeleri "kirlenme" açısından aynı anlama gelse de Hz. Peygamber (sav) müslümanın nefsine habislik izafe etmesini hoş görmediği için aynı anlama gelen başka bir kelime kullanılmasını tavsiye etmiştir. Bir bakıma "habis" kelimesini çağrışımları açısından kullanmayı uygun görmemiştir. Hadis Hz. Peygamber'in (sav) hassasiyetleri hakkında bize bilgi vermesi açısından önemlidir. Kötü çağrışımları olan kelimeleri benzer çağrışımları olmayan diğer kelimelerle değiştirmek Hz. Peygamber'in âdetleri arasındadır (bk. Aynî, Umdetü'l-kārî, [Beyrut, ts], 22/201-2).

    Öneri Formu
20911 B006179 Buhari, Edeb, 100

Bize Hennâd b. es-Seriy, ona Ebû Muâviye, ona el-A'meş, ona Mücâhid ona Tavus, ona da İbn Abbâs (ra) şöyle rivayet etmiştir: "Rasûlullah (sav) iki mezarın yanından geçiyordu. 'Şu ikisi azap görüyorlar. Üstelik bunun sebebi büyük bir günah değildir; biri idrardan temizlenmiyor, diğeri ise insanlar arasında laf taşıyordu' buyurdu. Sonra yaş bir hurma dalı aldı ve ikiye böldü, birer parçasını mezarların her birine dikti. Kendisine, "- Ey Allah'ın Rasûlü! Neden böyle yaptınız?" diye sordular. "- Umulur ki bu iki dal yaş kaldıkça azapları hafifletilir" buyurdu.


    Öneri Formu
19476 N002071 Nesai, Cenâiz, 116

İşte onların cezası, Allah'ın, meleklerin ve bütün insanlığın lânetine uğramalarıdır.


    Öneri Formu
53214 KK3/87 Âl-i İmrân, 3, 87

Bu lânete ebedî gömülüp gidecekler. Onların azapları hafifletilmez; yüzlerine de bakılmaz.


    Öneri Formu
53215 KK3/88 Âl-i İmrân, 3, 88


Açıklama: O kimsenin "Duh" derken "Duhan" demek istediği fakat diyemediği ifade edilmiştir.

    Öneri Formu
20903 B006172 Buhari, Edeb, 97


    Öneri Formu
18532 T003070 Tirmizi,Tefsîru'l-Kur'ân, 6


    Öneri Formu
22749 İM002154 İbn Mâce, Ticaret, 6


    Öneri Formu
74215 HM023677 İbn Hanbel, V, 387


    Öneri Formu
143222 BS006470 Beyhaki, Sünenü'l Kübra, III, 488

Bize Ebû Abdullah el-Hafız, ona Ebû’l-Fadl b. İbrahim, ona Ahmed b. Seleme, ona İshak b. İbrahim, ona Cerîr, ona Mansur, ona eş-Şa’bî, ona el-Muğîre b. Şu’be’nin âzâdlısı Verrâd, ona da el-Muğîre b. Şu’be (ra) Rasûlullah’dan (sav) şöyle rivayet etmiştir: “Allah sizlere, annelere (ve babalara) itâatsizlik etmeyi, kız çocuklarını diri diri toprağa gömmeyi, verilmesi gerekeni vermemeyi ve alınması gerekmeyeni almayı haram kıldı. Ayrıca dedikoduyu, çok soru sormayı ve malı zâyi etmeyi de sizin için hoş görmedi.” Bunu el-Buhârî es-Sahîh’de Osman b. Ebî Şeybe vasıtasıyla Cerîr’den, Müslim de İshak b. İbrahim’den rivayet etmiştir.


Açıklama: “Malı zâyi etmek”; servetini gereksiz yere telef etmek, israf edip tüketmektir. Şüphesiz ki servet, Allah’ın insanlara bir lütfudur. Her türlü servetin nihaî sahibi Allah’tır. Âyet-i kerîmede; “Yerlerin ve göklerin mirası Allah’a âittir” (Âl-i İmrân, 180; Hadîd, 10) buyurulmaktadır. Yüce Allah, servet nasip ettiği insanlara bazı sorumluluklar da yüklemiştir. Yüklediği sorumluluğun başında da, bu servetin insanlığın faydasına olacak şekilde kullanılması gelir. Bunun yolu da tasadduk ve hayır-hasenatın yanında iş yerleri açmak, çeşitli yatırımlarla insanlara faydalı olmak gelir. Servetin gereksiz yere telef edilip tüketilmesi ise, Yüce Mevlâ’nın izin vermediği ve meşrû görmediği haksız ve çirkin bir davranıştır. “Verilmesi gerekeni vermeyip alınması gerekmeyeni almak” cümlesinde de; genel bir ifâde ile yapılması gerekeni yapmamak ve yapılmaması gerekeni yapmak kastedilmektedir. Devlete veya insanlara karşı yapması gerekeni yapmamak ve vermesi gereken borcunu vermemektir. Buna mukabil hakkı olmayan veya kendisine ait olmayan şeyleri istemektir.

    Öneri Formu
148267 BS011452 Beyhaki, Sünenü'l Kübra, VI, 98