1671 Kayıt Bulundu.
Bize Mâlik, ona İshâk b. Abdullah b. Ebû Talha, ona Enes b. Mâlik (ra) rivayet ettiğine göre Ömer b. Hattâb bir adamı duymuş ve onun selamını almıştı. Sonra adama "Nasılsın?" diye sordu. Adam "ٍBenim hamd etmem sadece Allah'adır" diye cevap verdi. Hz. Ömer "İşte senden beklediğim budur" dedi.
Açıklama: أَحْمَدُ إِلَيْكَ اللَّهَ cümlesinde ilgili şahıs, Hz. Ömer'e "Senden bir şey istemiyorum. Ben ecri sadece Allah'tan bekliyorum" demek istemiştir.
Bize Ebu’l-Hasen b. Abdan, ona Ahmed b. Ubeyd, ona Ahmed b. Ali el-Hazzâz, ona Esîd b. Zeyd el-Cemmâl, ona Amr b. Şemr (T) Bize Ebu Zekeriyya b. Ebu İshak el-Müzekkî, ona Ebu Muhammed el-Horasanî, ona Ubeyd b. Ebu Harun, ona İbrahim b. Habib, ona Amr b. Şemr, ona da Câbir, ona da Şa’bî şöyle dediğini rivayet etti: Ali b. Ebu Tâlib (r.a.) bir gün çarşıya çıktı ve zırh satan Hıristiyan birisine rastladı. (Râvî) dedi ki: Ali (r.a.) zırhı tanıdı ve: “Bu benim zırhım! Seninle benim aramda (hüküm verecek) Müslümanların kadısıdır” dedi. (Râvî) dedi ki: (O zaman) Müslümanların kadısı Şüreyh idi, Hz. Ali de (ondan) onu yargılamasını istedi. (Râvî) dedi ki: Şüreyh mü’minlerin emirini görünce kadılık makamından kalktı ve yerine Ali (r.a.)’ı oturttu. Şüreyh de (davalı) Hıristiyan’ın yanına Hz. Ali’nin ön tarafına oturdu. Bunun üzerine Ali (r.a.) ona şöyle dedi: “Yâ Şüreyh! Şayet hasmım Müslüman biri olsaydı elbette ben onunla birlikte hasım sandalyesine otururdum. Ancak ben Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyururken işittim: ‘Onlarla ne musafaha yapınız, ne (sözünüze) onlara selam vererek başlayınız, ne hastalarını ziyaret ediniz ne de onlara (hayır) dua ediniz. Onları yolların kenarlarından (yürümeye) zorlayınız. Allah Teâlâ’nın onları aşağılaması gibi siz de onları aşağılayınız.’ Benimle onun arasında (şimdi) hükmet yâ Şüreyh!” Bunun üzerine Şüreyh dedi ki: “(Pekala) ey Mü’minlerin Emiri (ne) söylüyorsun?” (Râvî) dedi ki: Hz. Ali şöyle dedi: “Bu benim zırhımdır. Uzun zaman önce benim elimden (kaybolup) gitmişti.” (Râvî) dedi ki: Şüreyh: “Ey Hıristiyan! Sen ne söylüyorsun (buna)?” dedi. (Râvî) dedi ki: Hıristiyan da şöyle dedi: “Ben, Mü’minlerin Emiri’nin; ‘Bu zırh benim zırhımdır’ (sözünü) yalanlamıyorum.” (Râvî) dedi ki: Bunun üzerine Şüreyh şöyle dedi: “(O zırhın) onun elinden alınmasına dair bir durum göremiyorum. Delilin var mı?” Ali (r.a.) da: “Şureyh doğru söyledi” dedi. (Râvî) dedi ki: Bunun üzerine Hıristiyan: “Ben bunun peygamberlerin ahkâmı olduğuna şehadet ederim ki Mü’minlerin emiri kadısına geliyor ve kadısı da o konuda onun aleyhine hükmediyor. Vallahi ey Mü’minlerin emiri! Ordunun peşinden seni takip etmiştim. Devenden (bir takım) eşyalar yere düşmüştü de ben de onu almıştım. Şüphesiz ben (bu durum karşısında) Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed (s.a.v.)’in Allah’ın resulü olduğuna şehadet getiriyorum.” (Râvî) dedi ki: Ali (r.a.) da: “Müslüman olduğuna göre o (zırh) senindir” dedi ve onu yaşlı bir ata bindirdi. (Râvî) dedi ki: Şa’bî de şöyle demiştir: “Andolsun ki onu müşriklerle savaşırken gördüm.” Bu, Ebu Zekeriyya’nın rivayet ettiği hadisin lafzıdır. İbn Abdân’ın rivayetinde ise: Dedi ki: “Ey Şüreyh! Hasmım Hıristiyan olmasaydı kesinlikle ben (onunla birlikte) senin önüne çökerdim” ifadesi vardır. (Hadisin) sonunda da şöyle demiştir: “Ali (r.a.) kendine ait olan o (zırhı) ona hibe etti ve ona iki bin (dirhem) verilmesini emretti. Sıffin günü onunla birlikte yaralandı.” Hadisin geri kalan kısmı (lafızları biraz farklı olsa da) aynı manadadır. (Bu hadis) yine başka bir tarikle A’meş’ten, o da İbrahim et-Teymî’den zayıf olarak rivayet edilmiştir.
