4991 Kayıt Bulundu.
Bize Muallâ b. Esed, ona Abdulaziz b. Muhtar, ona Halid, ona da İkrime, İbn Abbas’ın (r.anhuma) şöyle anlattığını rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber (sav) bir keresinde hasta olan bir bedeviyi ziyarete gitmişti. Nebî (sav), bir hastayı ziyaret etmek için yanına vardığında 'Üzülme, bu hastalık inşallah günahlarına kefarettir' derdi. Bu bedeviye de aynısını dediğinde, bedevi 'Sen günahlarına kefarettir diyorsun, ama hiç de öyle değil. Bilakis o, yaşlı bir ihtiyarın tepesinde kaynayan veya fokurdayıp duran ve onu kabre sokacak olan bir humma hastalığıdır' dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) “Peki, öyle olsun o zaman' dedi."
Bize İshak, ona Halid b. Abdullah, ona Halid, ona da İkrime, İbn Abbas’ın şöyle anlattığını rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber (sav), ziyaret etmek üzere bir hastanın evine gitmişti. Hastaya 'Üzülme, bu hastalık inşallah günahların için kefarettir' buyurdu. Adam ise 'Aksine, yaşlı bir hastayı alev alev yakan ve onu kabre doğru sürükleyen (ölümcül) bir sıtmadır' dedi. Hz. Peygamber (sav) de 'Peki, öyle olsun o zaman' buyurdu."
Bize Amr b. Abbas, ona Abdurrahman, ona Süfyân, ona da Muhammed b. Münkedir, Cabir’in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "(Hastalığım sırasında) Hz. Peygamber (sav) beni ne katıra ne de ata binmiş olarak değil, (yürüyerek) ziyarete gelmişti."
Bize Muhammed b. Beşşâr, ona Ğunder, ona Şu’be, ona da Muhmmed b. Münkedir, Cabir b. Abdullah’ın (r.anhuma) şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Ben (bilincimi kaybetmiş bir halde) hasta yatarken, Hz. Peygamber (sav) benim yanıma gelmiş. Abdest almış ve üzerime abdest aldığı sudan dökmüş veya oradakilere 'Dökün' demiş. Kendime gelip gözümü açtığımda ona 'Benim kelâleden (kız kardeşlerimden) başka mirasçım yoktur. Bu durumda benim mirasım nasıl olacak?' diye sordum. Bu sorum üzerine ferâiz ayeti nâzil oldu."
Bize Kuteybe, ona Süfyân, ona da Zührî, Ebu Ümâme b. Sehl’in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Medine’nin civarında yaşayan halktan bir kadın hastalanmıştı. Hz. Peygamber (sav), insanlar arasında hasta ziyaretini en iyi yapan kişiydi. 'Bu kadın vefat ederse bana haber verin' buyurdu. Kadın bir gece öldü, sahâbe de Hz. Peygamber'e (sav) haber vermeden onu toprağa verdiler. Sabah olunca Rasulullah (sav) kadını sordu. Kendisine 'Ey Allah’ın Rasulü! Seni uyandırmak istemedik (biz defnettik)' dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav), kadının kabrine gitti ve üzerine dört tekbir getirerek cenaze namazını kıldı."
Bize Muhammed b. Müsennâ, ona Yahya, ona Hişâm, ona da babası, Âişe’nin şöyle anlattığını rivayet etmiştir: "Hastalığı sırasında bazı kimseler Hz. Peygamber’i (sav) ziyaret etmek üzere yanına geldiler. Hz. Peygamber (sav) onlara oturarak namaz kıldırdı, onlar da ayakta dikilerek ona uydular ve namaza başladılar. Hz. Peygamber (sav) hemen onlara 'Oturunuz' diye işaret etti. Namazı bitirince de 'İmama uymak gerekir. O, rükuya eğildiğinde siz de rüku yapınız. Rükudan kalktığında siz de başınızı kaldırınız. İmam oturarak namaz kılıyorsa siz de namazınızı oturarak kılınız' buyurdu." [Ebu Abdullah el-Buhari, (hocası) Humeydî’nin şöyle dediğini nakletmiştir: Bu hadis mensûhtur. Çünkü Hz. Peygamber'in (sav) son kıldırdığı namazda, kendisi oturarak, cemaat ise arkasında ayakta dikilerek namazlarını kılmışlardır.]
