5007 Kayıt Bulundu.
Bize Ahmed b. Menî, ona Hüseyin b. Muhammed, ona İsrail, ona da Süveyr b. Ebu Fâhite, babasının şöyle anlattığını rivayet etmiştir: Hz. Ali, elimden tuttu ve haydi birlikte hasta olan (oğlum) Hasan'ı ziyarete gidelim dedi. Oraya vardığımızda, yanında Ebu Musa'ya rast geldik. Hz. Ali 'Ey Ebu Musa! Sadece ziyaret için mi geldin, yoksa hasta ziyareti için mi?' diye sorduğunda, Ebu Musa 'Hayır, hasta ziyareti için geldim' dedi. Bunun üzerine Ali, Rasulullah’ın (sav) şöyle buyurduğunu duydum diyerek, şu hadisi nakletti: "Hasta olan bir müslümanı sabahleyin ziyaret eden her bir müslüman için, yetmiş bin melek akşama kadar bağışlanması için dua eder. Eğer akşam vakti ziyaret ederse, yine yetmiş bin melek o kimsenin bağışlanması için sabaha kadar dua ederler. Ayrıca o kimse için cennette hazırlanmış meyveler vardır." [Ebu İsa (et-Tirmizî) hadis hakkında şu değerlendirmede bulunmuştur: Bu, hasen garip bir hadistir. Bu hadis Hz. Ali’den değişik yollarla da rivayet edilmiştir. Hadisi bazı raviler mevkuf olarak rivayet etmiş, Hz. Peygamber’e (sav) nispet etmemişlerdir. Seneddeki Ebu Fâhite’nin ismi Saîd b. İlâka'dır.]
Bize Süveyd b. Nasr, ona Abdullah, ona Yahya b. Eyyûb, ona Ubeydullah b. Zahr, ona Ali b. Yezid, ona Kasım Ebu Abdurrahman, ona da Ebu Ümame (ra) Hz. Peygamber’in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Hasta ziyaretinin tam olarak yapılmasını sağlayan şey, elinizi hastanın alnına veya eline koyup halini hatırını sormanızdır. Aranızdaki selamlaşmayı tamamlayan husus ise el sıkışmanızdır." [Ebu İsa (et-Tirmizî) şöyle demiştir: Bu hadisin senedi pek sağlam değildir. Muhammed (b. İsmail el-Buhârî), Ubeydullah b. Zahr'ın güvenilir bir râvi olduğunu, Ali b. Yezid'in ise zayıf bir râvi olduğunu söylemiştir. Kasım b. Abdurrahman'ın da Ebu Abdurrahman diye künyelendiğini ve Şamlı güvenilir râvi olup, Abdurrahman b. Halid b. Yezid b. Muaviye’nin azadlı kölesi olduğunu belirtmiştir.]
Bize Muhammed b Kesir, ona Süfyân, ona Mansur, ona Ebu Vâil, ona da Ebu Musa el-Eş’ari (ra) Hz. Peygamber’in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Karnı aç olanları doyurunuz, hastaları ziyaret ediniz ve esirleri de özgürlüklerine kavuşturunuz." [Hadisin râvilerinden Süfyân, hadisteki 'ânî' kelimesinin esir anlamına geldiğini söylemiştir.]
Bize Ebu Bekir Ahmed b. Mansur, ona Yunus b. Muhammed, ona Heyyâc el-Horasânî, ona Anbese b. Abdurrahman, ona Abdulhâlik, ona da Enes b. Malik, Hz. Peygamber’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "İtikâfta olan kişi, cenaze namazına katılabilir ve hasta ziyaretinde bulunabilir.”
Bize İshak, ona Halid b. Abdullah, ona Halid, ona da İkrime, İbn Abbas’ın şöyle anlattığını rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber (sav), ziyaret etmek üzere bir hastanın evine gitmişti. Hastaya 'Üzülme, bu hastalık inşallah günahların için kefarettir' buyurdu. Adam ise 'Aksine, yaşlı bir hastayı alev alev yakan ve onu kabre doğru sürükleyen (ölümcül) bir sıtmadır' dedi. Hz. Peygamber (sav) de 'Peki, öyle olsun o zaman' buyurdu."
Bize Muallâ b. Esed, ona Abdulaziz b. Muhtar, ona Halid, ona da İkrime, İbn Abbas’ın (r.anhuma) şöyle anlattığını rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber (sav) bir keresinde hasta olan bir bedeviyi ziyarete gitmişti. Nebî (sav), bir hastayı ziyaret etmek için yanına vardığında 'Üzülme, bu hastalık inşallah günahlarına kefarettir' derdi. Bu bedeviye de aynısını dediğinde, bedevi 'Sen günahlarına kefarettir diyorsun, ama hiç de öyle değil. Bilakis o, yaşlı bir ihtiyarın tepesinde kaynayan veya fokurdayıp duran ve onu kabre sokacak olan bir humma hastalığıdır' dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) “Peki, öyle olsun o zaman' dedi."
Bize Amr b. Abbas, ona Abdurrahman, ona Süfyân, ona da Muhammed b. Münkedir, Cabir’in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "(Hastalığım sırasında) Hz. Peygamber (sav) beni ne katıra ne de ata binmiş olarak değil, (yürüyerek) ziyarete gelmişti."
