5045 Kayıt Bulundu.
Bize Yezîd, ona Âsım, ona Abdullah b. Zeyd, ona Ebu'l-Eş'as es-San'ânî, ona Ebu Esma er-Rahabî Hz. Peygamber’in (sav) azatlısı Sevbân’ın şöyle anlattığını rivayet etti: Resul-i Ekrem (sav) “Kim bir hastayı ziyaret ederse cennet hurfesinde (bahçesinde) olmaya devam eder” dedi. Kendisine “Cennetin hurfesi nedir?” diye sorulunca, Resul-i Ekrem (sav) “Cennetin meyveleridir” diye cevap verdi.
Açıklama: "Hurfe" kelimesinin manası "meyve" olmakla birlikte mecazen "meyvelerin bulunduğu yer" yani bahçe anlamına gelebileceği ifade edildiği için ifadeyi "cennet bahçeleri" şeklinde çevirmiş bulunuyoruz.
Bize Ali b. Âsım, ona Halid, ona Ebu Kilâbe, ona Ebu Esma, ona da Sevbân Hz. Peygamber’in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etti: “Bir Müslüman, Müslüman kardeşini ziyaret edince onun yanından dönünceye kadar cennet bahçelerindedir.”
Açıklama: Hadis mütabileriyle birlikte sahihtir.
Bize Abdân, ona Abdullah, ona Yunus, T Bize el-Leys, ona Yunus, ona İbn Şihâb, ona da İbn Ka'b b. Malik, Cabir b. Abdullah'ın (r.anhüma) babası Uhud savaşında şehit olup alacaklıları haklarını ısrarla istemeye başladığında şöyle dediğini rivayet etmiştir: Ben Rasulullah'ın (sav) yanına gidip durumu onunla konuştum. Akabinde Rasulullah (sav) alacaklılara, hurmalığımın mahsulünü kabul etmelerini ve haklarını babama helal etmelerini istedi. Fakat alacaklılar bu teklifi kabul etmediler. Rasulullah (sav) da onlara ne hurmalığımı verdi, ne de hurma mahsulünden bir pay ayırdı. Lakin bana: — "Yarın sabahleyin sana geleceğim" buyurdu. Ertesi günü sabah olunca Rasulullah (sav) geldi, hurmalıkta dolaştı, mahsulün bereketli olması için dua etti. Akabinde ben (olgunlaştığında) hurma mahsulünü topladım. Alacaklıların haklarını tamamen ödedim. Bize de bahçenin mahsulünden bir şeyler kaldı. Daha sonra ise Rasulullah'ın (sav) yanına vardım, oturuyordu. Durumu kendisine haber verdim. Bunun üzerine Rasulullah (sav), yanında oturan Ömer'e (ra) şöyle dedi: "Ey Ömer! Cabir'in söylediğine kulak ver!" Ömer (ra) de hemen: 'Biz zaten senin Allah’ın Rasulü olduğunu biliyoruz! Vallahi, Sen muhakkak Allah’ın peygamberisin!' dedi".
Açıklama: Rivayetin iki senedi verilmiştir. Bunlardan el-Leys ile başlayan ikinci sened muallaktır; zira Buhari ile Leys b. Sa'd arasında inkıta vardır.
Bize Muhammed b. Cafer, ona Şu'be, ona Âsım el-Ahvel, ona Ebu Kilâbe, ona Ebu Esma, ona da Hz. Peygamber’in azatlısı Sevbân Rasulullah’ın (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etti: “Bir Müslüman (hasta olan din) kardeşini ziyaret ederse (ziyaretinden dönünceye kadar) cennet bahçesindedir.”
Bize Muhammed b. Cafer, ona Şu'be, ona Hâlid, ona Ebu Kilâbe, ona Ebu Esma er-Rahabî, ona da Sevbân Hz. Peygamber’in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etti: “Bir kimse (hasta olan din) kardeşini ziyaret ederse (o ziyaretten dönünceye kadar) cennet bahçelerindedir.”
Bize Yûnus ve Affân, herikisine Hammâd, ona Eyyub, ona Ebu Kilâbe, ona Ebu Esma, ona da Sevbân –Ebu Esma, Sevbân’ın bu hadisi hep merfu olarak rivayet ettiğini biliyorum demiştir- Affân da bu hadisi Sevbân vasıtası ile Hz. Peygamber'den (sav) merfu olarak rivayet etmiştir. Buna göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Hasta ziyaretinde bulunan, cennet bahçelerindedir.” İbn Mehdi, bu konuda (hadisin merfu rivayet edilmesi konusunda) hiç şüphe duymamıştır.
Bize Yezîd b. Harun, ona Âsım el-Ahvel, ona Abdullah b. Zeyd Ebu Kilâbe, ona Ebu'l-Eş'as es-San'ânî, ona Ebu Esma er-Rahabî, ona da Sevbân Hz. Peygamber’in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etti: “Kim bir hastayı ziyaret ederse (ziyaret süresince) cennet bahçesinde (hurfe) olmaya devam eder.” Resul-i Ekrem’e (sav) “Cennetin hurfesi ne demektir?” diye sordular. Rasulullah (sav) “Cennet hurfesi, cennetin meyveleridir (meyvelerin bulunduğu cennet bahçesi)” cevabını verdi.
Bize Yûnus, ona Yezîd b. Zürey', ona Hâlid el-Hazzâ, ona Ebu Kilâbe, ona Esmâ, ona da Sevbân Hz. Peygamber’in (sav) “Bir Müslüman (hasta) kardeşini ziyaret ettiği zaman (onun yanından) dönünceye kadar cennet bahçesinde olur” dediğini rivayet etti.
Bana Ebu't-Tâhir ve Amr b. Sevvâd, onlara İbn Vehb, ona el-Leys b. Sa'd, ona Cafer b. Rabî'a, ona Abdurrahman el-'Arac, ona da Ebu Hüreyre, Resulullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Bir takım insanlar namazda duâ ederken ya gözlerini semaya dikmekten vaz geçerler, ya da gözlerinin nuru alınır (da kör olurlar)".
Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe, ona Ali b. Müshir ve İbn Nümeyr, onlara Musa el-Cühenî, T Bize Muhammed b. Abdullah b. Nümeyr – hadis Muhammed b. Abdullah b. Nümeyr'in lafızlarıyla aktarılmıştır- ona babası, ona Musa el-Cühenî, ona da Mus‘ab b. Sa‘d, babasının şöyle dediğini rivayet etmiştir: Bir bedevi Resulullah’a (sav) gelerek: Bana sürekli okuyacağım bir dua öğret! dedi. Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "'Allah'dan başka hiç bir ilâh yoktur. O'nun ortağı da yoktur. Allah en büyüktür. (O'nu) büyük olarak anarım. Allah'a çok hamdolsun, âlemlerin Rabbi olan Allah'ı tenzih ederim. Güç ve kuvvet ancak aziz, hakim olan Allah'a mahsustur' de!". Bedevi: Bunlar Rabbim için; ya kendim için nasıl dua edeyim? diye sordu. "'Allah'ım! Beni affet! Bana merhamet et! Bana hidayet ver! Ve beni rızıklandır!' de." buyurdular. Musa: "'Bana afiyet ver!' ifadesinin rivayette yer alıp almadığı hususunda şüphe ediyorum ve kesin olarak bilmiyorum." demiştir. İbn Ebu Şeybe rivayetinde Musa'nın bu sözüne yer vermemiştir.