Bize Ahmed b. Hanbel, ona Süfyân, ona da İbnü'l-Münkedir, Câbir'in şöyle anlattığını rivayet etmiştir: "Bir keresinde hastalanmıştım. Hz. Peygamber (sav), Ebu Bekir ile yaya olarak beni ziyarete gelmişler. Ben o sırada kendimde olmadığım için Hz. Peygamber'le (sav) konuşamamışım. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) abdest alıp suyundan üzerime serpince kendime geldim. Ona 'Ey Allah'ın Rasulü! Malımı ne yapayım? (Nasıl paylaştırayım?) Geride kalacak kız kardeşlerim var dedim. Bunun üzerine mirastan bahseden şu ayet-i kerime nâzil oldu: (Senden (geride kalan kız kardeşlerin mirasları konusunda) fetva isterler. De ki Allah (cc), babası ve çocuğu olmayan kimsenin mirası hakkındaki hükmü şöyle açıklıyor...) (en-Nisa 4/176)"
Bize Osman b. Ebu Şeybe, ona Kesîr b. Hişâm, ona Hişâm ed-Destüvâî, ona da Ebu Zübeyr, Cabir'in şöyle anlattığını rivayet etmiştir: "(Bir defasında) hastalanmıştım. Benim tam yedi kız kardeşim vardı. (Kendimde olmadığım bir zamanda) Hz. Peygamber (sav) yanıma gelip yüzüme üfürmüş. Bunun üzerine kedime geldim. Hz. Peygamber'e (sav) 'Ey Allah'ın Rasulü! Malımın üçte birisini kız kardeşlerime vasiyet edebilir miyim?' diye sordum. Hz. Peygamber (sav) 'Biraz daha artır' buyurdu. 'Malımın yarısını vasiyet etsem olur mu?' dediğimde, 'Yarıyı da geçebilirsin' buyurdu. Sonra beni bırakıp çıkıp giderken 'Ey Câbir! Bu hastalığından dolayı öleceğini sanmıyorum. Şüphesiz Allah (cc) miras ayetini indirdi ve kız kardeşlerine düşecek olan payı da açıkladı ve onlara mirastan üçte iki oranında pay ayırdı' buyurdu. Ebu Zübeyr’in nakline göre Câbir (Senden fetva isterler. De ki Allah (cc), babası ve çocuğu olmayan kimsenin mirası hakkındaki hükmü şöyle açıklıyor...) (en-Nisa 4/176) mealindeki ayet-i kerime, benim hakkımda inmiştir derdi."
Bize Abdurrahman b. İbrahim, ona Velid, ona Evzâî, ona Zührî, ona Ebu Seleme ve Dahhâk, onlara da Ebu Said el-Hudrî şöyle demiştir: Rasulullah (sav) bir gün aramızda ganimetleri paylaştırırken Temîm oğullarından Zü'l-Huveysira adında bir adam: 'Ya Rasulullah! (sav) Adaletli ol!' dedi. Rasulullah da (sav) "Yazıklar olsun sana! Ben adaletli olmazsam kim adaletli olur!" buyurdu. Bunun üzerine Ömer: 'Bana izin ver şu herifin boynunu vurayım' dedi. Rasulullah (sav) da "Hayır! Onun bazı arkadaşları vardır. Sizden biriniz kendi namazını onların namazları yanında, kendi orucunu da onların oruçları yanında hakir (küçümser) görür. Onlar okun bir avı delip çıkması gibi dinden çıkarlar. O okun ucuna (kesici, delici kısmına) bakılır onda (kan namına) bir şey bulunmaz. Sonra okun çubuğa giren yerine bakılır onda da bir şey bulunmaz. Sonra okun çubuğuna bakılır onda da bir şey bulunmaz. Sonra okun tüylerine bakılır onda da bir şey bulunmaz. Ok kanı ve işkembeyi (iz bırakmadan) delip geçmiştir. Onlar insanlar arasında bir gruplaşma olduğunda ortaya çıkarlar. Bu insanlar elinin birinde kadın göğsü veya sallanan bir uzuv (et parçası) olan bir adam gibidir" buyurdu. Ebu Said dedi ki: Ben bunu Rasulullah'dan (sav) duyduğuma şehadet ediyorum. Yine şehadet ediyorum ki, Ali (b. Ebu Talib) onlarla savaştığında onunla birlikteydim. Ölüler arasında (bu özellikler uygun) bir kimse arandı da Rasulullah'ın (sav) vasfettiği şekilde bir adam (bulunup) getirildi.
Bize Abdurrahman b. İbrahim, ona Velid, ona Evzâî, ona Zührî, ona Ebu Seleme ve Dahhâk, onlara da Ebu Said el-Hudrî şöyle demiştir: Rasulullah (sav) bir gün aramızda ganimetleri paylaştırırken Temîm oğullarından Zü'l-Huveysira adında bir adam: 'Ya Rasulullah! (sav) Adaletli ol!' dedi. Rasulullah da (sav) "Yazıklar olsun sana! Ben adaletli olmazsam kim adaletli olur!" buyurdu. Bunun üzerine Ömer: 'Bana izin ver şu herifin boynunu vurayım' dedi. Rasulullah (sav) da "Hayır! Onun bazı arkadaşları vardır. Sizden biriniz kendi namazını onların namazları yanında, kendi orucunu da onların oruçları yanında hakir (küçümser) görür. Onlar okun bir avı delip çıkması gibi dinden çıkarlar. O okun ucuna (kesici, delici kısmına) bakılır onda (kan namına) bir şey bulunmaz. Sonra okun çubuğa giren yerine bakılır onda da bir şey bulunmaz. Sonra okun çubuğuna bakılır onda da bir şey bulunmaz. Sonra okun tüylerine bakılır onda da bir şey bulunmaz. Ok kanı ve işkembeyi (iz bırakmadan) delip geçmiştir. Onlar insanlar arasında bir gruplaşma olduğunda ortaya çıkarlar. Bu insanlar elinin birinde kadın göğsü veya sallanan bir uzuv (et parçası) olan bir adam gibidir" buyurdu. Ebu Said dedi ki: Ben bunu Rasulullah'dan (sav) duyduğuma şehadet ediyorum. Yine şehadet ediyorum ki, Ali (b. Ebu Talib) onlarla savaştığında onunla birlikteydim. Ölüler arasında (bu özellikler uygun) bir kimse arandı da Rasulullah'ın (sav) vasfettiği şekilde bir adam (bulunup) getirildi.