Bize Muhammed b. Müsennâ, ona Yahya, ona Hişâm, ona da babası, Âişe’nin şöyle anlattığını rivayet etmiştir: "Hastalığı sırasında bazı kimseler Hz. Peygamber’i (sav) ziyaret etmek üzere yanına geldiler. Hz. Peygamber (sav) onlara oturarak namaz kıldırdı, onlar da ayakta dikilerek ona uydular ve namaza başladılar. Hz. Peygamber (sav) hemen onlara 'Oturunuz' diye işaret etti. Namazı bitirince de 'İmama uymak gerekir. O, rükuya eğildiğinde siz de rüku yapınız. Rükudan kalktığında siz de başınızı kaldırınız. İmam oturarak namaz kılıyorsa siz de namazınızı oturarak kılınız' buyurdu." [Ebu Abdullah el-Buhari, (hocası) Humeydî’nin şöyle dediğini nakletmiştir: Bu hadis mensûhtur. Çünkü Hz. Peygamber'in (sav) son kıldırdığı namazda, kendisi oturarak, cemaat ise arkasında ayakta dikilerek namazlarını kılmışlardır.]
Bize Abdurrahman b. İbrahim, ona Velid, ona Evzâî, ona Zührî, ona Ebu Seleme ve Dahhâk, onlara da Ebu Said el-Hudrî şöyle demiştir: Rasulullah (sav) bir gün aramızda ganimetleri paylaştırırken Temîm oğullarından Zü'l-Huveysira adında bir adam: 'Ya Rasulullah! (sav) Adaletli ol!' dedi. Rasulullah da (sav) "Yazıklar olsun sana! Ben adaletli olmazsam kim adaletli olur!" buyurdu. Bunun üzerine Ömer: 'Bana izin ver şu herifin boynunu vurayım' dedi. Rasulullah (sav) da "Hayır! Onun bazı arkadaşları vardır. Sizden biriniz kendi namazını onların namazları yanında, kendi orucunu da onların oruçları yanında hakir (küçümser) görür. Onlar okun bir avı delip çıkması gibi dinden çıkarlar. O okun ucuna (kesici, delici kısmına) bakılır onda (kan namına) bir şey bulunmaz. Sonra okun çubuğa giren yerine bakılır onda da bir şey bulunmaz. Sonra okun çubuğuna bakılır onda da bir şey bulunmaz. Sonra okun tüylerine bakılır onda da bir şey bulunmaz. Ok kanı ve işkembeyi (iz bırakmadan) delip geçmiştir. Onlar insanlar arasında bir gruplaşma olduğunda ortaya çıkarlar. Bu insanlar elinin birinde kadın göğsü veya sallanan bir uzuv (et parçası) olan bir adam gibidir" buyurdu. Ebu Said dedi ki: Ben bunu Rasulullah'dan (sav) duyduğuma şehadet ediyorum. Yine şehadet ediyorum ki, Ali (b. Ebu Talib) onlarla savaştığında onunla birlikteydim. Ölüler arasında (bu özellikler uygun) bir kimse arandı da Rasulullah'ın (sav) vasfettiği şekilde bir adam (bulunup) getirildi.
Bize Abdurrahman b. İbrahim, ona Velid, ona Evzâî, ona Zührî, ona Ebu Seleme ve Dahhâk, onlara da Ebu Said el-Hudrî şöyle demiştir: Rasulullah (sav) bir gün aramızda ganimetleri paylaştırırken Temîm oğullarından Zü'l-Huveysira adında bir adam: 'Ya Rasulullah! (sav) Adaletli ol!' dedi. Rasulullah da (sav) "Yazıklar olsun sana! Ben adaletli olmazsam kim adaletli olur!" buyurdu. Bunun üzerine Ömer: 'Bana izin ver şu herifin boynunu vurayım' dedi. Rasulullah (sav) da "Hayır! Onun bazı arkadaşları vardır. Sizden biriniz kendi namazını onların namazları yanında, kendi orucunu da onların oruçları yanında hakir (küçümser) görür. Onlar okun bir avı delip çıkması gibi dinden çıkarlar. O okun ucuna (kesici, delici kısmına) bakılır onda (kan namına) bir şey bulunmaz. Sonra okun çubuğa giren yerine bakılır onda da bir şey bulunmaz. Sonra okun çubuğuna bakılır onda da bir şey bulunmaz. Sonra okun tüylerine bakılır onda da bir şey bulunmaz. Ok kanı ve işkembeyi (iz bırakmadan) delip geçmiştir. Onlar insanlar arasında bir gruplaşma olduğunda ortaya çıkarlar. Bu insanlar elinin birinde kadın göğsü veya sallanan bir uzuv (et parçası) olan bir adam gibidir" buyurdu. Ebu Said dedi ki: Ben bunu Rasulullah'dan (sav) duyduğuma şehadet ediyorum. Yine şehadet ediyorum ki, Ali (b. Ebu Talib) onlarla savaştığında onunla birlikteydim. Ölüler arasında (bu özellikler uygun) bir kimse arandı da Rasulullah'ın (sav) vasfettiği şekilde bir adam (bulunup) getirildi.