Bize Süleyman b. Harb, ona Hammâd b. Zeyd, ona Eyyûb, ona Ebû Kılâbe rivayet ettiğine göre bir adam Ebu'd-Derdâ'ya şöyle demişti: Kûfe ahalisinden ehl-i zikr (Kur'an ehli) kardeşlerin sana selam söylüyorlar. Ebu'd-Derdâ buna şöyle cevap verdi: "Onlara da selam olsun. Onlara emret de hükmü Kur'an'a bıraksınlar, dizginlerini ona teslim etsinler. Kur'an onları doğru yola ve yumuşaklığa ulaştırır ve zulüm ve sertlikten uzaklaştırır."
Bize Yusuf b. Saîd, ona Haccâc, ona İbn Cüreyc, ona Abdullah b. Ebû Müleyke, ona Muhammed b. Kays b. Mahreme rivayet ettiğine göre Hz. Aişe (r.anha) şöyle demiştir: "Size kendim ve Hz. Peygamber (sav) hakkında bir şey anlatayım mı?" "Elbette anlat" dediler. Bunun üzerine şunları anlattı: Hz. Peygamber'in (sav) kalma sırası bana geldiği bir gece, yana dönüp ayakkabılarını ayaklarının yanına koydu. Elbisesinin bir tarafını yatağa yaydı. Çok geçmeden benim uyuduğumu hissetti. Sonra yavaşça ayakkabılarını giydi ve yavaşça üst elbisesini aldı. Kapıyı usulca açtı ve yavaşça çıktı. Ben de elbisemi aldım örtümü başıma alıp örtündüm. İzarımı giydim ve peşinden çıktım. Allah Rasulü, Bakî mezarlığına geldi. Elini üç defa kaldırıp uzunca tuttu. Sonra geri döndü, ben de geri döndüm. Hızla yürümeye başladı ben de hızla yürüdüm. Koşar adım yürümeye başladı ben de aynısı yaptım. Daha da hızlı gitti ben de daha fazla hızlandım. Ondan önce eve girdim ve hemen yattım. Gelir gelmez: "Aişe! Neyin var? Nefes nefese kalmışsın" dedi. Ben "Bir şey yok" dedim. "Ya sen anlat ya da Latîf ve Habîr olan Allah bana haber verir" dedim. Ben "Ey Allah'ın resulü! Anam babam sana feda olsun!" dedim ve olayı ona anlattım. "Önümde gördüğüm karaltı sendin" buyurdu. Ben "evet" dedim. Göğsümden beni bir kere itti ve canımı acıttı "Allah ve Resulünün sana haksızlık edeceğini mi sandın?" buyurdu. "İnsanlar ne saklarsa saklasınlar Allah onu bilir" dedim. Hz. Peygamber: "Gördüğün zaman Cebrail bana geldi ve yanıma girmedi. Çünkü elbiselerini çıkarmıştın. Bana seslendi ve senden gizlendi. Ona cevap verdim ve onu senden gizledim. Uyuduğunu sandığım için seni uyandırmak istemedim. Korkmandan endişe ettim. Bana Bakî mezarlığına gelip orada yatan müminler için istiğar etmemi emretti." Ben "Oraya gittim de ne diyeyim ey Allah'ın resulü?" diye sordum. Şöyle buyurdu: "Selam olsun size Ey mümin ve müslüman diyarının halkı! Allah önce gidenlerimize ve sonradan geleceklere rahmet etsin. Biz de Allah'ın izniyle size katılacağız."