152 Kayıt Bulundu.
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe, ona Vekî’, ona el-Esved b. Şeybân, ona Bahr b. Merrâr, ona dedesi Ebû Bekire (ra) şöyle rivayet etmiştir: Hz. Peygamber (sav) iki mezarın yanından geçti ve şöyle buyurdu: "Bu ikisine azap ediliyor, hem de büyük bir günahtan dolayı değil. Bunlardan biri idrar konusunda, diğeri ise gıybet ettiği için azap görüyor."
Açıklama: Elbani bu hadisin hasen sahih olduğunu ifade etmiştir
Bize Muhammed b. Beşşâr, ona Yahya b. Said ve Abdurrahman b. Mehdî, onlara Süfyân (es-Sevrî), ona Ali b. Akmer, ona İbn Mesud'un talebelerinden olan Ebu Huzeyfe, ona da Aişe şöyle rivayet etmiştir: Bir gün Nebî'ye (sav) bir adamdan bahsedip onu kötüledim. Nebi (sav) 'Bana dünyaları verseler yine de kimseyi kötülemezdim, hiç hoş değil!' buyurdu. (Başka bir gün) ben 'Yâ Rasulullah! Safiyye (şöyle) bir kadındır' dedim. Bunu derken elimle bir işaret yapıp onun kısa boylu olduğunu ima ettim. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) "Ey Aişe, öyle bir şey dedin ki denize döksen suyunu bozardı!' buyurdu.
Bana Mâlik, ona Süheyl b. Ebî Sâlih, ona babası, ona da Ebû Hureyre’nin (ra) rivayet ettiğine göre Rasûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz ki Allah sizin için üç şeye razı olur, fakat üç şeye de kızar. Sadece O’na kulluk yapıp kendisine hiç bir şeyi ortak koşmamanıza, hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılmanıza ve başınıza yönetici olarak verdiği kişilere samimiyetle nasihat etmenize razı olur. Dedikodu etmenize, savurganlık yapmanıza ve çok soru sormanıza da kızar."
Açıklama: Hz. Peygamber hayatta iken çok soru sorulması çeşitli âyet ve hadislerle yasaklanmıştır. Çünkü soruların sınırı yoktur. Hatta bazen gerçekleri çarpıtmak ve zihinleri bulandırmak amacıyla sorular sorulur. Fakat daha önemlisi vahiy gelirken ve Peygamber henüz hayatta iken çok ve gereksiz sorular sorulmasının başka bir sakıncası daha vardır. O da hakkında hüküm verilmemiş, dolayısıyla bir sınırlama konulmamış olan bir konuda soru sorulması ve zorunlu olarak verilen cevapta insanlara sınırlama getirilmesidir. Yasak olmayan bir davranışın yasaklanmasına sebep olmaktır. İnsanların rahat ve geniş bir alanda hareket imkânı varken bu alanı daraltmaktır. Bakara sûresindeki kesilmesi emredilen sığır hadisesi, bunun en canlı örneğidir. Sıradan bir ineği kesmeleri ile maksat hasıl olacakken sorulan ısrarlı sorular bu genişliği daraltılmış ve insanlar neredeyse istenilen nitelikte bir ineği bulamayacak hale gelmişlerdi. Bu yönüyle bakıldığında çok soru sorma yasağı, vahyin devam ettiği zaman ile sınırlıdır ve tamamen insanların hayatını kolaylaştırmak, daha geniş bir hareket alanı kazandırmak amacına matuftur. Ancak gerçekleri çarpıtmak ve insanların zihinlerini bulandırmak amacıyla ortaya atılan sorular, her dönemde kaçınılması gereken bir hâldir.
Bize Ebû Abdullah el-Hafız, ona Ebû’l-Fadl b. İbrahim, ona Ahmed b. Seleme, ona İshak b. İbrahim, ona Cerîr, ona Mansur, ona eş-Şa’bî, ona el-Muğîre b. Şu’be’nin âzâdlısı Verrâd, ona da el-Muğîre b. Şu’be (ra) Rasûlullah’dan (sav) şöyle rivayet etmiştir: “Allah sizlere, annelere (ve babalara) itâatsizlik etmeyi, kız çocuklarını diri diri toprağa gömmeyi, verilmesi gerekeni vermemeyi ve alınması gerekmeyeni almayı haram kıldı. Ayrıca dedikoduyu, çok soru sormayı ve malı zâyi etmeyi de sizin için hoş görmedi.” Bunu el-Buhârî es-Sahîh’de Osman b. Ebî Şeybe vasıtasıyla Cerîr’den, Müslim de İshak b. İbrahim’den rivayet etmiştir.
Açıklama: “Malı zâyi etmek”; servetini gereksiz yere telef etmek, israf edip tüketmektir. Şüphesiz ki servet, Allah’ın insanlara bir lütfudur. Her türlü servetin nihaî sahibi Allah’tır. Âyet-i kerîmede; “Yerlerin ve göklerin mirası Allah’a âittir” (Âl-i İmrân, 180; Hadîd, 10) buyurulmaktadır. Yüce Allah, servet nasip ettiği insanlara bazı sorumluluklar da yüklemiştir. Yüklediği sorumluluğun başında da, bu servetin insanlığın faydasına olacak şekilde kullanılması gelir. Bunun yolu da tasadduk ve hayır-hasenatın yanında iş yerleri açmak, çeşitli yatırımlarla insanlara faydalı olmak gelir. Servetin gereksiz yere telef edilip tüketilmesi ise, Yüce Mevlâ’nın izin vermediği ve meşrû görmediği haksız ve çirkin bir davranıştır. “Verilmesi gerekeni vermeyip alınması gerekmeyeni almak” cümlesinde de; genel bir ifâde ile yapılması gerekeni yapmamak ve yapılmaması gerekeni yapmak kastedilmektedir. Devlete veya insanlara karşı yapması gerekeni yapmamak ve vermesi gereken borcunu vermemektir. Buna mukabil hakkı olmayan veya kendisine ait olmayan şeyleri istemektir.